Neler Yeni

Hoşgeldiniz İslami Forum Sayfası

Tüm özelliklerimize erişmek için şimdi bize katılın. Kaydolduktan ve oturum açtıktan sonra, konular oluşturabilir, mevcut konulara yanıtlar gönderebilir, diğer üyelerinize itibar kazandırabilir, kendi özel mesajınızı edinebilir ve çok daha fazlasını yapabilirsiniz. Ayrıca hızlı ve tamamen ücretsizdir, peki ne bekliyorsunuz?
Blue
Red
Green
Orange
Voilet
Slate
Dark

ABDÜLHAMİD ve YAHUDİ (3 Kullanıcı)

osman gazi

Yasaklı Kullanıcı
Katılım
28 Ara 2008
Mesajlar
716
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
54
ABDÜLHAMİD'İN İNİŞİ !

_Enver Bey geliyor!
Hürriyet kahramanı Enver Bey geliyor..!
"Yaşasın"avazeleri ortalığı inletir...Asker iki yana doğru yarılmaya başlar.
Askerlerin açılmasından oluşan koridorun ucunda silahlı subay üniformalı genç bir adam görülür.
Askerler selam durur...Romantik bakışlı Enver selamı alır...Enver Bey Abdülhamidin başkatibine bir zarf uzatır.
Katip alır ve içeri götürmek üzereyken Enver Bey onu durdurur :
-Buyrun okuyunuz efendim..!
Başkatip yazıyı açar.Okudukça gözlerine yaşlar birirkmiştir.
Kısa bir süre sonra atlı bir araba Yıldız Sarayındadır.İçinde dört kişi vardır.Bunlar Abdülhamid'i tahttan indirmek için meclisten görev almış mebuslardı.Kimseyle görüşmeden mabeyn'e girdiler.Ortalıkta sitem ve hüzünle karışık buruk ve durgun bir duygu dolaşıyor.Bazıları içinse sevinç ve zafer...
Derken devrik hükümdar kapıda görülür...
Enver Bey jest maiyetinde devrik hükümdara karşı askeri selama çeker...Hükümdar bu jesti görür ve gözlerini başta Enver olmak üzere askerlerin üstünde gezdirir...
O gözler!
Feri sönmüş ama korunu yitirmemiş besbelli...Hala sıcaklık vardı o gözlerde...Ve Hakan Yıldızı terketmektedir...İçinde yalnızca bir şeye isyan vardır , o sitem dolu çığlık tarihe acı bir şekilde geçecektir:
_Beni tahttan indirmek için onca vekilin arasından Siyonist Yahudileri mi buldunuz...???


--------------------

BU YÜREK VURULMAZ ZİNCİRE...BU YÜREK ÖLÜME HAZIR !
 

osman gazi

Yasaklı Kullanıcı
Katılım
28 Ara 2008
Mesajlar
716
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
54
''31 Mart hadisesi, ortada fert ve şahsiyet ismi bulunmayan bir umumilik planında, ileride dine karşı girişilecek zulmün ilk hazırlayıcı ve geliştirici iklimini getirmiş ve tahtan indirdiği Ulu Hakan Abdülhamid Hanı mazlumluk tahtına çıkarmıştır.!!N F KISAKÜREK
 

osman gazi

Yasaklı Kullanıcı
Katılım
28 Ara 2008
Mesajlar
716
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
54
Hz. Peygamber'e hakaret içeren karikatür krizinin bir benzeri 116 yıl önce yaşandı. Abdulhamit, Müslümanları rencide eden piyes yüzünden Fransa'ya ültimatom verdi.

Danimarka ve Norveç'in tetiklediği Hz. Peygamberimiz'e hakaret eden karikatür krizi Osmanlı döneminde de yaşandı. Bundan 116 yıl önce de, Fransız Henri de Bourneir'in yazdığı Muhammed adlı piyes de benzer bir infial meydana getirmişti. O zaman İslam dünyasının siyasi otoritesini Sultan II. Abdulhamit temsil ediyordu. Fransa'nın tanınmış simalarından Bourneir'in Paris tiyatrolarında sahneye koydurmak istediği piyes, Sultan Abdulhamit'in büyük tepkisiyle karşılaştı. Konu, Fransa ve Osmanlı Devleti arasında ciddi bir krize dönüştü. Araştırmacı-yazar Ahmet Uçar, II Ahdülhamit'in Avrupa Sahnelerine Müdahalesi Dünya'ya Konan Ambargo başlığıyla 1997'de, Tarih ve Medeniyet Dergisi'nin 36. sayısında yayınladığı makalede, belgelerle gelişmeler anlatıldı.


NOTA ÜSTÜNE NOTA

Sözkonusu tiyatro oyununun Fransa, İngiltere ve Amerika'da sahneye konulması bekleniyordu. Piyesle ilgili biletler ve davetiyeler basılmıştı. Hz. Peygamber'i tahkir eden piyesten Bab-ı Ali Hükümeti ve Sultan Abdulhamit derhal haberdar edildi. Osmanlı Dışişleri Bakanlığı ile Osmanlı'nın Paris'teki elçiliği arasında bir dizi yazışma başladı. Yazışmaların başlığı Hz. Muhammed Aleyhisselatü vesselam hazretlerinin nam-ı kudsiyelerine karşı tertip olunan oyuna dair şeklindeydi. Yazışmalarda 'facia-i mahude' olarak nitelen piyesin oynatılmaması için her türlü girişimin yapılması bildiriliyordu. Hz. Peygamber'in tahkir edilmesi karşısında aslan gibi kükreyen Sultan Abdulhamit, Fransa'nın İstanbul'daki Büyükelçisi Kont Montebella aracılığıyla Fransa Hükümeti'ne sert uyarılarda bulundu. Paris Büyükelçisi Esad Paşa derhal Fransız Hariciyesi ve Eğitim Bakanlığı'na başvurdu. Fransa Eğitim Bakanlığı'nın 'hakaret-name'de bazı değişiklikler yapılması suretiyle sahneye konulması yönündeki teklifi de Abdulhamit'ten red cevabı aldı. Oyun hiçbir şekilde sahneye konmamalıydı. Sultan Abdulhamit, oyunun sahnelenmesi halinde Osmanlı-Fransız ilişkilerinin son bulacağı ültimatomunu Fransız Büyükelçisi Montebello aracılığıyla Fransa Hükümetine bir kez daha bildirdi.




AMERİKA CESARET EDEMEDİ

Osmanlı Devleti ile bozuşmayı göze alamayan Fransa Hükümeti köşeye sıkışmıştı. Konu Fransız Kabinesi'nde tartışıldı. Kabinenin kararı 'hakaret-name'nin Fransa'da hiçbir tiyatroda sahnelenmemesi yönündeydi.

Fransızların verdiği karar Fransa Sefiri Montebello tarafından 22 Mart 1890'da Osmanlı Dışişlerş Bakanlığı'na bildiriliyordu. Sefir, hükümetinin kararının acilen Sultan Abdulhamit'e iletilmesini rica ediyordu. Sefir, telgrafında Hazret-i Hünkar'ın Hükümetim tarafından alınan bu kararı, hem kendilerine hem de Osmanlı Hükümeti'ne karşı hükümetimin dostluğuna bir delil olarak değerlendireceğine inanıyorum. Bu karar yeniden başlayacak dostluğumuzun teminatı olur ümidindeyim diyordu. Fransa ile Osmanlı Devleti arasındaki kriz böylece sona ermişti. Sultan Abdulhamit, Fransa Cumhurbaşkanı Sadi Carnot'ya bir nişan vererek karardan duyduğu memnuniyeti ifade ediyordu. Ne var ki Mösyö Bornier, 'hakaretname'sini İngiltere'de sahneye koymak için girişimlerde bulundu. Ancak Abdulhamit'in müdahalesi üzerine İngiltere de oyunu yasakladı. İslam Peygamberi'ne hakaret etmekte ısrar eden Bornier, bu kez de, 1892'de Amerika'yı şovuna alet etmek istedi. Osmanlı'nın Amerika sefiri Mavroyani'nin oyunun sahnelenmemesi için verdiği mücadele de sonuç verdi. Bornier'in 'hakaret-name'si Amerikan tiyatrolarından da kendine sahne bulamadı.

ÜLTİMATOM KORKUTTU

Sultan Abdulhamit daha önce de Voltaire'nin yazdığı Muhammed yahut Taassup adlı piyesinin Fransa'da sahnelenmemesi içinde sert uyarılarda bulunmuştu. Fransızlar oyunu sahneden kaldırmışlar, ancak oyun İngiltere'de oynanmıştı. İngiltere'ye de ültimatom veren Sultan Abdulhamit, oyunun durdurulmaması halinde, Halife sıfatıyla bir beyanname yazarak İslam dünyasının her yerinde yayınlanacağını ve dağıtacağı uyarısında bulundu.

İngiltere'nin sömürgelerinde, başta Hindistan olmak üzere 70-80 milyon Müslüman yaşıyordu. Bu rakamlar Osmanlı Müslümanlarının yedi sekiz katıydı. Abdulhamit'in ültimatomu etkili oldu. Müslüman sömürgelerinde sorun istemeyen İngiltere, 'hakaretname'yi sahneden kaldırttı.



Dini şov haline getirenleri engelledi

Sultan İkinci Abdulhamit, dini değerlerin rencide edilmesine izin vermezdi. Hollanda'da Osmanlı'yı küçük düşüren Harem konulu oyunu durdurduğu gibi, New York'ta halk önünde Mevlevi ayini yapılmasını da engelledi. Amerikalılar, Mısır'dan getirtilen sahte dervişlerin yol parasını karşılayarak ABD'den ayrılmalarını sağladılar.

Abdulhamit, Şikago'da açılan bir fuarda teşkil edilen Osmanlı reyonunda cami maketi yapılması ve ücretli olarak gösterilmesini rencide edici bularak engelledi.
 

osman gazi

Yasaklı Kullanıcı
Katılım
28 Ara 2008
Mesajlar
716
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
54
DÜNYADA YALNIZIZ. Düşman vardır, fakat dost yoktur! Salip, her zaman müttefik bulabilmekte, fakat Hilâl, her zaman yalnız kalmaktadır .(Osmanlıdan menfaat bekleyenler ona dost görünmekte, fakat umduğunu bulamadığı zaman, hemen düşman kesilmektedir. Ben de siyasetimi bu esas üstüne kurdum. Düşmana, düşmanın silâhı ile gitmek şarttı!.(2.ABDÜLHAMİD HAN)
 

osman gazi

Yasaklı Kullanıcı
Katılım
28 Ara 2008
Mesajlar
716
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
54
esselam...

Asil ecdad , onlar böyleydi..daima dik duran , asla taviz vermeyen , her zaman hakikatin hatrını üstün tutan yaklaşımlarıyla , her birisi birer siyaset ve hükümdarlık dehası..ruhları şadolsun...Ve Allah bizleri onlara layık torunlar olmaya muktedir kılsın..inş...
 

osman gazi

Yasaklı Kullanıcı
Katılım
28 Ara 2008
Mesajlar
716
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
54
Dün İle bugünü mukayese maksadıyla harika bir misal, tarih aynıyla tekerrür ederken farklılaşan tepkilerimiz olmuş anlaşılan. İslam düşmanlarının, islama saldırıları yeni değil, din var olduğundan beri süre gelen hadise ve bu konuda mühim olan ise vaka karşısında sergilenecek tutum, dün tarihi belgelerle ortada, peki ya bugün, yayın özgürlüğü, zart zurt özgürlüğü, dinlerin diyaloğu filan derken, batılı devletlere şirin görünmek maksadıyla bir yığın yavşakca hareketler, tepkisizlik tepkileri, oysa kutsallarımıza uzanan dillere karşı duruşumuz ülke bazında olmalı! %99 u müslüman ülkem, bu fütursuzluğa siyasi manada tepkilerini koyabilmeliydi peki bu mümkün mü? Eeeee ne bu dik duruşu gösterecek siyasi yapımız var ne de yalova kaymakamını takacaklar! Zira ekenomik ve siyasi manada kendimizi ıspat edebilecek yeterlilikte olamadığımızdan, kutsallarımızı dahi koruyamıyoruz, destanlar yaratan bir milletin ahfadı olmaktan gurur duyarken, içinde bulunduğumuz siyasi basiretsizliğe, ve kapı bekciliği ve kuyruk pozisyonuna lanet ediyoruz! Allah intikam hissimizi daim etsin!
 

osman gazi

Yasaklı Kullanıcı
Katılım
28 Ara 2008
Mesajlar
716
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
54
İtirafcı'dan;



Nerdesin şevketli Abdülhamid Han?
Feryadım varır mı barigahına?
Ölüm uykusundan bir lahza uyan!
..................... bak günahına!


Tarihler adını andığı zaman,
Sana hak verecek ey koca sultan!
Bizdik utanmadan iftira atan
Asrın en siyasi Padişahına!


Divane sen değil, meğer bizmişiz,
Bir çürük ipliğe hülya dizmişiz.
Sade deli değil, edepsizmişiz,
Tükürdük atalar kıblegahına!


Milliyet davası fıska büründü,
Rida-yı diyanet yerde süründü.
Türkün ruhu zorla asi göründü,
Hem Peygamberine, hem Allah'ına.


Sonra cinsi buruk, ahlaki fena,
Bir sürü türedi, girdi meydana
Nerden çıktı bunca veled-i zina?
Yuh olsun onların ham ervahına!



(Rıza Tevfik, Abdülhamid'in Ruhaniyetinden İstimdat)
 

alisay

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
15 Eyl 2008
Mesajlar
277
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
49
ALLAH-U TEALA onlardan razı olsun. günümüz ne kadar kötü ki,en müslümanı bu dediğimiz yöneticiler dahi danimarkadaki karikatür krizine ve filistin'deki katliama bir nevi sessiz kaldılar. DAHA FAZLASINI YAPAMAZLARMIYDI!
 

osman gazi

Yasaklı Kullanıcı
Katılım
28 Ara 2008
Mesajlar
716
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
54
ALLAH-U TEALA onlardan razı olsun. günümüz ne kadar kötü ki,en müslümanı bu dediğimiz yöneticiler dahi danimarkadaki karikatür krizine ve filistin'deki katliama bir nevi sessiz kaldılar. DAHA FAZLASINI YAPAMAZLARMIYDI!

Allahcc razı olsun..YAPARLARDIDA..BU KALP VE SAMİMİYET İŞİ..ODA ONLARDA YOK...
 

osman gazi

Yasaklı Kullanıcı
Katılım
28 Ara 2008
Mesajlar
716
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
54
Abdülhamid en büyük OSMANLI HALİFESİ....YAHUDİYE GEÇİT VERMEDİ...NUR İÇİNDE YAT ULU HAKANIMIZ...ALLAHCC SENİN HALİNDEN BİZLERİDE HALLENDİRSİN...
 

gurbette

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
11 Eki 2008
Mesajlar
2,850
Tepki puanı
1
Puanları
0
Yaş
50
Abdulhamid’i anlamak…

İNKİŞAF

Sultan İkinci Abdülhamid Han, dünyamızdan ayrılalı neredeyse bir asır oldu. Onun gidişiyle adeta yetim kalan ümmet, sahipsizlik diyarında serseri kuşlar gibi vur ha vur bir öteye bir beriye sürekli kanat vurdu; yitirdiği kimsesini aradı. Bir ara bulur gibi oldu, fakat sunî Yahudiler (masonlar) gerçek Yahudilerin desteğini arkalarına alarak -Abdülhamid devrinde olduğu gibi- yine “vatan kurtarma” edebiyatıyla milletin önünü kestiler, en olmaz yalanları ona gerçek diye takdim ettiler.Sadece aktörlerin değiştiği bu kadim oyunda ümmetin yeni mağlubiyetler yaşamaması Sultan Abdülhamid’i ve onun düşmanlarını iyi tanımasıyla mümkün olacaktır. Bunun içindir ki Üstat Necip Fazıl “Ulu Hakan İkinci Abdülhamid Han” adlı kitabını şu cümle ile noktalar: “ABDÜLHAMİD’İ ANLAMAK HER ŞEYİ ANLAMAK OLACAKTIR.”
Sultan anlaşılınca Büyük Destan’a düşülen ara noktası kalkacak ve yeniden ümmet kimsesine kavuşacaktır.
Sultan’ın anlaşılmasını temin eden şu dua Destan’ın yeniden nereden başlayacağını da göstermektedir:
“Allahım helal etmiyorum! Şahsımı değil, milletimi bu hale getirenlere, hakkımı helal etmiyorum! Beni, benim için lif lif yolsalar, cımbız cımbız zerrelerimi koparsalar, sarayımı yaksalar, hanumanımı, hanedanımı söndürseler, çoluğumu gözümün önünde parçalasalar helal ederdim de Sevgili (sallallahu aleyhi ve sellem)’nin yolunda yürüdüğüm için beni bu hâle getiren ve milletimi ateşe atan insanlara hakkımı helal etmem!
Allahım! Mukaddes isimlerine kurban olduğum Allahım! Ya Âdil! Bana “Kızıl Sultan” adını takan ve devrilmem için ellerinden geleni yapan Ermenileri, şimdi beni devirenlere parçalatıyorsun! Bu cellatları da, kim bilir, kimlere parçalatacaksın? Fakat yâ Rahman!.. Adaletinle tecelli edersen hepimiz kül oluruz! Bize acı! Resûlünün, Sevgilinin, Kâinatın Efendisinin nurunu kaydeder gibi olduğu için bu hâle gelen millete, rahmetinle, fazlınla, lütfunla tecelli et!
Yâ Kâdir! Kundaktaki yavruyu gagasına almış, kaçıran leş kuşunu düşürüp çocuğu kurtarmak ancak senin kudretine sığabilir. Leş kuşlarının gagasında kundak çocuğuna dönen milletimi kurtar Allahım!
Ya Mabut!.. Ömrümde tek vakit farz namazı kaçırdığımı hatırlamıyorum! Ama tek vakit namazım olduğunu iddiaya da nefsimde kuvvet bulamıyorum!.. Huzurunda eğileceğime kaskatı kalıyorum ve duada ruh teslim edeceğime yatağımda kıvranıyorum! Sana kulluk gösteremeyen bu kulunu affet Allahım!
Eğer, yılları tespih dizisince süren hükümdarlığımda seni bir kere anabildim, Resûlüne bir an bağlanabildimse, duamı, o bir kere ve bir an yüzü suyu hürmetine kabul et!
Yâ Sübhan! Şu titrek elleri, kıyamet gününde sana “Ümmetim, ümmetim!” diye yalvaracak olan Habibinin eteğinde, şimdi ‘Milletim, milletim!’diye dilenen bu ihtiyarın duasını geri çevirme! Milletimi evvelâ ‘Ba’sü ba’de’l-mevt’siz bir ölümle yok etmeye götüren sahte kurtarıcılar ve sahte kurtuluşlardan kurtar; ve ona bir gün gelecek kurtarıcıları, gerçek kurtuluşu nasip eyle!..
Benim artık bu dünya gözüyle görebileceğim hiçbir saadet ümidim kalmadı. Bari felâketi olsun bana daha fazla gösterme Allah’ım! Ayakta duramaz, haldeyim! Vadem ne gün dolacak Allahım?..”

İNKİŞAF
 

Nevin_1982

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
23 Eyl 2006
Mesajlar
5,000
Tepki puanı
8
Puanları
38
Yaş
42
Konum
sakarya
Yahudi'nin Abdülhamîd'den alıp veremediği ve ona ne yüzden düşman kesildiği üzerinde düşünmek ve sebep aramak yersizdir. Bu sualin cevabını bizzat Yahudi, Yahudi'nin tipi ve seciyesi verir. Yahudi'nin ne olduğunu bilen, onun Abdülhamîd'e niçin düşman olduğunu da bilir.
Yahudi, tek bir cümleyle; dünyada dinî, millî ve fikrî birlik adına ne varsa onu lif lif çözmeye , bozmaya, harabetmeye me'mur, bozguncu ve fesatçı tipidir.


Selamun aleykum .Onların adı aslında yahudi değil siyonist yahudi.Bir diğer ismiyle ırkçı yahudiler.Peygamberlerin %60şının yahudilere geldiği düşünülürse onlarla dost olmaya çalışmak ahmaklıktır.Peygamberlerin yapamadıklarını onlarmı yapacak acaba?Neyse emeklerinize sağlık.Selametle kalın osman gazi abiB)
 

osman gazi

Yasaklı Kullanıcı
Katılım
28 Ara 2008
Mesajlar
716
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
54
KALK EY ULU HAKAN DOĞRULDA GEL...GÖLGEN DÜŞSÜN ÜZERİMİZE...Yine şahlansın sineler...
 

osman gazi

Yasaklı Kullanıcı
Katılım
28 Ara 2008
Mesajlar
716
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
54
Büyük evliya..VATAN VE MİLLET DOSTU...TAKVA EHLİ..ULU HAKAN ABDÜLHAMİD HAN HAZRETLERİNE RAHMET....
 

siyah peçe

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
6 Ağu 2008
Mesajlar
485
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
37
abdulhamit in adını duyunca içim burkuluyor.böyle muhteşem ve ileri görüşlü bir insanı kızıl sultan olarak nitelendiren tarihçilerimiz acaba müslüman mı?çünkü şünu biliyorum ki allah ve resulunden sonra müslümanın dostu müslümandır.ve hiç bir müslüman kardeşi hakkında kötü zan veya kötü bir söz etmemeli.rabbim ruhunu şad mekanını cennet eylesin eyyy ak sultan!!!senin hangi dava ugruna şavaştınıgı rabbin biliyor ve mükafatında ondandır.bırak sana kızl sultan diyenler desin.bizim için ak sultansın
 

osman gazi

Yasaklı Kullanıcı
Katılım
28 Ara 2008
Mesajlar
716
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
54
abdulhamit in adını duyunca içim burkuluyor.böyle muhteşem ve ileri görüşlü bir insanı kızıl sultan olarak nitelendiren tarihçilerimiz acaba müslüman mı?çünkü şünu biliyorum ki allah ve resulunden sonra müslümanın dostu müslümandır.ve hiç bir müslüman kardeşi hakkında kötü zan veya kötü bir söz etmemeli.rabbim ruhunu şad mekanını cennet eylesin eyyy ak sultan!!!senin hangi dava ugruna şavaştınıgı rabbin biliyor ve mükafatında ondandır.bırak sana kızl sultan diyenler desin.bizim için ak sultansın

Allahcc razı olsun...Allahcc gönlündekileri sana bahşetsin...
 

osman gazi

Yasaklı Kullanıcı
Katılım
28 Ara 2008
Mesajlar
716
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
54
Yahudi'nin Abdülhamîd'den alıp veremediği ve ona ne yüzden düşman kesildiği üzerinde düşünmek ve sebep aramak yersizdir. Bu sualin cevabını bizzat Yahudi, Yahudi'nin tipi ve seciyesi verir. Yahudi'nin ne olduğunu bilen, onun Abdülhamîd'e niçin düşman olduğunu da bilir.
Yahudi, tek bir cümleyle; dünyada dinî, millî ve fikrî birlik adına ne varsa onu lif lif çözmeye , bozmaya, harabetmeye me'mur, bozguncu ve fesatçı tipidir.


Selamun aleykum .Onların adı aslında yahudi değil siyonist yahudi.Bir diğer ismiyle ırkçı yahudiler.Peygamberlerin %60şının yahudilere geldiği düşünülürse onlarla dost olmaya çalışmak ahmaklıktır.Peygamberlerin yapamadıklarını onlarmı yapacak acaba?Neyse emeklerinize sağlık.Selametle kalın osman gazi abiB)

selam SANA AKINCI ...SİZE SELAM İADE..DOĞRUYU ALLAHCC BİLİR..BİZCE TAMAMDIR VADE..ALLAH CC YAR VE YARDIMCIN OLSUN GÖNÜLDAŞ...
 

kimkimdir

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
9 Şub 2009
Mesajlar
6,610
Tepki puanı
2
Puanları
0
Yaş
53
BÜYÜK KAHRAMAN
Tuncay Aksoy


“ Otuz yıl boyunca yönetimde kalmak için uğraştım. Sırf bu fırsatı değerlendirmek için donanmayı tatbikata çıkarmadım. Yunanlıların Osmanlı aleyhine takındıkları tavırlara göz yumdum, böylece İngilizlerin Girit’i işgal plânlarını engelledim...” (1)

Ulu Hakan Abdülhamid Hân, gerçek bir siyasi dâhidir. O’nun gerek iç, gerekse dış politikada uyguladığı inkılâp çapında projelerle, düşmanlarına ve bizim bugünkü düşmanlarımıza karşı tam bir “yıkılmaz kale” oluşu, dün olduğu gibi şimdi de karşımıza çıkan tüm sorunlara çözüm arz etmektedir... Yukarıda kendisine ait hatıralarından aktardığımız paragraf dahi O’nun ileri görüşlüğünün dehşetengiz bir ifadesidir.

Abdülhamid Han’ın, Osmanlı Devleti’ni ayakta tutmak için, O’nun dünya tarihine yön verici ve rakiplerini alt üst edici tedbir politikaları, bugün yaşanan ve insanımızı her türlü buhrana sürükleyen bir takım akımlara da tokat niteliğindedir. Batıcı, vatan satıcı güruh elinde yaklaşık bir asırdır kendi özünden uzaklaştırılan yığınların, en iptidai meselelerde bile tıkananların, kendi tarihinden çıkan ve gerçek tarihçilerce “Vatan kurtaran mihrak şahsiyet” olarak anılan Ulu Hakan’a karşı alçakça tavırları oldukça mühimdir...

“Tarihi bugünkü meselelere çözüm getirici olarak kullanmak” ve tarihimizin 33 yıllık kesintisinde söz sahibi olmuş bir Liderin başarısındaki sırların önemine binaen, Osmanlı Devleti’nin son yıllarına, yani düne dönerek mevzumuza başlıyalım...

(1908) 1.ve 2. Meşrutiyet ilanı (1911) Trablusgarb’ın İtalyanlarca işgali, (1912) Balkan harplerindeki yenilgi ile başlayan bir süreci hızlandırıcı rolüyle İttihat ve Terakki Cemiyeti’nin hıyanet ve cehalet kavramlarının birleşiminden oluşan vatan satıcı (p.....k) rolleri, koskoca Osmanlı’yı yıkılışa sürüklemiştir! Öyle ki bu şer çetesi iktidarı ele geçirdikten sonra, II. Abdülhamid Han’ın döneminde takip edilen denge politikasını terkedip, 1914 yılında yaptıkları gizli bir anlaşma ile Osmanlı Devleti’ni 1. Dünya Savaşına sokmuş ve yıkılış neticesinin altına imzalarını atmışlardır!..

“ İttihad ve Terakki Cemiyeti” denilen ve adım adım “ kan emici” rolüyle koskoca devleti yıkıma sürükleyen çapulcuları tanıyalım!..

Üyelerinin büyük çoğunluğu, Osmanlı Türkler’i dışındaki halk ve dinlerden oluşan İ.T. Cemiyet’i; Büyük Doğu Mimarı’nın ifadesiyle: “Başlıbaşına bir mevzuu ve mesele belirten “İttihad ve Terakki” Abdulhamid cephesinden gerek düzelticiye karşı Batı simsarları elindeki vatanı, mânâda ve maddede çürütmeye memur sahte inkılâpçılık tezgâhından başka bir şey değildir...” (2)

İttihad ve Terakkicilerin komitecilik, cuntacılık, ayak oyunları ve halkı koyun sürüsü gibi görme tavırları Hilâfet’in merkezi Osmanlı’yı yıkmıştır. Tanzimat’la başlayan Batıcı yaklaşımlarla yine Batı Devletlerince desteklenen akımlar saikiyle, Anadolu’yu bin yıllık ekseninden kaydırılabilecek ne varsa, hepsini uygulamışlardır...

Abdülhamid Han’ı tahttan indirmek adına İ.T. sürüsünün tertiplediği oyunlar ise tamamen hıyanet ve cehaletin tezahürlerini gözler önüne sermektedir...

17 Aralık 1908’de Meclis-i Mebusan toplanmış, en azılı Osmanlı düşmanları Mebus (Bakan) seçilerek Meclise girmişlerdi. Hatta Meclis’te azınlık olan Rum-Ermeni-Yahudilerin tesiri Müslümanlardan daha çoktu... Azınlıkların çoğunu bünyesinde toplayan İ.T.’nin iktidara gelmesi ile kısa zamanda halkın ona karşı olan nefreti artmış ve bunun üzerine İ.T., kendisine yönelen tenkid ve eleştirileri şiddetle bastırma yoluna gitmiş, hatta muhalif gazetecileri bile suikastlerle yok etme yoluna gitmişti.

Bunun üzerine başlayan uygulamalara karşı, daha önceleri kendi iktidarlarını korumak için Rumeli’ye yerleştirilen “Avcı Taburları subayları”, Beyoğlu’nun eğlence âlemlerine sürüklenmesiyle İ ve T kadrosuna karşı ayaklanmaya başladı. İ.T. Milletvekillerinin sokakta katledilmesi hâdisesi vuku buluyor, iç karışıklık hâkim oluyordu. Bu vaka, tarihe “31 Mart Vakası” olarak geçiyordu. 31 Mart hâdisesi, İ.T. sürüsünün oynadığı oyunlardan biridir. Ve Büyük Doğu Mimarı’nın ifâdesiyle; “31 Mart Hâdisesi bizzat revşinden oluş ve akış tarzından anlaşılacağı gibi Padişahı düşürme vesilesi bulmak için İ.T. cemiyeti tarafından hazırlanmış bir tertiptir. Ve bu hakikat binlerce vesikayla sabittir...” (3)

Bu ayaklanma sebebiyle de, durumdan yarar sağlamak adına uygulamaya koydukları oyun sonucu, iktidarlarını da tehlikede gören İ.T. Cemiyeti, Selânik’te bulunan III. Ordu birliklerinden ve bazı İ.T. mensupları ve destekçilerinden oluşturulan “Harekât Ordusu”nu getiriyor ve 15 bin kişilik bu orduyu İstanbul’a yerleştiriyordu...

Sultan Abdülhamid Han, bu çapulculara karşı hareketsiz kalmış (Halbuki sarayın etrafında iyi tâlim görmüş kendine bağlı 30 bin asker vardı.) sırf merhametinden dolayı ümmetin kanı dökülmesin diye, İ.T. sürüsü ve Harekât Ordusunca tahttan indiriliyordu...
 

kimkimdir

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
9 Şub 2009
Mesajlar
6,610
Tepki puanı
2
Puanları
0
Yaş
53
İttihatçıların gerçek yüzünü göstermesi açısından aşağıdaki paragrafa dikkat edelim:

“Bu mülhidler İslâm’da asil bir geçmişe sahip Türk soyundan değildirler. Onların çoğu Rus, Rum, Balkan Halkları ve Yahudi aslından gelmedirler. Bu mufsidler Tür halkını bozmak için ırkçılık ve milliyetçiliği ön plâna çıkarmakta ve Avrupa kanunlarını tercüme ederek uygulamaktalar. Türk Milleti’nin çoğunluğu bu gürûhtan nefret etmektedir...” (4)

Ulu hakan Abdülhamid Han’ın siyasî dehâsını dünyaya göstermesi, O’nu bir numaralı “Vatan Koruyucu” özelliğiyle karşımıza çıkarmaktadır. Kaldı ki; bu gün vatan topraklarını sadece emperyalistlerin ellerine cetvel alarak çizdiği sınırlar olarak görmeyip, Filistin, Irak, Doğu Türkistan, Keşmir ve daha bir çok İslâm Beldesi’ni kendi vatan toprakları olarak bilen gerçek vatanseverler gibi O da, kendi zamanında zor durumda bulunan bir çok yere yardım göndererek oradaki Müslümanları desteklemiştir.

Bilhassa Yahudilerin, Filistin’de devlet kurmalarına, toprak satın alma taleplerine karşı büyük tepki göstermesi ve o topraklarda yaşayan insanları koruması, O’nun vatan koruyucu rolünü gözler önüne sermektedir. “Yahudi’ye bir karış toprak dahi vermem!” diyerek en bariz yol gösterici özelliğini sergilemiştir...

II. Abdülhamid Han’ın tahttan indirilmesinden sonra İ.T’nin ileri gelenleri, Filistin’e Yahudiler’in yerleşmelerinden rahatsızlık duymadılar, hatta onlardan istifade edilmesi açısından iyi olacağını düşünüyorlardı. Abdülhamid Han tahtta iken O’nun aldığı tedbir politikaları ile kıstırılan Yahudi, paraları ile alamadıkları topraklara, İ.T. sürüsünün kanunlarıyla, burunları dahi kanamadan sahip olmuşlardır.

Büyük doğu Mimarı’nın bu mevzu ile alâkalı olarak ne söylediğine bir göz atalım:

“İşte bugünkü İsrail’in – ki İslâm dünyasının can noktasına oturtulmuş bir kazıktır- teşekkülü yolunda bu ilk ve şûreta masum teşebbüsü kökünden reddetmekle ileriyi görmüş ve Türk Tarihi’ne mürekkebi güneş harflerle “Büyük Kahraman” diye kaydedilmeye hak kazanmış, böyleyken Yahudi’nin oyununa getirilerek yerin dibine batırılmış Ulu Hakan Abdülhamid Han!..” (5)

Ulu Hakan bizzat Avrupa Devletlerinin Osmanlı’yı yıkıcı tüm hareketlerini izlemiş ve bu devletler arasındaki anlaşmazlık ve ihtilafları kollayıp, körüklemeye çalışmış, böylece onlar birbirleriyle uğraşırken Osmanlı güven içinde kalmıştır... Yıllarca Almanları, İngiliz emellerini dengelemek için kullanan Abdülhamid Han, İ.T.’nin ahmaklığına karşı “hiç İngiltere’ye karşı Almanların yanında harbe girilir mi?” diyerek I.Dünya Savaşı’na sokulan Osmanlı’nın âdeta çöküşe sürüklendiğinin işaretini veriyordu. Yeri gelmişken belirtelim:

Osmanlı’yı I.Dünya Savaşı’na sokan ve o dönemde İ.T.’nin liderliğini yapanlar Enver, Cemal, Talat Paşalardır...

O’nun bugüne ışık tutucu ve yarınımızı da belirleyen tedbir politikalarına ve dahi görüşlerine devam edecek olursak;

93’ Harbi felâketinden sonra Bulgaristan, Osmanlı’ya pamuk ipliğiyle bağlı dahili idaresinde serbest bir prenslik hâline getirilmişti. Onun da Yunanistan gibi ilk fırsatta istiklâlini ilân edeceği belliydi. Bu ihtimali bertaraf etmek için Abdülhamid Han o dahiyâne siyasetiyle şu tedbire başvurmuştu:

Bulgarlar da Yunanlılar gibi Ortodoks mezhebine mensupturlar. Ancak, asırlardan beri din adamı yetiştirmedikleri gibi kendilerine mahsus Kiliseleri de yoktu. Sultan Abdülhamid Han, onları kilise-mezheb bakımından Yunanlılardan ayırmayı düşünmüş ve bunun için Balat’taki Rum Ortodoks Patrikliği’nin karşısına bunların Rum Patrikliğine muadil ve onunla aynı hukuka sahip “erksahlık” adıyla Bulgar Kilisesi’ni tesis etti. “Patrikhane” demek olan bu müessesenin binasını, Berlin’de gizlice çelik parçalar hâlinde imâl ettirip yine gizlice İstanbul’a getirtti. Ve ustaları sabaha kadar çalıştırıp bir gecede monte ettirdi. Sabahleyin Rum Papazları gözlerini açtıklarında, karşılarında kendilerine rakip bir Bulgar Patrikhanesi’nin binasını görünce dehşete kapıldılar.

Bu suretle Bulgar Kilisesi, Sultan Abdülhamid’in siyasî manevrasıyla teessüs edilmiş oldu. Bunun üzerine Bulgar ve Rumların müştereken kullandıkları ve oturdukları yerlerde kavga başladı. Rum Papazların idaresinde âyin yapan bu gibi kiliseleri Bulgar Erksahlığı’na bağlamak için mücadele eden Bulgar ve Rumları oyalayan Ulu Hakan her iki tarafa da mavi bocuklar dağıtarak, meseleyi devamlı kaşıyarak, bu iki kavmin birbirlerine karşı gerginliğini sağlamıştır.

İ.T. idaresinin iktidarı almasından sonra ilk yaptığı işlerden biri de, satılmışlıklarını gözler önüne seren “Kilisler Kanunu” adlı yasayı uygulamaya koymasıdır.

Bu kanuna göre Rum ve Bulgarlar’ın müşterek yaşadıkları yerlerdeki Kiliseler nüfusa göre taksim ediliyor. Kilisesiz kalan tarafa devlet eliyle kilise yaptırılıyordu. Bu kanunla Rum ve Bulgar ihtilâfı bertaraf ediliyordu.

Bu suretle sona eren ihtilâf neticesinde Bulgar ve Rumlar birkaç yıl içerisinde dost olup, ezelî düşmanımız Sırpları da yanlarına alarak, Balkan Harbi’ni başlattılar. Balkan kavimlerinin arasında ittifak kurulmasının asıl sebebi, işte bu “Kilisler” mevzuunun İ.T. tarafından çözüme kavuşturulmasıdır.

Bu vesile ile bugün hala devam etmekte olan, Ruhban Okulu’nun açılması, Patrikhane’nin statüsü v.s. konularla gündeme gelen ve geçtiğimiz günlerde de basına yansıyan bir meseleden bahsedelim;

Tüm gittiği ülkelerde Devlet Başkanı statüsü ile karşılanıp, (Ekümenik) Dünya Ortodoksları Patriği sıfatıyla anılan Fener Rum Patrikhanesi’nin Papazı Bartelemeos’a karşı bir Bulgar Kilisesi’nin rahibi tarafından açılan dava...

Her şeyden önce Anadolu’yu bir baştan bir başa Misyoner ağıyla ören Fener Rum Patrikhanesi dün olduğu gibi bugün de Osmanlı ve onun tarihî mirasına karşı isyan hâlindedir. Bosna Savaşı’nda bizzat Sırbistan’a gidip Ortodoks kardeşlerini destekleyen ve onlara para- silah dahil her türlü yardımı ulaştıran ve gizli toplantılarla Müslümanların katli için Fener Rum Patrikliği’nde karar alan Patrik Bartelemeos ve Patrikhane’si, dün olduğu gibi bugün de içten yıkıcı rolüyle gözler önündedir.

Sultan II. Mahmud zamanında Patrik Gregorios’un liderliğinde çıkarılan Rum isyanı neticesinde, kapısında asılan Patrik Gregorios’un kinini tutup; “Bir Türk Büyüğü bu kapıda asılmadan o kapıyı açmayacaklarını” her daim tekrarlayan Patrikhane ve üzerinde Ortaçağ Rahipleri’nin giydiği bir giysi ile mahkemelere serbestçe giren Papaz Bartelemeos, dışarıda ve içeride İslâm’a ve Anadolu’ya karşı bütün düşmanlıkları örgütleyici roldedir.

Dün Abdülhamid Han’ın birbirleriyle uğraştırıcı politikasını, bugün tüm Ortodoksları bir araya getiren politikanın sahibi Patrikhane’nin geldiği son derece hassas nokta, gerçekten mühim ve dikkat çekicidir...

Abdülhamid Han her yönüyle hâdiselere vücud verici sebebleri görmüş, tıpkı Kiliseler mevzuunda olduğu gibi meselelere çözüm getiren basiretini göstermiştir.

Ulu Hakan’ı anlamak ve bugünkü meselelerimize O’nun bakış açısıyla bakmak mecburiyetinde olan biz, şu anda yaşadığımız topraklar üzerinde her türlü oyunun sergileyicilerinin kimler olduğunu biliyoruz.

İBDA Mimarın’nın, bu minvalde yer alan işaretlerine devam edelim:

“(...) Avrupalı, içimizde bulduğu ajanlar vasıtasıyla dinimizi ve insanımızın birliğini tahrib etmek için bize hürriyet ve demokrasiyi aşıladı... Tanzimat’tan beri, mânâsı bilinmeden ve çilesi çekilmeden, devir devir ayyuka çıkarılan tek ses;

-“Hürriyet, demokrasi.

Bütün tarihi boyunca sımsıkı bir nizâma bağlı olarak hürriyetin de, demokrasinin de hakikatine mâlik bulunan dünya imparatorluğu kuran biz, bu yeni dürtüşle kendi öz nizâmından mahrum edilmek ve kargaşaya boğulmak isteniyorduk... İkinci Abdülhamid Han Hazretleri devrinde baş gösterip, O, dünya çapındaki idare ve siyaset dehâsı sayesinde def edilen tecrübe eğer o zaman bastırılmamış olsaydı, 1918 Felâketi, 1878’de gerçekleşmiş olacaktı...” (6)

Yeri gelmişken belirtelim ki;

Seksen yıl önce kurulan Cumhuriyet’in rotasını çevirdiği Batı Medeniyeti’nin ve bu yola girmek için sarf edilen çabanın ikiyüz yıllık serüveni, Anadolu insanına “Roma nizâmı, Yunan aklı, Hristiyan ahlâkı” olarak formüle ettiğimiz bir giysinin giydirilmeye çalışılmasıdır. 1000 yıllık İslâm’la yoğrulan bu toprakların emperyalistlere peşkeş çekilmek istenmesi ve bunu isteyen işbirlikçilerin kurtuluşu Batı’da görmeleri gelinen son aşamada insanların kendi özünü ve ruhunu yitirdiklerinin de bir göstergesidir.

Türkiye’nin girmek için uğraştığı Avrupa Birliği’nin insan hak ve hürriyetleri insanımıza cici gösterilirken, Batılı olmak adına günümüze değin yapılan türlü eziyetlerin ve süre gelen insanca olmayan davranışların haddi hesabı yoktur.

I.Dünya Savaşı’na sokulan Osmanlı Devleti, İ.T. ve Batı işbirliği ile yıkılmıştır. Ondan sonra işgal hareketlerine girişen Batı, Osmanlıyı parçalama yoluna başvurarak, Anadolu topraklarına her köşesinden sızmaya başladı ve bugün Anadolu dahil tüm İslâm Dünyası Batı’nın kapsama alanındadır...

Yahudi, bugün de çeşitli şekillerde Yahudi mizacının gerektirdiği davranışlarla karşımızdadır. Yahudi’nin Abdülhamid Han’ı tahttan indirmek için gösterdiği çabalar gün gibi aşikâr. Tarihe yön veren bir millete kendi tarihini unutturan ve tarihi kendi siyasî emellerince şekillendiren Yahudi’nin 1932 yılında kurulan “Dil, Tarih, Coğrafya Fakültesinde” öğretici olarak görev alması, bize okutulan sahte kahramanlarla dolu tarih kitaplarını kimlerin yazdığını göstermektedir. Bu üniversitenin profları özellikle Almanya ve Batı ülkelerinden gelen çoğu Yahudi olan insanlardan oluşmaktaydı. Tarih, özellikle Yahudi ve onun işbirlikçileri eli ile bugüne dek karalanarak insanımıza öcü şeklinde gösterilmiştir.

Ulu Hakan Abdülhamid Han ( H.z.)lerine “Kızıl Sultan” lakabını takan ve O’nu karalamak ve küçültmek için kullanılan bu sözün sahibi, bugün İslâm’a ve Osmanlı’ya karşı isyan hâlinde olan Ermenidir. Ancak bir az önce bahsettiğimiz gibi tarihten bîhaber nesillerin Ermeni yaftasını kullanarak O’na çamur atmaya yeltenmeleri oldukça vahimdir.

Ermeni’ye karşı gayet ılımlı politika izlemesini bilen Abdülhamid Han onun içten yıkıcı, dağıtıcı hareketleri karşısında kafasına balyoz gibi yumruğunu indirmesini de bilmiştir...

Doğusuyla ve Batısıyla İslâm Dünyası’nın Osmanlı’dan sonra başsız kalması ve neticesinde İ.T. geleneğinden gelen sürülerin halka zorla kendi tarihine karşı düşmanlık aşılamaları ve Batı taklitçiliği ile Batı’yı tek kurtuluş yeri gösterme çabaları bugün Türkiye’nin dış siyasetini belirliyor...

Osmanlı’dan sonra Doğu’nun üstünlüğü vecazibesi, Batı’nın barbarlığı karşısında zayıflamış, Batı, insanımıza cici gösterilerek aşağılık ukdesi aşılanmıştır. Oysa ki Batı Osmanlı için hep feth edilecek yerlerin adıydı...

Ekonomi ve kapitalist sistemle kıskaca alınan halk, borç batağında kıvranan ve İ.M.F.’ye yönettirilen hazine, hep Batı ve Yahudi tandanslı bir düzenin çarkıyla dönmekte...

Abdülhamid Han ile ilgili aşağıdaki paragrafa dikkat edelim:

“Açıkça mahyalaştırmanın zamanı gelmiştir ki, II.Abdülhamid Han, Tanzimat sonrası teftişsiz ve murakabesiz körü körüne Batı’ya itiliş ve kökümüzü kurutuş macerasının Türk Ruhu’na sindirilmek istenen maymunvâri taklit ruhîyatının, tek kelimeyle çürütücü ve kurutucu sözde yenilik davranışlarının, bütün bunlara karşı duran ve bağlı kalan muazzam şahsiyet ve asliyetiyle, maskelerini düşürücü, gizli karargâh odalarına baskın verici ve plân kasalarını açıcı miftah (anahtar) tiptir. Ve bizce bu noktadan Azizdir.” (7)

Ve bugün Abdülhamid Han’ın ve O’nun dahiyane politikaların vatanı satanlar karşısında gerçek vatan koruyucu vasfını ortaya çıkarıp dipdiri yaşatan hamle BD-İBDA’dır. Bütün bu tarihî birikimi ve bu ruhu şaha kaldıran İBDA, başsız bir bünyeye sahip İslâm Dünyası’na ve tüm insanlığa “Kurtuluş Reçetesi”ni sunmaktadır.

“Ve artık akıbet Allah’ın izniyle Büyük Doğu-İBDA nesline geçmiştir!..”(8)



Dipnotlar:



(1) Mustafa Sabri Efendi, Hilafetin İlgasının Arka Plânı, sh:66,

(2) Necip Fazıl Kısakürek, Ulu Hakan Abdülhamid Han, sh:260,

(3) A.g.e. sh:557,

(4) Mustafa Sabri Efendi, Hilafetin İlgasının Arka Plânı,sh:35,

(5) Necip Fazıl Kısakürek Ulu Hakan Abdülhamid Han,

(6) Salih Mirzabeyoğlu, Başyücelik Devleti, sh:161,

(7) Necip Fazıl Kısakürek, Ulu Hakan Abdülhamid Han, sh:11

(8) Salih Mirzabeyoğlu, Başyücelik Devleti, sh:161
 

Bu konuyu görüntüleyen kişiler

Üst Alt