Neler Yeni

Hoşgeldiniz İslami Forum Sayfası

Tüm özelliklerimize erişmek için şimdi bize katılın. Kaydolduktan ve oturum açtıktan sonra, konular oluşturabilir, mevcut konulara yanıtlar gönderebilir, diğer üyelerinize itibar kazandırabilir, kendi özel mesajınızı edinebilir ve çok daha fazlasını yapabilirsiniz. Ayrıca hızlı ve tamamen ücretsizdir, peki ne bekliyorsunuz?
Blue
Red
Green
Orange
Voilet
Slate
Dark

Abdulhakim Arvasi Hazretleri (1 Kullanıcı)

kimkimdir

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
9 Şub 2009
Mesajlar
6,610
Tepki puanı
2
Puanları
0
Yaş
53
Talebelerinden Tâhir Efendi anlatır:

Abdülhakîm Efendi hazretleri buyurdular ki: "Evliyânın huzûruna dolu giden boş, boş giden dolu döner."

Bir gün bana; "Tâhir Efendi, evinde kitap kalmasın, kitapları evden çıkar, başkalarına ver." buyurdular. Eve gittim. Kıymetli kitaplarıma kıyamadım. Emirleri yerine gelsin diye, birkaç kitap verdim. Yatsıdan sonra yattım. Abdülhakîm Efendiyi gördüm. "Tâhir, kitapları evden çıkardın mı?" buyurdular. Kalktım. Abdest aldım. İki rekat namaz kıldım. Yine yattım. Daha uyuyamamıştım. Abdülhakîm Efendi geldi. "Hâlâ kitapları evde mi saklıyorsun?" buyurup, celâllendi. Korktum. Hemen kalkıp, bütün kitaplarımı evden çıkardım. Geldim yattım. Ancak uyuyabildim. Sonradan anladım ki, bizi terbiye etmek için, kitaplardan uzaklaştırıp, bende olanları alıp, kendinde olanları bize vermek için bu yolu seçmişlerdi.

Ne zaman Abdülhakîm Efendi hazretlerine gitsem, Ziyâ Bey yanında otururdu. Ziyâ Beye bir kitap verir, okuturlar ve îzâh ederlerdi. Bir gün yine öyle bir sohbette, Ziyâ Beye kitap okutup, kendileri îzâh ediyordu. İçimden, benim Arabî ve Fârisim Ziyâ Beyden iyidir. Niçin hep ona okuturlar da, bana hiç okutmazlar diye geçti. O gece rüyâda Abdülhakîm Efendinin huzûrunda idim. Gene Ziyâ Beye bir kitap vermişler, okutuyorlardı. Ama Ziyâ Beyi sarıklı, âlim kıyâfetinde gördüm. Abdülhakîm Efendi, Ziyâ Beyi bana gösterip; "Biz, boşuna emek vermeyiz." buyurdular. Uyanınca o düşünceme çok pişman oldum.

Bir gün Abdülhakîm Efendiye gidiyordum. Yolda, kendi kendime, Abdülhakîm Efendiye arz edeyim, evliyâlıkta yükselmek büyük iş, bizim küçük gayretimizle elde edilmez, himmet buyursunlar teveccüh eylesinler de, o yüksek makamlara beni kavuştursunlar diye düşünüyordum. Vardım. Bahçed yalnız oturuyorlardı. Selåâm verip ellerini öptüm. Yüzüme bakıp; "Tahir, şu ağaç ne ağacıdır?" buyurdu. "Manolya" dedim. "Şu nedir?" buyurdu. "Gül" dedim. "Ya Tâhir! Bunların suyu bir, havası bir, toprağı bir de, niçin boyları farklıdır? Meselâ şu çimene ne yapılsa gül ağacı olabilir mi, gül de, manolya kadar büyür mü?" buyurdu. "Hayır efendim." dedim. "Demek ki, farklılık istidadlarından kâbiliyetten geliyor. Ve demek ki, çim; ot, gül gibi, gül de manolya gibi olmaz!" buyurup tekrar bana baktılar. "Kusurumu bağışlayın efendim." dedim.

Bitlis yolunda bir genç, kışın tipiye tutulup, yolunu kaybeder. Helâk olacak halde iken; "Yâ Rabbî! Zamânımızın kutbunu imdâdıma yetiştir!" diye yalvarır. Hemen siyah sakallı birisi zuhûr eder, atın dizginlerini tutup, istikamet verir ve; "Böyle git, şehre varırsın!" buyurur. Genç, o gaybdan gelip kendisine yol gösteren zâtın şemaline dikkat eder. Otuz sene sonra, Bâyezîd Câmiinde, tesâdüfen vâzında bulunur. Ben bu şeyhi bir yerden tanıyacağım diye düşünür. Vâzdan sonra çıkarlarken, Abdülhakîm Efendinin yanına yaklaşır, daha konuşmadan, Abdülhakîm Efendi; "Bitlis'teki tipi fırtınasını mı hatırladın?" diye kulağına hafifçe söyler. Gözyaşlarını tutamayıp, eline sarılır, öper... öper.
 

kimkimdir

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
9 Şub 2009
Mesajlar
6,610
Tepki puanı
2
Puanları
0
Yaş
53
Buyurdular ki:

Kur'ân-ı kerîm şifâdır. Fakat şifâ, suyun geldiği boruya tâbidir. Pis borudan şifâ gelmez.

Gerçek kerâmet, kerâmetin gizlenmesidir. Bunun dışında görünenler, velînin irâde ve ihtiyârı ile değildir. İlâhî hikmet öyle gerektiriyor demektir.

Allahü teâlâ sırrını eminine verir. Bilen söylemez, söyleyen bilmez.

Ahmaklık, hatâda ısrar etmektir.

Hak'tan ve Hak yolundan başka her ne düşünülürse, hepsi ayrılık ve perişanlık yoludur.

Din bilgileri, dünyâda ve âhirette, huzûru, seâdeti kazandıran bilgilerdir.

Bütün üstünlükler, faydalı şeyler, İslâmiyetin içindedir.

Hakk'ı sevmedikçe, Hak teâlâyı hâkim bilip, ona kulluk etmedikçe, insanlar birbiri ile sevişemez.

Kavuştuğunuz her nîmet; hep hakka îmânın hâsıl ettiği kardeşliğin neticesi ve Allahü teâlânın ihsânıdır.

Temiz ve yeni elbise giyiniz. Gittiğiniz yerlerde, ahlâkınızla, sözlerinizle, giyinişinizle İslâmın vekârını, kıymetini gösteriniz.

Gördüğünüz her musîbet ve felâket, kızgınlığın, zulüm ve haksızlık etmenin cezâsıdır.

Beşeriyet ne kadar uğraşırsa uğraşsın, sevip sevilmedikçe; ızdırap ve felâketten kurtulamaz.

Allahü teâlâ dilediğini yapar. İster sebepli ister sebepsiz, dilediği gibi azap veya lütfeder. Güzel ve doğru onun dilediğidir.

Allahü teâlâ bize fadlı, ihsânı ile tecelli etsin; bizi fadlı ile korusun! Adliyle tecelli ederse, yanarız.

Riyâ olmasın diye cemâatten kaçanlar ayrı bir riyâ içindedirler.

Büyüklerin sözü, sözlerin büyüğüdür.

İlim cehli izale eder, yok eder, ahmaklığı değil.

Cemiyetteki ruh hastalıklarının sebebi, îmân eksikliğidir.
 

kimkimdir

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
9 Şub 2009
Mesajlar
6,610
Tepki puanı
2
Puanları
0
Yaş
53
Eyyûb Sultan, Fâtih, Bâyezîd, Bakırköy, Kadıköy ve Beyoğlu Ağa Câmii kürsîlerindeki konuşmaları iftirâlara sebeb oldu. Bunların tahriki ile Eylül 1943'te tutuklanarak İstanbul'dan İzmir'e götürüldü. Bir müddet Meserret otelinde sonra bir evde polis nezaretinde kaldı. Yakınları, kendilerinin Bursa'ya nakli veya İstanbul'a iâdesi için birkaç defâ teşebbüse geçtilerse de her defâsında red cevâbını aldılar. Nihâyet Ankara'ya nakline müsâde çıktı. Bu karar üzerine Ankara'da Hacı Bayrâm-ı Velî civârında, biraderinin oğlu Seyyid Faruk Işık'ın evine geldiler. Bu sırada hasta olduklarından Faruk Işık Bey'in evinde on sekiz gün hasta yattıktan sonra 27 Kasım 1943 (H.1362)'te vefât ettiler. Vefât ânında hafif bir zelzele oldu.

Ankara hiç sevmedikleri bir yerdi. Bu sebeple yakınları mübarek nâşın İstanbul'a nakli için resmî makamlara başvurdular. Ancak kabul edilmedi. Şehrin belediye sınırları içinde ölenlerin asrî mezarlığa gömülmesi şartı da vardı. Bu yüzden herkes eli kolu bağlı mahzun ve üzgün bir durumda bulunuyordu. Çünkü kendileri bu mezarlığa defnedilmeyi istemiyorlardı.

O sırada evin ahşap kapısı çalındı. Kapıda kim olduğu, nereden geldiği belli olmayan ak sakallı bir adam:

"Ankara civârında Bağlum isimli bir köy vardır. Oraya götürünüz, kendilerine uygun yer orasıdır." dedikten sonra dönüp gitti. Meçhul adamın arkasından koştularsa da sanki sır oldu ve ortadan kayboldu.

Keçiören'de dâmâdı İbrâhim Arvas Beyin evinde gasl, techiz, tekfîn ve namazı edâ edildikten sonra Ankara'nın kuzeyinde ve 24 km mesâfede bulunan Bağlum'a getirilerek defnedildi.
 

kimkimdir

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
9 Şub 2009
Mesajlar
6,610
Tepki puanı
2
Puanları
0
Yaş
53
Ağlasın kan ağlasın her müslüman
Çünki, Seyyid Abdülhakîm terk etti cân


Âlim ü âmil, veliyy-i kâmil idi.
Zâtına mevdu' idi sırr-ı nihân.

Bağlum nâhiyesi eskiden beri sel, yağmur, dolu gibi âfetlerin eksik olmadığı bir yerdi. Ancak Bağlum halkı Seyyid Abdülhâkim Arvâsî hazretleri buraya defn olunduktan sonra hiç âfet görmediklerini beyan etmişlerdir.

Seyyid Abdülhakim Efendinin; Sahabe-i Kiram ve İslam Hukuku Erriyâz-ut-Tesavvufiyye isimli eserleri mevcuttur. Ayrıca talebelerine gönderdiği risâle büyüklüğünde pek çok mektupları vardır. Arabi, Farisi ve Türkçe şiirler yazmıştır.

Abdülhakim Efendi'nin üç oğlu ve iki kızı vardı. Oğullarından Enver Bey hicret esnasında 1918'de Eskişehir'de vefat etti. İkinci oğlu faziletli Ahmed Mekki ÜçışıkEfendi İstanbul'da Kadıköy müftiliğinde bulunmuştur. 1967'de İstanbul'da vefat etmiş olup kabri Bağlum kabristanındadır. üçüncü oğlu Münir Efendi, İstanbul belediyesinde uzun seneler çalışmış, doğruluğu, çalışkanlığı, güzel ahlakı ile etrafının saygısını ve sevgisini toplamıştır. 1979'da vefat etti. Kabri Bağlum'dadır.

Kızlarından Şefia Hanım da hicret sırasında Musul'da vefat etmiştir. Diğer kızı Mâide hanım hayattadır. (1992)

 

kimkimdir

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
9 Şub 2009
Mesajlar
6,610
Tepki puanı
2
Puanları
0
Yaş
53
Hâlid Turhan Bey anlatır:

Bir gün ziyâretlerine gitmiştim. Kütüphânelerinden bir kitap çekip, bir yerini açıp bana verdiler ve; "Buyurun, okuyun!" buyurdular. Arapça idi. Okumaya çalıştım. Yanlış okuyunca düzeltirlerdi. Bir daha okuttular ve gene yanlışlarımı düzelttiler. Sonra; "Türkçeye çevirin!" buyurdular. Takıldığım çok ibâreler oldu. Yardım ettiler, hattâ kendileri tercüme ettiler. Bir daha okutup, bir daha tercüme ettirdiler. İyice anlamıştım. Vefâtlarından yirmi sene kadar sonra, kütüphâne müdürlüğü için, Ankara'da imtihana girdim. İmtihanda elime bir Arapça kitap verdiler ve bir yerini açıp, okuyun dediler. Bir de ne göreyim, Abdülhakîm Efendinin verdiği kitap ve açtıkları sayfa değil mi? Okudum, tercüme ettim. İmtihanı kazandım. Kütüphâne müdürü oldum. Ama imtihandan çıkınca, Efendinin bu büyük ve açık kerâmetini görünce hüngür hüngür ağladım.

1) Tam İlmihâl Seâdet-i Ebediyye; s.1023
2) İslâm Meşhûrları Ansiklopedisi; c.1, s.34-73
3) Başbuğ Velîlerden; s.336-351
4) O ve Ben
5) Eshâb-ı Kirâm; s.164-166, 287-293
6) Son Devrin Din Mazlumları; s.319-336
7) Şerîat Yolunda Yürüyenler ve Sürünenler; s.160-164
8) Cihâd Önderleri-I; s.125-131
9) Rehber Ansiklopedisi; c.1, s.25

10) Sefînet-ül-Evliyâ
 

kimkimdir

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
9 Şub 2009
Mesajlar
6,610
Tepki puanı
2
Puanları
0
Yaş
53
O’NA

Benim efendim!
Ben sana bendim!
Bir üfledin de
Yıkıldı bend’im.
Ben ki, denizdim,

Dağbaşı bendim.
Şimdi sen oldun,
Âleme pendim.
Benim efendim!
Feza levendim!

Ölmemek neymiş;
Senden öğrendim.
Kayboldum sende,
Sende tükendim!

Sordum aynaya:
Hani ya kendim?
Benim efendim!

Benim efendim!
Emri yüklendim!
Dağlandım kalbden
Ve mühürlendim.

Askerin oldum,
Başta tülbendim;
Okum sadakta,
Elde kemendim.
Benim efendim.

N.F.K 1978
 

edam005

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
5 Ara 2008
Mesajlar
982
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
52
edam005 GÖNÜLDAŞIMA.......---------------------------------
[FONT=Times New Roman, Times, serif]Ses demir, su demir ve ekmek demir...
İstersen demirde muhali kemir,
Ne gelir ki elden, kader bu, emir...
Garip pencerecik, küçük, daracık;
Dünyaya kapalı, Allaha açık.
[/FONT]
-------------------------------------------------------------
[FONT=Times New Roman, Times, serif]Dua, dua, eller karıncalanmış;
Yıldızlar avuçta, gök parçalanmış.
Gözyaşı bir tarla, hep yoncalanmış...
Bir soluk, bir tütsü, bir uçan buğu;
İplik ki, incecik, örer boşluğu.
[/FONT]
---------------------------------------------
[FONT=Times New Roman, Times, serif]Ana rahmi zâhir, şu bizim koğuş;
Karanlığında nur, yeniden doğuş...
Sesler duymaktayım: Davran ve boğuş!
Sen bir devsin, yükü ağırdır devin!
Kalk ayağa, dimdik doğrul ve sevin!
[/FONT]
--------------------------------------------------------
[FONT=Times New Roman, Times, serif]Mehmed'im, sevinin, başlar yüksekte!
Ölsek de sevinin, eve dönsek de!
Sanma bu tekerlek kalır tümsekte!
Yarın, elbet bizim, elbet bizimdir!
Gün doğmuş, gün batmış, ebed bizimdir! NFK..
[/FONT]
--------------------------------------------------------------









[FONT=Times New Roman, Times, serif][/FONT]
[FONT=Times New Roman, Times, serif]Allahcc yar ve yardımcın olsun...[/FONT]
[FONT=Times New Roman, Times, serif]BESMELE...SELAM...DUA..[/FONT]
[FONT=Times New Roman, Times, serif]Dualarınızı beklerim kardeşimiz...


[/FONT]


Yüreğinize sağlık kimkimdir kardeşim, necip fazıl hocam, vazgeçilmezimdir,,
duam her daim sizlerledir..emeğiniz ve yüreğiniz, daim varolsun kardeşim..
RABBİME EMANET OLUNUZ..
 

kimkimdir

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
9 Şub 2009
Mesajlar
6,610
Tepki puanı
2
Puanları
0
Yaş
53
Yüreğinize sağlık kimkimdir kardeşim, necip fazıl hocam, vazgeçilmezimdir,,
duam her daim sizlerledir..emeğiniz ve yüreğiniz, daim varolsun kardeşim..
RABBİME EMANET OLUNUZ..

Allahcc razı olsun kardeşimiz..
BESMELE...SELAM...DUA..
 

mürmüdük

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
7 Tem 2009
Mesajlar
6,952
Tepki puanı
1
Puanları
0
Yaş
53
Web Sitesi
anadoluhaber.blogcu.com
O’NA

Benim efendim!
Ben sana bendim!
Bir üfledin de
Yıkıldı bend’im.
Ben ki, denizdim,

Dağbaşı bendim.
Şimdi sen oldun,
Âleme pendim.
Benim efendim!
Feza levendim!

Ölmemek neymiş;
Senden öğrendim.
Kayboldum sende,
Sende tükendim!

Sordum aynaya:
Hani ya kendim?
Benim efendim!

Benim efendim!
Emri yüklendim!
Dağlandım kalbden
Ve mühürlendim.

Askerin oldum,
Başta tülbendim;
Okum sadakta,
Elde kemendim.
Benim efendim.

N.F.K 1978
 

mürmüdük

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
7 Tem 2009
Mesajlar
6,952
Tepki puanı
1
Puanları
0
Yaş
53
Web Sitesi
anadoluhaber.blogcu.com
NECİP FAZILDAN SEYYİD ABDULHAKİM ARVASİ HAZRETLERİNE

BENİM EFENDİM!

Efendim! Benim Efendim! Benim, güzellerin güzeli Efendim!
Vaktiyle: «keşke bu kadar zeki olmasaydın!» buyurduğun adamın beynini, zerre zerre kıskaca alıp atom gibi çatlattıkları bu hengâmede, eminim ki, her dem beraberimde, her ân baş ucumdasın...
Kaç milyon baba ve kaç milyon anne, senin milyarda birin eder? Sen benim böyle bir şeyimsin! Babamla anneme Allah'ın bana tattırdığı varlık şevkine vesile oldukları için bağlıysam, sana da, bu ölçünün ebedî hayat mikyasiyle perçinliyim... Düşünsünler farkı!..
Seni, Bağlum köyündeki, namsız ve nişansız çukurunda, bembeyaz ve taptaze bir kefene bürülü, esmer ve pembecik teninin hiç bir noktası tozlanmamış ve paslanmamış, derin gözlerin ebediyete çevrili, Allah'ı zikrederken görüyorum.
Yirmidokuz yıl değil, ikibin dokuzyüz yıl değil, sayılar boyunca devirler gelip geçse, üzerinden zaman geçmiyecek velîlerdensin sen... Ruhun gibi kalbin de mahfuz... Kalıbın orada; fakat ruhaniyetin, Allah'ın izniyle her tarafta ve benim yanımda...

Benim güzel Efendim!
Baş ucumdasın, biliyorum; ama ben ne yapayım ki, dünya zindanı içinde, ayrıca beş hassemin zindanında kapalıyım ve seni göremiyorum.
Hayatta biricik gayem, yaşarken ölümü delmek ve öteye geçmek gayesinin; o, anahtarını Kapı'yı açmak üzere senin elinden aldığım gayenin, henüz, «Anahtar hangi elle tutulur ve nereye yerleştirilir?» hakikatinden bile uzak bir müflisiyim. Hakikatte müflis, sadakatte müflis, gayrette müflis, her şeyde müflis... Bendeki, sadece, dağdan geçerken, tepesinde çadır kuran, şimşekleri arkadaşlarına anlatmaya yeltenici sümüklü bir mahalle çocuğu ağzı; o kadar...
Ama bu Kapı'ya beni köpek diye yazan, bu gemiye paspas diye alan sen, kabûl etmez misin ki, «O Kapı'nın köpeği» ve «O geminin paspası» olmak rütbesinin üstüne bu dünyada pâye yoktur?
Kendimi, fikirde, san'atta, şunda bunda, dünyanın en büyük adamı görmek, bilmek, göstermek, bildirmek isterdim; tek, O Kapı'nın köpeğine mahsus derece belirsin diye... Sana ve senden, bağlı olduğum O'na devretmek için...

Gûya seni yazdım; atom ve füze devrindeki, inkâr ve ihtilâç asrındaki mâverâ kılavuzunu anlatmaya savaştım, gûya...
Soluk bir kumaş üzerinde hâreli lekeler güneşi ne kadar gösterebilirse, bu kargacık, burgacıklar da seni o derecede anlatabilir.
Eğer bu arada, kendimden, nefsimden birçok şey kattımsa, yine hâreli lekelerin güneşe bağlı olmasından; ucunda sen varsın, diye. Bu ölçü dışında, nefsim için, kendi başına ele aldığım tek nokta bulunduğunu sanmıyorum.
Seni tanıyıncaya kadar hayatım, sana yaklaşmanın, uzaklıkta yaklaşmanın saadeti; seni tanıdıktan sonra da senden uzaklaşmanın, yakınlıkta uzaklaşmanın felâketi içinde, bütün teferruatiyle senin...
Hayatım sensin!..

Aç bana Kapı'yı, artık aç!.. Allah'tan izin iste ve ardına kadar aç!.. Ebediyen köpeğin olarak kendi köpekliğimden çıkayım ve insan olayım...
Allah izin verirse eğer, O Kapı'dan içeriye, topyekûn insanoğlunun; atom ve füze devrinde, inkâr ve ihtilâç asrında muhtaç olduğu fikir ve ruh hamulesini kervanlaştırıp geçireyim...
Bu, senin papucunu silmekten daha değersiz bir hizmettir kapıya...

Kapının içini hayâl ediyorum.
Hüzmeleri ebediyet boyunca mesafeleri ışıldatan projektörler altında, fil dişi kaldırımlardan sonsuz bir cadde... Şehrah... Bu şehraha açılan ve nisbet ölçülerinin her biriyle ayrı istikametlerden gelen nâmütenahi yol... Yollarda, ellerini yüksekliklere kaldırmış, yalınayak ve başı kabak, çığlık içinde bir insanlık... Ve tepede caddenin yokuş başında billûrdan pırıl pırıl kurtuluş beldesi... Ebedî safâ şehri...
Bunun da rüyasını görmüştüm:
İhtilâlden bir iki ay evvel, Ankara'da, boğazıma kadar kötülüğe batmış, yatağa girdiğim bir gece, rüyamda Efendi Hazretleri... Yüzü fevkalâde müteessir, başını sallıyor:
— Çok sıkılacaksın, çok sıkılacaksın!.. Sonunda...
Sonunda, adet bildirerek şu kadar servetim olacağını söylüyorlar...
İşte!..
Daha sonun sonuna gelmedik.

İmân edeceklerdir ki, bu yollara düşecekler...
Ve ölmeden öleceklerdir ki, şehraha girecekler...
Ve beldeye ulaşacaklar...
Ve beldenin merkezinde bir saray...
İçinde Allah'ın Sevgilisi ve etrafında... Has oda sırrının emanetçisi «Altun Silsile» kahramanları...

Benim Efendim!
Çocukluğumda ve ilk gençliğimde, masal gibi bir rüya ikliminden topladığım karanlık ve karışık haberlerin, apaydınlık ve dümdüz gerçeğini bana sen verdin...
Şimdi bırakacak mısın beni, bir solucan gibi toprak üstünde sürünmeye...
Bilip de câhil, anlayıp da unutkan, görüp de kör, duyup da hissiz kalmanın felâketine düşmeyeyim!..

Sabah namazlarına kalkamamanın, yığılıp kalmanın, sızıp silinmenin acısiyle döğündüğüm bir gece, (1 Nisan 1961, Cumartesi, sabaha karşı) güneşin doğmasına tam 23 dakika kala, sol elime, tak, tak, tak, üç kere vurup beni dehşetler içinde yerimden fırlatan ve içinde tek telkin ve nefsimi aldatma hissi bulunması imkânsız bu harika karşısında aklımı çatlatan sen değil miydin?..
Bu tecelli karşısında büsbütün köpekleşmiş, son nefesime kadar Kapı'nın köpek kulübesinde ve o köpeğe mahsus liyakat şartları içinde kalacağıma söz veren benim!..

Çarklar işlemekten aşındı, vadeler dolmaktan çatladı. Akşam oluyor... Bir mızrak boyu kaldı, benim de hayat güneşimin batmasına...
Ne olursam, bu bir mızrak boyu zaman içinde olacağım...
Allah'tan af istiyorum. Allah'ın Sevgilisinden ve bütün Silsileden teker teker suçlarımın bağışlanmasını istiyorum.

Benim avuçlarımdan süzülen, işte o kaynaktan aldığım sudur; ve bu suyun eğer bulanık bir tarafı varsa nefsime, nurânî özü de O'na aittir.
Bugünün, yeşillikler ve pırıltılar içinde suyu arayan ceylân gençliği o pınara koşsun!..



Necip Fazıl Kısakürek

 

edam005

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
5 Ara 2008
Mesajlar
982
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
52
ankaraya girdik..eşim arabadan indi 5 10 dk...sonra geldi..hayrola dedim..yok bişe dedi ve yola devam etti..
çocuklara sizi annenizin çok istediği bir yere götürüyorum deyince sevincimi anlatamam.
meğer bağlumu sormuş eşim..elimde harita olsaydı diyor kendi kendine hemen bulurduk..
tam 45 d.k sürdü aramamız..artık ben ağlıyorum..
hava da çok sıcak...
eşime tamam bey..sanırım beni çağırmadı istemiyor deyip hayıflanıyorum..
bizimki ağlama yeter artık derken meğer biz bağluma girmiş gidiyoruz..
ankaranın oldukça kuzeyinde..
ama sevene sevdiği ırak olmazmış..
ben sürekli efendim neolur beni elim boş dönderme daha 1 sene sonraya kadar gelemem artık deyip ağlıyorum..
neolur beni yanına çağır...
seni görmeden çıkmıyayım ankaradan..diyerek kendi kendima sızlanıp duruyorum..
aşk ağlatır da söyletirde ..
hamdolsun abdulhakim arvasi h.z lerini ziyaretgahını görmeyi nasip etti yaradan..
sevene sevdiğinin yanı huzur verirmiş..çıkana kadar o tarifsiz huzuru anlatamam...
Rabbim onların şefaatlerinden mahrum bırakmasın bizleri..

.
 

mürmüdük

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
7 Tem 2009
Mesajlar
6,952
Tepki puanı
1
Puanları
0
Yaş
53
Web Sitesi
anadoluhaber.blogcu.com
ankaraya girdik..eşim arabadan indi 5 10 dk...sonra geldi..hayrola dedim..yok bişe dedi ve yola devam etti..
çocuklara sizi annenizin çok istediği bir yere götürüyorum deyince sevincimi anlatamam.
meğer bağlumu sormuş eşim..elimde harita olsaydı diyor kendi kendine hemen bulurduk..
tam 45 d.k sürdü aramamız..artık ben ağlıyorum..
hava da çok sıcak...
eşime tamam bey..sanırım beni çağırmadı istemiyor deyip hayıflanıyorum..
bizimki ağlama yeter artık derken meğer biz bağluma girmiş gidiyoruz..
ankaranın oldukça kuzeyinde..
ama sevene sevdiği ırak olmazmış..
ben sürekli efendim neolur beni elim boş dönderme daha 1 sene sonraya kadar gelemem artık deyip ağlıyorum..
neolur beni yanına çağır...
seni görmeden çıkmıyayım ankaradan..diyerek kendi kendima sızlanıp duruyorum..
aşk ağlatır da söyletirde ..
hamdolsun abdulhakim arvasi h.z lerini ziyaretgahını görmeyi nasip etti yaradan..
sevene sevdiğinin yanı huzur verirmiş..çıkana kadar o tarifsiz huzuru anlatamam...
Rabbim onların şefaatlerinden mahrum bırakmasın bizleri..

.
Esselamunaleyküm kardeşimiz...
Beni dertlere düçar ettiniz...
Yaramı kanattınız...
Aklıma,fikrime düşürttünüz...
Kaç yıl oldu gitmeyeli Bağluma..
En kısa sürede inşaALLAH..
Allahcc senden razı olsun gönüldaşımız...
BESMELE..SELAM..DUA..
 

edam005

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
5 Ara 2008
Mesajlar
982
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
52
esselamunaleyküm kardeşimiz...
beni dertlere düçar ettiniz...
yaramı kanattınız...
aklıma,fikrime düşürttünüz...
kaç yıl oldu gitmeyeli bağluma..
en kısa sürede inşaallah..
allahcc senden razı olsun gönüldaşımız...
besmele..selam..dua..

rabbim sizdende razı olsun kardeşim.
Rahman yaranıza derman kılsın mübareklerimizi..
Onlara duyulan sevda ne hoş.. özlem ne hoş..
Selam ve duam sizlerle kardeşim..
 

mürmüdük

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
7 Tem 2009
Mesajlar
6,952
Tepki puanı
1
Puanları
0
Yaş
53
Web Sitesi
anadoluhaber.blogcu.com
Sabah namazlarına kalkamamanın, yığılıp kalmanın, sızıp silinmenin acısiyle döğündüğüm bir gece, (1 Nisan 1961, Cumartesi, sabaha karşı) güneşin doğmasına tam 23 dakika kala, sol elime, tak, tak, tak, üç kere vurup beni dehşetler içinde yerimden fırlatan ve içinde tek telkin ve nefsimi aldatma hissi bulunması imkânsız bu harika karşısında aklımı çatlatan sen değil miydin?..
Bu tecelli karşısında büsbütün köpekleşmiş, son nefesime kadar Kapı'nın köpek kulübesinde ve o köpeğe mahsus liyakat şartları içinde kalacağıma söz veren benim!..
 

mürmüdük

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
7 Tem 2009
Mesajlar
6,952
Tepki puanı
1
Puanları
0
Yaş
53
Web Sitesi
anadoluhaber.blogcu.com
Es-Seyyid Abdulhakim Arvasi' (hz.)den



devran.jpg
http://forum.islamiyet.gen.tr/editor/3-anadolu-haber.html
-Cemiyetteki ruh hastalıkları iman eksikliğinden doğuyor.
-Manevi acının yanında,maddisi hiç.

• Kuran şifadır;fakat şifa,suyun geldiği boruya tabidir...Pis borudan şifa gelmez.(üfürükçüler ve üfürüğü sanat edenleri düşünün)
• Sigara mubahtır.Günde 9 veya 11 sigara iç!..
• Oruç tut;çok sıhhat bulursun!
• Sen güne 8-9 saat uyumalısın.
• İtidal haddiyle dıfk,devalardan biri...
• Allah sırrını eminine verir;bilen söylemez,söyleyen bilemez.
• Allaha malik olan neden mahrumdur;Allahtan mahrum olan da neye malik?..
• Allah bana karşı işlenen suçu bağışlarım;fakat sevgilime karşı işleneni affetmem,buyurdu.
• Her anılışta,hatıra her gelişte,her an:salat ve selam ona olsun!..
• Küfür,tevili olmayan sözdedir.
• Bir müslüman bir müslümana küfür isnat etmesikadar tehlikeli bir şey yoktur.isnat edilen küfürde değilse,küfür isnat edene döner.
• Küfür isnadı iki taraflı ok...
• Ruh,daima cesedine taalluk halindedir.Mezarda da,ceset üzerindeki bütün tesirleri hisseder.
• Ölüleri üstüste gömmek,cesede eza etmek,kesip biçmek,yakmak yasaktır.
• Tenasüh,ruhun kalıp değiştirdiğine inanmak,küfürdür.
• Edeb hadlere riayet demektir.En büyük edepde ilahi hududu muhafaza etmek.

-Ruhun kuvveti neyledir efendim?
‘’İmanla.’’
-Bektaşilik nasıl bir tarikat?
‘’Hak tarikat olarak başladı,fakat birkaç batın sonra bozuldu.’’
-Resim caizmidir?
‘’Resim hürmet makamında olmazsa caizdir.Yerde ve hürmet ifade etmeyen her yerde.’’
-Sık rüya görmek makbülmüdür.
‘’Makbuldur’’
-Ya hiç görmeyenler,gafletlerini sıhhat sayanlar.
‘’Onlardaki hayvan sıhhati’’
-Nazar göz değmesi?
‘’Haktır.İşte ölçüsü:Nazar,erkeği kabre,deveyi çömleğe sokar.’’
-İlacı ne?
Nun vel’kelam suresinin son iki ayeti’’
-Kesilen tırnaklar ne yapılmalı?
‘’Toprağa gömülmeli’’
-Av mubahmıdır?
‘’Mubahtır;fakat yümünlü sayılmaz.
-Köpek beslemek?
‘’Bahçede olabilir.’’
-Sultandan veli olurmu?
‘’Hayır olmaz’’

-Hz. İsa hakkında ne buyurursunuz?
‘’Babasız hak peygamberi’’
-Peygamberimize (s.a.v.)nispetle farkı?
‘’Büyük’’
-Ne gibi?
‘’Hz.İsa melekiyette en üstün derecede idi;O’na nispetle bir eksiği vardı’’
-Neydi eksiği efendim?
‘’Beşeriyeti’’
 

_SeNaToR_

Yasaklı Kullanıcı
Katılım
25 Ağu 2008
Mesajlar
1,220
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
35
Selamun aleykum

• Sigara mubahtır.Günde 9 veya 11 sigara iç!..

Bunu gerçekten demiş mi kardeş ?
 

mürmüdük

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
7 Tem 2009
Mesajlar
6,952
Tepki puanı
1
Puanları
0
Yaş
53
Web Sitesi
anadoluhaber.blogcu.com
Esseyit Abdülhakim Arvasi Hazretlerine...
CAN YÂR


UMMAN OLMUŞ İÇİMDE,
ONA HASRETİM ÇAĞLAR.
TÜM DERTLERDEN GEÇTİM DE,
YÜREĞİM YİNE AĞLAR...

GÖZÜM GÖNLÜM ÂVÂRE,
KAPILDIM O CAN YARE.
AMAN İSTEMEM ÇARE,
O'NA BENİ O BAĞLAR...


Ali Hışıroğlu
 

hasgül

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
16 Mar 2009
Mesajlar
1,965
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
45
"Hak Teala'nın hakimliğini tanıdığınız, emaneti ve emniyeti bozmayarak çalıştığınız zaman, birbirinizi ne kadar sevecek, birbirinize ne kadar bağlı kardeşler olacaksınız. Sizin o kardeşliğinizden Allah'ın merhameti neler yaratacaktır. Kavuştuğunuz her nimet, hep Hakk'a imanın hasıl ettiği kardeşliğin neticesi ve Allahü Teala'nın merhamet ve ihsanıdır. Gördüğünüz her musibet ve felaket de; hep kızgınlığın, nefretin ve düşmanlığın neticesidir. Bunlar ise Hakk'ı tanımamanın, zulm ve haksızlık etmenin cezasıdır." (Seyyid Abdülhakim Arvasi)
 

Bu konuyu görüntüleyen kişiler

Üst Alt