Meleğin İlhamı ,şeytanın vesvesesi
Hepimiz bir ağaçtaki yapraklar gibiyiz. Ağaca çok ince bir bağla tutunuyoruz, sararıp solmamız, kurumamız ağaca bağlıdır.
Eğer şeftali yapraksız bir ağaçta olsaydı, güneş ışığı onu kavurur, sarartır, çürütürdü. ALLAH o meyveyi yaktırmamak için, o meyvenin başında yirmi tane yelpazeli memur koyar. Mikail a.s.'a da ferman eder, rüzgarı estirir. Ağaçların yaprakları, senin yediğin şeftalinin başına yelpaze olur.
Seninle ben bir yaprak mesabesinde, kalp meyvemizin başında, ALLAH'ın kudretine bağlı olduğumuzu görmeliyiz. Kalbimizde meydana gelen hidayetin, ilhamın da ALLAH'tan olduğunu idrak etmeliyiz. Bu idrak olmayınca meyvemiz tatsız olur, ham olur.
Kim kalbinde meleğin ilhamını duyarsa, o ilham bir tohum mesabesindedir. Kalp de bir tarla hükmündedir. O meleğin ilhamının kalpte neşvü nema bulması kudret-i ilâhiyenin elindedir.
Eser yazan müellif, yola çıkan yolcu, derse başlayan hocaefendi dualarında; “ya Rabbi, hayırlı işlere müyesser kıl, yardımını ve inayetini esirgeme” der. Yani, sen bana yardım etmezsen, sen ALLAHu Azimüşşan olarak bu meleğin sesini duyacak idraki bana vermezsen, melek bana yetmiş bin sene yetmiş bin kere vaaz etse duymam, demeye gelir.
Mel'un şeytanın vesvesesi de ALLAH'ın hükmüne söver durur. Hem de kalbinin münevver köşesinde, hem de damarlarının içinde cevelân ederek, hem de sonunu hiç görmeyerek, senin benim düşmanımız içimizde gezer. Kırmızı kanın içerisinde saraylar kurar. ALLAH, şeytana kalbin içinde her türlü melâneti işlemesi için kıyamete kadar mühlet vermiştir.
Bir taraftan melek, bir taraftan da şeytan kalbe seslenir. Ya bu kalbin sahibi ne yapsın?
Senin dört saatlik ömrün kalsa, bir saatini olsun duaya ver. ALLAH yardımını göndersin. Bir saatini de nefsin ıslahına ver ki, şeytanı alt edesin. Bir saatini de şeytanın vesvesesinden kurtulmaya ayır. Bir saatini de helâl rızk kazanmakla geçir. Yani, dua edip ALLAHu Tealâ'ya sığınmak, nefsin ıslahı ve helâl rızk için çalışmak gerekir.
Şeytan rızık konusunda çok vesvese verir. İnsanın kalbine endişeyi sokarak, Hakk'a yönelmesine mani olur. Halbuki “ey insan, hidayete ermek istersen, rızkının ALLAH tarafından belirlendiğini bil, korkuya veya hırsa kapılma” denmiştir. Madem ki ALLAH'a dua edip, O'na sığındın, O'nun salih kullarına gittin ve madem ki ALLAHu Tealâ'nın izni ile nefsini ve kalbini İslâm'a meylettirdin, rızkın için endişe etme.
“ALLAH kendisine karşı gelmekten sakınan kimseye kurtuluş yolu sağlar. Ona beklemediği yerden rızık verir.” (Talâk, 3). ALLAHu Tealâ, Kur'an-ı Kerim'de yemin etmiştir. İnsanın yaşaması ve ibadetini yapabilmesi için gerekli enerji ve kuvvete yetecek rızkı, Rezzak-ı Kerim olarak vaadetmiştir. Madem ki ALLAHu Tealâ vereceğim diye vaadetmiştir, gayri meşru yola gitmemek lazım. İnsanın kalbini bozmaması, şeytanın iğvasına kanmaması gerekir.
ALLAH, kalbine melekle hayrı ilka eder. Melek de hakkı tasdik eder. Kalbinde bu tasdiki bulursan, ALLAH'tan olduğunu bilip hamd edersin. Vesvese ise şeytandan gelir. O, bir yandan şerri teşvik ederken öbür taraftan da Hakk'ı tekzip ederek, insanı hayırdan alıkoyup, ALLAH'ın yoluna düşman eder. Fakirlik ile korkutur, rızık gailesiyle haramı helâli karıştırır, fuhşiyatı emreder, günahları küçük gösterir.
Bir günahı işleyenin günahının küçüklüğüne değil, kime karşı işlendiğine bak. Verilen rızkın azlığını değil, kimin verdiğini düşün. Musibet ve bela geldiğinde, onu büyük veya küçük görme, kimin gönderdiğini bil. Sen günahı küçük görür, kasten işlersen, ALLAH'a karşı bilerek işlemiş durumuna geçersin.
Kalbe gelen hayırları artırmakla izzet, şerleri artırmakla zillet meydana gelir. Bizler dünyadaki şu kısa ömrümüzde nefsimizi ıslah, kalbimizi tasfiye edelim. Kalbin tasfiyesi işi, ancak şeytanın, nefsin iğvasından kurtulmakla olur.
MEHMET ILDIRAR