Neler Yeni

Hoşgeldiniz İslami Forum Sayfası

Tüm özelliklerimize erişmek için şimdi bize katılın. Kaydolduktan ve oturum açtıktan sonra, konular oluşturabilir, mevcut konulara yanıtlar gönderebilir, diğer üyelerinize itibar kazandırabilir, kendi özel mesajınızı edinebilir ve çok daha fazlasını yapabilirsiniz. Ayrıca hızlı ve tamamen ücretsizdir, peki ne bekliyorsunuz?
Blue
Red
Green
Orange
Voilet
Slate
Dark

Ümmetin Yıldızları(sizde ekleyin) (1 Kullanıcı)

Im_muslim

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
8 Eki 2007
Mesajlar
3,194
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
39
Selamünaleyküm kardeşlerim bu konuda forumlar açılmış ama bende bir forum açmak istedim...Ümmetin Yıldızları olan Efendilerimizin bir tanesinin kısaca hayatını hep beraber işleyelim İnşaallah...selametle kalın...

ABDULLAH b. MES'UD (Kur'an'ı Açıktan Okuyan İlk Sahabi)

Abdullah b. Me’sud, Resulullah (sav) Darü’l-Ekram’a girmeden önce ona tabi olan ilk altı kişiden biridir. Allah’ın salât ve selamı onların üzerine olsun.
Resulullah ile ilk karşılaşmaları şu şekilde anlatılmaktadır:
“ Yetişkin çocuktum. Ukbe b. Ebu Muayt’ın koyunlarını otlatıyordum. Resulullah (sav) ve Hz. Ebu Bekir yanıma geldiler ve bana “ Ey delikanlı bize ikram edecek sütün var mı?” dediler. Ben ise: “ben emanetçiyim, size süt veremem” dedim. Bunun üzerine Resulullah: “ Yanında henüz yavrulamamış sütü olmayan bir koyun var mı?” dedi. Ben de “evet, var” dedim. Koyunu yanlarına getirdim. Nebi (sav) koyunu bağladı, memesini sıvazladı ve Allah’a dua etti. Koyunun memesinden hemen süt toplanıverdi. Sonra Hz. Ebu Bekir içi oyuk bir taş getirdi, sütü sağdı. Kendisi içti ben içtim. Daha sonra da “çekil” dedi ve süt kesildi. Bu olaydan sonra Resulullah’a “ Bana da bu sözleri öğret” dedim. O da bana “Sen eğitilebilir bir çocuksun” dedi.

O Müslüman olduktan sonra – hiç kimsenin yanından geçmeğe dahi cesaret edemediği- Kureyş’in ileri gelenlerinin Kabe’nin yakınındaki meclislerine gidip, başlarına dikilir o atlı ve akıcı sesiyle okumaya başlardı:
“Esirgeyen ve bağışlayan Allah’ın adı ile…
Kur’an’ı rahman olan Allah öğreti…
İnsanı o yarattı…
Ona beyanı O öğretti…
Güneş de Ay da hesaptadır…
Nebat da Ağaç da O’na secde ederler.” (RAHMAN-1-6)

İşte zayıf, boyu oturan bir insanın boyuna denk; fakat İslam’ıyla gerçek büyüklüğü yaşamış ve tatmış yüce bir insan…
Onun tek bir emeli vardı ki, bunu sık sık tekrarlar , “ah…” çekerdi. Bu arzusunun ne olduğunu kendisi şöyle anlatır:” Tebük gazvesi sırasındaydı. Bir gece yarısı uyandım. Askerin konakladığı bölgede bir ateş parçası gözüme ilişti. Acaba nedir diye bakmaya gittim. Baktım o sırada Resulullah, Ebu Bekir ve Ömer üçü birlikte o sırada ölmüş olan Abdullah Zülbicadeyn el-Müzeni’i defnetmekle meşgul idiler. Bir çukur kazmışlar ve Resulullah o çukurun içindeydi. Hz. Ebu Bekir ve Ömer de cenazeyi ona sıktırıyorlardı. Resulullah O’nu kabre yerleştirdikten sonra “Allah’ım ben O’ndan razıyım sende razı ol…” keşke o gün o çukura ben gömülseydim…”
İşte bu; kalbi geniş, şahsiyeti yüksek yakin ehli, Allahın hidayete erdirdiği, Resulü’nün terbiye etiği ve Kur’an’ın yol gösterdiği bir insanın Abdullah b. Mes’ud’un yegâne dileği idi. Ruhuna Fatiha


(Ümmetin yıldızları–60 sahabe hayatı- Halid Muhammed Halid)
 

cennet_agaci

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
29 Kas 2006
Mesajlar
2,468
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
36
Konum
iStAnBuLL
vealeyküm selam hocam çok iyi düşünmüşsünüz Allah razı olsun inşaAllah
selam ve dua ile...
buda benden sizlere...


EBU HUREYRE VE KIYAMADIĞI ANNESİ...



Ebû Hureyre (ra) şöyle anlatıyor: ?Müşrike olan annemi İslâm?a çağırıyordum. Bir gün yine böyle davetimi yenilediğimde Peygamber Efendimiz hakkında hoşlanmadığım şeyler söyledi. Allah Resûlü?nün yanına geldim, ağlıyordum.
?Yâ Resûlallah? dedim, annemi İslâm?a davet ediyordum; yanaşmıyordu. Bugün de davet ettim. Senin aleyhinde hoşlanmadığım şeyler söyledi. Allah?a dua et, ?Ebû Hureyre?nin annesine hidâyet versin.? dedim. Allah Resulü de,

- Allah?ım! Ebû Hureyre?nin anasını hidâyete erdir, diye dua buyurdu.

Sevinerek dışarı çıktım. Eve varıp kapıya yaklaşınca, baktım kapı kapalı. Annem ayak seslerimi duymuştu. ?Ebû Hureyre, yerinde dur? dedi. Biraz sonra annem elbisesini giymiş, başını da örtmüş olarak kapıyı açtı ve: ?Ebû Hureyre, şehâdet ediyorum ki Allah?tan başka ibadete lâyık bir ilâh yoktur. Şehâdet ediyorum ki Muhammed, Allah?ın elçisidir.? dedi.

Koşarak Peygamberimiz?in yanına vardım. Daha önce kederimden ağladığım gibi sevincimden ağlıyordum. ?Müjde, Yâ Rasûlallah, Allah duanı kabul etti; Ebû Hureyre?nin annesini İslâm?a hidâyet buyurdu.? dedim. Sonra, ?Yâ Rasûlallah, Allah?a dua et de, beni ve annemi, erkek-kadın bütün müminlere sevdirsin.? ricasında bulundum. O da: ?İlâhî! Bu kulcağızını ve anasını erkek-kadın her mümine sevdir.? diye dua buyurdu. İşte, bunun için adımı duyan erkek-kadın her mümin beni sever.? (Kandehlevî, Hayatu?s-Sahabe, 1/175-176)
 

cennet_agaci

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
29 Kas 2006
Mesajlar
2,468
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
36
Konum
iStAnBuLL
HZ. HATİCE(r.a)

Hz. Hatice, Hz. Muhammed (s.a.s)'in temiz, iffetli ve yüce ahlâk sahibi olan hanimlarinin ilki.

O, Araplarin en asil kavmi olan Kureys kavminden ve Kureys kavminin de, en asil, pak ailelerinden idi. Babasi Huveylid, annesi Fâtima'dir (Ibn Ishak, es-Sîre, Nesr. Muhammed Hamidullah, s. 60).

Hz. Hatice'nin baba tarafindan soyu Kusay'da Peygamberimizin baba tarafindan soyu ile birlestigi gibi, annesi tarafindan da soyu yine Peygamberimizin baba tarafindan dedesi olan Lüey'de bilesmektedir (M. Asim köksal, Islâm Tarihi, Mekke Devri, 96).


Hz. Hatice, ticaretle ugrasan zengin, haysiyetli, serefli bir kadindi. Ücretle tuttugu adamlarla Sam'a ticaret kervanlari düzenlerdi. Hz. Muhammed (s.a.s.)'in dogru sözlü, güzel ahlâkli ve son derece kendisine güvenilen bir insan oldugunu ögrenince, O'na ticaret ortakligi önerdi. Hz. Muhammed (s.a.s) Hz. Hatice'nin bu teklifini kabul etti. Hz. Hatice O'nun baskanliginda bir ticaret kervanini Sam'a gönderdi. Ayni zamanda kölesi Meysere'yi de O'nunla beraber gönderdi. Meysere, yolculuk sirasinda Hz. Muhammed (s.a.s.)'de harikulade hallere sâhid oldu. Gittikleri yerde, Peygamberimiz (s.a.s.) satacaklarini satti ve alacaklarini da aldi. Ondan sonra geri döndüler. Hz. Hatice bu ticaret kervanindan çok memnun oldu. Daha önce gönderdigi ticaret kervanlarina nazaran, bu sefer daha fazla kâr elde etti. Hz. Peygamber (s.a.s.) hakkinda Meysere'yi de dinleyince, O'na olan itimadi ve sevgisi daha da artti. O'na anlastiklari ücretten fazlasini verdi ve Hz. Muhammed (s.a.s)'e evlenme teklifinde bulundu (Ibn Ishak, a.g.e., 59).

Hz. Peygamber (s.a.s.) durumu amcasi Ebu Talib'e anlatti. Ebu Talib Hz. Hatice'yi Hz. Muhammed (s.a.s.) için istedi. Iki aile anlasti. Dügünleri o zamanin örf ve adetlerine göre, Hz. Hatice'nin evinde yapildi. dügünde Ebû Talib ve Hz. Hatice'nin amcasi Amr b. Esed birer konusma yaptilar. Ikisi de konusmalarinda hikmetli ifadelerde bulundular ve evlenecekler hakkinda güzel seyler söylediler. Ondan sonra misafirlere ikram yapildi, yemekler yenildi. Ebû Talib nikâhlarini kiydi. Mehir olarak 500 dirhem altin tesbit edildi (Ibn, Sa'd Tabakat, VIII, 9).

O zaman, rivâyetlerin ekseriyetine göre, Hz. Muhammed (s.a.s.) 25 ve Hz. Hatice 40 yasinda idiler. Aralarinda 15 yas fark vardi (Ibn Hacer, el-Isâbe, 539). Bazi rivâyetlerde bu yas farkinin daha az oldugu kayitlidir.

Rasûlullah (s.a.s.)'in evlendigi ilk kadin, Huveylid'in kizi Hatice'dir. Hz. Hatice ilk olarak Atik b. Aziz'le evlendi, ondan bir kizi oldu. Onun ölümünden sonra, Temim ogullarindan Ebû Hale ile evlendi. Ondan da bir oglu ve bir kizi oldu. Onun da ölümünde sonra, Rasûlullah (s.a.s.) ile evlendi (Ibn Ishak, a.g.e., 229).

Hz. Hatice'nin Rasûlullah (s.a.s.)'den Fâtima, Ümmü Gülsüm, Zeyneb ve Rûkiyye adinda dört kizi, Kâsim ve Abdullah adinda da iki oglu dünyaya geldi. Kelbî'nin rivâyet ettigine göre, önce Zeynep, sonra Kâsim, sonra Ümmü Gülsüm, daha sonra Fâtima, ondan sonra Rûkiyye ve en sonunda Abdullah dünyaya geldi. Ali b. Aziz el-Cürcânî de, Kâsim'in Zeynep'ten daha önce dogdugunu nakletmistir (Ibn el-Esir, Usdü'l-Gâbe, I, 434).

Hz. Hatice(r.anha), Rasûlullah (s.a.s.)'e, Peygamberliginden evvel son derece saygi gösterip onu mutlu ettigi gibi, Peygamberligi döneminde de, ona ilk inanan, onunla beraber namaz kilip ona ilk cemaat olan kisi vasfini kazandi. Daima Hz. Muhammed (s.a.s.)'e destek oldu, ona moral verdi, son derece güzel davranis ve sözleri ile, onun basarilarina katkida bulunmaya çalisti.

Hz. Hatice, Rasûlullah (s.a.s.)'e (Allah kendisini Peygamberlikle sereflendirdigi zaman) teskin etmek için; "ey amca oglu, beni melek geldigi zaman haberdar edebilir misin?" diye sordu. Resûlullah (s.a.s.); "evet" cevabini verdi. Bir gün Hatice'nin yaninda iken, ona Cibril geldi ve; "Ey Hatice! Iste bu Cibril'dir, bana geldi" dedi. Hatice "Su anda onu görüyor musun?" diye sordu. "Evet" karsiligini verdi. Hatice bu kez sag tarafina oturmasini söyledi. Rasûlullah (s.a.s.) Hatice'nin sag tarafina oturdu. Hz. Hatice; "Simdi görüyor musun" sorusunu tekrarladi. Rasûlullah (s.a.s.) yine olumlu cevap verince, Hz. Hatice örtüsünü çikarip atti. O sirada Rasûlullah (s.a.s.)in hâlâ kucaginda oturuyordu. "Onu, simdi görüyor musun?" diye tekrar sordu. Rasûlullah (s.a.s.) bu kez "hayir" cevabini yerince, Hz. Hatice; "Bu seytan degil; bu kesinlikle melek, ey amca oglu! Sebat et, seni müjdelerim" dedi (Ibn Ishâk, a.g.e., 114).

Hz. Hatice(r.anha), Allah'in selâmina ve Rasûlullah (s.a.s.)'in övgüsüne nâil olacak derecede faziletli ve serefli bir kadindi. O, imanda, sabirda, iffette, güzel ahlâkta, kisacasi her yönü ile örnek olan bir anneydi. Rasûlullah (s.a.s.); "hristiyan kadinlarinin en hayirlisi Imrân'in kizi Meryem, müslüman kadinlarinin en hayirlisi ise. Hüveylid'in kizi Hatice'dir" buyurdu. Bu konudaki diger bir hadisinin meali söyledir: " Dünya ve âhirette degerli dört kadin vardir. Imran'in kizi Meryem; Firavun'un karisi Asiye, Hüveylid'in kizi Hatice ve Muhammed (s.a.s.)'in kizi Fâtima" (Ibn Ishak, a.g.e. s. 228).

Bir gün Cebrâil (a.s.) Rasûlullah (s.a.s.)'e gelerek söyle buyurdu: "Hatice'ye Allah'in selâmlarini söyle." Rasûlullah (s.a.s.): "Ya Hatice, bu Cebrâil'dir, sana Allah'tan selam getirdi" deyince, Hz. Hatice, Allah'in selamini büyük bir memnuniyetle kabul etti ve Cebrâil'e de iadei selâmda bulundu (Ibn Hisâm, es-Sîre,, I, 257).

Allah'in rizasini, yuvasinin mutlulugunu, dünya ve âhiretin huzur ve saadetini düsünen bütün anneler için en güzel örnegi teskil eden Hz. Hatice (r.a.), nübüvvetin onuncu yilinda, Ramazan ayinda vefât etti ve Mekke'deki Hacun kabristanina defn edildi (M. Asim Köksal, a.g.e. s. 302).
 

Im_muslim

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
8 Eki 2007
Mesajlar
3,194
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
39
ALLAH razı olsun cennet_ağacı kardeşim...İnşaallah hep beraber Peygamber Efendimizin Şefaaine nail olalım ALLAHın izni ile

ALLAHım sizlere CENNETteki ağaçları altında gölgelenmek nasip eylesin, altından ırmaklar akan CENNETinde serinlemek nasip eylesin...
 

cennet_agaci

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
29 Kas 2006
Mesajlar
2,468
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
36
Konum
iStAnBuLL
ALLAH razı olsun cennet_ağacı kardeşim...İnşaallah hep beraber Peygamber Efendimizin Şefaaine nail olalım ALLAHın izni ile

ALLAHım sizlere CENNETteki ağaçları altında gölgelenmek nasip eylesin, altından ırmaklar akan CENNETinde serinlemek nasip eylesin...

Rabbim sizden de razı olsun hocam...AMİN CÜMLEMİZİ İNŞAALLAH...:A:A EĞER MÜSADE EDERSENİZ ZAMANLA EKLEMEK İSTERİM...SAHABELERİMZDEN... HAYIRLI GECELER DİLİYORUM HOCAM SELAMETLE...
 

<DAMLA>

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
21 Eki 2007
Mesajlar
6,461
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
34
Fatıma Binti Esed(r.a)Fâtıma binti Esed radıyallahu anhâ Hazreti Ali radıyallahu anh’in annesi...

Sevgili Peygamberimize çocukluk döneminde candan hizmet eden, onu her türlü tehlikelere karşı korumaya çalışan, kendi öz çocuklarından önce onun karnını doyuran, üstünü başını temizleyen, saçlarını tarayan hizmetli, şefkatli bir anne...

Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem efendimizin “annemden sonra annem”diye iltifatına mazhar olmuş bir hanım sahâbî...

O Mekke’de Hâşimoğulları kabilesine mensuptur. Amcasının oğlu Ebû Tâlib ile evlendi. Bu evlilikten Tâlib, Akîl, Câfer ve Aliadında dört oğlu, Ümmü Hâni, Cümâne, Rayta ve Esmâ adında da dört kızı dünyaya geldi.

kadsah2.jpg





O, Sevgili Peygamberimize sekiz yaşından itibaren annelik yapma şerefini elde eden bahtiyar bir hanımdır. Dedesi Abdülmuttalib’in vefatından sonra amcası Ebû Tâlib’in himayesine verilen varlık nûru Efendimiz, Fâtıma binti Esed’in ellerinde onun sıcak, yakın alâkasıyla, şefkat ve sevgi dolu nazarlarıyla büyümüşdür
Fâtıma binti Esed varlık nuru, inci tanesi bu yetime annesini aratmayacak tarzda candan hizmet etmiş, şefkat ve merhamet nazarlarını üzerinden eksik etmemiştir. Ona karşı davranışlarında ve hizmetlerinde özel ihtimam göstererek evini sımsıcak bir yuva haline getirmeye gayret etmiştir. Bu titizlik ve hizmetteki özel îtinâsı onu Resûl-i Ekrem (s.a) Efendimizin hususî iltifatlarına nâil kılmıştır. Efendimiz (s.a.)O’nun hakkında
“O benim annemdi. Kendi çocukları aç dururken önce benim karnımı doyururdu. Saçımı başımı tarar bir anne şefkati sıcaklığını benden esirgemezdi.” buyurmuştur.
Sevgili Peygamberimiz gençlik devresini kendi yuvasını kuruncaya kadar bu sıcak aile ortamında amcasının ve yengesinin himayesinde geçirdi. Yirmibeş yaşına ulaşınca Kureyş kadınlarının hanımefendisi Hz. Hatice ile evlendi. Huzur ve seâdet dolu mutlu bir yuva kurdu. Kırk yaşına geldiğinde Allah Teâlâ Hazretleri O’nu kendine elçi olarak seçti. Cebrâil aleyhisselâm’ı ona göndererek yeni dinin esaslarını bildirdi. Putlara tapılmamasını, şirke düşülmemesini emretti
Beklenen yeni din ve son peygamberin geldiği haberleri Mekke sokaklarında yayılmaya başlayınca müşrikler O’nu himâyesiz bırakmağa, hatta öldürmeye yeltendiler. Ama amcası Ebû Tâlib ve hanımı, Fâtıma binti Esed sevgili yeğenlerine arka çıktılar; Onu himayeleri altına aldılar. Kendileri hemen İslâm’a koşamadılar. Fakat onu davâsında serbest bıraktılar. İstediği gibi hareket etmesini sağladılar. İslâm birer birer gönülleri fethedip Müslümanlar çoğaldıkça azgın müşrikler bu gidişâta engel olmak için her türlü zâlimliklerini ortaya koymaya başladılar. İşi iyice ileri götürüp İki Cihan Güneşi Efendimize eziyet etmeye kadar vardırdılar. Kimsesiz müslümanlara akıl almaz işkenceler yaparak onları İslâm’dan döndürmeye çalıştılar. Fakat iman nuruyla kalbi aydınlanmış hiçbir müslümanı kendi taraflarına çeviremediler.
Himayesinde bulunduğu amcası Ebû Tâlib dünyadan göçünce İki Cihan Güneşi Efendimizin işi daha da zorlaştı. İşkenceye varacak tarzda ezâ ve cefâlara maruz kaldı. Bütün bu hâdiseler Fâtıma binti Esed’i çok üzüyordu. Sevgili Peygamberimizi çok seviyor ve O’na inanıyordu. Fakat kocasından dolayı İslâm’ını açığa vuramamıştı. Artık zamanı gelmişti. Onun dâvasına gönül verdiğini îlân ederek O sevgiliye destek olmak istiyordu. Kelime-i şehâdet getirerek İslâm’la şereflendi. Fahr-i Kâinat (s.a) Efendimiz annesi kadar sevdiği yengesinin müslüman olmasına çok sevindi ve acılarını birazcık olsun unuttu.
Hz. Fâtıma binti Esed (r.anhâ) artık Mekke’de yaşanamayacağına karar verdi ve diğer Müslümanlar gibi Medine’ye hicret etti. Allah yolunda muhâcir olma seâdetini elde etti. Orada oğlu Hz. Ali (r.a) ile Resûl-i Ekrem (s.a) Efendimizin kerîmeleri Hz. Fâtıma (r.anhâ)’nın düğünlerini yaptı. Aynı evde gelin kaynana birlikte mesud bir hayat yaşadılar.
O, Resûl-i Ekrem (s.a) Efendimizin “Fâtıma benden bir parçadır.”dediği sevgili kızı Hz. Fâtıma’ya kayınvâlide olmuştu. Bunu kendisi için büyük bir bahtiyarlık sayıyordu. Gelinini üzmemek için son derece titiz davranışlar sergiliyordu. Evde iş bölümü yapmışlardı. Herkes kendine düşen vazifeyi yaptıktan sonra birbirine yardıma koşuyordu. Bir muhabbet yuvası teşekkül etmişti. Neşe ve sürûr dolu bu evde gelin kaynana arasındaki muhabbetin en canlı örnekleri görülmekteydi. Onların sevgi ve saygı içerisinde geçinmeleri hem Resûl-i Ekrem (s.a)’i, hem de Hz. Ali (r.a)’ı çok sevindiriyordu. Hânelerine rahmet ve bereket yağıyordu
İki Cihan Güneşi Efendimiz yengesi Hz. Fâtıma binti Esed (r.anhâ)’nın iyiliklerini hiç unutmamıştı. Ona karşı vefa borcunu, ona olan kadirbilirliğini her fırsatta göstermeğe çalışdı. Medine’deki evinde devamlı ziyaretine gitti. Hâlini, hatırını sordu; çeşitli yardımlarda bulunarak onu gözetti. Bir evlâdın annesine yapması gereken hizmetin daha fazlasını yapmağa gayret etti. Ona “anne” diye hitap etti ve hep o şekilde yâd etti. Zaman zaman öğle üzeri ziyaret eder, yanında kaylûle (öğle istirahati) yapardı.
Sevgili Peygamberimizin Medine’ye yerleşmesinin üzerinden dört sene geçmişti. Mübarek yüzlerinde hiç neşe, sevinç eksik olmazdı. Sîmâlarında her gün seâdet çiçekleri açardı. Bir gün Efendimiz yengesi Hz. Fâtıma’nın vefat haberini aldı. O gün o kadar üzüldü ki “İşte bugün annem vefat etti.”
buyurdu. Damadı Hz. Ali (r.a)’ın annesine karşı beslediği derin sevgi ve hürmetini bu şekilde ifade etti.

İki Cihan Güneşi Efendimiz bir vefakârlık örneği olarak o gün sırtından gömleğini çıkarıp Hz. Ali (r.a)’a verdi. Annesine kefen yapılmasını istedi. Cenaze namazını da kendisi kıldırdı. Son bir sevgi işareti ve iltifat olarak kabrine indi ve yanı üzerine biraz uzandı. Gözyaşları içerisinde kabirden çıktı. Yaşlar kabri ıslatmıştı. Sonra Hz. Fâtıma binti Esed (r.anhâ)’nın na’şı kabre kondu.
Ashâb-ı kiram o güne kadar böyle bir şey görmemişlerdi. Merakla Efendimize: “Ya Rasûlallah! Sizin bu kadına yaptığınızı başka hiç bir kimseye yapar iken görmedik” dediler. Fahr-i Kâinat (s.a) Efendimiz ashâbının merakını gidermek üzere şöyle cevap verdi:
“O benim annemden sonra annemdi. Amcam Ebû Tâlib’ten sonra, bu kadıncağız kadar bana iyiliği dokunan bir kimse olmamıştır. Ona Cennet elbiselerinden giydirilsin diye gömleğimi kefen olarak giydirdim. Kabir hayatı kendisine kolay ve rahat gelsin diye de bir müddet kabrinde uzandım.” buyurdu.
Hz. Fâtıma binti Esed (r.anhâ)’nın kabri üzerine toprak atıldıktan sonra Resûl-i Ekrem (s.a) Efendimiz sevgili annesi için şu duâyı yaptı“Allah sana merhamet etsin ve seni hayırla mükâfatlandırsın. Anneciğim! Allah sana rahmet etsin. Annemden sonra bana annelik yaptın. Kendin aç kalır beni doyururdun. Kendin giymez beni giydirirdin. En iyi nimetleri kendin yemez bana tattırırdın. Bunu da ancak Allah rızası için ve âhiret yurdunu umarak yapardın
Allah ki, dirilten ve öldürendir. O hiç ölmeyendir. Devamlı diri olandır O
Ey Allahım! Annem Fâtıma binti Esed’i affet. Kabrini genişlet. Ben Resûlünün ve benden önceki peygamberlerinin hakkı için duâmı kabul buyur, ey merhametlilerin en merhametlisi olan yüce Rabbim!”
Sevgili Peygamberimiz annem dediği Hz. Fâtıma binti Esed (r.anhâ)’ya son vazifelerini yaptıktan sonra tebessüm etmeğe başladı. Orada bulunanlara şu müjdeyi verdi:
“Cebrâil aleyhisselâm geldi ve “Bu kadın Cennetliklerdendir.” diye bana haber getirdi. Ayrıca Yüce Allah meleklerinden yetmiş binine bu kadının cenaze namazına katılmalarını emretti. Melekler de onun cenaze namazını kıldılar.”

Elhamdûlillâh!.. Elhamdûlillâh!.. Ne seâdet!.. Ne mutluluk!.. Ne vefâkârlık ve ne kadirbilirlik!.. Ne candan hizmet ve ne güzel mükâfat!.. Allahım bizlere de öylesi seâdetler nasîb et!..
Hz. Fâtıma binti Esed (r.anhâ), Hâşimoğulları soyundan ilk erkek çocuğu dünyaya getiren sâliha bir hanımdır. Ayrıca yine bu soydan gelen ilk halifenin annesi olma şerefine sahiptir. Diğer halifelerin anneleri ise; sevgili Peygamberimizin kızı Hz. Hasan’ın annesi Hz. Fâtimatü’z-Zehrâ (r.anhâ) ile Harun Reşîd’in hanımı ve halife Emin’in annesi Zübeyde’dir. Allah hepsinden râzı olsun.
Cenâb-ı Hak bizleri Hz. Fâtıma binti Esed (r.anhâ) annemizle beraber Cennetinde cem eylesin. Amin.
Mustafa Eriş
Altınoluk Dergisi
 

Im_muslim

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
8 Eki 2007
Mesajlar
3,194
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
39
Rabbim sizden de razı olsun hocam...AMİN CÜMLEMİZİ İNŞAALLAH...:A:A EĞER MÜSADE EDERSENİZ ZAMANLA EKLEMEK İSTERİM...SAHABELERİMZDEN... HAYIRLI GECELER DİLİYORUM HOCAM SELAMETLE...

Estağfirullah kardeşim tabi ki istediğiniz zaman ekleyebilirsiniz...selametle kalın...
 

cennet_agaci

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
29 Kas 2006
Mesajlar
2,468
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
36
Konum
iStAnBuLL
EFENDİMİZİN KIZI HZ. ZEYNEP


Efendimiz aleyhisselatü vesselam halası Ümeyye?nin (r.a) zengin ve soylu kızı Hz.Zeyneb?i,köleyken azad ettiği Zeyd bin Harise ile evlendirerek fakir erkek/kız ,zengin kız/erkek ayırımının kökleştiği bir cahiliye adetini kırmak ister...

Hz. Zeyneb,ilk Müslümanlardan olduğu kadar,Medine?ye hicret eden ilk sahabilerden.Efendimiz?in halası Hz.Ümeyye?nin kızı aynı zamanda.Efendimiz aleyhisselam onu,köleyken azad ettiği evlatlığı Zeyd bin Harise (r.a) ile evlendirmek ister.Devrin geleneklerine göre asil ve zengin kızların,fakirler ve kölelerle evlenmesi hoş değildir.Efendimiz bu evlilik için Zeyneb?e teklif götürürken köleleri aşağılayan bu kökleşmiş cahiliye geleneğini kaldırmak ister.Zeyneb ve kardeşleri Rasulullah?a olan sevgi ve itaatlerine rağmen adetleri gereğince bu evliliğe karşı çıkarlar.
?Allah ve Rasulü bir işe hükmettiği zaman,mümin erkekle,mümin kadın için işlerinde kendilerine şeçme hakkı yoktur.Kim Allah?a ve Rasulü?ne isyan ederse,muhakkak ki o açıkça sapıklık etmiş olur.?mealinde,Ahzab Suresi?nin 36.ayeti nazil olur.Bunun üzerine Hz.Zeyneb Rasulullah?a halen Zeyd ile evlenmesini isteyip istemediğini sorar.Efendimiz((S.A.V))?evet? buyurunca,Rasulullah?a asi olamayacağını belirterek Zeyd ile evlenmeye razı olur.
Ne var ki Hz.Zeyd ve Hz.Zeyneb huzur bulamaz.Bunun farklı nedenleri vardır.Kimi zaman Hz.Zeyneb?in Peygamber?e olan akrabalığından dolayı daha şerefli olduğunu ima ederek eşini incittiği yönünde rivayetler vardır.Bu beraberliğin uzun ömürlü olmayacağını sezen Hz.Zeyd (r.a) durumu Rasululllah ((S.A.V)) açarak ailesinden ayrılmak istediğini ifadeye mecbur olur.Efendimiz bu duruma çok üzülür.Kendisinin teklifiyle bir araya gelen bu ailenin dağılmasına gönlü razı değildir.Hz.Zeyd?e, ?Eşini tut,boşama.Allah?tan sakın!..? buyurur.Fakat bir müddet sonra Hz.Zeyd ve Hz.Zeyneb ayrılır.
Bir zaman sonra Allah Teala tarafından Efendimiz?in içini rahatlatan bir hüküm gelir: ?(Rasulüm!) Hani Allah?ın nimet verdiği,senin de kendisine iyilik ettiğin kimseye ?Eşini yanında tut,Allah?tan kork!? diyordun.Allah?ın açığa vuracağı şeyi insanlardan çekinerek içinde gizliyordun.Oysa asıl korkmana layık olan Allah?tır.Zeyd,o kadından ilişiğini kesince biz onu sana nikâhladık ki evlatlıkları eşleriyle ilişkilerini kestiklerinde (o kadınlarla evlenmek isterlerse) müminlere bir güçlük olmasın.Allah?ın emri yerine getirilmiştir.? (Ahzap,37-40) Allah Rasulü tebessüm ederek : ?Kim Zeyneb?e giderek,Allah?ın onu,gökte bana nikâhladığını söylemek ister??buyurur.Bir müjdeci koşup Hz.Zeyneb?e durumu anlatır.
Rasulullah ((S.A.V)) bir cahiliğe geleneğini daha kırmak için Hz.Zeyneb?e iddeti dolunca kendisine nikâhlamak istemiş fakat insanların fitne çıkarmalarından çekinmiştir.Zira Hz.Zeyd (r.a) evlatlığıdır ve adetlere göre evlatlığının boşadığı kadınla evlenilmez.Kendi yaşantısıyla ümmetine örnek olan Efendimiz?in bu evliliği o devirdeki adetlerden birinin daha kırılmasını hedef alır.Zira ?Muhammed sizin erkeklerinizden birinin babası değildir.O,Allah?ın Rasulü ve peygamberlerin sonuncusudur...? buyrulan ayet (Ahzap,40) nazil olunca o günden sonra Hz.Zeyd?den bahsederken ?Muhammed?in oğlu Zeyd? yerine ?Harise?nin oğlu Zeyd? ifadesi kullanılır.
Efendimiz,Hz.Zeyneb?le hicretin 5. senesinde evlenir.O sıralarda Zeyneb (r.a) 35 yaşlarındadır.Enes bin Malik?in annesi Ümmü Süleym o gün Medine hurmasını yağ ile karıştırıp özel bir yemek yaparak Efendimiz?e sunar.Yemek iki kişiye zor yetecek kadardır.Efendimiz herkesin çağrılmasını ister.Oldukça fazla kişinin icabeti karşısında Enes (r.a) yemeğin azlığı karşısında endişelenir.Rasulullah ((S.A.V)),yemek kabını ortaya koyarak bereketlenmesi için dua eder.Onar kişilik sofralar kurulur. ?Davetlilerin hepsi doyasıya yedi,getirdiğim yemek aynen ortadaydı.?der Enes bin Malik sonradan hayretler içerisinde.
Davetliler yemekten sonra dağıldığı halde ashaptan üç kişi sohbete devam ederek uzun süre Efendimiz?in evinde kalırlar.Bu durum üzerine: ?Ey iman edenler,Peygamber?in evlerine yemeğe davet olunmadan,vaktine de bakmadan girmeyin.Ancak davet edildiğiniz zaman girin.Yemeği yediğinizde hemen dağılın,sohbete dalmayın.Çünkü bu hareketiniz Peygamber?i üzmekte,fakat o (size bunu söylemekten) utanmaktadır.Ama Allah,hakkı söylemekten çekinmez.Peygamber?in hanımlarından bir şey istediğiniz zaman perde arkasından isteyin.Bu,hem sizin kalpleriniz hem de onların kalpleri için daha temiz bir davranıştır.Sizin Allah?ın Rasulü?nü üzmeniz ve kendisinden sonra onu hanımlarını nikâhlamınız asla caiz olmaz.Çünkü bu,Allah katında büyük bir günahtır.?buyrulan Ahzap Suresi?nin 53.ayeti nazil olur.
Hz.Zeyneb ibadete düşkün ve takva sahibiydi.Devamlı nafile namaz kılar,nafile oruç tutardı.Vefakârdı.Dürüstlükten ayrılmazdı.Bir gün,münafıklar Hz.Aişe?ye iftira atmışlardı.Efendimiz onun da fikrini öğrenmek ister. ?Ya Rasulullah,işitmediğimi işittim,görmediğimi gördüm demekten kendimi korurum.Onun hakkında hayırdan başka bir şey bilmiyorum.? diyerek gelecek asırlara da büyük bir mesaj verir.
Hz.Aişe (r.a) Hz.Zeyneb annemizin cömertliği hakkında, ?Dini yaşama konusunda Zeyneb?ten daha hayırlı,ondan daha çok Allah?tan korkan,ondan daha doğru sözlü,akraba hakkını ondan daha çok gözeten,Allah?ın rızasını kazanabilmek için fakirlere ondan daha çok sadaka veren bir kadın görmedim? der.Hz.Zeyneb?in dikiş dikerek geçimini temin ettiği,kazancından fakir ve yoksullara dağıttığı bilinir.
Halifeliği döneminde Hz.Ömer (r.a) sahabilere hazineden maaş bağlarken Hz.Zeyneb?e de ödenek gönderir. ?Allah Ömer?i affetsin.Diğer kardeşlerimin hisseleri de bu paranıniçinde mi?? diye soran Hz.Zeyneb, ?Hayır!Bunların hepsi senindir.? dendiğinde bu maaşın tamamını kimsesizlere ve ihtiyaç sahiplerine dağıtır.Hz.Ömer (r.a) annemizin bu davranışından haberdar olunca bin dirhem daha getirerek kapısında durup selam verir.Gönderdiği parayı dağıttığını duyduğunu,hiç olmazsa bu bin dirhemi muhafaza etmesini belirtir.Hz.Zeyneb (r.a) bu parayı da ihtiyaç sahiplerine dağıtır.Dünya malı biriktirmekten korkar.Samimiyetiyle şöyle dua eder: ?Allah?ım!Bundan sonra beni Ömer?in ihsanını almaya eriştirme.? Bu samimi dua Allah katında kabul olur.Hz.Zeyneb hicri 20 yılında 53 yaşındayken Medine?de vefat eder.Efendimiz?e kavuşan ilk annemiz olur. ?Bana en önce kavuşacak olanınız kolu uzun olanınızdır.? Müjdesinde bulunan Efendimiz ?uzun kol? ifadesiyle Hz.Zeyneb?in cömertliğine işaret etmiştir.Hz.Zeyneb?in müminlere güzel örnek olmada öne çıkan özelliklerinden en barizi cömertliğidir.
 

Im_muslim

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
8 Eki 2007
Mesajlar
3,194
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
39
DAMLA kardeşim ALLAH razı olsun...emeğinize sağlık...inşaallah hep birlikte hepsini öğrenmiş olalım...selametle kalın...hayırlı geceler...
 

<DAMLA>

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
21 Eki 2007
Mesajlar
6,461
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
34
selamun aleykum kardeşim güzel düşüncenize saglık rabbim razı olsun inşallah koymak istediğim benim için özel sahabe efendilerimiz annelerimiz var onları koymak isterim
rabbimize emanetsiniz inşallah
selam ve dua ile
<<B)>>
 

Im_muslim

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
8 Eki 2007
Mesajlar
3,194
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
39
selamun aleykum kardeşim güzel düşüncenize saglık rabbim razı olsun inşallah koymak istediğim benim için özel sahabe efendilerimiz annelerimiz var onları koymak isterim

rabbimize emanetsiniz inşallah
selam ve dua ile

<<B)>>

Aleykümselam kardeşim Sizden de ALLAH razı olsun...Tabi tabi ki istediğiniz zaman ekleyebilirsiniz...lütfen...selametle ...sizde ALLAHa emanetsiniz...
 

Im_muslim

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
8 Eki 2007
Mesajlar
3,194
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
39
MUAZ b. CEBEL(helal-haram sınırını en iyi bilen)

Ensârin ileri gelenlerinden bir sahabi. Adi, Muaz b. Cebel b. Amr b. Evs el-Ensâri el-Hazrecî'dir. Künyesi, s"Ebu Abdurrahman"dir. On sekiz yasinda müslüman olmustur. Peygamber Efendimiz'le birlikte bütün savaslara katilmistir. Rasûlüllah (s.a.s) onu Muhâcirînden Abdullah b. Mes'ud ile kardes yapmisti. Muhammed b. Sa'd: "Muaz, uzun boylu, beyaz tenli, güzel disli, iri gözlü, çatik kasli ve kivircik saçliydi" diye tanimlamistir.

Hz. Peygamber kendisini çok seviyor ve zaman zaman: "Ey Muaz seni seviyorum" demek suretiyle bu sevgisini açiga vururdu. Ashab arasinda da, yüz güzelliginin yaninda, yumusak huylulugu, hayâsi, cömertligi ile taniniyordu. Onu Hz. Ömer de çok seviyordu. Muaz hakkinda söyle dedigi rivayet edilir: "Analar bir daha Muâz gibisini doguramaz. Eger Muâz olmasaydi Ömer helak olurdu. sayet Muaz benim hilafetim zamaninda yasamis olsaydi onu kendimden sonra halife tayin ederdim ve Rabbim bana onu niçin halife tayin ettigimi sordugunda da: "Ya Rabbi, senin Rasûlün'ü, Âlimler kiyamet gününde bir araya geldiklerinde Muâz, bir ok atimi (veya bir tas atimi) onlarin önünde olacak" derken isittim, diye cevap verirdim" demistir (ibn Sa'd, Tabakât, III, 583-590).

Hz. Muâz, sünnete de son derece bagliydi. Bir gün peygamber (s.a.s) mescidin kible duvarinda tükrük görmüs ve bunun üzerine: "Her biriniz namazina durdugu vakit süphesiz Rabbi ile münâcât eder (söylesir). Rabbi, kendisi ile kiblesi arasindadir. O halde hiç biriniz kiblesine karsi tükürmesin. Mutlaka tükürmesi gerekirse, ya sol tarafina veya sol ayaginin altina tükürsün... " buyurmustur. Bunun üzerine Muâz (r.a): "Islâmiyet'i kabul ettigim günden beri sag tarafima tükürmüs degilim (çünkü sag tarafta Insanin sevaplarini yazan melek vardir)" demis ve bu hareketiyle Rasûlüllah'a ne kadar bagli oldugunu göstermistir (Sahih-i Buharî, Tevridi Sarih Tercemesi, II, 353-354).

Muâz b. Cebel'in diger bir özelligi de Kur'ân'i ezbere bilmis olmasi ve onu güzel okumasidir. Bunun için Sevgili Peygamberimiz: "Kur'an'i dört kisiden ögrenin: Abdullah b. Mes'ûd, Ubey b. Kâ'b, Muâz b. Cebel ve Ebu Hûzeyfe'nin âzadlisi Sâlim" buyurmustur. Ayni zamanda Hz. Peygamber zamaninda Kur'ân'in toplanmasinda emegi geçenlerdendir (Ahmed b. Hanbel, Müsned, II, 190; Tecrid Terc., IX, 401; X, 22).

Muâz (r.a), yasayisinda zühd ve takvaya da büyük önem verirdi. Geceleri teheccüd namazi kilar ve namaz sonunda: "Allahim! su anda gözler uykuda ve gökte yildizlar parlamis durumda. Sen ise, diri, her an yaratiklarini gözetip duransin... Rabbim bana dünya ve âhirette hidâyet nasib et! süphesiz Sen va'dinden dönmezsin" diye duâ ederdi (ibnü'l-Esir, Üsdül-Gâbe, V, 194-197).
 

<DAMLA>

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
21 Eki 2007
Mesajlar
6,461
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
34
Esmâ binti Yezid (r.a))Hazret-i Esma radıyallahu anhâ Rasûlullah sallallahu aleyhi vesellem efendimizin huzuruna gelerek müşkillerini rahatlıkla arz edebilen, açık sözlü, konuşması düzgün bir hanım sahâbî... “Hatîbetü’n-nisâ = Hanımların hatîbi” lakabıyla anılan, cesâret ve şecâat sâhibi bir iman eri...
Edeb ve hayânın dini öğrenmeye mâni olmaması gerektiğine inanan ve utangaçlık göstermeden dinini öğrenme gayretinde olan bir ilim sevdalısı...

kadsah15.jpg
O Medine’li olup Ensar hanımlarındandır. Evs kabîlesinin Abdüleşheloğulları’na mensuptur. Hicretten sonra İslâm’la şereflenmiştir. Babası Yezid ibni Seken ile kız kardeşi Havvâ da sahâbîdir. Muaz ibni Cebel (r.a.)’ın halasının kızı olan Esmâ’nın Beyatürrıdvân’da bulunduğu da rivâyet edilmektedir.

Esmâ binti Yezid (r.anhâ) eli açık cömert bir hanımdı. Rasûlullah sallallahu aleyhi vesellem efendimize devamlı hizmet etmek ve ikramda bulunmak isterdi. Evinde bulunan yiyecek ve içecekten fırsat buldukça Efendimiz’e de gönderirdi. Birgün akşam vakti biraz ekmek ve kuru üzüm hazırladı. Sevgili Peygamberimizi mescidden çıkarken evine dâvet etti. İki Cihan Güneşi Efendimiz bu fedakâr sahâbiyi kırmadı. Arkadaşlariyle birlikte dâvete icâbet etti.Hazreti Esmâ (r.anhâ) hazırladıklarını Efendimizin önüne getirip koydu. “Anam babam size fedâ olsun yâ Rasûlallah! Buyurunuz, yiyiniz” dedi. Rahmet Peygamberi Efendimiz derin bir muhabbetle ashabıyla berâber “Haydin Bismillah”deyip âfiyetle yediler. Ekmek ve üzüm bereketlenmişti. Yedikçe artıyordu. Hz. Esmâ hayretler içerisinde kalmıştı. Bu olayı naklederken şunları söylüyordu
“Varlığım kudret elinde olan Allah’a yemin ederim ki, gözlerimle gördüm. Kırk kişilik cemaat ne üzümü ne de ekmeği bitiremediler. Yanımdaki sudan da içtikten sonra ayrıldılar. Biz âile halkı olarak bu kırbadan artan suyu içer şifâ bulurduk. Rızkımıza bereket gelmişti.”
Hazreti Esmâ (r.anhâ) gönlü Rasûlullah sevgisiyle dolu zekî bir hanımdı. Fırsatları değerlendirmesini bilirdi. Zaman zaman Efendimizin hâne-i seâdetine gelir, hanımları, müminlerin anneleriyle sohbet ederdi. Hz. Âişe (r.anhâ) annemizin gelin olarak Efendimizin evine geldiği gün o da orada bulunmuştu. Bir ara Fahr-i Kâinat (s.a) Efendimize süt takdim edilmişti. Efendimiz sütten biraz içtikten sonra Hz. Âişe annemize uzatmıştı. O da yeni gelin olarak utandığından almak istememişti. Bunun üzerine Hz. Esmâ (r.anhâ): “Yâ Âişe! Rasûlullah’ın ikramını geri çevirme. Al ve iç” dedi. Hz. Âişe aldı ve bir miktar içtikten sonra Efendimize tekrar verdi. Resûl-i Ekrem (s.a) efendimiz bu sefer sütü Hz. Esmâ’ya uzattı. O da kâseyi aldı ve mübarek artığından içti.
Esmâ binti Yezid (r.anhâ) hanım sahâbîler arasında açık sözlülüğü ve düzgün konuşmasıyla tanınmıştır. Bu sebebten O’na: “Hatîbetü’n-nisâ” = Hanımların hatîbi” lakabı verilmiştir. Medîneli hanımlar Rasûlullah (s.a) Efendimize bir şey soracakları zaman onu temsilci olarak gönderirlerdi.
Birgün zihinlerini meşgul eden bazı konuları öğrenmek üzere onu temsilci seçtiler. Resûl-i Ekrem (s.a) Efendimizden sormasını rica ettiler. O da bu maksatla huzûra gelerek veciz bir konuşma yaptı. Şöyle ki:
“Anam babam sana fedâ olsun yâ Rasûlallah! Ben sana hanımların elçisi olarak geldim. Allah seni bütün erkek ve kadınlara peygamber göndermiştir. Biz sana ve senin rabbına iman ettik. Biz kadınlar evlerimizde oturmakta, beylerimizin isteklerini yerine getirmekte ve çocuklarımızı büyütmekteyiz. Siz erkekler ise Cuma namazı kılmak, camiye ve cemaata çıkmak, hastaları ziyaret etmek, cenazelerde bulunmak, birden fazla hacca gitmek gibi hususlarda bize üstün kılındınız. Daha önemlisi de Allah yolunda cihat etmek gibi bir fazîlete nâil kılındınız.
Bir erkek hac veya umre için yahut düşmanla savaşmak üzere yola çıktığı vakit, biz mallarını korur, iplik eğirip elbiselerini temizler ve dikeriz. Çocuklarını büyütürüz. Bu hizmetlerimizle biz de erkeklerin kazandığı hayır ve sevaba ortak olamaz mıyız?” diye sordu.
İki Cihan Güneşi Efendimiz Hz. Esmâ’nın bu sözlerini dikkatle dinledi. Fikirlerini ifade konusundaki zekâsını ve açık sözlülüğünü takdir etti ve yanındaki sahâbîlere: “Siz bir kadından, dinî konuda sorduğu bir soruda bundan daha güzel, daha veciz bir söz işittiniz mi?” buyurdu. Sonra onun şahsında bütün mümin hanımlara şu müjdeyi verdi:
“Ey hanım, dinle ve seni buraya temsilci gönderen hanımlara da iyice anlat! Bir kadın kocasıyla güzel geçinip onun hoşnutluğunu, rızasını kazanırsa, bu saydığın üstün amellerin hepsine denk bir iş yapmış olur. Yani aynı sevabı elde eder.” buyurdu.
Hz. Esmâ binti Yezid (r.anhâ) bu olaydan sonra “hatîbetü’n-nisâ” lakabıyla anıldı. Efendimizden almış olduğu bu müjdeyi bir an önce arkadaşlarına iletmek istedi. Sevinçle oradan ayrıldı. Hızlı adımlarla arkadaşlarının yanına geldi. Büyük bir neşe içerisinde ve sevinç gözyaşlarıyla Rasûlullah (s.a) Efendimizden duyduklarını hanım kardeşlerine aktardı. Hepsi bu müjdeli haberden dolayı adeta bayram yaptı. Artık ev hizmetlerini bir yük olarak değil, kendilerine sevab kazandıran bir ibadet olarak gördüler.
Ne ince anlayış!.. Ne gönül alıcı bir hareket.. Ne mükemmel din!.. İnsanı, niyeti ölçüsünde değerlendirip mükâfatlandırmak!.. Erkeğin de hanımın da çalışmasını ibadet saymak!.. Kadını evine sevgi ile bağlayıp aile yuvasına hizmet ettirmek!.. Allahım bizlere de bu ince anlayışı, sevgiyi ve mutluluğu lutfet!.. Gönüllerimizi İslâm’ın güzellikleriyle doldurarak evimizde, ocağımızda seâdete erebilmeyi nasîb et!..
Hz. Esmâ (r.anhâ) zaman zaman Resûl-i Ekrem (s.a) Efendimizin sohbetinde bulunurdu. Birgün huzuruna vardığında ashâb-ı kirâma Deccal ile alâkalı bilgiler veriyordu. Oturup dinlemeğe koyuldu. Duydukları haberler hayretini ve dehşetini artırmıştı. Gözyaşlarını tutamayıp için için ağlamağa başladı. İki Cihan Güneşi Efendimiz onun ağladığını farkedince: “Ey Esmâ! Niçin ağlıyorsun?” diye sordu. O da: “Ey Allah’ın Resûlü! Karnımız aç iken ekmeğin pişmesini bile bekleyemeyecek kadar sabırsız kimseleriz. Deccal çıktığı zaman kıtlık olursa halimiz nasıl olacak?” diye ıstırabını açıkladı. Bunun üzerine Fahr-i Kâinat (s.a) Efendimiz Hz. Esmâ’yı şöyle teselli etti:
“O gün, Allah’ı tesbîh eder ve kelime-i tevhide devam ederseniz açlıktan emin olursunuz.” buyurdu. Sözüne devam ederek: “Böyle feryat etmeye gerek yok. Ben hayatta olur isem, size siper olurum. Deccal çıktığında ben sağ olmazsam Allah Teâlâ müminleri korur.” buyurarak zikrullaha çokca devam edilmesi gerektiğini duyurdu.
Esmâ (r.anhâ) bir başka gün de Resûl-i Ekrem (s.a) efendimize giderek hanımların hayızdan ve cünüplükten nasıl temizleneceklerini sormuştu. Onun bu tavrını takdir eden Hz. Âişe (r.anhâ) annemiz: “Utanma duygusunun Ensar kadınlarının dinlerini öğrenmesine engel olmadığını” söylemiştir.
Esmâ binti Yezid (r.anhâ) Resûl-i Ekrem (s.a) Efendimizden 81 hadis-i şerif rivayet etmiştir. Sünen sahipleri, onun hadislerinden bazısını kitaplarına almışlardır. Bir kaç tanesinin meâli şöyledir
“Kim Allah rızası için bir mescid yaparsa, Allah da o kimseye cennette bir ev yapar.” (Ahmed İbni Hanbel, Müsned, VI, 461“Size insanların en hayırlısını haber vereyim mi?”Ashâb-ı kiramı “Evet! Ya Rasûlallah:” dediler. Efendimiz: “Allah’ı devamlı zikredenleriniz.” buyurdu. Sonra sözüne devamla: “Sizin en kötülerinizi haber vereyim mi?”diye sordu. Peşinden de: “İşte onlar, Allah rızası için birbirlerini seven dostların arasını açanlar, laf götürüp getirerek koğuculuk yapanlardır.” buyurdu. (Müsned, 6/459)
Esmâ binti Yezid b. Seken el-Ensariyye (r.anhâ) kuvvetli zekâsı ve veciz konuşması yanında cesaret ve şecaati ile de tanınan bir hanım sahabîdir. Hayber Gazvesi ile Mekke Fethine katılmış olan Esmâ (r.anhâ)’nın bilhassa Yermük Savaşında gösterdiği kahramanlıklar dillere destandır. Onun bir çadır direğini eline alarak savaş alanına daldığı ve dokuz Bizans askerini öldürdüğü rivayet edilmektedir.
İslâm davâsı uğruna hayatını fedadan çekinmeyen, ilim meclislerinden ayrılmayan, fikrini açık ve net olarak düzgünce ifade edebilen ilim sevdâlısı bu büyük İslâm kadınının nerede ve hangi tarihte vefat ettiği bilinmemektedir. Allah ondan razı olsun, bizleri şefaatlerinden mahrum etmesin. Amin.
Altınoluk Dergisi
 

<DAMLA>

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
21 Eki 2007
Mesajlar
6,461
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
34
Halime Hatun (ra)Hazret-i Halîme radıyallahu anhâ Rasûlullah sallallahu aleyhi vesellem efendimizin Süveybe Hâtundan sonraki süt annesi...

Kâinatın Efendisinin çocukluk döneminin yanında geçtiği yumuşak huylu, ağırbaşlı, uysal bir hanımefendi...

Adı güzel kendi güzel Muhammed’i tam iki sene emziren, onun yetişip büyümesinde emeği geçen, onu tehlikelere karşı koruyan ve nur bedeninin gelişmesi, gürbüzleşmesi ve sağlıklı olması için gayret eden, çırpınan bir anne!..

Sabırlı, şefkatli, merhametli davranışlarıyla ve sevgi dolu bakışlarıyla onu yediren, içiren, uyutan, hizmetini gören, büyük bir aşk ve şevk içerisinde büyütmeye çalışan, emeğini esirgemeyen bir süt anne!..

kadsah38.jpg


Hazret-i Halîme radıyallahu anhâ Rasûlullah sallallahu aleyhi vesellem efendimizin Süveybe Hâtundan sonraki süt annesi... Kâinatın Efendisinin çocukluk döneminin yanında geçtiği yumuşak huylu, ağırbaşlı, uysal bir hanımefendi... Adı güzel kendi güzel Muhammed’i tam iki sene emziren, onun yetişip büyümesinde emeği geçen, onu tehlikelere karşı koruyan ve nur bedeninin gelişmesi, gürbüzleşmesi ve sağlıklı olması için gayret eden, çırpınan bir anne!.. Sabırlı, şefkatli, merhametli davranışlarıyla ve sevgi dolu bakışlarıyla onu yediren, içiren, uyutan, hizmetini gören, büyük bir aşk ve şevk içerisinde büyütmeye çalışan, emeğini esirgemeyen bir süt anne!..
O Mekke civarında oturan Hevâzîn kabilesinin Benî Sa’d bin Bekir koluna mensuptur. Ümmü Kebşe künyesiyle anılır. Babasının adı Ebî Züeyb es-Sa’dî’dir. Aynı kabîleden Hâris bin Abdüluzza ile evlenmiştir. Bu evlilikten Abdullah, Uneyse ve Şeyma adında üç çocukları dünyaya gelmiştir. Geleceğin Peygamberi Kâinâtın Efendisi Muhammed de onların süt kardeşi olmuştur.
Benî Sa’d kabîlesi çölde yaşardı. Temiz, havadar, suyu bol yaylaları vardı. Arablar arasında dili en düzgün, pürüzsüz, konuşan bir kabileydi. Cömertlikleri ile de meşhurdu. Kureyş halkı da fesâhat ve belâgata çok önem verirdi. Yeni doğan çocuklarını süt anneye verirken bu özelliği de göz önünde bulundururlardı.
O devirde çölde yaşayan bedevî hanımlar bir gelir kaynağı olarak süt annelik hizmeti verirlerdi. Mekke’ye gelir yeni doğan çocuklardan alıp götürürlerdi. Bilhassa zengin ailelerin çocuklarını tercih ederlerdi. Bunu her sene iki defa Mekke’ye gelerek yaparlardı.
Bir kıtlık senesi idi. Halîme Hâtun da kucağında oğlu, yanında kocası Hâris ile birlikte diğer hanımlarla yurtlarından çıkıp Mekke’ye geldiler. Çaresizlik içerisinde dolaşırlarken karşılarına Kureyş’in büyüklerinden Abdülmuttalib çıktı.
Allah Teâla bir yetimi vesîle kılarak onları ilâhî ikramlara nâil kılacaktı. Geleceğin Peygamberine hizmet etme şerefini onlara verecekti. Nur Muhammed’e süt anne olmak bahtiyarlığını nasîb edecekti. Onlar da yetimliğine bakmadan elleri boş dönmemek için nur topu yavrucağı bağırlarına basıp yurtlarına götüreceklerdi. Daha yolda iken hayır ve bereketlere nâil olduklarını göreceklerdi. O nur parçası yavrucağı yanlarına alınca; hayatlarında büyük değişiklikler gördüler. Ailecek bereket ve ilâhî ikramlara nâil oldular.
Geleceğin peygamberi Fahr-i Kâinat (s.a) efendimiz dört yaşlarına kadar Halîme annemizin yanında büyüdü. Süt kardeşleriyle birlikte yediler, içtiler ve oynadılar. Süt kardeşleri onu çok severlerdi. Ondan hiç ayrılmazlar ve beraberce tatlı tatlı oynarlardı. Birgün evlerinin arkalarında kuzuları otlatırken üzerlerinde ak elbise bulunan iki adam içi kar dolu, altından bir leğen ile geldi ve Nur Muhammed’in karnını yarıp kalbini açtılar. Oradan kan pıhtısına benzer bir şeyi çıkarıp attılar. Süt kardeşi Abdullah bu durumu görünce çok korktu. Derhal anne-babasına koşarak heyecanla geldi. Kureyş’li kardeşim öldürüldü!.. diye feryad etti.
Halîme Hâtun ve kocası hemen koşup çocukların yanına geldiler. Nur Muhammed’i benzi sararmış, korkmuş bir vaziyette buldular. Ne oldu yavrucuğum! diye sordular. O da dört yaşlarında olmasına rağmen olan biteni tek tek anlattı. “Üzerlerinde ak elbise bulunan iki adam geldi ve beni yatırdılar. Karnımı yardılar ve içimden bilmediğim bir şey çıkarıp attılar. Kalbimi, karnımı o karla iyice yıkayıp temizlediler” dedi.
Bu hâdise üzerine Hâris âilesine: “Ey Halîme! Ben bu çocuğun başına bir felâket gelmesinden korkuyorum! Onu hemen ailesine götürüp teslim edelim” dedi.
Halîme Hâtun süt evlâdı Nur Muhammed’i, Âmine Hâtun’a teslim etmek üzere Mekke’ye geldi. Çocuk yaşta olmasına rağmen Nur Muhammed güçlü, kuvvetli ve hareketliydi.
Şehre girerken kalabalıklar arasında kayboldu. Dedesi Abdülmuttalib ve Kureyş kabilesi atlıları seferber oldu. Mekke’nin her tarafı arandı bulunamadı. Sonra Kâbe’ye gelip tavaf ettikten sonra dede Abdülmuttalib Yüce Allah’a şöyle niyazda bulundu. “Ya Rab! Kavmi’min hepsi toplandı ise de sevgili torunum bulunamadı. Senden medet!” diye yardım diledi. O anda görünmeyen bir yerden ses geldi ve: “Muhammed’in Rabbı vardır. Onu yardımsız bırakmaz ve zâyî etmez” dedi. Abdülmuttalib tekrar niyaz etti ve onun nerede olduğunu göstermesi için Allah’a yalvardı. Yine gizli bir ses: “O Tihâme vadisinde bir ağacın altında!” dedi. Süvarileriyle birlikte o tarafa doğru giden Abdülmuttalib Nur Muhammed’i bir ağacın dallarını çekip yaprağı ile oynuyor olarak gördü. Dede Abdülmuttalib uzaktan: “Ey çocuk sen kimsin?” diye sordu. O da: “Ben Muhammed b. Abdullah b. Abdülmuttalib’im” cevabını verdi. Dedesi yaklaştı ve: “Canım sana feda olsun yavrum. Ben senin deden Abdülmuttalib’im” dedi ve sevgili torunu Nur Muhammed’i kucaklayıp öptü. Bağrına bastı ve hemen hayvanının önüne bindirip Mekke’ye getirdi. Kâbe’yi yedi defa tavaf ettirip onu her türlü tehlikelerden ve kötülüklerden koruması için Allah’a duâ etti. Sonra anneciği Âmine Hâtun’un yanına götürdü.
Kur’an-ı Kerimde Duhâ Sûresi’nin yedinci âyetinin bu hâdiseye işaret ettiği rivayet edilir. Meâlen: “Seni(çocukluğunda) kaybolmuş bulup da yolunu doğrultmadı mı?” buyurulmuştur.
Halîme Hâtun emanet aldığı süt evlâdı Nur Muhammed’î sağ sâlim olarak anneciği Âmine Hâtun’a teslim etmenin huzuru içerisinde idi. Aslında o yanında kalması için ilk getirdiğinde ısrar etmişti. Bu sebebten Âmine Hâtun: “Onu ne diye getirdin süt annesi?” diye sordu. Halîme Hâtun da: “Allah oğlumu büyüttü. Doğrusu başına birşeyler gelmesinden endişe ettim. Onu bir an evvel teslim edeyim istedim” dedi. Âmine Hâtun tekrar: “Yoksa sen ona şeytan musallat olur diye mi korktun?” dedi. O da: “Evet!..” deyince Âmine Hâtun şöyle dedi:
“Hayır! Vallahi şeytan için ona yol yoktur. Ona musallat olamaz. Asla ona sataşamaz. Oğlum için büyük bir hal ve şan vardır. Ben sana onun haberini bildireyim” dedi ve devamla: “Ben ona hamile iken çok hârikulâde hâdiseler yaşadım. Şam topraklarında Busra’nın köşkleri aydınlatılıp bana gösterildi. O dünyaya geldiği zaman secdeye kapanıp kalmıştır. Onun doğumu diğer çocuklarınkine benzememiştir. Sen şimdi onu bana bırakıp yurduna dönebilirsin.” diyerek süt annesinin merakını gidermiş onu teselli etmiştir.
Aradan seneler geçmişti. Nur Muhammed’in annesi Âmine Hâtun ve dedesi Abdülmuttalib vefat etmişti. Kendisi de Mekke’nin en asil ve zengin hanımı Hz. Hatice ile evlenmişti. İlk vahye mazhar olmuş ve Nur Muhammed sallallahu aleyhi vesellem son peygamber olarak gönderilmişti. Allah Teâlâ onu kendine elçi seçmişti. Cebrâil’i vasıtasıyla onu destekliyecekti. İslâm’ın ilk günleriydi. Halîme Hâtun Mekke’ye gelmişti. İki Cihan Güneşi efendimiz Hz. Halîme’yi görünce: “Anneciğim, anneciğim!”diyerek derin sevgi gösterir candan hürmet ve hizmet ederdi. Omuz atkısını veya üzerinde bulunan hırka türü şeyi çıkarır yere serer ve süt anneciğini oturturdu. Bir dileği varsa hemen yerine getirirdi. Bir gelişinde eve götürüp misâfir ettiler. Süt anneyi güzelce ağırladılar. Hal hatırını sorup hizmetini gördüler. Kıtlıktan ve hayvanlarının telef olduğundan bahsedince Hz. Hatice annemiz Efendimizin süt annesine 40 koyun, bir de deve hediye etti. Bir çok ikramlarla devesine bindirip uğurladılar.
Sonraki yıllarda müslüman olma şerefine eren Hz. Halime (r.anhâ) Medine-i Münevvere’de vefat eyledi. Cennet-i Bakî’a kabristanlığına defnedildi. Cenâb-ı Hak’tan sık sık kabrini ziyaret edip; “Esselâm ü aleyke Yâ Halîme-i Sa’diyye! Ya marzâten-Nebî!” diye selâm verebilmeyi ve şefaatlerine erebilmeyi niyaz ederiz.
Amin
Kaynak:Mustafa Eriş,
Altınoluk Dergisi[/COLOR]
 

<DAMLA>

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
21 Eki 2007
Mesajlar
6,461
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
34
Peygamberlerden sonra insanların en üstünü: Hz. EBÛ BEKR-İ SIDDÎK


Adâletin timsâli ikinci büyük halîfe: Hz. ÖMER


Meleklerin bile hayâ ettiği halîfe: Hz. OSMAN


Allahın arslanı ve Resûlullahın dâmâdı: Hz. ALİ BİN EBÎ TÂLİB


Cennetle müjdelenen on sahâbîden biri: ABDURRAHMAN BİN AVF


Cennetle müjdelenen ümmetin emîni: EBÛ UBEYDE BİN CERRÂH


Resûlullahın okçusu: SA'D BİN EBÎ VAKKÂS


İlk Müslüman olanlardan: TALHÂ BİN UBEYDULLAH


Cennetle müjdelenenlerden: ZÜBEYR BİN AVVÂM


Peygamberimizin amcası: ABBÂS BİN ABDÜLMUTTALİB


Tefsîr âlimlerinin şâhı: ABDULLAH BİN ABBÂS


Hadîs-i şerîf yazması ile meşhûr sahâbî: ABDULLAH BİN AMR BİN ÂS


Uhud şehitlerinden: ABDULLAH BİN CAHŞ


Hz. Ebu Bekir'in oğlu: ABDULLAH BİN EBÎ BEKR-İ SİDDÎK


Meleklerin yıkadığı sahâbînin oğlu: ABDULLAH BİN HANZALA


Resûlullahın elçilerinden: ABDULLAH BİN HUZÂFE


Kur'ân-ı kerîmi açıktan okuyan ilk sahâbî: ABDULLAH BİN MES'ÛD


En çok hadîs bilen sahâbîlerden: ABDULLAH BİN ÖMER


Resûlullahın şâiri: ABDULLAH BİN REVÂHA


Tevratta Resûlullahın alâmetlerini görüp Müslüman olan sahâbî: ABDULLAH BİN SELÂM


Bedir'de babasına karşı savaşan sahâbî: ABDULLAH BİN SÜHEYL


Sâhib-ül ezân: ABDULLAH BİN ZEYD


Medîne'de muhâcirlerden ilk doğan sahâbî: ABDULLAH BİN ZÜBEYR


Âilece cömert olan sahâbî: ADİ BİN HÂTİM TÂİ


Meleklerin defnettiği sahâbî: ÂMİR BİN FÜHEYRE


Şehîd oğlu şehîd: AMMÂR BİN YÂSER


Meşhûr Arab dâhîlerinden: AMR BİN ÂS


Arıların koruduğu sahâbî: ÂSIM BİN SÂBİT


Kıblenin değiştiğini haber veren sahâbî: BERÂ BİN ÂZİB


Hz. Ebû Bekir'e ilk bîât eden sahabî: BEŞİR BİN SA'D


Peygamber efendimizin müezzini: BİLÂL-İ HABEŞİ


Resûlullahın sancaktarı: BÜREYDE BİN HASİB


Sahâbenin en çok hadîs bildirenlerinden: CÂBİR BİN ABDULLAH


Cennete uçarak giden sahâbî: CA'FER-İ TAYYÂR


Cebrâil aleyhisselâmın, şekline girdiği sahâbî: DIHYE-İ KELBÎ


Peygamber efendimizin fedâisi: EBÛ DÜCÂNE


Mihmândâr-ı Resûlullah: EBÛ EYYÛB-EL ENSÂRÎ


En çok hadîs-i şerîf rivâyet eden sahâbî: EBÛ HÜREYRE


Resûlullahın süvârilerinden: EBÛ KATÂDE


Tevbesi ile meşhûr sahâbî: EBU LÜBÂBE


Kur'ân-ı kerîmi en iyi okuyan sahâbîlerden: EBÛ MÛSEL-EŞ'ARÎ


Çok hadîs rivâyet eden yedi sahâbîden: EBÛ SA'ÎD-İ HUDRÎ


Tek başına hicret eden sahâbî: EBÛ SELEME


Resulullahın fedâisi: EBÛ TALHÂ


Gıfarî kâbilsenin reisî: EBÛ ZER GIFÂRÎ


Kâdılık yapan sahâbîlerden: EBÜDDERDÂ


Resûlullahın hizmetçisi: ENES BİN MÂLİK


Evi ilk vakıf olan sahâbî: ERKAM BİN EBİ'L ERKAM


Câhiliye devrinde de tek bir Allaha inanan sahâbî:ES'AD BİN ZÜRÂRE


Yemenli sahâbîlerden: FEYRÛZ BİN DEYLEMÎ


İlk Müslüman sahâbîlerden: HABBÂB BİN ERET


İlk Müslüman olan sahâbîlerden: HÂLİD BİN SA'ÎD BİN ÂS


Meleklerin yıkadığı sahâbî: HANZALA BİN EBÛ ÂMİR


Darağacında ilk namaz kılan sahâbî: HUBEYB BİN ADİY


Sevgili Peygamberimizin sırdaşı: HUZEYFE BİN YEMÂN


Şehîdlerin efendisi: Hz. HAMZA


Peygamber efendimizin şâirlerinden: KÂ'B BİN MÂLİK


Resûlullahın süvârilerinden: MİKDÂD BİN ESVED


Resûlullah efendimizin fedâîlerinden: MUHAMMED BİN MESLEME


İslâmda ilk öğretmen: MUS'AB BİN UMEYR


Helâl ve harâmı iyi bilen sahâbî: MU'ÂZ BİN CEBEL


Hâşimoğullarının en yaşlısı: NEVFEL BİN HÂRİS


Eshâb-ı kirâmın meşhûr kumandanlarından: NU'MÂN BİN MUKARRİN


Medîne'de ilk vefât eden muhâcir sahâbî: OSMAN BİN MAZ'ÛN


Kâbe'nin hizmetinde olan sahâbî: OSMAN BİN TALHÂ


Peygamber efendimizin hatîblerinden: SÂBİT BİN KAYS


Ensârın en hayırlılarından: SA'D BİN MU'ÂZ


Şehîd olurken nasîhat eden sahâbî: SA'D BİN REBİ


Hz. Ömer'e benzeyen vâli: SAİD BİN ÂMİR


Kur'ân-ı kerîmi en iyi okuyanlardan: SÂLİM MEVLÂ EBÛ HUZEYFE


Eshâb-ı kirâmın okçularından: SEHL BİN HANİF


Medîne'de en son vefât eden sahâbî: SEHL BİN SA'D


Piyâdelerin en hayırlısı: SELEME BİN EKVÂ


Kardeşlerinin işkence ettiği sahâbî: SELEME BİN HİŞÂM


Ehl-i beytten sayılan İranlı sahâbî: SELMÂN-I FÂRİSİ


Resûlullahın hizmetçisi: SEVBÂN


ALLAH yolunda malını mülkünü terkeden sahâbî: SÜHEYB-İ RUMİ


Yemâme kabîlesi reisi: SÜMÂME BİN ÜSÂL


Işık Saçan Sahâbî: TUFEYL BİN AMR


Akabe bî'atlerinde kavminin temsilcisi olan sahâbî: UBÂDE BİN SÂMİT


Eshâb-ı suffadan: UKBE BİN ÂMİR


Kırâati ile meşhûr sahâbî: ÜBEYY BİN KÂ'B


Resûlullahın çok sevdiği sahâbîlerden: ÜSÂME BİN ZEYD


Eshâb-ı kirâmın sancaktarlarından: ÜSEYD BİN HUDAYR


Kardeşleri tarafından işkence gören sahâbî: VELÎD BİN VELÎD



RADIYALLAHÜ 'ANHÜM ECMA'İN
 

<DAMLA>

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
21 Eki 2007
Mesajlar
6,461
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
34
selamun aleykum kardeşim ben bunu konu alarakta açmıştım ama burayada koymak istedim hakkınızı helal edin
rabbimize emanetsiniz inşallah
selam ve dua ile
<<B)>>
 

<DAMLA>

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
21 Eki 2007
Mesajlar
6,461
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
34
Leyla Bint-i Ebi Hasme (r.a.)]Leylâ binti Ebî Hasme radıyallahu anhâ, kocası Âmir İbni Rebîa radıyallahu anh ile birlikte İslâm’ın ilk günlerinde Mekke’de müslüman olan kahramanlardan...
Müşriklerin işkencelerinden kaçan ve Habeş ülkesine iki defa hicret eden çilekeş muhâcirlerden... Medine-i Münevvere’ye hevdec içinde hicret eden ilk hanım sahâbi...
O, kocası Âmir İbni Rebîa ile ilk İslâm’a koşanlardandır. Kocası Âmir, Hz. Ömer (r.a)’ın babası Hattab’ın evlâtlığı idi. Müslüman olunca ezâ ve cefâlara maruz kaldı
Müşriklerin baskıları artıp işkenceye dönüşünce Rasûlullah sallallahu aleyhi vesellem efendimize müracat ettiler. Sabah-akşam müşrikler tarafından rahatsız edildiklerini, her gördükleri yerde hakarete uğradıklarını hatta ağır işkencelere maruz kaldıklarını şikâyet ederek:“
kadsah42.jpg
– Ya Rasûlallah! Kavmimiz bize en ağır işkenceyi yapıyor” dediler. Zor durumda kaldıklarını, sabır ve tahammüllerinin kalmadığını söylediler.
İki Cihan Güneşi Efendimiz cevap vermeyip sustu. Bir müddet sonra mahzun bir şekilde sabır tavsiyesinde bulundu. Ashabından bu tür şikâyetler çoğalmaya başlayınca hicrete izin verildi peşinden de
“Kim dinini kurtarmak için bir yerden başka bir yere göç ederse cennet ona vacip olur. Siz şimdi yeryüzüne dağılın. Yüce Allah sizi yine bir araya toplar.”buyurdu.
Âmir İbni Rebîa ve Leylâ binti Ebî Hasme (r. anhüm) inançlarını yaşayabilecekleri bir yere hicret etmek istediklerini bildirdiler ve:
“– Yâ Rasûlallah! Nereye gidelim?” diye sordular.
Fahr-i Kâinat (s.a) Efendimiz, eliyle işaret ederek:
“İşte oraya! Habeş ülkesine.” buyurdu.
Sonra şu açıklamada bulundu:
“Çünkü orada halkını seven, etrafındakilerin hiç birine zulmetmeyen bir kral var. Hem orası bir doğruluk ülkesidir.” buyurarak o ülkeyi methu senâ etti. Oranın kralına, hükümdârına iltifat etti. Sonra ashabına:
“Yüce Allah içinde bulunduğunuz sıkıntılardan bir çıkış ve kurtuluş yolu açıncaya kadar, siz orada oturun.” tavsiyesinde bulundu.
Nübüvvetin beşinci yılında Recep ayında oniki erkek ile beş kadından oluşan, onyedi kişilik bir kafile hicret için yola çıktı. Bu İslâm’da Habeş ülkesine yapılan ilk hicret idi.
Hicret edeceği esnada Leylâ binti Ebî Hasme (r.anhâ), Ömer İbni Hattab ilk karşılaştı. Aralarında karşılıklı bir konuşma geçti. Bu hadiseyi Leylâ Hatun kendisi şöyle anlatır:
“– Habeş ülkesine doğru gitmeye hazırlandığımız sırada, kocam Âmir, bâzı ihtiyaçlarımızı almak üzere çarşıya gitmişti
Ömer İbni Hattab beni gördü ve başıma dikildi. Kendisi o zaman müslüman olmamıştı. Bize karşı çok sert ve katı davranırdı. Ondan hep ezâ ve cefâ görmüştük. Bana doğru yaklaştı ve:
“– Ey ümmü Abdullah! Demek buradan gidiş var ha?” dedi. Ben de:
“– Evet! Vallahi, Allah’ın arzından bir yere çıkıp gideceğiz. Siz bizi işkencelere uğrattınız. Allah bize bir kurtuluş ve çıkış yolu açıncaya kadar, oralarda kalacağız.” dedim. Bana:
“– Allah yardımcınız olsun.” dedi.
Kendisinden o güne kadar hiç görmediğim bir yumuşaklık ve yufka yüreklilik gördüm.
Sonra dönüp gitti. Sanırım ki, bizim gidişimiz ona üzüntü vermişti. O sırada Âmir işini bitirip yanıma geldi. Kendisine olan biten hadiseyi naklettim ve:
“– Ey Abdullah’ın babası! Biraz önce Ömer’in bize karşı gösterdiği yumuşaklığı ve yufka yürekliliği, gideceğimize duyduğu üzüntüyü bir görmeliydin!” dedim.
Ömer’in yaptıklarını bilen Âmir:
“– Evet! Umuyorum, Allah Teâlâ her şeye kadir.” dedim.
Ömer hakkındaki kanaatini değiştirmeyen Âmir İbni Rebîa sert bir ifade ile şöyle cevap verdi:
“– Şunu iyi bil ki; sen Hattab’ın eşeğinin müslüman olduğunu görünceye kadar, o kişi müslüman olmaz!” dedi.
O zamana kadar Ömer’den hep sertlik görüle gelmişti. Müslümanlara karşı uyguladığı şiddet, sanki kendisinden ümit kestirmişti. Onun korkusuz yiğitliği, kaskatı yüreği, işi en vahim durumlara kadar götürmüştü. O, İki Cihan Güneşi Efendimiz’i öldürmeğe yeltenecek kadar çılgınlaşmıştı. Ama Allah celle ve alâ hazretleri her şeye kadirdi. O murad edince işler anında değişebilirdi. Zira gönüllere sahib olan Allah’tı. Nitekim kısa bir müddet sonra Allah Teâlâ’nın lutfuyla Ömer müslüman olmuştu.
Müşriklerin baskı ve zulümlerinden dolayı Mekke’den gizlice ayrılan bu ilk muhâcir kafilesi Cidde’de Şuaybe limanına ulaştığında, yüce Allah’ın lutfu olacak ki; ticaret için gelmiş iki gemi limanda beklemekteydi. Muhacirleri yarım altın karşılığında gemiye alıp, Habeş ülkesine doğru denize açıldı.
Necâşî’nin ülkesine gelen muhacir müslümanlar emniyet ve güven içerisinde hayatlarını sürdürmeye başladılar. Rahat bir şekilde dinlerini yaşadılar. Kimseden ne baskı ne zulüm ne de hakaret hiçbir karşı hareket görmeden ibadet ve taatlarını yerine getirdiler. Herkes inancında serbest idi. Rahat bir ortam vardı. Fakat kalbleri devamlı Mekke’ye bağlı idi. Doğup büyüdükleri şehirden ve Allah Rasûlünden uzak kalmanın hasreti onların gönüllerinden hiç çıkmıyordu. Kim bilir hangi gün ve ne zaman döneriz ümidiyle günlerini geçiriyorlardı.
Bir müddet sonra Mekke’de Hz. Ömer (r.a)’ın müslüman olduğu, müşriklerin ezâ ve cefalara son verdiği, işkencelerin bittiği ve anlaşma yapıldığına dair haberler duyan muhâcirler memleketlerine dönmeyi denediler. Mekke yakınlarına kadar geldiler. Fakat içeri alınmadılar. Duyduklarının doğru olmadığını anladılar. Mekke’ye girebilmek için bir müşrikin himayesine girmek zorunda kaldılar. Mekke’ye girdikten sonra müşrik himayesine tahammül edemeyip. Allah Rasûlünden izin alarak tekrar Habeş ülkesine ikinci defa hicret ettiler. Leylâ binti Ebî Hasme (r. anhâ) ve kocası Âmir İbni Rebîa (r.a)’da hicret edenler arasında tekrar Habeşistana döndüler.
Günler, aylar, yıllar geçmekteydi. Muhacirlerin gözü, gönlü hep Allah Rasûlünün yanına gidebilmekteydi. Mekke’den gelen tâcirlerden devamlı haberler sormaktaydılar. Onlardan alacakları sağlıklı haberlere göre hareket edeceklerdi. Mekke’ye tekrar döneceklerdi.
Birgün Rasûlullah (s.a.v) Efendimizin Medine’ye hicret ettiğinin haberini almışlardı. Birçok muhacir gibi Âmir ibni Rebîa (r.a) ile hanımı Leylâ binti Ebî Hasme (r. anhâ)’da Habeş ülkesinden derhal Mekke’ye döndüler. Kısa zamanda hazırlıklarını yapıp sonra Medine’ye hareket ettiler. Amr İbni Rebîa (r.a) bir deve aldı. Hanımını hevdec içinde Kureyş’in haberi olmadan Mekke’den çıkardı.
Rasûlullah (s.a) Efendimize kavuşmanın hasretiyle, büyük bir heyecan içerisinde, yorgunluk nedir bilmeden yollarına devam edip Medine’ye ulaştılar.Âmir İbni Rebîa (r.a), Ebû Seleme Mahzûnî (r.a)’dan sonra ilk hicret den Habeş muhaciri oldu. Leylâ binti Ebî Hasme (r. anhâ) da hevdec içinde Medine’ye gelen ilk hanım sahâbî oldu.
Resûl-i Ekrem (s.a) efendimiz bu çilekeş ashabını karşısında görünce pek sevindi. Onlara iltifatlarda bulundu. Yer bulup yerleştirdi. Sık sık evlerine gidip ziyaret etti. Bir ziyaretinde Leylâ binti Ebî Hasme (r. anhâ)’nın bir davranışına şâhid oldu. Onun çocuğuna şöyle seslendiğini duydu:
“– Gel! Bak sana ne vereceğim.” diyordu.
Sevgili Peygamberimiz Leylâ Hatuna sordu:
“– Çocuk yanına gelince ne vereceksin?” dedi
Leylâ Hatun da:
“– Ona hurma vereceğim.” diye cevap verdi
Bunun üzerine İki Cihan Güneşi Efendimiz Leylâ Hatun’a şöyle söyledi:
“– Eğer çocuğa bir şey vermeseydin bu söz defterine bir yalan olarak yazılacaktı.” buyurdu. (Ebû Dâvut, Edeb, 79. Ahmed b. Hanbel, Müsned III, 447)
Fahr-i Kâinat (s.a.) Efendimiz ashabını böylesine titiz yetiştirdi. Devamlı onları eğitti. İslâm’ın güzel ahlâkını onlara öğretti.
Kimse aldatılmamalıydı. Aldatılan bir çocuk, hatta kendi çocuğumuz bile olsa böyle yanlış bir hareket yapılmamalıydı. Yavrumuzun bu ahlâksızlığı öğrenmesine dahi fırsat verilmemeliydi. Zira; “Bizi aldatan, bizden değildir.” buyurulmuştu. (Müslim, İman, 164)
Allah onlardan razı olsun. Rabbımız cümlemizi şefaatlerine nâil eylesin. Amin.
Kaynak:Mustafa Eriş,
 

cennet_agaci

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
29 Kas 2006
Mesajlar
2,468
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
36
Konum
iStAnBuLL
HATME-İ HACEGAN SULTANLARI (HZ. EBU BEKR (r.a))


"Sadat-ı Kiram, şerefli büyük zatlar demektir. Onlar, yüce Allah'ın dostlarıdır. Hz. Peygamber'in (s.a.v.) varisleridir. Ümmetin hak yolda rehberi ve terbiyecisidir. Onlar, insanlığın kendileriyle iftihar edeceği sevgi ve edep kaynaklarıdır. Onlara tabi ve talebe olanlar, kendilerinin manevi evladı olurlar. Evladın, nesebini bilmesi gerekir. Nesebini bilmeyen hayırlı evlat olamaz. Onlara tabi ve talebe olanlara müjdeler olsun...

HZ. EBU BEKR
(radiyallhu anh)

Asıl adı :Abdullah
Künyesi :Ebu Bekr
Lakabı :Sıddık ve Atik
Babasının adı :Osman, künyesi Ebu Kuhafe'dir
Annesinin adı :Selma, Ümmü'l-Hayr olarak tanınır.

Hz. Ebu Bekr (r.a), doğruluğu, ahlakı, iffeti ve yüksek şahsiyeti ile kavmi arasında sevilir ve sayılırdı.

Hiç içki kullanmadı. Görüşlerine her zaman i'tibar edilir ve değerlendirilirdi.

Kumaş tüccarı idi ve zengindi. Yardımı seven, eli cömerti alçak gönüllü ve mukaddesatına sahip birisiydi.

Cahiliyye devrinde bile putlara tapmadı. Hanifti.

Hz. Peygamber O'nun hakkında şöyle buyurdu:

-"Dostluğu ve yardımı sebebiyle kendisine en çok minnettar olduğum arkadaşım Ebu Bekr'dir. Rabbimden başka bir dost edinsem Ebu Bekr'i dost edinirdim. O'nunla benim aramda İslamiyet kardeşliği ve sevgisi vardır. Mescidin evime bakan bütün kapıları kapansın, yalnız Ebu Bekr'in kapısı açık kalsın."

Resulullah (s.a.v) Efendimiz buyurdu ki:

-"Ebu Bekir, arkadaşım ve mağara dostumdur. Dost edinecekseniz, Ebu Bekir'i dost edininiz."

Ebu Bekr (r.a.):

*Resulullah'a (s.a.v) ilk teslim olanlardan,
*Resulullah'ı (s.a.v) Mi'rac dönüşü ilk tasdik edenlerden,
*Resulullah'ın (s.a.v) Hicret'inde dostu ve yol arkadaşı,
*Resulullah'ın (s.a.v) bütün savaşlarında silah arkadaşı,
*Resulullah'ın (s.a.v) kayınpederi,
*Resulullah'ın (s.a.v) arkasında nemaz kıldığı kişi,
*Resulullah'ın (s.a.v) mağara arkadaşı ve gizli zikri talim ettiği kişi,
*Resulullah (s.a.v), Refik'ul-a'la'ya kavuşması yakınlaştığı zaman Hz. Ebu Bekr'inki hariç, Mesci-i Nebevi'ye açılan bütün kapıları kapattırmıştı.

Ebu Bekir (r.a):

*Dünyada iken Cennetle müjdelenen kişidir. (Leyl Süresi 14-18)
*İlk halifedir ve halifeliğinin ilk hutbesinde şunları söylemiştir:
*"Ey Müslümanlar! Sizin en hayırlınız olmadığım halde sizi irade etmek üzere seçildim. İyilik, yaparsam, bana yardım ediniz; kötülük yaparsam, beni doğrultunuz. Doğruluk, emanet; yalancılık da hıyanettir. Sizin yanınızda zayıf olanlar, haklarını alıp kendilerine verene kadar benim yanımda güçlüdürler. Yanınızda güçlü olanlar da, Allah'ın izniyle onlar üzerinde ki hakkı alıncaya kadar, yanımda güçsüzdürler. Hangi islam toplumu Allah yolunda cihadı terk ederse, Allah ona zillet ve aşağılık verir. Hangi Müslüman yoplum arasında fuhuş yayılırsa, Allah onlara vereceği bela ve cezayı umumileştirmiştir. Allah'a ve Resulu'ne itaat ettiğim müddetce, bana itaat edin! Şayet ben, Allah'a ve Resulu'ne isyan edersem, artık bana itaat etme göreviniz yoktur."

O, müslümanlara şöyle nasihat ederdi:

"Ayaklarımı, Allah yoluna gitmekten, bir an için dahi geri bırakmam. Çünkü cihada giden gazinin attığı her adımda, kendisine yediyüz iyilik yazılır, yediyüz kadar derecesi yükseltilir ve yediyüz günahı silinir."

"Hangi günah, ceza görme bakımından daha sür'atlidir biliyormusunuz? Zulüm ve akraba hukukunu yerine getirmeme."

"Allahu Teala tarafından seni gören ve gözetleyen gözxüler/melekler vardır!"

"Allahu Teala'ya en fazla itaat eden kişi, nefsinin yaptığı kusurlara en fazla buğzedendir."

"Ne söyleyeceğini ve ne zaman söyleyeceğini iyi düşün!"

"Kötü komşudan evinizi, kötü arkadaştan ziyaretinizi uzak tutunuz!"

"Haramı terketmek, helal talep etmekten daha hayırlıdır!"

Son hutbesinde (vefatına yakın) şöyle dedi:

-"Ey insanlar! Dünyadan sakının ve ona güvenmeyin. Ahireti dünyadan üstün tutun. Ve yanlız Ahireti sevin. Zira; dünya ile Ahiret'ten birisi sevildiği zaman diğeri sevilmemiş olur..."

O, şöyle derdi:

"Takva, sahibini Cennete götürür!"

Üç şey vardır ki, kimde bulunursa aleyhine döner: Zulüm, ahdi bozma, hile!"

"Salihlerle beraber oturman kemale delildir."

"Olgun kimse, affetmeyi borç, ihsan etmeyi farz olarak kabul eder!"

"Veciz konuşmanın sırrı fuzuli sözleri terketmektir."

"Çok yemek yeme; hastalıklardan emin olursun!"

"Kişinin hüsranı, aç gözlü olmasındandır!"

"Kişinin kelamı; aklının ortaya konması, faziletinin göstergesidir."

"Kadınların takvası evde oturmalarıdır!"

"Dünyaya rağbet etmeme gereksiz kelamı terketmektir."

"Sırrın senin kanındır; onu akıtma!"

"Şikayet zayıfların silahıdır!.."

"İşlerinde Allah'tan korkanla istişare et; selamet bulursun."

"İnsanların en şerlisi zalime yardım eden, mazlumu rezil edendir."

"Dost, şiddet ve bela anında destektir."

"Alim ve öğrenen sevapta ortaktırlar!"

"Akıllı kişi, yanındaki panzehire güvenerek zehiri içmez!"

"Adalet yeryüzünde Allah'ın terazisidir!"

"Zühdün en son derecesi rahatı terketmektir!"

"Fırsat, bulut gibi geçer gider!"

"Harama düşme korkusundan dolayı yetmiş helal kapısını bıraktık."

"Kitaplar, akıllı kişilerin bahçeleri, güzel kişilerin güzel kokulu çiçeğidir."

"Kurtuluş ancak ihlastır."

"Arkadaşlar ateş gibidirler; azı nimet, çoğu felakettir!.."

"Günahlara pişmanlık duyman tevbedir!"

"Baba, fani hayatın, terbiye veren (mürşidler) ise, ebedi hayatın sebebidirler."

"Bahtiyar kişi ile arkadaşlık yapan mes'ud olur."

Hz. peygamber'e (s.a.v) eziyet eden müşriklere şöyle haykırmıştı: "İnsanı, RABBİM ALLAH, dediği içinmi öldürmek istiyorsunuz?"

HAZRET-İ EBU BEKR'İN MELİKLERLE İLGİLİ HUTBESİ

Allah'a hamd edip Resulullah'a (s.a.v) salat ve selamdan sonra şöyle dedi:

-"Dünyada ve ahiret'te insanların en bedbahtı meliklerdir."

Bu sözü duyunca cemaat kafalarını kaldırıp baktılar. O, sözüne devam etti.

-"Size ne oluyor, ey cemaat? Aceleci ve kötüleyicisiniz. Meliklerin öylesi vardır ki idareye geçince Allah ona kendi elindekine değil başkasının elindekine göz diktirir, ömrünün yarısını giderir, kalbine korkuyu yerleştirir de o azı kıskanır, çoğu az görür, bolluktan usanır.Değerlerin tadını bulamaz. İbret alma duygusu çalışmaz. Güven duygusunu yitirir. O, adeta geçmez para gibidir, aldatıcı bir seraba benzer. Dışı şikayetçi, içi kederli, kasvetlidir. Vadesi yetip ömrü tamam olduğunda, yeryüzünden gölgesi kalkınca Allah onu şiddetli bir hesaba çeker.

Biliniz ki gerçek fakirler merhamete, rahmete layık görülenlerdir.

Meliklerin hayırlısı ise Allah' inanır. Allah'ın Kitabı ve peygamber sallallahu aleyhi ve sellem 'in sünnetiyle hükmeder.

Bugün sizler nübüvvetin halifeliğine sahipsiniz ve delillerin ayırım noktasındasınız. Benden sonra ısırıcı /zalim ve gasıp) saltanat ve darmadağın olmuş bir ümmeti ve akıtılan kanları göreceksiniz. Şayet, batılda atılım, hak ehlinde meydandan çekilme olur, hadisin izi silinir, sünnetler ölürse, mescidlere devam ediniz. İşlerinizi Kur'an'a danışınız ve cemaate katılınız. İşiniz, müşavereden sonra alınan karara kendinizi zorlamak, uzun münazaradan sonra ittifakı sağlamak olsun. Harşene (Rum) diyarına gelince; Allah, oranın size yakın bölgelerini olduğu gibi, en uzun kısımlarının fethinide müyesser kılacaktır."

HAZRET-İ EBU BEKR'İN BİR HUTBESİ

Ebu Bekr (r.a) kalktı. Allah'a hamd etti ve senada bulundu. Sonra şöyle dedi:

-"Allah kendi rizası gözetilmeyen ameli kabul etmez. Amellerinizde Allah'ın rızasını gözetiniz. Biliniz ki Allah için ihlasla yaptığınız amelleriniz, nimetler, yerine getirdiğiniz mali yükümlülükler (zekat,sadaka gibi) fani dünya hayatından ebedi Ahiret hayatına ve ihtiyaç içinde kalacağınız o zamana hazırladığınız iyi işlerden ibarettir.

Ey Allah'ın kulları! Siz ölenlerinizden ibret alınız. Sizden önce geçenleri düşününüz. Dün onlar nerede idiler? Bu gün ise neredeler? Zalimler nerede? Harp meydanlarında savaşçılık ve üstünlükleriyle anılanlar nerede? Zaman onları hükmü altına alıp yok etti; Ufalanıp tozai toprağa karıştılar. Haklarında çirkin çirkin dedikodular bıraktılar. "Kötü kadınlar kötü erkeklerle, kötü erkekler de kötü kadınlara yaraşır." Yeryüzünde kalkınma hamlesi yapıp orayı şenlendiren hükümdarlar nerede? Uzaklaştılar, hatıraları unutuldu da sanki hiiç bir şey değilmiş gibi oldular.

Biliniz ki, Allah onlar üzerine yeni nesiller getirdi ve onların arzularını kesti. Gittiler ama, ameller amel olarak kaldı., dünyaları başkalarının oldu. Onlardan ibret alırsak kurtuluruz. Gurura kapılır, dünyaya aldanırsak onlar gibi oluruz. Temiz ve güzel yüzlü olup, gençliklerini beğenip gururlananlar nerede? Toprak oldular. Hakkında aşırı gittikleri şey onlar için hüsran sebebi oldu.

Şehirler kurup etrafını surlarla çeviren, içinde göz kamaştıran eserler yapanlar nerede? Bunları kendilerinden sonra gelenlere bıraktılar. Kendileri kabirlerin karanlıkları içinde oldukları halde işte evleri bomboş yıkıntı durumunda; ayette onların hali şöyle anlatılır: " Kiç onlardan birini hissedip görüyor musunuz, yahut onların hafif bir sesini işitiyor musunuz?"

Evlatlarınızdan ve kardeşlerinizden tanıdıklarınız nerede? Onların ömürleri bitti. yaptıkları amelleri ile başbaşa kaldılar. Şimdi onları ölümden sonraki Cennet ve Cehennem için bekleşiyorlar.

Biliniz ki, Allah'ın ortağı yoktur. O'nunla yarattıklarından birisi arasında, O'na ibadet ve O'nun emrine uymaktan başka, yaratılandan kötülüğü defedecek, iyiliği çekerek bir sebep yoktur. Biliniz ki, sizler borçlı olan kullarsınız ve O'nun huzurundakine ancak O'na ibadetle ulaşılır. Kendinden sonra Cehenmnem olan bir hayr, kendinden sonra Cennet olan bir şer yoktur.""
 

Im_muslim

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
8 Eki 2007
Mesajlar
3,194
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
39
selamünaleyküm DAMLA ve CENNET AĞACI kardeşlerim katkılarınızdan dolayı ALLAH razı olsun...ben gündüzleri okulda olduğum için akşamları girebiliyorum ama siz değerli kardeşlerim güzel paylaşımlarda bulunuyorsunuz...istediğiniz zaman ekleyebilirsiniz...ALLAH sizlerden razı olsun bende şimdi eklemeye başlıyorum inşaallah...selametle...


Onlar ayaktayken, otururken ve yanları üzerine yatarken Allah'ı anarlar; göklerin ve yerin yaratılışı üzerinde düşünürler. Ve "Rabbimiz! Sen bunu boş yere yaratmadın, Sen yücesin, bizi ateşin azabından koru." derler.
Al-i İmran 191.

Onlar, tam beklendikleri zamanda ve söz verildikleri günde geldiler...Onlar, Peygamberleri(sav) ile müjdeleyici ve kulluk edici olarak geldiler. Kitapta anlatılan örnek ve önder bu sahabeler Resulullah (sav) ile beraber yaşayan binlercesini anlatmada örnek şahsiyetlerdir.
 

Im_muslim

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
8 Eki 2007
Mesajlar
3,194
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
39
MUS'AB b. ÜMEYR(islamın ilk elçisi)

Ashab-i kirâm'in ileri gelenlerinden Künyesi Ebâ Muhammed'tir. Mekke'nin zengin ailelerinden olup, yakisikli ve güzel giyinen bir gençti. Anne ve babasi onun üzerine titrerdi. Özellikle, Mekke'nin en zenginlerinden sayilan annesi, ogluna güzel elbiseler giydirir ve güzel kokular sürerdi. Mekkeliler de onu hayranlikla seyrederlerdi. Bir defasinda Hz. Peygamber de onun hakkinda söyle buyurmustu: "Mekke'de Mus'ab b. Umeyr'den daha güzel giyinen, daha yakisikli ve nimetler içinde yüzen baska bir genç görmedim" (Ibn Sa'd, et-Tabakâtü'l-Kübrâ, Beyrut 1960, III, 116).
Mus'ab, Mekke'de o günün sartlarina göre zenginlik ve ihtisam içinde yasarken, Hz. Peygamber(s.a.s)'in insanlari islâm'a davet ettigini ögrendi. Fazla vakit kaybetmeden Hz. Peygamber'e giderek iman edip müslüman oldu. O sirada Mekkeliler, müslümanlara yogun bir baski uyguladigindan, Hz. Mus'ab müslüman oldugunu ailesinden gizlemek zorunda kalmisti. Ama o, Peygamberimizi gizlice ziyaret etmeyi de ihmal etmezdi. Ne var ki Osman b. Talha, Mus'ab'in namaz kildigini görüp durumu annesi ile akrabalarina bildirmisti. Bunun üzerine akrabalari yakalayip hapsettiler. Mekke'nin bu nazli ve zengin genci için artik çile dolu zor günler baslamisti.
Habesistan'a hicret eden ilk kafileye katilincaya kadar hapiste tutulan Hz. Mus'ab, hicret imkani çikinca, dinini daha rahat bir sekilde yasayabilmek için Habesistan'a hicret etti. Habesistan dönüsünde Hz. Mus'ab'in durumu tamamen degismis ve bu nazli delikanlinin yerini, kalbi Islam ve imanla dopdolu iradesi güçlü kuvvetli, metin bir genç almisti. Annesi ondaki bu kararlilik ve metaneti görünce, üzerindeki baskisini biraz hafifletmek zorunda kaldi.
Bu sirada Birinci Akabe Beyati olmus ve Medinelilerden bir grup islâm'i kabullenmisti. Kendilerine islâm'i anlatmak ve digerlerine de teblig yapmak için Rasulullah'tan bir ögretici istediler. Hz. Peygamber de bu önemli görev için Hz. Mus'ab b. Umeyr'i görevlendirdi. Hz. Mus'ab onlara hem namaz kildiracak, hem Kur'an ögretecek, hem de diger insanlara islâm'i anlatacakti ve yeni kimseleri islâm'a davet edecekti.
Böylece Medine'ye ilk hicret eden sahabi Mus'ab b. Umeyr oluyordu. Medine'de ilk cuma namazini da Mus'ab b. Umeyr kildirdigi kaynaklarda ifade edilir (Ibn Sa'd, a.g.e., III, 118).
Bir yil sonra Mekke'ye, hac mevsiminde yaninda yetmis kisi ile gelen Mus'ab b. Umeyr, Hz. Peygamber (s.a.s)'e islâm'in Medine'deki hizli yayilisinin müjdesini verirken söyle demisti: "islâm'in girmedigi ve konusulmadigi ev kalmadi." Basta Hz. Peygamber olmak üzere bütün müslümanlar bu habere çok sevindiler. Oglunun Mekke'ye döndügünü haber alan annesi onu tekrar hapsetmek istedi. Ancak Mus'ab bütün bunlara karsi olgun bir müslüman tavrini takinarak imaninda direndi ve annesini bundan vazgeçirdi. Onun annesini islâm'a daveti bir sonuç vermedigi gibi annesi de Mus'ab'i yolundan döndürememisti.
Hz. Peygamber (s.a.s)'in yaninda iki ay kadar kalan Mus'ab b. Umeyr, Hicretten on iki gün önce Medine'ye vardi. Hz. Peygamber (s.a.s) onu Sa'd b. Ebî Vakkas (r.a) ve Ebû Eyyûb el-Ensârî (r.a) ile kardes ilan etmisti (Ibn Sa'd a.g.e., III, 120).
Bedir savasinda muhacirlerin sancagi onun elindeydi. "Rasûlullah'in bayraktari" olarak ün yapmisti. Uhud savasinda da sancak yine onun elindeydi. Savas esnasinda müslümanlarin geriledigini gören Mus'ab b. Umeyr, atini saga sola dogru sürüyor ve yüksek sesle su ayeti okuyordu: "Muhammed ancak bir peygamberdir. Ondan önce birçok peygamberler gelip geçmistir" (Alu imrân, 3/144). Bu ayetin Uhud gününe kadar nazil olmadigi ve o gün giderildigi rivayeti, Hz. Mus'ab'in Allah katindaki degerini ifade eder (Ibn Sa'd, a.g.e., III,120,121). Uhud Gazvesinde islâm ordusunun sancagini tasiyan Mus'ab b. Umeyr'in önce sag kolu kesildi. Hemen sancagi sol eline alarak savasa devam etti. Fakat ardindan sol eli de kesildi. Bu defa vücuduyla sancaga simsiki sarildi ve yukaridaki ayeti okumaya devam etti. Sonunda müsriklerin bir mizrak darbesiyle sehid oldu. Sancagi hemen Suveybit b. Sa'd ve Ebû'r-Rûm b. Umeyr adli sahabiler aldilar.
Hz. Mus'ab sehid olarak yerde yatarken, günün sonlarina dogru, Hz. Peygamber (s.a.s) Mus'ab'i elinde sancakla gördü ve "ileriye git ey Mus'ab!" diye emretti. Fakat o kisi geri dönerek "Ben Mus'ab degilim" deyince Hz. Peygamber onun Mus'ab kiliginda savasan Allah'in meleklerinden biri oldugunu anladi (Ibn Sa'd, a.g.e., II, 121).
Uhud savasinda Ashab-i kiram'in ileri gelenlerinden birçok kimse sehid oldu. Hz. Mus'ab b. Umeyr de sehidler arasindaydi. Hz. Peygamber (s.a.s)'in ne kadar üzüntülü oldugu yüzünden okunuyordu. Mus'ab'in mübarek na'sinin basucunda oturarak, Uhud sehidleri hakkinda nazil oldugu bildirilen su ayeti okudu: "Mü'minlerden öyle er kisiler vardir ki, Allah'a verdikleri sözde sadakat ettiler. Kimi adagini ödedi sehid oldu. Kimi de (sehid olmayi) bekliyor. Onlar verdikleri sözü asla degistirmediler" (el-Ahzab 33/23). Sonra Hz. Peygamber diger sahabilere, sehidlere yaklasip selam vermelerini söyledi ve verilen selamlarin sehidler tarafindan alinacagini ifade etti (Ibn Sa'd, a.g.e., III, 121).
Hz. Mus'ab sehid edildiginde kirk yaslarinda idi. Bir zamanlar zenginlik ve refah içinde yasayan bu degerli insani kefenleyecek bir örtü dahi bulunamamisti. Hz. Peygamber, yanina geldiginde Mus'ab b. Umeyr eski bir hirkanin içinde saçlari dagilmis, vücudu ise kiliç ve mizrak darbeleriyle parçalanmis bir durumda yatiyordu. Hz. Peygamber üzüntülü bir halde sunlari söyledi: "Seni Mekke'de gördügümde, senden daha güzel giyinen, senden daha yakisikli kimse yoktu. Þimdi ise, kefen olarak sarilmis hirkadan basin disarida kaliyor." Sonra onun için de bir kabir açtilar ve o mübarek sahabiyi de Uhud sehidleri arasina defnettiler.
Allah yolunda canini feda eden bu aziz sehid sahabi için Ashab-i Kiram'dan Habbab (r.a) sunlari anlatiyor: "Biz Hz. Peygamberle birlikte Medine'ye yalniz Allah rizasi için hicret ettik. Artik mükâfatini Allah'tan bekleriz. Arkadaslarimiz arasinda bu nimetlerden tatmadan âhirete gidenler vardir ki Mus'ab b. Umeyr bunlardan biridir. O Uhud günü sehid olmustu da, kendisini saracak bir kefen dahi bulamamistik. Yalniz sehidin bir kaftanini bulmus ve bu aziz sehidi ona sarmaya çalismistik. Ancak basini örterken ayaklari açiliyor, ayaklarini kapatirken de basi açiga çikiyordu. Bu yoksulluk karsisinda Hz. Peygamber bize sehidin basini örtmemizi ve ayaklarinin üstüne de izhîr denilen kokulu ottan koymamizi emretti" (Buharî, Cenâiz 27; Ibn Sa'd, a.g.e., III, 121).

Mehmet Emin AY
Kaynak: Sâmil Islam ansiklopedisi
 

Bu konuyu görüntüleyen kişiler

Üst Alt