Neler Yeni

Hoşgeldiniz İslami Forum Sayfası

Tüm özelliklerimize erişmek için şimdi bize katılın. Kaydolduktan ve oturum açtıktan sonra, konular oluşturabilir, mevcut konulara yanıtlar gönderebilir, diğer üyelerinize itibar kazandırabilir, kendi özel mesajınızı edinebilir ve çok daha fazlasını yapabilirsiniz. Ayrıca hızlı ve tamamen ücretsizdir, peki ne bekliyorsunuz?
Blue
Red
Green
Orange
Voilet
Slate
Dark

Kurana göre ADEM a.s. (1 Kullanıcı)

tahsin33

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
23 May 2008
Mesajlar
2,697
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
69
Araf suresi ayet 189
O, sizi tek bir nefisten yarattı ve kendisiyle durulup-yatışması için ondan eşini var etti. Onu (eşini) örtüp-bürüyünce, o da bir yük yüklendi de bununla (bir süre) gezindi. Nitekim ağırlaşınca, ikisi Rableri olan Allah'a dua ettiler: "Eğer bize salih (bir çocuk) verirsen, andolsun şükredenlerden olacağız."

Rabbimiz sûrenin başlarında insanlığın yaratılışını ve tarihini anlatmıştı. Burada da yaratılışın ve yaratılış yasalarının kendisi tarafından konduğunu anlatıyor. İnsanı yaratan ne melektir ne peygamberdir ne de başka birileridir. Hepimizi yaratan, hepimizi yoktan var eden, hepimizi insan olma özelliğimizle bir tarağın dişleri gibi müsavi olarak var eden Allah’tır.

Bakın burada bu konuyu gündeme getirerek buyurur ki Rab-bimiz: Allah ki sizi bir tek nefisten yaratmıştır ve ondanda zevcesini çıkarmıştır. Ona, eşine sükûnet bulsun diye. Evet Adem (a.s) ın ve eşi Havva anamızın yaratılışı. Kur’an’ın değişik yerlerinden ve Rasu-lullah efendimizin hadislerinden öğreniyoruz ki Rabbimiz Hz. Adem’i topraktan yaratmıştır. Çeşitli safhalardan geçirildikten sonra kendi-sine Allah tarafından ruh üfürülmüş, Bakara’da anlatıldığı gibi kendisine ilim verilmiş ve Adem’in varlığı tamamlanmıştır.

Yine hadislerden anlıyoruz ki eşi Havva anamız da onun eğeyi kemiklerinden yaratılmıştır. Havva’nın Adem’in eşi olduğunu ve ikisinin birbirini tamamladığını biliyoruz. Yâni kadın erkeği, erkek de kadını tamamlayan bir bütünün parçalarıdır. Ne Havvasız Adem ne de Ademsiz Havva düşünülemez. Yâni eşlik karşılıklıdır. İnsan olarak, kul olarak her ikisine de benzer görevler yüklendiği gibi farklı misyonlar da yüklenmiştir. Bakın her ikisinin de yaratılışları gündeme getirildikten sonra Rabbimiz buyurur ki:

Onda sükûnet bulsun diye. Onda yuva bulsun diye. Ona gönlü aksın, kalbi meyletsin, yanına vardığında doyuma ulaşsın diye. Eşlerde birbirleri için böyle bir nimet söz konusudur. Bunu Allah söylüyor. Demek ki evlenmek gerek kadın açısından gerekse erkek açısından sükûnete, huzura ve doyuma ulaşma sebebidir. Bu gereksinim onların yaratıcıları tarafından fıtratlarına yerleştirilmiş bir özelliktir. Evlilikten kaçanlar ister erkek, ister kadın ne kadar da bu hayatın güzel bir hayat olduğunu iddia ederlerse etsinler insan olarak bu insanların huzura kavuşmuş olmaları mümkün değildir.

Burada karı-koca arasındaki cinsel ilişkiyi kastetmiyorum sadece. İnsanlar arası ilişkilere bakılınca karı kocanın birbirlerine yakınlığı kadar hiç bir yakınlık yoktur yeryüzünde. Eşler birbirlerine her tür-lü yakınlığı, hayatı paylaşmayı, emsali görülmedik dayanışmayı, birbirlerine sarılmayı, birbirlerine merhamet etmeyi, şefkat etmeyi, bir-biriyle cennete gitmeyi, birbirini cehennemden korumayı en güzel bir şekilde gerçekleştiren varlıklardır.
Kur’an’ın başka bir yerinde Rabbimiz karı-kocanın bu özelliğini anlatırken şöyle buyurur:

"Hanımlarınız sizin için örtüdür, siz de onlar için elbisesiniz."

1: Elbise kişiyi örter ve onu dış etkenlerden korur. Kadınlarınız da sizi örtüp haramdan korumaktadırlar. Sizler de kadınlarınızı örtüp onları haramlara düşmekten korursunuz.

2: Kadınların kocaları, kocaların da kadınları için elbise olmaları temiz olmaları ve sahibine has olmaları anlamını da ihtiva etmektedir. Elbise temiz olmalıdır. Kadın temiz olmalıdır, kadın afife, erkek de iffet sahibi olmalıdır. Kadın sadece kocasına ait olmalıdır. Kocası da sadece karısına ait olmalıdır. Kadının başkalarına gitmesi de erkeğin başkalarına uzanması da mümkün değildir.

3: Elbisenin insan vücuduna yakınlığı neyse, karı kocanın da birbirlerine yakınlığı odur. Kadın kocasına koca da karısına tıpkı elbisenin vücuda yakınlığı gibidir. Aslında bu âyet-i kerîme oruç geceleri cinsel ilişkinin helâl kılınışının hikmetini anlatıyor. Yâni karı koca birbirlerine bu kadar yakınken, o onun için elbise o da onun için elbise haline gelmişken oruç geceleri birleşme yasağında, birbirlerine uzak kalmalarında muhakkak ki bir zorluk olacaktır. İşte Allah bu zorluğu kaldırmayı dilemiştir.

Libas esasen onların bizi haramdan korumaları, bizim de onları haramdan korumamız demektir. Onların bizi Allah’a kulluğa yönlendirmeleri, bizim de onları kulluğa yönlendirmemiz demektir. Müslümanlar dinlerini hanımlarıyla tamamlarlar. Hanımlar da kocalarıyla tamamlarlar. Onlar onlara örtü, onlar da onlara örtü. Hayatı birlikte yaşarlar ve birlikte Allah’a kulluğa harcarlar.

Eğer kadınlarımız bizim için örtü olacaklarsa o zaman onları çok iyi eğitmek zorundayız. Bizi örtecek, bizi koruyacak biçimde onları eğitmek zorundayız. Hem kendimizi eğitmeli hem de kadınlarımızı eğitmeliyiz. Yâni verdiğimiz kararlarda, uygulamalarımızda, cennet yolunda ne onlar bize ayak bağı olmalılar, ne de biz onlara ayak bağı olmalıyız.

Eğer yaşadığımız hayatta onlar bize, biz onlara ayak bağı olmaya başlamışsak bu bizim onlara gerekli eğitimi vermememizden kaynaklanmaktadır. Ya da onlara gereken önemi vermediğimizden kaynaklanır. Kadınlarına gereken ilgiyi göstermeyen insanlar, Allah’ın istediği biçimde İslâm’ı yaşayamazlar. Kadınlarını Allah’ın istediği şekilde eğitmeyen erkekler de, onların kadınları da kesinlikle cenneti bulamazlar. Birlikte eğitilmeyen nice aileler görüyorum ki bugün kadınlar kocalarının derdini anlayamadığı için kocalarını evlerine hapsetmekte ve onların İslâmi çalışmalarına engel olma kavgası vermektedirler. Halbuki birlikte eğitilselerdi, her ikisi de aynı endişeleri taşısalardı bu kadınlar kocalarını bir saat bile evde boş durdurmayacaklardı.

Evet birlikte eğitilerek onlar bizi cehennemden koruyacak, biz onları ateşe gitmekten koruyacağız. Bir insanın harama düşmesi dünyanın yıkılması demektir. Bir kadının kendi helâlinden başkalarına uzanması, bir erkeğin helâlinden başkalarına gitmesi tüm dünyanın batmasıyla eş anlamlıdır ve de toplumun helâki işte budur.

Evet işte karı-koca birbirileri için sükûnet kaynağıdır, huzur kaynağıdır. Bakın yine hadislerde gördüğümüze göre Adem (a.s) yaratıldı ama karısı yoktu. Bir ara Adem (a.s) uyudu veya daldı. Sonra gözlerini açıp bir baktı ki yanında bir insan vardı, bir kadın duruyordu. Hz. Adem’in gönlü ona doğru akıyor birden bire, onda kendisini buluyor ve hemen diyor ki eşim! Yâni onun kendisinden bir parça olduğunu, kendisini tamamlamak üzere yaratıldığını, kendisiyle birlikte cennet hayatı yaşayacağını anlayarak eşim! diye terennüm ediverdi. İşte Allah’ın bu yasası her ikisinin fıtratına da dercedilmiştir, yerleştirilmiştir diyoruz.

Adem (a.s) onu kuşatınca, ona sarılınca, onunla beraber olunca, artık o onun eşi olunca o da hafif bir yük yüklendi ve o yükle dolaştı. O yükle gezmeye başladı. Hamileliğin ilk günleri hafiftir ama gittikçe ağırlaşmaktadır. Hamile kadın, hamlini taşıyor. Onunla birlikte gezip dolaşıyor. Anamız Hz. Havva’da ve onun evlâtlarının tümünde aynı yasanın geçerli kılındığını görüyoruz. Kadının hamliyle birlikte bir gidişinin söz konusu olduğunu anlatıyor Rabbimiz. tâbi bu ifadeden bir çok Allah yasası anlıyoruz. Meselâ hamile bir kadının normal hayatındaki uğraşlarını terk ederek bir kenara çekilip yatması bu yasaya göre uygun değildir. Yine o kadın normal hayatını sürdürecek, gidip geleceği yere gidip gelecek ve böylece kendisini de çocuğunu da hantal bir duruma getirmeyecektir. Böylece çocuk gelişiminde Allah yasası gerçekleşecektir.

Ve nihâyet kadın ağırlaşınca, doğumu yaklaşınca kadın ve kocası ikisi birden candan ciğerden Rablerine dua ediyorlardı. Rablerine yalvarmaya başladılar. Durumlarıyla alâkalı olarak Rableriyle iletişim içine giriyorlar ve şöyle diyorlardı:

Ya Rabbi! Eğer bize sâlih bir evlât verirsen, sâlih, yarayışlı bir çocuk veya bildiğimiz anlamda eli ayağı düzgün, arızasız, kusursuz, sağlıklı bir çocuk verirsen biz sana şükredeceğiz, sana şükredenlerden olacağız dediler. Çünkü bunları yaratan sadece Allah’tı. Çocuğu yaratan, çocuğa şekil veren ve onu takdir buyuran Allah’tı. Sadece çocuk değil insana lütfedilen tüm rızıklar Allah’tandır. Çocuk da bu rızıklardan birisidir. Karı koca bize verdiğin bu rızıklardan ötürü sana kulluk yapacak, sana şükredeceğiz diyorlardı.
 

tahsin33

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
23 May 2008
Mesajlar
2,697
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
69
Hicr suresi ayet 26
Andolsun, insanı kuru bir çamurdan, şekillenmiş bir balçıktan yarattık.

Arapça "salsal" kelimesi "seramik" gibi ses çıkaran kurutulmuş çamur anlamına gelir.
"Heme", "mayalanmış denebilecek kadar çürümüş siyah balçıktır."
"Mesnun"un iki anlamı vardır:
a) "Yağlı hale gelmiş çürümüş balçık"
b) "Bir şekle sokulmuş, suretlenmiş bir balçık."

Metnin aslından insanın ilk suretinin çürümüş topraktan yapıldığı ve kuruduktan sonra ona ruh üflendiği anlaşılmaktadır. Bu şekilde Kur'an: insanın bir dizi genetik adaptasyonlardan geçtiğini iddia eden Darwin Evrim Teorisini reddetmektedir. Bu nedenle, bazı çağdaşlaşmış tefsircilerin yaptığı gibi, bu teoriyi Kur'an'a dayandırmak saçma olacaktır.
"Semum" rüzgar olmadığına göre, "nar-ı semum" "çok sıcak bir alev"dir, "ateş" değil. Bu cinlerin ateşten yaratıldığını bildiren pasajların açıklamasıdır.
 

tahsin33

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
23 May 2008
Mesajlar
2,697
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
69
Hicr suresi ayet 28
Hani Rabbin meleklere demişti: "Ben, kuru bir çamurdan, şekillenmiş bir balçıktan bir beşer yaratacağım."

Allah teala bu âyet-i Kerimede, Hz.Muhammad (s.a.v.) e, Hz.Ademi nasıl yarattığını ve onu yaratmadan Önce Meleklere bu olayı haber verdiğini beyan ediyor ve onu üstün bir varlık kıldığını açıklıyor. Bu sebeple de Meleklerin ona secde etmelerini istiyor.
 

tahsin33

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
23 May 2008
Mesajlar
2,697
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
69
İsra suresi ayet 61
Hani, meleklere: "Adem'e secde edin" demiştik. İblis'in dışında (hepsi) secde etmişlerdi. Demişti ki: "Bir çamur olarak yarattığın kimseye ben secde eder miyim?"

Bu hikaye burada, kafirlere, Allah'a karşı olan tutum ve davranışlarının aynı şeytanınki gibi olduğu anlatılmak üzere tekrarlanmıştır. Gerçekte onlar insanın en büyük düşmanı olan şeytana uyuyorlar ve onun, insanlığın yaratılışının başlangıcında, Adem'in soyundan gelenleri saptırmak üzere verdiği sözü yerine getirmek için kurduğu tuzaklara düşüyorlar.
 

tahsin33

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
23 May 2008
Mesajlar
2,697
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
69
Kehf suresi ayet 50
Hani meleklere: "Adem'e secde edin" demiştik; İblis'in dışında (diğerleri) secde etmişlerdi. O cinlerdendi, böylelikle Rabbinin emrinden dışarı çıkmıştı. Bu durumda Beni bırakıp onu ve onun soyunu veliler mi edineceksiniz? Oysa onlar sizin düşmanlarınızdır. (Bu,) Zalimler için ne kadar kötü bir (tercih) değiştirmedir.

Adem ve İblis kıssasına, sapık insanları yaptıkları hata konusunda uyarmak amacıyla değinilmiştir. İnsanların kendilerinin iyiliğini isteyen peygamberleri bir tarafa bırakıp da, Adem'e secde etmeyi reddettiğinden beri insanların ezeli düşmanı olan İblis'in tuzaklarına kapılmaları büyük bir hatadır.
İblis'in Allah'a isyan etmesi muhtemeldi. Çünkü o meleklerden değil cinlerden biriydi. Kur'an'da meleklerin kesinlikle ve yaratılıştan itaatkâr olduklarının açıkça ifade edildiğine dikkat edilmelidir.
1) "Onlar büyüklük taslamazlar, kendilerine hakim olan Rablerinden korkarlar ve ne emrolunurlarsa onu yaparlar." (Nahl: 50)
2) ".... Onlar Allah kendilerine neyi emretmişse ona isyan etmezler ve ne emrolunurlarsa onu yaparlar." (Tahrim: 6)
Meleklerin tersine cinler, insanlar gibidirler. İtaat etme seçeneklerine sahiptirler. Yani onlara da inanma veya inanmama, itaat etme veya isyan etme özgürlük ve yetkisi verilmiştir. Bu, İblisin cinlerden biri olduğu ve bu nedenle de onun isyan yolunu seçtiği söylenerek de açığa çıkmaktadır.
Bu ayet, İblisin bir melek olduğu, hatta sıradan bir melek değil, meleklerin başkanı olduğu konusunda çoğu insanda var olan yanlış anlamayı tamamen ortadan kaldırmaktadır. Kur'an'da geçen "Biz meleklere" "Adem'e secde edin" dediğimizde hepsi secde etti, fakat İblis secde edenlerden olmadı" ifadesi nedeniyle ortaya çıkan zorluk ve karışıklığa gelince, meleklere verilen emrin, meleklerin yönetimi altında bulunan tüm yeryüzü yaratıkları için geçerli olduğuna, onların da insana boyun eğmek zorunda olduklarına dikkat edilmelidir. Buna uygun bir şekilde bütün yaratıklar meleklerle birlikte secde ettiler, fakat İblis onlarla birlikte secde etmekten kaçındı
 

tahsin33

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
23 May 2008
Mesajlar
2,697
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
69
Meryem suresi ayet 58
İşte bunlar; kendilerine Allah'ın nimet verdiği peygamberlerdendir; Adem'in soyundan, Nuh ile birlikte taşıdıklarımız (insan nesillerin)den, İbrahim ve İsrail (Yakup)in soyundan, doğru yola eriştirdiklerimizden ve seçtiklerimizdendirler. Onlara Rahman (olan Allah')ın ayetleri okunduğunda, ağlayarak secdeye kapanırlar.

Peygamberler tarihine ilişkin bu hızlı film şeridinde sadece tarihe yön vermiş belirgin halkalara değinilmekle yetinilmiştir. "Adem soyu"ndan, "Nuh ile birlikte gemiye binenler"den, "İbrahim ile İsrail'in soyu"ndan sözedilmiştir.

Hz. Ad'ın bu kafilenin tümünü kapsar. Hz. Nuh, Hz. Adem'den sonrasını kapsar. Hz. İbrahim, kendisi ile başlayan iki peygamber kolunu kapsar. Hz. Yakup, İsrailoğullarına gönderilen peygamberler zincirini kapsar. Arapların atası olan Hz. İsmail, aynı zamanda bir Arap olan ve peygamberler zincirinin son halkasını oluşturan bizim Peygamberimize kadarki zincirin ilk halkasını oluşturur.

Bu kafilenin başını çekenler peygamberlerdir. Onların yanında peygamberlerin sonraki kuşaklara sarkmış iyi davranışlı "seçilmiş" soydaşları vardır. Bu kafilenin belirgin niteliği şudur:

"Bunlar rahmeti bol olan Allah'ın ayetleri kendilerine okunduğunda ağlayarak secdeye kapanırlardı.
"

Yani onlar her türlü kötülükten titizlikle sakınan, yüce Allah'a son derece duyarlıkla bağlı kimselerdi. Yanlarında yüce Allah'ın ayetleri okunduğunda vicdanları ürperirdi. Duygularını dalgalandıran inanç coşkunluğunu anlatacak sözler bulmamız mümkün değildir. Gözlerinden sel gibi yaşlar akar ve "ağlaya ağlaya secdeye kapanırlar."
 

tahsin33

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
23 May 2008
Mesajlar
2,697
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
69
Taha suresi ayet 116
Hani biz meleklere: "Adem'e secde edin" demiştik, İblis'in dışında (diğerleri) secde etmişlerdi, o, ayak diremişti.

Hatırlayın, hani Biz meleklere Adem’e secde edin demiştik. Adem’in varlığını onaylayın. Adem’in misyonuna boyun eğin. İblis hariç hepsi secde etmişti, İblis secdeden çekinip geri durdu. Adem’e secdeden yüz çevirdi. İşte hayatın başlangıcı, kavganın başlangıcı, sen ve şeytan. Sen ve nefsin, sen ve karşındakiler. Bakara’da, A’râf-ta bunu anlatmıştı. Tüm melekler Rabbimizin bu secde emrini yerine getirirken İblis secde etmedi. Tabii iblis melek değildi, O farklı bir yaratılıştaydı. Nitekim ilerde gelecek Onun bu farklı yaratılışı rolünü de değiştirecektir. Rabbimizin emirlerinden, Rabbimize kulluktan yüz çevirecek, Rabbimize karşı savaş açanlardan olacaktır.
Adem’e secde etmeyecek, Adem’in yaratılış gerçeğini kabul etmeyecek, Adem’in şahsında Rabbimizin imtihanını kaybedecek, kulluktan çıkacak, Allah’la bir çatışma içine girecek, Allah’a isyan bayrağını çekecek, Rabbimizin rahmetinden kovulacak ve atamız Adem’i ve kıyâmete kadar Onun çocuklarını saptırma iznini alacak, Rabbimiz kendisine kıyâmetin kopacağı zamana kadar mühlet tanıyacaktır.
 

tahsin33

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
23 May 2008
Mesajlar
2,697
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
69
Taha suresi ayet 117
Bunun üzerine dedik ki: "Ey Adem, bu gerçekten sana ve eşine düşmandır; sakın sizi cennetten sürüp çıkarmasın, sonra mutsuz olursun."

Burada Adem'e verilen "bu ağacın meyvesinden yeme" emrine değinilmemiştir. Diğer birçok yerde değinilen bu nokta burada atlanmıştır, çünkü burada asıl vurgulanmak istenen nokta insanın zayıflığıdır. O öylesine zayıftır ki tüm uyarı ve öğütlere rağmen kolayca şeytan tarafından aldatılıp saptırılabilir.

Her ikisi de şeytanın düşmanları olduğunu biliyorlardı, çünkü Adem, onun secdeye çağrıldığında nasıl isyan ettiğine ve şöyle dediğine şahit olmuşlardı:
"Ben ondan hayırlıyım; beni ateşten yarattın, onu ise çamurdan yarattın."
(A'raf: 12; Sad: 76 ve Hicr: 33) "
Bir çamur olarak yarattığın kimseye ben secde eder miyim? Şu bana karşı yücelttiğine bir bak."
(İsra: 61-62)
Daha sonra şeytan, sadece kendisini üstün görmekle yetinmedi ve Adem'in soyundan gelenleri saptırarak üstünlüğünü ispat edeceğini söyledi ve bu tehdidi ile kıskançlığını göstermiş oldu.

Burada her ikisi de emre itaatsizliğin akibeti ile uyarılmaktadır.
 

tahsin33

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
23 May 2008
Mesajlar
2,697
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
69
GüLe-SeVdALi,
İlginiz için teşekkür ederim
 

tahsin33

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
23 May 2008
Mesajlar
2,697
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
69
Taha suresi ayet 120
Sonunda şeytan ona vesvese verdi; dedi ki: "Sana sonsuzluk ağacını ve yok olmayacak bir mülkü haber vereyim mi?"

Bu ayete göre şeytan Adem'i bu ağacın meyvasını yediğinde ebedi bir hayata ve mülke sahip olacağını söyleyerek kandırmıştır. A'raf: 20'ye göre ise onları kandırmak için meyveyi yediklerinde ölümsüz veya melek olacaklarını da söylemiştir.
 

tahsin33

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
23 May 2008
Mesajlar
2,697
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
69
Taha suresi ayet 121
Böylece ikisi ondan yediler, hemen ardından ayıp yerleri kendilerine açılıverdi, üzerlerini cennet yapraklarından yamayıp-örtmeye başladılar. Adem, Rabbine karşı gelmiş oldu da şaşırıp kaldı.

"Emr"e karşı gelir gelmez Adem ve Havva tüm kolaylıklardan mahrum bırakılmışlardır; fakat doğal olarak onların hissettikleri ilk etki, elbiselerden soyunmuş olmalarıdır. Daha sonra yavaş yavaş susuzluk, açlık v.s. hissetmeye başladıklarında, cennetteki tüm nimet ve kolaylıklardan mahrum bırakıldıklarını fark etmişlerdir.

İnsanın tabiatında var olan ve şeytanın Adem ile Havva'yı kandırmasına neden olan zayıflığı anlamakta fayda vardır. Onlar bu hileye aldanmışlardır. Çünkü şeytan onlara, onun düşmanları olduğunu bildikleri halde, bir dost ve arkadaş olarak yaklaşmıştır. Çünkü Adem'in, kendi huzurunda soyunu saptırmak tehdidinde bulunan şeytanın düşmanlığı ve kıskançlığı konusunda kesin ve direkt bir bilgisi vardı. Allah da onları şeytanın düşmanlık ve aldatmalarına karşı uyarmış ve onlara itaatsizliğin sonuçlarını bildirmişti. Her şeyin ötesinde Adem ve Havva hâlâ Allah'a inanıyor ve kasten isyan etmeyi düşünmüyorlardı. Fakat buna rağmen şeytan onlara bir dost kılığında yaklaştığında Rablerine isyan ettiler: Kararda sebatsızlık göstererek o an için "Emr"i unuttular. Ve o zamandan itibaren bu zayıflık tüm çağlarda onların bütün torunlarında görülmeye devam etti.


Kuranda Hz adem ile alaklı ayetleri bitirmiş olduk Allaha hamd olsun.

Allahım! Bize hakkı hak olarak göster ve ona uymayı nasip et; batılı da, batıl olarak göster ve ondan da sakınmayı nasip et. Amin
 

Bu konuyu görüntüleyen kişiler

Üst Alt