nakşibendi
Kayıtlı Kullanıcı
- Katılım
- 12 Mar 2006
- Mesajlar
- 1,946
- Tepki puanı
- 0
- Puanları
- 0
ES-SAMED
Yâ ilâhî yaratansın, yarattığın sana muhtaç
Sensin veren derde deva, her yaraya uygun ilaç,
Ne doğdun, ne doğuruldun; som bir kudretsin ilâhî;
Muhtaç biziz, es-Samed'sin; senin için yok ihtiyaç.
Yârabbi...
Hiç bir şey tevarüs etmedi sana,
Vârisin yok...
Yarattığın cümle varlık muhtaçtır sana,
Senin hiç bir şeye ihtiyacın yok...
Sensin merhamet eden mazlumların âhına,
İhtiyaç sahipleri yönelir dergâhına...
Dergâhına dayananlar asla eli boş dönmez,
Herkesin mumu söner, senin nurun sönmez...
Dergâhındır herkes için değişmez istikamet,
Yârabbi sensin Samed...
Senin gücünden yüce bir kudret yoktur hâşâ,
Yarattığın âlemler,
O sonsuz kudretini ta'zîmle eyler temâşâ...
Zâlimlerin azabına ferman gönderensin,
Dertlilere her dem derman gönderensin...
Yarattıklarının elbet bilirsin ihtiyacını,
Verdiğin dertlerin bilirsin ilâcını.
Gafil kullar istemese bile gönderirsin nîmet,
Kuşlar su içerken bile eyler sana minnet...
Kudretine kibredenler minnetsiz yaşar gider,
Biner de nefsin atına, hep haddini aşar gider,
Kimi sürünür toprakta sürüngenler gibi,
Kimi ceylanlar misali koşar gider...
Ne zaman alacağını, ne zaman vereceğini,
Meyveleri ne zaman dereceğini
Yalnız sen bilirsin Yârab...
Kinline gazab ederek.
Celâlinle kahredersin.
Kimine şefkat gösterip,
Nice erümez nimeti ihsan edersin...
Her zaman muhtacız sana,
Yâ îlâhî kahrın da hoş, lutfun da hoş;
Es-Samed'sin çevirmezsin
Dergâhına gelenleri eli boş... [64]
EL-KADİR
Pâdişâhlar pâdişâhı, ebed devlet sana mahsus,
Akılların almadığı ulu hikmet sana mahsus,
Fâni nefse hükmetmeye muktedir değiliz yârab;
İktidar sensin ilâhî, sonsuz kudret sana mahsus.
Yârabbi!..
Sensin pâdişâh,
Kibredip kudretine nice müsellah,
Varıp helak oldular neûzubillâh!..
Gücüne güvenen nice pehlivan,
Hüsnüne kibreden nice nevcivân,
Kibrin zirvesine tırmandıkları bir günde,
Kahroldular o sonsuz kudretinin önünde...
Nefs dizginini çözüp, gemler vurdular ata,
Kanıp bir ömürlük boş saltanata,
Nice hünkâr, nice sultan kapatarak devrini,
Yok olup gitti...
Senindir İlâhî erilmez kudret,
Helak ettiklerin olmadı ibret,
İbret alamadık fırtınalardan,
Boşa akıp gitti gözyaşı ve kan,
Yalnız sende ümid, hep sende güman,
Rahmeyle, kahretme Yârabbi bizi,
Gaflet mi bürüdü gözlerimizi?..
Bir kuşcağız gücümüze kibredip,
Cehennem yakarız meş'alemizde...
Muktedir sensin İlâhî, iktidar sendedir Yârab,
Nerde hani hükmedenler?
Şimdi hepsi birer serâb...
Nice azgın kavim,
Kibrederek güçlerine;
Mermerden bina oydular kayaların uçlarına...
Kendilerinde vehmedip kudreti,
Çektiler üstlerine o heybeti, o hiddeti;
İçi boş birer kamış oldu bedenleri,
Yakalayamadı mermer sütunlar uçup gidenleri.
Güvenip de güçlerine, etmediler sana bîad,
Nerde Semûd kavmi, hani nerde Ad?..
Sensin Yâ İlâhî, Kadir-i mutlak;
Biliriz, sana baş eğmeyen kudret,
Sonsuz kudretinle olacak helak!.. [65]
EL-MUKTEDİR
Yarattığın her varlıkta kudretinden bir zerre var,
Âlemlerin üzerinde, senindir sonsuz iktidar,
Ömürlerince hükmedip, göçüp gitti nice sultan;
Muktedir sensin ilâhî, ezelden ebede kadar...
Yârabbi...
Sendedir ekmel-i kudret,
Kudretliye verdiğin kudrette sen varsın.
Yaratan sensin İlâhî cümle âlemleri,
Bilen ve öğreten sensin cümle ilimleri,
Hikmet erbabına verdiğin hikmette sen varsın,
Hükmeden sensin elbet yarattığın âlemlere,
Ebedî iktidarsın...
Merhametin engin, ilmin çok derin,
İblis'e uymamışsa akıl verdiklerin;
Düşünmekte ve elbette bilmektedir,
Sensin her şeye muktedir...
Hiç bir kudret gelemez kudretinin üstesinden,
Yine sana sığınılır gazabından,
Sana iltica edilir senden...
İktidar bahşetiğin onca kral, onca sultan,
Şimdi nerdeler?..
Kalkınca görülür gözden perdeler;
Sırtı yere gelmeyen nice pehlivan,
Şimdi sırtüstü kara yerdeler...
Ezelî sendin iktidar,
Ebede kadar sensin iktidar.
Bir zaman muktedir olur kulların,
Onlara zaman ve imkân verdiğin kadar...
Bileğimizdeki kuvvet,
Bize hükmettiren kudret,
Biliriz ki Yâ İlâhî senden gelmektedir.
Nefse hükmeylemek bile,
Kolay gelir dile...
Kudret elden gidince çekilen çile
Senden gelmektedir...
Sensin erilmeyen kudret,
Sensin el-Muktedir!.. [66]
EL-MUKADDÎM
Yarattığın kürre-i arz, tükenecek dönedöne,
Sen dilersen dönderirsin kullarını tek bir yöne,
İstesen zeül edersin, bırakırsın en geride;
Murad etsen, izzetinle alırsın kulunu öne...
Yârabbi...
Sen bilirsin içimizden geçenleri,
Bağışladığın zamanı bir su gibi içenleri...
Bilirsin kullarının kalbinde nedir niyet,
Bilirsin nasıl büyür kibirle enâniyet...
Tartarsın terazinde cümle terazileri,
Tutup sâlih kulunu geçirirsin ileri...
Sevmezsin tembelliği,
Bilirsin çalışanı.
Makbuldür sence emeğin ter ile karışanı...
Emredersen çekilir,
yerinde durur nehir,
Dilersen her şeyi bir an eylersin tehir...
Birinin düşünmekten beyni eline düşer,
Birinin tıkınmaktan karnı dağ gibi şişer,
Biri çam, gölgesinde severken bir hayâli,
Birinin çalışırken ensesinde boza pişer,
Elbette zayi olmaz indinde mıskal kadar
Hayr ile şer...
Gerek görürsen bitirirsin sultanın saltanatını,
Dilersen takdîr edersin sanatkârın sanatını,
Verirsin bu dünyada ve ebedî âlemde
Hakkettiği mükâfatını...
Dilersen mükâfatlan âhirete tehir edersin,
Dilersen bu dünyada hayatı zehir edersin...
İstersen takdir edersin kuluna sonsuz mücâzât,
Dilersen bağışlayıp, edersin âzât...
Kişiyi niyetince döndürürsün bir yöne,
Dilediğini bırakırsın geride,
Dilediğin kullarını hemen alırsın öne...
Hikmetinden suâl etmek değil hâşâ haddim,
Kerem senden Yâ İlâhî, sensin el-Mukaddim... [67]
EL-MUAHHÎR
Sen sabırsız kullarına zamanı zehir edersin,
Saadetle geçen demi, coşkun bir nehir edersin,
Elbette ki tehirinde vardır bir ilâhî hikmet;
Kimi zaman semereyi dondurup te'hîr edersin...
Yârabbi...
Bilen sensin her olayı zuhurundan önce,
Şüphesiz ki geleceği bilen sensin.
Yarattığın canlıların bilirsin her birini,
Görürsün encamını, bilirsin âhirini...
Gecenin karanlığını güneş ile silen sensin,
Her işinde bir hikmet var,
Her kışın sonunda bahar,
Hayrı da, şerri de erteleyensin...
Biz gafil kulların sâde bakarken zahire,
Çoğu kez isyan ederiz işimiz kalsa âhire...
Verdiğin bir felâketin
Belki selâmettir sonu.
Öfke tatlı, sabır acı,
Varsa da tehirde hayır, bizler bilemeyiz onu.
Sen bilirsin Yâ İlâhî,
Bizi ne bekliyor yarın,
Telaş fırtınası eser üzerinde umutların...
Boşa çıksa bir tek umut,
Yaş dökeriz bulut bulut...
Bilmeden hakkımızda hayır getirmeyen şeyi,
İhmal etmeyiz zâtından yalvararak dilemeyi.
Dileğimizi verirsen mağdur olacağız belki,
Yârabbi senden dilemek o kadar güzel ki...
İsteriz durmadan sonsuz hazînenden,
Hiç ümit kesmeyiz asla senden...
Dilersen vermezsin, dilersen verirsin,
Kimi zaman ertelersin, sen el-Muahhir'sin...
Her şey senden gelir,
Her şey sana döner,
Kulun senin rızân ile yükselir,
Yine senin gazabınla gayyalara iner...
El-Muahhir'sin İlâhî, erteleyensin,
Bilirsin felâketimizi yaptığımız hızdan,
Bizi bağışla ve koru sabırsızlığımızdan... [68]
Yâ ilâhî yaratansın, yarattığın sana muhtaç
Sensin veren derde deva, her yaraya uygun ilaç,
Ne doğdun, ne doğuruldun; som bir kudretsin ilâhî;
Muhtaç biziz, es-Samed'sin; senin için yok ihtiyaç.
Yârabbi...
Hiç bir şey tevarüs etmedi sana,
Vârisin yok...
Yarattığın cümle varlık muhtaçtır sana,
Senin hiç bir şeye ihtiyacın yok...
Sensin merhamet eden mazlumların âhına,
İhtiyaç sahipleri yönelir dergâhına...
Dergâhına dayananlar asla eli boş dönmez,
Herkesin mumu söner, senin nurun sönmez...
Dergâhındır herkes için değişmez istikamet,
Yârabbi sensin Samed...
Senin gücünden yüce bir kudret yoktur hâşâ,
Yarattığın âlemler,
O sonsuz kudretini ta'zîmle eyler temâşâ...
Zâlimlerin azabına ferman gönderensin,
Dertlilere her dem derman gönderensin...
Yarattıklarının elbet bilirsin ihtiyacını,
Verdiğin dertlerin bilirsin ilâcını.
Gafil kullar istemese bile gönderirsin nîmet,
Kuşlar su içerken bile eyler sana minnet...
Kudretine kibredenler minnetsiz yaşar gider,
Biner de nefsin atına, hep haddini aşar gider,
Kimi sürünür toprakta sürüngenler gibi,
Kimi ceylanlar misali koşar gider...
Ne zaman alacağını, ne zaman vereceğini,
Meyveleri ne zaman dereceğini
Yalnız sen bilirsin Yârab...
Kinline gazab ederek.
Celâlinle kahredersin.
Kimine şefkat gösterip,
Nice erümez nimeti ihsan edersin...
Her zaman muhtacız sana,
Yâ îlâhî kahrın da hoş, lutfun da hoş;
Es-Samed'sin çevirmezsin
Dergâhına gelenleri eli boş... [64]
EL-KADİR
Pâdişâhlar pâdişâhı, ebed devlet sana mahsus,
Akılların almadığı ulu hikmet sana mahsus,
Fâni nefse hükmetmeye muktedir değiliz yârab;
İktidar sensin ilâhî, sonsuz kudret sana mahsus.
Yârabbi!..
Sensin pâdişâh,
Kibredip kudretine nice müsellah,
Varıp helak oldular neûzubillâh!..
Gücüne güvenen nice pehlivan,
Hüsnüne kibreden nice nevcivân,
Kibrin zirvesine tırmandıkları bir günde,
Kahroldular o sonsuz kudretinin önünde...
Nefs dizginini çözüp, gemler vurdular ata,
Kanıp bir ömürlük boş saltanata,
Nice hünkâr, nice sultan kapatarak devrini,
Yok olup gitti...
Senindir İlâhî erilmez kudret,
Helak ettiklerin olmadı ibret,
İbret alamadık fırtınalardan,
Boşa akıp gitti gözyaşı ve kan,
Yalnız sende ümid, hep sende güman,
Rahmeyle, kahretme Yârabbi bizi,
Gaflet mi bürüdü gözlerimizi?..
Bir kuşcağız gücümüze kibredip,
Cehennem yakarız meş'alemizde...
Muktedir sensin İlâhî, iktidar sendedir Yârab,
Nerde hani hükmedenler?
Şimdi hepsi birer serâb...
Nice azgın kavim,
Kibrederek güçlerine;
Mermerden bina oydular kayaların uçlarına...
Kendilerinde vehmedip kudreti,
Çektiler üstlerine o heybeti, o hiddeti;
İçi boş birer kamış oldu bedenleri,
Yakalayamadı mermer sütunlar uçup gidenleri.
Güvenip de güçlerine, etmediler sana bîad,
Nerde Semûd kavmi, hani nerde Ad?..
Sensin Yâ İlâhî, Kadir-i mutlak;
Biliriz, sana baş eğmeyen kudret,
Sonsuz kudretinle olacak helak!.. [65]
EL-MUKTEDİR
Yarattığın her varlıkta kudretinden bir zerre var,
Âlemlerin üzerinde, senindir sonsuz iktidar,
Ömürlerince hükmedip, göçüp gitti nice sultan;
Muktedir sensin ilâhî, ezelden ebede kadar...
Yârabbi...
Sendedir ekmel-i kudret,
Kudretliye verdiğin kudrette sen varsın.
Yaratan sensin İlâhî cümle âlemleri,
Bilen ve öğreten sensin cümle ilimleri,
Hikmet erbabına verdiğin hikmette sen varsın,
Hükmeden sensin elbet yarattığın âlemlere,
Ebedî iktidarsın...
Merhametin engin, ilmin çok derin,
İblis'e uymamışsa akıl verdiklerin;
Düşünmekte ve elbette bilmektedir,
Sensin her şeye muktedir...
Hiç bir kudret gelemez kudretinin üstesinden,
Yine sana sığınılır gazabından,
Sana iltica edilir senden...
İktidar bahşetiğin onca kral, onca sultan,
Şimdi nerdeler?..
Kalkınca görülür gözden perdeler;
Sırtı yere gelmeyen nice pehlivan,
Şimdi sırtüstü kara yerdeler...
Ezelî sendin iktidar,
Ebede kadar sensin iktidar.
Bir zaman muktedir olur kulların,
Onlara zaman ve imkân verdiğin kadar...
Bileğimizdeki kuvvet,
Bize hükmettiren kudret,
Biliriz ki Yâ İlâhî senden gelmektedir.
Nefse hükmeylemek bile,
Kolay gelir dile...
Kudret elden gidince çekilen çile
Senden gelmektedir...
Sensin erilmeyen kudret,
Sensin el-Muktedir!.. [66]
EL-MUKADDÎM
Yarattığın kürre-i arz, tükenecek dönedöne,
Sen dilersen dönderirsin kullarını tek bir yöne,
İstesen zeül edersin, bırakırsın en geride;
Murad etsen, izzetinle alırsın kulunu öne...
Yârabbi...
Sen bilirsin içimizden geçenleri,
Bağışladığın zamanı bir su gibi içenleri...
Bilirsin kullarının kalbinde nedir niyet,
Bilirsin nasıl büyür kibirle enâniyet...
Tartarsın terazinde cümle terazileri,
Tutup sâlih kulunu geçirirsin ileri...
Sevmezsin tembelliği,
Bilirsin çalışanı.
Makbuldür sence emeğin ter ile karışanı...
Emredersen çekilir,
yerinde durur nehir,
Dilersen her şeyi bir an eylersin tehir...
Birinin düşünmekten beyni eline düşer,
Birinin tıkınmaktan karnı dağ gibi şişer,
Biri çam, gölgesinde severken bir hayâli,
Birinin çalışırken ensesinde boza pişer,
Elbette zayi olmaz indinde mıskal kadar
Hayr ile şer...
Gerek görürsen bitirirsin sultanın saltanatını,
Dilersen takdîr edersin sanatkârın sanatını,
Verirsin bu dünyada ve ebedî âlemde
Hakkettiği mükâfatını...
Dilersen mükâfatlan âhirete tehir edersin,
Dilersen bu dünyada hayatı zehir edersin...
İstersen takdir edersin kuluna sonsuz mücâzât,
Dilersen bağışlayıp, edersin âzât...
Kişiyi niyetince döndürürsün bir yöne,
Dilediğini bırakırsın geride,
Dilediğin kullarını hemen alırsın öne...
Hikmetinden suâl etmek değil hâşâ haddim,
Kerem senden Yâ İlâhî, sensin el-Mukaddim... [67]
EL-MUAHHÎR
Sen sabırsız kullarına zamanı zehir edersin,
Saadetle geçen demi, coşkun bir nehir edersin,
Elbette ki tehirinde vardır bir ilâhî hikmet;
Kimi zaman semereyi dondurup te'hîr edersin...
Yârabbi...
Bilen sensin her olayı zuhurundan önce,
Şüphesiz ki geleceği bilen sensin.
Yarattığın canlıların bilirsin her birini,
Görürsün encamını, bilirsin âhirini...
Gecenin karanlığını güneş ile silen sensin,
Her işinde bir hikmet var,
Her kışın sonunda bahar,
Hayrı da, şerri de erteleyensin...
Biz gafil kulların sâde bakarken zahire,
Çoğu kez isyan ederiz işimiz kalsa âhire...
Verdiğin bir felâketin
Belki selâmettir sonu.
Öfke tatlı, sabır acı,
Varsa da tehirde hayır, bizler bilemeyiz onu.
Sen bilirsin Yâ İlâhî,
Bizi ne bekliyor yarın,
Telaş fırtınası eser üzerinde umutların...
Boşa çıksa bir tek umut,
Yaş dökeriz bulut bulut...
Bilmeden hakkımızda hayır getirmeyen şeyi,
İhmal etmeyiz zâtından yalvararak dilemeyi.
Dileğimizi verirsen mağdur olacağız belki,
Yârabbi senden dilemek o kadar güzel ki...
İsteriz durmadan sonsuz hazînenden,
Hiç ümit kesmeyiz asla senden...
Dilersen vermezsin, dilersen verirsin,
Kimi zaman ertelersin, sen el-Muahhir'sin...
Her şey senden gelir,
Her şey sana döner,
Kulun senin rızân ile yükselir,
Yine senin gazabınla gayyalara iner...
El-Muahhir'sin İlâhî, erteleyensin,
Bilirsin felâketimizi yaptığımız hızdan,
Bizi bağışla ve koru sabırsızlığımızdan... [68]