Neler Yeni

Hoşgeldiniz İslami Forum Sayfası

Tüm özelliklerimize erişmek için şimdi bize katılın. Kaydolduktan ve oturum açtıktan sonra, konular oluşturabilir, mevcut konulara yanıtlar gönderebilir, diğer üyelerinize itibar kazandırabilir, kendi özel mesajınızı edinebilir ve çok daha fazlasını yapabilirsiniz. Ayrıca hızlı ve tamamen ücretsizdir, peki ne bekliyorsunuz?
Blue
Red
Green
Orange
Voilet
Slate
Dark

Esma-i Hüsnâ'dan Esintiler (1 Kullanıcı)

nakşibendi

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
12 Mar 2006
Mesajlar
1,946
Tepki puanı
0
Puanları
0
ES-SAMED


Yâ ilâhî yaratansın, yarattığın sana muhtaç
Sensin veren derde deva, her yaraya uygun ilaç,
Ne doğdun, ne doğuruldun; som bir kudretsin ilâhî;
Muhtaç biziz, es-Samed'sin; senin için yok ihtiyaç.
Yârabbi...
Hiç bir şey tevarüs etmedi sana,
Vârisin yok...
Yarattığın cümle varlık muhtaçtır sana,
Senin hiç bir şeye ihtiyacın yok...
Sensin merhamet eden mazlumların âhına,
İhtiyaç sahipleri yönelir dergâhına...
Dergâhına dayananlar asla eli boş dönmez,
Herkesin mumu söner, senin nurun sönmez...
Dergâhındır herkes için değişmez istikamet,
Yârabbi sensin Samed...
Senin gücünden yüce bir kudret yoktur hâşâ,
Yarattığın âlemler,
O sonsuz kudretini ta'zîmle eyler temâşâ...
Zâlimlerin azabına ferman gönderensin,
Dertlilere her dem derman gönderensin...
Yarattıklarının elbet bilirsin ihtiyacını,
Verdiğin dertlerin bilirsin ilâcını.
Gafil kullar istemese bile gönderirsin nîmet,
Kuşlar su içerken bile eyler sana minnet...
Kudretine kibredenler minnetsiz yaşar gider,
Biner de nefsin atına, hep haddini aşar gider,
Kimi sürünür toprakta sürüngenler gibi,
Kimi ceylanlar misali koşar gider...
Ne zaman alacağını, ne zaman vereceğini,
Meyveleri ne zaman dereceğini
Yalnız sen bilirsin Yârab...
Kinline gazab ederek.
Celâlinle kahredersin.
Kimine şefkat gösterip,
Nice erümez nimeti ihsan edersin...
Her zaman muhtacız sana,
Yâ îlâhî kahrın da hoş, lutfun da hoş;
Es-Samed'sin çevirmezsin
Dergâhına gelenleri eli boş... [64]

EL-KADİR


Pâdişâhlar pâdişâhı, ebed devlet sana mahsus,
Akılların almadığı ulu hikmet sana mahsus,
Fâni nefse hükmetmeye muktedir değiliz yârab;
İktidar sensin ilâhî, sonsuz kudret sana mahsus.
Yârabbi!..
Sensin pâdişâh,
Kibredip kudretine nice müsellah,
Varıp helak oldular neûzubillâh!..
Gücüne güvenen nice pehlivan,
Hüsnüne kibreden nice nevcivân,
Kibrin zirvesine tırmandıkları bir günde,
Kahroldular o sonsuz kudretinin önünde...
Nefs dizginini çözüp, gemler vurdular ata,
Kanıp bir ömürlük boş saltanata,
Nice hünkâr, nice sultan kapatarak devrini,
Yok olup gitti...
Senindir İlâhî erilmez kudret,
Helak ettiklerin olmadı ibret,
İbret alamadık fırtınalardan,
Boşa akıp gitti gözyaşı ve kan,
Yalnız sende ümid, hep sende güman,
Rahmeyle, kahretme Yârabbi bizi,
Gaflet mi bürüdü gözlerimizi?..
Bir kuşcağız gücümüze kibredip,
Cehennem yakarız meş'alemizde...
Muktedir sensin İlâhî, iktidar sendedir Yârab,
Nerde hani hükmedenler?
Şimdi hepsi birer serâb...
Nice azgın kavim,
Kibrederek güçlerine;
Mermerden bina oydular kayaların uçlarına...
Kendilerinde vehmedip kudreti,
Çektiler üstlerine o heybeti, o hiddeti;
İçi boş birer kamış oldu bedenleri,
Yakalayamadı mermer sütunlar uçup gidenleri.
Güvenip de güçlerine, etmediler sana bîad,
Nerde Semûd kavmi, hani nerde Ad?..
Sensin Yâ İlâhî, Kadir-i mutlak;
Biliriz, sana baş eğmeyen kudret,
Sonsuz kudretinle olacak helak!.. [65]

EL-MUKTEDİR


Yarattığın her varlıkta kudretinden bir zerre var,
Âlemlerin üzerinde, senindir sonsuz iktidar,
Ömürlerince hükmedip, göçüp gitti nice sultan;
Muktedir sensin ilâhî, ezelden ebede kadar...
Yârabbi...
Sendedir ekmel-i kudret,
Kudretliye verdiğin kudrette sen varsın.
Yaratan sensin İlâhî cümle âlemleri,
Bilen ve öğreten sensin cümle ilimleri,
Hikmet erbabına verdiğin hikmette sen varsın,
Hükmeden sensin elbet yarattığın âlemlere,
Ebedî iktidarsın...
Merhametin engin, ilmin çok derin,
İblis'e uymamışsa akıl verdiklerin;
Düşünmekte ve elbette bilmektedir,
Sensin her şeye muktedir...
Hiç bir kudret gelemez kudretinin üstesinden,
Yine sana sığınılır gazabından,
Sana iltica edilir senden...
İktidar bahşetiğin onca kral, onca sultan,
Şimdi nerdeler?..
Kalkınca görülür gözden perdeler;
Sırtı yere gelmeyen nice pehlivan,
Şimdi sırtüstü kara yerdeler...
Ezelî sendin iktidar,
Ebede kadar sensin iktidar.
Bir zaman muktedir olur kulların,
Onlara zaman ve imkân verdiğin kadar...
Bileğimizdeki kuvvet,
Bize hükmettiren kudret,
Biliriz ki Yâ İlâhî senden gelmektedir.
Nefse hükmeylemek bile,
Kolay gelir dile...
Kudret elden gidince çekilen çile
Senden gelmektedir...
Sensin erilmeyen kudret,
Sensin el-Muktedir!.. [66]

EL-MUKADDÎM


Yarattığın kürre-i arz, tükenecek dönedöne,
Sen dilersen dönderirsin kullarını tek bir yöne,
İstesen zeül edersin, bırakırsın en geride;
Murad etsen, izzetinle alırsın kulunu öne...
Yârabbi...
Sen bilirsin içimizden geçenleri,
Bağışladığın zamanı bir su gibi içenleri...
Bilirsin kullarının kalbinde nedir niyet,
Bilirsin nasıl büyür kibirle enâniyet...
Tartarsın terazinde cümle terazileri,
Tutup sâlih kulunu geçirirsin ileri...
Sevmezsin tembelliği,
Bilirsin çalışanı.
Makbuldür sence emeğin ter ile karışanı...
Emredersen çekilir,
yerinde durur nehir,
Dilersen her şeyi bir an eylersin tehir...
Birinin düşünmekten beyni eline düşer,
Birinin tıkınmaktan karnı dağ gibi şişer,
Biri çam, gölgesinde severken bir hayâli,
Birinin çalışırken ensesinde boza pişer,
Elbette zayi olmaz indinde mıskal kadar
Hayr ile şer...
Gerek görürsen bitirirsin sultanın saltanatını,
Dilersen takdîr edersin sanatkârın sanatını,
Verirsin bu dünyada ve ebedî âlemde
Hakkettiği mükâfatını...
Dilersen mükâfatlan âhirete tehir edersin,
Dilersen bu dünyada hayatı zehir edersin...
İstersen takdir edersin kuluna sonsuz mücâzât,
Dilersen bağışlayıp, edersin âzât...
Kişiyi niyetince döndürürsün bir yöne,
Dilediğini bırakırsın geride,
Dilediğin kullarını hemen alırsın öne...
Hikmetinden suâl etmek değil hâşâ haddim,
Kerem senden Yâ İlâhî, sensin el-Mukaddim... [67]

EL-MUAHHÎR


Sen sabırsız kullarına zamanı zehir edersin,
Saadetle geçen demi, coşkun bir nehir edersin,
Elbette ki tehirinde vardır bir ilâhî hikmet;
Kimi zaman semereyi dondurup te'hîr edersin...
Yârabbi...
Bilen sensin her olayı zuhurundan önce,
Şüphesiz ki geleceği bilen sensin.
Yarattığın canlıların bilirsin her birini,
Görürsün encamını, bilirsin âhirini...
Gecenin karanlığını güneş ile silen sensin,
Her işinde bir hikmet var,
Her kışın sonunda bahar,
Hayrı da, şerri de erteleyensin...
Biz gafil kulların sâde bakarken zahire,
Çoğu kez isyan ederiz işimiz kalsa âhire...
Verdiğin bir felâketin
Belki selâmettir sonu.
Öfke tatlı, sabır acı,
Varsa da tehirde hayır, bizler bilemeyiz onu.
Sen bilirsin Yâ İlâhî,
Bizi ne bekliyor yarın,
Telaş fırtınası eser üzerinde umutların...
Boşa çıksa bir tek umut,
Yaş dökeriz bulut bulut...
Bilmeden hakkımızda hayır getirmeyen şeyi,
İhmal etmeyiz zâtından yalvararak dilemeyi.
Dileğimizi verirsen mağdur olacağız belki,
Yârabbi senden dilemek o kadar güzel ki...
İsteriz durmadan sonsuz hazînenden,
Hiç ümit kesmeyiz asla senden...
Dilersen vermezsin, dilersen verirsin,
Kimi zaman ertelersin, sen el-Muahhir'sin...
Her şey senden gelir,
Her şey sana döner,
Kulun senin rızân ile yükselir,
Yine senin gazabınla gayyalara iner...
El-Muahhir'sin İlâhî, erteleyensin,
Bilirsin felâketimizi yaptığımız hızdan,
Bizi bağışla ve koru sabırsızlığımızdan... [68]
 

nakşibendi

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
12 Mar 2006
Mesajlar
1,946
Tepki puanı
0
Puanları
0
EL-EVVEL


Öncesi yok, sensin yârab başlangıcı yaratan el,
Yaratan sensin zamanı, seninle başladı ezel,
Yoktur senden önceleri, önü sensin cümle ilkin;
Her şey senin ile başlar; yârabbi sensin el-evvel
Yârabbi...
Sendin var olan ezelî,
Senden öncesini düşünmek muhal,
Ne zaman vardı, ne mekân,
Sensin başlatan zamanı ey Zü'l-Celâl,
Yoktur senden evveli...
Sendin ezelden beri şeriksiz ve yalnız,
Yoktu zaman, yoktu mekândaki hareket ve hız,
Sensin her şeyin evveli Yârabbi,
Bunu almasa da zavallı hafsalamız...
Sığar mı sonsuz hikmetin verdiğin âciz akla?
Düşündükçe idrâkimiz sallanır salıncakla...
Senin yüce hikmetin elbette aşar bizi,
Teslim oluruz sana, imân ederiz,
Biliriz haddimizi.!.
Ne kudret ki Yâ İlâhî,
Zaman yok, mekân yok, can yok...
Var olan sensin akıl almaz sonsuzlukta,
Bir ve tek...
Ne eşin var, ne benzerin, yapayalnız,
Ne yer var çiçek çiçek,
Ne gök var yıldız yıldız...
Bunu düşünmek bile aklımıza zor gelir,
Durgun idrâkimize birden anafor gelir...
Her şey senin hükmündedir,
Her şey senin elinde.
İmân ettik, teslim olduk, Ötesini bilmeyiz;
Sensin her şeyin evvelinde...
Yârabbi bağışla bizi hatalı sözlerimizden,
Sensin el-Evvel,
Düşünsek eriyip akar aklımız,
Bize lütfettiğin gözlerimizden... [69]

EL-ÂHİR


Yârabbi senden dileriz, yüce lutfunu hidâyet,
İsmindir her işin önü, evveline yok bidayet,
Son merci şensin ilâhi, yoktur varlığının sonu:
el-Ahir'sin, âhiriyyetine yoktur nihayet...
Yârabbi...
Yoktu senden önce olan,
Yoktur senden öte konu,
Evvelin gibi sonsuzdur âhirin de Yârab,
Yoktur ebediyyen ulu varlığının sonu...
Ezel senindi İlâhî, senindir ebed,
Senin için söz konusu değil asla darlık,
Sensin hiç sonu olmayan, sonsuza hükmeden varlık.
Biz garip kulların sonu verdiğin can telindedir,
Yârab, evvelimiz gibi âhirimiz de elindedir...
Yarattığın cümle varlık
Verdiğin ömürle kâim,
Sensin sonu olmayan güç, sensin olan dâim...
Bilirsin encamımızı, rahmettensin bizlere sen,
Lutfeyle Yâ İlâhî,
Kolaylaştır şu hayatı, işimizi eyle esen...
Yarattığın görünen ve görünmeyen âlemlerin.
Bizim için sırrı öylesine derin,
Öylesine müphem ki İlâhî,
İznin olmazsa aşikâr âlemini dahi
Göremeyiz...
Erdirmek istediğin uzaklara ereriz de,
İstemediğin yakına asla eremeyiz...
Yarattığın her nesnenin
Bir ömrü ve bir sonu var.
Yapraktaki yeşil tırtıl,
Kelebek olur da ölüme uçar...
Yârabbi bizleri bırakma nâçar,
Bizlere merhamet eyle, kerem kıl;
İlâhî sırrı çözmeye yeter mi akıl?..
Ey âhiri olmayan sonsuz ve ebedî kudret,
Bağışla günâhımızı, hatamızı affet!..
Merhametine sığındık, sen bağışla bizi;
El-Âhir'sin, mâmur eyle âhiretimizi... [70]

EZ-ZÂHÎR



Ey şavkı tüm âlemleri şefkat ile kuşatan nûr,
Her yerde sen, her şeyde sen; arayanlar şeni bulur,
Yarattığın her nesnede sonsuz kudretin aşikâr;
ez-Zâhir'sin yâ ilâhi, her şeyde edersin zuhur...
Yârabbi...
Aşikârsın yarattığın her nesnede,
Her şey senin ulu varlığına delil.
Şefkatin var tomur tomur açan bahar dalında,
Azametin doğan günde ey Rabb-ı Celîl...
Haşmetin aşikârdır yıldızlı gökyüzünde,
Na'îm vasfın belirir çiçekteki balözünde...
Kudretinle gecenin zulmetini nûr edersin,
Yağan karda, açan gülde,
Belirir, zuhur edersin...
Yarattığın her güzelde,
Senin nisbî cemâlin var. .
Seni tesbîh eder ırmak, seni tevhîd eder dağ,
Seni açar çiçek çiçek bahçe-bağ,
Seni söyler ıtır kokulu rüzgâr,
Sabahtan akşama, akşamdan sabaha kadar...
Sensin her işinde mahir,
Sensin her nesnede zahir,
Sensin cümle müphemiyet içinde aşikâr...
Görünürsün her zerrede o İlâhî hikmetinle,
Bilemeyiz nicedir keyfiyetin,
Aşikârsın celâlinle, cemâlinle, izzetinle,
Fevkindesin Yâ İlâhî, kulda âciz basîretin...
Her varlıkta kudretinden nişane var,
Sensin müphemiyetlerde olan aşikâr...
Bizi bağışla İlâhî,
Affet basiretsizliğimizi.
Nasıl farketmezse balık,
Yaşadığı o engin denizi,
Farkedemiyorsak eğer affeyle bizi ey Hâlık...
Aşikâre görmek için erilmez cemâlini,
Lutfeyle bizlere Yârab, imânın kemâlini...
Seni göremez bu gözler ey muhteşem nûr,
Ez-Zahir vasfınla Y. rab, gönlümüzde eyle zuhur. [71]

EL-BATIN


Algılayamaz beş duyu, tasavvur edemez idrâk,
Ey görünen-görünmeyen âlemlere hükmeden hak!
Gönül gözüyle görene, aşikârsın her nesnede;
ey el-Bâtın, ulu zâtın her tür keyfiyetten ırak...
Yârabbi...
Münezzehtir her kusurdan ulu zâtın,
Mübarek ve müşerreftir elbette cümle sıfatın.
Bilinen duyularla bilinmez mâhiyetin,
Aşikâr olsan da, ridâsındasın hikmetin;
Sana delil olur ancak yarattığın kâinatın…
Senin yüce sıfatların vasfedilmez sözler ile,
Kimseler görebilemez zâtını şu gözler ile...
Elbet kördür kâinatta kudretini görmeyen göz,
Elbet birer kuru laftır mâsivânda söylenen söz.
Nîmeti beklenen sensin, Rahmeti gözlenen sensin,
Sensin her şeyde var olan İlâhî,
Yarattığın her nesnede gizlenen sensin...
Yakınsın bizlere şahdamarımızdan,
Sensin her şeyi kuşatan, her şeyde var olan...
Algılayamaz aklımız keyfiyetini,
Farkeder mi bir zerre, içinde olduğu bütünü?
Her şey senin eserin, sen ey ulu sanatkâr,
Elbette sanatında, eserinde özün var...
Tabiattaki ahenk,
Tavus tüyündeki renk,
Elbet senin erilmez ve anlaşılmaz sanatın,
Sensin dize veren takat,
Sensin veren göze nuru,
Sensin tükenmeyen kudret, sensin bitmez şefkat,
Sensin gönlümüze veren huzuru...
Ey sevgili, bize bizden yakınken,
Sonsuz muhabbetinle hep özlenensin.
Sen ki yarattığın kalbin her zerresine,
Sevda sevda, nakış nakış gizlenensin...
Sensin özünde gizlenen sonsuz kâinatın,
Sensin İlâh, sensin el-Bâtın... [72]
 

nakşibendi

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
12 Mar 2006
Mesajlar
1,946
Tepki puanı
0
Puanları
0
EL-VÂLÎ


Sen ey ebedî hükümdar, ey ilâh-ı müteâli,
Sensin devreden mekânı, zamanı eden tevâli,
Hâkimisin kâinatın, senin hükmündedir in'âm;
Yönetirsin âlemleri, ulu vasfındır el-Vâlî...
Yârabbi...
Her şey senin yed-i kudretindedir,
Sensin yönlendiren, sensin yeden,..
Yarattığın muazzam kâinatı,
Sensin tedvîr ve idare eden...
Senindir, sana dönecek her rûh ve her beden,
Sürecek sensin sonsuz saltanatı...
Sana malûmdur her şeyin her anki ahvâli,
Hükmeden sensin İlâhî,
Sensin el-Vâlî...
Sensin idare eden sonsuz âlemleri,
Sensin getiren huzuru, silen elemleri,
Sensin keşfettiren kullarına kâğıdı,
Sensin yönlendiren kalemleri...
Her kim ki gönül dilinden anlar,
Gönlünde devredip durur cümle zamanlar...
Kim ki batırır kalemi gönül okkasına,
Bil ki gönlünü nakşeder kâğıdın ortasına...
Seni nakşetmeyen kâğıt kış gibi ayazdır,
Cümle siyahlığı emmiş bir soğuk beyazdır...
Yâ İlâhî, kalemlere aşkı et mürekkep,
Senin rızâna uygun sevgileri yazdır...
Yârabbi, yönetensin gözleri, gönülleri,
Açtıran sensin bahara tomurcuk gülleri.
Sensin saniye sekmeden dünyayı döndüren,
Sabaha yakıp güneşi, akşama söndüren...
Sensin dünyayı döndüren güneşin çevresinde,
Turunu tamamlatan bir senenin sesinde...
Yönlendiren sensin bizi hayra ve şerre;
Kaybolmaz indinde senin hayır ve serden zerre.
Hayrı gönderen sensin, şerri isteyen biziz,
İpimiz nefsin elinde, biz artık biz değiliz...
Malumdur kullarının sana cümle ahvâli,
Yönelt bizi selâmete, sensin el-Vâlî... [73]

EL-MÜTEÂLÎ


Akıl ermez hikmetine, kimseler bilmez nicesin,
Zahir vasfınla gün gibi, bâtın vasfınla gecesin,
İzzet, şeref, hükümranlık yalnız sana mahsus yârab;
Vasfındır el-Müteâlî, yücelerden de yücesin...
Yârabbi...
Ulaşamaz hiç bir güç, sendeki sonsuz güce,
Yârabbi sensin ulu, İlâhî sensin yüce...
O kadar ulusun ki, akıl almaz azametini,
Yönetirsin o ebedî ve ulu devletini...
Yücelttiğin kulların bırakıp rütbe-ricâli,
Son nefeste anladılar ki sensin el-Müteâlî...
Öylesine yücesin ki,
Zerre kalır yarattığın âlemler.
Senin azametine ram olur cümle azamet,
Seni ta'zîm eder gökler, seni ta'zîm eder yer.
Yücesin ey yüce Rabbim,
İlmin-hikmetin yüce,
Minnetsiz kullarına bile himmetin yüce,
Sensin yarattığının rızkına olan kefil,
Bizlere lütfettiğin nîmet yüce...
Bizler ki kibrederiz verdiğin kudret ile.
Oysa cümle kudretten, sendeki kudret yüce...
Nice kavim helak oldu kahrınla,
Nice devlet doğup battı,
Sencileyin hükümdara ebedî devlet güzel,
Şükrederiz kahrına da Yârabbi,
Ama Rahîm sıfatınla verdiğin rahmet güzel...
Ulu sensin, yüce sensin,
Yoktur yüceliğinin elbette hududu,
Sensin ibâdet dergâhı, sensin âlemin ma'bûdu.
Yüceliğini fikretmek bile yüceltir kulunu,
Aydınlatırsın nurunla
Zulmete düşen yolunu...
Bilirsin encamını yarattığın her nesnenin,
Ezel senin, bugün senin, ebed senin...
Bilirsin kullarının işlediği cümle ef ali;
Yücelik sana münhasır, ey İlâh-ı Müteâlî... [74]

EL-BER


Çözülmeyen düğümleri çözmeye verensin izan,
Lutfedensin yarattığın her varlığa sonsuz ihsan,
Sen ki zorluk çıkarmazsın hiç bir işte kullarına;
Vasfın el-ber, eden sensin cümle zorlukları asan.
Yârabbi...
Diler isen dağları bir yan edersin,
Kavrulan ıssız çölleri yaşanır mekân edersin.
Izdırap yüklü zamanı pervan edersin kuş gibi,
Lütfettiğin kullarına bir devri bir ân edersin...
Sensin merhamet menşei,
Sensin gariplere medar,
Bizim ne hükmümüz olur Yârabbi,
Gücümüz bir zerre kadar...
Sensin cümle zorlukları kolaylaştıran,
Sensin lütfedince dağlar aştıran...
Sensin onca engebede
Yol gösteren bir küçücük karıncaya,
Ta küçücük yuvasına varıncaya...
Sensin göçmen kuşlara gökyüzünde çizen iz,
Senin verdiğin iz'anla sahili bulur deniz...
Sen merhamet edersen, azları bol edersin,
Sen dilersen dağları, denizi yol edersin.
Sensin merhamet eden kulundaki feryada,
Sensin her darlıkta yetişen imdada...
Kalmışsa bir kulun ıssız sahralarda,
Yetişen sensin ona, bırakmazsın darda...
Zorda kalan kullarına ayırmadan âkil-deli,
Yetişirsin Yâ İlâhî, uzatırsın yardım eli...
Sen ki garip yolculara Mağraları han edersin,
Kolaylaştırırsın cümle zorlukları,
Gani hazinenden ihsan edersin...
Eyleyen sensin İlâhî, kullarına muavenet,
Sana gelen zorlu yolda Yârab sen bize yardım et...
Sensin zoru kolay eden, sensin el-Ber; Allah ü ekber!.. [75]

ET-TEVVAB


Ya ilâhî sensin cümle sorulara tek bir cevâb,
Silensin onca günâhı, yazansın misliyle sevâb,
Bağışlarsın nadim olup, sana rücû edenleri;
Teşvik edersin tevbeye, kabul edersin ey tevvâb.
Yârabbi...
Bağışlamak için beklersin bir vesile,
Affedersin kullarını sonsuz merhametin ile...
Anne bile yavrusuna senin kadar değil müşfik,
Affetmek için kulunu tevbeye edersin teşvik...
İstemezsin âsî olup, muhatap olsun cezaya,
Reva görmezsin bizleri cevr ü ezaya...
Şüphesiz ki bağışlanır
Nadim olup da gelen ulu dergâhına.
Bedel sayarsın İlâhî,
Bir nasûh tevbesinî, kulun bin günâhına...
Yârabbi gazabın zorlu,
Azabın öylesine çetin
Ki, cümle cihanı yakar bir anlık hiddetin...
Biliriz ki Rahîm'sin,
Kahrından daha çoktur merhametin...
Hulûs-i kalb ile sana yönelse bir kul,
Elbette tevbesini eylersin kabul...
Sen ki arzu etmezsin kuluna zulmetmeyi,
Hilminle ertelersin vereceğin cezayı.
Sensin tevbelerin yöneldiği yer,
Biz âciz kullarız Yârab,
Sensin Ekber!..
Duyarsın gönüllerden yükselen cümle âhları,
Bir ufak tevbeye Yârab,
Bağışlarsın günâhları...
Sana yöneliriz hatalarımızdan,
Sana el açarız mağfiret için,
Bağışlayan kudretine el açmamak niçin?..
Yârabbi sensin et-Tevvâb,
Sensin bağışlayan cümle günahları.
Tevbe ediyoruz, Yâ İlâhî binlerce kerre,
Binlerce kerredeki kerreler kadar tevbe,
Yarattığın kâinattaki zerreler kadar tevbe!.. [76]

EL-MÜNTAKİM


Ya ilâhî istemezsin kulların eylesin niza,
Tevbe edene rahimsin, eylemezsin asla ezâ,
Kalmaz elbet ettikleri kullarının yanında kâr;
el-Müntakim'sin ilâhî, hükmündedir rûz-i ceza...
Yârabbi...
El-Müntakim'sin, lâkin uymaz intikam şânına,
Âdilsin, hükmedersin adlin ile...
Elbette zâlimleri zulmünde boğarsın,
Sen ki zulmet üzerine nurunla doğarsın...
Bilirsin kim ne eylemiş,
Ayırırsın hak ve nahak,
Verirsin müstehak olduğu cezayı mutlak...
Müntakim vasfın ile hükmedersin cezaya,
Sana sığınmayanların elîmdir azabı,
Çekerler üstlerine İlâhî gazabı...
Rahmetin gibi sabrın da sonsuzdur,
Lâkin isyan edenlere, küfrân edenlere,
Binip nefsin kanadına pervan edenlere
Azabın çetindir...
Kudretine kibrederek mazluma zulmedene,
Elbette engel olan senin kudretindir...
Herkes yüce huzurunda verecektir hesabını,
Kahrolacaktır İlâhî,
İnkâr eden Resulünü, inkâr eden Kitabını...
Bunca vasfın ile Yârab,
Sarmışsın cümle kâinatı.
Neyleriz biz şu dünyada
Üç-beş günlük saltanatı?
Af f eylemez sen İlâhî,
Kime sığınırız senden?
Ayıran sensin hayrı serden,
Ruhu bedenden...
Sensin sâlih kullarına her dem Rahîm,
Sensin yine el-Müntakim...
Titrer bu korku ile yer,
Titrer cümle feza.
El-Müntakim'sin, senindir yevm-i kıyamet,
Senindir rûz-i ceza... [77]
 

nakşibendi

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
12 Mar 2006
Mesajlar
1,946
Tepki puanı
0
Puanları
0
EL-AFÜV


Sen dilersen sevdiğine sırrını izhâr edersin,
Gazabınla kullarına kâinatı dar edersin, el-afüv'sün,
Bağışlarsın bir tevbeye bin günâhı; nail edip rahmetine,
Affına mazhar edersin...
Yârabbi...
Sen bilirsin nefse uyup
Yanlış yola gidenleri,
Sonra nadim olup da yaptıklarından,
Mahzun olarak çekilip bir bir saptıklarından,
Yüce dergâhında boyun bükenleri,
Hicâb ile, hicran ile çile çekenleri;
Affedersin el-Afüv sıfatın ile...
Sen bilirsin elbette yarattığın kullarını,
Affedensin, tevbe edip, tevbesini bozsa bile;
Kereminle aydınlığa çevirirsin yollarını...
Sen Üâh'sın, Yaratan'sın,
Elbette affetmek yaraşır yüce şanına.
Yüz süren kul bağışlanır,
Senin ulu dergâhına, senin yüce divânına...
Biliriz sonsuz celâl, sonsuz azametini,
Biliriz hiddetini, biliriz şiddetini,
Biliriz Yâ İlâhî tükenmez devletini,
Biliriz şefkatini, biliriz himmetini,
Biliriz kullarına sonsuz merhametini...
Sıkçadır İblis'e kaptırıp yakamızı,
Doyum bilmez şu nefse uyduğumuz...
Çokçadır ensemizde nefs ıslığı duyduğumuz,
Asıp da yıldızlara kibir ve cakamızı...
Sensin bilen, sensin gören, sensin duyan;
Yaptığımız cümle işler elbette sana ayan...
Çoktur hatalarımız, çoktur günâhımız,
Sensin merhamet menşei, sensin penâhımız.
Sana sığınırız Yârab, senden bekleriz himmet,
Yetiş bize Yâ İlâhî, ey sonsuz merhamet!..
Düşürme bizi dünyada âh ü zara,
el-Afüv'sün Yârab, yakma bizi nâra... [78]


ER-RAUF


En yüce merhamet senin, en ulu devlet senindir,
Şükür sana, minnet sana; çünkü her nîmet senindir,
Cümle ananın şefkati, şefkatinden zerre değil;
er-Raûpsun yâ ilâhî; kemâl-i re'fet senindir...
Yârabbi...
Anlayana her gecen Kadir gecesi,
Senindir Yâ İlâhî, merhametin en yücesi...
Nice ana çoğu zaman ulaşmazken evlâdına,
Sensin ulaştıran Yârab, kullarını maksadına...
Nice seven, sevdiğini getirmezken bile yâda,
Sen ki, sevdiğin kuluna olursun şefkat deryası,
Esirgemezsin sevgini her iki dünyada...
Bin çerâğ aydınlanır kulun "Allah" sesinde,
Sararsın Allah diyeni şefkatin zirvesinde...
Annelere şefkati ihsan eyleyen sensin,
Sevgisiz kalanları sevginle besleyensin...
Sevda olup, buhur buhur gönüllere dolan sensin,
Sevdiğin kula serapa sevda olan sensin...
Düşerse toprağına sevdanın bir zerresi,
Bin sene sermest döner İlâhî yer kürresi...
Sevdaya lezzet verensin ballar gibi petek petek,
Yârabbi ne bahtiyarlık senin sevdiğini sevmek...
Şefkatin ve sevgilerin
Ana kaynağı sensin tek,
Sevgindir rengârenk açan çiçek çiçek...
Ne bahtiyar kullarındır
Erenler rif atine,
Ne mübarek kullarındır Yârabbi,
Nail olanlar senin erilmez şefkatine...
Sen ki lutfeyledin bize bu en güzel dini,
Sen ki aşikâr eyledin hükmünle kendini,
Yârab, bu gafleti, bu öfkeyi, bu kini
Üzerimizden lutfunla zail eyle,
Senindir merhamet, senindir kemâl-i re'fet,
Bizi her dem İlâhî dergâhına mail eyle;
er-Raûf vasfınla Yârab, şefkatine nail eyle... [79]

MALİK ÜL-MÜLK


Üstünde olduğumuz mülk, lütfettiğin inayettir,
Verdiğin mülke tapanlar, hep erbâb-ı denâettir
Mâükü'l mülk'sün ilâhî; sensin tek sahibi mülkün;
Verdiğin mülk de can gîbi, geçici bir emânettir...
Yârabbi...
Senindir tek hükümranlık,
Son senindir, ilk senindir...
Ne varsa yerde ve gökte senindir tasarruf hakkı,
Dilediğine verirsin, dilediğinden alırsın,
Mâlik sensin, mülk senindir...
Senin vermediğine veremez kimseler Yârab,
Alamaz kimse elinden senin verdiklerini,
Dilediğine verirsin geçici bir hükümranlık,
Dilediğine açarsın o sonsuz göklerini...
Ebedî hükümrân sensin, kullarınki bir anlık.
Açılınca gönül gözü,
Kalkınca gözlerden perde;
Genişleyince ufku verdiğin idrâkin,
Biliriz her şey senindir gökte ve yerde,
Yine de kapılırız cilvesine nefsin,
Bir gözümüz gökte, bir gözümüz yerde,..
Deriz ki gaflet ile, mal yongasıdır canın,
Kapılırız işvesine seyreden nazlı zamanın;
Deriz ki bizim olsa
Şu saray, şu yalı,
Bilmeyiz ki bu dünyada bizleriz mülkün hamalı,
Kim götürmüş son seferde
Kendinin sandığı malı?..
Yâ İlâhî sen koru doymayan gözden bizi,
Eyleme gönlümüzü nefsin arzusuna râm,
Helâlinden nâsib eyle, az olsun;
Verdiğin çokluk içinde gizlenmesin tek haram...
Yâ İlâhî, niceleri hükümrân eyledin,
Verdin tasarrufuna güneş batmayan ülke...
Tahtı havada seyreden hazreti Süleyman'ın,
Kırk yıl sürdü saltanatı.
Mâlikü'l Mülk'sün Yârab; bize lütfet kanâati,
İstemeyiz kırk senecik Süleyman olmayı mülke ... [80]

ZÜL-CELÂLİ VE'L-İKRAM


Azamet ve celâline eyleyensin âlemi râm,
Seni tâ'zım eder gökler, sanadır cümle ihtiram,
Keremin de azametin ve celâlin kadar yüce;
Celâl senin, kerem senin; ey zü'l-celâli ve'l-ikrâm.
Yârabbi...
Rivayet edilir ki; "Zü'l-Celâli vel-İkrâm"
Bunca ism-i şerifin içinde ism-i a'zam...
Her şey senin ilminde, bize düşer mi yorum,
Yârab, bildirdiğinden öteyi bilmiyorum...
Yalnız sanadır tâ'zîm, Tek sanadır ihtiram,
Azamet sahibi sensin, sensin ey Rabb-ı azim...
Elbette pek yücedir azamet ve celâlin,
Her mübarek sıfatın, fevkindedir kemâlin...
Sensin her şeyin döneceği istikâmet,
Yârabbi bunca şefkat, bunca azamet,
Muktedirken kahretme kâinatı kudretinle,
Beslersin âciz kullara bunca muhabbet...
Bir yandan cümle âlemi kudretine râm edersin,
Öte yandan nimetini bol bol ikram edersin...
Akıl ermez hikmetine,
Güç yetişmez kudretine,
İkramı bol olan Rabbim,
Hamd ü sena himmetine, binbir şükür nimetine...
Yarattığın âlemlere
Hükmedersin sonsuz kudretin ile,
Bağışlarsın kullarını sonsuz rahmetin ile,
Dilersen darlıkları kuluna meydan edersin,
Gazabınla bir anda dünyayı zindan edersin...
Hükümdarsın Yâ İlâhî,
Her zaman ferman senindir.
Derdi veren sensin,
Dertlere derman senindir...
Şüphemiz yoktur asla, her zaman inancımız tam,
Sanadır cümle tâ'zîm, cümle ihtiram,
Muhtacız merhametine
Yâ Ze'l-Celâlive'l-İkrâm [81]

EL-MUKSİT


Eritip güneşi gökte, ayırırsın yedi renge,
Hangi san'atkar ulaşır yarattığın şu âhenge?
Her şeyi halkeden sensin, her şeyi yerli yerinde;
el-Muksit sensin ilâhî, senindir ilâhî denge...
Yârabbi...
Fezada bir gezegenin bozulursa dengesi,
Değişir o lâhzada gittiği yörüngesi.
Kaç derece meyilli,
Neden dik değil dünya?
Ey göz, sen ki bunca tükenişi gördün ya...
Var iken ispatına Allah'ın bunca delîl,
Hâlâ uslanmadın mı sen ey nefs-i zelil?..
Bu ırmak aka aka, bu yollar gide gide,
Bu dönüp duran âlem, nerede bulur denge?..
Adaletle yönetirsin âlemi,
Dengelersin neş'e ile elemi...
Adalet tam eşitlik değildir elbet,
Vardır biraz fazlalıkta İlâhî hikmet...
Akıtmak için dereyi dağı delersin,
Alemleri en ince hesapla dengelersin...
Bilirsin kim haksızdır, kimindir hak,
Bilirsin kim neye müstehak...
Yaratırsın kocaman ağaçta küçük kozalak,
İpincecik bir dala yerde verirsin kabak...
Senin İlâhî rahmetin yağmur olup yere iner,
Akar gider damla damla, toprağın bağrına siner,
Isıtırsın güneşinle engin deryaları,
Yere inen onca sular,
Buhar olup göğe döner...
Bırakmazsın hiç kimseyi perişan ve nâçâr,
Kırlarda bunca çiçek,
Kışın kurur, yazın açar...
Vurursun her zerreyi o ince mihenge,
Kur'ân sensin âlemlerde hatasız bir denge.
Yarattığın bunca toprak,
Kimi çorak, kimi münbit;
Dengeleyen sensin elbet ey el-Muksit... [82]
 

nakşibendi

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
12 Mar 2006
Mesajlar
1,946
Tepki puanı
0
Puanları
0
EL-CÂMİ’


Sanadır cümle övgüler, senindir en yüce erdem,
Toplayıp ahenk içinde, yaşatırsın kulu her dem,
Cümle erilmezükleri toplarsın ulu zâtında;
el-Câmi(sin, kıyamette kullarını edensin cem’...
Yârabbi...
Toplayansın yüce erdemleri ulu zâtında,
Sen her kusurdan münezzeh,
Nezâhat senin cümle sıfatında...
Toplayıp düzen içinde
Görülmeyen zerreleri,
Zerrelerden halkedensin akıl almaz kürreleri...
Hem sevabı, hem günahı,
Ayrı ayrı cem'edersin,
Toplar cümle zamanları, bir küçücük dem edersin...
Çekmek için kullarını hesaba,
Gelmiş geçmiş ve varlığı silinmiş ervahı,
Toplar da huzurunda çekersin suâle.
Tartarsın sevabı, tartarsın günâhı,
Çarparsın en zorlu azaba.
Yârab düşürme bizleri orada bu hâle...
Ulu zâtında bunca yüce vasfı
Ulu hikmetinle topladığın gibi,
Toplarsın kullarını mahşerde huzuruna,
Kurumuş, boynu bükülmüş bir demet başak gibi.
Şerha şerha yarılır
Bağrımız, tabanımız,
Anlayan anlar nihayet, hükmeden sensin yalnız...
Bir zerre zayi olmaz
Günâhından, sevabından,
Gizlenemez hiç bir şey senin ince hesabından.
İsyanını kemend edersin kullarının,
Cümle büyük laflarını ağzına gem edersin.
Yaşadığı, kendince onca uzun ömrü,
Gözlerinin önünde bir anlık dem edersin.
Sensin el-Câmi' İlâhî,
Bu dünyada dağılsak da, kıyamette cem'edersin.. [83]

EL-GANÎ


Yâ ilâhî, iktidarın öyle sonsuz, öyle engin
Ki, her an muhtaçtır sana, yarattığın onca zengin,
Serveti lütfeden şensin, yok bir şeye ihtiyacın;
el-Ganî'sin, zenginlikte yoktur âlemlerde dengin.
Yârabbi...
Diler isen yaşatırsın fakr ü zaruret içinde,
Dilersen boğarsın kulu verdiğin servet içinde.
Veren sensin, müstağnisin,
Yok ki senin ihtiyacın.
Senin o ganî dergâhın kapısıdır her muhtacın.
el-Ganî'sin, yok yoktur sana,
Şükür verdiğin evlâda, şükür verdiğin ihsana,
Hamd ü sera, hamd ü sena...
Sana asla hiç bir işte yoktur manî,
Sonsuzdur hazinen Yârab, sensin el-Ganî...
Sana sığınırız yine, senin ism-i celâlinden,
Nâmerde eyleme muhtaç, ver bizlere helâlinden.
Eylemezsin Yâ İlâhî, inanan kulunu muhtaç,
Bırakmazsın üç-beş günlük şu dünyada sefil ve aç.
Gönderirsin derde derman,
Verirsin yaraya merhem,
Sensin şifâ, sensin ilaç....
Yârabbi, o sonsuz hazînenden,
Dertlilere deva gönder,
Hastalara şifâ gönder...
Sevgi gönder gönüllere ey İlâh,
Vefasız kullarına vefa gönder...
Biliriz, sen ilmi dileyene verirsin,
Serveti dilediğin kuluna gönderirsin...
Yârabbi bizler için erilmez servet,
Senden gelecek İlâhî mağfiret...
Nimetin sonsuz, merhametin sonsuz,
Sonsuzdur kullarına açtığın hazinen.
Görmez gözü karşısında kabaran serveti,
Seni görür Yâ İlâhî, gönül enginine inen...
Allah denilen çizgide fâni her şey biter;
Malı dileyenlere ver, merhametin bize yeter... [84]

EL-MUĞNÎ


Sensin servet ve kudreti sonsuz olan tek padişah,
Kimine gani serveti gönderen sensin ey ilâh,
Her şeyi yaratan kudret, bir şeye duymaz ihtiyaç;
el-Muğni'sin, kullarına lutfeyleyen sensin refah...
Yârabbi...
Yuvadaki kör yavru kuş,
Senden bekler rızkını.
Nasıl ki sarıyorsa çelik kılıcı kını,
Öylesine sararsın şefkatinle âlemi...
Kuyuda kurbağanın rızkını gönderensin,
Dilediğinden alan, dilediğine verensin...
Kiminin gönlüne verirsin yüce sevdanı,
Onu ummanlardan bile engin edersin.
Kimine verirsin malı ve serveti,
Yaşadığı sürece zengin edersin...
Kimini zenginken edersin fakir,
Kimi şöhretteyken eylersin hakîr...
Kimi birden bire boğulur servete,
Kimi köle iken, hükümdar olur devlete...
Kimi yücelerdeyken, zillete düşer,
Kimi sağlıklıyken illete düşer...
Kiminin maksûdu sensin, kiminde ayrı gaye,
Verirsin dilediğine erilmeyen paye...
Kimi bir lokma için ömrünce hep koşar,
Kimi huzur içinde rahat rahat yaşar...
Kimi servetini senden bilerek,
Dalar tevâzuun enginliğine.
Kimi yüreğinden hakkı silerek;
Nemrut gibi kibreder zenginliğine...
Oysa alan sensin, veren sensin,
Herkesin rızkını mutlak gönderensin.
Şükranla karşılarız, ne vermişsen çok ve az,
Rızka kefil olan sensin, sanadır niyaz;
Aklı olan rızkından endişe edip korkmaz...
Asıl zenginlik ki, gönül zenginliği,
Gönül zenginliği, umman enginliği....
Biliriz zenginliğin nerden geldiğini,
Dilediğine verirsin Yârab, sensin el-Muğnî... [85]

EL-MÂNİ'


Sen istemezsen bulunmaz, ölümün çâresi hani?
Sensin musa'ya yol veren ve firavn'a olan mâni,
Senin rızân olmadıkça yaprak bile kımıldamaz;
Bulamaz dermanı tabib vuramaz hançeri cani...
Yârabbi...
Senin rızân olmadıkça yel esmez,
Vuramaz deli dalgalar sahile.
Taşı kesen bıçak, parmağı kesmez,
Sen izin vermezsen, her şey nafile...
Senin rızân olmazsa kuşlar çırpamaz kanat,
Ve yaprak kımıldamaz esen rüzgâra inat.
Çarpar mı yüreğimiz eğer vermezsen izin,
Yöneteni değiliz Yârabbi kendimizin...
Sen izin vermeyince eser mi fırtınalar,
Mâni olursan eğer, uğramaz giden bahar.
Uysa da gafil kişi nefsin kıvrak ziline,
Eğer yok ise rızân, eremez menziline...
İnandık, her şey senin rızân ile olacak,
Sen izin vermez isen
Tutuşup yanmaz ocak,
Kıvılcım almaz ateş, odunu kesmez nacak.
Mutlaka her şey senin iznine yaslanacak...
Yârab, sensin el-Mâni’,
Eğer niyetimizde varsa şer işe karar,
Verecek isek zarar,
Engel sensin İlâhî, işimize ol mâni...
Yâ İlâhî, fena işe kımıldatma kolumuzu,
Engel olup, hayra çevir, şerre giden yolumuzu.
Elbette ki gönlümüzden geçenleri bilen sensin,
Hayrı bırakıp da şerri seçenleri bilen sensin,
Kapılıp kibrin yeline, ayağı yerden kesilip,
Havalardan uçanları bilen sensin...
Mâni ol Yâ İlâhî, uyup nefse ve İblis'e,
Giyeceksek som kibirden elbise...
Vesile sensin Yârab, mutlaka her hayra,
el-Mâni' vasfın ile mâni olansın şerre.
Ne yücesin ey İlâhî, engelsin şer işimize, ,
Her nefeste şükretsek az, sana yüzbin kerre... [86]

ED-DÂR


Yârabbi sensin kuluna şefkat menşei ve medar,
Sonsuz kudret sana mahsus, gücümüz verdiğin kadar,
İnkâr edip şeni hâşâ, öz gücüne kibredeni;
Kahredersin gazabınla, yâ ilâhî sensin ed-Dâr...
Yârabbi...
Yaratan sensin cümle haşerâtı,
Veren sensin kullarına kurtuluş berâtı...
Senin emrine uymayan elbette görür zarar,
Yolundan ayrılanın sonsuz ızdırâbi var...
O gafil bu acıyı duysa da, duymasa da,
Tükenir bir mum gibi, kendini yer masada...
Zararlı şeyleri de yaratansın ibret için,
Elbet azâb da gerekli ebedî bir devlet için...
Sana kalbiyle bağlanan duymaz yarasından sizi,
Sararsın şefkat eliyle en onulmaz yaramızı...
Kimi zaman kullarını acıyla imtihan edersin,
Sonu gelmez kereminle dertleri nihân edersin.
Biliriz ki senden gelir Yâ İlâhî hayır ve şer,
Hayrı hep gönderen sensin,
Şerri kendi ister beşer.
Alınırsa gaflet ile rızâna aykırı karar,
Elbette kuluna verir aldığı kararı zarar.
Seni inkâr eden münkir,
Kuluna zulmeden zâlim, sonunda olur perîşan,
Seni inkâr etmek hâşâ,
Var iken bunca delil, var iken bunca nişan...
Sen ki merhamet ile beklersin tevbesini,
Duymak istersin kulun Allah diyen sesini.
Bilirsin sürekli sana isyan edenleri,
Doğru yolu bırakıp fenaya gidenleri.
Sevgilerden nasipsiz, taş gibi yürekleri,
Rızâna hiç uymayan havaî dilekleri,
Bilirsin Yârabbi, bilirsin.
Senki cümle zorluğun üstesinden gelirsin...
Sevmezsin kibredeni, sevmezsin zulmedeni,
Dilersen bin yarayla sızlatırsın bedeni,
ed-Dâr'sın Yâ İlâhî,
Edersin zâlimlere bir anda dünyayı dar,
Affeyleyen de sensin, elbet senindir karar... [87]
 

nakşibendi

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
12 Mar 2006
Mesajlar
1,946
Tepki puanı
0
Puanları
0
EN-NAFİ’


Yârab, bana gelen zarar, nefsim ile benden gelir,
Elbette nîmete küfran, kadir bilmeyenden gelir,
Sen ki ed-dâr iken yârab, mülayimsin zararında;
en-Nâfi'sin ya ilâhî, her fâide senden gelir...
Yârabbi...
İlâhî ilhamın gizli her güzelde, her iyide,
Senden gelir cümle nîmet,
Senden gelir her fâide...
Yâ İlâhî, meşgul olup fâidesiz işlerle biz,
Yaradılış gayemizi bilmeden göçüp gideriz...
Yamalı düşüncelerle örteriz verdiğin aklı,
Fikrimiz fakr içinde, iz'an ezelden pasaklı,
Bugün deriz, yarın deriz,
Yârab öyle perişanız, öylesine derbederiz;
Bırakıp da nefsimizi, aklımızla harbederiz...
Bunca gafletimize, bunca isyanımıza,
Yine de yardımını katarsın yanımıza.
Yürürüz mülkün üstünde serazat ve sefil,
Yine de nîmet verirsin,
Çünkü sensin rızka kefil.
Sensin bizleri koruyan, sensin esirgeyen,
Bilirsin bizlere neler verir zarar,
Serâzad dolaşan kişi,
Elbet encamını arar...
Oysa yalnız sen bilirsin kulların encamını,
Ömrüne yayılacak garip serencâmını...
Esirgersin mazlumu, zâlimin zararından,
Dönderirsin şaşkını zararlı kararından.
Her kim ki uyarsa nefsinin emrine,
Elbette zarar verir yine kendi kendine.
Oysa sensin her işinde kullarına fayda veren,
Elbette sensin İlâhî doğru yolu gösteren.
Çağırsa da bizi her an nefsimizin sesi,
Celse de gönlümüzü İblis'in cazibesi,
Zarar görmez şeytandan, Allah'a sığınanlar,
Bilir ki nerde zarar, fayda nerdedir anlar...
Gideriz dârul- bekaya, buradan gide gide,
Biliriz yalnız senden gelir bize fâide.
Dünya düşman olsa n'ola, sensin en-Nâfi';
Sen dost olursan İlâhî, işte bu bize kâfi... [88]

EN-NUR


Senindir yâ ilâhî, zulmette yön veren nûr,
Senindir gönüllere aydınlık gönderen nûr,
Nurundur âlemlerin sırrını tenvir eden;
Senindir cümle envâr, senin vasfındır en-nûr.
Yârabbi...
Nisyân ile zihnimiz karmakarışık,
Bu düşünce zulmetine İlâhî gönder bir ışık...
Gönder ki, idrâkimiz bu susuzluğa kansın,
Sen cümle karanlıkları aydınlatansın...
Kirlendi fikrimiz, azaldı zikrimiz,
Şaşırdık, biz kimiz?
Susadık aydınlığa, Yârabbi bir ışık,
Bir düşünce damarından ayrılan bin bir şık...
Bir aydınlık gönder bize, aklımız yıkansın,
Susadık aydınlığa, bir ışık ver ki kansın...
Yârabbi var mı senden gizlimiz ve saklımız?
Şişiyor çiğnendikçe sakız gibi aklımız.
Kimi zaman farkı yok mücevherin çakılla,
Önümüz aydınlanmaz bu küçücük akılla...
Kendi benliğimizde dağılırız kırk kola,
Yolumuzu ısıtan, meğer ki nurun ola...
Sevgimiz bir nefestir,
Sevdalarımız bir anlık,
Gözlerimiz mi kapalı, yoksa dünya mı karanlık?
Geçip gidiyorken ömür yel yeleli atlar gibi,
Haykırırız gaflet ile,
Daha erken, daha erken!..
Oysa geçip giden zaman, mesafeyi katlar gibi,
Sonumuzu bile bile
Dön emrini bekliyorken;
Görmüyoruz önümüzü, gönlümüze bir nûr gönder,
Kitabım eyle mürşid, Resulünü eyle önder...
Senin nurundur İlâhî, gönülde yakan çerâğı,
Sen ki gönül zulmetinde aydınlatansın şafağı.
Sen ey cümle zulmete aydınlık gönderen nûr,
Sarar aydınlığın denizi, dağı.
Senin o mukaddes vasfındır en-Nûr;
Sensin nûrlandıran nurun kaynağı... [89]

EL-HÂDÎ


Hidâyet ve dalâleti önümüze seren sensin,
İdrâk verip, lutfun ile hak yolu gösteren sensin,
Ulaştırırsın kulları arzu ettikleri şeye;
Ey el-Hâdî, nâr ü nuru, her muradı veren sensin...
Yârabbi...
Senden yardım dileyene
Sensin eyleyen inayet,
Yanlış yola gidenlere sensin veren hidâyet...
Sen ki cümle kullarının
Verirsin gönlündeki her muradını,
Yol gösterirsin.
Sürdürüp de nefse uyan kulların inadını,
Düşerse arzusuyla bir dalâlete;
Yine merhamet edersin...
Emrine uyan kulları düşürmezsin melâmete,
Çıkarırsın Yâ İlâhî lütfedip de selâmete...
Yârabbi kullarına sonsuzdur merhametin,
Senin azabın elîm, senin gazabın çetin...
Şaşkınız, önümüzde yollar çatallaştı,
Lif lif çözüldü fikrimiz, düşüncemiz dolaştı,
Bu kesif sis perdesinde
Şehlâ görür gönül gözü,
Zulmet içinde gecemiz, örtünmüşüz karanlığı,
Dumanlar arasında yitirmişiz gündüzü...
Ne vakte kadar sürecek bu nefis hükümranlığı?
İblis kopardı dizgini,
Yâ İlâhî şaha kalkmış nefsimiz,
Kaybetmek üzereyiz o aydınlık çizgini,
Aklımız önümüzde fırtınalı bir deniz,
Girdâb-girdâb uğunur, dalga-dalga inleriz;
Yârabbi, biz ki günü uyutan miskinleriz...
Yarattığın şu dünya, etrafında güneşin
Tamamlamak üzere bekli de son turunu,
Biz ödünç sevdalara yüreği verdik peşin,
Sermişiz dikenlere son gönül huzurunu,
Aç köpekler gibiyiz üzerinde bir leşin;
Yol göster ey el-Hâdî,
Gönder bize Yârabbi, o hidâyet nurunu... [90]

EL-BEDÎ’


Tâ'zim sana, tekbîr sana; ey ilmi yüce san'atkâr,
Yarattığın cümle zerrât, her an seni eder ikrar,
Maddesiz, örneksiz, yoktan yaratansın ey el-bedî';
Tüm varı yok eder gücün, sensin yokları eden var.
Yârabbi...
Sen var iken, ne gök vardı, ne yer,
Sen yarattın varlıkları hikmetinle birer birer...
Eriyip gittî İlâhî, çoğul içindeki tekil,
Veren sensin çiçeğe renk
Ve eşyaya uygun şekil...
Ne ulu san'atkârsın ki, kimse ermez san'atma,
Ne güzel biçim vermişsin bu sonsuz kâinatına...
Dağlara uyan heybet, dereye uyan akış,
Bir kelebek kanadını işlemişsin nakış nakış...
Gülün teni bunca narin iken,
Yaratmışsın hikmetinle gülün dallarında diken.
Yedi renge çözülür yağmur damlasında ışık,
Karanlığın aydınlığa, bülbülün gülüne âşık...
Yarattığın her nesnede
Görünür İlâhî ahenk,
Bir küçücük çiçeğinde
Aydınlanır bir ayrı renk...
Yarattığın canlı cansız her şeyi,
Yoktan var eylediğin maddelere verip biçim,
O erilmez san'atınla yarattın...
Kaç milyar zerredir toprağı süsleyen çim?
Bir bedenin varlığına kim bilir neyi kattın?
Çözemez aklımız, çözülür idrâkin ipi,
Yarattığın insanlara bunca huyu, bunca tipi
Veren sensin...
Yarattıklarının ne maddesi
Ne de bir örneği vardı,
Yoktu gülün rengi, bülbülün o yanık sesi,
Ne denizin dibi, ne dağların ardı...
Ne gönül vardı seven, ne nabız vardı atan,
Ey ulu san'atkâr, ey el-Bedî1;
Her şeyi ahenk içinde sensin yaratan... [91]

EL-BAKÎ


Hükmünde devreder her şey; sensin veren, sensin alan,
Biter mekân, erir zaman, boyuttan silinir alan,
Yoktur varlığının sonu, beka senin ey el-bâkî;
Ne yer kalır, ne gök kalır, sensin yalnız bakî kalan.
Yârabbi...
Hiç kimseye kalmaz dünya,
Kalmaz mâlikine mülk.
Gelip de gidenlerden ne sonuyuz, ne de ilk...
Ay doğar, dağı döner,
Gün doğar, ufku aşar.
Can kandili bir nefesle ebediyyen söner,
Herkes ömrünce yaşar...
Toprağa karışır beden, sana döner son ruh,
Tükenir dünya üstünde çağlayıp duran güruh...
Ne mekân kalır İlâhî, ne zaman,
Döner her şey aslına...
Aslımız yokluktur bizim, biliriz;
Var ettiğin gibi, bir gün yok olup gideriz...
Kalan sensin, her şeyin gelince sonu,
Ne kalır güneş, ne gök, ne yer,
Yok olur yarattığın dünya;
Ve biter o an içinde gerçek olan rüya...
Bilemeyiz Yâ İlâhî,
Niçin, nasıl, neden?..
Nereye gider Yârabbi, bunca can, bunca beden?.
Nice erir bunca isyan, bunca inat?
Nerede kaybolur yarattığın kâinat?..
Yâ İlâhî, nedir sonsuz, nedir boşluk?
Düşündükçe yelpelenir aklı kör eden sarhoşluk.
Yokluktan yaratılan yok olacaktır elbet,
Biz nice anlayalım, senindir ulu hikmet...
Aslolan sensin İlâhî,
Kâinatta her şey eğreti.
Biz nice algılayalım bu ibreti, bu hikmeti?
Boşalır zemberek gibi, zorlasak idrâki;
İnandık ki, sonu yoktur varlığının ey el-Bâkî... [92]
 

nakşibendi

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
12 Mar 2006
Mesajlar
1,946
Tepki puanı
0
Puanları
0
EL-VARİS


Cümle emval, cümle emlâk, babadan oğula geçer,
Eder ömrünce tasarruf; yıkar-yap ar, eker-biçer,
Sana tevarüs edecek, en sonunda ey el-vâris;
Sensin öz sahibi mülkün, gelen gider, konan göçer.
Yârabbi...
Hep devredip durur yarattığın günden beri,
Bunca servet, bunca devlet...
Daha dünkü harman yeri,
Bugün ya hamamdır, ya da bir başka kümbet...
Neden açılmaz gözümüz, niçin almayız ibret?
Senindir devlet-i ebed-müddet...
Kendi ömrünce hükmeder hükümdar devletine,
Herkes bir şeyler katar nakleden servetine.
Tasarruf eder bir müddet...
Elbet her kulun encamı, İlâhî fermana kalır,
Sanılmasın ki daneler, şu dönen harmana kalır.
Coşup çağlayan ırmaklar
Akar gider bir denize,
Kim neyi kendine saklar?
Hangi renk baki benize?
Kim demiş ki bu enginlik, şu engin ummana kalır?
Hangi can bedene bağlı, hangi beden cana kalır?..
Bizler ki âsi kullarız,
Ne had biliriz, ne nisâb.
Herkes yaptığı fiilden verecektir bir gün hesâb.
Han hangi yolcuya mülktür?
Hangi yolcu hana kalır?
Yârabbi verdiğin ömrün hesabı,
Elbette rûz-i mîzâna, ulu imtihana kalır...
Ömrü tamamlayıp giden, ne mülk götürür, ne mal;
Dünyada emânet yüke, beyhude olur hamal...
Ne bu karanlık geceye, ne bu ışık tana kalır,
Ne meyve kalır dalında, ne karpuz bostana kalır.
Gelip geçti nice insan, cümlesi rızkını yedi,
Gidiyorken hiç bir kimse hırkasını götürmedi...
Ne bu el işler İlâhî, ne bu kalem bana kalır,
Sensin el-Vâris Yârabbi, senindir yarattığın şey;
Senden geldi her nesne, yine elbet sana kalır... [93]

ER-REŞÎD


Ulaştırırsın menzile, vîrâni âbâd edersin,
Diler isen mahzunları lutfun ile şâd edersin,
Gösterirsin doğru yolu kullarına ey er-reşîd;
İlâhî nizâm içinde, yön verip irşâd edersin...
Yârabbi...
Yönlendirensin,
Mürşid gönderirsin doğru yolu göstermeye,
Çıkarırsın darlıktan ferahlığa...
Eğer ki uzatmıyorsam yakan ateşe elimi,
Veren sensin Yâ İlâhî, akl-ı selimi...
Bırakmazsın sıkıntıda hiç bir kulunu,
Aydınlatırsın nurunla hidâyet yolunu...
Sevk-i tabiî verensin bunca kurda kuşa,
Götüren sensin Yârabbi, bizi kurtuluşa...
Yönelecektir mutlaka her şey döne döne,
Senin gösterdiğin yöne...
Dönüp dururken içinde binbir vesvesenin,
Elbette irşâd eden güç, Yâ İlâhî senin...
Yönelt İlâhî dergâha, lutfunla sen bizi,
Şaşkın ve perişanız yönlendirmezsen bizi...
O engin denizlerde yol gösteren balıklara,
Tutunduran midyeleri o kaygan kayalıklara
Serisin Yâ İlâhî...
Sensin vantuzla süsleyen ahtapotun kollarını,
Sensin turnaya gösteren havada göç yollarını...
Sensin küçük karıncaya
Yuvasını bulduran güç,
Yerden göğe varıncaya
Olmazları olduran güç...
Sen ki şaşkın kullarını doğru yola sevkedensin,
Aklı veren, yol gösteren yine sensin...
İsabetlidir her işitip
Dönüşünü bilirsin cümle gidişin.
Şaşıyor verdiğin akıl, bu serazat hıza Yârab,
Yetişen sensin şaşkınlığımıza Yârab...
Hüküm senindir İlâhî,
Şu aklın hükmü ne ola?
İrşâd eyle bizi Yârab, yönelt sana gelen yola...
Erdir İlâhî lutfuna, eyle şu mahzun gönlü şâd,
Sensin er-Reşîd Yârabbi, sensin eyleyen irşâd... [94]

ES-SABÛR


ulu devlet senin yârab, kullara devlet verensin,
münkir olanlara bile, lütfedip nîmet verensin,
azgınlara azâb için, asla etmezsin isti'câl;
es-sabûr'sun yâ ilâhî, tevbeye mühlet verensin...
Yârabbi,
Bir anda yok etmeye, kahretmeye varken gücün,
Yoktur yarattığından alınacak öcün...
Acırsın kendisinde bir kudret vehmedene,
Bakmaz mı gelen gafil, hezimetle gidene?..
Bizler böyle deli dolu koşuyorken ecele,
Vereceğin cezada eylemezsin acele...
Niyaz ile açacak gülleri beklersin,
Tevbeye açılacak elleri beklersin.
Affetmek için ararsın bir vesîle,
Beklersin ey Ulu Rabbim, beklersin sâbrile...
Sabredersin bunca çirkin ef âlimize,
Acırsın Yâ İlâhî, perişan hâlimize...
Bitmez arzularımız, bitmez telâşımız,
Telaş ile taşar kazandan aşımız.
Gönlümüz köpüre köpüre bir meçhule akar,
Kazanamayız rızânı, biri yer, biri bakar...
Binbir biçime girer, kayalarla oynayan su,
Beşeriyet bir kazanda fıkır fıkır kaynayan su.
Her gün biraz daha artar,
Altımızda yanan ateş,
Üstümüze yağan korlar,
Gönüldeki ateşe eş...
Doğru değil Yâ İlâhî, ne dilimiz, ne elimiz,
Bizler hicâb etmeyiz de, hicâb eder emelimiz.
Çalışmadan kazanmaktır işimiz,
Çiğnemeye isyan eder dişimiz.
Küçükte büyüğe kalmadı saygı,
Biz ki rızkımızdan duyarız kaygı...
Öylesine bölündük ki, bizim değil bir yanımız,
Yârabbi sana ayandır kibrimiz, isyanımız...
Yine de verirsin gönlümüze nûr,
Bir tevbe beklersin bizden ey Sabûr...
Hayata son değil ölüm, dünyaya son değil kabr;
"ve tevâsav bi'1-hakkı ve tevâsav bi's-sabr." [95]


DUA


Yâ İlâhî, söz verip de, cayanlardan etme bizi,
Haram yoldan gelen nakdi, sayanlardan etme bizi.
Aklını sirkate asıp, gülebilmiş hangi gâsıp?
Dilinin üstüne basıp, kayanlardan etme bizi...
Beğenmeyen babasını, kaftan sanır abasını,
Fakirin son libâsını soyanlardan etme bizi...
Göremeden bakma ile, uslanmadan akma ile,
Her dem haram lokma ile doyanlardan etme bizi...
Her gün gerine gerine, binip kibrin üzerine,
Alemi ahmak yerine koyanlardan etme bizi...
Bakır edenler altını, hikmet sanır her haltını,
Bastığı yerin altını, oyanlardan etme bizi...
İçen dünya cilvesini, yele verir nefesini,
Her an İblis'in sesini duyanlardan etme bizi...
Çıktım sanıp ine-ine; tâ esfel-i sâfilîne...
Her işte nefsin emrine uyanlardan etme bizi...
Duymayıp beş duyu ile, dilencilik huyu ile,
Gününü yüz suyu ile yuyanlardan etme bizi...
Nasıl olsa gitti gider, bir ömrü eyleyip heder,
Cümle hatasına kader diyenlerden etme bizi...
Kılıca kestirip kını, sırtına vurup çıkını,
Garip kulların hakkını yiyenlerden etme bizi..
Bırakıp Hakk'ın izini, seçip küfrân denizini, Nadim olup da dizini döğenlerden etme bizi...
Uyup nefsin kararına, kelbi ürdürüp arına;
Gidip mescid duvarına siyenlerden etme bizi.
Hakka dönüp arkasını, seçip İblis fırkasını;
Yârab, kibir hırkasını giyenlerden etme bizi... [96]

DUÂ


Sensin melce-i şefkat, kuldaki nâz sanadır,
Minnet sanadır Yârab, elbet niyaz sanadır...
Na'îm-i hakîkîsin; sensin eyleyen infâk,
Sensin kula rızkını gönderen ulu Rezzâk...
Yârabbi malûm sana, gönlümdeki emelim;
Yöneldim dergâhına, açıktır sana elim.,.
Sen ki, şu kâinatı nakış-nakış örensin,
Bilensin cümle sırrı; işitensin, görensin...
Sensin cümle âlemi, "ol" emrinle yaratan,
Sensin derdi verip de, dermanını aratan...
Nedir yarattığının, indindeki değeri?
Dilersen yok edersin bir anda gök ve yeri...
Sığındık dergâhına, isyanımızı affet,
Kim karşı durabilir sana ey yüce kudret?..
Dilersen yok edersin, dilersen var edersin,
Kahrınla kullarına dünyayı dar edersin...
Biliriz Yâ İlâhî, cezada yok acelen;
Affına mazhâr olur, sana tevbeyle gelen...
Kesersek rahmetinden bir lahzacık gümânı;
Biz nice başarırız bu çetin imtihanı?..
Yârabbi, rahmetinle, aşkınla kuşat bizi,
Rızâna nail olan kul gibi yaşat bizi...
Her ânı bir günâha mahsûb eyle ey Hasîb;
Huzuruna imânla gelmeyi eyle nasîb...
Daim et ülkemizde huzur ile dirliği,
Lutfeyle cümlemize kardeşliği, birliği...
Yârabbi nefsimize eyleme bizleri râm;
Sensin Celîl ve Kerîm; Zü'1-Celâli ve'l-İkrâm.
Koşarız rahmetine, tâ Merve'den Safâ'ya;
Bağışla bizi Yârab, Muhammed Mustafâ'ya...
Mâliki sensin mülkün, sahibisin her demin,
Merhamet eyle bize, sen ey Rabb-ül Alemîn,
Âmîn!..
Âmîn!..
Âmîn!.. [97]
 

CANIMIN CANI

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
5 May 2008
Mesajlar
2
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
65
Allahümme salli ala seyyidina muhammedin ve enzilhül münzelel mukarrabe indeke yevmel kıyameti.





Ben esmaül HÜsna yı ezberlicem nasipse..bu açıklamalı çok iyi olmuş nerden edindiniz bu bilgiyii..

Allah razı olsun...
 

~Elçi~

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
20 Haz 2007
Mesajlar
2,893
Tepki puanı
1
Puanları
0
Yaş
44
Esselamun aleyküm Rahman razı olsun.Rabbim ecrinizi artırsın inşaallah.
Selam ve dua ile...
 

nakşibendi

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
12 Mar 2006
Mesajlar
1,946
Tepki puanı
0
Puanları
0
Allahümme salli ala seyyidina muhammedin ve enzilhül münzelel mukarrabe indeke yevmel kıyameti.





Ben esmaül HÜsna yı ezberlicem nasipse..bu açıklamalı çok iyi olmuş nerden edindiniz bu bilgiyii..

Allah razı olsun...

getimageV2.asp

99 Esmai Hüsna'dan Esintiler
beyazkose.gif
. MARİFET YAYINLARI . Sadettin Kaplan ...

Kitapların orjinalini alarak onlara destek olmamız duası ile
...
SON SÖZ
Kimin kalbinde Allah varsa onun muiyni (yardımcısı) Allahtır!
Kimin kalbinde Allahtan gayrisi varsa onun hasmı Allahtır!
KALBİ ALLAH'LA DOLU OLANLARA SELAM OLSUN...

Esselâmü aleyküm ve rahmetullàhi ve berekâtühû!..
Allah, hepimizin muîni olsun!.

 

nakşibendi

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
12 Mar 2006
Mesajlar
1,946
Tepki puanı
0
Puanları
0
Esselamun aleyküm Rahman razı olsun.Rabbim ecrinizi artırsın inşaallah.



Selam ve dua ile...


Hadis-i şeriflerde buyuruldu ki:
(Bir Müslümanın din kardeşinin arkasından ettiği hayır dua kabul olur. O dua edince, bir melek, “Âmin, kardeşin için istediğinin aynısı sana da verilsin” der.) [Müslim, Tirmizi, İbni Mace]

Ve Aleyna Aleyküm Selam ve Rahmetullahi ve Berekatuhü Ebeden Daimen Kesira inşaAllah...
 

Bu konuyu görüntüleyen kişiler

Üst Alt