Amerika’ya, Amerikan üssüne, veya başınıza çuval geçirildiğinde asamıyorsunuz.
Milliyetçiliğin her türlüsü de şimdi tehlikeli. Dün meselâ bu sokakta, kimdir bilmiyorum, bayrak dağıtıp duruyorlar , kime karşı asacağım kardeş, karşı komşuma karşı mı asacağım? Karşı da D… şirketi var, sınıf arkadaşım, şimdi ona karşı bayrak mı asacağım.
Mesele, daha biraz önce de söylediğim gibi, işgalci Amerika’ya karşı bir bez bile sallayamayanlar, Müslüman Kürt halkına karşı aslan kesiliyorlar.
Bunlar kompleksden kaynaklanan hadiseler. Size bir şey söyleyeyim, Trabzon’da oldu olaylar, Trabzon’daki olaylardan bir ay kadar önce Irak işgalinin 2. yıldönümünde protesto mitingi düzenlendi. 15 civarında vakıf, dernek, parti biraraya geldi, bin kişi ancak toplanabildi. Ben de orada konuşmacıydım, kürsüye çıktığımda, polis kordonunu geçip de mitinge gelmeyen insanlara; “utandık yahu bin kişiyle protesto mitingi yapıyoruz. Koca Trabzon’da ancak bin kişi toplanabildi, yarısı da zaten partililerden. Yazıklar olsun size, dedim!” Yahu niye korkuyorsunuz, polis sizin polisiniz, güvenlik açısından sizi arayacak, yani buraya Amerikan ordusu gelip, karınız, kızınız elleyince mi sokağa çıkacaksınız. Böyle provakatif sözler söyledim, buna rağmen kimse oraya gelmedi. Ama aynı Trabzon’da işte şu gördüğün üç tane çocuk bildiri dağıtıyor, onları linç etmek için binlerce kişi toplanıyor. Ne kadar patolojik bir durumla karşı karşıya kaldığımızı, bir paranoyak hale geldiğimizi gösteriyor. Niye gösteriyor, “Doğu Konferansı”nı yok etmek için mi gösteriyor, yo böyle bir paranoyak durumda değilim, başka bir şey söyleyeyim, “Doğu Konferansı” gibi akl-ı selîmin emrettiği işleri, girişimleri bozmak istiyorlar. Anormal bir şey. Amerika’ya karşı, bölgeye yönelik işgallere karşı, tehditlere karşı bir tepki olarak ortaya çıkacakken, kardeşine karşı bayrak asıyorsun. Çok saçma ve çok tehlikeli bir şeydir ve herkesin bu konuda uyanık olması gerekir.
Biliyorsunuz, 1 ay öncesine kadar, Türk toplumundaki Amerikan düşmanlığının yüksekliğinden şikayet ediliyordu. Bu son bayrak eylemleriyle sanki bu düşmanlık başka kanallara çevrilmek isteniyor, siz de katılıyor musunuz?
Buradaki kavram kargaşasına son vermek lâzım. Amerikan düşmanlığı derken, Amerika’nın işgal ve saldırgan politikalarına olan düşmanlık mı, yoksa bizâtihi saf mânâsıyla Amerikan halkına bir düşmanlık mı? Bence, Amerika’nın bölgedeki ve dünyanın diğer yerlerindeki saldırgan ve işgalci tutumuna karşı büyüyen bir düşmanlık var, yoksa ırkçılık anlamında Amerikan halkına karşı bir düşmanlık yok. Sorunuza bu açıdan bakacak olursak, Amerikan düşmanlığını başka kanallara yönlendirmek etmek için provokasyonlar yapılmak isteniyor tabii.
George Soros’un bu sahada bir çok faaliyetleri olduğuna dair bilgiler edindik. Soros, MHP’nin kontrol edemediği, ancak MHP adına hareket eden ayak takımını kullanma ve yönlendirme faaliyetleri içerisinde ve bunun için bazı dernek ve vakıf türü oluşumlar içerisinde. Yani mevcut dernek ve vakıfları hariç, yeni yeni ülkücü- milliyetçi oluşumlara hazırlanıyor, Soros. Buradaki gayede şu, biliyorsunuz son NATO kararlarında, azınlık haklarına silahlı müdahale hakkı var, meselâ Eski Yugoslavya’da olduğu gibi. İstanbul’da 50 bin kişilik NATO acil müdahale gücü var, herhangi bir karışıklık çıktığında müdahale etmek için kurulmuş. Aynı zamanda, Amerika’ya karşı büyüyen muhalefetin Kürtlere doğru yönlendirilmesiyle, mevcut muhalefet kırılmak isteniyor.
Amerika ve AB ülkeleri, kendi çıkarları için, sivil toplum kuruluşları denilen bazı vakıf ve dernekleri kendi çıkarları için organize ediyorlar. Sizin de dediğiniz gibi, demokrasi, insan hakları gibi proje çalışmaları adı altında, kavramlarla oynayarak kendi emperyal politikaları için mevzi kazanıyorlar. Sivil toplum kuruluşları, emperyalizmin 6. kolu olmaya başlamıştır. Türkiye gibi ülkelerde, insanî gayeler için çalışma maskesi altında kurulan ve ABD ve Batı’nın politikalarına zemin hazırlamak için kamuoyu oluşturmaya çalışan bu sivil toplum kuruluşları, üzerinde büyük bir önemle durulması gereken ciddî bir siyasî tehlikedir. Kendilerine, insanî gayeler için çalışma kılıfını geçiren bu kuruluşlar gerçek mânâda, emperyalizmin bir uzantısı durumundadırlar.
İnsan hakları meselesine gelince biliyorsunuz, ABD her yıl ülkeler hakkında insan hakları raporu yayınlamaktadır. İki ay önce yayınladığı insan hakları raporu, bütün dünya tarafından alaya alındı. Venezuella, Küba, Çin , Suriye, Kuzey Kore gibi bir çok ülke, Amerika’ya, sen kendine bak! Şeklinde cevablar verdiler. Amerika, İşgal ettiği Irak’ta Ebu Guryb cezaevindeki işkence politikalarıyla, Afganistan ve Guantanamo’daki işkence üsleriyle insan haklarını ayaklar altına almakta, en ağır ve en sapık işkenceleri tatbik etmektedir. Öte yandan Türkiye gibi ülkelerde, emperyalizme muhalefet eden insanlara bizzat işkence edilmesini emreden ABD ve Batı, hem bu işkenceleri yaptırtmakta ve hem de kayıtlarını tutarak insan hakları bahanesiyle, kendilerine zarar verecek olan politik ve ekonomik uygulamaları önlemeye çalışmakta veya hâlâ direnen devlet bürokrasisini bertaraf etmeye çalışmaktadır. Yani, işkence, bir yandan teşvik edilirken diğer yandan “insan haklarını koruma bahanesiyle” emperyal amaçlı bir baskı aracı olarak kullanılmaktadır. F tipi cezaevleri bu politikaların en tipik misalidir. Siz, bir dönem Meclis İnsan Hakları Komisyonu üyesi idiniz. 1999-200 yılları arasında Türkiye’de büyük cezaevi baskınları düzenlendi.Bu kanlı cezaevi baskınlarından başlayarak F tipine geçişte yaşananlar hakkında neler söyleyebilirsiniz? Çünkü, F tipi cezaevleri projesi, ABD ve Avrupa’dan ithal edilmiş bir cezaevi sistemi olup, insanları diri diri toprağa gömme anlayışı üzerine bina edilmiştir.
Amerika ve Batı’nın işkenceye bakışında çok doğru bir tesbitte bulundunuz, çünkü, Amerika’nın, Batı’nın insan hakları konusunda, işkence konusunda müthiş bir çifte standartlı politikaları var. Amerika veya diğer emperyal güçler, işkenceler yapılırken, aman susun, sesinizi çıkarmayın politikası ile hadiseler yaklaşırken, diğer yandan da zamanında göz yumduğu bu işkence olaylarını kendi hesabına nasıl kullanacağının yollarını arıyor, bu müthiş bir çifte standarttır. Amerika, hiçbir uluslar arası hukuk kuralına riayet etmeksizin, Guantanamo’da, Ebu Gruyb’de, Afganistan’da olabildiğince, işkence yapmaya devam ediyor, kendi ülkesinde yapmadığı işkence sistemlerini Türkiye gibi ülkelere getirterek korkunç işkenceler yaptırtıyor ama ondan sonra da, bu işkence olaylarını senin üzerine yıkarak, sen falan tarihte şunları yaptın diyerek politik baskı kuruyor. Bütün dünyada işkenceyi küreselleştiren Amerika’dır. F Tipi cezaevleri sistemi sadece Amerika’da değil aslında Batı’da, İtalya’da temeli atılmış, Almanya’da geliştirilmiş, Kızıl Tugaylar ve Alman Kızıl Ordu Devrimcilerine karşı inşâ edilmiş bir cezalandırma sistemidir. Almanya ve İtalya’daki F tipi cezaevi sistemi, bu siyasî muhaliflerin “ıslah edilip (!) tekrar topluma kazandırılması(!)” gibi ucube bir mantık üzerine bina edilmiştir. Yani, teröristlerin (!) tekrar topluma kazandırılması, çünkü muhalif olmayı bir hastalık olarak gören bu anlayış, bu hastalığın(!) tedavi edilip tekrar topluma kazandırılması gayesini güdüyor. Ne demek “Muhalifin Tedavi Edilmesi?” Muhalif gerçekten hasta değil, deli değil, peki ne demek muhalifin tedavi edilmesi yada rehabilitasyonu ne demek?Muhalif olmaktan vazgeçin demek! Mahkum veya tutuklu ya muhalif olmaktan vazgeçecek yada hücrede kafayı yiyecek! İnsan olmaktan çıkacak! F tipi cezaevlerinin mantığı bu, tecridin mantığı bu. Öyle bir şey yapıyor ki, sadece tecrid değil, tecrid gerçekten insanı bütünüyle tehdidi eden, sürekli olarak müthiş bir işkence sistemidir. F tipi sistemi önünüze, bir taraftan “tecridi” koyuyor, bir taraftan da “Islah olmayı(!)” koyuyor. Benimle işbirliği yaparsan eğer ıslah olursan, tedavi olursan, yavaş yavaş muhalif olmaktan vazgeçersen, diğer insanlarla ortak alanları birlikte kullandıracağım, diyor. F Tipi, sadece bir tecrid değildir, bir tarafta tecrid, hücre varken diğer tarafta ortak kullanıma açık alanlar vardır. Ortak kullanım alanlarına çıkma hakkı, devletle veya cezaevi idaresiyle yaptığın işbirliğine göre veriliyor, işbirliği yaptığın müddetçe seni ortak alanlara çıkarıyor ve kendince tedavi sürecini başlatıyor. Yani, muhalife denmek isteniyor ki; ya düşüncenden, muhalefet etmekten vazgeçersin yada seni, tecridde ömür boyu bırakırım, diri diri mezara gömerim. Bu süreç zarfında da bedeniniz, elden gidiyor tabii ki. Bu insanlık onurunu ayaklar altına alan bir anlayıştır. Bütün Batılı insan hakları kuruluşları F tipi cezaevlerine “OLUR” vermiştir.