Neler Yeni

Hoşgeldiniz İslami Forum Sayfası

Tüm özelliklerimize erişmek için şimdi bize katılın. Kaydolduktan ve oturum açtıktan sonra, konular oluşturabilir, mevcut konulara yanıtlar gönderebilir, diğer üyelerinize itibar kazandırabilir, kendi özel mesajınızı edinebilir ve çok daha fazlasını yapabilirsiniz. Ayrıca hızlı ve tamamen ücretsizdir, peki ne bekliyorsunuz?
Blue
Red
Green
Orange
Voilet
Slate
Dark

Ebu gureyb’den yükselen nida (1 Kullanıcı)

Gülüşü Yaralı

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
6 Şub 2008
Mesajlar
5,741
Tepki puanı
3
Puanları
0
Yaş
38
Konum
ha bura :)
Web Sitesi
www.facebook.com


EBU GUREYB’DEN YÜKSELEN NİDA


Elim kaleme varmıyor
İçimden cümle kurmak gelmiyor
Bacılarımız karnı burnunda kan ağlıyor
Başlarını duvarlara vuruyor
Karnımızda domuzlar yaşıyor,diyor
Düşünmesi insanın canını yakıyor
Onlar dört duvarda kan ağlıyor
Mesefelar bu zamanda uçakla kısalıyor
Şimdi kalksan gitsen 5-6 saat ediyor
Onlar bize gelin diyor
Bizde burada sızlanıyor
Her gün aynı işkence devam ediyor
Kafirler hayvani zevkle ırzlarına geçiyor
Tekme, tokat, küfür …
Gelin bu mapusu başımıza yıkın, diyorlar
Ölmek istiyor, kurtuluş istiyorlar
Onların saf, temiz vücudları her gün eziyette
Nasıl rahatız bu kadar bizler de
Döşeklerimiz pamuktan
Yediklerimiz alâsından
Sevdiklerimiz yanımızda
Peki o sevdiğimiz bacılarımız…
HAYSİYETSİZLİK, AŞAĞILANMA ve ZULUM içinde
Ya biz, biz ne emanete sahip çıkabiliyoruz
Ne izzet ne şeref ne de haysiyet
Allah’ım bizlere tekrar izzetimizi ve şerefimizi geri ver
Bizleri bu zilletten kurtar.
Bacılarımıza yardım etmemizi nasip et
Allah’ım sen dayanma gücü nasip et
Çözümü en kısa zamanda tatbik et
Yolumuzu aç, engellerimiz kalksın
Kardeşlerimize ellerimiz uzansın
Bu zülumler zincirinden artık eser kalmasın
Gel şeriatım yeter, sen gel
Şu diktatörlere ol engel
Rahmetini ve yardımını umarak kapındayız
Gönüllerimizle tek senin yolundayız
Senden başka kapı yok
Bizi geri çevirme
En kısa zamanda nasip et Allah’ım
En kısa zamanda nusreti ver bize Rabbim.


Zeynep Afra
 

Gülüşü Yaralı

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
6 Şub 2008
Mesajlar
5,741
Tepki puanı
3
Puanları
0
Yaş
38
Konum
ha bura :)
Web Sitesi
www.facebook.com
Ebu Gureyb'ten Mektup Var!

Ebu Gureyb'ten Mektup Var!

f_01kqqqqm_8977bc4.jpg




Ebu Gureyb'ten Mektup Var!


YARDIM ET Allah'IM..
SEN BiZE YARDIM ET!
GÖRÜNMEZ ORDULARINI GÖNDER Allah'IM..

Ebu Gureyb hapishanesinden Iraklılara ikinci bir mektup geldi. Mektup, tüm
Iraklıları ağlattı. Fatma'nın zindandan gönderdiği mektubun çarşamba günü
Bağdatlılara ulaştığı bildirildi.

Mektubun Iraklılar arasında yayılmasının peşinden 100 kadar Iraklı direnişçi
önceki akşam Ebu Gureyb hapishanesine yürüdü. Direnişçilerin Fatma'nın
mektubunun ardından hapishaneye saldırdıkları vurgulandı. Direnişçiler,
saldırıları esnasında 6 ABD askerinin öldüğünü ve 10 askerin de esir
alındığını kaydettiler. Esir alınanlardan 7'sinin kadın asker olduğu
belirtildi.

İşte Fatma'nın tüm Iraklıları ağlatan mektubu:

Rahmân ve Rahîm (olan) Allah'ın adıyla.

"De ki: O, Allah birdir. Allah sameddir (Her şey O'na muhtaçtır.) O,
doğurmamış ve doğmamıştır. Onun hiçbir dengi yoktur."

Bu mubarek sureyi Allah'ın kitabından seçtim. Çünkü bu sure bana ve size
dayanma gücü veriyor. Özellikle de Müslümanların kalplerine huşu ve haşyet
aşılıyor.

Ey Allah yolunda cihad eden kardeşlerim... Size neler anlatsam!
Karınlarımızın domuzların ve maymunların **********leri ile dolu olduğunu mu?
Yoksa, onların vücutlarımızı kirlettiğini, yüzlerimize tükürdüklerini ve
göğüslerimizdeki Kur'an'ı paramparça ettiklerini mi anlatayım! Allahu
Ekber...

İçinde bulunduğumuz durumu düşünebiliyor musunuz? Hakikaten bize hâlâ neler
yapıldığını bilmiyor musunuz? Biz kız kardeşlerinizin ve yarın yüce Allah'ın
huzurunda hesaba çekileceksiniz.

Bu zindanda hiçbir gece geçmiyor ki, bu domuz ve maymunlar sürüsünün azgın
şehvetleri vücudumuzu yıpratmasın. Bekaretimizi bozdular... Allah'tan korkun
ve bizi bu canilerlerle birlikte öldürün... Onlarla birlikte duvarları
üzerimize yıkın... Allah'ın arşı altında bizden faydalanmalarına ve tecavüz
etmelerine imkân tanımayın. Bize yapılanlandan dolayı Allah'tan korkun...
Bırakın dışarıda onların tankları ve uçakları ile uğraşmayı... Ebu Gureyb
zindanlarında zulme maruz kalan bizlere yönelin.

Ben din kardeşiniz (Fatıma), bir günde 9 kez bana tecavüz ettiler, bu
zilleti tahayyül edebiliryor musunuz? Düşünün gözlerinizin önünde kız
kardeşinize tevavüz ediliyor! Niçin benim de sizin kız kardeşiniz olduğunuzu
tasavvur etmiyorsunuz?

Benimle birlikte bu kara zindanda evlenmemiş 13 kız kardeşiniz daha
bulunuyor. Hepimize bu kahpe duvarlar arasında tecavüz ediliyor... Hâlâ
çığlıklarımızı işitmiyor musunuz?..

Namaz kılmamız engellendi, elbiselerimiz çıkarıldı. Giyinmemize müsade
edilmiyor. Buradaki kız kardeşlerinizden biri size bu mektubu yazdığım günün
bir kaç gün öncesinde ihtihar etti. Bu kız kardeşiniz vahşi bir şekilde
tecavüze uğradıktan sonra dövüldü. Alçaklar bacınızın göğsüne ve
baldırlarına vurdular.

Daha sonra inanılması güç işkenceden geçirdiler. Buna tahammül edemeyen
bacınız başını zindanın duvarlarına vura vura öldü. İslâm'da intiharın haram
olmasına rağmen kardeşimiz intihara başvurdu. Ben onu mazur görüyorum.
Allah'tan onun için mağfiret diliyorum çünkü O bağışlayandır ve çok
merhametlidir. Kardeşlerim Allah rızası için nidamıza karşılık verin ve bizi
onlarla birlikte öldürün! Umulur ki huzura ereriz...
 

BULENT TUNALI

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
30 Ağu 2007
Mesajlar
2,307
Tepki puanı
2
Puanları
0
Yaş
52
Konum
BURSA-m.k.paşa
Web Sitesi
www.bilsankimya.com
selamün aleyküm hilal kardeşim oldukça duygulandırıcı bir ppaylaşım olmuş okurken bile boğazımızda bir şeyler düğümleniyor.insan olarak bu vahşete tepkisiz kalmak imkansız.ama dua etmekten başka bir şeyde elimizden gelmiyor malesef.selam ve dua ile kalın
 

ishakyakup

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
9 Tem 2007
Mesajlar
549
Tepki puanı
21
Puanları
18
Yaş
44
Konum
Gebze
selamün aleyküm..

efendi kardeşim bunları yazmayın lütfen.

zira; bu sırf edebiyat, başka hiç bir gayesi yok..
bacılarımız dediğiniz hanımları eğer gerçekten bacı olarak görseniz.. başlarına gelen bu rezil felaketi sağda solda yazmaz, herkese duyurmak istemezsiniz..

şimdi bir düşünün, ıraklı fatıma gerçekten sizin öz ablanız veya kız kardeşiniz olsa.. ve bu mektubuda bizzat size yazmış olsa.. "benim bacıma böyle böyle yapmışlar" diye bu mektubu burada neşreder miydiniz.. asla etmezdiniz değil mi? derdinizden kederinizden ölürdünüz fakat kimseye anlatmazdınız... kardeşlik bunu gerektirir..

bu malum mektup onlarca sitede yazıldı çizildi üzerine yorumlar yapıldı.. kafirlere lanet okundu..mücahit naraları atıldı vs.vs. ama icraat yok faaliyet yok..

şimdi desekki bu bacıları kafirlerin elinden kurtarmak için herkes bir aylık gelirini bağışlasın.. mücahitlik taslayanları sen o zaman gör.. kuru gürültü yapanları sen o zaman gör.. bırakın bu uğurda can vermeyi üç beş kuruş vermekten bile nasıl kaçacaklarını o zaman gör..

efendi kardeşim.. bu konu bende birikmiş bir sıkıntıydı.. biraz size patladı gibi bir durum oldu.. kusura bakmayın burada ki muhalefetimi şahsınıza olarak algılamayın.. geneldi..

selamün aleyküm...
 

inam_9

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
20 Nis 2008
Mesajlar
271
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
41
Allah razı olsun kardeşlerim bu yazıları okudukça içim tekrar acımaya başladı Rabbim zor durumda işkence altında bulunan müslüman kardeşlerimin yardımcısı olsun böyle düşünen arkadaşların çalışmalarını görmek bana büyük bi haz veriyor tekrar Allah razı olsun
 

Gülüşü Yaralı

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
6 Şub 2008
Mesajlar
5,741
Tepki puanı
3
Puanları
0
Yaş
38
Konum
ha bura :)
Web Sitesi
www.facebook.com
selamun aleyküm.
ebu gureybteki kardeşlerimizin bu içler acısı durumlarını paylaşıma açtığınız için ALLAH razı olsun.
keşke elimizden birşeyler gelsede yapabilsek...
ama elimizde böyle bir imkanımız yok.
ama ALLAH cc bir ayetinde buyurduki duanız olmasaydı ne işe yarardınız?
evet buradan yola çıkarak dularınıza amin diyor,bütün kardeşlerimizide buradaki kardeşlerim için duaya davet ediyorum.
müminin mümine duasının makbul olacağını PEYGAMBER EFENDİMİZ SAV biz ümmetine müjdelemiştir.
dolayısıyla paylaşımınız bu kardeşlerimizie dua etmemiz açısından çok bilgilendirici ve yerinde olmuştur.
RABBİM bu kardeşlerimize yardım etsin.sabır versin.amin.
sizdende böyle çok önemli paylaşım içerisinde dualarınızdan dolayı ALLAH razı olsun.
hayırlı günler.
vesselam...

işte bende bunu için bu niyetle açtım bu konuyu..
keza bakınız haklıda çıktım..
zira belkide aklımızda olmadığı bi an duaya durduk o ve onlar için...
teşekkür ederim selametle kardeşim
 

islamoglu

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
5 Kas 2006
Mesajlar
233
Tepki puanı
0
Puanları
0
Esselamu aleykum,

Yazdıkların elbette içler acısı bir durum,elbette beğenmiyoruz içimiz kabarıyor,şimdi orda olsaydım asardım keserdim gibi naralar atabiliyoruz,tamam fatmaların ayşelerin bir suçu yok,ne günahları var diyoruz,ama birde şunu düşünelim,vatanlar bu durumda neler yapıyorlar,mesela müslüman ülkeler,şimdi IRAK müslüman bir ülke içinde kimler yaşarsa yaşasın,İRAN da bir çok kesiminde müslümanlar yaşamakta,SURİYE de müslüman halk var,KUVEYT de de müslümanlar var,SUUDİ ARABİSTAN vs. vs.vs... birçok örneği var,peki kardeşim amerika bu IRAK a girdi bunları yaptıda O SADDAM neden köstebek gibi yer altındaydı nedn savaşmadı neden korumadı ülkesini ,peki o ıraklı halk ne iş yapıyordu,bir tek mermi bile sıkmadı ırak ordusu,pek dünyadaki müslüman ülkeler neresindeydi bu savaşın,TÜRKİYE hala ırakın içinde onlarca PKK kampı var IRAK bunları 1986 dan beri besliyor ülkemiz insanını öldürmesi için bunlara müsade edildiği gibi mühimmat ve lojistik destekde sağlanmıştır,IRAK dan gelen kalleş beni vurup IRAK a dönmüştür senelerce,IRAK bir gün dedimi TÜRKLER benim kardeşim,Yanı başında İRAN la senelerce savaştı İRAN lı yüzbinlerce insanı kimyasal madde kullanarak öldürdü,KUVEYT sen benden zenginsin dedi ona saldırmadımı bu müslüman IRAK ve daha bir çok olay mevcut tarih defterlerinde,senin ülken yanmış bu IRAK dan bi sor bakam IRAK lı kaç kişi dediler ya şu PKK kamplarını kapattıralım bizimde kardeşlerimiz var orada TÜRKİYE deki müslüman kardeşlerimizi katlediyorlar diye?sürelim şunları memleketimizden diye,yahu anlamıyorum bu SADDAM değilmiydi İRAN la savaşırken AMERİKADAN saldırı füzeleri alan,hatta bi ara esprisi oldu SADDAM AMERİKA dan aldığı PATROTLARI ona karşı kullanıyor diye.
Akıllı olalım kardeşim müslümanı lbette seveceğiz ama sen istersen seni seven müslümanı sev.
Sözüm kimseye değil kimse üstüne alınmasın,ben birşey yazdımmı insanlar üstüme geliyor ,forumlar kilitleniyor,kimseye saldırmıyorum ben öyle bir yapımda yok,imseye akılda vermek gibi bir niyetim yok herkesin aklı var,Allah a emanet olunuz.
 

mervenur1

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
12 Haz 2008
Mesajlar
2,302
Tepki puanı
4
Puanları
0
Yaş
35
Onların saf, temiz vücudları her gün eziyette
Nasıl rahatız bu kadar bizler de
Döşeklerimiz pamuktan
Yediklerimiz alâsından
Sevdiklerimiz yanımızda

emegıne sağlık kardesım
 

Selçuk_lu

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
11 Haz 2008
Mesajlar
161
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
49
Kula bela gelmez hak yazmayınca
Hak kuluna bela vermez kul azmayınca


Diye bir söz varya, bunlar için geçerli değilmi?
 

Gülüşü Yaralı

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
6 Şub 2008
Mesajlar
5,741
Tepki puanı
3
Puanları
0
Yaş
38
Konum
ha bura :)
Web Sitesi
www.facebook.com
Kula bela gelmez hak yazmayınca
Hak kuluna bela vermez kul azmayınca


Diye bir söz varya, bunlar için geçerli değilmi?



musibet herzaman azınca verilmez insanlara....

kâh imtihan için ,kâh ders için, kâh dediğiniz gibi...

fakat bizler "azmıştırda bulmuştur " diye yorumda bulunamayız Allah muhafaza haddimiz değil
 

kimkimdir

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
9 Şub 2009
Mesajlar
6,610
Tepki puanı
2
Puanları
0
Yaş
53
28/4/2009 -- Mehmet Bekâroğlu: "Irak, emperyalizme karşı insanlığın vicdanıdır"

Kategori: Röpörtaj
Mehmet Bekâroğlu: "Irak, emperyalizme karşı insanlığın vicdanıdır"
Mehmet Bey, arkadaşlarınızla birlikte “Doğu Konferansı” ismi altında, Suriye, Ürdün, Mısır, Lübnan, Filistin ve İran’a ziyaretlerde bulundunuz. Amerikan emperyalizmine karşı işbirliğinde bulunmak için ziyaretlerde bulundunuz. Bu ziyaretlerde, bölge aydınları, gazeteciler ve devlet adamlarıyla görüşmeleriniz oldu. Buralarda edindiğiniz genel intibâlarınızı anlatabilir misiniz?
Şimdi, sizin de söylediğiniz gibi, bölgeye yönelik olarak başlayan, aslında 100 yıldan fazla bir zamandır başlamış olan ve sadece askerî olmayan, siyasî, ekonomik ve kültürel bir saldırı, bir kuşatma sözkonusu. Özellikle Irak’ın işgal edilmesi bugünlerde, kuşatma ve askerî boyutun doruk noktasına çıkmıştı ki, tepkiler de ona göre büyümüştü. Bu dönemde bir çok insan, Amerika’nın bu saldırganlığına karşı, Irak’ı işgaline karşı bütün dünyada tepki göstermişti. Türkiye’de de müthiş bir tepki vardı, nitekim bu tepki, 1 Mart tezkeresiyle TBMM’ye kadar gitti. Herkes bir şey yapıyordu, ama bu sadece bir tepkiydi. Yanlış ve haksızlıklar karşısında bir tepkiydi. Bizim “Doğu Konferansı”, Sayın Nihat Genç’in bana böyle bir teklifte bulunmasıyla başladı. Nihat Genç’in bu konferansı oluşumda çok önemli katkıları var. Çünkü, bu fikir Nihat’ın gelmesiyle oluştu.
Biz “Doğu Konferansı”nı oluştururken, daha öte ne yapılabilir, tepkilerin ötesinde ne yapılabilir düşüncesindeydik. Bunları konuşurken tabii herkesin tesbit ettiği bir şey; o bölge aydınlarıyla, bölge insanlarıyla da paylaşmak gerekiyor. Çünkü en temel problem, o bölge insanları, halkları, aydınları arasındaki iletişim kanalları, damarlarının kopmuş olması, kesilmiş olmasıdır. “Doğu Konferansı” aslında, bu kanalları, bu damarları açmaya yönelik bir çalışmadır.
Çok tartıştık, çok münakâşalar da bulunduk, daha sonra da böyle ara toplantılar düzenledik. Yolculuklarda bile konuşmaya devam ediyoruz. Ama daha önce de belirttiğim gibi, temel pratik olarak, bölge ülkeleri, halkları ve öncelikle aydınları arasında kesilmiş olan kanalları açmak. Çünkü, bu tartışmalarımızda önemli bir tesbitte de bulunduk, biliyorsunuz “Doğu Konferansı”, İslâmcısından, Sosyalistine geniş bir yelpazeyi içine alıyor. Şimdi, Batı uygarlığı, Amerika Irak’a saldırıyor ama, bunun bir arka plânı var, işte aydınlanmadan bugünlere gelinen bir uygarlıkla karşı karşıyayız. İnsanlığa bir çok kazanımlar sağlamış ama işte, çevresine büyük savaşlar, nükleer silahlara kadar çok ciddî tehditler çıkarmış bir uygarlık! Amerika derken bugün,Amerika gökten inmiş bir uygarlık değil, dolayısıyla bu uygarlığın bu noktaya gelmesi meselenin özü. Zaten, Irak’taki savaşa karşı bütün dünyada insanlar ayağa kalktı ama, en çok Batı’da insanlar ayaklandı. İşte İngiltere’de savaştan önce, 15 Şubat 2003 tarihinde düzenlenen savaş karşıtı mitinge 1,5 milyon insan katıldı.Bu gösteriler, sadece Irak’ın işgaline, sadece savaşa karşı değil, Batı sistemine, Batı uygarlığına karşı insanlığın derin vicdanı olarak tezahür etti. Batı uygarlığı böyle şeyler getiriyor, piyasa getiriyor, kâr, zarar, faiz, borsa gibi şeyler getiriyor. Buna karşı daha insanî olan, vicdan, adalet, alınteri gibi, kavramlar getiren yeni bir uygarlık arayışı filan var. Biz değişik siyasî ilimlerdeki insanlar “Doğu”ya doğru yola çıkarken, bu alternatifin imkânlarına, potansiyellerine de oralarda rastlayacağımızı aramızda konuşuyorduk ve buna “bir keşif harekâtı” filan da diyorduk.Hâlâ da diyoruz. Şunu bulduk; bütün bir uygarlığın, bütün bir insanlığın problemine cevap anlamında demiyorum ama, böyle bir potansiyelin orada olduğuna inanıyorduk, nitekim bunlar, felsefî, duygusal, pratik gibi şeylerdi fakat, gittiğimizde gördük ki, Türkiye’den insanlar ancak böyle bir çağrı yapabilirlermiş, Türkiye’den gelinirse büyük ilgi görürmüş. Bizim hiç birimiz milliyetçi falan değiliz yâni, Türkçülük, ırkçılık gibi öyle şeylerimiz yok. Ama bir kere daha gördük ki, Türkiye anlamlıymış. Yani bu, tarihten, kültürden ne bileyim şu ândaki pozisyondan, nereye yorarsanız yorun, Türkiye çok daha önemliymiş ve biz nereye gittiysek geç kaldık. Gerçekten, sadece aydınlar ve devlet katları değil, sokaktaki insana kadar çok ciddî bir ilgi gördük. Bunu şekilde düşünmeyin: İşte Suriye yakın tehdit altındaydı, dolayısıyla tehditten dolayı elbette böyle davranacaktı(!)denilebilir ama, Türkiye’den pek uzak gibi görünen, Türklere en tepkili gibi görünen Mısır’da da biz, aynı alâkayı gördük. Belki aydınlar, öyle resmî konuşmalarda, Türkiye, Osmanlı üzerine bir takım şeyler söylüyorlar ama, o resmîyet bittikten sonra gördük ki, onlar da bizimle aynı düşüncede. Geç kaldık, en milliyetçi, Arap milliyetçi olan VEH partisinde bile aynı şeyler var, bu parti üstelik Batıcı ve milliyetçi yani... Bizdeki Mehmet Ağar’ın partisi gibi, onlar da bile aynı şeyler var.

Bu gördüğünüz ve yaşadığınız hakikate, Osmanlı’dan gelen İslâm birlikteliği yani, hâlâ Osmanlı’dan gelen ve dolayısıyla Osmanlı devlet çekirdeğini Türklerin oluşturması sebebiyle, bu işi ancak Türklerin yapabileceğine dair şuur altına yerleşmiş bir vakıadır diyebilir miyiz? Geçenlerde Cezayir Devlet Başkanı şunları söyledi; “Osmanlı Milletler topluluğu oluşturulması”gerekir.
Aslında “Osmanlı Milletler Topluluğu” da çok Batıcı bir yaklaşım, biz öyle bakmıyoruz ama, şöyle bir şey, Osmanlı- Türkler yapar gibi bir hüküm vermek yanlış, Osmanlı bir dönem yaşamış gitmiş. Şimdi şöyle bir şey var, bütün dünya, Nihat çok önemli bir şey söyledi, gittiğimiz bütün her yere gördük, İran’da da, Suriye’de de, Mısır’da da, özellikle Lübnana’da Velid Canbolat’ın ifadesi çok enteresandı. Bize şunları söyledi Canbolat: “Bu coğrafyada “Sosyalizm oldu, Baasçılık oldu, Milliyetçilik oldu, bunların hepsini denedik, bunların hepsi Batılı kavramlar, hepsini denedik çok fazla bir şey olmadı.”
Bu coğrafyada Müslümanlık zannedildiği gibi sadece basit mânâda dinî bir kimlik olarak durmuyor, anti-emperyalizm, yaşanan hayal kırıklıkları, yaşanan yenilgiler, travmalar, bütün bunlar, sadece basite indirgenmiş bir dinden öte bir şey olarak gösteriyor, İslâm’ı bize.

Sadece ibadetlere has, protestanlaştırılmış, sokağa ve hayatın her safhasından çıkartılmış, bir din değil yani? İslâm böyle bir din değil.
Hayır tabii ki. Bütün o kültürle ilgili olay, din yani, İslâm. Özellikle de Müslümanlık “Doğu” gibi bir şey oluyor burada. Nihat’ın; “Amerikan bombalarının düştüğü yer”, Amerika’nın ezdiği her şey, Müslümanlık gibi anlaşılıyor. Amerika’nın Güney Amerika’yı ezmesi bile, mazlum olduğu için, Müslümanlığı ezmesi olarak görülüyor. Oralar da öyle bir anlayış gördük.
Bir de, Batı kendisine milyonlarca insanın ölümüne mâl olan o kadar savaştan sonra bir araya gelip, birleşiyor, entegre oluyor. Almanya, Fransa’da milyonlarca insan kaybına sebeb oldu ama, bugün bu iki ülke birleşebiliyor, bir araya gelebiliyor. Aynı devlet olmuyorlar ama, entegre oluyorlar. Kültürlerini, ekonomilerini birleştiriyorlar. Peki, biz niçin, 600 sene, 1000 sene birlikte yaşamış insanlar güçlerimizi biraraya getiremiyoruz? Niye entegre olmayalım, niye birlikte hareket etmeyelim? Bu coğrafyada, Arablar, Kürtler, Türkler yeni gelmiş değiller, 1000 senedir beraber yaşıyorlar. Kimse kimseyi kesmemiş.
“Doğu Konferansı” bu düşüncelerle doğdu ve bu düşünceler etrafında yoluna devam ediyor.
Şunu söylemek istiyorum, ben 50 yaşındayım ve 15 yaşımdan beri siyasî mücadelenin içindeyim. Bir problem var bizde, o zamanlar acayip şekilde parladı, o da “milliyetçilik”. Bu, bâzen Osmanlıcılık, bâzen Türkçülük bâzen mezhebcilik, hattâ ırkçılık şeklinde bir milliyetçilik hadisesi yansıyor, ciddî bir şey var. “Doğu Konferansı” en çok bundan kaçınmak mecburiyetinde.

Yani, geniş çerçevede toplanmayı sağlayabilmek için milliyetçilik propagandasından kaçınmak zorundayız diyorsunuz.
Evet, biz milliyetçiyiz filan asla olmamalı. Bu topraklarda kimse inkâr edilmemiştir, zaten en önemli özelliği de budur. Şöyle diyebilirsiniz meselâ, burada herşey sarı renkte olacak, sarı renk haricindeki herşeyi yasakladım örneğin, milliyetçilik de yasaktır, bu anlamsız bir şeydir. Burada başka bir şey var, herşey serbest ama milliyetçilik yok. Arablık, Türklük, Kürtlük hiçbir zaman problem değil, hattâ zenginlik. “Doğu Konferansı” zaten yola çıkarken bu düşünceyle yola çıktı. Alevisiyle, Sünnisiyle, Arabıyla, Türküyle, Kürdüyle yola çıktı ve bu mesajla gitti, eşitlik, kardeşlik ilişkisiyle gidildi, öyle Batı’nın demokrasisini getireceğim, Batı’nın değerlerini getireceğim, ben konuda senden daha tecrübeliyim, senden üstünüm gibi tavırlarla gidilirse hiçbir yere varılamaz, yıllardan beri bu tavırlardan dolayı bir mesafe alınamamıştır, “Doğu Konferansı””nı etkili kılan da bu zaten. Böyle bir şeyle, tarihte olan şeyle gidiyoruz. “Doğu Konferansı”nın kendisi bir düşüncedir aslında, “Doğu Konferansı” birlikleri, siyâseti, şunu bunu organize edecek değil, Nihat’ın bir lafı var, kızak görevini görecek.Biz kızak olacağız, oradan iş yapacak insanlar, kurumlar kayıp gidecek. Zaten oldu bile, sanatçılar gidiyor, siyasetçiler gidiyor, bilim adamları gidiyor, araştırma merkezleri herkes gidiyor, geliyor bir şeyler başladı. Devletler de gidiyor, geliyor.
Bayrak eylemlerini nasıl değerlendiriyorsunuz?
Bayrak eylemleri saçma sapan eylemler. Evine bayrak samak ne demek ya? Siz , Viyanaya kadar gitmiş ve orada bayrak açmış bir milletsiniz yahu. Evine bayrak asmak ne demek biliyor musunuz? Türkiye’nin mülkü elden gitti, evim kaldı demek, hattâ evimi bile alacaklar, bayrak asmak böyle bir mânâya geliyor.

Hele bir de, bizim gibi bu toprakların eski sahiplerinden Müslüman Kürt halkına karşı asıyorsunuz?
(Bayrak açanlara hitaben) Gidin yahu kime asıyorsunuz,
 

kimkimdir

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
9 Şub 2009
Mesajlar
6,610
Tepki puanı
2
Puanları
0
Yaş
53
Amerika’ya, Amerikan üssüne, veya başınıza çuval geçirildiğinde asamıyorsunuz.
Milliyetçiliğin her türlüsü de şimdi tehlikeli. Dün meselâ bu sokakta, kimdir bilmiyorum, bayrak dağıtıp duruyorlar , kime karşı asacağım kardeş, karşı komşuma karşı mı asacağım? Karşı da D… şirketi var, sınıf arkadaşım, şimdi ona karşı bayrak mı asacağım.

Mesele, daha biraz önce de söylediğim gibi, işgalci Amerika’ya karşı bir bez bile sallayamayanlar, Müslüman Kürt halkına karşı aslan kesiliyorlar.
Bunlar kompleksden kaynaklanan hadiseler. Size bir şey söyleyeyim, Trabzon’da oldu olaylar, Trabzon’daki olaylardan bir ay kadar önce Irak işgalinin 2. yıldönümünde protesto mitingi düzenlendi. 15 civarında vakıf, dernek, parti biraraya geldi, bin kişi ancak toplanabildi. Ben de orada konuşmacıydım, kürsüye çıktığımda, polis kordonunu geçip de mitinge gelmeyen insanlara; “utandık yahu bin kişiyle protesto mitingi yapıyoruz. Koca Trabzon’da ancak bin kişi toplanabildi, yarısı da zaten partililerden. Yazıklar olsun size, dedim!” Yahu niye korkuyorsunuz, polis sizin polisiniz, güvenlik açısından sizi arayacak, yani buraya Amerikan ordusu gelip, karınız, kızınız elleyince mi sokağa çıkacaksınız. Böyle provakatif sözler söyledim, buna rağmen kimse oraya gelmedi. Ama aynı Trabzon’da işte şu gördüğün üç tane çocuk bildiri dağıtıyor, onları linç etmek için binlerce kişi toplanıyor. Ne kadar patolojik bir durumla karşı karşıya kaldığımızı, bir paranoyak hale geldiğimizi gösteriyor. Niye gösteriyor, “Doğu Konferansı”nı yok etmek için mi gösteriyor, yo böyle bir paranoyak durumda değilim, başka bir şey söyleyeyim, “Doğu Konferansı” gibi akl-ı selîmin emrettiği işleri, girişimleri bozmak istiyorlar. Anormal bir şey. Amerika’ya karşı, bölgeye yönelik işgallere karşı, tehditlere karşı bir tepki olarak ortaya çıkacakken, kardeşine karşı bayrak asıyorsun. Çok saçma ve çok tehlikeli bir şeydir ve herkesin bu konuda uyanık olması gerekir.

Biliyorsunuz, 1 ay öncesine kadar, Türk toplumundaki Amerikan düşmanlığının yüksekliğinden şikayet ediliyordu. Bu son bayrak eylemleriyle sanki bu düşmanlık başka kanallara çevrilmek isteniyor, siz de katılıyor musunuz?
Buradaki kavram kargaşasına son vermek lâzım. Amerikan düşmanlığı derken, Amerika’nın işgal ve saldırgan politikalarına olan düşmanlık mı, yoksa bizâtihi saf mânâsıyla Amerikan halkına bir düşmanlık mı? Bence, Amerika’nın bölgedeki ve dünyanın diğer yerlerindeki saldırgan ve işgalci tutumuna karşı büyüyen bir düşmanlık var, yoksa ırkçılık anlamında Amerikan halkına karşı bir düşmanlık yok. Sorunuza bu açıdan bakacak olursak, Amerikan düşmanlığını başka kanallara yönlendirmek etmek için provokasyonlar yapılmak isteniyor tabii.

George Soros’un bu sahada bir çok faaliyetleri olduğuna dair bilgiler edindik. Soros, MHP’nin kontrol edemediği, ancak MHP adına hareket eden ayak takımını kullanma ve yönlendirme faaliyetleri içerisinde ve bunun için bazı dernek ve vakıf türü oluşumlar içerisinde. Yani mevcut dernek ve vakıfları hariç, yeni yeni ülkücü- milliyetçi oluşumlara hazırlanıyor, Soros. Buradaki gayede şu, biliyorsunuz son NATO kararlarında, azınlık haklarına silahlı müdahale hakkı var, meselâ Eski Yugoslavya’da olduğu gibi. İstanbul’da 50 bin kişilik NATO acil müdahale gücü var, herhangi bir karışıklık çıktığında müdahale etmek için kurulmuş. Aynı zamanda, Amerika’ya karşı büyüyen muhalefetin Kürtlere doğru yönlendirilmesiyle, mevcut muhalefet kırılmak isteniyor.
Amerika ve AB ülkeleri, kendi çıkarları için, sivil toplum kuruluşları denilen bazı vakıf ve dernekleri kendi çıkarları için organize ediyorlar. Sizin de dediğiniz gibi, demokrasi, insan hakları gibi proje çalışmaları adı altında, kavramlarla oynayarak kendi emperyal politikaları için mevzi kazanıyorlar. Sivil toplum kuruluşları, emperyalizmin 6. kolu olmaya başlamıştır. Türkiye gibi ülkelerde, insanî gayeler için çalışma maskesi altında kurulan ve ABD ve Batı’nın politikalarına zemin hazırlamak için kamuoyu oluşturmaya çalışan bu sivil toplum kuruluşları, üzerinde büyük bir önemle durulması gereken ciddî bir siyasî tehlikedir. Kendilerine, insanî gayeler için çalışma kılıfını geçiren bu kuruluşlar gerçek mânâda, emperyalizmin bir uzantısı durumundadırlar.

İnsan hakları meselesine gelince biliyorsunuz, ABD her yıl ülkeler hakkında insan hakları raporu yayınlamaktadır. İki ay önce yayınladığı insan hakları raporu, bütün dünya tarafından alaya alındı. Venezuella, Küba, Çin , Suriye, Kuzey Kore gibi bir çok ülke, Amerika’ya, sen kendine bak! Şeklinde cevablar verdiler. Amerika, İşgal ettiği Irak’ta Ebu Guryb cezaevindeki işkence politikalarıyla, Afganistan ve Guantanamo’daki işkence üsleriyle insan haklarını ayaklar altına almakta, en ağır ve en sapık işkenceleri tatbik etmektedir. Öte yandan Türkiye gibi ülkelerde, emperyalizme muhalefet eden insanlara bizzat işkence edilmesini emreden ABD ve Batı, hem bu işkenceleri yaptırtmakta ve hem de kayıtlarını tutarak insan hakları bahanesiyle, kendilerine zarar verecek olan politik ve ekonomik uygulamaları önlemeye çalışmakta veya hâlâ direnen devlet bürokrasisini bertaraf etmeye çalışmaktadır. Yani, işkence, bir yandan teşvik edilirken diğer yandan “insan haklarını koruma bahanesiyle” emperyal amaçlı bir baskı aracı olarak kullanılmaktadır. F tipi cezaevleri bu politikaların en tipik misalidir. Siz, bir dönem Meclis İnsan Hakları Komisyonu üyesi idiniz. 1999-200 yılları arasında Türkiye’de büyük cezaevi baskınları düzenlendi.Bu kanlı cezaevi baskınlarından başlayarak F tipine geçişte yaşananlar hakkında neler söyleyebilirsiniz? Çünkü, F tipi cezaevleri projesi, ABD ve Avrupa’dan ithal edilmiş bir cezaevi sistemi olup, insanları diri diri toprağa gömme anlayışı üzerine bina edilmiştir.
Amerika ve Batı’nın işkenceye bakışında çok doğru bir tesbitte bulundunuz, çünkü, Amerika’nın, Batı’nın insan hakları konusunda, işkence konusunda müthiş bir çifte standartlı politikaları var. Amerika veya diğer emperyal güçler, işkenceler yapılırken, aman susun, sesinizi çıkarmayın politikası ile hadiseler yaklaşırken, diğer yandan da zamanında göz yumduğu bu işkence olaylarını kendi hesabına nasıl kullanacağının yollarını arıyor, bu müthiş bir çifte standarttır. Amerika, hiçbir uluslar arası hukuk kuralına riayet etmeksizin, Guantanamo’da, Ebu Gruyb’de, Afganistan’da olabildiğince, işkence yapmaya devam ediyor, kendi ülkesinde yapmadığı işkence sistemlerini Türkiye gibi ülkelere getirterek korkunç işkenceler yaptırtıyor ama ondan sonra da, bu işkence olaylarını senin üzerine yıkarak, sen falan tarihte şunları yaptın diyerek politik baskı kuruyor. Bütün dünyada işkenceyi küreselleştiren Amerika’dır. F Tipi cezaevleri sistemi sadece Amerika’da değil aslında Batı’da, İtalya’da temeli atılmış, Almanya’da geliştirilmiş, Kızıl Tugaylar ve Alman Kızıl Ordu Devrimcilerine karşı inşâ edilmiş bir cezalandırma sistemidir. Almanya ve İtalya’daki F tipi cezaevi sistemi, bu siyasî muhaliflerin “ıslah edilip (!) tekrar topluma kazandırılması(!)” gibi ucube bir mantık üzerine bina edilmiştir. Yani, teröristlerin (!) tekrar topluma kazandırılması, çünkü muhalif olmayı bir hastalık olarak gören bu anlayış, bu hastalığın(!) tedavi edilip tekrar topluma kazandırılması gayesini güdüyor. Ne demek “Muhalifin Tedavi Edilmesi?” Muhalif gerçekten hasta değil, deli değil, peki ne demek muhalifin tedavi edilmesi yada rehabilitasyonu ne demek?Muhalif olmaktan vazgeçin demek! Mahkum veya tutuklu ya muhalif olmaktan vazgeçecek yada hücrede kafayı yiyecek! İnsan olmaktan çıkacak! F tipi cezaevlerinin mantığı bu, tecridin mantığı bu. Öyle bir şey yapıyor ki, sadece tecrid değil, tecrid gerçekten insanı bütünüyle tehdidi eden, sürekli olarak müthiş bir işkence sistemidir. F tipi sistemi önünüze, bir taraftan “tecridi” koyuyor, bir taraftan da “Islah olmayı(!)” koyuyor. Benimle işbirliği yaparsan eğer ıslah olursan, tedavi olursan, yavaş yavaş muhalif olmaktan vazgeçersen, diğer insanlarla ortak alanları birlikte kullandıracağım, diyor. F Tipi, sadece bir tecrid değildir, bir tarafta tecrid, hücre varken diğer tarafta ortak kullanıma açık alanlar vardır. Ortak kullanım alanlarına çıkma hakkı, devletle veya cezaevi idaresiyle yaptığın işbirliğine göre veriliyor, işbirliği yaptığın müddetçe seni ortak alanlara çıkarıyor ve kendince tedavi sürecini başlatıyor. Yani, muhalife denmek isteniyor ki; ya düşüncenden, muhalefet etmekten vazgeçersin yada seni, tecridde ömür boyu bırakırım, diri diri mezara gömerim. Bu süreç zarfında da bedeniniz, elden gidiyor tabii ki. Bu insanlık onurunu ayaklar altına alan bir anlayıştır. Bütün Batılı insan hakları kuruluşları F tipi cezaevlerine “OLUR” vermiştir.
 

kimkimdir

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
9 Şub 2009
Mesajlar
6,610
Tepki puanı
2
Puanları
0
Yaş
53
Batı’nın korkunç bir ikiyüzlülüğü var. İnsan hakları örgütleri, iş Batı hesabına gelince F tipi cezaevlerini makbul görecek kadar ikiyüzlü ve emperyalist, hattâ bütün bunları insanların gözünde meşrûlaştıran da bu örgütler. Anlattıklarınız bu gerçeği fazlasıyla doğruluyor.
Evet. Uluslararası insan hakları örgütleri gelmiştir, Avrupa konseyine bağlı örgütler de gelmiştir, Birleşmiş Milletler gelmiştir, Amnesty İnternational (Uluslar arası Af Örgütü) gelmiştir, İşkenceyi önleme komiteleri gelmiştir ve F Tipi Cezaevlerine “OLUR” vermiştir. Niye olur vermiştir, bu çok enteresandır, o tehdit, düşünce yani gelişmiş her neyse, Bush Ne diyor; ya bizim gibi olursun yada olmazsın! 11 Eylül saldırılarını nasıl yorumladılar: “Hayat Tarzımıza saldırıdır” tabirini kullandılar. Bu tarzdır bu örgütler için önemli olan ve anlayışa muhalif olan herşey anormaldir, ya delidir, yada işte bir şeydir, tedavi edilmesi gerekiyor. F Tipinin mantığı bu.

Batı emperyalizmine karşı mücadelelerin verildiği Türkiye gibi ülkelerde, Batılı insan Hakları örgütleri, F Tipi gibi işkence sistemlerini çok rahat destekleyebiliyorlar, diyorsunuz. Yani, emperyalizme karşı mücadele ettiğiniz zaman, bu Batılı örgütler emperyalist-işkenceci Batı’nın safında yer alıyorlar.
Evet, destekliyorlar. Hattâ F Tipinin daha da ileri safhası olan “L” Tipi cezaevleri sistemine de “OLUR” verdiler. Nedir “L”Tipi cezaevleri? “L” Tipi, diye bir şey var. Amerika’da şimdi 2,5 milyon mahkum var, Türkiye’de de yeni ceza yasası sayesinde azalmayacak, ben iddia ediyorum 2- 3 sene içerisinde şu ân 60 bin civarında olan mahkum ve tutuklu sayısı 100 bine çıkacak. Bunun anlamı nedir? “L” Tipi cezaevleri yapılıyor, cezaevinin yanında büyük, geniş alanlar olacak ve o sahaları büyük firmalar, uluslar arası, çokuluslu şirketler kiralayacaklar, orada fabrikalarını kuracaklar ve mahkumlar angarya olarak işte, dışarıda normal işçi diyelim ki, 10 Dolara çalışıyor, bunlar 50 sentte çalışacaklar. Mahkumlar köleler haline dönüştürülecek, niye? Çünkü, sendikası olmayacak, sosyal güvenliği bilmem nesi olmayacak ve böylece maliyetler epeyi düşürülmüş olacak.Dikkat edin, cezalandırma sistemi buraya doğru gidiyor, F Tipinin temelinde bu var, nitekim İngiltere’de de bu sistem var. Bunlara direneceğiz.

Sayın Salih Mirzabeyoğlu’nun, yazdığı “Telegram” isminde bir kitabı var. Biliyorsunuz, F tipi cezaevlerinin öncüsü olan Kartal Özel Tip Cezaevinde, yalnız başına tutuklu olarak konulduğu hücresinde, 25 Haziran 2000 tarihinde “intihar” gibi görünen bir hadise yaşadı, Sayın Mirzabeyoğlu. Burada kendisi, “Zihin Kontrolü” denen ve Türkiye’de ilk defa bu vesileyle kamuoyuna yansıyan, yeni tip bir işkenceye maruz kaldı. Sayın Mirzabeyoğlu yaşadığı bu işkence dolu günleri, ayları, bir düşünce süzgecinden geçirerek, Türkiye’de, “Zihin Kontrolü” üzerine bilimsel olarak ilk kitabı yazdı. Sayın Mirzabeyoğlu, 25 Ocak 2000 tarihinde, Metris Cezaevine düzenlenen kanlı bir operasyonla ki, 2 İBDA sempatizanı öldürülürken, onlarcası da yaralandı, askerler tarafından elegeçirildikten(!) sonra vahşi bir şekilde ölümüne dövüldü ve ertesi gün mahkemeye çıkarıldı. Hukukta yargılama usulüne göre, hiçbir tutuklu bu şekilde mahkemeye getirilemez, hakim bu şekilde huzuruna getirilen bir tutuklu bir sanığı, bir sağlık kurumunda tedavisinin yapılıp iyileştirildikten sonra yargılanmasına karar verir ve bu usule uymayan görevliler hakkında soruşturma açılmasına da karar verebilir. Sayın Mirzabeyoğlu’nu bu şekilde yargılayarak hukuku katleden hakim, daha sonra kendisi üzerinde, devletin bazı kademelerinden, bu gibi davalar hakkında siyaseten karar vermesi baskısının geldiğini itiraf etti. Sayın Mirzabeyoğlu, farzedelim suçlu bile olsa, isyana bile kalkışmış olsa, bu durum bir hakimin hukuku katletmesi hakkını verir mi? Kaldı ki, Sayın Mirzabeyoğlu, mahkemelere çıkmama gerekçesini, “hukuksuz şekilde tutuklanmasını protesto etmek” gayet insanî bir temele oturtmuş ve 25 Ocak operasyonundan 2 gün önce hem de yazılı olarak mahkemeye çıkacağını bildirmişti. Buna rağmen kanlı bir operasyon düzenlendi, hepimiz televizyonlardan izledik. Dönemin meclis insan hakları komisyonunun bir üyesi olarak yaşanılan bu hadiseler hakkında neler söyleyebilirsiniz?
1999 yılında biz Metris cezaevine gittik, ziyaret ettik. Ben, insan hakları savunucusuyum, o dönem veya her dönem hak ihlâline uğrayan kim olursa olsun, suçludur, değildir, cinayet işlemiştir, katildir, beni hiç ilgilendirmez, hak mahrumiyetine uğrayan kimse, onun hakkını savunuyorum. O dönemde biz, meclis İnsan Hakları Komisyonu’ndan arkadaşlarla beraber Metris cezaevini ziyarete gittik. Oradaki tutuklu ve hükümlülerle görüştük, kendisi bizimle görüşmek istemediği için, Sayın Mirzabeyoğlu ile görüşemedik. Oradaki durumu yerinde tesbit ettik ve gerginliğin ne kadar kritik bir seviyede olduğunu da rapor la bildirdik. Türkiye’de buna benzer hadiseler yeni değildir, biliyorsunuz buna benzer bir hadise de Ulucanlar cezaevinde meydana gelmişti. Daha sonra Metris, 19 Aralık 2000 tarihinde de “hayata Dönüş “ komikliği adı altında, Bayrampaşa, Çanakkale, Ümraniye cezaevlerinde buna benzer hadiseler yaşandı. Bu hadiseler, cezaevlerindeki bu uygulamalar Türkiye için bir yüz karasıdır. Şimdi, sanılıyor ki, F Tipi cezaevleri icat edilerek, tutuklu ve hükümlüler oralara götürülüp tıkılarak, bu sorunun halledildiği, aşıldığı sanılıyor. Hayır! Bu sorun halledilmedi, aşılmadı. Çünkü bu sorunu aşma biçimi insanlık onuruna aykırı ve ters. İnsanlık onuru ayaklar altına alınmaya devam ettikçe, hiçbir sorun aşılmaz. Yani insan hakları ihlâli yaparak güvenlik sorununu aştık diyemezsiniz, orada sorunlar devam eder, Türkiye maalesef böyle bir ayıplı dönem yaşadı ve yaşamaya devam ediyor. Bunun, tasvip edilecek hiçbir tarafı yoktur. Ama maalesef toplum o kadar duyarsızlaştı, o kadar kanıksandı ki bu olaylar, cezaevlerinde ne olup bittiği artık unutuldu. İşte, Trabzon’da F tipi cezaevlerini protesto etmek için TAYAD’lı aileler...

İnsan hakları ihlâllerini topluma duyurmak gibi gayet tabii bir istek Trabzon’daki bildiri dağıtma olayı, sizce de öyle değil mi?
Tabii ki. Kim yaparsa yapsın. O üç genci linç kalkanlardan hiç kimse dönüp sormadı, cezaevlerinde neler oluyor, kaç kişi öldü. Ne bir tepki, ne oldu bize, ne biçim oynadılar bizim insanî hasletlerimizle. Biz Bayrampaşa cezaevinde arabuluculuk yaparken, cezaevinden çıkmakta olduğum bir gün tam 42 kamera benim üzerime odaklanmış, beni çekiyordu. Bu kadar büyük bir kamuoyu ilgisi vardı. Şimdi bir olay oluyor, kimse de sormuyor, TAYAD kimdir, nedir diye. Geçen hafta Trabzon’daydım, herkes konuşuyor, sordum esnafa, kimdir , nedir TAYAD diye?” Ya canım, PKK işte Komünistler, karıştırma şimdi” şeklinde bir manzara ile karşılaştım. Toplum bu noktaya geldi, çok ciddî bir bilinç karışıklığı var. Bu bilinç karışıklığı özellikle oluşturuluyor. Bir kargaşa, kaos, aslında dünyada da bu böyle. Terör kavramı üzerine yapılan, kargaşa ve kaos politikaları. Şimdi, adam diyor ki, Irak politikaları, serbest piyasa politikaları için; bu “Bilim”dir, bilim, diyor. Öyle bir anlatıyor ki, bu bilime karşı çıkmak gericiliktir, çağ dışılıktır, saçmadır, diyor. Sizi işin başında ekarte ediyor. Aynı şekilde, F Tipi , bilimin, bütün insan hakları örgütlerinin onayladığı bir şey, diyor. Buna karşı çıkarsan, ya teröristsin, ya delisin, saçma sapan bir şeysin, diyor bu mantıkla geliyor. Dolayısıyla, Türkiye ve dünyadaki egemen sistemlerin en önemli yöntemi, muhalifleri yok etmenin, etkisiz hâle getirmenin en önemli yöntemi, marjinalize etmek, toplumdan tecrid etmektir. Sizi marjinalleştiriyor, düğüm gibi sıkıp ortada bırakıyor, bitiriyor sizi. Yani doğru şeyleri sürekli söylüyorsunuz, ama marjinal olduğunuzdan dolayı, köyün delisi pozisyonuna düşüyorsunuz. Bundan dolayı kimse sizi dinlemiyor. Böyle bir yöntem var ve bu konuda çok uyanık olmak gerekir.

Bu güzel röportaj için çok teşekkür eder, çalışmalarınızda başarılar dileriz.
Ben de çok teşekkür ederim.
 

Gülüşü Yaralı

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
6 Şub 2008
Mesajlar
5,741
Tepki puanı
3
Puanları
0
Yaş
38
Konum
ha bura :)
Web Sitesi
www.facebook.com
Eyvallah abi...
bu arada bizler gibi bakmadan aynı onuyu yeni açmayıp var olanların altına yazıyorsun.. ne ince düşünce...

Rabbim Müslümanları üstün eylesin inşaallah...
 

kimkimdir

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
9 Şub 2009
Mesajlar
6,610
Tepki puanı
2
Puanları
0
Yaş
53
Eyvallah abi...
bu arada bizler gibi bakmadan aynı onuyu yeni açmayıp var olanların altına yazıyorsun.. ne ince düşünce...

Rabbim Müslümanları üstün eylesin inşaallah...
Amin...
Gönlüne bereket can gönüldaş...
Rabbimiz yar ve yardımcın olsun inşaALLAH...
O EN GÜZEL VEKİLDİR...
BESMELE...SELAM...DUA...
 

mürmüdük

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
7 Tem 2009
Mesajlar
6,952
Tepki puanı
1
Puanları
0
Yaş
53
Web Sitesi
anadoluhaber.blogcu.com
Batının demokrasiyi dayatması, herkesin eşit olarak hakklardan istifade edeceği bir dünya bütünlüğü için değill, George Orwell'in ünlü eseri "Domuzlar Diktatoryası"nda geçtiği gibi,
"hepimiz eşitiz ama, bazılarımız biraz daha eşit"​
anlayışı çerçevesinde bir düzene boyun eğdirme zorbalığıdır.
Birleşmişler Milletler Teşkilatı, bizzat Güvenlik Konseyi'nin yapısı ile bir "Domuzlar Diktatoryası" olduğunu göstermektedir.
Güvenlik Konseyi'nin "veto hakkkı" olan üyeleri arasında niçin bir tane bile Halkı müslüman ülke yok?.. Rejimi İslâmî olmadığı halde bile, Halkı müslüman ülkelerin yeri pabuçluk!.."​


“Ne demek daimî üye ayrıcalığı? Ve usûl meseleleri dışında kalan meselelerde kararlar daimî üyelerin hepsinin oyları dahil olmak üzere dokuz üyenin oyuyla alınıyor. Böylece Güvenlik Konseyi’nin daimi üyelerinden biri işine gelmeyen bir meselede veto hakkını kullanarak, kararın alınmasını önleyebiliyor.
Devletlerin yönetim şekilleriyle anılmaları gibi, Birleşmiş Milletler teşkilâtını da “DOMUZLAR DİKTATORYASI” olarak anabiliriz.”​

1982
Mütefekkir Salih Mirzabeyoğlu *Üç Işık'tan
 

Bu konuyu görüntüleyen kişiler

Üst Alt