Maide suresi ayet 5
Bugün size temiz ve iyi şeyler helâl kılınmıştır. Kendilerine kitap verilenlerin yiyeceği size helâldir, sizin yiyeceğiniz de onlara helâldir. Mümin kadınlardan iffetli olanlar ile daha önce kendilerine kitap verilenlerden iffetli kadınlar da, mehirlerini vermeniz şartıyla, namuslu olmak, zina etmemek ve gizli dost tutmamak üzere size helâldir. Kim (İslâmî hükümlere) inanmayı kabul etmezse onun ameli boşa gitmiştir. O, ahirette de ziyana uğrayanlardandır.
Ey müminler, kesilen hayvanlardan ve yiyeceklerden temiz olanları size helal kılındı. Murdar olanları ise haram kılındı. Kendilerine Tevrat verilen Yahudilerin ve İncil verilen Hristiyanlarm kestiği hayvanların etleri de size helal kılındı. Müminlerin hür kadınlarıyla, kendilerine kitap verilen Yahudi ve Hristiyaları hür kadınlarıyla evlenmeniz de size helal kılındı. Ancak, evlendiğiniz bu kadınlara mehirlerini vermeniz, iffetli olmanız, hayasızlık yapmamanız ve onları dost tutmamanız şartıyla size helal kılınmıştır. Kim, Allah'ın, iman etmeyi emrettiği şeyleri inkâr edecek olursa şüphesiz ki onun amelleri iptal edilir. O kimse, âhirette hüsrana uğrayanlardan olur.
Ehl-i kitabın kestiğinin yenmesinin helal olduğu huıısunda şu hadis-i şerif delil gösterilmektedir:
"Hayberli bir Yahudi kadın, kızartılmış bir koyunu zehirleyerek Resulullah'a ikram etti. Resulullah koyunun ön kolundan alıp yedi. Kendisiyle beraber sahabilerden bir cemaat da o koyundan yedi. Sonra Resulullah onlara "Ellerinizi yemekten çekin." buyurdu. Yahudi kadına adam gönderip yanma çağırdı ve ona "Sen bu koyunu zehirledin mi?" diye sordu. Kadın: "Bunu sana kim haber verdi?" dedi. Resulullah "Elimde bulunan bu kol haber verdi." dedi. Bunun üzerine kadın: "Evet zehirledim." cevabını verdi. Resulullah: "Maksadın neydi?" diye sordu. Kadın da şu cevabı verdi: "Ben, kendi kendime dedim ki: "Eğer bu adam Peygamber ise bu koyun ona asla zarar vermez. Şayet Peygamber değilse ondan kurtulmuş oluruz." Resulullah o anda bu kadını affetti, cezalandınnadı. Koyundan yiyen sahabilerden bazıları öldü. Resulullah da bu koyundan yediği için omuzundan kan aldırdı."
Diğer bir rivayette, ölen kişilerden birisinin, Bişr b. el-Bera olduğu ve onun ölümünden sonra Resulullah'ın, o kadını öldürttüğü bildirilmektedir.
Âyet-i kerimede, kendilerine kitap verildiği zikredilenlerden kimlerin kastedildiği hususunda iki görüş zikredilmiştir.
a- Abdullah b. Abbas, Hasan-ı Basri, İkrime, Şa'bi, Ata, Hakem, Ham-mad ve Katade'ye göre burada zikredilen ehl-i kitaptan maksat, kendilerine Tevrat ve İncil verilnen Yahudi ve Hristiyanlar ve bu iki dine herhangi bir milletten giren insanlardır. Bunlar, sadece kendilerine Tevrat ve İncil verilen İsrailoğulla-nnııı soyundan gelen insanlar değildir. Bu itibarla Arap oldukları halde Hristiyan olan Tağlib oğullarının kestikleri hayvanlar da müslümanlar tarafından yenebilir. Bu hususta Abdullah b. Abbas'ın, şunu söylediği rivayet edilmektedir. "Tağlib oğullarının kestiklerini yeyin, kadınlarıyla da evlenin, zira Allah teala kitabında: "Ey iman edenler, Yahudi ve Hristiyanlan dost edinmeyin. Onlar birbirlerinin dostudurlar. Sizden kim onları dost edinirse şüphesiz o da onlardan olur bu vurulmaktadır.
Görüldüğü gibi, Yahudi ve Hristiyanlan sadece dost edinenler bile onlardan sayılmıştır. Başka milletlerden onların dinine girenler elbetteki onlardan olacak ve onların hükümlerine tabi olacaklardır. Yani Arap olduğu halde İsraİoğullanna gelen İncile bağlanıp Hristiyan olan Tağlib oğullan ehl-i kitab sayılırlar bu sebeple de kestikleri yenir.
b- Diğer bir kişim âlimlere göre ise bu âyette kendilerine kitap verildiği zikredilen ehli kitaptan maksat, kenndilerine Tevrat ve İncil verilen İsrailoğullan ve bizzat onların soyundan gelen insanlardır. Başka milletlerden bu dinlere girenler burada zikredilen ehl-i kitap mefhumuna girmemekte bu nedenle de kestikleri hayvanlar helal sayılmamaktadır, yenilmezler. Muhamed b. İdris eş-Şafıi (İmam Şafii) bu görüşte olanlardandır.
Taberi diyor ki:
"Muhammed b. İdris eş-Şafii'nin bu görüşe varmasının sebebi Arap Hristiyanların kestikleri hayvanların etlerinin yenmeyeceği hususundaki görüşlere tabi olmasıdır. Bu hususta Hz, Ali'nin şöyle dediği rivayet edilmiştir:
"Tağlib oğullan Hristiyanlannin kestiklerini yemeyin. Çünkü onlar Hristiyanlığııı sadece içki içme adetine sanlmışlardır." Abdullah b. Abbas'ın da "Siz, Arap olan Hristiyanla-nn ve Ermeni Hristiyanlann kestiklerini yemeyin." diye söylediği rivayet edilmektedir.
Taberi diyor ki:
"Aslında Hz. Ali'den rivayet edilen bu gibi haberler şunu ifade etmektedir: Hz. Ali, Tağlib oğullarının kestiklerini yemeyi yasaklıyordu. Çünkü onlar, gerçek Hristiyanlann helal kabul ettikleri şeyleri helal saymayarak ve haram kabul ettikleri şeyleri de haram kabul etmeyerek hakiki Hristiyanlığı bırakmışlar sadece içki içme âdetini devam ettirmişlerdir. İşte israiloğuîlanndan olmayan diğer miletlerin Hristiyanlığm sadece içki içme âdetini alarak kendilerini onlardan saymaları onlara yakışmayan bir şeydir."
Bütün bunlardan anlaşılıyor ki: "Muhammed b. İdris eş-Şafii'nin bu görüşü isabetli değildir. Her milletten Yahudi ve Hristiyan olanların kestikleri hayvanlardan yemek mubahtır.
Âyette zikredilen ehl-i kitabın yemeğinden maksat, Mücahid, ibrahim en-Nehai, Abdullah b. Abbas, Hasan-i Basri, Süddi, Dehhak, İbn-i Zeyd ve Ebu'd-Derda'dan da nakledildiği gibi ehl-i kitabın kestiği hayvanların etidir.
Âyet-i kerimede, "Hür ve iffetli mümin kadınlarla sizden Önce kendilerine kitap verilenlerden hür ve iffetli kadınlar." ifadesi zikredilmektedir. Bu ifadede geçen ve "Hür ve iffetli" diye tercüme edilen kelimesinden neyin kastedildiği hususunda iki görüş zikredilmiştir.
a- Mücahid, Tarık b. Şihab, Âmir eş-Şa'bi ve Hasan-ı Basri'den nakledilen bir görüşe göre bu kelimeden maksat, "Hür olan kadınlar" dır. Bunların iffetli veya iffetsiz olmaları farksızdır. Bu görüşte olanlara göre bu âyet-i kerimeden anlaşılmaktadır ki, Allah teala, mümin erkeklere, hür olan mümin kadınlarla ve hür olan ehl-i kitap kadınlarla evlenmeyi helal kılmıştır. Hür kadınların iffetli olmamaları veya iffetsizliğe düşüp sonra vazgeçmiş olmaları önemli değildir. Yine bu âyetten anlaşılmaktadır ki, cariyelerle evlenmek caiz değildir. Çünkü sadece hür kadınlarla evlenileceği beyan edilmiştir. Ancak mümin cariyelerle de evlenileceği şu âyette: "Sizden hür mümin kadınlarla evlenmeye gücü yetmeyen kimse, sahib olduğunuz mümin cariyelerden evlensin. diye zikredilmiş, kâfir olan cariyelerle evlenme ise, izahını yapmakta olduğumuz âyet-i kerimenin delaletiyle yasaklanmıştır.
Görüldüğü gibi bu görüşte olanlar kelimesini "Hür olan kadınlar" diye izah ettiklerinden, zina eden kadınlarla evlenmenin helal olduğunu söylemişlerdir. Hz. Ömer'in, hilafeti döneminde zina eden bir kadının mümin bir erkekle evlenmesine izin verdiği, Tank b. Şihab, Âmir eş-Şa'bi ve benzeri kimseler tarafından rivayet edilmiştir. Bu hususta Âmir diyor ki: "Biz Memedan oğullarından bir kadın zina etmişti. Ona, Resululîah'm zekat toplayan memuru zina cezası uygulayarak sopa vurmuştu. Sonra kadın tevbe etmişti. Kadının akrabaları Ömer'e geldiler ve ona: "O, çok çirkin bir iş yaptığı halde biz onu nasil evlendireceğiz?" dediler. Ömer de onlara: "Yemin olsun ki eğer onun yaptıklarından herhangi bir şeyi anlattığınızı duyarsam sizi cezaiandı-rımn." dedi.
Âmir eş-Şa'bi diyor ki: "Yemen halkından bir adamın kizkardeşi fuhuş yaptı. Kadın, usturayı boynundaki şah damarına sürerek kesmek istedi. Ona yetişildi ve engel olundu, yarası tedavi edildi. Kadın iyileşti. Sonra amcası onu ailesi ile birlikte Medine'ye getirdi. Kadın Kuran okumaya başladı. Çokça ibadet yaptı. Öyle ki onların kadınlarının en çok ibadet yapanı oldu. Amcasından onu istediler. Amcası hem onun geçmişteki halini gizlemek istemiyor hem de yeğenini rezil elmek istemiyordu. Bunun üzerine Ömer'e geldi ve meseleyi ona anlattı. Ömer de dedi ki: "Eğer sen onun bu meselesini yayarsan seni mutlaka cezalandırırım. Sana, onunla evlenmek isteyen ve senin de razı olacağın salih bir " adam gelirse onu o adamla evlendir." dedi.
b- Mücahid, Amir eş-Şa'bi, Süfyan es-Sevri, Süddi, Katade, İbrahim en-Nehai ve Masanı Basri'den nakledilen diğer bir görüşe göre âyetin bu bölümünde zikredilen kelimesinden maksat, iffetli olan, zina etmeyen kadınlardır. Bunlara göre hür olan mümin ve ehl-i kitap kadınlarla ev-lenilmesi caiz olduğu gibi köle olan mümin ve ehl-i kitap cariyelerle de evlenil-mesi helaldir. Ancak evlenilen kadın hür olsun, köle olsun, mümin olsun, ehl-i kitap olsun zina etmiş olmamalıdır. Aksi takdirde onunla evlenilemez. Bu hususta Âmir eş-Şa'bi demiştir ki: "Yahudi ve Hristiyan kadınların olmalarından maksat, zina etmemeleri ve cünüplükten yıkanmalarıdır.
Katade diyor ki:
"Hür bir kadın, erkek kölesiyle ilişkide bulundu. Kendisine, bunu niçin yaptığı sorulunca: "Ben", Allah tealamn kitabındaki: "...Sahib olduğunuz kölelere iyilik edin... âyetini bu şekilde te'vil etlim." dedi. Kadın, Ömer b. el-IIattab'a getirildi. Resuluilah'ın sahabiîerinden bir kısım insanlar: "Bu kadın, Allah'ın kitabındaki bir âyeti uygun olmayan bir şekilde te'vil etmiş." dediler. Bunun üzerine Ömer köleyi yanına çağırdı. Başını tıraş etli ve kadına da dedi ki: "Sen bundan sonra hiçbir müslümana helal değilsin."
İbrahim en-Nehai'ye de, nikahlanmadan önce bir kadını dost edinmenin hükmü soruldu. O da: "Bu kadının mehir hakkı yoktur. Bunlar birbirlerinden ayrılsınlar." dedi.
Müfessirler, âyet-i kerimenin bu bölümünde geçen muhsana kelimesini "İffetli kadınlar" mânâsında aldıkları takdirde de hür kadınlar mânâsında aldıkları takdirde de kendi aralarında iffetli veya hür kadınlardan özelikle kimlerin kastedildiği hususunda dört görüş zikretmişlerdir.
a- Bir kısım âlimlere göre burada zikredilen ifadesinden maksat, iffetli olan ve mümin ve ehl-i kitap olan kadınlardır. Bunlardan olan kadınlarla evlenmek caizdir. Müslüman bir erkek, hür veya cariye olan mümin bir kadınla evlenebileceği gibi ehl-i kitap olan hür veya cariye, zımmi veya harbi olan kadınlarla da evlenebilir. Çünkü âyet, umumi bir ifade ile ehl-i kitap ve müminlerden her kadınla evlenilebileceğini beyan etmiştir.
b- Diğer bir kısım âlimler ise buradaki kelimesinden maksadın "Hür kadınlar" demek olduğunu, bu itibarla mümin olan hür kadınlarla evlenilebileceği gibi ehl-i kitap olan her hür kadınla da evlenilebilir. Bunun zımmi veya harbi olması, Yahudi veya Hristiyan olması farksızdır. Yeter ki ehl-i kitap ve hür olsunlar,
c- Başka bir kısım âlimlere göre ise buradaki ehl-i kitap kadınlarından maksat, sadece İsrailoğullarından, kendilerine Tevrat ve İncil gelen kadınlar ve o kadınların soylarından gelen kızlardır. Bunlara göre başka milletlerden Yahudi ve Hrisliyanhk dinine girenlerin kadınlarıyla evlenmek caiz değildir. Bu görüş, İmam Şafii ve ona tabi olanlardan nakledilmektedir.
d- Abdullah b. Abbas'tan nakledilen diğer bir görüşe göre burada zikredilen ehl-i kitap kadınlarından maksat, müslümanlarla zimmet sözleşmesi yapan ehl-i kitabın kadınlarıdır. Bu hususta Abdullah b. Abbas'ın: "Ehl-i kitabın bazı kadınları bize helaldir, bazı kadınları ise helal değildir." dediği ve sonra da şu âyeti okuduğu rivayet edilmektedir: "Kitap ehlinden, Allah'a ve âhiret gününe iman etmeyenler, Allah'ın ve Peygamberinin haram kıldığını haram saymayanlar ve hak din olan İslamı din edinmeyenlerle, boyun eğip kendi elleriyle cizye verinceye kadar savaşın."
Abdullah b. Abbas bu âyeti okuduktan sonra demiştir ki: "Ehl-i kitaptan bize kim cizye verirse işte onların kadınları bize helal olur. Kim de cizye vermezse onların kadınları bize helal olmaz."
Taberi diyor ki:
"Tercihe şayan olan görüş, bu âyette zikredilen kelimesinden maksadın hür kadınlar olduğunu söyleyen görüştür. buna göre âyet-i kerime, hür olan mümin kadınlarla ve hür olan ehl-i kitap kadınlarla, mümin erkeklerin evlenmelerinin helal olduğunu beyan etmiş, Nisa suresinin yirmi beşinci âyeti de mümin olan cariyelerle evlenmenin helal olduğunu beyan etmiş, mümin olmayan cariyelerle evlenme ise helal olan evlenmenin dışında kalmıştır. Ayrıca, evienilmesi helal olduğu zikredilen bu kadınların iffetli olmamaları veya fuhuş işleyip tevbe etmiş olmaları farksızdır.
Âyet-i kerimede geçen ve "Namuslu olmanız" diye tercüme edilen ifadesinden maksat, "Açıkça zina etmemeniz." demektir. "Dost edinmemeniz." diye tercüme edilen ifadesinden maksat, "Dostlar edinmemeniz, dost tutmamanız." demektir. Yani müminler, kadınlara mehir vererek onlarla evlendiklerine dair şahit tutarak evlensinler. Onlarla açık veya gizli bir şekilde zina etmesinler." demektir.
Âyet-i kerimenin sonunda: "Kim dini inkâr ederse şüphesiz onun daha Önceki amelleri boşa gider." Duyurulmaktadır. Yani kim Allah'ın, tasdik etmesini emrettiği birliğini, Muhammed'in Peygamberliğini ve onun Allah katından geddiklerini İnkâr edecek olursa şüphesiz ki o, dünyada iken sevap kazanacağı ümidiyle yaptığı amellerin sevabını iptal etmiş olur. O, âhirette kendisini aldatan ve helak olanlardan olacaktır.
Bu hususta Abdullah b. Abbas diyor ki: "Allah bize buyurmuştur ki: "İman, sarılacak sağlam bir kulptur. O olmaksızın hiçbir amel kabul edilmeyecektir. Cennet ancak bu imanı terkedene haram kılınmıştır."
Katade de özetle şöyle diyor: "Ehl-i kitabın kadınlarıyla evlenilebileceği hükmü nazil olunca bir kısım müminler: "Biz onların kadınlarıyla nasıl evleneceğiz? Onlar bizim dinimizden değiller." demişlerdir. Bunun üzerine Allah teala: "Kim dini inkâr ederse şüphesiz onun daha Önceki amelleri boşa gider ve âhiret gününde o, hüsrana uğrayanlardandır." hükmünü indirmiş