Neler Yeni

Hoşgeldiniz İslami Forum Sayfası

Tüm özelliklerimize erişmek için şimdi bize katılın. Kaydolduktan ve oturum açtıktan sonra, konular oluşturabilir, mevcut konulara yanıtlar gönderebilir, diğer üyelerinize itibar kazandırabilir, kendi özel mesajınızı edinebilir ve çok daha fazlasını yapabilirsiniz. Ayrıca hızlı ve tamamen ücretsizdir, peki ne bekliyorsunuz?
Blue
Red
Green
Orange
Voilet
Slate
Dark

Zina ile ilgili akıllara takılan bi soru (1 Kullanıcı)

scakir16

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
6 Şub 2009
Mesajlar
2
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
35
bi arkadasım bana bir sorusu uzerine buraya geldim umarım dogru bilgi alabilirim, sorum ;

zina yapmanın suç oldugunu hepimiz biliyoruz zaten ama zina yapmıs bi insan peki nasıl kurtulur kendini nasıl temize cıkarabilir ne yaparsa bu sucu affedilir yada hiç affedilmez mi mantıkta yurutulerek bulunacak bi cvp deil umarım dogru bir bilgi alarak aklımızdaki soru işaretleri dagılır,

simdiden tşkler .
 

tahsin33

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
23 May 2008
Mesajlar
2,697
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
70
scakir16,
Bu gün toplumumuzda zlna dejenere edilmiş önemsiz bir hale getirilmiş bir konu, buraya taşıdığınız için teşekkür ederim
Konuyu iyi anlamak için Önce kavramların ne ifade ettiğini kısaca yazacak daha sonra bu konudaki ayet ve hadisleri İnşaallah aktarıp doğru anlayabilme adına bir hizmette bulunacağız.

Önce ZİNA nedir kısaca

Zinâ; Anlam ve Mâhiyeti

Zinâ:
Zinâ etmek, bir kadınla nikâhsız veya haksız olarak cinsel temasta bulunmak demektir.
Arapça "zenâ" fiilinden masdardır. Zinânın sözlük ve terim anlamı birdir. Bu da; bir erkeğin kadınla bir akde veya haklı bir sebebe(Cariye hukuku) dayanmaksızın önden cinsel temasta bulunmasıdır. Zinâ eden erkeğe "zânî" kadına ise "zâniye" denir.

Fuhuş; Anlam ve Mâhiyeti

Fuhuş;
Çirkin davranış, gayr-i meşrû' cinsel ilişki, zinâ demektir. Gerek söz ve gerekse fiillerdeki her türlü çirkinliği, edepsizliği, hayâsızlığı, söz ve davranışlarda sınırı aşmayı kapsayan bir tâbirdir.
Her türlü ahlâksızlık, homoseksüellik, kötü huyluluk, çıplaklık, açıklık, terbiyesizce konuşma ve cimrilik, kısacası; Allah'ın, yapılmasını veya söylenmesini yasakladığı her şey bu kelimenin şumûlüne girer.
Ayrıca, bu ahlâksızlıkları, toplum içinde yaymak veya yaymaya çalışmak;
örneğin, müstehcen hikâye ve romanlar, bu türden tiyatro oyunlarıyla sinema filmleri, çıplak resimler, kadınların ortalıkta açık saçık dolaşması, karşı cinslerin birbirleriyle diledikleri şekilde eğlenmeleri aynı şekilde fuhuş teriminin kapsamına girer.

Konumuz ile alakalı birinci ayete bakalım.

Nisa suresi ayet 24
Sağ ellerinizin malik olduğu (cariyeler) dışında kadınlardan 'evli ve özgür' olanlarla da (evlenmeniz haramdır.) Bunlar, Allah'ın üzerinize yazdığıdır. Bunların dışında kalanı iffeti koruyup fuhuşta bulunmamak üzere mallarınızla (mehir vererek) evliliği veya evlenecek kadın aramanız (veya istemeniz) size helal kılındı. Öyleyse onlardan hangi şeyle (veya ne kadar) yararlandıysanız, onlara ücret (mehir) lerini, tesbit edildiği miktarıyla ödeyin. Miktarın tesbitinden sonra, karşılıklı hoşnud olduğunuz bir şey konusunda üstünüze bir sorumluluk yoktur. Şüphesiz Allah, bilendir, hüküm ve hikmet sahibi olandır.

Yani, "Savaş esiri olarak alınan ve kocaları savaş hattı dışında kalan evli kadınlar haram değildir." Çünkü İslâm sınırları içine girdiği için artık onların evlilik bağı kopmuştur. Bu tür kadınları nikâhlayıp onlarla evlenen veya cariye olarak elinde bulunduranların onlarla cinsel ilişki kurması helâldir. Fakat böyle bir kadının kocası da esir alındığında, kadının yine helâl olup olmayacağı konusunda görüş ayrılığı vardır. Ebu Hanife ve onun gibi düşünenler, böyle bir çiftin evlilik bağının devam etmesi gerektiği görüşündedirler. Fakat İmam Malik ve İmam Şafii'ye göre bu bağ koparılmalıdır.
Savaşta esir alınan cariyelerle ilgili zihinlerde meydana gelmesi muhtemel olan yanlış anlamaları önlemek için aşağıdaki hususlar dikkatle incelenmelidir.
1) Bir askerin, kendisine ganimet payı olarak verilmeden önce savaş esiri olarak aldığı cariye ile ilişki kurması haramdır. İslâm hukuna göre bütün esir alınan kadınlar devlete teslim edilr. Devlet de onları serbest bırakma, düşman elindeki müslüman esirlerle takas etme veya onları askerlere dağıtma hakkına sahiptir. Bir askere, ancak devlet tarafından resmen verildiği takdirde bir cariye ile ilişki kurması helâl olur.
2) O zaman bile cariye ile ilişki kurmadan önce, onun hamile olup olmadığını anlamak için bir ay beklemesi gerekir. Aksi takdirde, doğum yapana dek onunla ilişki kurması haram olur.
3) Kadın savaş esirlerinin ehli kitaptan olup olmaması, bu hükümde bir değişikliğe neden olmaz. Dini ne olursa olsun bu kadın, kendisine kanunen verilen adama helâl olur.
4) Sadece cariyeyi alan kişinin o cariyeye "dokunmaya" hakkı vardır. Cariye efendisinin sulbünden bir çocuk doğurursa, o çocuk da İlhâhî Kanun'un, efendinin kendi sulbünden olan diğer çocuklara verdiği tüm kanunî haklardan yararlanır. Çocuk doğurduktan sonra artık o cariye satılamaz ve efendisinin ölümünden sonra da hür olur.
5) Eğer efendi cariyesini başka bir adamla evlendirirse, cinsel haklarını ona devretmiş olur, fakat ondan hizmet bekleme hakkını devam ettirir.
6) Hür eşlerde konulan azamî dört sınırı, cariyeler için geçerli değildir. Çünkü kadın savaş esirlerinin sayısı çok fazla olabilir. Ancak böyle bir sınırlamanın olmayışı, zengin ve şehvetine düşkün kişilerin evlerini bir meşkhane haline getirmeleri için değildir.
7) Bir kişiye devlet tarafından verilen kadın veya erkek esirlerin mülkiyet hakları, tüm diğer kanunî mülkiyet hakları gibi el değiştirebilir.
8) Anne babanın veya velinin hür kızını bir adama nikâhlaması sonucunda, nasıl o kız artık adama helâl oluyorsa, o cariye de o adama helâl olur. Bu nedenle evlilikten tiksinmeyen bir adamın, cariye ile cinsel birleşmeyi iğrenç bulmasına hiçbir sebep yoktur.
9) Devlet bir kez bir cariyeyi bir adama verdi mi, artık o cariye üzerindeki bütün haklarını ona devretmiş olur. Aynı durum hür kızını evlendiren ebeveyn için de geçerlidir.
10) Eğer bir komutan, belirli aralıklarla askerlerine cinsel ilişkide kullanılmak üzere savaş esiri kızlar dağıtıyorsa veya onlara belli bir zaman için kullanma izni veriyorsa, böyle bir hareket tamamen haramdır. Çünkü bununla zina arasında hiçbir fark yoktur ve İslâm'a göre de zina büyük bir suçtur.
 

mektubat

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
4 Eki 2006
Mesajlar
2,308
Tepki puanı
1
Puanları
0
Yaş
43
Konum
İstanbul
Web Sitesi
www.caglarnetwork.com
Sual: Zinanın zararları nelerdir?
CEVAP
Zinanın zararları çoktur. Bir hadis-i şerif meali şöyledir:
(Zinanın dünyada üç zararı vardır:
1- Güzelliği ve parlaklığı giderir,
2- Fakirliğe yol açar,
3- Ömrün kısalmasına sebep olur.
Âhiretteki üç zararı:
1- Allahü teâlâ gazap eder.
2- Sorgu suali, hesabı çetin geçer.
3- Cehennem ateşinde azap çekmeye sebep olur.) [Taberani]

Hemen tövbe edip bir daha bu gibi habis işlerden uzak durmalı.Günah işleyen kafir olmaz.Ama günaha ehemmiyyet vermezse imanı gider.İmam-ı Rabbani hazretleri(Kuddise Sirrruh)buyuruyor ki;
Günahın küçük veya büyük olmasına bakmaktan ziyade günahı kime karşı yaptığına bakmalıdır.Sselametle kalın.
 

ismailbasarir

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
28 Eyl 2008
Mesajlar
218
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
30
Selamun Aleykümm.
Tevbe etmen daha iyi olur kardeşim.Tevbe-i istiğfar araştır bul.
Dua ile...
 

55Bozkurt55

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
23 Nis 2008
Mesajlar
24
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
36
Selamun Aleyküm kardeşim .Yürekten tövbe eder ve birdaha bu işe bulaşmazsanız İnşallah Allah günahınızı affeder.
 

tahsin33

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
23 May 2008
Mesajlar
2,697
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
70
Nisa suresi ayet 25
İçinizden özgür mü'min kadınları nikahlamaya güç yetiremeyenler o zaman sağ ellerinizin malik olduğu inanmış cariyelerinizden (alsın.) Allah sizin imanınızı en iyi bilendir. Öyleyse onları fuhuşta bulunmayan iffetli ve gizlice dostlar edinmemişler olarak velilerinin izniyle nikahlayın. Onlara ücretlerini (mehirlerini) maruf (güzel ve örfe uygun) bir şekilde verin. Evlendikten sonra fuhuş yapacak olurlarsa özgür kadınlar üzerindeki cezanın yarısı(nı uygulayın.) Bu sizden günaha sapmaktan endişe edip korkanlar içindir. Sabrederseniz sizin için daha hayırlıdır. Allah bağışlayandır esirgeyendir.

Yani, "Bir toplumda yaşayan insanlar arasındaki sosyal farklılıklar izafidir, bunun ötesinde bütün müslümanlar eşittir. Bir müslümanı, diğer müslümandan ayıran fark takva derecesidir ve bu da toplumun üst sınıflarının tekelinde değildir. Müslüman bir cariyenin ahlâk ve iman yönünden üst seviyeye mensup bir aileden gelme hür bir kadından daha üstün olması mümkündür."

Bu bölümde (24-25. ayetler) , Arapça "muhsanât" kelimesinin iki anlamda kullanıldığına dikkat edilmelidir: 1) Kocalarının koruması altında olan "evli kadınlar".
2) Evli olmasalar da ailelerinin koruması altında olan "hür müslüman kadınlar."
Bu önemlidir, çünkü bu ikisi arasındaki farkı anlamamak birçok yanlış hükümler çıkarmaya neden olmuştur. Hariciler ve zina eden kadının recm edilmesi (taşlanarak öldürülmesi) kuralına inanmayanlar, bu ayeti (25) kendi görüşlerine dayanak olarak almışlardır. Onlar şöyle derler: Bu ayette, zina eden bir cariye için, ceza olarak bunun yarısını vermek imkânsızdır. Bu nedenle, onlara göre, bu ayet İslâm'da recm cezasının olmadığının bir delilidir.
Eğer "muhsanât" kelimesinin anlamı doğru tesbit edilirse yukardaki iddianın ne kadar yanlış olduğu anlaşılır. Zina eden cariye sözkonusu olduğunda bu kelime kocasının koruması altında olan "evli kadın" anlamında kullanılmıştır. Bu "evlendikten sonra" ibaresinden de anlaşılabilir. Fakat zina eden cariyenin, yarı cezasına çarptırılacağı, zina eden müslüman kadın söz konusu olduğunda ailesinin koruması altında olan "hür müslüman kadın" anlamında kullanılmıştır ve recm cezasına karşı olanlar tarafından anlaşıldığı gibi "hür evli müslüman kadın" anlamına gelmez.
Zina eden cariyeye hür bir müslüman kadına verilen cezadan daha hafif bir ceza verilmesine gelince; bu ikincinin, birinciye oranla çift koruma altında olması (evli olsa bile) ailesi tarafından korunması ilkesine dayanır. Hür bir kadının tersine, bir cariye evli değilse sığınabileceği hiçbir dayanağa sahip değildir. Evli bile olsa, bu, onun konumunu bekâr hür bir müslüman kadının seviyesine çıkarmaz. Çünkü hür kadının dayanabileceği bir statüsü, ailesi, vb. şeyleri vardır. Diğer taraftan bir cariye köleliğin sınırları içindedir ve aile, kabile gibi dayanakları yoktur. Bu nedenle onun cezası hür ve evli müslüman kadının değil, hür ve bekâr müslüman kadının cezasının yarısı kadardır.
Bu aynı zamanda, zina eden kadın için Nur Suresi 2. ayette belirlenen 100 değnek cezasının bekâr ve hür müslüman kadın için geçerli olduğunu gösterir. Evli ve hür bir müslüman kadın, zina ettiğinde onun cezasının daha ağır olması normaldir. Çünkü o hem kocası hem de ailesi tarafından çift taraflı korunmaktadır. Bu nedenle onun cezası recm, yani taşlanarak öldürülmektir. Kur'an, recm cezasını açık bir şekilde anmamış olmasına rağmen, onu ima eder bir ifade kullanmıştır. Peygamber de (s.a) bunu anlamış ve bu cezayı uygulamıştır. Kur'an'ı ondan daha iyi kim anlayabilir.

"Bu izin" efendisinin rızasıyla bir cariye ile evlenmektir.
 

tahsin33

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
23 May 2008
Mesajlar
2,697
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
70
Maide suresi ayet 5
Bugün size temiz ve iyi şeyler helâl kılınmıştır. Kendilerine kitap verilenlerin yiyeceği size helâldir, sizin yiyeceğiniz de onlara helâldir. Mümin kadınlardan iffetli olanlar ile daha önce kendilerine kitap verilenlerden iffetli kadınlar da, mehirlerini vermeniz şartıyla, namuslu olmak, zina etmemek ve gizli dost tutmamak üzere size helâldir. Kim (İslâmî hükümlere) inanmayı kabul etmezse onun ameli boşa gitmiştir. O, ahirette de ziyana uğrayanlardandır.

Ey müminler, kesilen hayvanlardan ve yiyeceklerden temiz olanları size helal kılındı. Murdar olanları ise haram kılındı. Kendilerine Tevrat verilen Yahudilerin ve İncil verilen Hristiyanlarm kestiği hayvanların etleri de size helal kılındı. Müminlerin hür kadınlarıyla, kendilerine kitap verilen Yahudi ve Hristiyaları hür kadınlarıyla evlenmeniz de size helal kılındı. Ancak, evlendiğiniz bu kadınlara mehirlerini vermeniz, iffetli olmanız, hayasızlık yapmamanız ve onları dost tutmamanız şartıyla size helal kılınmıştır. Kim, Allah'ın, iman etmeyi emrettiği şeyleri inkâr edecek olursa şüphesiz ki onun amelleri iptal edilir. O kimse, âhirette hüsrana uğrayanlardan olur.
Ehl-i kitabın kestiğinin yenmesinin helal olduğu huıısunda şu hadis-i şerif delil gösterilmektedir:
"Hayberli bir Yahudi kadın, kızartılmış bir koyunu zehirleyerek Resulullah'a ikram etti. Resulullah koyunun ön kolundan alıp yedi. Kendisiyle beraber sahabilerden bir cemaat da o koyundan yedi. Sonra Resulullah onlara "Ellerinizi yemekten çekin." buyurdu. Yahudi kadına adam gönderip yanma çağırdı ve ona "Sen bu koyunu zehirledin mi?" diye sordu. Kadın: "Bunu sana kim haber verdi?" dedi. Resulullah "Elimde bulunan bu kol haber verdi." dedi. Bunun üzerine kadın: "Evet zehirledim." cevabını verdi. Resulullah: "Maksadın neydi?" diye sordu. Kadın da şu cevabı verdi: "Ben, kendi kendime dedim ki: "Eğer bu adam Peygamber ise bu koyun ona asla zarar vermez. Şayet Peygamber değilse ondan kurtulmuş oluruz." Resulullah o anda bu kadını affetti, cezalandınnadı. Koyundan yiyen sahabilerden bazıları öldü. Resulullah da bu koyundan yediği için omuzundan kan aldırdı."
Diğer bir rivayette, ölen kişilerden birisinin, Bişr b. el-Bera olduğu ve onun ölümünden sonra Resulullah'ın, o kadını öldürttüğü bildirilmektedir.
Âyet-i kerimede, kendilerine kitap verildiği zikredilenlerden kimlerin kastedildiği hususunda iki görüş zikredilmiştir.
a- Abdullah b. Abbas, Hasan-ı Basri, İkrime, Şa'bi, Ata, Hakem, Ham-mad ve Katade'ye göre burada zikredilen ehl-i kitaptan maksat, kendilerine Tevrat ve İncil verilnen Yahudi ve Hristiyanlar ve bu iki dine herhangi bir milletten giren insanlardır. Bunlar, sadece kendilerine Tevrat ve İncil verilen İsrailoğulla-nnııı soyundan gelen insanlar değildir. Bu itibarla Arap oldukları halde Hristiyan olan Tağlib oğullarının kestikleri hayvanlar da müslümanlar tarafından yenebilir. Bu hususta Abdullah b. Abbas'ın, şunu söylediği rivayet edilmektedir. "Tağlib oğullarının kestiklerini yeyin, kadınlarıyla da evlenin, zira Allah teala kitabında: "Ey iman edenler, Yahudi ve Hristiyanlan dost edinmeyin. Onlar birbirlerinin dostudurlar. Sizden kim onları dost edinirse şüphesiz o da onlardan olur bu vurulmaktadır.
Görüldüğü gibi, Yahudi ve Hristiyanlan sadece dost edinenler bile onlardan sayılmıştır. Başka milletlerden onların dinine girenler elbetteki onlardan olacak ve onların hükümlerine tabi olacaklardır. Yani Arap olduğu halde İsraİoğullanna gelen İncile bağlanıp Hristiyan olan Tağlib oğullan ehl-i kitab sayılırlar bu sebeple de kestikleri yenir.
b- Diğer bir kişim âlimlere göre ise bu âyette kendilerine kitap verildiği zikredilen ehli kitaptan maksat, kenndilerine Tevrat ve İncil verilen İsrailoğullan ve bizzat onların soyundan gelen insanlardır. Başka milletlerden bu dinlere girenler burada zikredilen ehl-i kitap mefhumuna girmemekte bu nedenle de kestikleri hayvanlar helal sayılmamaktadır, yenilmezler. Muhamed b. İdris eş-Şafıi (İmam Şafii) bu görüşte olanlardandır.
Taberi diyor ki:
"Muhammed b. İdris eş-Şafii'nin bu görüşe varmasının sebebi Arap Hristiyanların kestikleri hayvanların etlerinin yenmeyeceği hususundaki görüşlere tabi olmasıdır. Bu hususta Hz, Ali'nin şöyle dediği rivayet edilmiştir:
"Tağlib oğullan Hristiyanlannin kestiklerini yemeyin. Çünkü onlar Hristiyanlığııı sadece içki içme adetine sanlmışlardır." Abdullah b. Abbas'ın da "Siz, Arap olan Hristiyanla-nn ve Ermeni Hristiyanlann kestiklerini yemeyin." diye söylediği rivayet edilmektedir.
Taberi diyor ki:
"Aslında Hz. Ali'den rivayet edilen bu gibi haberler şunu ifade etmektedir: Hz. Ali, Tağlib oğullarının kestiklerini yemeyi yasaklıyordu. Çünkü onlar, gerçek Hristiyanlann helal kabul ettikleri şeyleri helal saymayarak ve haram kabul ettikleri şeyleri de haram kabul etmeyerek hakiki Hristiyanlığı bırakmışlar sadece içki içme âdetini devam ettirmişlerdir. İşte israiloğuîlanndan olmayan diğer miletlerin Hristiyanlığm sadece içki içme âdetini alarak kendilerini onlardan saymaları onlara yakışmayan bir şeydir."
Bütün bunlardan anlaşılıyor ki: "Muhammed b. İdris eş-Şafii'nin bu görüşü isabetli değildir. Her milletten Yahudi ve Hristiyan olanların kestikleri hayvanlardan yemek mubahtır.
Âyette zikredilen ehl-i kitabın yemeğinden maksat, Mücahid, ibrahim en-Nehai, Abdullah b. Abbas, Hasan-i Basri, Süddi, Dehhak, İbn-i Zeyd ve Ebu'd-Derda'dan da nakledildiği gibi ehl-i kitabın kestiği hayvanların etidir.
Âyet-i kerimede, "Hür ve iffetli mümin kadınlarla sizden Önce kendilerine kitap verilenlerden hür ve iffetli kadınlar." ifadesi zikredilmektedir. Bu ifadede geçen ve "Hür ve iffetli" diye tercüme edilen kelimesinden neyin kastedildiği hususunda iki görüş zikredilmiştir.
a- Mücahid, Tarık b. Şihab, Âmir eş-Şa'bi ve Hasan-ı Basri'den nakledilen bir görüşe göre bu kelimeden maksat, "Hür olan kadınlar" dır. Bunların iffetli veya iffetsiz olmaları farksızdır. Bu görüşte olanlara göre bu âyet-i kerimeden anlaşılmaktadır ki, Allah teala, mümin erkeklere, hür olan mümin kadınlarla ve hür olan ehl-i kitap kadınlarla evlenmeyi helal kılmıştır. Hür kadınların iffetli olmamaları veya iffetsizliğe düşüp sonra vazgeçmiş olmaları önemli değildir. Yine bu âyetten anlaşılmaktadır ki, cariyelerle evlenmek caiz değildir. Çünkü sadece hür kadınlarla evlenileceği beyan edilmiştir. Ancak mümin cariyelerle de evlenileceği şu âyette: "Sizden hür mümin kadınlarla evlenmeye gücü yetmeyen kimse, sahib olduğunuz mümin cariyelerden evlensin. diye zikredilmiş, kâfir olan cariyelerle evlenme ise, izahını yapmakta olduğumuz âyet-i kerimenin delaletiyle yasaklanmıştır.
Görüldüğü gibi bu görüşte olanlar kelimesini "Hür olan kadınlar" diye izah ettiklerinden, zina eden kadınlarla evlenmenin helal olduğunu söylemişlerdir. Hz. Ömer'in, hilafeti döneminde zina eden bir kadının mümin bir erkekle evlenmesine izin verdiği, Tank b. Şihab, Âmir eş-Şa'bi ve benzeri kimseler tarafından rivayet edilmiştir. Bu hususta Âmir diyor ki: "Biz Memedan oğullarından bir kadın zina etmişti. Ona, Resululîah'm zekat toplayan memuru zina cezası uygulayarak sopa vurmuştu. Sonra kadın tevbe etmişti. Kadının akrabaları Ömer'e geldiler ve ona: "O, çok çirkin bir iş yaptığı halde biz onu nasil evlendireceğiz?" dediler. Ömer de onlara: "Yemin olsun ki eğer onun yaptıklarından herhangi bir şeyi anlattığınızı duyarsam sizi cezaiandı-rımn." dedi.
Âmir eş-Şa'bi diyor ki: "Yemen halkından bir adamın kizkardeşi fuhuş yaptı. Kadın, usturayı boynundaki şah damarına sürerek kesmek istedi. Ona yetişildi ve engel olundu, yarası tedavi edildi. Kadın iyileşti. Sonra amcası onu ailesi ile birlikte Medine'ye getirdi. Kadın Kuran okumaya başladı. Çokça ibadet yaptı. Öyle ki onların kadınlarının en çok ibadet yapanı oldu. Amcasından onu istediler. Amcası hem onun geçmişteki halini gizlemek istemiyor hem de yeğenini rezil elmek istemiyordu. Bunun üzerine Ömer'e geldi ve meseleyi ona anlattı. Ömer de dedi ki: "Eğer sen onun bu meselesini yayarsan seni mutlaka cezalandırırım. Sana, onunla evlenmek isteyen ve senin de razı olacağın salih bir " adam gelirse onu o adamla evlendir." dedi.
b- Mücahid, Amir eş-Şa'bi, Süfyan es-Sevri, Süddi, Katade, İbrahim en-Nehai ve Masanı Basri'den nakledilen diğer bir görüşe göre âyetin bu bölümünde zikredilen kelimesinden maksat, iffetli olan, zina etmeyen kadınlardır. Bunlara göre hür olan mümin ve ehl-i kitap kadınlarla ev-lenilmesi caiz olduğu gibi köle olan mümin ve ehl-i kitap cariyelerle de evlenil-mesi helaldir. Ancak evlenilen kadın hür olsun, köle olsun, mümin olsun, ehl-i kitap olsun zina etmiş olmamalıdır. Aksi takdirde onunla evlenilemez. Bu hususta Âmir eş-Şa'bi demiştir ki: "Yahudi ve Hristiyan kadınların olmalarından maksat, zina etmemeleri ve cünüplükten yıkanmalarıdır.
Katade diyor ki:
"Hür bir kadın, erkek kölesiyle ilişkide bulundu. Kendisine, bunu niçin yaptığı sorulunca: "Ben", Allah tealamn kitabındaki: "...Sahib olduğunuz kölelere iyilik edin... âyetini bu şekilde te'vil etlim." dedi. Kadın, Ömer b. el-IIattab'a getirildi. Resuluilah'ın sahabiîerinden bir kısım insanlar: "Bu kadın, Allah'ın kitabındaki bir âyeti uygun olmayan bir şekilde te'vil etmiş." dediler. Bunun üzerine Ömer köleyi yanına çağırdı. Başını tıraş etli ve kadına da dedi ki: "Sen bundan sonra hiçbir müslümana helal değilsin."
İbrahim en-Nehai'ye de, nikahlanmadan önce bir kadını dost edinmenin hükmü soruldu. O da: "Bu kadının mehir hakkı yoktur. Bunlar birbirlerinden ayrılsınlar." dedi.
Müfessirler, âyet-i kerimenin bu bölümünde geçen muhsana kelimesini "İffetli kadınlar" mânâsında aldıkları takdirde de hür kadınlar mânâsında aldıkları takdirde de kendi aralarında iffetli veya hür kadınlardan özelikle kimlerin kastedildiği hususunda dört görüş zikretmişlerdir.
a- Bir kısım âlimlere göre burada zikredilen ifadesinden maksat, iffetli olan ve mümin ve ehl-i kitap olan kadınlardır. Bunlardan olan kadınlarla evlenmek caizdir. Müslüman bir erkek, hür veya cariye olan mümin bir kadınla evlenebileceği gibi ehl-i kitap olan hür veya cariye, zımmi veya harbi olan kadınlarla da evlenebilir. Çünkü âyet, umumi bir ifade ile ehl-i kitap ve müminlerden her kadınla evlenilebileceğini beyan etmiştir.
b- Diğer bir kısım âlimler ise buradaki kelimesinden maksadın "Hür kadınlar" demek olduğunu, bu itibarla mümin olan hür kadınlarla evlenilebileceği gibi ehl-i kitap olan her hür kadınla da evlenilebilir. Bunun zımmi veya harbi olması, Yahudi veya Hristiyan olması farksızdır. Yeter ki ehl-i kitap ve hür olsunlar,
c- Başka bir kısım âlimlere göre ise buradaki ehl-i kitap kadınlarından maksat, sadece İsrailoğullarından, kendilerine Tevrat ve İncil gelen kadınlar ve o kadınların soylarından gelen kızlardır. Bunlara göre başka milletlerden Yahudi ve Hrisliyanhk dinine girenlerin kadınlarıyla evlenmek caiz değildir. Bu görüş, İmam Şafii ve ona tabi olanlardan nakledilmektedir.
d- Abdullah b. Abbas'tan nakledilen diğer bir görüşe göre burada zikredilen ehl-i kitap kadınlarından maksat, müslümanlarla zimmet sözleşmesi yapan ehl-i kitabın kadınlarıdır. Bu hususta Abdullah b. Abbas'ın: "Ehl-i kitabın bazı kadınları bize helaldir, bazı kadınları ise helal değildir." dediği ve sonra da şu âyeti okuduğu rivayet edilmektedir: "Kitap ehlinden, Allah'a ve âhiret gününe iman etmeyenler, Allah'ın ve Peygamberinin haram kıldığını haram saymayanlar ve hak din olan İslamı din edinmeyenlerle, boyun eğip kendi elleriyle cizye verinceye kadar savaşın."
Abdullah b. Abbas bu âyeti okuduktan sonra demiştir ki: "Ehl-i kitaptan bize kim cizye verirse işte onların kadınları bize helal olur. Kim de cizye vermezse onların kadınları bize helal olmaz."
Taberi diyor ki:
"Tercihe şayan olan görüş, bu âyette zikredilen kelimesinden maksadın hür kadınlar olduğunu söyleyen görüştür. buna göre âyet-i kerime, hür olan mümin kadınlarla ve hür olan ehl-i kitap kadınlarla, mümin erkeklerin evlenmelerinin helal olduğunu beyan etmiş, Nisa suresinin yirmi beşinci âyeti de mümin olan cariyelerle evlenmenin helal olduğunu beyan etmiş, mümin olmayan cariyelerle evlenme ise helal olan evlenmenin dışında kalmıştır. Ayrıca, evienilmesi helal olduğu zikredilen bu kadınların iffetli olmamaları veya fuhuş işleyip tevbe etmiş olmaları farksızdır.
Âyet-i kerimede geçen ve "Namuslu olmanız" diye tercüme edilen ifadesinden maksat, "Açıkça zina etmemeniz." demektir. "Dost edinmemeniz." diye tercüme edilen ifadesinden maksat, "Dostlar edinmemeniz, dost tutmamanız." demektir. Yani müminler, kadınlara mehir vererek onlarla evlendiklerine dair şahit tutarak evlensinler. Onlarla açık veya gizli bir şekilde zina etmesinler." demektir.
Âyet-i kerimenin sonunda: "Kim dini inkâr ederse şüphesiz onun daha Önceki amelleri boşa gider." Duyurulmaktadır. Yani kim Allah'ın, tasdik etmesini emrettiği birliğini, Muhammed'in Peygamberliğini ve onun Allah katından geddiklerini İnkâr edecek olursa şüphesiz ki o, dünyada iken sevap kazanacağı ümidiyle yaptığı amellerin sevabını iptal etmiş olur. O, âhirette kendisini aldatan ve helak olanlardan olacaktır.
Bu hususta Abdullah b. Abbas diyor ki: "Allah bize buyurmuştur ki: "İman, sarılacak sağlam bir kulptur. O olmaksızın hiçbir amel kabul edilmeyecektir. Cennet ancak bu imanı terkedene haram kılınmıştır."
Katade de özetle şöyle diyor: "Ehl-i kitabın kadınlarıyla evlenilebileceği hükmü nazil olunca bir kısım müminler: "Biz onların kadınlarıyla nasıl evleneceğiz? Onlar bizim dinimizden değiller." demişlerdir. Bunun üzerine Allah teala: "Kim dini inkâr ederse şüphesiz onun daha Önceki amelleri boşa gider ve âhiret gününde o, hüsrana uğrayanlardandır." hükmünü indirmiş
 

tahsin33

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
23 May 2008
Mesajlar
2,697
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
70
İsra sures ayet 32
Zinaya yaklaşmayın gerçekten o ‘çirkin bir hayasızlık' ve kötü bir yoldur.

"Zinaya yaklaşmayın." Bu emir hem bireye hem de bir bütün olarak topluma hitap etmektedir. Bu emir kişiyi sadece zinaya ve fuhşa karşı uyarmakla kalmaz, aynı zamanda ona yönelten veya sebep olan her şeye karşı da uyarır. Topluma gelince, ayet, toplumun zinayı önleyici ve ona yönelten sebep ve araçları ortadan kaldırıcı önlemler almasını emretmektedir. Bu nedenle toplum, zinayı ortadan kaldırıcı bir çevre oluşturmak için tüm eğitsel ve hukukî araçları kullanmalıdır.
En son olarak bu madde, İslâmî hayat tarzının kanun ve düzenlemelerinin temelini oluşturmaktadır. Bu maddenin ifade ettiklerinin uygulanabilmesi için zina ve zina iftirası hukuki suçlar olarak belirlenmiş: "Hicap" ile ilgili düzenlemeler yapılmıştır. Müstehcen neşriyat ve fuhuş şiddetle yasaklanmış, sarhoş edici içkilerin içilmesi haram kılınmıştır. Zinaya teşvik eden müzik, oyun ve resimler de yasaklanmıştır. Daha sonra da evliliği kolaylaştırıcı ve zinanın kökünü kesen yasaklar konulmuştur.
 

Erzurumli

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
28 Ağu 2007
Mesajlar
1,455
Tepki puanı
1
Puanları
0
Esselamu aleykum TAHSİN kardeşim avamı sıkmayacak şekilde cevaplar yazarsanız daha faydalı olursunuz inancındayım,anlaşılır olmak gereklidir,okuyan sıkılmamalı yazdıkların elbette harukulade şeylerdir,ancak soru soranın istediği cevabı bulmasından ziyade kafası karışmasın,kısa ve öz olması güzel olurdu,

Scakir16 kardeşim,değerli kardeşim toplumumuzun bireylerini yetiştirmede eksikleri çok olduğundan insanlarımız Allah ve Peygamberini tanımadan dolayısı ile Kur-an ve hükümlerini öğrenmeden evvel,maalesef önce haramlarla,günahlarla tanışmak zorunda kalıyor,bu durum kendisine tatlı gelen kişiler hallerine devam ederken bazılarına Allah Teala doğru yolu gösteriyor,nefsinin yaptığı bir günahdan dolayı ruhun pişmanlık duyar,ancak şeytan tövbe arayan ruhunu boş bırakmaz her an arkasında ona telkinler verir öyle şeyler derki bunlardan bazıları; '' Senin bu yaptığın kabahatmi bu devirde normal,daha gençsin hayatını yaşa sonra tövbe edersin,bak herkes yapıyor sende yap ne olacakki,(seni kandırmakta başarılı olamayacağını anladığında) Allah'ın Rahmeti geniştir nasıl olsa aff eder bırak şimdi bu gibi şeyleri düşünme senin falancadan neren eksik o yapıyorda sen yapmıyorsun'' gibi akla mantıklıymış gibi aslen birer zarar timsali vesveseler kalbe gelir sen bunları farkedersen ne mutlu sanaki artık tövbeni et O yüceler yücesi Rabbin Allah Tealaya tövbe et,O kadar çok tövbe ayeti varki hepsinde hatalarından gerçek manada pişman olan kişilerin hataları aff edilir ve insanlardan saklanır (üstü örtülür) sen o hatayı bir daha yapmadıkça sevaba çevrilir,Allah Tealaya güven duy çünkü sana Anne ve Babacığından daha şefkatlidir, bir hadisi kutside derki,'' Tövbe kapısı kıyamete kadar açık kalacaktır,bir ucundan bir ucuna atlı bir kişi 70 yılda ancak varır,'' sende bu kapı kapanmadan gel tövbe et, çünkü insanın kıyameti öldüğünde kopar,bir daha geri gelemez dünyaya tövbede etmediyse vay onun haline,bir arkadaşımın amcası genç daha içki içermiş bir yerde sohbet ettik tövbe etmek gerek bir daha yapmamak gerek dedim,haklısın dedi ve memleketine döndü,bir hafta sonra sebepsiz ve aniden bir gece uykuda öldüğü haberini aldık,şimdi bu haline tövbeli öldüyse ne mutlu ona ama eğer tövbesiz gitti ise vahlar olsun ona.Sende isterimki hatalarından ders alırsın ,bu sitede Tövbe konulu bir çok kaynak mevcuttur,ancak sana en faydalı olacak şey,Kur-anı kerimde TÖVBE suresidir,al güzelce abdestini Kullarını af eden Rabbinin kelamını sıkılmadan oku,bana hak vereceksindir,
Allah Teala sana kolaylıklar ve yolunda hayırlı kullarından olma feraseti nasip etsin,her insan kendi sonunu kendi seçer...
 

tahsin33

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
23 May 2008
Mesajlar
2,697
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
70
ERZURUMLİ,
Aleykümselam kardeşim, Konu sadece soruyu sorana
tevbe et Allah CC tevbeni kabul eder diyerek kısa kesilmeyecek kadar toplumsal bir hastalık diye düşündüğüm için böyle yazıyorum okuyanlarında bilgilenmesini istiyorum ilginize teşekkür ederim Allah CC razı olsun
 

Erzurumli

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
28 Ağu 2007
Mesajlar
1,455
Tepki puanı
1
Puanları
0
ERZURUMLİ,
Aleykümselam kardeşim, Konu sadece soruyu sorana
tevbe et Allah CC tevbeni kabul eder diyerek kısa kesilmeyecek kadar toplumsal bir hastalık diye düşündüğüm için böyle yazıyorum okuyanlarında bilgilenmesini istiyorum ilginize teşekkür ederim Allah CC razı olsun


Değerli kardeşim emeklerini inan çokca takdir ediyorum,ancak şu varki soruyu soran kişinin rumuzunun yanında 16 yazıyor ya 16 yaşında-ki senin emeklerini okusada anlamaz!!! yada 16 plakadır yaşı gerçekte büyüktür -ki nefsi zaten senin yazdığın yazıyı ona okutmaz çünkü çok uzun ve taaaa cariye hukukundan,savaştaki esirlerden başlamışsın anlatmaya,hani daha öz olması avam için daha normal olmazmıydı?Yinede emeklerin çok güzel ...
 

tahsin33

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
23 May 2008
Mesajlar
2,697
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
70
ERZURUMLİ,
Selamunaleyküm, değerli kardeşim bu başlığa 12 mesaj yazmışız 158 kişi konuya ilgi göstermiş en azından şöyle bir bakmış dediğim gibi konuyu sadece soruyu soranla sınırlı görmedim bundan sonrasında daha verimli bir katılım olacağına inanıyorum ve sizingibi bu konuda bilgili kardeşlerimizin gündemi sıcak tutmak adına katkılarını bekliyorum ilginize tekrar teşekkür ederim Allah CC razı olsun
 

Erzurumli

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
28 Ağu 2007
Mesajlar
1,455
Tepki puanı
1
Puanları
0
ERZURUMLİ,
Selamunaleyküm, değerli kardeşim bu başlığa 12 mesaj yazmışız 158 kişi konuya ilgi göstermiş en azından şöyle bir bakmış dediğim gibi konuyu sadece soruyu soranla sınırlı görmedim bundan sonrasında daha verimli bir katılım olacağına inanıyorum ve sizingibi bu konuda bilgili kardeşlerimizin gündemi sıcak tutmak adına katkılarını bekliyorum ilginize tekrar teşekkür ederim Allah CC razı olsun

Allah-ü Teala cümlemizi dini uğruna ömrünü harcayan kullarından etsin,bizler sizlerden istifade ediyoruz kardeşim,çalışmalarını takdir ediyoruz,yazdıklarınızı okuyor bilgiler ediniyoruz.hayırlı çalışmalar kardeşim...
 

gurbette

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
11 Eki 2008
Mesajlar
2,850
Tepki puanı
1
Puanları
0
Yaş
51
degerli kardesim
oncelikle insanlar iyi ve kötü, hayir ve ser, sevap ve günah olan seyleri yapabilecek sekilde yaratilmislardir. Allahu Tealanin korumasi altinda bulunan Peygamberler haric diger insanlarin az cok gunahlari vardir ancak gunah isleyen bir insan o yaptigi yanlis fiilin yanlis oldugu farkina varip tevbe etmesi gerekir artik bir daha o gunaha geri donmemek üzere...nitekim Kurani kerimde (Tahrim suresi 8. ayet) Yuce Rabbimiz " Ey muminler Allaha içtenlikle tevbe edin." yani nasuh tevbesi samimi olarak yapilan bir daha o hataya donmemek uzere yapilan tevbe...
AllahTeala tevbenin hemen yapilmasini ister
Nisa suresi 17." Allah katında (makbul) tövbe, ancak bilmeyerek günah işleyip sonra çok geçmeden tövbe edenlerin tövbesidir. İşte Allah bunların tövbelerini kabul buyurur. Allah hakkıyla bilendir, hüküm ve hikmet sahibidir."

Hâris İbnu Süveyd anlatıyor: "Abdullah İbnu Mes'ud (radıyallahu anh) bize iki hadis rivayet etti. Bunlardan biri Hz. Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm)' dendi, diğeri de kendisinden. Dedi ki: "Mü' min günahını şöyle görür: "O, sanki üzerine her an düşme tehlikesi olan bir dağın dibinde oturmaktadır. Dağ düşer mi diye korkar durur. Fâcir ise, günahı burnunun üzerinden geçen bir sinek gibi görür" İbnu Mes'ud bunu söyledikten sonra eliyle, şöyle diyerek, burnundan sinek kovalar gibi yapmıştır.
Sonra dedi ki: "Ben Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm)'ın şöyle söylediğini duydum: "Allah, mü'min kulunun tevbesinden, tıpkı şu kimse gibi sevinir: "Bir adam hiç bitki bulunmayan, ıssız, tehlikeli bir çölde, beraberinde yiyeceğini ve içeceğini üzerine yüklemiş olduğu bineği ile birlikte seyahat etmektedir. Bir ara (yorgunluktan) başını yere koyup uyur. Uyandığı zaman görür ki, hayvanı başını alıp gitmiştir. Her tarafta arar ve fakat bulamaz. Sonunda aç, susuz, yorgun ve bitap düşüp: "Hayvanımın kaybolduğu yere dönüp orada ölünceye kadar uyuyayım" der. Gelip ölüm uykusuna yatmak üzere kolunun üzerine başını koyup uzanır. Derken bir ara uyanır. Bir de ne görsün! Başı ucunda hayvanı durmaktadır, üzerinde de yiyecek ve içecekleri. İşte Allah'ın, mü'min kulunun tevbesinden duyduğu sevinç, kaybolan bineğine azığıyla birlikte kavuşan bu adamın sevincinden fazladır."


Yunus as baligin karninda karanliklar icerisinde gunahini itiraf ederek tevbe etmistir ayeti kerimede Enbiya suresinde ;
87- "Balık sahibi (Yunus'u da); hani o, kızmış vaziyette gitmişti ki; bundan dolayı kendisini sıkıntıya düşürmeyeceğimizi sanmıştı. (Balığın karnındaki) Karanlıklar içinde: "Senden başka İlah yoktur, Sen Yücesin, gerçekten ben zulmedenlerden oldum" diye çağrıda bulunmuştu."

88-" Bunun üzerine duasına icabet ettik ve onu üzüntüden kurtardık. İşte Biz, iman edenleri böyle kurtarırız."
Allahu Teala gunahta israr edilmesini hos karsilamaz islenen gunahtan dolayi hemen tevbe edilmesini ister dolayisiyla insan ölüm gelmeden yaptigi gunahtan dolayi hatalarindan dolayi hemen tevbei istigfarda bulunmasi gerekir yine zumer suresinde Yuce Rabbimiz soyle buyurmaktadir;
53. (Benden onlara) De ki: "Ey kendi aleyhlerinde olmak üzere ölçüyü taşıran kullarım. Allah'ın rahmetinden umut kesmeyin. Şüphesiz Allah, bütün günahları bağışlar. Çünkü O, bağışlayandır, esirgeyendir."

Allahu Teala bizleri kötü yola düsmekten, yasaklamis oldugu fiilleri yapmaktan korusun. amin
 

tahsin33

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
23 May 2008
Mesajlar
2,697
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
70
gurbette,
Değerli katılımınız için teşekkür ederim yazmış olduğunuz ayeti kerime ve hadisişerifler yerinde ve isabetli olmuş Allah CC razı olsun.
Allahu Teala bizleri kötü yola düsmekten, yasaklamis oldugu fiilleri yapmaktan korusun duanıza içtenlilke katılıyorum Amin.
 

tahsin33

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
23 May 2008
Mesajlar
2,697
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
70
Nur suresi ayet 2
Zina eden kadın ve zina eden erkeğin her birine yüzer değnek vurun. Eğer Allah'a ve ahiret gününe iman ediyorsanız, onlara Allah'ın dini(ni uygulama) konusunda sizi bir acıma tutmasın; onlara uygulanan cezaya mü'minlerden bir grup da şahit bulunsun.

Zina'nın herkeçe bilinen genel anlamı, "aralarında karı-koca ilişkisi olmayan erkekle kadın arasındaki cinsel ilişkidir." İnsanlık tarihinin en eski günlerinden bugüne değin bu fiilin ahlâkî açıdan kötü, dini açıdan günah ve sosyal açıdan şerli ve kabul edilmez olduğu konusunda tüm sosyal sistemler görüş birliği halindedir ve akıl ve mantıklarını şehvetlerine uydurmuş veya yolsuz düşüncelerine "orijinal" yaklaşımlarında felsefî olma çabasında görünen sapmış bireylerin dışında hiçbir aykırı ses de çıkarmamıştır. Bu konudaki evrensel görüş birliği, insan fıtratının zinadan nefret etitği gerçeğine bağlıdır

Bu ayette dikkatimizi çeken ilk olay, ceza yasası için "Allah'ın dini" yalnızca, Namaz, Oruç, Hacc ve Zekat'tan oluşmamakta, yasalar da "Allah'ın Dini"nin bir bölümünü teşkil etmektedir. Dinin uygulanması yalnızca namazın kılınmasına bağlı olmayıp, ilâhî Kanun'un ve buna dayalı küllî sistemin uygulanmasını da gerektirmektedir. Eğer bunlar uygulanmaz ve yalnızca namazla yetinilirse, bu durumda "Din" kısmen uygulanmış olacaktır. Öte yandan, uygulamamak bir yana, bir de İslâm dışı bir sistem benimsenip uygulamaya konacak olursa, bu, dinin tümden reddi anlamına gelecektir.
Dikkatimizi çeken ikinci nokta, merhamet ve acıma duygularının suçluya gerekli cezanın uygulanmasına engel olmaması hakkında ilâhî uyarıdır.

Bir yandan suçlu utansın, öte yandan başkaları için caydırıcı olsun diye ceza açıkta uygulanmalıdır. Bu, İslâm'da ceza kavramına da ışık tutmaktadır. Hırsızlık cezasıyla ilgili Maide Suresi 38'inci ayette şöyle buyurulmuştu:
"... yaptıklarına karşılık ve Allah'tan caydırıcı örnek bir ceza olsun diye".
Ve burada da zina edene cezanın açıkta uygulanması emrolunmaktadır. Bu İslâm hukukunda cezanın şu üç amaca yönelik olduğunu gösterir:
a) Bir başka kişi veya topluma karşı yaptığı aşırılıktan dolayı suçluya acı vermek,
b) Tekrar suç işlemekten alıkoymak,
c) Toplumda kötü eğilimleri olanlar vazgeçsinler ve böylesi suçları işlemeye kalkışmasınlar diye, başkaları için caydırıcılık görevi yapmak.
Cezayı açıkta uygulamanın bir diğer yararı da, cezayı uygulayanların arzularına göre cezada eksiltme ve artırma yapmamalarıdır.
 

tahsin33

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
23 May 2008
Mesajlar
2,697
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
70
Nur suresi ayet 3
Zina eden erkek, zina eden ya da müşrik olan bir kadından başkasını nikâhlayamaz; zina eden kadını da, zina eden ya da müşrik olan bir erkekten başkası nikâhlayamaz. Bu, mü'minlere haram kılınmıştır.

Yani, yalnızca zaniye bir kadın, tevbe etmemiş zani bir erkeğe veya bir müşrike denk bir eş olabilir. Mümin ve faziletli bir kadın böyle birine eş olamaz. Müminlerden tanıdıkları bu tür kişilere kızlarını vermeleri haramdır. Aynı şekilde, zina edip (tevbe etmemiş) kadınlar için de ancak zani veya müşrik erkekler uygun eş olabilir, böylesi kadınlar müminlere uygun eş olamazlar. Müminlerin ahlâken düşük kadınlarla evlenmeleri haramdır. Şu kadar ki, bu hüküm yaptıklarında ısrar edip, tevbe ve ıslahta bulunmayanlar içindir. Çünkü tevbe ve ıslahtan sonra "zani-zaniye" kabul edilmezler.
İmam Ahmed bin Hanbel'e göre, zina edenle evlenme yasağı, yapılmışsa böyle bir evliliğin yasal etkisi olmayacağı anlamı verir. Fakat bu görüş doğru değildir. Haramın yasal sonuç ve etkileri olmaz. Yani, bu haramı işleyerek evlenen kişinin evliliğinin geçersiz olduğu ve eşlerin evliliğe rağmen zina ettiği demek değildir bu. Çünkü, bu noktada Hz. Peygamber (s.a) şöyle buyurmuştur:
"Haram, helâlı haram yapmaz" (Taberani, Darekutni) . Bir başka söyleyişle, meşru olmayan bir eylem meşru bir eylemi gayri meşru yapmaz. Bu nedenle, eğer bir kişi zina eder ve sonra evlenirse, onun ahlâksız olmayan öbür eşi de zinaya karışmış sayılmayacaktır. Açık isyan dışında hiçbir gayri meşru eylemin, bunu yapanın bundan böyle yapacağı her işi gayrı meşru saydıracak şekilde yasal haklardan mahrum bir kişi haline getiremeyeceği kesin kuraldır. Bu açıdan bakıldığında ayetin açık anlamı şöyle olmaktadır: Ahlâksız oldukları bilinen bu tür kişileri eş olarak seçmek günahtır. Müminler bundan kaçınmalıdır, aksi halde hukuk onları toplumun istenmeyen iğrenç elemanı olarak ayırırken, eğer müminler kendileriyle evlenirlerse yüreklendirilmiş olurlar.
Aynı şekilde, ayet zina eden bir müslümanın müşrik biriyle yaptığı evliliği de batıl geçersiz kılmaz. Ayet zina eylemini vurgulamakta ve bunu yapan kişinin müslüman da olsa, temiz ve saf İslâm toplumunda temiz evlilik yapmaya uygun olmadığını belirtmektedir. Böyle bir kişi evlilik için kendisi gibi insanlara, ya da İlahi Kanuna inanmayan müşriklere yaklaşmalıdır.
Bu konudaki hadisler oldukça açık ve nettir. Müsned-i Ahmed ve Nesaî de Abdullah bin Amr el-As'dan gelen rivayete göre, Ümmü Mahzul adlı bir kadın Medine'de fahişelik yapardı. Hz. Peygamber (s.a) bir müslümanın bu kadınla evlenme isteğini reddetti ve kendisine bu ayeti okudu. Tirmizi ve Ebu Davud'da geçen bir rivayete göre, Mersed bin Ebi Mersed adlı bir sahabi, cahiliye döneminde Mekke'nin ahlâksız kadınlarından İnakl'la gayri meşru ilişkilerde bulunmuştu. Sonra, onunla evlenmeyi tasarlayarak izin için Hz. Peygamber'e (s.a) geldi. İki kez izin isteğinde bulunmasına rağmen Hz. Peygamber (s.a) cevap vermedi. İsteğini üçüncü kez tekrarladığında Hz. Peygamber (s.a) kendisine bu ayeti okudu. Bunlardan ayrı olarak, Hz. Abdullah İbn Ömer ve Ammar bin Yasir'den de aynı konuda başka rivayetler vardır. Sözgelimi, bunlardan birinde Hz. Peygamber (s.a) şöyle buyurmaktadır: "Karısının ahlâksız olduğunu bilen ve buna rağmen onunla yaşamaya devam eden adam cennete girmez" (Ahmed, Nesaî, Ebu Davud, et-Teyalisi) Hz. Ebu Bekir (r.a) ve Hz. Ömer (r.a) zina eden bekâr bir çift bulduklarında, önce kendilerine gerekli cezayı (hadd) uygularlar, sonra da onları evlendirirlerdi. İbn Ömer'in naklettiğine göre, bir gün dalgın ve düşünceli bir adam Hz. Ebu Bekir'e gelir. Birşey söylemek ister, fakat açıkça söyleyemez. Hz. Ebu Bekir, Hz. Ömer'den adamı bir kenara çekip, ne demek istediğini anlamasını ister. Soru üzerine, adam kendisine misafir olarak gelen birinin kendi kızıyla zina halinde görüldüğünü anlatır.
Bunun üzerine Hz. Ömer, "Yazıklar olsun sana, kızının sırrını neden gizliyorsun?" der. Sonunda, delikanlıyla kız yargılanır, cezalandırılır, evlendirilir ve ardından bir yıllığına şehirden sürülür. Aynı nitelikte daha başka bir olay Kadı Ebu Bekir İbn ül-Arabi tarafından Ahkâmü'l Kur'an'ında (II: 86) anılmaktadır.
 

muratdeu

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
10 Şub 2009
Mesajlar
33
Tepki puanı
0
Puanları
6
Yaş
38
99 Kişinin Katilinin Affı

Ebû Said radıyallahu anh Peygamber aleyhisselâmın şöyle buyurduğunu anlatıyor:

Sizden önce geçen ümmetler arasında bir adam doksan dokuz kişiyi öldürmüştü. Bu yaptıklarından dolayı tövbesinin mümkün olup olmadığını öğrenmek üzere, yeryüzünün en âliminin kim olduğunu sordu. Kendisine bir Rahibin en çok bilgili olduğunu söylediler. O Rahibin yanına gelip kendisinin doksan dokuz kişiyi öldürdüğünü ve kendisi için tövbe imkânı olup olmadığını sordu.

Rahib:

— Hayır, yoktur, diye cevap verdi. Bu defa, adam o Rahibi de öldürdü. Böylece öldürdüklerinin sayısı yüze çıktı. Sonra yine yeryüzünün en âliminin kim olduğunu sordu. Kendisine âlim olan bir kimseyi haber verdiler. Buradan âlimin yanına geldi ve yüz kişiyi öldürdüğünü, kendisi için tevbe imkânı bulunup bulunmadığını sordu.

Âlim adam:

— Evet, vardır. Seninle tövben arasına bir şey giremez, tevben daima makbuldür. Ancak filan beldeye git, orada Allah’a ibadetle meşgul olan bir kısım insanlar vardır. Sen de onlarla beraber Allah’a ibadet etmeye başla ve tekrar kendi memleketine dönme. Zira orası kötü bir yerdir, dedi. Adam gitti. Yolun yarısına gelince ölüm, karşısına çıktı ve orada ruhunu teslim etti. Bunun üzerine rahmet melekleri ile azab melekleri kendisini almak hususunda münakaşaya başladılar.

Rahmet melekleri:

— Bu adam, tövbe etmiş ve Allah’a yönelmiş olarak geldi, dediler.

Azab melekleri ise:

— Bu kimse, ömründe hayır işlememiş birisidir, diye Israr ettiler. Bu münakaşa devam ederken insan suretinde bir melek (Cebrail aleyhisselâm) geldi. Onu aralarında hakem olarak seçtiler.

Hakem olan melek:

— Adamın kendi memleketi ile gitmekte olduğu belde arasındaki mesafeyi ölçün. Şu anda bulunduğu yer, bu ikisinin hangisine daha yakın ise, bu o tarafa aiddir, dedi. Melekler ölçtüler ve gitmekte olduğu kasabaya daha yakın olduğu tespit edildi. Bunun üzerine kendisini rahmet melekleri teslim aldılar.

(Buharî, Müslim)


"Estağfirullah el-Azim el-Kerim ellezi la ilahe illahüvel hayyül kayyumu ve etübü ileyhi subhanehu" en büyük istiğfarlardan birsidir kardeşim.Bunun hakkında efendimiz(s.a.v) "denizlerin köpüğü kadar günahında olsa siler" ve "Her namazın arkasından 3 kere okuyanın denizlerin köpüğü kadar günahıda olsa Allah(c.c) affeder" buyurmaktadır. Zaten kardeşim Kuranda da Allah(c.c): "Kötü kadınlar, kötü erkeklere, kötü erkekler ise kötü kadınlara; temiz kadınlar temiz erkeklere, temiz erkekler de temiz kadınlara yaraşır. İşte bu temiz olan, (iftiracıların) söylediklerinden çok uzaktırlar. Kendileri için bağışlanma ve güzel bir rızık vardır."(Nur Suresi 26.ayet)
Fakat buna benzer başka bir yerde de ancak tevbe edenler müstesnadır(bunun dışındadır) buyurmaktadır.Yeterki biz samimi olarak tevbe ederim zaten Allahın(c.c) 99 Esmaül Hüsnasının %95 'i rahmetiyle ilgili %5 i azapla ilgili isimleridir.Buda ne kadar avantajlı olduğumuzun göstergesidir.Umarım yardımcı olmuşumdur.Allah(c.c) cümlemizin günahlarını affetsin.
 

Bu konuyu görüntüleyen kişiler

Üst Alt