RE: YORUMSUZ...
S.A.
BUYRUN..NASUH TÖVBENİN TANIMI...
Nasuh Tövbesi Nasıl Olur ?
Yazar Administrator
09 08 2004
Allahu Teala tövbenin fazileti konusunda kendilerini özel olarak muhatap aldığı müminlere şöyle emretmiştir:
“Ey iman edenler! Nasûh/samimi bir tövbe ile Allah’a tövbe ediniz. Umulur ki Rabbiniz günahlarınızı örter ve sizi altlarından nehirler akan cennetlere koyar.” [Tahrim 66/8.]
Ayette geçen “nasûh” ifadesi samimiyet manasına gelen nush kökünden gelmektedir. Bu kelime Arapça’da kullanılan “feûl” vezninde olup samimiyette çok ileri dereceyi ifade eder. Buna mübalağa sığası denir. Bu kelime “nasûhan” şeklinde de okunmuştur ki bu durumda masdar olmaktadır. Manası: “Sırf Allah için tövbe ediniz” demektir. “Nasûh” kelimesinin sırf, sade, yalın manasına gelen “nısah” kökünden türediği de söylenmiştir. Buna göre mana: Hiçbir şeye bağlı olmayan ve hiçbir şeyin de kendisine bağlı olmadığı, sırf Allah için olan bir tövbe ile tövbe ediniz, başka bir gaye gütmeyiniz, demektir. Bu da, hiçbir kötülüğe bulaşmadan istikametle taate devam etmek, imkan bulduğunda herhangi bir günaha girme düşüncesine sahip olmamak, şehvetini ve kalbî hislerini birleştirerek hevası için günah işlediği gibi, aynı günahı sırf Allah rızası için terk etmektir.
Kul heva denen kötü arzulardan temiz bir kalp ile ve sünnete uygun güzel salih amelle Allahu Teala’nın huzuruna geldiği zaman, kendisine güzel bir netice verilir. O zaman daha önceden kaçırdığı güzel hâli de elde eder. İşte bu, nasûh tövbesidir. Onu yapan kul, çokça tövbe eden, güzelce temizlenen ve Allah’ın sevgilisi olan birisidir. Bunlar Allah tarafından daha önce hakkında iyilikle hüküm verilen kimselerin hâl ve haberleridir. Kime Rabbi tarafından kendisini destekleyecek bir nimet (tevfik-i ilâhî) verilmişse, Allah onunla kulunu kötülüklere bulaşmaktan korur. Bu kimse Allahu Teala’nın ayet-i kerimede:
“Hiç şüphesiz Allah, çokça tövbe edenlerle güzelce temizlenenleri sever,”[ Bakara 2/222.] hitabıyla kast ettiği kimsedir. Nitekim Hz. Peygamber (s.a.v) de:
“Tövbe eden Allah’ın dostudur.”[ Yüce Allah’ın tövbe den kimseyi seveceğini bildiren biraz fazlı lafızdaki bir hadis için bkz: Ahmed, Müsned, I, 86; Ebu Ya’la, Müsned, No: 483; Ebu Nuaym, Hilye, III, 209; Elbani, Daife, No: 95-96.]
“Gerçekten tövbe eden kimse, hiç günah işlememiş kimse gibidir,”[ İbn Mace, Zühd, 30; Beyhaki, Sünen, X, 154; Heysemî, Mecmau’z-Zevaid, X, 200; Elbani, Zaife, 615-616.] buyurmuştur.
Hasan-i Basrî’ye, nasûh tövbesinin ne olduğu sorulunca, şöyle cevap vermiştir: “O, kalp ile pişman olmak, dil ile istiğfar edip Allah’tan affını istemek, azalarla günahları terk etmek ve içten bir daha günaha dönmemeye karar vermektir.”
Ebu Muhammed Sehl demiştir ki: “Şu insanlara tövbeden daha gerekli bir şey ve tövbe ilmini bilmemelerinden dolayı daha şiddetli bir azap yoktur. Bugün insanlar tövbe ilmini bilmemektedirler.”
Yine o demiştir ki: “Kim, tövbe farz değildir, derse, o kafirdir. (Onun bu sözüne razı olup tövbenin farz olmadığını düşünen de kafirdir.”)
Şu söz de Sehl’e ait: “Gerçek tövbe eden, bir an ve bir nefes de olsa taatlarındaki gafletine tövbe eden kimsedir.”
Hz. Ali, tövbeyi terk etmeyi manevî körlük olarak görmüş, onu zanna tabi olmak ve zikri unutmakla bir arada ifade etmiş ve uzunca bir konuşmasının içinde şöyle söylemiştir:
“Kimin kalbi körelirse, Allah’ın zikrini unutur, zanna tabi olur, tövbe etmeden ve boyun bükmeden mağfiret olmayı ister.”
Samimi bir tövbenin farzı, günahı günah olarak kabul etmek, yapılan zulmü itiraf etmek, nefsin hevaî/kötü arzularına kızmak, onu kötü amellerdeki ısrarından vazgeçirmek, gücü yettiği kadar gıdasını/rızkını haramdan temizlemektir. Çünkü helal yemek salihlerin temel prensiplerindendir. Sonra da daha önceki günah ve isyanlara pişman olmaktır. Pişmanlığın hakikati ki eğer pişmanlık gerçek ise, kendisini pişman eden şeylerin benzerine bir daha dönmemektir.
Tövbenin bir farzı da, istikamet üzere emre uymak ve yasak şeylerden kaçınmaktır. Gerçek istikamet, kulun ömründe daha önceki gibi sakat ve bozuk şeylere düşmemek, bütünüyle Allah’a yönelmiş kimselerin yoluna tabi olmak, kendini eski haline döndürecek cahillerle arkadaş olmamak, sonra batılla meşgul olduğu günlerde ifsat ettiklerini düzeltmekle uğraşmak ve böylece tövbe edip bozuk halini ıslah eden salihlerden olmaya çalışmaktır. Hiç şüphesiz Allahu Teala iyilerin ecrini zayi etmediği gibi, bozguncuların amelini de (onlar tövbe etmediği sürece) düzeltmez.
Tövbe edene gereken şeylerden birisi de, kötülüklerini iyiliklerle, iyiliklerini de daha güzelleriyle değiştirmektir. Tövbesinin tam olarak gerçekleşmesi, Allah’a dönüşünün güzel ve günahları iyiliklere çevrilen kimselerden olması için böyle yapması zaruridir. Çünkü bu değişme dünyada olmaktadır. Kötü ameller iyi amellere çevrilmektedir. Şu ayet-i kerime bunu göstermektedir:
“Bir toplum kendilerindeki özellikleri değiştirinceye kadar, Allah, onlarda bulunanı değiştirmez.” [ Ra’d 13/11.]
Demek ki, insanlar içlerindeki bir kötülüğü iyiliğe çevirdiklerinde, kötü halleri iyiliklere çevrilmiş olacaktır.
Kalplerin Azığı (Kutu'l Kulüp)