nakşibendi
Kayıtlı Kullanıcı
- Katılım
- 12 Mar 2006
- Mesajlar
- 1,946
- Tepki puanı
- 0
- Puanları
- 0
İslam; bütünleştirici değerler, eylemler, kavram ve kurumlar içerir. Kanları, malları ve ırzları birbirlerine haram olan Müslümanlar; mezhep kimlikleriyle değil; etnik kimlikleriyle değil; Müslüman kimlikleriyle var olurlar. İslam dünyası çapında bir kültür, dünya çapında bir uygarlık ve dünya çapında bir tarih gerçekleştirdiği için; kabile, ırk ve mezhep üstü değerlere, yargılara ve yapılara sahiptir.
İslam ümmetine ait olmak demek eksiksiz bir kimlik bütünlüğüne sahip olmak demektir. Bu bütünlük çapsız kabileciliklere, çapsız ırkçılıklara ve mezhepçiliklere kurban edilmez.
İslam, tarih boyunca hep hayatın içersinde olmuştur. İslam, yalnızca dini/manevi bir içeriğin adı değildir. İslam, hayatın tüm boyutlarına ilişkin anlam ve amaçlar taşır. İslami bütünlük, nassların hem lafzına hem ruhuna/anlamına bağlı olmamızı gerektirir. Tarih boyunca Kur’anı Kerimde ve Sünnette batini anlamlar aramak, batini anlamlar üzerinde yorumlar geliştirmek hep bölünmelere neden olmuştur.
Bütün insanlığa hitap etme sorumluluğu taşıyan İslami sistemin, kendi bünyesinde farklı yorumlar sebebiyle çatışması anlaşılır ve kabul edilebilir değildir. İç parçalanmalar, karşıtlıklar, rekabetler, dış müdahaleleri, ablukaları, işgalleri kolaylaştırıyor.
Mezhep çatışmaları bir emperyalist bir projedir. Emperyalist fitne, Irak’ta işgal sonrası yapılanmayı, sömürgeci çıkarlar doğrultusunda mezhep ve ırk temelinde gerçekleştirdi ve böylece korkunç bir çatışmanın temellerini attı. Sömürgeci güçler ve sömürgeci güçlerle işbirliği yapan yerli unsurlar Irak’ın maddi/manevi/kültürel bütün servetini/birikimini ve Irak’ı sömürgeleştirdi. Bağdat Moğollar tarafından da büyük bir yıkıma, kıyıma uğramış, ancak İslami duyarlılığını, ruhunu ve bilincini korumayı sürdürebilmişti. Bugün, iç çatışmalar, gerilimler, karşıtlılar sebebiyle Ümmet bilinci yerlerde sürünüyor. Tarih boyunca kültürel, sosyal, siyasal, entelektüel, bilimsel estetik, edebi sorumluluklar yüklenen İslam uygarlığının ihtişamlı kentleri ya kültürel işgal altında, ya siyasal işgal altında ya da askeri işgal altında. Geçmişte Şam’ın, Bağdat’ın, Kurtuba’nın, Kahire’nin, Semerkand’ın İstanbul’un farklı/özgün üslupları/tarzları/renkleri/derinlikleri, İslam uygarlığının bütününü oluşturuyordu.
Hiç bir mezhep faşizmi mazur görülemez. Her mezhep faşizmi algısal bir krizin, algısal bir bunalımın sonucudur. Mezhep faşizmi kesin bir çıkarsızlıktır, geleceksizliktir.
Mezhepçi, ırkçı, hizipçi kimliklerdir, fanatik kimliklerdir. Her fanatizm bir bilinç körlüğüne işaret eder. İnsanlık tarihinde, tarihin insani ilerleyişinde, tarihin inşasına olumlu katkıda bulunmuş bir fanatizm türü yoktur. İslam dünyasında derin köylülükler, derin kültürsüzlükler, derin fanatizmler, emperyalist iğrençliklere, emperyalist alçaklıklara alet olmamız sonucu doğuyor. Bunalımı aşmak için, Ümmet bilincinin sorumluluk ahlakı ile bütünleşmek gerekir.
Her mezhepçilik, her ırkçılık, her hizipçilik bütün umutları yok eder.
Her mezhepçilik, her ırkçılık ve her hizipçilik hem bir felakettir hem de bir trajedidir. Mezhepler birbirleriyle yardımlaşarak, birbirlerinin zayıf/eksik yanlarını tamamlayabilmelidir. İslam uygarlığı, bir ırka ve mezhebe ait bir uygarlık değil, Ümmete ait bir uygarlıktır. Hiçbir ırk, hiçbir mezhep İslam’ı yalnızca kendilerini temsil ettiğini iddia edemez. İslam tarihini ve kültürünü kendi ırksal ve mezhepsel etkinliklerinden ibaret saymak tahripkar bir milliyetçiliktir. İslam tarihi ve kültürü, pek çok ırkın ve mezhebin ortak ve sorumlu katkılarıyla oluşmuştur.
İslam, mezheplere göre tanımlanamaz, mezhepleri tanımlar.
Esselâmü aleyküm ve rahmetullàhi ve berekâtühû!..
Allah, hepimizin muîni olsun!.
İslam ümmetine ait olmak demek eksiksiz bir kimlik bütünlüğüne sahip olmak demektir. Bu bütünlük çapsız kabileciliklere, çapsız ırkçılıklara ve mezhepçiliklere kurban edilmez.
İslam, tarih boyunca hep hayatın içersinde olmuştur. İslam, yalnızca dini/manevi bir içeriğin adı değildir. İslam, hayatın tüm boyutlarına ilişkin anlam ve amaçlar taşır. İslami bütünlük, nassların hem lafzına hem ruhuna/anlamına bağlı olmamızı gerektirir. Tarih boyunca Kur’anı Kerimde ve Sünnette batini anlamlar aramak, batini anlamlar üzerinde yorumlar geliştirmek hep bölünmelere neden olmuştur.
Bütün insanlığa hitap etme sorumluluğu taşıyan İslami sistemin, kendi bünyesinde farklı yorumlar sebebiyle çatışması anlaşılır ve kabul edilebilir değildir. İç parçalanmalar, karşıtlıklar, rekabetler, dış müdahaleleri, ablukaları, işgalleri kolaylaştırıyor.
Mezhep çatışmaları bir emperyalist bir projedir. Emperyalist fitne, Irak’ta işgal sonrası yapılanmayı, sömürgeci çıkarlar doğrultusunda mezhep ve ırk temelinde gerçekleştirdi ve böylece korkunç bir çatışmanın temellerini attı. Sömürgeci güçler ve sömürgeci güçlerle işbirliği yapan yerli unsurlar Irak’ın maddi/manevi/kültürel bütün servetini/birikimini ve Irak’ı sömürgeleştirdi. Bağdat Moğollar tarafından da büyük bir yıkıma, kıyıma uğramış, ancak İslami duyarlılığını, ruhunu ve bilincini korumayı sürdürebilmişti. Bugün, iç çatışmalar, gerilimler, karşıtlılar sebebiyle Ümmet bilinci yerlerde sürünüyor. Tarih boyunca kültürel, sosyal, siyasal, entelektüel, bilimsel estetik, edebi sorumluluklar yüklenen İslam uygarlığının ihtişamlı kentleri ya kültürel işgal altında, ya siyasal işgal altında ya da askeri işgal altında. Geçmişte Şam’ın, Bağdat’ın, Kurtuba’nın, Kahire’nin, Semerkand’ın İstanbul’un farklı/özgün üslupları/tarzları/renkleri/derinlikleri, İslam uygarlığının bütününü oluşturuyordu.
Hiç bir mezhep faşizmi mazur görülemez. Her mezhep faşizmi algısal bir krizin, algısal bir bunalımın sonucudur. Mezhep faşizmi kesin bir çıkarsızlıktır, geleceksizliktir.
Mezhepçi, ırkçı, hizipçi kimliklerdir, fanatik kimliklerdir. Her fanatizm bir bilinç körlüğüne işaret eder. İnsanlık tarihinde, tarihin insani ilerleyişinde, tarihin inşasına olumlu katkıda bulunmuş bir fanatizm türü yoktur. İslam dünyasında derin köylülükler, derin kültürsüzlükler, derin fanatizmler, emperyalist iğrençliklere, emperyalist alçaklıklara alet olmamız sonucu doğuyor. Bunalımı aşmak için, Ümmet bilincinin sorumluluk ahlakı ile bütünleşmek gerekir.
Her mezhepçilik, her ırkçılık, her hizipçilik bütün umutları yok eder.
Her mezhepçilik, her ırkçılık ve her hizipçilik hem bir felakettir hem de bir trajedidir. Mezhepler birbirleriyle yardımlaşarak, birbirlerinin zayıf/eksik yanlarını tamamlayabilmelidir. İslam uygarlığı, bir ırka ve mezhebe ait bir uygarlık değil, Ümmete ait bir uygarlıktır. Hiçbir ırk, hiçbir mezhep İslam’ı yalnızca kendilerini temsil ettiğini iddia edemez. İslam tarihini ve kültürünü kendi ırksal ve mezhepsel etkinliklerinden ibaret saymak tahripkar bir milliyetçiliktir. İslam tarihi ve kültürü, pek çok ırkın ve mezhebin ortak ve sorumlu katkılarıyla oluşmuştur.
İslam, mezheplere göre tanımlanamaz, mezhepleri tanımlar.
Esselâmü aleyküm ve rahmetullàhi ve berekâtühû!..
Allah, hepimizin muîni olsun!.