Peygamber Efendimiz -sallâllâhu aleyhi ve sellem-:
“Eğer kalbinin yumuşamasını istiyorsan, fakire yedir, yetimin başını okşa!” buyurmuştur. (Ahmed bin Hanbel, II, 263, 387)
Şeyh Sâdî, şu nasîhatte bulunur:
“Hizmetteki fazîlet, kendini güçlü-kuvvetli ve sıhhatli gördüğün zaman, şükrâne olmak üzere zayıfların yükünü çekmektir.”
Susuzluktan çatlamış bir toprağın bereketli yağmurlara hasret duyması gibi toplumumuzda hizmet ve alâkaya en fazla muhtaç kesimlerin başında, bir kanadı kırık olan yetimler ve yoksullar gelmektedir. Onlar bize Allâh’ın emânetleridir.
Cenâb-ı Hak birçok âyet-i kerîmede, Hazret-i Peygamber -sallâllâhu aleyhi ve sellem- de pek çok hadîs-i şerîfte, muhtaçlara hizmeti teşvik ederek yetim ve yoksulların himâyesinin zarûrî olduğunu bildirmişlerdir. Âyet-i kerîmelerde şöyle buyrulur:
“Yetimlere mallarını verin, temizi verip murdarı almayın, onların mallarını kendi mallarınıza katarak yemeyin...” (en-Nisâ, 2)
“...Sana yetimler hakkında da sorarlar. De ki: Onların gerek kendilerini, gerek mallarını ıslâh edip geliştirmek, elbette hayırlı bir iştir...”
(el-Bakara, 220)
“Sana Allâh yolunda kimlere ve ne harcayacaklarını sorarlar. De ki: İnfâk edeceğiniz mal; anne-baba, akrabâlar, yetimler, yoksullar ve yolda kalmış garipler için olmalıdır...”(el-Bakara, 215)
“Yetimleri evlenme çağına gelinceye kadar gözetip deneyin...” (en-Nisâ, 6)
“Mîras taksîm edilirken vâris olmayan akrabâlar, yetimler, fakirler de orada bulunuyorlarsa, onlara da bir şey verin ve gönüllerini alacak tatlı sözler söyleyin.” (en-Nisâ, 8)
“...Yetimlerin haklarını tam vermekte adâleti gözetin. Yaptığınız her hayrı Allâh mutlakâ bilir.” (en-Nisâ, 127)