Neler Yeni

Hoşgeldiniz İslami Forum Sayfası

Tüm özelliklerimize erişmek için şimdi bize katılın. Kaydolduktan ve oturum açtıktan sonra, konular oluşturabilir, mevcut konulara yanıtlar gönderebilir, diğer üyelerinize itibar kazandırabilir, kendi özel mesajınızı edinebilir ve çok daha fazlasını yapabilirsiniz. Ayrıca hızlı ve tamamen ücretsizdir, peki ne bekliyorsunuz?
Blue
Red
Green
Orange
Voilet
Slate
Dark

Yeni CİHAD CEPHESİ,TÜRKİSTANA SELAM. (1 Kullanıcı)

mürmüdük

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
7 Tem 2009
Mesajlar
6,952
Tepki puanı
1
Puanları
0
Yaş
53
Web Sitesi
anadoluhaber.blogcu.com
KAZANAN DOĞU TÜRKİSTAN'DIR



İşgalci Çin uluslar arası arenada kendisine ekonomisi için büyük çapta rahatlama sağlayacak ve bir Müslüman Ülke olan Türkiye’yi de yanına alarak çeşitli ekonomik anlaşmaları imzalayacak ve hem Türkistan hemde İslam coğrafyasında ki en önemli engeli aşarak yeni bir Uygur Katliamına girişecekti.Özellikle Türkiye ve diğer İslam Ülkelerinin sesini böylece bastıracaktı. Türkiye’yi anavatanları gibi gören Müslüman Uygur Türklerine bütün İslam aleminde geçmişte olduğu gibi bugünde böylece darbe indiriliyordu.
Böylede olmadı mı?

250-300 senedir devam eden Doğu Türkistan İstiklal Savaşı Urimçi’den sonra yeni bir aşamaya geçmiş bulunuyor.Müslüman Uygur Kadınlarının bile korkusuzca tankların önüne geçerek erkekçe tavır sergileyebildikleri bu istiklal savaşını kesinlikle BM’nin 5 daimi üyesi arasında yer alan Çin’in tek başına gerçekleştirdiği bir katliam gözü ile de bakmıyoruz.Bu katliam emperyalistlerin izin verdiği ölçülerde gerçekleşmiş ve Çin’i rencide etmeyici tavırlar sergileyen sömürgeci Batı’nın gözleri önünde Müslümanlar adeta satırlarla doğranarak şehid edilmiştir.Batı Medeniyeti söz konusu Müslümanlar olunca iki tarafa da itidal çağrısı yaparak yine kendi katliamlarını örtücü açıklamaları sergilemiştir.Kendinden beklenen adi’liği sergilemiştir.


 

mürmüdük

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
7 Tem 2009
Mesajlar
6,952
Tepki puanı
1
Puanları
0
Yaş
53
Web Sitesi
anadoluhaber.blogcu.com

Katliam İçin Urumçi Seçildi ,Ziyaret İçin’de Urimçi seçildi!

Urimçi, 2000’den fazla Müslüman Uygur Türk’ü katledildi.Hem’de Abdullah Gül’ün ziyareti esnasında.Abdullah Gül ve beraberinde ki heyetin göbek dansı yaptığı,çalgılı,sazlı sözlü gezintide bulunduğu Urimçi tam da bu esnada başlatılan Müslüman Uygur avına tabi tutularak adeta Çin,Türkiye’ye meydan okumuş ve Uygur kardeşlerimize çağın en adi soykırımını uygulamıştır.Bizim Batıcı ve Çin dostu basınımız ise bu ziyareti tarihi ve ekonomik bir zafer olarak lanse ediyordu.

‘28 Haziran 2009 gunu 150’den fazla Turk'un katledildigi Urumci, Uygur Turklerini asimile etmek icin kurulmus bir sehirdi. Urumci tarihi, Kaşgar sehrine alternatif bir sehirlesme ornegi sergilerken, ayni zamanda da Han Çinlililerini bolgeye cekmek icin finansal olarak desteklenmekte oldugu, Cin kulturunun temsilcisi bir ticaret merkezi konumundaydi. Urumci’nin butun onemli hukumet kurumlarinda Han çinlileri calistigi gibi, sehrin ekonomik yapilanmasi da onlarin kontrolunde tutuluyordu. 2.5 milyona yakin nufusu ile 1990’lardan sonra gelismeye baslayan Urumci merkezi, hukumetin en fazla onem verdigi sehirlerden birisiydi. Cunku burasi, Cin’in dis dunyaya, yani Bati’ya, Orta Asya’ya ve Orta Dogu’ya acilan kapisiydi. Urumci’ye varmam ile edinmis oldugum kanilarla, ne Tibet'in ne de Tayvan'in, Çin icin sorun olamayacagi inancim iyice perçinlesti. Zengin yeralti kaynaklari, farkli bir dine ve milliyete mensup yapisi, genis bir coğrafyasi ile Dogu Turkistan’in Çin acisindan öneminin anlasilirligi artik beynimde netlesmisti.’(Açık istihbarat -Tuğrul Keskingören) Çin Abdullah Gül’e özellikle Urimçiyi ziyaret ettirdi.Çünkü orası kendi egemen olduğu ve sürekli baskı altında tuttuğu Doğu Türkistanlıları terbiye etme merkeziydi.Ama kimsenin tahmin etmeyeceği bir şekilde Urimçi direniş merkezi konumuna geldi.Tıpkı Amerika gibi Çin’de Müslümanlar hakkında yanıldı. Çünkü; emperyalizme karşı koyuşun bayrağı dün Irak ve Afganistan ile Filistin de dalgalanırken artık bu bayrak yeni mekanı olan Müslüman Doğu Türkistan Halkının ellerinde yükseliyor.

Urimçi katliamı bazılarına göre Türkiye ile Çin arasında gelişen ekonomik ikili yakınlaşmaya darbe vurmayı amaçlayan bir ABD projesi. Bu kesinlikle göz önünde bulundurulmalıdır lakin, Çin ile daha önce imzalanan ve Türkiyenin ekonomisine büyük yara sağlayacağı söylenen tarihi Turizm anlaşması Türkiye’ye bin veya iki bin Çinli getirmekten başka bir fayda sağlamamıştır.Yani ekonomik bir ilerleme olmamış ama ucuz ve kalitesiz Çin malları adeta piyasayı istila etmiştir Ancak unutulmamalıdır ki, ABD VE ÇİN’den önce de Uygur Medeniyeti o topraklarda vardı. Ve Çin o toprakları işgal ederek Doğu Türkistan adını unutturma gayesi ile kazanılmış ve ele geçirilmiş topraklar anlamınada gelen Sinjang (Sincan) ismi ile değiştirmiş ve Batı-Avrupa gibi, Türkiye’de bu ismi kullanarak resmen Çin işgalini meşrulaştırmışlardır.Bundan yola çıkarak Uygur meselesini Çin’in iç meselesi olarak değerlendirmek imkansız hatta büyük bir cehaletten başka bir şey değildir.Son yaşanılanlar ve Türkiye’nin bu hadiseden etkilenmesi ve bir numaralı gündemine oturması da bunu doğruluyor..

 

mürmüdük

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
7 Tem 2009
Mesajlar
6,952
Tepki puanı
1
Puanları
0
Yaş
53
Web Sitesi
anadoluhaber.blogcu.com
Türk Dışişleri:Çin’in İçişlerine Karışmıyoruz,Çin Halkına Başsağlığı Diliyoruz!
" Türkiye dış politikasına uygun olarak Sincan-Uygur Özerk Bölgesini Çin Halk Cumhuriyeti'nin bir parçası olarak görmektedir. Çin Halk Cumhuriyeti'nin toprak bütünlüğünün korunmasına önem vermektedir. Hükümetimiz Çin devletinin bölgede yaşayan Uygurları Türkiye ile Çin arasında bir dostluk köprüsü olarak değerlendirmekte, olayları tırmanmadan önleyici tedbirleri itidal ve sağduyu içerisinde alacağına inanmaktadır. Hükümetimiz ve Dışişleri Bakanlığımız bu konunun yakın takipçisidir. Olaylar tarafımızdan günbegün takip edilmektedir."
Dışişleri Bakanlığı, Türkiye'nin, Çin'in toprak bütünlüğüne, egemenliğine ve ülkede yaşayan tüm etnik ve milli grupların barış, huzur, uyum ve refah içinde yaşamalarına önem verdiğini belirterek, "Türkiye'nin, Çin'in içişlerine karışmak gibi bir niyeti yoktur, olmamıştır" açıklamasında bulundu
.
Türkiye adeta ÇİN’den Özür Dilemiştir!

Bu ne korkaklıktır ki,Ahmet Davutoğlu gibi strateji kitapları yazmış bir kişiliğin başkanlık ettiği Türk Dışişleri’nin Çin’e karşı dillendirdiği son derece basmakalıp ve Türkiye’nin tarihi rol ve stratejik coğrafi hakimiyetini zedeleyici bir açıklama yapılıyor.Bu açıklama da göstermektedir ki, Doğu Türkistan Katliamı adeta Türkiye eli ile yeni bir zemine çekilmek isteniyor.Sukunet ve direnişi baltalayıcı açıklamaların altında yatan gerçek kesinlikle Çin ile ilişkilerin zarar görmemesine yönelik olup Müslüman Katliamının uluslar arası düzeyde hiçbir şekilde dillendirilmemesi de bu işin diğer yönüdür.Türkiye bulunduğu coğrafyada adeta sıkıştırılmış ve çizilen harita dışına çıkamamanın verdiği ezikliği Urimçi Soykırımında da yaşamıştır.
Haber ajaslarından düşen fotoğraflar adeta soykırımın boyutlarını bize anlatmaya yetmektedir. Sokaklar cesetlerle dolu. Ölü ve yaralı sayısı çelişkili. Kadınlar tecavüz edildikten sonra öldürülerek sokakta bırakılmış.İnsanların evlerine girilerek adeta doğranarak katledilmiş…Sayın Davutoğlu’na soruyoruz bu korkaklık ve son derece teslimiyetçi açıklamanın altında yatan gerçek nedir.Tecavüze uğrayıp sokaklara atılan Müslüman Uygur Kadınlarının namuslarının hesabını sorucu bir açıklama Türkiye Dışişlerine yakışmazmıydı? Çin halkından başsağlığı değil Doğu Türkistanlı Müslüman Türk Kardeşlerimizden başsağlığı dilenerek Türkiyenin asli görevi icra edilebilir. Topyekün ‘Çin Halkı’ tabiri Müslüman Türk kardeşlerimizin Çin’e teslim edilmesinden başka bir şey değildir.Tekrar etmekte fayda vardır ki Müslüman Uygur Türkleri ile Çin arasında bir dostluk köprüsü hayali kuran siyaset tellalları Urimçide direnen ve hesap soran tankın önüne geçen Müslüman Uygur kadınları kadar cesaret sahibi değildirler.Korkaktırlar ve Çin emperyalizmine teslimiyet bayrağı çekmişlerdir.Bu kadınların cesaretleri ile aslında kaybetmişlerdir.


 

mürmüdük

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
7 Tem 2009
Mesajlar
6,952
Tepki puanı
1
Puanları
0
Yaş
53
Web Sitesi
anadoluhaber.blogcu.com

Ayrıca Türkiye Dışişleri Bakanlığının Çin’in ağzı ile o bölgeye Sincan Uygur özerk bölgesi demesi de işin diğer bir boyutudur.Sincan değil Doğu Türkistan tabirini bilmemeleri imkansızdır. Altaylar dan Çin seddine kadar bir ‘Türk birliği’ tezi 1990’ların başında Sovyet-Rus imparatorluğu çöktükten sonra Türk Dışişlerinin başlıca stratejilerinden birisiydi.Bu söylemde bile geri adım atılmış olması AKP iktidarına nasip oldu! Rabia Kadir’le ilgili olarak Türkiye’deki Doğu Türkistan Sivil Toplum Örgütleri AKP hükümetinin yetkilileriyle görüştüklerinde aldıkları cevap, “Çin’le ilişkilerimizi sıkıntıya sokmak istemiyoruz” şeklinde olmuştur.

Dışişlerinin yukarıda ki açıklamalarını okuyanlar için bu cevap pekte şaşırtıcı olmasa gerek.Bizde birkez daha soruyoruz Doğu Türkistan direnişi ve diasporası ya da sürgün hükümeti olarak lanse edilen kurum ve kuruluşlar neden ABD’ye teslim edilmiştir? Türkiye merkezli yürütülmesi gereken faaliyetler neden Anadolu dışına itiliyor? Halbu ki,Türkiyenin kendi arka bahçesi olan Türkistan’da doğusu ve batısı ile büyük ve bağımsız bir Türkistan birliğini oluşturması hem AB-D’yi hemde Çin ve Rusya’yı bölgede geriletecektir.Velhasıl din,dil ve kültür birliğini sağlayacak tek devlet bölgede Türkiyedir. Rabia Kadir dahil bütün Doğu Türkistan cemiyet ve kuruluşları derhal Anadolu’da toplanmalıdır.

Osmanlı Silah Yardımında Bulunmuştu

Yakup Han devrinde yine Çin katliamlarına karşı direnen Doğu Türkistanlılar Osmanlının silah ve subay yardımı ile Çin işgaline karşı direnmiştir.Bugün Çin Halk Cumhuriyetinin uyguladığı politikalara baktığımızda adeta İsrail’in yerleşimcileri gibi Doğu Türkistana yerleştirdiği Han Çinlilerine toprak verdiğini ve Doğu Türkistan Müslümanlarını asimile ettiğini görmekteyiz.Urimçide de bu yerleşimcilere Çin Devleti ve Güvenlik güçlerince sağlanan silah ve mühimmat yardımları ile binlerce Müslüman şehid edilmiştir.Türkiye bizzat Ahmet Davutoğlu tarafından bir dış ziyaret esnasında açıklanan ‘Biz tarihi rol ve sorumluluklarımız gereği gereken ne ise onu yaparız’söylemini baz alıp Çin katliamcılarına karşı kendilerini korumaları,ve bağımsız,özgür bir Doğu Türkistan İslam Devletini kurmaları için Uygur halkına tıpkı Osmanlı gibi silah ve gerekli lojistik desteği sağlamalıdır.Urimçi’de ki katliamın hesabı sorulmalı ve ‘büyük insan silosu’Çin özellikle Türkistan ve İslam Coğrafyasında geriletilmelidir.Bunu söylemek gurur ve cesareti Müslüman Anadolu ahalisine ait olup Türkiye derhal Doğu Türkistan için bu yönde harekete geçmelidir.
Çağlayan da toplanan Soykırımı tel’in mitinginde atılan sloganlardan biri de şuydu.. bizde her daim hatırlanması dileği ile tekrar edelim;


Yaşasın Müslüman Doğu Türkistan!


KAYNAK:BARAN DERGİSİ
 

mürmüdük

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
7 Tem 2009
Mesajlar
6,952
Tepki puanı
1
Puanları
0
Yaş
53
Web Sitesi
anadoluhaber.blogcu.com
Şehâdetin Sembolü Olarak Doğu Türkistan


Uygur kardeşlerimizin Çin işkencesi altındaki katliamı gündeme gelir gelmez, katliam üzerinde stratejik yorumlar ve siyasi senaryolar yoğun bir şekilde yazıldı, konuşuldu. Çin’in, Amerika’nın ve Rusya’nın hesapları yeniden güncellendi. Küresel iletişim ağları bir güç olarak, bir iktidar biçimi olarak, bu katliamı yeni bir tüketim malzemesi olarak kullanıma soktu. Bu hesaplar ve değerlendirme biçimleri, aslında her ne kadar 38 milyonu aşan Uygurların sorunlarını dile getirme adına yapıldıysa da, onların acılarını, ölümlerini ve kıyımlarını medyatik bir malzemeye de dönüştürdü. Ben bu mü’min kardeşlerimin acılarını, zamana yayılan ve beklenen ölümlerini ve şehâdetlerini bir başka açıdan değerlendireceğim. Çünkü medyada gösterime konan senaryoların ve konuşulan küresel hesapların, onların acılarını ve ölümlerini azaltmayacağını biliyorum. Bundan dolayı, onların acılarını, ızdıraplarını ve kitlesel şehâdetlerini bir başka açıdan değerlendireceğim. Her hangi bir küresel gücün hesaplarına ve senaryolarına göre değerlendirmeyeceğim. Onların hesabı olabilir. Ancak tarihten biliyoruz. Kitlesel kıyım yapanlar direnen bir halk karşısında her zaman mağlup olmuşlardır. Uygurlar da bunu yapıyor. Bundan dolayı Uygur direnişi örnek bir direniştir ve varolma mücadelesidir.
İnsanlar ahlaklarıyla, ilimleriyle, siyasi duruşlarıyla, cesaretleriyle, kahramanlıklarıyla, direnme biçimleriyle örnek olmuşlardır. Tarih ve edebiyat kitapları bu tür örnekleri anlatırlar, yeni nesillere aktarırlar. Ancak öldürülme sürecini yani şehâdeti; bir varoluş biçimi olarak destanlaştırmaya dair örnekler çok azdır. Bu örnekler de daha çok ferdidir, kişiseldir. Hallac’ın kendi idamını, bir sembole dönüştürmesi, şehâdeti dirilişe dönüştürmesi buna örnektir. Hz. Sümeyye’nin kendi şehâdetini, bir varoluş biçimi olarak göstermesi ve yaşaması da ferdi bir misaldir.
Çanakkale savaşındaki Türk askerinin şehâdeti de benzer bir misaldir. Ancak Çanakkale Savaşlarının şehitleri ve askerleri emir ve komuta zinciri içinde usta bir uygulamanın parçası olarak bu mahşeri yaşamışlardı. Bilinçlerini şehâdetle bütünleştirmişlerdi. Kendilerini Allah için kurban etmeyi, asker olarak, özümsemişlerdi.
Doğu Türkistan’da ve Gazze’de yaşanan şehâdetler ferdi değildir. Örgütlenmiş, programlanmış ve disiplinle kurgulanmış şehâdetler de değildir. Bir halkın bütün varlığı ile birlikte, şehâdeti bir varolma biçimi olarak yaşamasının örnekleridir. Bu bakımdan Doğu Türkistan ve Gazze halkının şehâdeti, varolma mücadelesinin, iki önemli örneğidir. Bu makalede Doğu Türkistanlıların yani mü’min Uygur kardeşlerimin, şehâdeti, bir ifade biçimi olarak seçmesi ve direnişi kendi kıyımlarıyla ebedileştirmesini anlatmaya çalışacağım.
Türkistanlı kardeşlerimizin yaklaşık bir buçuk asırdır verdikleri mücadele, bir halkın varolma mücadelesidir. Bu mücadele örgütlü değildir. Her hangi bir kuruluş tarafından yönetilmiyor. Çünkü bu halkın karşısındaki güç, yani Çin devleti, örgütlenmeye dahi tahammülü olmayan gaddar ve zalim bir güçtür. Bu gücün siyasi düzeni, rejimi değişse de sonuç hep aynı kalmaktadır. Bu gücün Kralları, Komünistleri ve liberalleri konu Müslümanlar ve Türkler olunca farklı davranmıyorlar, aynı şiddeti mazlum halka uyguluyorlar. Uygurlar da bu durumu bildikleri için, toplu ve tabii direnişi ölümleri pahasına sürdürüyorlar. Bunu kendileri için bir varolma biçimine dönüştürüyorlar.
Bir buçuk asırdır, onlar çocuklarına ve torunlarına miras olarak; ev, araba, mal, mülk, mevki ve makam bırakmadılar. Kendi ölümlerini, direnişlerini, kıyımlarını ve şehâdetlerini miras olarak bırakıyorlar. Dünya’ya seslerini duyurmak için, küresel güçlerin de maşası olmayı denemiyorlar. İnançlarına, ihlâslarına, samimi duruşlarına ve Yüce Allah’ a güveniyorlar. Her şeyin bittiği bir zamanda “Hasbüna Allah ve Ni’mel Vekil” diyorlar. Söylenmesi ve yapılması gereken tek şey de budur. Sapanla, ölüm makinesi uçaklara, taş attılar. Buzlu dağları yalın ayak yürüyerek aştılar. Ölülerini bilmedikleri tanımadıkları topraklara defnettiler. Ka’beye sığınmaya koştular. Mevlânâ’nın ülkesine geldiler. Uygurlar, bu duruşları ile şehadeti tarihin ve hayatın kalbine oturtuyorlar. Onlar Yusuf Has Hacib’in, Kaşgarlı Mahmud’un torunlarıdır. Onların kadınları Zeynep olmuştur, erkekleri ise Hüseyin.
Uygur halkının ölümü, bir ordu şehâdeti, bir kişi şehâdeti değildir; bir halkın şehâdetidir. Çocuklarıyla, kadınlarıyla, özürlü ve yetimleriyle bütün bir halkın şehâdeti. Üstelik bu bir günde veya bir iki düşman saldırısı ile vuku bulan bir halk şehâdeti de değildir. Nesillerin, bir buçuk asırdır günbegün yaşadığı, bir sürecin şehâdetidir. Uygurların toplu kıyımı, bu özelliği ile yaşanan bir süreç olmaktadır. Bir halkın toplu kıyımı, bir anda değil, sürece bağlı olarak yaşaması, çok ürkütücü bir işkence sahnesi gibi karşımızda durmaktadır. Çin işkencesi denilen işkence de tam bu türden bir işkence biçimini anlatmaktadır. Ancak her işkence ölümle sonuçlanmaz. Fakat Uygurların tabi tutulduğu işkence, toplu kıyımlarla, öldürmelerle sonuçlanmaktadır.
Onların bu şehâdeti, üstelik gizli kapaklı savaş oyunları ile, gece baskınları ile, eşkıya ve terör tarzı saldırılarla gerçekleşmiyor. Mevzilerine çekilmiş düşman bekleyen bir halk değiller. Caddelerde, şehir meydanlarında bütün açıklığı ile yaşanan bir toplu kıyımın kurbanı olmaktadırlar. Uygurların kıyımı Gazze halkının kıyımı gibi, görsel imajlara ve ikonalara soykırımcılar tarafından da dönüştürülmüyor. Bu kurbanı gerçekleştirenler “Başını kaldıran Türkü öldürün” diyorlar. Onları görünmezliğe, tükenmişliğe ve kendini saklamaya mahkum ediyorlar. Uygurlar işte bu görünmezlikten kurtulmayı ölümleriyle, biz buradayız demekle ancak anlatabiliyorlar. Gaflet ve delalete katlanamıyorlar. Bunun için hiçbir küresel gücün hesaplarını öğrenme gereği de duymuyorlar.
Onlar Hallac gibi, vücudundan akan kanları yüzlerine sürerek, yüzlerinin solgunluğunu kanlarıyla kapatıyorlar. Hz. Sümeyye aleni bir şekilde her kes görsün ve korksun diye şehid edilmişti. O da bunu bilerek korkmadı. Şehâdet getirerek şehâdeti yaşadı, direnişini ölümsüzleştirdi. Bize örnek bir davranış olarak bıraktı. Hallac bir mahkeme kararı ile şehid edildi. Onun da şehâdeti aleni bir şekilde başka insanlar korksun diye örgütlü, disiplinli ve planlı bir şekilde iktidar güçleri tarafından gerçekleştirildi. Ancak Uygurlar, çok vahşi bir tarzda ne bir mahkeme, ne de görselleştirme uygulaması olmadan öldürülüyorlar. Onlara dünyanın en büyük ordusu, en kalabalık halkı ve sermaye güçleri, bulundukları her yerde saldırıyor. Ölüm Uygurlar için, varolma ve bir ifade biçimi olmuştur. Umarım onların bu duruşu ve ifade biçimi, benzeri zulümleri yaşayan bütün kardeşlerimize örnek olur. Umut olur. Çünkü görünmezliğe katlanmak gaflettir. Kendi dışındaki bir gücün parçası olmak delalettir.alıntı.


 

mürmüdük

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
7 Tem 2009
Mesajlar
6,952
Tepki puanı
1
Puanları
0
Yaş
53
Web Sitesi
anadoluhaber.blogcu.com
GÜZEL TÜRKİSTAN

Güzel Türkistan sana ne oldu?
Seher çağında güllerin soldu
Bağ bahçeden berbad, kuşlarda feryat
Hepisi bir mahzun...olmaz mı dilşad?
Bilmem niçin kuşlar uçmaz bahçelerde...?
Birliğimizin sarsılmaz daği
Ümidimizin sönmez ışığı
Birleş ey halkım, gelmiştir çağı
Bezensin şimdi Türkistan bağı
Uyan halkım, bitsin artık bunca zulümler.

Bayrağını al, kalbin uyansın
Kulluk, esaretin herşeyi yansın
Kur yeni devlet düşmanlar ürksün
Yüce Türkistan göklere değsin
Yayıl, yeşer öz vatanın gül bağlarında.
 

mürmüdük

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
7 Tem 2009
Mesajlar
6,952
Tepki puanı
1
Puanları
0
Yaş
53
Web Sitesi
anadoluhaber.blogcu.com
ÇİN'İN VALİSİNDEN UYGUR TÜRK'ÜNE TEHTİD



Doğu Türkistan'da ki Çin İşbirlikçisi sözde Sincan Uygur Özerk Bölgesi Valisi Nur Bekri, "herhangi bir yeni ayaklanma girişiminin 'demir yumruk' ile ezileceğini" söyledi.

Aynı zamanda Komünist Partisi'nin bölgedeki "iki numaralı" yetkilisi olan Bekri, bölgesel parlamentoda yaptığı konuşmada, "Düşmanın saldırgan manevralarını ezmeye kararlı bir şekilde devam edeceğiz ve suç işlemenin önüne demir yumrukla geçeceğiz" dedi.

Bekri, güvenlik güçlerinin Urumçi'de 5 Temmuzdaki olaylara katılanların kimliklerini belirleyerek, tutuklamalara devam ettiklerini söyledi.
"Olayları planlayan şebekeye sızıp çökerteceğiz" diyen Bekri, bölgede kontrolleri sıklaştıracaklarını ve güvenliğe yönelik potansiyel tehditleri daha başından yok edeceklerini kaydetti.
Çin makamları, Rabiya Kadir'in liderliğindeki Dünya Uygur Kongresini meydana gelen olayların düzenleyicisi olduğuna ilişkin kanıtlar bulunduğunu ileri sürüyor.
ULUSLARARASI RADYO HABERİ-

Bu arada, Çin Uluslararası Radyosunun haberine göre Nur Bekri, Özerk Bölge Halk Meclisi Daimi Komitesine sunduğu raporda, olaylarda ölenlerin 123'ünün cenaze işlemlerinin yapıldığını, mağdurlara toplam 30 milyon 800 bin yüen (6,67 milyon TL) para yardımı dağıtıldığını açıkladı.
Şehirde genel olarak asayişin sağlandığını ve özerk bölgenin diğer yörelerindeki istikrarın korunduğunu ileri süren Bekri, özerk bölge yönetiminin kaçan failleri arama ve suçluları tespit etme çalışmalarını hızlandırdığını, aynı zamanda Urumçi'deki üretim ve yaşam düzeninin normale dönüştürülmesi için yoğun çaba harcadığını belirtti.
Çin yönetimi tarafından açıklanan son istatistiklere göre, 5 Temmuz günü yaşanan olaylarda çoğu sivil olmak üzere toplam 197 kişi öldü ve olaylardan sonra da 1400 kişi tutuklandı.
Sayıları 1600'ü geçen yaralılardan 539'unun tedavisinin sürmekte olduğu bildirildi.


 

mürmüdük

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
7 Tem 2009
Mesajlar
6,952
Tepki puanı
1
Puanları
0
Yaş
53
Web Sitesi
anadoluhaber.blogcu.com
29 Temmuz 2009 Çarşamba




Urumçi'de bir gecede 10 bin kişi kayboldu



Sürgündeki Uygur lideri Rabiya Kadir, Uygur'da 10 bin kişinin kaybolduğunu söyledi.

Sürgündeki Uygur lideri Rabiya Kadir, Uygur Bölgesi'nde bu ay başında meydana gelen olaylar sırasında başkent Urumçi'de bir gecede yaklaşık 10 bin kişinin kaybolduğunu iddia etti.

Rabiya Kadir, Japonya'yı ziyaretinin ikinci gününde düzenlediği basın toplantısında, "Urumçi'de yaklaşık 10 bin kişi bir gecede kayboldu.

Nereye gittiler?

Öldülerse neredeler?"

diye sordu.

Olayların ardından Amerikan hükümetinin tutumundan ise şaşkınlık ve hayalkırıklığı duyduğunu söyleyen Kadir, "ABD'nin yanıtı biraz mesafeliydi. Şaşırdım ve hayalkırıklığına uğradım" dedi.

ABD'de sürgünde yaşayan Kadir, buna karşın Amerikan yönetiminin tutumunda bir değişiklik beklediğini sözlerine ekledi.

Çin makamlarından yapılan resmi açıklamalara göre, 5 Temmuz'da Urumçi'de Uygurlar ile Çin'de etnik çoğunluğu oluşturan Hanlar arasında patlak veren şiddet olaylarında 197 kişi öldü


 

mürmüdük

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
7 Tem 2009
Mesajlar
6,952
Tepki puanı
1
Puanları
0
Yaş
53
Web Sitesi
anadoluhaber.blogcu.com
SOYKIRIM UNUTTURULUYOR!



Urimçi Katliamında ölü ve yaralı sayıları hakkında ki bilgileri aldığımız Türkiye’de ki Doğu Türkistan Yardımlaşma derneklerinin verdiği son rakamlara göre 2000 Müslüman Uygur Türk’ü işgalci Çin tarafından soykırıma tabi tutulmuştur. Gözaltına alınan Müslüman Uygur Türk’ünün sayısı ise 1500 ila 2500 arasında değişiyor.

Gözaltına alınanların geleceği veya nerede oldukları belli olmayıp, Çin hükümeti "olaylara sebep olanları idam edeceğini" ilan etmiştir. Son yıllarda hazırlanan Çin anayasasında "bölgesel şovenizm" yasaklanmış olup, şiddetle cezalandırılacağı belirtilmiştir. Yani diğer bir deyimle kimsenin milli kimliğini öne çıkartma hakkı yoktur. Ne var ki bunu Han Çinlileri yaptığında, bunun adı, "büyük Çin milleti adına " bir hareket olmakta, ama ezilmeye ve haksızlığa karşı ayaklanan Uygur Türkleri veya başka gruplar olursa, adı, "bölücü şovenizm" olmaktadır. Bildiğiniz gibi Urimçide ki olaylar devam ederken İşgalci Çin Devleti olaylara karışanların İdam edileceğini açıklamış ve tüm dünyanın gözleri önünde Müslüman Uygurlara karşı giriştiği etnik temizleme harekâtını 196 Uygur Türk’ünü idam ederek devam ettirmiştir.


Çin’in İç Meselesi denilerek 2000’den fazla Müslüman Uygur Türk’ünün Katledilmesine Göz Yumuldu!

Bütün bunların bilinmesine rağmen Türkiye Dışişleri tarafından yapılan ve aslında tüm dünya tarafından da kabul görmüş bir açıklamaya sizlerin de tekrar dikkatini çekmek istiyorum.’Uygur Meselesi Çin’in İç meselesidir ‘ bu söylem özellikle soğuk savaş döneminden beri devam eden ve 11 Eylül hadisesinden sonra da AB-D’nin hâkimiyet kurması yolunda özellikle devam ettirilen emperyalizmin kullandığı bir numaralı argümandır. Hâlbuki uluslar arası terör şebekelerinin (NATO, BM, vs.) gibi kuruluşların Irak, Afganistan ve AB-D emperyalizmi tarafından işgale uğrayan bölgelerde bir bütün olarak kurulu bir devletin iç işlerini bırakın tamamı ile toprakları işgale girişip sistem ve yönetim değişikliğini gerçekleştirdiklerine bu yüzyılda şahit olduk ve oluyoruz. Velhasıl, Çin de bugün BM denilen yapılanmanın daimi üyesi sıfatı ile daha önce ki Bosna, Çeçenistan ve bugünkü Irak ile Afganistan katliamlarının da bir numaralı ortağıdır. Buna emperyalizmin Çincesi diyebiliriz. Orta da danışıklı dövüş söz konusu olup AB-D katliamlarına özellikle Afganistan’da göz yuman bir Çin Devletinin jestine bu uluslar arası emperyalist şebekeler de Müslüman Uygur Türk’lerinin Urimçi’de ki katledilmesi hadisesine göz yumarak karşılık vermişlerdir.
Türkiye’de de Soykırım Unutturuldu!

Aslında Türkiye’nin gündemini her zaman AB-D’nin sahte gündemleri belirlemekte. Batı Çin’in içişlerine müdahale etmeyerek mevcut katliam prosedürünü uygularken bir asra yakın bir zamandır Batı çamurunda debelenen Türkiye’de aynen daha önce’den Gazze’de ve Bosna Hersek’te olduğu gibi öz be öz Müslüman Türk olan Uygurlara karşı Çin’in yaptığı bu katliamı sadece kınayarak geçiştirme yoluna girmiştir. Başbakan Erdoğan, Devlet Bahçeli’ye yönelik - iktidarın döneminde ‘sen ne yaptın’ sorusunu yönelterek güya kendisinin Doğu Türkistan için önemli bir şeyler yaptığının da altını çiziyor ve yine 2000’e yakın Müslüman Türk’ün kanı üzerinde adeta politik kazançlar elde etme ve bu soykırımın yerine karşılıklı atışmalarla gündem değiştirilmesi yoluna gidiliyordu. Gazze hadise’si de Ergenekon operasyonları ile Türkiye gündeminden bir günde düşürülmemiş miydi?

Böylece, Türkiye’nin iç kamuoyu potansiyelinin bilinçli olarak Uygur Türklerinin katledilmesine karşı gösterdiği tepki de gündemden düşürülüyordu. Ve Çin’in İç işleri denilen Uygur Müslümanlarının katledilmesi hadise’si de unutturuluyordu. Aynı günlerde Asya –İslam coğrafyasını sömürülmeye açan Nabucco Projesi ise AKP Hükümetince kamuoyuna tarihi bir proje olarak lanse edilerek, tamda Uygur Katliamı her yerde kınanırken yeni bir gündeme doğru Türkiye yönlendirilmiştir. Bütün bunlara sadece bir tesadüf olarak bakmak durumunda değiliz .Kaldı ki Nabucco denilen sömürü projesinin Doğu Türkistan meselesinin önüne geçmesi Türkiye’nin stratejik ,tarihi görev ile sorumluklarına terstir.

Bütün bunların yanında AKP hükümet’ine açıkça soruyoruz. Sanayi Bakanı, Nihat Aygün Çin mallarının boykot edilmesi çağrısında bulunmuştu. Çin Mallarına karşı başlatılan boykottan neden vazgeçildi? Tüm Türkiye piyasalarını sarmış kalitesiz Çin mallarının istilasına karşı başlatılacak bir boykota bile yanaşmayanların Doğu Türkistan meselesi ile ilgili yapacakları bir şey de olamaz.

Sonuç Olarak;

Türkistan için başlı başına strateji ve siyaset üretme merkezi Türkiye’dir.Bugün özellikle hem Çin işgali altında ki bölge hem de Batı Türkistan çok yönlü emperyalist saldırılara maruz kalmakta olup ileri ki dönemlerde özellikle bölgede oluşan hava en başta Türkiye’yi de etkileyici olacaktır.Aslında Doğu Türkistan’da ki katliam,adına küreselleşme denilen emperyalist projelerden sadece bir tanesidir.

İşgalci Çin yıllardır vahşi kapitalizm olarak andığımız çarkın içerisinde bugün en belirgin bir biçimde yer almış ve liberal-kapitalist vasıflı vahşi kapitalist sisteme entegre olmanın ceremesini sistemin çökmeye başlaması ile birlikte kendiside çökme ve parçalanma tehlikesini yaşayarak ödemektedir.Çökmemek için sömürmeye,dağılmamak için haklı talepleri en sert bir şekilde bastırmaya çalışan Çin,Türk ve İslam dünyasının düşmanlarından birisidir. *Bununla birlikte ona bir güç odağı olma rolü biçenlerin Doğu Türkistan değil de,Çin gibi Sincan sahte ismini anarak kurdukları hayaller Urimçi Direnişi ile adeta çökmüştür.

Aynen diğer emperyalistler gibi Müslümanları katlederek, sömürerek ayakta kalmaya çalışan bu fil’i herhangi bir karınca’nın çelme takması bile devirmeye yetecektir.Aniemperyalist mücadele bayrağı,Müslümanların elinde dalgalanmakta olup İslam aleminin merkezinin de Anadolu olmakla,gözler bizim üzerimize kilitlenmiş bulunmaktadır.


BU YAZI BARAN DERGİSİNDE YAYINLANMIŞTIR
 

_SeNaToR_

Yasaklı Kullanıcı
Katılım
25 Ağu 2008
Mesajlar
1,220
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
34
Türkiye uluslararası Güçün köpeği olmuş.Tasmasını nereye çekerse oraya gider.Ordu desen haçlılara hizmet ediyor.Müslüman ordusu diyenin müslümanlığından şüphe duyulur.Anca mücahid kardeşlere kaldı ordaki kardeşlere yardım etmek.
 

mürmüdük

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
7 Tem 2009
Mesajlar
6,952
Tepki puanı
1
Puanları
0
Yaş
53
Web Sitesi
anadoluhaber.blogcu.com
Türkiye uluslararası Güçün köpeği olmuş.Tasmasını nereye çekerse oraya gider.Ordu desen haçlılara hizmet ediyor.Müslüman ordusu diyenin müslümanlığından şüphe duyulur.Anca mücahid kardeşlere kaldı ordaki kardeşlere yardım etmek.
Gönlüne bereket gönüldaş...
Allahcc yar ve yardımcınız olsun.
BESMELE.SELAM.DUA.
 

mürmüdük

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
7 Tem 2009
Mesajlar
6,952
Tepki puanı
1
Puanları
0
Yaş
53
Web Sitesi
anadoluhaber.blogcu.com
Çin kendine gel



Saadet Partisi Dış İlişkiler Başkan Yardımcısı Doç. Dr. Oya Akgönenç, Çinli bürokratların Çağlayan Mitingi ile ilgili karalamalarına: "Çinli diplomat demek ki Türkiye'yi hiç tanıyamamış. Miting, Çin'in insafsız uygulamalarına karşı yapılmıştır" dedi.

Çağlayan Miting'inde Çin'i protesto edenlerin sadece birkaç grup olmayıp; sağdan sola her siyasi eğilimden insanlar olduğunu söyleyen Akgönenç, "Bu bildiriyi hazırlayan diplomat demek ki çalışmakta oldukları Türkiye'yi henüz iyi tanıyamamış veya hiç tanımadan iş başı yapmıştır. Yoksa, siyasi parti oluşumları içinde en güçlü ideolojik tabanı olan ve "Milli Görüş" olarak hem Türkiye içinde ve hem de dünyada tanınan bir gruba "kaynağı belirsiz birtakım siyasi partiler..." tanımı yaparak sadece kendi bilgi ve deneyim eksikliğini ortaya koymuş olmazlardı" şeklinde konuştu.

Çin'in Ankara ve İstanbul'daki büyükelçilik temsilcilerinin Doğu Türkistan'da zulmü protesto için Çağlayan'da yapılan ve yüz binlerce kişinin katıldığı miting ile ilgili "kaynağı belirsiz bir takım parti ve örgütler" açıklamalarına Saadet Partisi'nden sert tepki geldi. Saadet Partisi Dış İlişkiler Başkan Yardımcısı Doç. Dr. Oya Akgönenç, 12 Temmuz'da Türk halkının hissiyatına tercüme olan mitingi Saadet Partisi'nin organize ettiği ve toplumun çok değişik kesimlerinden yoğun katılım olduğunu söyleyerek, "Resmi katılım talebi ile gelen her türlü siyasi eğilim ve düşünceyi temsil eden tam 250 sivil toplum kuruluşu, spor kuruluşu, işçi sendikaları, hayır dernekleri ile büyük bir katılım sağlanmıştır. Çağlayan Miting'i toplum olarak, Türk toplumunun duyduğu öfke, üzüntü ve zalim davranış karşısında gösterdiği tepki ve zulme "DUR" çağrısıdır" dedi.

Doç. Dr. Oya Akgönenç, Doğu Türkistan'daki zulmü protesto için 12 Temmuz'da Çağlayan'da yapılan miting hakkında; Çin İstanbul Başkonsolosu'nun 23 Temmuz'da yaptığı basın bildirisi ve ardından Çin Büyükelçisi'nin Milliyet Gazetesi'ndeki mülakatında yaptığı suçlamalara, parti genel merkezinde düzenlediği basın toplantısında cevap verdi.

Akgönenç, 5 Temmuz 2009 tarihinden itibaren Doğu Türkistan'ın Urumçi şehrinde başlayan ve diğer yörelere de sıçrayan protesto olaylarının, kısa zamanda bir insanlık dramına dönüştüğünü söyledi.

Bu insanlık dışı olaylara dünya'nın her tarafından tepkiler ve protestolar geldiğini kaydeden Akgönenç, Türkiye'de de pek çok değişik yerde, farklı grupların tepki ve protestoları gerçekleşmiş ve sonunda 12 Temmuz'da İstanbul Çağlayan meydanında Saadet Partisi'nin bir protesto mitingi yaptığını hatırlattı.

Hukuki kurallar çerçevesinde ve resmi izinle yapılan bu Miting'e sadece Saadet Partililerin değil toplumun her kesim ve düşünce grubundan kişilerin katıldığını kaydeden Akgönenç, "Çağlayan'da yapılan Doğu Türkistan mitingi, Çin idaresinin katı ve insafsız uygulamalarına karşı yapılmıştır. Aynen daha önce aynı yerde aynı parti tarafından düzenlenen ve İsrail'in orantısız güç kullanımı ile ezdiği Gazze halkı için yapılan "Gazze Olaylarını Protesto Mitingi" gibi. Aynen "Karikatür Krizine Tepki" mitingi gibi" dedi.

Bu mitinglerin hepsindeki ortak yönün yapılan yanlış, vicdana sığmayan ve adil olmayan işlerin protestosu; adaletsizliğin ve zulmün tel'in edilmesi olduğunu kaydeden Akgönenç, "Hepsinde de doğru, barışçıl yollarla olayların çözülmesi için çağrı yapılmıştır" dedi.

23 Temmuz'da Çin İstanbul başkonsolosu medya kuruluşlarına bir "basın bildirisi" dağıttığını, olayları kendi açılarından anlatmaya çalışan bu bildiride ki argümanların daha sonra Milliyet Gazetesi ile bir mülakat gerçekleştiren büyükelçi tarafından da tekrarlandığını kaydeden Akgönenç, " Saadet Partisi genel olarak kişilerin davranışlarını muhatap olarak almaz. Ne var ki direkt olarak bir yersiz ve yanlış saldırı gerçekleşmişse, onun mutlaka aydınlığa kavuşturulması gerektiğine de inanır. Komünist Çin elçiliğin çalışanlarının bilgi konusunda eksikleri olduğu muhakkaktır" diye konuştu.

"...Kaynağı belirsiz bir takım parti ve örgütler....." sözünün yanılgı ve bilgi eksikliğini ortaya koyduğunu kaydeden Akgönenç, " Veyahutta, bu satırları hazırlayıp, üst makamlara sunanlar "öfke ve heyecanlarına " yenilerek, "tarafsızlıklarını" kaybetmiş bulunmaktadırlar. Üstelikte Urumçi'de hala, olaylar devam ederken" dedi.

Düzeltmeler
Akgönenç, Çinli bürokratların yaptıkları açıklamalara karşı şu düzeltmeleri yaptı:

1-Zannedildiği gibi, Çağlayan Miting'inde protesto edenler sadece bir veya birkaç grup olmayıp; içlerinde, sağdan sola her siyasi eğilim ve işçi sendikalarından, iş adamlarına kadar, hayır derneklerinden, taraftar gruplarına kadar her kesim mevcuttu.

2- Miting çağrısının özellikle Saadet Partisi'nden gelmiş olması olaya daha bir saygınlık ve önem kazandırmıştır. Saadet Partisi'nin yaptığı çağrılara, tüm toplumun büyük destek vermesi, Çinli yetkililerin gözünden kaçmamalıdır.

3- Bu bildiriyi hazırlayan diplomat demek ki çalışmakta oldukları Türkiye'yi henüz iyi tanıyamamış veya hiç tanımadan iş başı yapmıştır. Yoksa, siyasi parti oluşumları içinde en güçlü ideolojik tabanı olan ve "Milli Görüş" olarak hem Türkiye içinde ve hem de dünyada tanınan bir gruba "kaynağı belirsiz bir takım siyasi partiler..." tanımı yaparak sadece kendi bilgi ve deneyim eksikliğini ortaya koymuş olmazlardı.

4- Türkiye Cumhuriyeti'nde 1969 yılından bu yana çeşitli isimli partiler vasıtası ile aktif siyaset yapan ve "Milli Görüş" olarak bilinen ideolojinin kökleri ta Kurtuluş savaşına ve Çanakkale mücadelesine kadar giden eski ve güçlü bir ideolojiye dayanmaktadır.

5- Büyük Çin lideri Mao Tse Tung ile emperyalizme karşı büyük mücadele veren Çinlilerin, aynı Batı emperyalizmine karşı büyük mücadele verip, bunu zaferle kazanan Türkiye'nin bu köklü ideolojisini tanımış olmaları gerektiğini düşünmekteyiz.

6- Saadet Partisi ve esasen adı ne olursa olsun Milli Görüş partileri her zaman için zulme, haksızlığa, kanunsuzluğa ve şiddete karşı çıkmıştır. Yurt içinde ve dışında böyle bir duruma maruz kalanların yanında olmuş ve onlar için de sesini yükselterek, "insaf çağrısında" bulunmuştur.

7- Parti olarak "insan"ı merkez kabul eden ve çalışma prensiplerinde "insanın hak ve hukuğu; insanın korunması ve insanın ekonomik refahını" hedef olarak alarak çalışan ve bayrağında ki en büyük yıldızı da "insanın saygınlığı ve izzetine" ayıran bu parti, yani Saadet Partisi'nin her zaman için doğrular ve prensipler için çalışacağı bilinmelidir. Bunu bilemeyenler zaten Türkiye'deki dinamikleri tam olarak anlayamamışlar demektir.

Zulme "Dur" dedik
Çin'in Ankara ve İstanbul'daki büyükelçilik temsilcilerinin Doğu Türkistan'da zulmü protesto için Çağlayan'da yapılan ve yüz binlerce kişinin katıldığı miting ile ilgili "kaynağı belirsiz bir takım parti ve örgütler" açıklamalarına Saadet Partisi'nden sert tepki geldi. Saadet Partisi Dış İlişkiler Başkan Yardımcısı Doç. Dr. Oya Akgöneç, "Çağlayan Miting'i Türk toplumunun duyduğu öfke, üzüntü ve zalim davranış karşısında gösterdiği tepki ve zulme "DUR" çağrısıdır" dedi.

60 yılda 5 milyon şehit
Eski Doğu Türkistan Parlamentosu'nun Başkanı, sürgündeki Prof. Dr. Sultan Mahmut Kaşgarlı, kendilerini yalnız bırakmayacağını ortaya koyduğu için Türkiye'ye minnettar olduklarını, sivil toplum örgütleri ve medyanın katliamı dünyaya duyurmak için büyük gayret gösterdiğini belirterek, 'Bu bizim için bir cesaret ve ümit kaynağı olmuştur' dedi. 'Doğu Türkistan'da Çin Sorunu' konulu panelde konuşan Prof. Dr. Kaşgarlı, Doğu Türkistan'da bir vahşet ve soykırım yaşandığını, bu soykırım ve vahşeti Çin'in 60 yıldır devam ettirdiğini söyledi. Bağımsız Doğu Türkistan Devleti'nin Çin tarafından ortadan kaldırılıp işgal edildiğini vurgulayan Kaşgarlı, 'Bir de bize 'Size refah getirmeye geldik' dediler, ama ülkemizi her geçen gün biraz daha işgal ettiler. Doğu Türkistan'ı adeta bir sömürge haline getirdiler' şeklinde konuştu.

Çinliler'in 60 yıl boyunca 5 milyon Türk'ü öldürdüğünü öne süren Kaşgarlı, özellikle 11 Eylül'den sonra Çin'in Doğu Türkistan halkına terörist muamelesi yaptığını ve radikal İslamcı ilan ettiğini anlatarak, Doğu Türkistan'daki her türlü demokratik hareketin bastırıldığını ve insanların zindanlarda öldürüldüğünü öne sürdü. Halkın korku, şiddet içinde yaşatıldığını ve köleleştirilmeye çalışıldığını dile getiren Kaşgarlı, Türk halkının karakterinde kölelik ya da sömürge mantığının yer almadığını vurguladı. Prof. Dr. Kaşgarlı, şöyle konuştu: 'Doğu Türkistan halkının yaşadığı bu kanlı olaylar karşısında Türkiye, kardeşlerine yapılanlara tepkisini çok içten bir şekilde ortaya koydu. Özellikle Başbakanımız Recep Tayyip Erdoğan, bunu 'katliam, vahşet ve soykırım' olarak niteledi ve bu katliamı yapanların cezalandırılması gerektiğini söyledi. Aynı şekilde Cumhurbaşkanımız, Meclis Başkanımız, Dışişleri Bakanımız ve İslam Konferansı Teşkilatı Genel Sekreteri de 'Doğu Türkistanlı kardeşlerimize sahip çıkın' mesajı vererek, konuyla ilgili hassasiyetlerini dile getirdiler. Türkiye'ye minnettarız, bizi yalnız bırakmayacağını ortaya koydu. Sivil toplum örgütleri ve medya bu katliamı dünyaya duyurmak için büyük gayret gösterdi. Bu bizim için bir cesaret ve ümit kaynağı olmuştur.'

Prof. Dr. Salih Aynural'ın konuşması Gebze Yüksek Teknoloji Enstitüsü İşletme Fakültesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Salih Aynural da Türkiye'nin çok büyük bir etki alanı olduğunu, dünyada bu potansiyele sahip çok az ülke bulunduğunu ifade ederek, ancak Türkiye'nin bu şansını iyi değerlendiremediğini ve Türk devletleri ile bağlarının yeterince kuvvetli olmadığını öne sürdü. Aynural, 'Etrafımızdaki Türkler'i tanımıyoruz. Eğer kendinizi bu devletlere tanıtmaz ve kendi potansiyelinizin farkında olmazsanız nasıl büyük devlet olacaksınız? Türkiye bu potansiyelinin farkına varırsa çok büyük bir kitleye hitap edebilecek' dedi.

Kaynak:Milli Gazete


 

mürmüdük

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
7 Tem 2009
Mesajlar
6,952
Tepki puanı
1
Puanları
0
Yaş
53
Web Sitesi
anadoluhaber.blogcu.com
Doğu Türkistan Maarif ve Dayanışma Derneği Genel Sekreteri Dr. Âlimcan Ataullah



Doğu Türkistan tarihteki Ulu Türkistan dediğimiz Büyük Türkistan'ın Doğu tarafındaki coğrafyanın adıdır. Tarih içinde bu coğrafyada 100'den fazla Türk devleti kurulduğu biliniyor


Bu bölge, Çinlilerle komşu olduğu için de onlarca savaş yaşamıştır. Abdülkerim Satug Buğra Han'ın İslamiyet'i kabul etmesiyle bu bölgedeki Türkler İslamiyet'le tanıştı. O dönemlerde İmam-i Buhari, İbn-i Sina, Farabi, Harezmi, Tirmizi ve Maturidi gibi büyük insanlar çıkmıştır. Çin zulmünün dünya gündemine taşındığı bugünlerde Doğu Türkistan Maarif ve Dayanışma Derneği Genel Sekreteri Dr. Âlimcan Ataullah ile bölgedeki gelişmeleri değerlendirdik.
Doğu Türkistan'ın tarihi büyük bir geçmişe dayanıyor. Bu topraklar birçok savaşa ve büyük hükümdarlara tanıklık etti. Tarihte büyük bir coğrafyayı etkileyen Moğol İstilasından Doğu Türkistan coğrafyasındaki etkisi ne olmuştu?

Moğol İstilasından önce Bağdat ve Doğu Türkistan İslamiyet'in her yönden zirveye ulaştığı dönemlerdi. Bunların başında tıp, matematik, astronomi ve coğrafya alanındaki başarıları gösterebiliriz. Aslında bizim için önemli olan husus Satuk Buğra Han'ın İslamiyet'i kabul etmesidir. Nasılki Fatih Sultan Mehmet Han İstanbul'u alarak bir çağı kapatıp yeni bir çağ açtıysa Satuk Buğra Han da İslamiyet'i kabul ederek Türkler için yepyeni bir çağı başlatmıştır. Bizim için Satuk Buğra Han 1. Fatih'tir. Maalesef Cengiz Han kumandasındaki Moğol İstilası başlayınca İslam dünyasındaki muazzam tarihi ve kültür birikim yerle bir olmuştur. Camiler, medreseler, şifaheneler ve kütüphaneler yakılıp yıkılmıştır. Bu bölge o tarihten itibaren hep duraklama halinde kalmıştır. Batı Türkistan Babür ve Timurlenk zamanında gelişme yaşasa da fazla uzun sürmemiştir.
Çin ile Rusya, Türkistan'ı paylaştı

Yeniden bir devlet kuruldu. Bu devletin ömrü ne kadar oldu?

2. Dünya savaşını fırsat bilen Doğu Türkistan 12 Kasım 1944'te yeniden Doğu Türkistan Cumhuriyetini kurdu. Bu devlet de 1949'a kadar devam etmiştir. Ruslar'ın Almanlar'a, Çinlilerin de Japonlar'a galip gelmesiyle Doğu Türkistan'ı bu iki devlet arasında paylaşmıştır. Doğu Türkistan Çinlilere, Batı Türkistan ise Ruslar'a bırakılmıştır.
Peki Çin'in soykırımı ne boyutlarda devam etti?

Doğu Türkistan'ın nüfusu 1940'larda 5-6 milyon civarındaydı. Bunu şöyle de açıklayabiliriz. O dönemde devlet Doğu Türkistan vatandaşlarına nüfus cüzdanı dağıtıyor. 5 milyon nüfus cüzdanı dağıtılıyor bu sayı yeterli olmuyor. 500 bin daha basılıyor. Bizim nüfusumuzun çoğalma hızı fazla olsa da bu Çin'in katliamları neticesinde yüzde 1,5 - 2 gibi görünüyor. Çin bu tarihlerde 30-35 milyon insanı katletmiştir. Bu yüzden de bu topraklardaki Türklerin çoğalma hızı bu kadar düşük görünmektedir. O dönemlerde adımız Sincang olarak da değiştirilmiştir. 1 milyon aydınımız ve âlimimiz şehit edilmiş bir o kadarı da hapishanelerde süründürülmüştür.
Bize, Mao Zedung döneminde yaşanan olayları anlatabilir misiniz?

1955'ten sonra Mao'nun başlattığı Kültürel Devrim tam bir faciayla sonuçlandı. Mao bu uğurda 10 milyonlarca insanı katletti. Doğu Türkistan'ın binlerce yıllık tarihi yerlerini yıkmış, camilerini ahıra çevirmiş milyonlarca insanı da bu kültürel devrime uymadığını gerekçe göstererek topraklarından sürmüştür. Mao'nun ölümünden sonra Çin'in politikaları değişti. Çin'deki rahatlama Doğu Türkistan'a da yansıdı. Camiler açıldı. Hapishanelerdeki alimler özgürlüğüne kavuştu. Özellikle bu dönemde Doğu Türkistan'ın İslamlaşmasında Abdülcelil Hacim Efendinin büyük emeği olmuştur.
Bağımsızlık Çin'i rahatsız etti

Peki bu rahatlık ne kadar sürdü?

1991'de Sovyetler'in çözülmesiyle Orta Asya'da ki Türk devletleri özgürlüğüne kavuştu. Bu da Çin'i rahatsız etti ve eski siyasetine geri dönmeye başladı. Bu da baskının yoğunlaşmasına neden oldu. Mesela kürtaj politikasına geçildi. Türk ailelerin 2'den fazla çocuk yapması yasaklandı. Yapılan atom ve nükleer silah denemeleri birçok insanın hayatını kaybetmesine neden olurken milyonlarca sakat çocuk doğdu. Çin 3 kere yazımızı değiştirdi. Önce Kril alfabesine geçmemiz istendi. Bu yapılınca önceki neslimiz cahil kaldı. Diğer devletlerle anlaştığımız görülünce, 'Siz Latif Alfabesine geçin' dendi. Bu tutumu 82'ye kadar devam ettirdi. Bu vesileyle Türkiye'yle iyi irtibat kurulunca, 'siz yeniden eski alfabenize dönün' dendi. Bunu derken de eski kullandığımız harflerde değişiklikler yaptı. Biz 40 sene içerisinde 3 yazı değiştirmek zorunda kaldık. Bu yüzden de milyonlarca insan cahil kaldı.
Çin saldırıları devam etti

Doğu Türkistan'ın Osmanlı Devletiyle olan bağını nasıl açıklarsınız?

Doğu Türkistan Anadolu'da kurulan Osmanlı İmparatorluğuna hep bağlı kalmıştır. Osmanlı Devleti'nin Orta Asya'da zayıflamasıyla Çin Doğu Türkistan'a saldırmaya başlamıştır. Uygur Türkleri buna hep karşı koymuştur. 1933 yılına gelindiğinde Doğu Türkistan İslam Cumhuriyetini kurmuştur. Batı Türkistan ise o dönemde tamamen Çin istilasına maruz kalmıştı. Devletimizin bayrağı Türk Bayrağına bezeyen Gök bayraktır. Bu devleti Afganistan başta olmak üzere birçok devlet tanımıştır. Hatta Türkiye Cumhuriyetine 'Gök Bayraktan Al Bayrak'a selam' adında bir yazı gönderilmiştir. 1933'de kurulan bu devlet Ruslar'ı perişan etti. Çin ve Rusya işbirliği yaparak bu devleti 1,5 senede ortadan kaldırdı.
Zenginliklerimiz zalimlerin iştahını kabarttı

Çin Doğu Türkistan'ın zengin madenlerini de kullanıyor. Bunu nasıl açıklarsınız?

Doğu Türkistan yeraltı ve yer üstü madenlerinin zenginliğiyle bilinir. Bu durum da Çin'in iştahını kabartıyor. Topraklarımızdaki petrol çoğunlukla kendiliğinden toprak üstüne çıkıyor. Çin bu durumu görünce bu topraklara hemen Çinlileri yerleştirdi. 1992'den sonra ise bu politikasını hızlandırdı. Ayrıca Uranyum ve Kömür madenlerine de aynı siyaseti uyguladı. Doğu Türkistan'da 18 yaşından küçüklerin, devlet memuru ve emeklilerin de camilere girmelerini yasakladı. Dini eğitim verilmesini tamamen durdurdu.
Son yaşanan olayların sebebi neydi?

Çin'de çalışan kızlar Çinliler tarafından tecavüze uğrayıp halka kötü gösteriliyordu. Buna karşı çıkan Doğu Türkistanlılar bir protesto gösterisi düzenledi. Çinliler bu guruba saldırdı ve ölesiye dövdü. Burada ne polis ne de güvenlik güçleri hiçbir müdahalede bulunmadı. Binlerce kişi bu olayda öldürüldü. Daha sonra Urumçi'de bu olayı protesto etmek isteyen kişilere de polis kurşunla yanıt verdi ve binlerce Uygur Türkünü katletti. Hatta yüzleri tanınmasın diye yüzleri parçalandı. Çin bunu etnik çatışma gibi göstermeye çalıştı. Fakat durum sanılanın aksine Çin'in yıllardır sürdürdüğü soykırımın bir parçasıydı.
Soykırımı gizlemeyi nasıl başarıyorlar?

Her yerde camiler kapalıyken Urumçi'de camiler açıktır. Burası dış basına gösterilen yerdir. Burada lokantalar serbest bırakılmış hatta buralarda bize has oyunlar sergilenmektedir. Buraya gelenler ise , "Türkler burada çok rahat yaşıyor," diyor ve gerçeği görmüyor.
Fakat Çin'in yapmış olduğu kızlara yönelik rezil tutuma karşı dini yönden zayıf insanları bile ayağa kaldırdı ve olaylar patlak verdi. Çin bir de bunu dış güçlerin üzerine atmaya çalışıyor. Bu olay dış güçlerin etkisiyle olamayacak bir olaydır. Çünkü dışarıdaki bağlantılar koparılmıştır. TV ve radyolarda dış ülkelerdekini seyredemiyor ve dinleyemeziniz. Doğu Türkistan'ın dış ülkenin kışkırtması değildir. Çin'in 60 senedir uyguladığı soykırımın verdiği bıçak kemiğe dayandığı noktadır ve Doğu Türkistanlılar ayaklanmıştır.
Saadet Partisi'nin mitingi bize moral oldu

Özellikle Türkiye Cumhuriyeti Doğu Türkistan'ı şanına yakışır şekilde sahiplendi. Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ın açıklamaları ve Saadet Partisi'nin muhteşem mitingi bizlere güç kattı. Doğu Türkistan tarihinde 1943 ve 1949 yılından beri Çağlayandaki mitingdeki kadar bayrak bir anda dalgalanmadı. Saadet Partisi'nin düzenlediği miting sadece Türkiye değil tüm dünyadaki Doğu Türkistanlılar için ışık oldu. Müslüman devletlerinde şuurlanmasına neden oldu. Arap kanallarını seyrettiğimde aydın insanların kendini sorguladığını görüyorum. Gazze'de olay oluyor Türk halkı sahipleniyor. Çeçenistan'a olay oluyor Türk halkı sahipleniyor. Türk halkı dine ve ırka bakmaksızın zalime karşı koyup mazlumun yanında yer alıyor.


 

mürmüdük

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
7 Tem 2009
Mesajlar
6,952
Tepki puanı
1
Puanları
0
Yaş
53
Web Sitesi
anadoluhaber.blogcu.com
'Bin Tane Uygur Erkeği Kurşuna Dizildi'


1779343668_830ae47018.jpg

Görgü tanığı, “Bu rakam sadece Türkiye’ye gelen bilgi. Bizim bilgilerimize göre 1000’in üzerinde Uygur erkeği kurşuna dizilerek idam edildi” dedi.


196 Uygur Türk’ünün kurşuna dizilerek idam edilmesi üzerine Doğu Türkistanlı sivil toplum kuruluşları İHH İnsani Yardım Vakfı’nın genel merkezinde bir basın toplantısı düzenledi.
Toplantıya İHH Genel Başkanı Bülent Yıldırım, Doğu Türkistan Maarif ve Dayanışma Derneği Başkanı Hidayet Oğuzhan ve Doğu Türkistan Vakfı Genel Sekreteri Hamit ve Doğu Türkistan’dan yeni gelen bir görgü tanığı katıldı


SQqjAVy5.jpg
.



Güvenliği için yüzünü kapatan ve ismini veremeyen gördüğü tanığı, yaşadığı dehşet anlarını sıcağı sıcağına anlattı.
Güvenlik güçlerinin yanı sıra Çinli sivillerinin bir kısmının da silahlarla Uygur Türklerini yok ettiğini anlatan görgü tanığı, “Hapishanelere atılan 600 kişiden haber alınamıyor. “Türkiye’ye en son 196 kişinin idam edildiği bilgisi gelmiş. Bu rakam sadece Türkiye’ye gelen bilgi. Bizim bilgilerimize göre 1000’in üzerinde Uygur erkeği kurşuna dizilerek idam edildi.


220720091355550293984_3.jpg



Çin dünyaya kapattığı bölgede istediğini asıp kesiyor. Ben çeşitli yolları kullanarak Türkiye’ye geldim. Ancak Doğu Türkistan’da bulunan ailem ve yakınlarım için endişeliyim. Hiç birisinin garantisi yok. Çünkü Çin için suçlu olmak için suç işlemek gerekmiyor. Çin yönetiminin gözünde bütün Müslüman Uygur Türkleri zaten potansiyel suçlu ve terörist” dedi.


220720091356240292850_3.jpg



İHH Başkanı Bülent Yıldırım da, katliamların durdurulması için İslam Konferansı Örgütü (İKÖ), Arap Birliği ve Birleşmiş Milletlere (BM) çağrıda bulundu.

Yıldırım şöyle konuştu: “Dünya sessiz kalırsa bütün Çin, Uygurların hepsini yok edene kadar öldürecek. Uygurların bütün insani hakları ellerinden alınmış durumda.

Doğu Türkistan politikasında Türkiye’de bir takım hatalar yaptı. Ne yazık ki Türkiye geçmişte Çin tarafından Uygurca dilinin yasaklanmasına sessiz kaldı. 23 Aralık 1998 tarihinde 36 sayılı başbakanlık genelgesi ile Doğu Türkistan’a insani yardımın götürülmesi engellendi.

Bu durum düzeltilmelidir. İslam dünyasının Çin ile 133 milyar dolarlık bir ticaret hacmi vardır. Hac ve Umrede satılan malzemeler bile Çin malı. Çin’e karşı boykotun başlatılması için İKÖ, İslam ülkelerini bir araya getirmeli. İKÖ’ya böyle zamanlarda ihtiyaç var.”

Doğu Türkistan Maarif ve Dayanışma Derneği Başkanı Hidayet Oğuzhan ise “Çinli askerler, Doğu Türkistan’dan hemen çekilsin. Çin’in iç kesimlerine zorla götürülen işçi kız ve Uygur erkekleri ile hapishanelerdeki binlerce masum insan serbest bırakılsın” dedi.

Doğu Türkistan Vakfı Genel Sekreteri Hamit Göktürk ise Doğu Türkistan’daki katliamlara uluslar arası örgütlerin sessiz kalmaması gerektiğini belirtti.

Göktürk, “Dünya ülkeleri maalesef Çin ile olan bir takım ticari ilişkileri sebebiyle bu katliamı görmezden geliyor. Bu sessizlik devam ederse bir halk yok olacak” şeklinde konuştu.

Anadolu Gündem


 

mürmüdük

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
7 Tem 2009
Mesajlar
6,952
Tepki puanı
1
Puanları
0
Yaş
53
Web Sitesi
anadoluhaber.blogcu.com
Uygur kızları götürülüyor, aileler tepkili



Kaşgar'ın Jiashi beldesinden 189 Uygur kızı, çarşamba akşamı trenlerle doğuya sevk edildi. İki gün süren tren yolculuğu Çin'in batı ucundan başladı, doğusunda son buldu.



Dogu Türkistan'ta yaşanan elim olayların ardından Uygur kızları gruplar halinde çalıştırılmak üzere Çin'in bir ucundan diğer ucuna götürüldü. Ailler kızların zorla alındığını söylüyor...Genç kızların 99'u Shaoxing kentindeki tekstil fabrikalarına, kalanı ise komşu Shandong eyaletindeki çanta fabrikasına 'teslim oldu'. 5 Temmuz olaylarının ardından Uygur Bölgesi'nden ilk kez bir işçi grubu Çin'in farklı bir bölgesine götürülüyor. Çin'in resmî haber ajansı Şinhua, tek tip üniforma giydirilen eli kınalı Uygur kızların neşeli bir şekilde el salladığı fotoğrafları yayınladı. Ancak, Uygur kaynakları, kızların başka bölgelerde çalışmaya zorlandığını savunuyor. Kızların toplu olarak ülkenin farklı bölgelerine götürülmesi, Çin'in Uygur Türklerine yönelik asimilasyon politikasının bir parçası olarak değerlendiriliyor. Çin hükümetinin, Uygur gençlerini iş vaadiyle Doğu Türkistan'dan uzaklaştırırken bölgeye sürekli Han Çinlisi kaydırdığı belirtiliyor. Bu da bölgedeki Uygur nüfusunun her geçen gün önemini yitirmesine sebep oluyor. Resmî rakamlara göre 197 kişinin hayatını kaybettiği Urumçi olayları, güneydeki Guangdong eyaletindeki bir oyuncak fabrikasında resmî rakamlara göre 2, Uygurlara göre 12 kişinin öldüğü kavganın ardından patlak vermişti. Söz konusu kavganın, fabrikadaki Uygur kızlarına sarkıntılık yapılması nedeniyle çıktığı öne sürülüyor.


 

mürmüdük

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
7 Tem 2009
Mesajlar
6,952
Tepki puanı
1
Puanları
0
Yaş
53
Web Sitesi
anadoluhaber.blogcu.com
Uygurlardan bağımsızlık eylemi
Kazakistan'da diasporada kalan Uygurlar bağımsız devlet taleplerini yineledi.

Kazakistan'ın başkenti Almaatı'da geçen ay Çin'in Uygur bölgesinde katlettiği Uygurları anmak ve gıyabi cenaze namazını kılmak için yüzlerce Uygur biraraya geldi. Uygurlar, Urumçi katliamında hayatını kaybedenler için gıyabi cenaze namazı kıldı.

Dünya Uygur Kongresi Başkan Yardımcısı Kakhraman Khodzhaberdiyev, Almaatı'da yapılan protesto eyleminde yaptığı konuşmada Uygurlar olarak bağımsız bir devlet talebi olduklarını kaydetti.

Eylemde Khodzhaberdiyev'den sonra konuşan Abdulla Uşurov ise Çinlilerin özgürlük talebi bulunan Uygurları görmezden gelerek bunun sadece güvenlik sorunu olduğunu gördüğünü vurguladı.
Bilindiği üzre Çin'in baskı ve işkencelerine uğrayan Doğu Türkistan halkı öncelikle Türkistan'ın batısında kalan Çin sınırında ki Kırgızistan ve Kazakistan le diğer Türk bölgelerine sığınmıştı.Çin'in Türkistan'ın batısında bulunan Doğu Türkistanlılar için bu devletlere baskı yaptığı biliniyor.


 

mürmüdük

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
7 Tem 2009
Mesajlar
6,952
Tepki puanı
1
Puanları
0
Yaş
53
Web Sitesi
anadoluhaber.blogcu.com
18 Ağustos 2009 Salı




Urumçi'de 18 bin ölü, 12 bin kayıp var



Urumçi'de yaşanan katliamın boyutları gün geçtikçe ortaya çıkıyor. Resmi kaynaklara göre 197 olarak duyurulan ölü sayısının 18.000'i bulduğu polislerin itiraflarıyla gün yüzüne çıkıyor.

Doğu Türkistan’da bir Çin fabrikasında Çinli bir işçinin işine son verilir. Fabrika bir süre sonra işgücü açığını kapatmak için yaşları 15–20 arasında değişen ve nedense güzel olmaları ön şart olan 150 civarında Uygur kızını işe alır. İşten atılan Çinli bir süre sonra fabrikaya dönerek iş bulamadığını ve eski işine dönmek istediğini söyler. Fabrikanın yöneticileri Uygur Türklerinden daha ucuz işgücü ile işçi çalıştırdıklarını söyleyerek Çinli işçiyi kovarlar.

Çinli işçi kendisi gibi Çinli olan birkaç arkadaşını da yanına alarak fabrikanın bu tavrının intikamını iki Uygur kızına tecavüz ederek alır! Bunun üzerine fabrikanın Uygurlu çalışanları ile Çinli işçiler arasında çatışma çıkar ve 273 Uygur Türkü öldürülür. Tarih 26 Haziran 2009’u göstermektedir.

Uygur Türkleri Çin hükümetinin fabrikada yaşanan katliamı tarafsız ve adil şekilde değerlendirmesi için bir süre beklerler. Ancak, Çin ırkdaşlarından yana bir tavır sergileyerek olayın üzerini kapatmaya çalışır.

Bunun üzerine Kaşgar’dan gelen 2000 civarında Uygur Türkünün katılması ile beş - onbin kişilik bir Uygur topluluğu Urumçi’de yaşanan fabrika katliamı ve tecavüzün hesabını sormak ve adalet istemek üzere bir gösteri düzenler. Herhangi bir taşkınlığa sebebiyet vermeden Çin hükümetinden olayın araştırılmasını ve suçluların cezalandırılmasını talep ederler. Çin polisi ve askeri bu sivil eyleme şiddetle karşılık verir. Ve ilk anda Uygurları korkutmak ve dağıtmak için eylemin en önünde oturma eylemi yapan ikisi kız üç kişiyi herkesin gözleri önünde başlarından vurarak öldürür. Oluşan panikte kalabalığın üstüne silahlarla yürüyen Çin polisi onlarca Uygur türkünü öldürerek ve yaralayarak kalabalığı dağıtır.

Yaşananların üzerine bu sert tavır tuz biber eker ve Urumçi’nin değişik semtlerinde toplanan Uygur Türkleri şehir merkezine doğru yürüyüşe geçerler. Bu sırada yol boyunca karşılaştıkları Çinlilerle kavgalara tutuşurlar. Araçları devirir ve ateşe verirler.
Bu kavgalar sırasında Çinlilerden ve Uygurlardan ölenler olur.

Tüm bu olaylar yaşanırken emniyet güçleri her yerde olduğu halde iki gurup arasındaki sokak kavgasına müdahale edilmez ve adeta göz yumularak olaylar kışkırtılır.

İş içinden çıkılmaz bir hal aldığında emniyet güçleri kontrolsüz şekilde ateş ederek Uygur Türklerinden pek çoğunu sokak ortasında öldürür. Bu saldırıda Kaşgar’dan gelen Uygurlularla birlikte yaklaşık 2000 Uygur türkü aynı yerde öldürülür. Hemen ardından itfaiye araçları ve çöp araçları gelir. Öldürülen Uygurlular çöp araçlarına doldurulur. Sokaklar itfaiye araçlarınca temizlenir. İsmi bizde saklı görgü tanıklarının anlattığına göre sokaklarda ne kan izleri ne de kafalarından vurulmuş Uygurların parçalanmış beyinlerinden hiçbir iz kalmaz.

Tüm bunların ardından şehrin telefon, internet ve elektrik altyapısı kapatılır. Akşam saat 10.00’da elektrikler verilir ve sabaha kadar sürecek ev baskınları başlar. Kar maskeli Çin askerleri teker teker Uygur evlerini basarak çocuk, kadın, erkek ayırmaksızın gözaltılar yapar. Direnenler evlerinde çocuklarının gözleri önünde öldürülür.

Geri kalanların sabah polise yaptığı başvurular baskınları yapanların polis olmadığı bu nedenle terör eylemi olarak kayıt altına alınacağı ve götürülenlerin kayıp olarak değerlendirileceği yanıtını alırlar. O gece götürülenlerden bir daha evine dönebilen olmaz. Bir kısmının ölüsü teslim edilir ailelerine bir kısmının ölüsüne dahi erişilemez.

Bir gün sonra Çinliler arkalarına Çin askerlerini de alarak Uygur bölgesine saldırıya geçerler. Önde Çinli halk arkalarında ise onları koruyan Çin askerleri Uygurların işyerlerine, evlerine saldırırlar ve yakalayabildikleri Uygurları sokak ortasında öldürürler. İlginç olan ise Çinli saldırganların hepsinin elinde Çin polisinin kullandığı coplar vardır ve hepsine aynı tip sopalar dağıtılmıştır.

DOĞU TÜRKİSTAN?

Doğu Türkistan özerk bir bölge ve yöneticileri seçimle başa geliyor. Her ne kadar komünist partinin izin vermediği hiç kimse seçilemeyecek olsa da yöneticiler Uygur Türklerinden seçiliyor. Yerel ve bölgesel yöneticiler Çin’le ilişkilerini iyi tutabilmek için belki Çin’lilerin bile cesaret edemeyeceği şeyler yapabiliyor! Uygur dilinin kullanımının yasaklanması, kreşlerde Çincenin zorunlu dil haline getirilmesi hep bu Uygur yöneticilerinin marifeti.

Polis teşkilatının içinde de Çinli polislerle birlikte Uygur polisler bulunuyor. Kamu kuruluşlarında Çinlilerle Uygurlar birlikte görev yapıyor. Bölgenin demografik yapısına bakınca 17 milyon Çinliye karşılık, 45 milyon Uygur ve toplamda 8–10 milyon Kırgız, Tatar vesaire diğer küçük halklar bulunuyor. Kırgız ve Tatarlarla Çin hükümetinin herhangi bir sorunu bulunmadığından hayatlarına keyifle devam ediyorlar. Zaman zaman Uygurları Çinlilere ispiyonlamakta ayrıca bir gelir kapısı olabiliyor!

Doğu Türkistan’da Çin işgali ve direniş yüzlerce yıldır devam ediyor. Ancak bu direnişte dönüm noktası 1932 yılında Çinlilerle Uygurlar arasında yapılan anlaşmayla kritik bir dönemece giriyor. Bu anlaşmayla Doğu Türkistan’a Çinli yerleşimcilerin yerleşmesine izin veriliyor ve bugün 17 milyon civarında olan Çin nüfus bu anlaşmayla Türkistan’a yerleşmeye başlıyor. Çin sadece Çinlileri Türkistan’a yerleştirmekle yetinmiyor silah zoruyla, iş vaadi ve eğitim kandırmacasıyla binlerce Uygur kızı ve erkeği farklı bölgelere göçe zorluyor. 15–20 Yaşlarındaki kızların güzel olanları özellikle seçilerek Çin bölgesindeki fabrikalara işçi olarak gönderiliyor bir süre sonra bu kızlar fuhuş bataklığına sürükleniyor. 2–3 Yaşındaki çocuklar ailelerinden eğitim vaadiyle zorla alınarak mafyaya satılıyor ve bu çocuklar hırsızlık, yankesicilik, uyuşturucu ticareti vb. karanlık işlerde istihdam ediliyor.

Olayların yaşandığı 5 Temmuz tarihinden sonra da Çin zorunlu göç çalışmalarına ara vermiyor. 4 Ağustosta 750 Uygur kızı Çin bölgesine zorunlu çalışmaya gönderiliyor. Çocuklarını vermek istemeyenler alınlarında silah kabzasını buluyor.

UYGUR POLİSLERDEN İŞKENCE İTİRAFLARI!

Çin emniyetinde görevli Uygur kökenli polislerden kimileri canlı şahidimize ağlayarak anlatıyor. Tutuklanan, evlerinden zorla alınan genç kızlar çırılçıplak soyuluyor ve Çin polisleri bu kızlara defalarca tecavüz ediyor.

Günlerce aç ve susuz bırakılan Uygur tutuklulara yiyecek ve su verilmiyor. Epey zaman aç ve susuz bırakıldıktan sonra tuzlu su içiriliyor. Tuzlu su içtikçe susayan tutuklular kendi idrarlarını içecek kadar kontrollerini kaybediyor.

Tutuklular ucunda çiviler bulunan sopalarla dövülüyor ve bu işkence sonrasında tutukluların büyük kısmı aldığı darbeler ve kan kaybından ölüyor. Çin polisi işkenceye dayanamayan, bağırmalarından, inlemelerinden rahatsız olduğu tutukluları kafalarından vurarak öldürüyor.

Sadece bu kadar değil şimdiye kadar yapılan işkence ve ölümler tutuklanan ve tutuklandıktan sonra kendilerinden bir daha haber alınamayanlar! Bu işkencelerde bir gecede 830 kişi öldürülüyor. Bu 830 kişinin çok büyük bir kısmının cesetleri yakılarak külleri çöple karıştırılarak çöp depolarına dökülüyor. Bir kısım cesetler ise ailelerine 5 Temmuz çatışmalarında öldüğüne dair bir evrak imzalatılarak teslim ediliyor. Böylece polis işkencede ölmediğini iki gurubun çatışması sırasında ölümlerin gerçekleştiğini kayıt altına almış oluyor.

Yapılan işkenceler bunlarla sınırlı değil. Bir kısım tutukluların belden omuza kadar olan kısmına ıslak havlular sarılıyor. Sopalarda havlu ile sarılarak tutuklular dövülüyor. Havlular nedeniyle vücutta herhangi bir darb izi oluşmazken iç organlar iflas ediyor. Tutuklular serbest bırakılarak evlerine gönderiliyor fakat bir, en fazla iki gün içerisinde iç organları iflas eden Uygurlular ölüyor. Ölüm raporlarına ani kalp sıkışması, kalp krizi ve benzeri gerekçeler yazılıyor. Tüm bu işkencelere şahit olan dört Uygur polisi intihar ederek hayatlarına kıyıyor. Bir kısmı görevinden istifa ediyor.

Irkdaşlarına işkence eden Uygur Türkü polislerin anlattıkları ise inanılır gibi değil… İşkencelerde ve sorgularda hem Çinli hem de Uygur Türkü polisler aynı anda görev alıyor. Uygur polisi tutuklu Uygurluyu dövüyor ve kimlerle görüştüğünü, kendisini kimlerin organize ettiğini, yanında başka kimlerin olduğunu soruyor. Tutuklu bir süre direndikten sonra yanındaki arkadaşlarını ihbar ediyor. Uygur polisi Çin’li polisin yanında konuşmaması ve diğer arkadaşlarını ihbar etmemesi için daha çok dövüyor, daha çok dövülen tutuklu herkesin ismini veriyor. İsimler ortaya çıktıkça Uygur polisi –yine daha fazla konuşmasın diye- Uygur tutukluyu öldüresiye dövüyor!

Yine bir başka polisin anlattıkları ise akıl alır gibi değil. Annesi ile birlikte tutuklanan birkaç aylık çocukların annelerinin gözleri önünde boyunlarının kırılarak nehre atıldığını söylüyor.

Sonuç şu: 5-6 Temmuz tarihinden sonra 30.000 Kişi gözaltına alınıyor, gözaltına alınanlardan 18.000 i öldürülüyor. Geri kalan 12.000 kişi halen kayıp. Çin hükümeti bu kişilerin nerede olduğunu bilmediğini söylüyor. Öldürülen Çinli sayısı 200’e yakın.

Doğu Türkistan’da halen tutuklamalar ve ev baskınları -siz bu satırları okurken de- hızla devam ediyor.

Resmi rakamlar da yalan söylemeye...

“Ölü sayısı 197, yaralı sayısı 1720!”


* * *


Çin devletinin “Kanun Gazetesi” olayların hemen ardından propaganda çalışmalarına başlıyor. Olaylara karışanların terörist olduğuna vurgu yapılan gazete haberlerinde bu tür olaylara göz yumulmayacağı ve sebebiyet verenlerin cezalandırılacağı belirtiliyor.


97516561.jpg



5–7 Temmuz tarihlerinde anayasayı ihlal eden bölücüleri cezalandırmakta kararlıyız. Bundan sonrada kanunsuz eylemlere müsaade etmeyeceğiz. Zaten yüzyıllardır var olan Çin – Uygur kardeşliğini yeniden tesis ederek devletimizi tüm gücümüzle geliştireceğiz. (fotoğraflarda görülen tutukluların hepsi öldürülmüş, en alt en soldaki genç, teröristleri evinde barındırdığı için tutuklanmış)....


 

mürmüdük

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
7 Tem 2009
Mesajlar
6,952
Tepki puanı
1
Puanları
0
Yaş
53
Web Sitesi
anadoluhaber.blogcu.com
02 Eylül 2009 Çarşamba




ÇİN TÜRKİYE'NİN BAKANINI TAKMADI !


Çin ile cumhurbaşkanı düzeyinde ikili anlaşmalara imza atan Türkiyenin Dış Ticaretten sorumlu olan bakanına adeta sizde kimsiniz muamelesi yaptı.
Dış Ticaretten Sorumlu Devlet Bakanı Zafer Çağlayan, Çin ile Türkiye arasındaki ilişkilerin gerilmesine neden olan Urumçi olaylarının ardından geldiği Sincan Uygur Özerk Bölgesi’nde diplomatik skandalla karşı karşıya kaldı. Çağlayan ve beraberindeki 14 kişilik heyetin Urumçi havalimanından Akşabat’a gitmek isterken Çin polisinin engeliyle karşılaşması diplomatik gerginliğin yaşanmasına neden oldu.
Kontrol noktasını terketti

Olaylar, Çağlayan ve heyetinin CZ 6015 sefer sayılı China Southern Havayolları’nın Urumçi’den Aşkabat’a gidecek olan uçağa binmek için Urumçi Havalimanı'na gelmesiyle başladı.
Kırmızı, yeşil ve gri pasaport sahibi olan Çağlayan ile Türk heyeti Urumçi Havaalanı’nda ekonomi sınıfı yolcularına uygulanan prosedür ile karşılaşınca gergin anlar yaşandı. Çağlayan’ın yanında Sincan Özerk Bölgesi Valisi Nur Bekri ve Çin Dışişleri Bakanlığı’ndan yetkililer olmasına rağmen sorun giderilemedi. Çağlayan bunun üzerine Türkiye’nin Pekin Büyükelçisi Murat Esenli’yle birlikte pasaport kontrol noktasını terk ederek durumun düzeltilmemesi halinde uçağa binmeyeceğini söyledi ve çıkış kapısına yöneldi.
Korumalarla polis arasında arbede
Çağlayan ile Esenli bir süre durum değerlendirmesi yaptılar. Bu sırada heyettekiler itirazlarla kontrol noktasından geçtikten sonra Çağlayan da koruması ve Esenli eşliğinde polis kontrol noktasına geldi. Çin polisi kontrol noktasından aranmadan geçen Çağlayan’a müdahale etmek isteyince araya koruması girdi ve bakana hamle yapan Çin polisini durdurdu. Çağlayan’ın koruması ile Çin polisi arasında kısa süreli itiş kakış yaşandı. Çin Dışişleri Bakanlığı yetkileri, Çin Polisi, Türk heyeti ve Esenli olaya müdahale ederek tarafları yatıştırmaya çalıştı.
Nota gönderilsin, mektup yazılsın
O sırada bekleme salonunda olayları büyük bir gerginlik içinde izleyen Çağlayan bu durumu kınayarak Esenli’ye konuyla ilgili Çin Dışişleri Bakanlığı'na iletilmek üzere bir nota gönderilmesini ve Çin Başbakanı'na olayı anlatan bir mektup yazmasını söyledi. Çağlayan Çin tarafının yapılan bu saygısızlıktan dolayı özür dilemedikleri takdirde eylül ayı sonunda yapılması planlanan Karma Ekonomik Komisyon (KEK) toplantısını iptal edeceğini belirtti.
Çağlayan ve Türk heyetini taşıyan uçak yaşanan gerginlik nedeniyle 50 dakika rötarla kalktı.


 

mürmüdük

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
7 Tem 2009
Mesajlar
6,952
Tepki puanı
1
Puanları
0
Yaş
53
Web Sitesi
anadoluhaber.blogcu.com
Doğu Türkistan'dan ikinci şok iddia


D. Türkistan'da Çin Hükümetinin geçen hafta ilkokul öğrencilerine yönelik aşı kampanyasında, aşı olan çocuklardan 850'si olumsuz etkilendiği, bunlardan bir kısmının da öldüğü iddia edildi

Doğu Türkistanlılar Derneği Başkanı ve Dünya Uygur Kongresi Başkan Yardımcısı Seyit Tümtürk, Doğu Türkistan'da Çin Hükümetinin geçen hafta ilkokul öğrencilerine yönelik başlattığı aşı kampanyasında, aşı olan çocuklardan 850'si olumsuz etkilendiğini, bunlardan bir kısmının öldüğünü bildirdi.

Tümtürk, düzenlediği basın toplantısında, Sincan Uygur Özerk Bölgesi'nde Çin Hükümetinin baskılarının sürdüğünü söyledi. Urumçi'de dün Uygur halkının bir kez daha sokaklara döküldüğünü belirten Seyit Tümtürk, bunun temelinde 5 Temmuzdaki olaylar sonrası Çin Hükümetinin Uygur halkına yönelik uyguladığı sistemli yok etme politikasının bulunduğunu savundu.

Bölge halkının yaşananları protesto etmek için gösteriler düzenlediğini ifade eden Tümtürk, şöyle dedi:

''Doğu Türkistan'da Çin Hükümetinin geçen hafta ilkokul öğrencilerine yönelik başlattığı aşı kampanyasında, aşı olan çocuklardan 850'si olumsuz etkilenmiş, bunlardan bir kısmı hayatını kaybetmiştir. Birkaç gündür Urumçi şehrinde özellikle Uygurların yoğunlukta olduğu yerlerde Çinliler ellerindeki mikrop taşıyan şırıngaları Uygurlara rast gele batırmaya başlamış, bu olaylar halkta çok büyük infial uyandırmıştır. Bunun sonucunda gösteriler başlamıştır. 5 Temmuzda başlayan olaylarda tutuklananlara işkence uygulandığı yönünde de bilgiler geliyor. Tutuklamaların da devam ettiğini de duyuyoruz. Bağımsız gözlemciler, bölgeye gitmediği için bütün kontrol sadece Çin hükümetinde. Bölge halkı ise olağanüstü bir belirsizlik ve çaresizlik içinde. Hür dünya ve Birleşmiş Milletler Çin'e (dur) demezse yine binlerce insan hayatını kaybedebilir.''



 

hasgül

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
16 Mar 2009
Mesajlar
1,965
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
44
Kafkasya Cephesi Kabardey-Balkarya Emiri Seyfullah cihadı anlatıyor

32 yaşındaki Seyfullah, Kabardey-Balkarya ve Karaçay bölgesinin emirliğine Genel Kafkasya Emirliği’nin Çeçen lideri Dokko Ömerov tarafından atandı. Bu kişi, günümüz gözlemcileri tarafından bölgedeki ana politik eğilim olduğu kabul edilen birleşik bir Kafkas Emirliği düşüncesini geliştiren ve teşvik eden kişi olarak biliniyor. Astemirov, ataları zamanında Kabardey bölgesini yönetmiş olan asil bir Çerkez prensi aslında.



Geçenlerde Merkezi Asya-Kafkas Enstitüsü tarafından yapılan analizlerin birisinde (11 Şubat 2009) askeri olmaktan çok siyasi vasıflarıyla tebarüz eden yeni kuşak liderlerden biri olarak tanımlandınız. Yazar, entelektüel liderliğinizi ve gençler arasındaki yüksek popülaritenizi itiraf ediyor. Politik ustalığınızın, Kuzey Kafkasya ile ilgisi olan herkesin gelecekte sizi muhatap almaya hazırlanmak zorunda bıraktığını söylüyor. Dağıstan veya İnguşetya ile kıyaslandığında sizin bölgenizin az çok istikrarlı olduğu görülüyor. Bu, sizin askeri anlamda zayıflığınıza mı yoksa siyasi stratejinizin farklılığına mı işaret?



Pek çok gözlemci cemaatimizin yapısının Hamas vs. gibi diğer iyi bilinen teşkilatların yapısından çok farklı olduğunu anlamakta güçlük çekiyor. Bizler önderlikte değişik kısımlara sahip değiliz. Dini, siyasi ve askeri komuta Emir’in elindedir ve kararları almak da onun uhdesindedir.



Vilayetimizdeki istikrara gelince, Emirlik yapısına göre bizler farklı bir programı takip ediyoruz ve bu durum da şimdiki aşamada yoğun bir askeri hareketliliği gerektirmiyor. Gerekmedikçe şiddete başvurmuyoruz. Yerli halkı düşman olarak görmüyoruz. Bizler insanları doğru yola çevirmeyi onları öldürmeye tercih ediyoruz. Düşmanımızın kim olduğunu ise iyi biliyoruz. Asıl düşmanımız Nalçık bölgesinde konuşlanmış, en modern silahlara sahip ve yerli halk arasında muhbir ağına sahip olan Rus Özel Kuvvet Birlikleri’dir (GRU). Şüphesiz bunlar yerel bir işbirlikçi hainler şebekesine sahipler. Bununla birlikte bizim de onlar arasında adamlarımız var ve bu hainlerin isimleri uzun süre giz olarak kalmıyor.



Öte yandan, bu konu hakkında yazıp çizen biri bölgenin sosyal ve politik manzarasını da iyi analiz etmelidir; bu ise cemaatimizin askeri faaliyetleri medya tarafından tabu olarak değerlendirildiği için kolay bir iş değildir. Kabardey-Balkarya ve Karaçay-Çerkesya bölgesi halkının önemli bir oranı bizi gizli veya açık olarak destekliyor. Rejim, baskı karşısında direnmek için silahlı mücadele vermek dışında bir mekanizma bırakmamaktadır halka. Bundan dolayı direnmeye karar veren herkes saflarımıza katılıyor. Gelecekte gerçekleştirmek istediğimiz ve şu anda açıklayamayacağım bazı operasyonlar için de plan yapıyoruz ayrıca.



Yakın zamanda GRU avcılarının sizi bir yerde pusuya düşürmeyi başardığı ve doğrudan saldırıya uğradığınız yönünde söylentiler var. Tam olarak ne oldu?



Savaştayız, sıklıkla pusuya düştüğümüz olur. 20 metre mesafeden ateş açtılar ama ben yara almadan kurtuldum. Hepimiz Allah’ın ellerindeyiz. O kendi askerlerini korur. Dediğim gibi, sonuçta savaştayız.



Bununla birlikte, bütün kayıplarımızın sebebi askeri nedenlerden kaynaklanmıyor yalnızca. Bu kış çok değerli bir insanı, uzun süredir bizi destekleyen General Sultan Sosnaliev’i (Ebu Murat olarak bilinen) kaybettik. Sultan asil bir Çerkes sülaleye mensuptu. Resmi olarak da üst düzey bir Rus subayıydı. Emekli olduktan sonra Abhazya’yı özgürlüğüne kavuşturan Kurtuluş Ordusu’nu kurmuş, bağımsızlıktan sonra da hükümetin savunma bakanı olmuştu. Şamil Basayev ve diğerleri gibi gerilla liderleriyle olan arkadaşlığını sadece birkaç kişi bilir. Sultan’dan çok daha gençtim ama akraba ve arkadaş olarak yakındık. Annesini de tanırdım, ben onun atalarının Rus sömürgeciliği karşısında verdiği mücadelelerin öykülerini kendisinden dinleyerek büyüdüm. Sultan, iman kardeşimiz ve muhteşem stratejistimiz ve değerli danışmanımızdı. Çarpışma meydanında ölmeyi düşlüyordu ama Allah’ın takdiri gereği ciddi bir hastalıkla göçtü bu dünyadan. Bu Kafkas Emirliği için telafisi mümkün olmayan bir kayıptır.



Pek çok Çerkes bağımsızlıkçısı için Sultan Sosnaliev örnek alınan bir şahsiyet hükmündeydi. Rusya’dan bağımsız olma idealinin muhalifleri için bile öyleydi. Sizin Sultan’ın bu işlerdeki dahli hakkında söyledikleriniz şüphe fırtınasına yol açabilir.



Allah, inancı ve özgürlüğü için savaşacak kişiyi ve köleliğe kolayca boyun eğen kişiyi birbirinden ayırır. Ben Sultan’ın son arzusunu dile getirdim.



10 Mart tarihinde Kabardey-Balkarya İçişleri Bakanlığı “Silah” adı verilen özel bir operasyonun tekrar uygulanmaya koyulacağını söyledi. Bunun için de bakanlık, halkın kayıtlı olmayan silahlarını toplamaya başladı. İlan edilen sonuç ise benzer diğer girişimlerinki gibiydi. Bu raporlara göre silah toplanmasında yaklaşık olarak 800,000 dolar harcanmış. Sizin elinizdeki veriler bakanlığın rakamlarıyla uyuşuyor mu?



Para için denenler doğru ama sonuçlar yanlış. Sonuç sadece kağıt üzerinde alındı, sadece propagandada kullanılıyor. Halk bakanlığa 2. Dünya Savaşından beri sakladığı 10 rublelik eski tüfeklerinden başka bir şey vermedi! İnsanlar önemli silahlarını, kendi güvenlikleri için saklamayı tercih ediyor. Mesela hükümet bir Makarov tabancası için 280 dolar öderken bizler, şartlara göre 845 ila 1400 dolar civarında ödeme yapıyoruz. Üstelik, ki bu daha önemli bir nokta, bizler hükümet gibi kimseye “bu silahı nerden aldın?” diye sormuyoruz. Kimse polis sorgusuna girmeyi ve hapsedilme ihtimalini göze almak zorunda kalmıyor. Sonuç olarak, silahlar bizde, hükümet ise para harcıyor sadece.



Halkın silahlarını hükümetin verdiği fiyattan fazlasıyla satın alabilecek kadar zenginsiniz demek ki. Kuzey Kafkasya’daki “Terörizm Karşıtı” operasyonlar komutanı General Arkadi Yedelev gerilla güçlerinin bazı Arap ve Batılı ülkelerden yüklü miktarda para ve malzeme yardımı aldığını iddia etmişti. Bu doğru mu?



Batıdan veya Arap ülkelerinden maddi yardım alındığı tamamıyla yalandır, efsaneden ibarettir bu iddia. Eğer destek alsaydık -zayıf bir yardım bile, dendiği kadar da değil- her alanda çok daha başarılı olmamız gerekirdi. Kendi iç destek tekniklerimizi sistematize etmiş bulunuyoruz. Şeriat bize zekat toplayabilme yetkisini veriyor. Değişik bölgelerde bu işle görevlendirdiğimiz vekil ve naiplerimiz var. Günümüz şartlarında, finans veya başka yollardan yardım sunmak bütün gerçek Müslümanlar için müstehap değil vacip olmuş durumda, çünkü bizler savaştayız. Belirli bir yüzdeden üst oranda bir şey almıyor, yoksul aileleri veya rejimden çeken insanları soymuyoruz. Aksine elimizden geldiğince bu gibi kişileri destekliyoruz. Halkımızı gereksiz şiddetten koruyor, silahtan önce söz ile ikna etmeyi tavsiye ediyoruz her zaman.



Yeni internet sitenizde Kafkas Emirliği’nin ekonomik olarak ayakta kalabilmesi ve hatta bağımsız bir devlet olabilmesini sağlamak için hazırlanmış sade bir proje var. Bu projeye göre bölgedeki doğal kaynakların akıllıca kullanılması durumunda zengin bir devlet kurmak mümkün. Ekonominin en basit unsurlarından biri ithalat ve ihracat. Kafkas Emirliği’nin Şeriat kanunlarınca yönetileceğini ilan ettiniz. Şeriat Müslüman olmayan ülkelerle ticarete izin veriyor mu?



Müslümanların hakkını ihlal etmeyen ve Müslüman bir devletle savaşmayan ülkelerle ticaretin cevazına dair çok açık fıkhi hükme ve Resullullah’ın (s) hayatından örneklere sahibiz. Anlaşma yapmamız gereken dünyanın en kötü devleti bile olsa, Kafkasya’yı daha fazla kontrol altında tutamayacaktır; Kafkas Emirliği dirilecek ve zenginleşecektir inşallah.
 

Bu konuyu görüntüleyen kişiler

Üst Alt