Dünyada Türkler ve Kürtler kadar birbirine yakın, kardeş iki halk yoktur. Bunda Sünniler ve Aleviler olarak Türklerin ve Kürtlerin din birliğinin çok önemli bir rolü var.
Osmanlı döneminde Türkler ve Kürtler "İslam milleti"nin birer unsuru olarak birbirlerinden farklı muamele görmediler; yüzyıllar boyunca birbirleriyle evlenerek kaynaştılar. Öyle ki bugün Türkiye'de Türk kimliğinin nerede bittiğini, Kürt kimliğinin nerede başladığını belirlemek kolay değildir. Cumhuriyet döneminde, Türkiye hükümetlerinin Kürt kökenli yurttaşlarına karşı, Başbakan Erdoğan'ın geçen yaz açıkça belirttiği üzere, "hataları ve günahları" olmuştur. Bunların temelinde, Cumhuriyet'in kuruluş yıllarında geçerli olan modernlik anlayışı uyarınca, Osmanlı'nın "İslam milleti"nden bir Türk milleti yaratma politikaları vardır. Ama Türkiye'nin Kürt kökenli yurttaşlarına karşı "doğruları ve sevapları" da çoktur.
Türkiye'nin her karış toprağı kendini Türk sayanlar kadar Kürt sayanların da vatanıdır. Kürt kökenlilerin büyük çoğunluğu ülkenin Türk çoğunluklu batı bölgelerinde yaşamaktadır. En çok sayıda Kürt'ün yaşadığı şehir, ne Süleymaniye, ne Erbil ne de Bağdat, İstanbul'dur. Kürt kökenlilerin Türkiye'nin siyasi, iktisadi ve kültürel elitleri içindeki payı, nüfustaki paylarının çok üzerindedir. Türk ve Kürtler arasındaki yakınlık ve karşılıklı etkileşim öylesine derindir ki, Türkiye'deki Kürt milliyetçiliğinin esin kaynağı Türk milliyetçiliği olduğu gibi, Türk milliyetçiliğinin gelişmesinde de Kürt kökenliler rol oynamıştır. PKK, önemli ölçüde, Türkiye radikal solu'nun bir ürünüdür. Bütün bu nedenlerden dolayı, Türkiye'nin PKK ile mücadelesiyle İsrail'in işgal ve boyunduruk altında tuttuğu Filistinliler arasındaki mücadele arasında paralellik kurma gayretleri, gerçekleri tepetaklak etme çabasından başka bir şey değildir.
Cumhuriyet dönemi boyunca sayıları 29'u bulan Kürt ayaklanmalarında, işlenen "hata ve günahların" payı elbette vardır. Bu bağlamda 12 Eylül askeri yönetiminin işlediği suçların payı büyüktür. Ama Türkiye, 1999'da PKK'nın ateşkes ilanından sonra AB reformlarıyla Kürt kimliğini resmen tanıdığı gibi, bunu hayata geçirme yolunda azımsanmayacak adımlar atmıştır. Bugün ayakta kalma mücadelesi veren PKK'nın silahlı tahrikleri son bulduğu takdirde, Türkiye demokratikleşme alanında da, ülkenin Kürt çoğunluklu bölgelerinin kalkınması alanında da hamlelere gebedir. Dolayısıyla akıl, izan ve vicdan sahibi, Türk ve Kürt herkesin farkında olduğu gibi, bugün Türkiye'nin en önemli meselesi, PKK silahlı ayaklanmasının tasfiyesidir. Bu başarıldığı takdirde Türkiye, karşı karşıya olduğu siyasi ve iktisadi sorunları aşmasına elverecek demokratik çerçeveye ve bilince sahiptir.
Türk ve Kürt kardeşliği, Türkiye ile sınırlı da değildir. Barış ve demokrasi içinde kalkınan Türkiye, Irak Kürtlerinin barış ve demokrasi içinde kalkınmaları için en büyük güvencedir. Irak Kürtleri, bugün sahip oldukları özerkliği, Türkiye'nin verdiği destekle elde ettiler. Bunu pekiştirmelerinin en büyük güvencesi de kardeş Türkiye'nin dostluğudur. Gerek Türkiye'nin gerekse Irak Kürtlerinin ortak çıkarı, Türkiye-Irak sınırının bir kardeşlik, dostluk, işbirliği ve birlikte zenginleşme bağı haline gelmesidir. ABD, Saddam diktatörlüğünü devirerek Irak Kürtlerine bugün sahip oldukları özgürlüğü sağlamış olabilir. Ama tarih, çıkarları gerektirdiğinde ABD'nin Kürtlere nasıl sırt çevirebileceğinin örnekleriyle doludur. Bütün Müslümanlar ve akıl ve vicdan sahibi bütün insanlar arasında giderek artan bir husumetin odağında olan ABD ile yakınlığın uzun vadede Iraklı Kürtlere hayır getireceğine inanmak saflık olur.
Türkler ve Kürtler kardeş, kaderleri ortaktır. Elbirliği yapmaları halinde, bütün bölgeye ve dünyaya barış, istikrar ve özgürlük nefesi vereceklerdir. Türkiye ile Iraklı Kürt liderlerin, PKK belasıyla elbirliğiyle mücadele etmek üzere anlaştıklarına dair haberler (Bkz. Sabah, 30 Temmuz) bölgemizin üzerine çöken karanlığın içinde bir umut ışığı.
03 Ağustos 2006, Perşembe
şahin alpay......zaman gazetesi yazarı....