Neler Yeni

Hoşgeldiniz İslami Forum Sayfası

Tüm özelliklerimize erişmek için şimdi bize katılın. Kaydolduktan ve oturum açtıktan sonra, konular oluşturabilir, mevcut konulara yanıtlar gönderebilir, diğer üyelerinize itibar kazandırabilir, kendi özel mesajınızı edinebilir ve çok daha fazlasını yapabilirsiniz. Ayrıca hızlı ve tamamen ücretsizdir, peki ne bekliyorsunuz?
Blue
Red
Green
Orange
Voilet
Slate
Dark

yanılgı (1 Kullanıcı)

نعىمة

Yasaklı Kullanıcı
Katılım
2 Ara 2007
Mesajlar
2,969
Tepki puanı
3
Puanları
0
Yaş
40
Kafirler ve ateistlere karşı, dini yayma amacıyla bizler ile kitap ehlinin aynı kulvarda yürüyebilecekleri gibi bir sanıya kapılmamız, ne kadar korkunç bir bilgisizlik, ne kadar büyük bir budalalıktır. Kitap ehlinin, Müslümanlarla savaşmak söz konusu olduğunda kafirlerin ve ateistlerin safında yer aldıklarını bile bile, böylesi bir sanıya nasıl kapılabiliriz?
Her çağda olduğu gibi bu çağda da aramızdaki saf kişiler söz konusu uyarıcı gerçekleri kavrayamıyorlar. Kur’an’ın buyruklarını, yaşanan tarihî olayları tümden unutarak, kitap ehliyle –hepimiz dine inanıyoruz diyerek– elele tutup materyalizme ve ateizme karşı birlikte mücadele verebileceğimizi ileri sürüyorlar. Oysa, kâfir olan müşrikleri göstererek “Bunların yolu müminlerin yolundan daha doğrudur.” (Nisa Suresi, 51) diyenler kitap ehlinin ta kendileriydi. Medine’deki müşrikleri destekleyip Müslümanlara karşı kışkırtanlar, kitap ehlinin ta kendileriydi. Yine iki yüz yıl süren haçlı savaşlarıyla Müslümanlara saldıranlar kitap ehlinin ta kendileriydi. Endülüs’te yaşanan korkunç trajedinin sorumluları onlar değil midir? Ateistlerin ve materyalistlerin de yardımını alarak, Filistin’deki Müslüman Arapları perişan edenler, onların yurdunu yahudilere verenler kitap ehlinin ta kendileri değil midir?
Tüm bunlara karşın bugün aramızdan kimileri kalkıp, –Kur’an’daki kesin buyrukların tamamen tersine– Müslümanlarla kitap ehli arasında dostluk ve işbirliğinin mümkün olabileceğini ileri sürüyor! Neymiş! Böylece materyalizme ve ateizme karşı dini korumuş olacakmışız!
Bunları söyleyenler, Kur’an’ı okumamış olmalıdırlar. Okuduysalar bile, İslâm’ın özündeki hoşgörü çağrısını, Kur’an’ın yasaklamakta olduğu dostluğa çağrı biçiminde yanlış anlamış olmalıdırlar.
Biz, Kur’an’ın buyruklarını yanlış anlamış ve kavrayamamış ve söz konusu kimseleri bir kenara bırakıp, Kur’an’a kulak verelim:
“Ey müminler! Yahudileri ve Hıristiyanları dost edinmeyiniz. Onlar birbirlerinin dostlarıdırlar. Sizden kim onları dost edinirse o, onlardan olur. Hiç kuşkusuz Allah, zalimleri doğru yola iletmez.”
Bu çağrı Medine’deki İslam toplumuna yöneliktir. Ama aynı zamanda bu, yeryüzünün hangi köşesinde olursa olsun, kıyamete dek gelip geçecek olan tüm müslümanlara yönelik bir çağrıdır. “Ey müminler!” hitabının muhatabı durumunda olan herkese yönelik bir çağrıdır.
Yeri gelmişken bu çağrının “iman eden kimseler”e yönelik oluşunun nedenine de değinelim. Bu ayet indiği sırada, Medine’deki kimi Müslümanlar ile kitap ehline –özellikle de Yahudilere– mensup kimi insanlar arasındaki ilişkiler bütünüyle kopmuş değildi. Bu iki kesim arasında, birtakım dostluk ve dayanışma ilişkileri, kimi ekonomik ve karşılıklı ilişkiler, kimi de komşuluk ve arkadaşlık ilişkileri söz konusuydu. Medine’de Araplar ile özellikle Yahudiler arasında bu tür ilişkilerin bulunması, kentin İslâm öncesindeki tarihsel, ekonomik ve sosyal durumu göz önüne alınacak olursa son derece doğaldı. Bu durum, Yahudilerin İslâm’a ve Müslümanlara karşı komplolar hazırlayabilmelerini kolaylaştırıyordu. Onların hazırladıkları bu komploların her biri Kur’an’daki bir çok ayette ortaya konulup sıralandığı gibi, buradaki ayetlerde de bunlardan bir bölümü dile getirilmektedir.
“Ey müminler! Yahudileri ve hristiyanları dost edinmeyiniz. Onlar birbirlerinin dostlarıdırlar. Sizden kim onları dost edinirse o, onlardan olur. Hiç kuşkusuz Allah, zalimleri doğru yola iletmez.”
Onlar, birbirlerinin dostlarıdırlar.. Bu, çağlar üstü bir gerçektir. Çünkü bu, eşyanın doğasından kaynaklanan bir gerçektir. Onlar, hiçbir yerde, hiçbir tarihte Müslümanlara dost olmayacaklardır. Nitekim geride kalan bunca yüzyıllarda, Allah’ın bu şaşmaz sözündeki doğruluğu perçinlemiştir. Onlar Medine’de peygamberimiz ve Müslümanlara karşı savaşma noktasında birbirlerinin dostlarıydılar. Bu noktada, tarih boyunca da birbirlerinin dostları oldular. Bu kural, tarih boyunca bir kez de olsa delinmemiştir. Yeryüzünde meydana gelen olayların tümü, Kur’an’ı Kerim’in tek bir olay değil, sürekli bir nitelik biçiminde ortaya koyduğu tespitler doğrultusundadır. Ayette, “Onlar birbirlerinin dostlarıdırlar” biçiminde bir isim cümlesi kullanılması, sadece bir ifade tarzı olarak görülmemelidir. İsim cümlesi kullanılmasının nedeni, ayetin değişmez ve sürekli bir niteliği vurguladığını belirtmek içindir.
Bu temel gerçeğin ardından, bunun sonuçları anlatılıyor... Yahudiler ve Hıristiyanlar birbirlerinin dostları olduklarına göre, ancak kendilerinden olan bir kimseyi dost edinirler. Müslümanların safları arasındaki bir kimse Yahudi ve Hıristiyanları dost edindiğinde, Müslümanların safını bırakmış, kendini “İslâm” niteliğinden soyutlamış ve karşıt safa katılmış demektir. Böylesi bir davranışın, gerçek ve doğal sonucu da budur:
“Sizden kim onları dost edinirse o, onlardan olur.”
O bu tutumuyla, kendine, Allah’ın dinine ve Müslüman topluma zulmetmiştir. Bu zulümden ötürü de Allah onu, kendisine dost bildiği Yahudiler ve Hıristiyanlar kategorisine sokmuştur. Allah onu, artık doğru yola iletmeyecek, yeniden müslümanların safına döndürmeyecektir:
“Hiç kuşkusuz Allah, zalimleri doğru yola iletmez.”
 

نعىمة

Yasaklı Kullanıcı
Katılım
2 Ara 2007
Mesajlar
2,969
Tepki puanı
3
Puanları
0
Yaş
40
''Bir kimse bidat ehli birine (dinde yeni icadlar çıkarıp değiştirene) bakarken Allah için buğuzla bakarsa Allah onun kalbini güven ve imanla doldurur.
Bir kimse bidat ehli olanı Allah için buğz edip kovarsa Kıyamet günü Allah onu bütün kötülüklerden emin kılar.
Bir kimse bidat ehli birini hakir görürse Allah onun cenneteki derecesini yüz kat yükseltir.
Bir kimse bidat ehli sevinçle karşılar ise ve onu sevindirirse Muhammede gelen Kuranı küçümsemiş olur''
dedi Resulullah (sav) Efendimiz ve ''Bir kimse dini değiştirmek kasdı ile yeni bir şey çıkarır ise yahut o niyetle çıkarılmış şeye sığınır ise Allahın,meleklerin ve tüm insanların laneti onun üzerine olsun.
Bu duruma gelen birinin ne farz ibadeti makbul olur, ne de nafile''
 

نعىمة

Yasaklı Kullanıcı
Katılım
2 Ara 2007
Mesajlar
2,969
Tepki puanı
3
Puanları
0
Yaş
40
“Hiç kuşkusuz Allah, zalimleri doğru yola iletmez.”
 

نعىمة

Yasaklı Kullanıcı
Katılım
2 Ara 2007
Mesajlar
2,969
Tepki puanı
3
Puanları
0
Yaş
40
İnsanoğlunun görünürdeki baş gözünün dışında mecazi manada da olsa iki gözü daha vardır. Bunlar, basiret gözü ve akıl gözüdür. Bir meselenin gerçek boyutlarıyla anlaşılması, basiret gözünün görmesine bağlıdır. Basiret gözü görenler, yaşanan olayın sadece görünen kısmını değil, perde arkası dediğimiz, hikmetini de görür ve anlar.

Akıl gözü gören insanlar, sadece gördükleriyle değil, gördüklerini belli bir ölçü dahilinde değerlendirirler. Bu özelliğe sahip kimseler de görmeyi sadece seyretme boyutundan çıkarıp, değerlendirme boyutunu da yaşarlar. Bu gruba girenler kısmi de olsa gerçekleri görür ve idrak ederler.


Ya olaylara baş gözü ile bakanlar; onlar sadece olayın kendi görme alanı içerisinde cereyan eden kısmına bakar ve geçer.Tahlil etme zahmetine bile katlanmazlar. Bu tip insanlar toplumsal olaylarda her zaman için kullanılmaya müsaittirler.
 

نعىمة

Yasaklı Kullanıcı
Katılım
2 Ara 2007
Mesajlar
2,969
Tepki puanı
3
Puanları
0
Yaş
40
Kör taklit

Kör taklit

Üzülerek itiraf edelim ki, bugün İslâm milletinin başında büyük bir belâ vardır. Bu belâ, milletleri içten kemiren, yok eden kör taklit hastalığıdır. Bu sinsi düşmanı dünya müslümanları bir türlü kapılarından koyamamışlar ve neden hasta olduklarını bilmeden çabalayıp durmuşlardır.
"Hiç şüphesiz bir hastalığın tedavisinde teşhis ilk adımdır. Derdin sebebi anlaşıldıktan sonradır ki, tedavi mümkün olur.".
Her hastalığın mikrobu uygun ortamı bulduktan sonra çoğalır; dolayısıyle mikrobun çoğalma ortamını hazırlayan nedenler, hastalığın sebebi olurlar.
İşte taklit hastalığı mikrobunun çoğalma ortamını şu sebepler hazırlar:


a) İlimden uzaklaşma ve cehaletin artması:

İlmin berrak ışığından ayrılan bir toplum, direncini kaybeden vücut gibidir ki, o cemiyeti ilmin zıddı olan "cehalet" istilâ eder. Toplumun kendisini kaybetmesi demek olan bu durum, "taklit hastalığı" mikroplarının üreme ortamıdır.
Bilindiği gibi son iki yüzyıl içinde müslümanlar, büyük saldırılara maruz kaldılar, kendilerini savunmak için âlim insanları savaşlarda kaybetmek zorunda kaldılar. Kaybedilen ilim adamlarından boşalan yere ehliyetsiz kişiler gelmiş ve cehalete kapı aralanmış, aydın ve berrak İslâm anlayışından, karanlık madde anlayışına bir dönüş olmuştur.


b) Tarihten Koparılma

Ataları ile aralarındaki manevi bağ koparılan bir millet, muhasebesiz bir tüccara benzer ki, iflâs etmeye mecburdur. Tarihini bilmeyen bir millet, köksüz ağaca benzer. Rüzgâr hangi taraftan eserse o tarafa gider. Bu da o cemiyetin kendine olan güvenini yok eder, aciz insanlarda küçüklük kompleksi doğurur. Aşağılık duygusu olanlar, başkalarını taklit etmeye mecburdurlar. Hiçbir zaman da taklit ettiklerinin esaretinden kurtulamazlar. Günümüz müslümanları evlâtlarını çeşitli sebeplerden dolayı İslâm ilmiyle yetiştirememiş, onlara tarihi gerçekleri öğretememişlerdir. Kendilerinin sebep olduğu büyük hatayı atalarına yüklemeye kalkışmış ve onları yererek genç nesli atalarına düşman hale getirmişlerdir, Tarihlerine olan güvenleri sarsılan yeni nesil, böylece aşağılık duygusuna kapılarak taklit hastalığın esiri olmuştur.

c) Akide zaafı

Fertlerin biraraya gelmesini temin eden manevî güç vardır.
Biz buna "akide" veya "inanç" diyoruz. Toplumu ayakta tutan bu bağ koparıIırsa sosyal bünye parçalanır ve küçük küçük topluluklar oluşur ki, bunlar da kuvvetli diğer inançların tesirinde kalarak yozlaşır ve benliklerini kaybederler. Bu durum toplumu taklitçiliğe iter.
Yukarıda saydığımız ve sayamadığımız birçok sebeplerden dolayı İslâm milletinin inancına şiddetli saldırılar yapılmış, saldırılar neticesinde İslâm toplumu parçalanmış, parçalar da birinin aleyhinde kullanılmıştır.
Birbirleri aleyhinde kullanılan dolayısıyla karşılıklı güveni sarsılan bu parçalar, yutulmaya hazır hale gelmiştir. Yani, mikroplar vücudu istilâ etmiştir.
Neticede islâm milleti, taklit hastalığına tutulmuş ve ilâç diye verilen zehirlerle, gün geçtikçe hastalık ağırlaşmıştır.


Hastalığın tedavisi: Tedavi iki safhada gerçekleştirilecektir.


a) Hastalığı meydana getiren sebepleri ortadan kaldırarak mikropların üremesini durdurmak:

Mikrobu tanıdığımıza göre artık mesele kontrol altına alınmıştır. Evvelâ toplumda ilmî seviyeyi yükselterek cehalete bir son verilmelidir. Toplumu uyuşturan, zamanı boşa harcatan alışkanlıklarla mücadele
edilerek, İslâmî esaslar tam mihrakına oturtulmalı, halka İslâm hakiki manasıyla anlatılmalıdır. Sonra millete, kendi tarihi gerçek olarak öğretilip tarihî kopukluk giderilmelidir. Toplumun atalarına olan sevgi ve güveni temin edilerek, ona sağlam bir kaide hazırlanmalıdır.
Sonra akideyi yani imanı güçlendirerek ilimle beraber birleştirmeli, böylece kendine güveni gelmiş bu toplumun devam edebilmesinin yolu açılmalıdır. Bunun için deriz ki, ne kadar fazla enerji olursa olsun, yol yanlış ise müsbet bir netice elde edilemez.
b) Hastalıktan zayıf düşen bünyeyi kuvvetlendirmek:

Doğru bir yola (akideye), kuvvetli bir enerjiye sahip olan bu toplumu, ilim vasıtalanna bindirerek nihaî hedefe hareket ettirmek bizim kurtuluşumuzu hazırlayacaktır.

Hüseyin Akbal (İcmal dergisi)


İslamın delilleri dörttür : Kuran ,Sünnet , ve bunlara dayanan sahih Kabul edlien İcma ve Kıyastır. Sağlam ittikadın temeli bunlardır. Müslüman ilk once bunları öğrenmelidir. İslam Hz. Muhammed (sav) yoludur. Şunun bunun yolu değildir. Müslüman da “dava” diye şunun bunun davasını değil, Hz. Muhammedin (sav) davasını dava edinmelidir. Hz. Muhammedin (sav) yoluna harfiyyen uymakla Ona ümmet olunur. Aksi takdirde bu sadece kendini kandırmak olur. Peygamberimizin Ashabları (r. anhum ecmain) –ki onlar hepsi mürşid idi, ve en üstün veliden daha üsütündür Sahabe atının burnundaki toz- hepsinin davası birdi : Hz. Muhammedin (sav) tebliğ ettiği İslamdır.
Bunlar İslamın sarsılmaz bünyesidir. Asıl olan Peygamberin ve Ashabların yoludur. Buna Sünnet denir. Sünnet Kuranın canlı şeklidir , uygulanmasıdır.
Müslümanlar ancak Sünnete ve Kurana uymakla Allahın rahmetine bu dünyada da ahirette de erişebilir. Kurana ve Sünnete ters düşen ,uygun olmayan herşeyi, ve herkesi terkedip Kuran ve Sünnete tabi olmakla birleşebilir. Böyle olursa parçalar bir bütün olur. Birliktelikte ise rahmet ayrılıkla azab vardır.
Artık Kurana ve Sünnete aykırı konuşanları koru körüne taklit etmekten vazgeçip Kuranın emrettiği tefekkürü yapıp, Peygamberimizin yoluna dönmekle ve Onun (sav) davasını dava edinmekle her Müslümanım diyen mükelleftir. Peygamberimizin yoluna girmek de şöyle olur : Kurana ve Sünnete ters düşen herkesi ve herşeyi terk etmektir.Yani İslamın ve İmanın şarlarına riayet etmektir.
Son olarak tekrar Hz. Muhammedin (sav) vasiyetini hatırlatalım : “Size iki emanet bırakıyorum : bunlara sımsıkı sarılmadıkça asla dalalete düşmezsiniz..bunlar : Allahın kitabı Kuran ve benim Sünnetimdir “
Bunların dışına çıkanlara Peygamberimizin (sav) haber verdiği ahirzaman fitnesi denir..

“Eğer birisinin havada uçtuğunu görürsen, onun gerek sözlerini gerekse fiillerini Allah’ın hüküm terazisinde tartıp uygunluğunu görmedikçe, kendisine itibar etme. Kim ki, İzzet ve Celal sahibi Allah ile teşerrüf ederse, izzet sahibi olur. Kim de, Allah’tan başkası ile izzet sahibi olmaya kalkışırsa zillet bulur” Ahmed er-Rifai
 

aşki

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
9 Tem 2008
Mesajlar
8
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
43
Mümin tanimi

Mümin tanimi

Selamunaleyküm.
İlk önce İslamın tam olarak ne manaya geldiğini belirtelim ki, mümin kelimesinin tam karşılığını anlayabilelim.
İslam, Allahın Kendisini, vahdani fiilleriyle(Evrenle), İsimleriyle ve sıfatlarıyla tanıtıp sevdirmesine denir.
Mümin ise, Allahın kendisini tanıttırması ve sevdirmesie mukabil O'nu tanıyan ve sevene denir.
Bu ilerleyen zamanlarda daha iyi anlaşılacaktır. Ama bu yazılanlar ve yazılacaklar gerçekten öleceğine inanan, kendini çiğneyip, taasubu terk edecekler için gerçek manada açılacaktır... ve son olarak sen bizle karşılaşmanla aslında kendi gerçeğinle karşı karşıya geleceksin..?
 

thrdrmml

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
22 Mar 2008
Mesajlar
31
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
34
“Ey müminler! Yahudileri ve Hıristiyanları dost edinmeyiniz. Onlar birbirlerinin dostlarıdırlar. Sizden kim onları dost edinirse o, onlardan olur. Hiç kuşkusuz Allah, zalimleri doğru yola iletmez.”

Dost kelimesinin anlamı Evliya kelimesi ile aynı mıdır ? Tabi ki değildir.
O halde neden Evliya yerine Dost kelimesi konuluyor...!?


Ey iman edenler. Yahudi ve Hıristiyanların evliyalarını evliya edinmeyin. Onlar kendilerinin evliyasıdır. ( Sonra gelen şeriati kabul ettikten sonra, evvelki şeriattaki evliyalar senin şeriatinden lutfedilmiş evliya değildir. Kendi evliyana tabii ol. Geri döndüğünüz zaman evvelki şeriate dönüşünle nefsine zulum etmiş olursunuz ) Allah zalimler toplumuna yol göstermez.

Maide S. 51
 

نعىمة

Yasaklı Kullanıcı
Katılım
2 Ara 2007
Mesajlar
2,969
Tepki puanı
3
Puanları
0
Yaş
40
“Ey müminler! Yahudileri ve Hıristiyanları dost edinmeyiniz. Onlar birbirlerinin dostlarıdırlar. Sizden kim onları dost edinirse o, onlardan olur. Hiç kuşkusuz Allah, zalimleri doğru yola iletmez.”

Dost kelimesinin anlamı Evliya kelimesi ile aynı mıdır ? Tabi ki değildir.
O halde neden Evliya yerine Dost kelimesi konuluyor...!?


Ey iman edenler. Yahudi ve Hıristiyanların evliyalarını evliya edinmeyin. Onlar kendilerinin evliyasıdır. ( Sonra gelen şeriati kabul ettikten sonra, evvelki şeriattaki evliyalar senin şeriatinden lutfedilmiş evliya değildir. Kendi evliyana tabii ol. Geri döndüğünüz zaman evvelki şeriate dönüşünle nefsine zulum etmiş olursunuz ) Allah zalimler toplumuna yol göstermez.

Maide S. 51


Evet dost kelımesinin ile evliya kelimesinin anlamı aynıdır. evliya velinin çoğulu dur. veli de dost demektir. arabça bilmiyorsun.

katolik suyu katılmış carpıtmaları yazmayın sakın burda ! Konularıma bak hemen hepsi bununla ilgilidir. Ve -yorum yazmadan önce konuyu okumanı istirham ederim., çünkü yukarıda bu ayetlerin iniş sebebleri / esbabı nüzül yazıyor !

“Ey müminler! Yahudileri ve Hıristiyanları dost edinmeyiniz. Onlar birbirlerinin dostlarıdırlar. Sizden kim onları dost edinirse o, onlardan olur. Hiç kuşkusuz Allah, zalimleri doğru yola iletmez.”
 

نعىمة

Yasaklı Kullanıcı
Katılım
2 Ara 2007
Mesajlar
2,969
Tepki puanı
3
Puanları
0
Yaş
40
Selamunaleyküm.
İlk önce İslamın tam olarak ne manaya geldiğini belirtelim ki, mümin kelimesinin tam karşılığını anlayabilelim.
İslam, Allahın Kendisini, vahdani fiilleriyle(Evrenle), İsimleriyle ve sıfatlarıyla tanıtıp sevdirmesine denir.
Mümin ise, Allahın kendisini tanıttırması ve sevdirmesie mukabil O'nu tanıyan ve sevene denir.
Bu ilerleyen zamanlarda daha iyi anlaşılacaktır. Ama bu yazılanlar ve yazılacaklar gerçekten öleceğine inanan, kendini çiğneyip, taasubu terk edecekler için gerçek manada açılacaktır... ve son olarak sen bizle karşılaşmanla aslında kendi gerçeğinle karşı karşıya geleceksin..?

aleykum selam
Mümin imanın 6 şartlarını kabul edene denir..kalbıyle iman eden ve diliyle ikrar edene..

bu şartlardan birine inanmayana mümin denmez kafir denir..

Kuran hak ile batılı küfür ile imanı ayırandır...

Küfür ile iman ayrıdır . bellidir.
 

Delete

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
11 Mar 2008
Mesajlar
6,076
Tepki puanı
15
Puanları
38

Esselamun aleyküm ve rahmetullahi ve berekatüh kardeşim.
Allah razı olsun,
Emeklerinize sağlık, Rabbimiz emeklerinizi boşa çıkarmasın inşaallah,
Allah'a emanet olun,
Selam ve baki dua ile kalın.

motor1hr9.gif
kuranpf3.gif
atlxi8.gif


gif078tw8jw5.gif

Kedi, aslangiller familyasındandır. Ama 40 tane kedi bir araya gelse, bir tane aslan etmez.
 

Bu konuyu görüntüleyen kişiler

Üst Alt