Neler Yeni

Hoşgeldiniz İslami Forum Sayfası

Tüm özelliklerimize erişmek için şimdi bize katılın. Kaydolduktan ve oturum açtıktan sonra, konular oluşturabilir, mevcut konulara yanıtlar gönderebilir, diğer üyelerinize itibar kazandırabilir, kendi özel mesajınızı edinebilir ve çok daha fazlasını yapabilirsiniz. Ayrıca hızlı ve tamamen ücretsizdir, peki ne bekliyorsunuz?
Blue
Red
Green
Orange
Voilet
Slate
Dark

Ya RasulALLAH! (1 Kullanıcı)

Muhtazaf

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
30 Mar 2008
Mesajlar
9,591
Tepki puanı
957
Puanları
113
Yaş
66
Web Sitesi
www.aydin-aydin.com
Ya RasulALLAH!
Bugün seninle dertleşmek istiyorum, şu aciz ümmetini, şu günahkâr ümmetini dinlermisin? Bugün sana gözyaşlarıyla derdimi, içimi dökmek istiyorum. Kırık dökük de olsa, eksik ve yanlış da olsa, şu günahkâr
ümmetinin yüreğinden gelen sözleri dinlermisin? Sen ki, şehidlerin sultanı, amcan Hz. Hamza'yı şehid eden vahşiyi bile dinledin ve O insan bir vahşi iken seninle dertleştikten sonra, kalbinde güller açarak bir yiğit, bir yıldız ve bir cennet varisi oldu. Hz. Vahşi oldu, senin ümmetin oldu ya RasulALLAH.
işte bende, şu vahşileşen insanların arasından bir an sıyrılarak, Hz vahşi gibi, Hz. Enes Bin malik gibi, Hz. Mus'ab Bin ümeyr gibi ve Hz. Ebu Hureyre gibi dertleşmek istiyorum sevgili efendim. Ama O'nlar gibi olmamanın ve
olamamanın ezikliğini hissederek yine de sana seslenmek ve seninle dertleşmek istiyorum, çağlar ötesi bir zamandan efendim… Ey gül yüzünde gülücükler eksik olmayan sevgili efendim! Sana ilk önce şu itirafımı yapmak istiyorum. Aklıma geldikçe yüreğimi ezen, beni gözyaşlarına boğan, şu itirafımı yapmak istiyorum… Ya RasülALLAH, hani ümmetine seslenirken üzerine çıkıp mübarek ağzından inciler döktüğün hurma kütüğü vardı ya, hani ümmetine yine bir gün seslendiğinde bu hurma kütüğünün üstüne çıkmayıp Ashabı'nın yaptığı minberin üstüne çıkınca, etrafa hıçkıra hıçkıra bir ağlama sesi yayılmıştı ya, ağlamanın hiçbir insandan gelmediği anlaşılınca hurma kütüğünün yanına gidip onun ağladığını, senden ayrı kalınca hıçkırıklara boğulduğunu görünce onu mübarek ellerinle teselli etmiştin ya hani efendim. işte ben, işte ben senden ayrı kaldığım o kadar zamana rağmen bir hurma kütüğü kadar ağlamıyorum, ağlayamıyorum gözümün nuru, gönlümün sultanı efendim. şu ümmetin bir kütük kadar olamıyor ve ayrılığına yanıp kavrulmuyor sultanım. Ne olur, ne olur efendim gel beni de teselli et, bir hurma kütüğü gibi ağlamasam da, bir mağaranın önünde bekleyen KITMiR gibi sadık olamasam da ve senden ayrılacağını anlayan bir deve kadar içim yanmıyorsa da, ne olur Ya RasülALLAH ben seni görmeden sevdim, çağlar ötesi zamandan "KARDEŞLERiM" hitabına "buyur canımın canı, buyur anamı-babamı ve her şeyimi yoluna feda ettiğim canım efendim" diyerek sana iman ettim gönlümün sultanı. Sana layık ümmet olmasam da, sana KITMiR gibi sadık kalmasam da, sana bir örümcek kadar hasretinle yanmasam da ve seni gördüğünde heyecandan ufacık
kalbi yerinden çıkacakmış gibi atan bir güvercinin yüreği kadar yüreğim tertemiz olmasa da, gel ne olur, rüya da olsa bile gel, gel de şu günah çukuruna batmış ümmetini teselli et..Sultanım efendim.....
flower078.gif
 

sumisalisi

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
10 May 2012
Mesajlar
63
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
38
çok içten yazılmış Allah razı olsun
 

sumisalisi

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
10 May 2012
Mesajlar
63
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
38
Arkadaşlar bu başlık altında uygun olur diye efendimizi rüyada görme şerefine erişen var mı aranızda?
 

Muhtazaf

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
30 Mar 2008
Mesajlar
9,591
Tepki puanı
957
Puanları
113
Yaş
66
Web Sitesi
www.aydin-aydin.com
283948_123330124425200_101541026604110_177923_7696626_n.jpg


Derd-i isyana müptelâyım Yâ Resûlallâh
Kapında bir bahtı karayım Yâ Resûlallâh
Umardım hep cemâl-i pâkinden tecellîler,
...
Bak şimdi; firaka sezayım Yâ Resûlallâh
İnlerken nây-ı kalbim ümîd-i feyzinî; dâim,
Cürmümle o demde cüdayım Yâ Resûlallâh
Saçılır iklİm-i pâkinden âleme rahmet,
Ben neden kuruyup solayım Yâ Resîlallâh
Ne şevkti tüterken bûyun herdem seherlerde,
Ya şimdi, inleyen bir nâyım Ya Resûlallâh
Kabul kıl mücrimi, kovma kapmdan ne olur
Kovarsan kime sızlanayım Yâ Resülallâh
Yanmışım isyanla, yakma hicranla Ey Nebî
Bittim billahi; pür şekvayım Yâ Resulallâh
Günah bana yaraşmaz, doğru… Af senin sânın
Sen varken kime dert yanayım Yâ Resûlallâh
 

melissa26

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
29 Ara 2011
Mesajlar
1,857
Tepki puanı
18
Puanları
36
Yaş
51
Güllerin efendisi, sundum sana her nefesi
Kokunu almadım sanma, bilirsin ilk inananım sana (öyle istiyorum, öyle sanıyorum)
Biat ettim ellerine, güller diktim yolllarına
Seyredebilsem seni tüm isimlerinle (harikasın)
Ben bir garip çoban olsam, kızarmısın dileklerime?
Hırkanı gönderdin seni derinden sevene
Ey yüceler yücesi, ey yürekleri bir eder O'nun nefesi
Muhammed ümmeti(s.a.v)ne güzeldir o ümmed
Şefaate kılındın bir Rahmet pınarı, öyle ise dua da unutma tüm insanları
(tüm insanları?) tabi ya ne sandın? halife olmayı hafife mi aldın?
Ne haddimize, sadece inanana sandım
Başka Yaratan mı var? Başka istenecek ilah mı var?
(haşa) Senden başka ilah yok...
Öyle ise kapıma tüm insanları topla gel...
Mevlana hoş geldin!
 

mir_erhan

Moderator
Katılım
13 Ara 2008
Mesajlar
6,148
Tepki puanı
502
Puanları
83
Yaş
44
Arkadaşlar bu başlık altında uygun olur diye efendimizi rüyada görme şerefine erişen var mı aranızda?

Selamün Aleyküm.

2009 yılında Ağrı Doğubayazıtta özel bir hastanede çalışıyordum.
2 arkadaş ile Bekar evde kalıyorduk.
Ozamanlar bu güzel sitemizde baya bir etkinlikler yapıyorduk.
Hemen hemen Hergün 500 e yakın tefriciye okuyorduk.
Her perşembeyi Cumaya bağlayan gecelerde saat 22:00 civarı herkes bulunduğu yerde
2 Saate yakın çeşitli dualar namaz ve Yasin Esmaül hüsna okur bir birimize dualarda bulunuyorduk.
Birde hafta bir gün ''bu gece Allah rızası için gece namaza kalkalım'' bir konumuz daha vardı.
bu gibi yoğunluklardan olsa gerek birde
kesintisiz Dursun Ali Erzincanlının Efendimize hitaben okuduğu FARAN DAĞLARINDA AÇAN SEVGİLİ diye
çok güzel şiiri telfona kaydetmiş başımın altına koyar dinler yatardım.

Yine öyle bir günde yataktan kanter içinde fırladım.
Efendimiz aradım.
Gözlerimi açmadan önce burdaydı.
Karşımdaydı Kurban olduğum. kokusunu hissettim.
Hiç bu kadar heyecanlanmamış Gördüğüm güzllik karşısında donmamış
Allahım ne olur bitmesin diye yalvarmamıştım.
Ne kadarda Güzel parlıyordu ve ne kadar güzel bakıyordun Sen Ey En Güzel Güneş
Başındaki sarık ne kadarda güzel bağlanmıştı Ve nakadar yakışıyordu Ey Başlar kurban O GÜZeL BAŞA.
yok yok ne anlatabilirim ne de ellerim yazmaya müsade eder.
O günden sonra o Tadı ve lezzeti almak için
O Eşsiz mutluluğa erişmek için uygun bir ortam bulamadım.
İnşallah hepimize bir daha nasip olur.
Amin

Selam ve dua ile
 

Hatice-tül Kübra

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
4 Eyl 2006
Mesajlar
7,329
Tepki puanı
9
Puanları
0
Yaş
34
Konum
.........
KAÇ SENE OLDU BİLMİYORUM, AMA herhalde yedi-sekiz sene kadar öncesiydi. Bir dost meclisinin son faslında bir gönül dostum bize ya bir radyodan yahut bir kasetten kaydettiği bir şiiri dinletmişti. Şiiri okuyanın Allah vergisi sesi etkileyiciydi, hoştu. Şiir de hayli dokunaklıydı doğrusu.

Şiiri okuyan kişiyi, aynı zamanda şiirin yazarı olarak bildim seneler boyu. Yıllar geçip internet denilen hayra da şerre de son derece müsait keşfi kullanır hale gelip bu şiirle tekrar be tekrar karşılaşınca da kanaatim değişmedi. İnternet üzerinden bana gelen mektuplar arasında, bu şiiri arkadaş çevresine yaymaya çalışan samimi insanların mektupları da vardı. Ayrıca, İslâm adına hazırlanmış elliye yakın sitede bu şiirin ya Türkçe yahut İngilizce olarak mü?minlerin dikkatine ve rikkatine sunulduğunu görecektim. Ne ki, kimi yazarının isminin bilinmediğini söylüyor, kimi şiiri ilk kez kendisinden işittiğim kişinin adını zikrediyor, kimi başka bir isim veriyordu.

Bunca rivayet arasında, şiirin yazarı kimdir, nerelidir, çözebilmiş değildim. Ama bu şiirin özellikle internet kanalıyla elden ele, dilden dile dolaştığını yakinen biliyordum.

Bir ?merak?tan yola çıkıyordu şiir. "Merak Ediyorum" başlığını taşıyordu zaten: "I Wonder." Ve daha ilk dizelerde, merakının konusu rahatlıkla anlaşılıyordu: "Eğer bir gün Peygamber ziyaretinize gelse/Yalnızca birkaç günlüğüne/Aniden çalsa kapınızı/Merak ediyorum neler yapacağınızı."
Şiir işte bu dizelerle başlıyor; ve devamla, Peygamber bize gelse neler yapacağımıza dair tahminler geliyordu: Neler yapardık sahi? Hemencecik kapıya mı koşardık? Yoksa, hayatımızın bir parçası haline gelmiş eşyaları alelacele oraya buraya saklamaya çalışır da, bu yüzden biraz gecikerek mi açardık kapımızı? Peygamber aleyhisselam evimizde iken hep yediğimiz şeyleri yer, her zaman konuştuğumuz şeyleri konuşur, hep görüştüğümüz kişilerle görüşür, ve her zaman gezdiğimiz yerlerde yine gezer miydik? Peygamber evimizde olduğu sürece, gerçek yüzümüzün bir şekilde açığa çıkacağı korkusuyla sürekli diken üstünde mi dururduk yoksa? Ve birkaç gün sonra Peygamber evimizi terkettiğinde, üzülür müydük? Yoksa, "Oh be, kurtulduk; vaziyeti de kurtardık!" rahatlığı mı dolardı iç dünyamıza?

Şiirin yazarı, bunu merak ettiğini söylüyordu işte. Ama gerçekte pek de merak ettiği söylenemezdi. Zira, Peygamber bize gelse neler yapacağımızdan emin gibi bir hali vardı. Onun yaptığı, bir merakı dizelere taşımak değil; bir ?merak? imgesi etrafında ?olan?la ?olmamız gereken? arasında yüzleşme yaşamamızı sağlamaktı. Bu yüzleştirmeyi yaparken, gönül huzuruyla Peygamberin karşısına çıkacak yüzümüzün olmadığını ihsas etmekteydi.

İlk kez duyduğumda, kendimi kendisiyle tamamen hemfikir bulduğum bir şiirdi bu. Yaşadığım hayatın Peygamberin yaşadığı hayata tastamam uyduğunu, yaşadığım mekânın da Peygamberin yaşadığı mekân olduğunu söyleyemezdim. Arkadaşım, dostum, tanıdığım olan kişilerin çoğu için de yapamazdım bunu. Resûlullah?ın hayatında olan birçok şey bizim hayatımızda yoktu; bunu biliyordum. Evlerimizde Resûlullah?ın evinde olmayan birçok şeyin olduğunu da biliyordum. Bu halimizle Peygamber bize gelse yaşayacağım duygunun ancak ve ancak utanç olacağını, yüzümün renginin atacağını, Peygamber aleyhisselam evde olduğu müddetçe evimin bana dar geleceğini tahmin edebiliyordum. Yakın çevremden duyduğum sözler ve tahliller de bu kanaatimi destekler mahiyetteydi.

?Olan? halimin ?olması gereken?in uzağında olduğunu biliyor olduğum için benim böyle düşünmem normaldi. Beni endişeye sevkeden asıl husus ise, ?olması gereken?e benden çok daha yakın olan insanlardan da benzeri yakınmalar gelmesiydi. Takvalarına imrendiğim kimi insanlar dahi, "Peygamber bize gelse" diye başlayan karamsar enstantaneler sıralıyorlardı. İçlerinden öyleleri vardı ki, bırakın girip de sonra birşeyler söylemeyi, Hz. Peygamber şöyle kapıdan içeri baktığı ân evimize girmeyip geri döner diyorlardı. Takvalarına imrendiğim ve evlerinin Peygamberin evine bir derece benzediğini düşündüğüm insanlar böyle düşünüyorsa benim hisseme neler düşmezdi ki? Onlar böylesine karamsar iken, ben Peygamberin evimizi ziyarete geleceğini hayal edebilir miydim? Geldi ve girdi diyelim, ondan bir yığın azar işitmeyeceğimi umabilir miydim?

Kaldı ki, Peygamber bize gelmeden Peygamber adına bir yığın azar işitiyordum zaten. Birileri, Peygamber adına, beni-seni-onu-bizi-sizi-onları zaten azarlıyorlardı. "Peygamber bize gelse" yaşayacağım yüzleşmenin hüznü beni zaten sarsıyorken, "Peygamber size gelse" kalıbında konuşan birileri, sarsmaktan öte, iç dünyamda yıkımlar yaşatıyorlardı bana.

Meselâ, kimileri evimizdeki eşyaları ?put? diye tarif ederek azarlıyordu bizi. Tamam, bunların Hz. Peygamberin evinde olmadığını biliyordum, ama Peygamberin böyle şeyleri ?put? diye tarif ettiğini de duymuş değildim. Gelin görün ki, kimine göre, evlerimiz puthaneden farklı değildi. Kâbe?deki putları deviren Peygamber, evimize gelse, Kâbe?de yaptığını evlerimizde de yapmaya girişirdi muhakkak. Neydi şu koltuklar; nereden çıkmıştı şu masa, sandalye, halı falan filan? Resûlullah?ın evinde var mıydı bunlar? Yoktu. O halde, bunları evine sokmak demek, Peygamberin sünnetine karşı bid?at çıkarmak demekti. Resûlullah ise "Bütün bid?atlar dalâlettir" demiş, dalâletin sonucunun ise ateş olacağını müjdelemişti.

Kimilerinin azarı ise, evimizden ziyade, doğrudan şahıslarımızla, daha doğrusu görüntümüzle ilgili idi. Sakal, sarık, cübbe yoksa üzerimizde, vaziyetimiz sakat demekti. Resûlullah?ın sakal bıraktığı ve sakalın fıtrattan olduğunu söylediği ortada iken sakalsız dolaşmak ona karşı bir isyan ve itiraz alâmeti değil miydi? Bu çıkarımdan son derece emin öyleleri vardı ki, imanı sakalla eşleyen kitaplara dahi rastlamıştım. Sonuçta, sırf sakalı olmadığı için, hatta sakalı filan kişinin sakalıyla aynı boyda olmadığı için imanından şüpheye düşen insanlar da görmüştü gözlerim.

Aynı gözler, tesettürü ?çarşaf?a kilitleyen kitaplar ve kişiler de görmüştü. Binbir mihnetin ve eziyetin ortasında tesettürüyle okumuş olan, tesettürüyle okuma uğruna sene kaybını göze alan eşim ve emsalleri, kimilerine göre, ?mesture? bile sayılmazlardı aslında. Kimisi ?sünnete uygun tesettür?ü çarşaf ve peçeye indirgeyerek söylüyordu bunu; kimileri ise, başörtüsünü belli renklerle sınırladığı için.

Örnekler böylece uzayıp gidiyor, sonuçta, ?bana göre? kaydı düşülmeden yapılmış ?sünnete uygun yaşama? tariflerinin etki alanına maruz evlerde müthiş açmazlar gerçekleşiyordu. Gördüklerim, duyduklarım ve de yaşadıklarım, "Peygamber bize gelse" diye başlayan, hele hele "Peygamber size gelse" diye


devamı sonra...
 

mir_erhan

Moderator
Katılım
13 Ara 2008
Mesajlar
6,148
Tepki puanı
502
Puanları
83
Yaş
44
Selamün Aleyküm.
İbretle ve tabiri yerindeyse nefes almadan,
Utanctan ağlanacak bir hal ile okudum yazınızı.
Ellerinize sağlık. kocaman duyguları(mızı) ince ve narin kelimelere ne güzel sığdırmışsınız.
Allah razı olsun emeğinize sağlık.
Devamını sabırsızca bekleyecğim inşallah.
Rabbimiz beni ve isteyenleri bu çarpık toplumdan çevreden çıkarıp al.
Kurtuluşum savaşmaksa direneyim.
Eğer helak olmama sebep olacaksa Beni al kurtar beni Ya RABB!!. amin

selam ve dua ile
 

Hatice-tül Kübra

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
4 Eyl 2006
Mesajlar
7,329
Tepki puanı
9
Puanları
0
Yaş
34
Konum
.........
Selamün Aleyküm.
İbretle ve tabiri yerindeyse nefes almadan,
Utanctan ağlanacak bir hal ile okudum yazınızı.
Ellerinize sağlık. kocaman duyguları(mızı) ince ve narin kelimelere ne güzel sığdırmışsınız.
Allah razı olsun emeğinize sağlık.
Devamını sabırsızca bekleyecğim inşallah.
Rabbimiz beni ve isteyenleri bu çarpık toplumdan çevreden çıkarıp al.
Kurtuluşum savaşmaksa direneyim.
Eğer helak olmama sebep olacaksa Beni al kurtar beni Ya RABB!!. amin

selam ve dua ile
aleykum selam
ALLAH SİZDE razı olsun zaman ayırıp okuyorsunuz
bu güzel duanın için binlece kez amin saolasın...
yazıyı beğenmenıze çok ama çok memnun olsum...
 

Muhtazaf

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
30 Mar 2008
Mesajlar
9,591
Tepki puanı
957
Puanları
113
Yaş
66
Web Sitesi
www.aydin-aydin.com
Paylaşımlarını çok güzel seçiyorsunuz Gül Berra Kardeşim.
ALLAH razı olsun. Yüreğinize sağlık.....
 

Muhtazaf

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
30 Mar 2008
Mesajlar
9,591
Tepki puanı
957
Puanları
113
Yaş
66
Web Sitesi
www.aydin-aydin.com


Efendim...
Yusuf’u gören gözler bir kez seni görseydi,
Bir kez baksalardı cemaline...
Bıçakları ellerini değil , sinelerini deşerdi.
Efendim...
Güneş bile hayran hayran gezermişte tepende yakmazmış tenin..
Kara bir bulut korurmuş aminenin yetimini...
Efendim...
Ne zamana kadar sürecek bu hasretim..
İrandan selmansa hasret sana, Anadoluda benim.
Efendim...
Şaşıyorum Ebu Cehil nasıl hayran kalmamış gözlerine..
Oysa sana utancından can veriyordu genç bir sahabe...
Efendim..
Sahabenden en mahzunu hz vahşi olsa gerek..
Ne acıdır mescidinde direkler ardında seni dinlemek..
Efendim...
Mus-abın sahaben arasında beni en çok yaralayandır,
Şehadet anında kefen bile bulunamayandır...
Efendim ...
Mus-ab ki islamdan önce mekkenin en zenginiymiş,
Sen ona sancağı verdiginde daha on sekizindeymiş...
Efendim...
Karanlıklar aydındanmış sen dünyaya gelince,
Melekler korurmuş seni,
Rasule bir şey olmasın diye.
Efendim...
Biliyorum hz Fatımayı diğerlerinden ayrı tutuyordun ,
O bana Haticemin emanetidir diyordun...
Efendim...
Seni şiirlere yazmak benim tek bildiğimdir ,
Bilirim ki mekke bile bir şiirle fethedilmiştir...
Efendim...
Şu biçare halimle dertleştim seninle..
Artık dayanamıyorum bir kere bakayım cemaline..
Efendim...
Kalmadı artık dayanacak takatim ,Günahlarım çok , hem çok dertliyim...
Efendim...
Bu dünyada göstermezsem nuru cemalini ,Ne yapayım biçare , mahzun ahirete talibim...
Efendim ...
Biliyorum ki ahirette kişi sevdiğiyle beraberdir...
Benim sevdiğim MUHAMMED MUSTAFA dır (SALLALLAHU Aleyhi ve Sellem) ; MUHAMMED MUSTAFA dır.....
இܓღALLAHümme salli ala seyyidina Muhammed இܓღ


 

Hatice-tül Kübra

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
4 Eyl 2006
Mesajlar
7,329
Tepki puanı
9
Puanları
0
Yaş
34
Konum
.........
Meselâ, "Peygamber bize gelse azar işitmeyeceğim bir evim olsun" arayışı içinde evlerini Hz. Peygamberin kesinlikle rahatsız olacağı bir kavga ortamına dönüştürenlerin varlığını duyuyordum. ?Sünnete uygun yaşama? tarifine ?bana göre? kaydı düşmediği için eşiyle ve çocuklarıyla ?sünnet adına? çatışan ve hatta çocuklarını ?sünnet muhalifi? bir hale getiren insanlar biliyordum. ?Sünnete uygun tesettür?ün ancak ?çarşaf?la mümkün olduğu düşüncesiyle bir müddet öyle yaşadıktan sonra tesettürü büsbütün bırakan insanlar biliyordum. Dün ?sünnet?lerde zorladığı insanların bugün farzları yapamaz hale gelmesine seyirci kalmaya mahkum mürşidlerden de haberdardım. Kendisini her gün teheccüde zorladığı?veya birilerince buna zorlandığı?bir dönemin ardından farz namazları dahi bırakan insanlardan da haberim vardı.

Hem, bakıma muhtaç çocuğu yüzünden tesbihatı yahut Kur?ân okuması aksadığı için çocuğuna kahırla bakan anneler olduğunu duymuştum. Böylelerinden aldığı derse binaen ?sünnete uygun? yaşamak adına çocuksuzluğu düşünen evlilik adayları olduğunu da. Uyamadığı bazı sünnetlerden dolayı kendisini Peygambere isyan halinde bilen, kendisine bu derece kahırla yaklaştığı için de Allah?ın ona nasip ettiği güzel düşünceleri başkalarıyla paylaşmaktan çekinen, zira ?kendisi isyan halinde iken başkalarına onları tebliğ etmenin ikiyüzlülük ve hatta nifak alâmeti olduğunu? düşünen insanlardan da haberdardım.

Ve bütün bunlar, sünnete karşı apaçık savaş açmış olan kesimlerin ve onların nabzına uygun şerbet hazırlayan ?her devrin alimi? kişiliklerin yapmak istedikleri şeyin yanlışlığına bedel, samimiyetle ve dosdoğru bir niyetle sünnete sarılan kesimler arasında da bir algılama ve uygulama sorununun varlığını hissettiriyordu bana. Sonuçlar doğru çıkmıyorsa, yanlış giden birşeyler olmalıydı. Bir yerlerde bir yanlışlık vardı da, bu yanlışlık neydi ve neredeydi peki?

90?lı yılların ortasında ve tam da bu sorularla boğuştuğum hengâmda kader-i ilâhî önüme iki imkân çıkaracak; ve bu iki imkân, hayatımın sonraki zamanları için ciddi açılımlar temin ederken, böylesi sorulara da cevap bulmamı sağlayacaktı.

Bu imkânların ilki, o güne kadarki ihtiyacım ve istidadım nisbetinde anladığım Risale?den ?celâl+cemal=kemal? formülünü, yani celâl-cemal dengesini keşfetmemdi. Ki, o tarihten sonra yazdığım yazıların bir kısmı, "Yüksek fikir alçalışları" misali, doğrudan bu konu etrafında gelişmişti. Başkaca yazılarımda ise, bu denkleme bir şekilde atıflar yapılmaktaydı. Celâl-cemal dengesinin keşfi muazzam bir açılımdı benim için. Bu keşif, hayata daha bir bütüncül ve daha bir kuşatıcı bakmamı sağlamıştı. Yine bu keşif sayesinde, ?kemale ulaşma?nın, ?mükemmel?i bulmanın yolunu bulmuş sayılırdım. Kemal hali, uçlarda olmak değil, kıvamında olmaktı. Uçlarda olmak insanın zirveyi bulduğu anlamına gelmezdi; bilakis, iki ucu bir yakaya gelebilen insan zirvede idi. Meselâ, ne kolaylaştırayım derken zorlaştıranların yolculuğu kemale doğru idi, ne de kolaylaştırmayıp zorlaştıranların. Aslolan, yozlaştırmadan kolaylaştırmak ve yozlaşmasın derken zorlaştırmamak idi.

Bu kemal formülünün, bu celâl-cemal denkleminin hayatın değişik alanlarına uzanan bir dizi veçhesi vardı. Amel-iman dengesi, azimet-ruhsat dengesi, korku-ümit dengesi, uyarma-müjdeleme dengesi, hikmet-rahmet dengesi, ilim-hilim dengesi.. bunlar arasındaydı. İşte, bir kere ana formülü bulunca, o güne kadar hayatımda ve zihnimde bölük pörçük duran, hatta hepsini doğru yerine oturtamadığım için aslında bir türlü yerine oturmayan bir dizi ölçü asıl yerini bulmuştu artık. Hayat binamın temel taşları bu formülle yerine oturmuştu.

Hayatımın ?denge? ve ?kemal? eksenine yöneldiği bu zaman zarfında, hasbelkader, yoğun bir hadis ve siyer okumasına da başlamıştım. Zamanın ve olayların idaresi Kudret Elinde olan Rabb-ı Rahîm, Hz. Peygamber?in hayatına dair Türkçe?deki en geniş hacimli kitabın redaksiyonu gibi bir işi çıkarmıştı karşıma. Bir yıl boyu koskoca sekiz cildi üç defa okuyacak; bu arada Resûlullah?ın hayatında ?uçlar?dan azâde bir ?zirve? halinin en mükemmel örneğini bulacaktım. Bu vesileyle öğrendiğim bir diğer şey, o güne kadar ?Peygamber? ve ?sünnet? adına yüzyüze geldiğim bazı yaklaşımların gerçekte ?sünnet?le ne derece örtüştüğünü sorgulamam gerektiğiydi. Nitekim, Hz. Peygamber?i hayata, kâinata ve fıtrata muhatabiyeti cihetiyle tanımaya adanmış ?Peygamberin Bir Günü? başlıklı çalışmam için otuz küsur cilt hadisi taradığımda, bu sorgulama had safhaya erişecekti.

Bu okumalarımın bana gösterdiği en yalın gerçek, gündelik hayatta yüzyüze geldiğim bir dizi yaklaşımın sünnetin geniş yolunu dar bir patikaya dönüştürdüğü gerçeğiydi. Bu patikadan gidemiyor olmamız, sünnetin dışında olduğumuz anlamına gelmiyordu; zira sünnet yolu o patika değildi. Hadis külliyatları ile günümüze taşınan sünnet yolu, her fıtrattan insanın içinde kendine uygun bir şerit bulabileceği bir çeşitlilik arzetmekteydi.

Meselâ, o kudsî nebi(a.s.m.), "En faziletli amel nedir?" diye sorulduğunda, soran kişinin ihtiyacına ve istidadına göre farklı farklı cevap vermişti. Genç bir sahabiye "Allah yolunda cihad" cevabını verirken, anne-babasıyla sorunu olan bir başkasına "Ana-babaya iyilik etmendir" demişti. Yaşlı bir hanıma verdiği cevapta ise, en kısa namaz tesbihatı zikredilmekteydi.

Meselâ, o kudsî nebi(a.s.m.), ümmet için nümune-i imtisal olan Ehl-i Beytinin en mümtaz siması olarak kızı Fâtıma?nın renkli ve nakışlı bir perde edinmesi üzerine kızının evinden içeri girmemiş; ama böylesi perdeleri olan başka evlere girmişti. Hatta, kızına da "O perdeyi filanlara gönder" diye tenbihlemişti?"O perde senin putun. Yak, yırt onu!" gibi sözler ise asla çıkmamıştı onun mübarek ağzından.

Meselâ, o kudsî nebi(a.s.m.), hanımı Aişe?nin duvara astığı aslan resimli örtüyü kaldırtmış; bu tavırdaki nebevî kasdı çok iyi anlayan Hz. Aişe?nin kumaşı bir-iki parçaya ayırıp minder yapmasına ise ses çıkarmamış, bilakis evinde otururken bu minderleri kullanmıştı.

O kudsî nebi(a.s.m.), kendisine itaat üzere biat edenlerin itaat sözlerine ?gücümüzün yettiği nisbette? kaydını düşmüştü defaatle. Ki, onun bu tavrı, ashabına, "Allah Resûlü bize karşı bizden daha şefkatli!" dedirtecekti.

devamı gelecek yazı çok uzun olduğu için bölüyorum...
 

mir_erhan

Moderator
Katılım
13 Ara 2008
Mesajlar
6,148
Tepki puanı
502
Puanları
83
Yaş
44
Allah celle celalüh razı olsun.
merakla bekliyor. inşallah sonuna kadar okumaya devam ediceğiz
Selam ve du ile
 

Muhtazaf

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
30 Mar 2008
Mesajlar
9,591
Tepki puanı
957
Puanları
113
Yaş
66
Web Sitesi
www.aydin-aydin.com

Sensiz dünya zilletle boğuluyor

Asr-ı saadet günleri hasretle çekiliyor
Toplumun ahlakı gitgide çöküyor
Ne olur biraz gül bana Habib-i Kibriya
Ne olur ümmetinden eyle MUHAMMED Mustafa
 

mrsl

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
17 May 2012
Mesajlar
17
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
36
Güllerin efendisi, sundum sana her nefesi
Kokunu almadım sanma, bilirsin ilk inananım sana (öyle istiyorum, öyle sanıyorum)
Biat ettim ellerine, güller diktim yolllarına
Seyredebilsem seni tüm isimlerinle (harikasın)
Ben bir garip çoban olsam, kızarmısın dileklerime?
Hırkanı gönderdin seni derinden sevene
Ey yüceler yücesi, ey yürekleri bir eder O'nun nefesi
Muhammed ümmeti(s.a.v)ne güzeldir o ümmed
Şefaate kılındın bir Rahmet pınarı, öyle ise dua da unutma tüm insanları
(tüm insanları?) tabi ya ne sandın? halife olmayı hafife mi aldın?
Ne haddimize, sadece inanana sandım
Başka Yaratan mı var? Başka istenecek ilah mı var?
(haşa) Senden başka ilah yok...
Öyle ise kapıma tüm insanları topla gel...
Mevlana hoş geldin!
''Hırkanı gönderden seni derinden sevene...''
ne anlımlı bi söz;paylaşımiçin ALLAH razı olsun...
 

Bu konuyu görüntüleyen kişiler

Üst Alt