gurbetten
Kayıtlı Kullanıcı
Günümüzde hayatların en üstünü ve en nurlusu Efendimiz’in hayat-ı seniyyelerinin, bugünün insanının tam yararlanabileceği şekilde felsefesi yapılarak takdim edildiği eser sayısı maalesef bir elin parmaklarını geçmiyor. Halbuki bu tarz eserlere çok ciddi ihtiyacımız var. Efendimiz’in yüce hayatı, her devre uyabilecek şekilde, kendi genişliği içinde ele alınıp felsefesi yapılmış olsaydı ve Müslümanlar ona göre hayatlarına bir çeki düzen verselerdi bugün bu durumda olmazdık.
Bir mümin, Efendimiz’in hayatını çok iyi bilmelidir. Onunla ilgili kitaplar okunurken her mesele üzerinde derin derin düşünerek Efendimiz’i anlamaya gayret etmelidir.
Efendimiz (sallallâhu aleyhi ve sellem)’i bize en güzel anlatıp intikal ettiren kitap, şüphesiz ki Kur’ân-ı Kerim’dir. İnsanlığın anlaşılması için Efendimiz’in anlaşılmasına ve Efendimiz’i anlamak için de Kur’ân’a müracaat etmeye ihtiyaç vardır. Peygamberimizin, ahlakını öğrenmenin birinci kaynağı Kur’ân’ın kendisidir. Çünkü, O’nun ahlakı hakkında bilgi almak isteyenlere Hz. Aişe, “Siz Kur’ân okumuyor musunuz? O’nun ahlakı Kur’ân idi.” demiştir. Kur’ân’ı bilmeyen, Efendimiz’i de, kâinatı da, Allah’ı da bilemez.
Nebiler Serveri’nin (sas) büyüklüğünün gözümüzün önünde belirmesi için Allah’ın Kur’ân’da Efendimiz hakkında ne dediğine bakmak gerekir. Cenab-ı Hak, Rasulü’ne hitap ederken yer yer, “Ey nebi!” der. Arap dilinde bu kelimenin manası çok mühimdir. “Haber getiren” demektir. Seyyid Kutub Hazretleri, Hasan el-Benna’yı anlattığı bir yerde şöyle der: “Sana Benna değil sana “Nebba” demek lazımdı. Çünkü sen bize doğrudan haber getirdin. Sen haber getirensin. Bizim haber alamayacağımız Hak’tan haber getirdin. Müslümanlığa nasıl hizmet edilir? Ondan haber getirdin. Sen Hak’la bizim aramızda bir mesaj oldun.” Bunu derken Kutup çok samimi, çok coşkun ve heyecanlıdır.
SEN GÜNEŞSİN, DİĞERLERİ YILDIZ
O, nebidir, Hak’tan bize haber getirendir. Allah O’na iltifat ederken, “Ya eyyühe’n-nebi - Ey benim mesaj ve haberlerimi ulaştıran!” der. Burada başındaki harf-i tarifle nebi kelimesi bize şunları anlatır: Ey haliyle doğrudan doğruya ümmetine mesaj olan şanı yüce insan! Sen öyle bilinmeyen birisi de değilsin.
Diğer mana âleminin yıldızları arasında Sen güneş gibi zahir bir habercisin. Nitekim İmam Busayri Senin bu özelliğini, “İnsanlığın İftihar Tablosu, bir fazilet güneşi, onlar da yıldızlar gibidirler ki, insanlara ışıklarını ancak her yanın karanlığa gömüldüğü durumlarda izhar ederler.” ifadeleriyle anlatıyor. Evet Senin diğer büyüklere nisbetin güneşin yıldızlara nisbeti gibidir. Sen zuhur edince, onların her birisi bir yerde bir yıldız gibi kalmışlardır. İşte bir de Kur’ân’da Efendimiz’i böyle tanımak lazımdır ki, içimiz Peygamberimiz ile dolsun ve nasıl bir rehberin arkasında bulunduğumuzu anlamış olalım.
Rabb’imize binlerce hamd ve sena olsun ki, bizi Efendimiz’in arkasına bağladı. Vefalı olduğumuz nispette, vefa mukabelesine göre, bizi şefaat dairesi içine aldı. Rabb’im bizi vefayı bozanlardan etmesin. Vefat edeceğimiz ana kadar onu muhafaza edip koruyan salihler zümresine ilhak eylesin
Bir mümin, Efendimiz’in hayatını çok iyi bilmelidir. Onunla ilgili kitaplar okunurken her mesele üzerinde derin derin düşünerek Efendimiz’i anlamaya gayret etmelidir.
Efendimiz (sallallâhu aleyhi ve sellem)’i bize en güzel anlatıp intikal ettiren kitap, şüphesiz ki Kur’ân-ı Kerim’dir. İnsanlığın anlaşılması için Efendimiz’in anlaşılmasına ve Efendimiz’i anlamak için de Kur’ân’a müracaat etmeye ihtiyaç vardır. Peygamberimizin, ahlakını öğrenmenin birinci kaynağı Kur’ân’ın kendisidir. Çünkü, O’nun ahlakı hakkında bilgi almak isteyenlere Hz. Aişe, “Siz Kur’ân okumuyor musunuz? O’nun ahlakı Kur’ân idi.” demiştir. Kur’ân’ı bilmeyen, Efendimiz’i de, kâinatı da, Allah’ı da bilemez.
Nebiler Serveri’nin (sas) büyüklüğünün gözümüzün önünde belirmesi için Allah’ın Kur’ân’da Efendimiz hakkında ne dediğine bakmak gerekir. Cenab-ı Hak, Rasulü’ne hitap ederken yer yer, “Ey nebi!” der. Arap dilinde bu kelimenin manası çok mühimdir. “Haber getiren” demektir. Seyyid Kutub Hazretleri, Hasan el-Benna’yı anlattığı bir yerde şöyle der: “Sana Benna değil sana “Nebba” demek lazımdı. Çünkü sen bize doğrudan haber getirdin. Sen haber getirensin. Bizim haber alamayacağımız Hak’tan haber getirdin. Müslümanlığa nasıl hizmet edilir? Ondan haber getirdin. Sen Hak’la bizim aramızda bir mesaj oldun.” Bunu derken Kutup çok samimi, çok coşkun ve heyecanlıdır.
SEN GÜNEŞSİN, DİĞERLERİ YILDIZ
O, nebidir, Hak’tan bize haber getirendir. Allah O’na iltifat ederken, “Ya eyyühe’n-nebi - Ey benim mesaj ve haberlerimi ulaştıran!” der. Burada başındaki harf-i tarifle nebi kelimesi bize şunları anlatır: Ey haliyle doğrudan doğruya ümmetine mesaj olan şanı yüce insan! Sen öyle bilinmeyen birisi de değilsin.
Diğer mana âleminin yıldızları arasında Sen güneş gibi zahir bir habercisin. Nitekim İmam Busayri Senin bu özelliğini, “İnsanlığın İftihar Tablosu, bir fazilet güneşi, onlar da yıldızlar gibidirler ki, insanlara ışıklarını ancak her yanın karanlığa gömüldüğü durumlarda izhar ederler.” ifadeleriyle anlatıyor. Evet Senin diğer büyüklere nisbetin güneşin yıldızlara nisbeti gibidir. Sen zuhur edince, onların her birisi bir yerde bir yıldız gibi kalmışlardır. İşte bir de Kur’ân’da Efendimiz’i böyle tanımak lazımdır ki, içimiz Peygamberimiz ile dolsun ve nasıl bir rehberin arkasında bulunduğumuzu anlamış olalım.
Rabb’imize binlerce hamd ve sena olsun ki, bizi Efendimiz’in arkasına bağladı. Vefalı olduğumuz nispette, vefa mukabelesine göre, bizi şefaat dairesi içine aldı. Rabb’im bizi vefayı bozanlardan etmesin. Vefat edeceğimiz ana kadar onu muhafaza edip koruyan salihler zümresine ilhak eylesin