nakşibendi
Kayıtlı Kullanıcı
- Katılım
- 12 Mar 2006
- Mesajlar
- 1,946
- Tepki puanı
- 0
- Puanları
- 0
Âlimler demişlerdir ki: Uzun emel, yaşanması mümkün olan en son vakte kadar yaşama arzusudur. Kısa emel ise, işi Allah'ın ilim ve iradesine havale edip yaşama konusunda bir hüküm vermeyi terketmektir.
Sen hayatının nasıl olduğunu düşünürsen, aldığın birinci nefesten sonra alacağın ikince nefesle yaşayabildiğini, bu olmasa öleceğini görürsün. Bu durumda senin uzun süre yaşayacağını düşünmen bir günahtır; çünkü o, gayb hakkında hüküm vermektir. Kesin hüküm vermeden, işi Allah'ın ilim ve iradesine havale edip, "İnşallah şu süreye kadar yaşarım" dersen, uzun emel sahibi olmaktan kurtulmuş, kısa emeli elde etmiş olursun; çünkü bu sözünle işi Allah'a havale ederek, yaşam hakkında kesin bir hüküm vermeyi terketmiş olursun.
Zikir ve düşünmekten maksat, kalbin düşünmesidir. Bununla kastedilen bir diğer mâna da, kalbin düşünceye dalması ve onun üzerinde sabitleşmesidir. Bunu doğru anla..!
Sonra emel iki kısımdır: Biri avam halkın emeli, ikincisi seçkin kulların emelidir.
Genelde halkın emeli, dünya malı biriktirip onunla zevklenmek için yaşamayı istemektir; bu düşünce günahtır. Bunun zıddı kısa emeldir.
Seçkin kulların emeli ise, hayırlı ameli tamamlamak için yaşamayı istemektir. Bunda da tehlike vardır; çünkü kul, tamamlamayı düşündüğü amelde kendisi için güzel bir sonucun olacağını yakînen bilmemektedir. Çoğu defa şu olur: Bir hayırlı amel yapılır; ancak kul için o amelin içinde veya onun tamamlanmasında iyilik olmayabilir; insan o ameli yaptığı halde içindeki hayrı elde edememiş olabilir.
Şu halde, kulun herhangi bir namaz, oruç ve diğer amellere başladığı zaman, daha işin başında onu tamamlayacağına kesin hüküm vermesi doğru değildir; çünkü ibadetin sonuna varıp varmayacağı gaybdır. Bu durumda, kulun "şu ameli kesin olarak bitireceğim" demesi uygun değildir; ancak inşallah (Allah dilerse) kaydı ile ameli bitirmeyi düşünebilir.
Amelin güzel olmasının şartı, onda uzun emel düşüncesinden kaynaklanan bir ayıbın bulunmamasıdır. Âlimlerin dediğine göre, bunun zıddı güzel niyettir. Çünkü güzel niyet sahibi, güzel niyetiyle uzun emel sahibi olmaktan kurtulur. Bu konudaki hüküm budur.
Güzel niyete gelince; bütün iş ve ibadetlerin aslı odur. Âlimler niyeti çok özlü şekilde tarif etmişlerdir. Buna göre güzel niyet; yeni başlanan bir işe, onu ancak Allah'ın yardım ve dilemesiyle tamamlayacağını düşünerek yapmaya karar vermektir.
Şöyle sorulabilir: "Bir işe başlarken kesin olarak karar verip istemek caiz iken; tamamlanması için Allah'ın dilemesine bırakmak ve hayırlı olması şartıyla istemek neden vacip oluyor?"
Buna cevap olarak denilir ki: Bunun caiz olması, başlangıçta tehlikenin olmayışıdır; çünkü amelin başında sen işin içine girmiş durumdasın. Asıl tehlike işin sonundadır; zira işin son bulması ve tamamlanması daha sonraki bir vakitte olacaktır. Amelin tamamlanmasında da iki tehlike vardır;
Biri, ameli bitirme tehlikesidir; çünkü sen amelin sana faydalı olacak bir şekilde bitip bitmediğini bilmiyorsun. Diğeri de ifsat tehlikesidir. Yani insan tamamladığı amelin kendisi için hayırlı olup olmadığını bilemez.
Demek ki kulun amel yapma iradesi, bu şartlara göre oluşunca, uzun emelden ve âfetlerinden uzak güzel bir niyet oluyor.
Allahu Teâlâ en iyisini bilir.
Kısa emeli korumanın yolu; kulun, ölümün aniden gelerek kendisini bir gaflet ve aldanma halinde yakalayacağını düşünmesidir. Bu tarifi iyi ezberle, ona ihtiyaç vardır. Sözü uzatmadan sana lâzın olanı anla; şöyle dedi, böyle denildi şeklindeki rivayetlerle uğraşmayı terket. Kulunu hayırlarda muvaffak eden yüce Allah'tır.
Acele etmeye ve bir an evvel yükselme arzusuna gelince; bu, insanı maksadına ulaşmaktan mahrum eden ve onu günahlara iten bir huydur.
Sen hayatının nasıl olduğunu düşünürsen, aldığın birinci nefesten sonra alacağın ikince nefesle yaşayabildiğini, bu olmasa öleceğini görürsün. Bu durumda senin uzun süre yaşayacağını düşünmen bir günahtır; çünkü o, gayb hakkında hüküm vermektir. Kesin hüküm vermeden, işi Allah'ın ilim ve iradesine havale edip, "İnşallah şu süreye kadar yaşarım" dersen, uzun emel sahibi olmaktan kurtulmuş, kısa emeli elde etmiş olursun; çünkü bu sözünle işi Allah'a havale ederek, yaşam hakkında kesin bir hüküm vermeyi terketmiş olursun.
Zikir ve düşünmekten maksat, kalbin düşünmesidir. Bununla kastedilen bir diğer mâna da, kalbin düşünceye dalması ve onun üzerinde sabitleşmesidir. Bunu doğru anla..!
Sonra emel iki kısımdır: Biri avam halkın emeli, ikincisi seçkin kulların emelidir.
Genelde halkın emeli, dünya malı biriktirip onunla zevklenmek için yaşamayı istemektir; bu düşünce günahtır. Bunun zıddı kısa emeldir.
Seçkin kulların emeli ise, hayırlı ameli tamamlamak için yaşamayı istemektir. Bunda da tehlike vardır; çünkü kul, tamamlamayı düşündüğü amelde kendisi için güzel bir sonucun olacağını yakînen bilmemektedir. Çoğu defa şu olur: Bir hayırlı amel yapılır; ancak kul için o amelin içinde veya onun tamamlanmasında iyilik olmayabilir; insan o ameli yaptığı halde içindeki hayrı elde edememiş olabilir.
Şu halde, kulun herhangi bir namaz, oruç ve diğer amellere başladığı zaman, daha işin başında onu tamamlayacağına kesin hüküm vermesi doğru değildir; çünkü ibadetin sonuna varıp varmayacağı gaybdır. Bu durumda, kulun "şu ameli kesin olarak bitireceğim" demesi uygun değildir; ancak inşallah (Allah dilerse) kaydı ile ameli bitirmeyi düşünebilir.
Amelin güzel olmasının şartı, onda uzun emel düşüncesinden kaynaklanan bir ayıbın bulunmamasıdır. Âlimlerin dediğine göre, bunun zıddı güzel niyettir. Çünkü güzel niyet sahibi, güzel niyetiyle uzun emel sahibi olmaktan kurtulur. Bu konudaki hüküm budur.
Güzel niyete gelince; bütün iş ve ibadetlerin aslı odur. Âlimler niyeti çok özlü şekilde tarif etmişlerdir. Buna göre güzel niyet; yeni başlanan bir işe, onu ancak Allah'ın yardım ve dilemesiyle tamamlayacağını düşünerek yapmaya karar vermektir.
Şöyle sorulabilir: "Bir işe başlarken kesin olarak karar verip istemek caiz iken; tamamlanması için Allah'ın dilemesine bırakmak ve hayırlı olması şartıyla istemek neden vacip oluyor?"
Buna cevap olarak denilir ki: Bunun caiz olması, başlangıçta tehlikenin olmayışıdır; çünkü amelin başında sen işin içine girmiş durumdasın. Asıl tehlike işin sonundadır; zira işin son bulması ve tamamlanması daha sonraki bir vakitte olacaktır. Amelin tamamlanmasında da iki tehlike vardır;
Biri, ameli bitirme tehlikesidir; çünkü sen amelin sana faydalı olacak bir şekilde bitip bitmediğini bilmiyorsun. Diğeri de ifsat tehlikesidir. Yani insan tamamladığı amelin kendisi için hayırlı olup olmadığını bilemez.
Demek ki kulun amel yapma iradesi, bu şartlara göre oluşunca, uzun emelden ve âfetlerinden uzak güzel bir niyet oluyor.
Allahu Teâlâ en iyisini bilir.
Kısa emeli korumanın yolu; kulun, ölümün aniden gelerek kendisini bir gaflet ve aldanma halinde yakalayacağını düşünmesidir. Bu tarifi iyi ezberle, ona ihtiyaç vardır. Sözü uzatmadan sana lâzın olanı anla; şöyle dedi, böyle denildi şeklindeki rivayetlerle uğraşmayı terket. Kulunu hayırlarda muvaffak eden yüce Allah'tır.
Acele etmeye ve bir an evvel yükselme arzusuna gelince; bu, insanı maksadına ulaşmaktan mahrum eden ve onu günahlara iten bir huydur.
Esselâmü aleyküm ve rahmetullàhi ve berekâtühû!.