Neler Yeni

Hoşgeldiniz İslami Forum Sayfası

Tüm özelliklerimize erişmek için şimdi bize katılın. Kaydolduktan ve oturum açtıktan sonra, konular oluşturabilir, mevcut konulara yanıtlar gönderebilir, diğer üyelerinize itibar kazandırabilir, kendi özel mesajınızı edinebilir ve çok daha fazlasını yapabilirsiniz. Ayrıca hızlı ve tamamen ücretsizdir, peki ne bekliyorsunuz?
Blue
Red
Green
Orange
Voilet
Slate
Dark

üstad Necip Fazıl.. (3 Kullanıcı)

ferahhfeza

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
18 Ağu 2007
Mesajlar
10,922
Tepki puanı
8
Puanları
0
Yaş
47
Web Sitesi
ferahhfeza.blogcu.com
16.jpg

Yumruğunu sıkamayan insandan iğreniyorum.."

Elimden doğruca, güzelce, iyice bir yazı mı çıkıyor? İğreniyorum! Hâlâ bu memlekette doğru, güzel ve iyi olanı savunma gayretimden, bu gayretin boşluğunu anlayamamak enayiliğinden iğreniyorum!
Olanlar ortadayken, hep bugünü yarına erteleyici ve gelmeyecek bir istikbale ısmarlayıcı "cek" ve "cak" edatlarından iğreniyorum!

(Perikles) gibi (Attik) Yunan medeniyetinin en haşmetli ve her şeyi tamam cemiyetinde, (Lirik) şiirin babası (Pindaros) şöyle der :"Meğer bütün bir ömür katırlara saman yerine çiçek sunmuşum!"... Ben de aynı meraret duygusuyla güneşi cepte kaybetmiş bir topluma bu sırrı anlatamamanın sefaletinden iğreniyorum!

Dudaklarla kalbler arasındaki mesafeden, her akşam başına yorganı çeker çekmez uyuyuveren nefs muhasebesi yoksunu eyyamgüder politikacıdan, tecrit kampı ve iman zindanı haline getirdikleri camilere hissizce girip çıkan marka müslümanlarından iğreniyorum! Gördüğü şeyi nasıl görebildiğini izahtan âcizken gözüyle görmediği için Allahı inkar eden maddeciden iğreniyorum!

Posayı cevher sanan kabuk milliyetçisinden, çile çekmeden olmaya bakan ezberci medeniyetçiden, hayat ağacını devirmeyi ve nurlu meyveleriyle ateşe atmayı inkilâp sayan devrimbazdan ve bunlara inananlardan, kapılanlardan iğreniyorum! Hâsılı, dil adına dilden, ev adına elden, vatan adına vatandan ve köy, köylü, şehir, şehirli, gazete, dergi, kitap, mektep, talebe, muallim, polis, memur, kanun, nizam, kadın, erkek, dost, ahbap ne varsa bunların gerçekleri adına hepsinden iğreniyorum!

Ötesi var mı?... Ağlayamayan, anlayamayan, içini kanatamayan, yumruğunu sıkamayan insandan, Allahın Kur'anda "belhüm adal-Hayvandan aşağı" diye andığı iki ayaklılardan iğreniyorum!

(17 Mart 1980)
;Bu millet ölmeyecekse, bu Fatih dirilecektir ...
 

nuresma

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
7 Eki 2006
Mesajlar
2,975
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
36
Konum
ankara
::(:gulegule
Allah razı olsun aminenur kardeşim
 

ferahhfeza

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
18 Ağu 2007
Mesajlar
10,922
Tepki puanı
8
Puanları
0
Yaş
47
Web Sitesi
ferahhfeza.blogcu.com
MÜMİN - KÂFİR // Necip Fazıl Kısakürek

Mümin-Kâfir belli ki yazı masasına oturulup, kitap bitmeden kalkılan bir kitap değil. Üstat, 184 sayfalık kitabı önce hayatından sonra da tarihten cımbızla toplamış.

KARŞILAŞMA
İNSANhttp://www.anlamak.com/xbtu/index.php?q=node/1039
İSPAThttp://www.anlamak.com/xbtu/index.php?q=node/1038
AKILhttp://www.anlamak.com/xbtu/index.php?q=node/1037
PEYGAMBERLERhttp://www.anlamak.com/xbtu/index.php?q=node/1036
VE PEYGAMBERhttp://www.anlamak.com/xbtu/index.php?q=node/1035
FELSEFEhttp://www.anlamak.com/xbtu/index.php?q=node/1034

MÜMİN - KÂFİR / Karşılaşma //



Mümin — Siz kimsiniz?

Kâfir — Sizce Kâfir!

Mümin — Ne istiyorsunuz?

Kâfir — Sizinle konuşmak...

Mümin — Sebep?

Kâfir — Bakalım kim kimi mat edecek?


Mümin — Buyurun, şu iskemleye oturun. Ben bu zamana kadar altı türlü kâfir gördüm: Topyekûn bütün dinleri ve Allah’ı inkâr edenler... Allah’ı kabul edip peygamberlerini inkâr edenler... Allah’ı kabulle bazı peygamberleri inkâr edenler... Müslümanlığı kabul eder gibi olup onun bazı emirlerine ve yasaklarına itiraz edenler... Müslümanlığı sözde kabul edip onu bu asra göre yenileştirmek ve değiştirmek icap ettiğini iddia edenler... Müslümanlık iddia edip onu olduğundan başka türlü göstermek isteyenler... Siz, bunlardan hangi zümreye mensupsunuz?

Kâfir — Ay, bunların hepsi sizce kâfir mi?..

Mümin — Hepsi!..

Kâfir — Ben sırasına göre bunlardan ayrı ayrı hepsine ortağım!..

Mümin — Demek siz bütün şubeleriyle kâfirsiniz! Fakat bu birbiriyle barışmaz şubelere yayılı ve bu kadar dağınık olmak, küfür dâvanızda zaaf ve tezat teşkil etmez mi?..

Kâfir — Bilâkis... Ben herşeyden evvel Allah’ı inkâr ediyorum! Namütenahi bir cehd sarfederek muhal farz, O’nu kabul eder gibi olsam, peygamberleri kabul edemeyeceğimi anlıyorum. Allah’ı ve bazı peygamberleri kabul etsem, bazılarını redde mecburum! Hepsini ve bilhassa sonuncusunu kabul edip müslümanlık çerçevesine girsem, onun birçok emir ve yasaklarını mânâsız ve mantıksız buluyorum! Onları da sineye çeksem, müslümanlığın bu asra göre mutlaka yenileştirilmesi ve değiştirilmesi zaruretini görüyorum! Ve, yine farz—ı muhal, tam bir müslüman olsam, hiç de müslümanlığı sizin anladığınız gibi kavrayamayacağımı kavrıyorum! Görüyorum ki, benim inkârım başından sonuna kadar tezatsız bir bütün ifade ediyor. Düşünün... Ben gerçek iman adına sizin varmış bulunduğunuz noktaya, ayrı ayrı hepsini muayeneden geçirmiş olmak şartıyla, ne kadar uzağım!..

Mümin — Siz, bütün dünya felsefeleriyle beraber, bir çok dinleri ve bilhassa müslümanlığı, en ince ve en mahrem noktalarına kadar biliyor musunuz?

Kâfir — İnanın ki, bütün bunlarla beraber, müslümanlığı, değme İslâm âlimlerinden daha iyi tanıyorum!


Mümin — Öyleyse, sizinle uğraşırken, küfür üniversitesinin her fakültesiyle ayrı ayrı meşgul olmak icap edecek...

Kâfir — Fena mı? Memnun olun! Eğer bende, küfür ismini verdiğimiz hadiseyi olanca zenginlik ve çeşitleriyle bulursanız, siz de terazinin öbür kefesine en hususi mânadaki imanınızın bütün dirhemlerini atmak fırsatını elde etmiş olursunuz! Ve bakalım, hangi kefe ağır gelir?

Mümin — Yeryüzünde en ahmak müminin, en ahmak ânında duyacağı Allah bedaheti ve kalbinden fışkırtacağı Allah lâfzı, sizin o zengin kefenizi berhava etmeye yeter ama, pekâlâ, size mevzu mevzu cevap vermeyi kabul ediyorum! Önce şu teşhisle işe başlayayım: Siz kendinizi tezatsız görme noktasında aykırılıkların en yırtıcıları arasında parçalanmış ve her şeyden evvel nefsinizi murakabeden uzak kalmış bir yaratılış temsil ediyorsunuz! Ve yanlışa inanmak şöyle dursun, inanmaya inanma haysiyetini elden kaçırmış bulunuyorsunuz. Aydın geçinen nice kâfir gibi, siz, şunu bunu değil, doğruyu inkâr makamındasınız. Siz insanı inkâr ediyorsunuz.
MÜMİN - KÂFİR
Necip Fazıl
Büyük Doğu Yayınları
Eylül 2004, 8. Baskı, Sf. 7-9



(devamı var;)
 

demir227

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
21 Ağu 2008
Mesajlar
105
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
36
MÜMİN - KÂFİR // Necip Fazıl Kısakürek

Mümin-Kâfir belli ki yazı masasına oturulup, kitap bitmeden kalkılan bir kitap değil. Üstat, 184 sayfalık kitabı önce hayatından sonra da tarihten cımbızla toplamış.

KARŞILAŞMA
İNSAN
İSPAT
AKIL
PEYGAMBERLER
VE PEYGAMBER
FELSEFE

MÜMİN - KÂFİR / Karşılaşma //



Mümin — Siz kimsiniz?

Kâfir — Sizce Kâfir!

Mümin — Ne istiyorsunuz?

Kâfir — Sizinle konuşmak...

Mümin — Sebep?

Kâfir — Bakalım kim kimi mat edecek?


Mümin — Buyurun, şu iskemleye oturun. Ben bu zamana kadar altı türlü kâfir gördüm: Topyekûn bütün dinleri ve Allah’ı inkâr edenler... Allah’ı kabul edip peygamberlerini inkâr edenler... Allah’ı kabulle bazı peygamberleri inkâr edenler... Müslümanlığı kabul eder gibi olup onun bazı emirlerine ve yasaklarına itiraz edenler... Müslümanlığı sözde kabul edip onu bu asra göre yenileştirmek ve değiştirmek icap ettiğini iddia edenler... Müslümanlık iddia edip onu olduğundan başka türlü göstermek isteyenler... Siz, bunlardan hangi zümreye mensupsunuz?

Kâfir — Ay, bunların hepsi sizce kâfir mi?..

Mümin — Hepsi!..

Kâfir — Ben sırasına göre bunlardan ayrı ayrı hepsine ortağım!..

Mümin — Demek siz bütün şubeleriyle kâfirsiniz! Fakat bu birbiriyle barışmaz şubelere yayılı ve bu kadar dağınık olmak, küfür dâvanızda zaaf ve tezat teşkil etmez mi?..

Kâfir — Bilâkis... Ben herşeyden evvel Allah’ı inkâr ediyorum! Namütenahi bir cehd sarfederek muhal farz, O’nu kabul eder gibi olsam, peygamberleri kabul edemeyeceğimi anlıyorum. Allah’ı ve bazı peygamberleri kabul etsem, bazılarını redde mecburum! Hepsini ve bilhassa sonuncusunu kabul edip müslümanlık çerçevesine girsem, onun birçok emir ve yasaklarını mânâsız ve mantıksız buluyorum! Onları da sineye çeksem, müslümanlığın bu asra göre mutlaka yenileştirilmesi ve değiştirilmesi zaruretini görüyorum! Ve, yine farz—ı muhal, tam bir müslüman olsam, hiç de müslümanlığı sizin anladığınız gibi kavrayamayacağımı kavrıyorum! Görüyorum ki, benim inkârım başından sonuna kadar tezatsız bir bütün ifade ediyor. Düşünün... Ben gerçek iman adına sizin varmış bulunduğunuz noktaya, ayrı ayrı hepsini muayeneden geçirmiş olmak şartıyla, ne kadar uzağım!..

Mümin — Siz, bütün dünya felsefeleriyle beraber, bir çok dinleri ve bilhassa müslümanlığı, en ince ve en mahrem noktalarına kadar biliyor musunuz?

Kâfir — İnanın ki, bütün bunlarla beraber, müslümanlığı, değme İslâm âlimlerinden daha iyi tanıyorum!


Mümin — Öyleyse, sizinle uğraşırken, küfür üniversitesinin her fakültesiyle ayrı ayrı meşgul olmak icap edecek...

Kâfir — Fena mı? Memnun olun! Eğer bende, küfür ismini verdiğimiz hadiseyi olanca zenginlik ve çeşitleriyle bulursanız, siz de terazinin öbür kefesine en hususi mânadaki imanınızın bütün dirhemlerini atmak fırsatını elde etmiş olursunuz! Ve bakalım, hangi kefe ağır gelir?

Mümin — Yeryüzünde en ahmak müminin, en ahmak ânında duyacağı Allah bedaheti ve kalbinden fışkırtacağı Allah lâfzı, sizin o zengin kefenizi berhava etmeye yeter ama, pekâlâ, size mevzu mevzu cevap vermeyi kabul ediyorum! Önce şu teşhisle işe başlayayım: Siz kendinizi tezatsız görme noktasında aykırılıkların en yırtıcıları arasında parçalanmış ve her şeyden evvel nefsinizi murakabeden uzak kalmış bir yaratılış temsil ediyorsunuz! Ve yanlışa inanmak şöyle dursun, inanmaya inanma haysiyetini elden kaçırmış bulunuyorsunuz. Aydın geçinen nice kâfir gibi, siz, şunu bunu değil, doğruyu inkâr makamındasınız. Siz insanı inkâr ediyorsunuz.
MÜMİN - KÂFİR
Necip Fazıl
Büyük Doğu Yayınları
Eylül 2004, 8. Baskı, Sf. 7-9



(devamı var;)

çok güzel bir paylaşım. emeğinize sağlık. Allah(c.c.) razı olsun inşallah..
 

demir227

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
21 Ağu 2008
Mesajlar
105
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
36
.


Çocuk, akşam üstü, mahalle aralarından evine dönerken, askervari, rap rap, ökçelerini taşa vurarak yürür ve bağıra bağıra şarkı söyler..
Akşam karanlığına, ıssız yangın yerlerine, sağda ve solda yılanlar gibi helezonlaşan gölgelere ramen bu ne kahramanca tavır, demeyiniz!! Çocuk, bu tavırları, asıl korktuğu için takınmakta, nefsini aksine inandırmak için bu nümayişlere baş vurmaktadır..

İsterse, kendisinden başka bir seyirci de bulunmasın.. O korkmadığını, kendi kendisine inandırmak ihtiyacındadır..
Ruh ilimlerinden bir parça anlayanlar bu sırrı hemen çözer, bütün bu alayişin korkudan geldiğini görür; ve çocuğun, emniyete geçer geçmez nümayişi bıraktığına şahit olur....

Katillerin, intihara kalkanların çoğu da böyledir.. O kadar derin ve esrarlı bir korku ukdesi içinde kıvranırlar ki, zahirde ve ters tarafından kahramanlık, cesaret, irade gibi duran teşebbüslere girişmekten geri kalmazlar.. Bu ruh haletini en iyi belirten edip meşhur Fransız hikayecisi Mopasan'dır..[Maupassant]..

Edip, bir hikayesinde, düellodan korktuğu için intihar eden kont ünvanlı bir adamı tasvir eder...

Aynı psikolocya inceliğini, birkakım insan yığınları ve bunları temsil eden elebaşılar arasında da görebilirsiniz. Bakarsınız, durup dururken, tam bir nefs emniyeti edasıyla manasız gösterişlere kalkarlar; şunu isterler, bunu buyururlar, baskı üstüne baskı yapmaya çalışırlar..

O zaman manzarayı dikkatle süzmek ve bütün bu tavırların, akşam üstü mahalle aralarında evine dönerken askervari, rap rap yürüyen ve avaz avaz şarkı söyleyen çocuğun ruh haletiyle alakalı olup olmadığını görmeye çalışmak lazımdır..
Zira, akşam karanlığı, ıssız yangın yerleri, sağda ve solda yılanlar gibi helezonlaşan sinsi gölgeler, çocuk için olduğu kadar böyle insan örnekleri için de müthiş ve bazı gülünç, hatta zalim davranışlara davet edicidir...

Kaatil çok defa korktuğu için adam öldürdüğü gibi, tarihte nice idam sehpası da asılanlara ait suçun değil, asanlara bağlı korkunun eseridir !!




101çerçeveII..
 

demir227

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
21 Ağu 2008
Mesajlar
105
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
36
esselamun aleykum.
Rabbim razı olsun. çok güzeldi başlık ve altında toplananlar...

sökün sahte su borularını, ev ev merhamet şebekelerini kurun!
göklerin merhamet dolu olduğuna inanıyorum.
bizse... umacı korkusuyla yorgan altına kaçan çocuk gibi, nefsimizin beton çatısını tepemize çekmiş, yaşamayı öldürüyoruz!...
rahmet...alem bu temeller üzerinde...eğer toprğa, tohuma hatta kire lekeye merhamet olmasaydı, su olur muydu...ne duruyorsunuz? tepelerinizdeki çatıları yıkın, göklerle temasa geçin.
(merhum) Necip Fazıl Kısakürek..
.

Allah(c.c.) cümlemizden razı olsun kardeşim. dua ile inşallah..
 

demir227

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
21 Ağu 2008
Mesajlar
105
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
36
Dünkü Üstad'ı anma programında, Mehmet Niyazi'den dinlediğim, Üstad ve nazım arasında geçen bir olayı, hafızamda kaldığı kadarı ile sizlerle paylaşmak istiyorum.

Bir edebiyat toplantısı sırasında Nazım sahnede şiir okur ve akabinde oturan topluluk içinde bulunan Üstad'ı sahneye davet eder ve Üstad'a şöyle bir teklifte bulunur:

-Birtane ben kendi şiirimden okuyayım, bir tane de sen kendi şiirinden oku.

Üstad kendi şiirini okumayı pek doğru bulmadığını söyler ve Nazım'ı kendi silahı ile vurmanın tadını hissedercesine teklife teklif ile karşılık verir:

-Ben senin şiirinden bir tane okuyayım sen de benimkilerden bi tane oku

Nazım bu teklifi kabul eder ve başlar Üstad'ın 'Ölünün Odası' şiirini kendine has üslubu ile okumaya. Şiir biter salonda bir alkış patlar. Sıra Üstad'a gelmiştir. Üstad nazımın sonu 'in-çık, çık-in" şeklinde biten şiirini düz bir şekilde okur ve bitirir. Salonda derin sessizlik....

Üstad nükteyi patlatır, noktayı koyar;

-Bak nazım! Benim gibi adam senin şiirini okuyor da yine de bişey olmuyor.
:D
 

ferahhfeza

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
18 Ağu 2007
Mesajlar
10,922
Tepki puanı
8
Puanları
0
Yaş
47
Web Sitesi
ferahhfeza.blogcu.com
evet güzel cevap vermiş.. :D teşekkürler

buradada nazım hikmete yazdıgı başka bir yazı var paylaşmak istedim .. hayırlı ramazanlar kardeşim selam ve dua ile




Nâzım Hikmet!
Nafile çabalıyorsun.
Sana kızmıyorum. Kızmıyacağım.
Hiç bir operatör, ameliyat masasından kendisini yumruklıyan kanserliye, hiç bir gardiyan, parmaklığı içinden kendisine deli diye bağıran çılgına, hiç bir hâkim darağacı önünde küfürler savuran mahkûma kızamaz.
Ben kendimi, ne kanser operatörü, ne deli gardiyanı, ne de ağır ceza hâkimi şeklinde görmüyorum. Fakat görüyorum ki her hareketim, seninle hiç de alâkadar olmadığı halde, ciğerine neşter gibi saplanıyor, seni delilerin parmaklığı gibi bir azap çerçevesine hapsediyor ve başının üstünde ip varmış gibi kudurtuyor. Beni, doktor, gardiyan ve hâkim şeklinde gören sensin! Senin bu halini sezer sezmez artık sana kızmıyorum. Merhamet ediyorum.
Sanma ki ben öfke kabiliyetini kaybetmiş bir adamım. İnsan başiyle fare kafasını birbirinden ayıran tek hassa, bence fikir öfkesidir. Bir hiç için ölçüsüz öfkeler duyacak kadar alıngan ve hassas bir mizaç taşıdığımı sen de bilirsin. Fakat bu öfke, iyi kötü bir kudreti, bir şahsiyeti, bir mesuliyeti kalmış insanlara ve hadiselere karşıdır. Sen mazursun.
Çünkü iflâs nedir, onu bütün hacmiyle idrak ettin.
O kadar yalnızsın ki, etrafında bir sürü (namı müstear) dan başka kimse yok. O kadar konuşulmuyorsun ki, isminden ancak kendi (namı müstear) ların bahsediyor. Eskiden herkesin dilinde bir problem gibi gezinmeyi tercih eder ve bir dedikoduya, bir ankete doğrudan doğruya iştirak etmeyi Greta Garbo esrarına aykırı bulurdun. Şimdi bir yerde anket oldu mu, kıymeti ve seviyesi nedir, hiç düşünmeden, kapısı önünde aç biilâç bekleşen yedi sekiz kişinin başına en evvel sen geçiyorsun ve sıranı kaybetmemek için kimbilir nelere baş vuruyorsun? Fıkraların baş sahifelerden moda sahifelerine atılıyor, gene yazıyorsun. Hatırlanmak şartı ile ne hakaretlere razı değilsin? Tükürüğü bile uzun zaman gıda edindin. Şimdi o da yok. Bir zamanlar, şiirlerinde (kıllı ve kalın) olduğunu ilân ettiğin sarışın ve pembe ensenden, şunun bunun tokat izleri bile uçmuş. Zaman seni değil, yüz karalarını bile götürmüş. Ne hazin bir manzaran var. Akşamları, beyoğlu sokaklarında, yüzlerinde kalın bir duvak, ayaklarında bir çift siyah bot, ellerinde köpek başlı bir şemsiye, ağır ağır geçen sabık Rum aşüfteleri bile senin kadar merhamete şayan değildir. Artık nefret vermiyorsun. Zamanın hainliği önünde insanları tefekkür ve merhamete çağırıyorsun.

Bundan bir kaç ay evvel Bâbıâlide, Ştaynburg lokantasında seninle şöyle konuşmadık mı:
Ben - Gazetelere yazdığın bu fıkraları nasıl yazıyorsun, bu kadar adileşmeye nasıl tahammül ediyorsun?
Sen - Ne yapayım, ekmek paramı kazanıyorum. Başka ne yapabilirim?
Ben - Kendinden ve haysiyetinden bu kadar fedakârlık edeceğine niçin potin boyacılığı etmeyi tercih etmiyorsun?
Sen - Potin boyacılığı etsem, bir şey zannederler de beni bu işten menederler.
Kendisini bu kadar saçma bir mazeretle teselli ediveren, hakikatte tesellisi olmıyan seninle görüyorsun ki ben hiç bir gün kavga etmedim. Sana selâm verdim. Sana acıdım. Bu kadar düşmene -acısını ben duyuyormuşum gibi- razı olmadım.
Şimdi bana -tam da senden bekliyebileceğim bir tarzda- çatıyorsun. Devlet günlerinde seni rakip diye almaya tenezzül etmeyen adam, bu perişan halinde sana nasıl tenezzül eder? Artık sen benim gözümde hiç bir şeyi temsil etmiyorsun. Ne hokkabaz şiirini, ne işporta komünizmanı, ne hile ustalığını, ne 24 saatlık reklâm açık gözlülüğünü... Senin nene mukabele edeyim?

Aynı ideoloji içinde vaktiyle sarma dolaş olduğun ve içlerinde fikirlerine taban tabana zıt olmama rağmen konuşulabilecek insanlar bulduğum gruplar, yani sana benden daha yakın zümreler bile seni, fikir ve sanat âdiliğinin, dolandırıcılığının prototipi diye gösteriyorlar. Bana ne düşer?
İşte açıkça söylüyorum: Ben senin kâbusun, geceleri uykuna giren umacın, her an yokluğunu hissettiren şeytanınım. Sana acıyorum. Fakat elimden ne gelir?
Çektiğin yokluk ıstırabına hürmeten, sana vaktile vermediğim şerefi veriyorum. Seninle ilk ve son defa olarak konuşuyorum. Fakat hepsi bu kadar. Dediğim gibi sen, bence artık mazursun. Seni affediyorum, ve ne yapsan affedeceğim. Bu vaade güvenerek istediğini yap! Sakın bu fırsatı kullanmamazlık etme!

Yalnız bil ki, sönmüş ve pörsümüş hüviyetine, o kadar muhtaç olduğun ve elde etmek için ne yapacağını bilemediğin hayatı nefhedemiyeceğim.
Ölü diriltmek ve müflis kurtarmaktan âcizim.

Benim hakkımda, içinde hapsettiğin şeylerin hacmini bilmiyorum. Rivayete göre üç perdelik bir piyes, rivayete göre bir roman...
Fakat sana karşı hiçbir taktiği kalmamış adamın, bütün bir samimiyet ve açıklıkla içini tasfiye etmesine rağmen söyleyebileceği her şey ve sırf sana hitap etmekle düşebileceği bayağılık burada toptan ve ebediyen nihayete eriyor.
İşte görüp göreceğin rahmet!

(11 Nisan 1936)


 

demir227

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
21 Ağu 2008
Mesajlar
105
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
36
sigarayı kurtarın sigarayı..:D

sigarayı kurtarın sigarayı..:D

EDEBİyata düşkünlüğü ile tanınan Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Şener, ünlü şair Necip Fazıl ile ilgili ilginç anılarını da anlattı. 15 yıllık siyaset hayatında birçok kez konuşma yapan Şener, ilk konuşmasını Necip Fazıl’ın konferansında yaptığını söyledi. İşte Şener’in unutamadığı Necip Fazıl ile ilgili iki anısı:

‘SİGARAYI KURTARIN’

“1976 ya da 1977 yılıydı. Sivas’ta edebiyat okuyordum. Sivaslı bir grup genç olarak, Necip Fazıl’ı Sivas’a konferansa çağırdık. Üstadı getiren organizasyonda ben de vardım. Necip Fazıl konuşmasına başlamadan önce, topluluğu hazırlama görevi bana verildi. Ve ben Necip Fazıl konferansa başlamadan önce, salonda bulunanlara Necip Fazıl ile ilgili bir konuşma yaptım. Bu, benim kalabalığa yaptığım ilk konuşmadır. Konuşmamı yaparken, arkadaşlar Necip Fazıl’ın hazır olduğunu belirtip, konuşmamı bitirmemi istediler. Necip Fazıl ise, konuşmamı beğendiği için, ‘bırakın konuşmaya devam etsin’ demiş.”

“Necip Fazıl’ı Sivas’a geldiğinde bir otele yerleştirmişler. Biz de bir ihtiyacı olup olmadığını öğrenmek için, odasında ziyaret ettik. Baktık, Necip Fazıl konferans metnini hazırlıyor. Masanın üzerinde konferans notları, çay ve sigarası vardı. Bir anda çay döküldü. Hepimiz birden notları kurtarmak için koşturduk. Hep birimizin bir kağıdı tutmaya çalıştığını gören Necip Fazıl bize, “bırakın notları sigarayı kurtarın sigarayı’ diye bağırdı.” :D

24 ARALIK 2005 AKŞAM GAZETESİ
 

ferahhfeza

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
18 Ağu 2007
Mesajlar
10,922
Tepki puanı
8
Puanları
0
Yaş
47
Web Sitesi
ferahhfeza.blogcu.com
ben sivaslıyım ve bu konferanta babamda bulunmuş bize anlatır.. dikkatini onunda çekmiş elinden sigarası bir an düşmemiiş konferans süresince.. ve ekler babam.. insanlar nefes almadan dinliyordu ......
 

demir227

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
21 Ağu 2008
Mesajlar
105
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
36
ben sivaslıyım ve bu konferanta babamda bulunmuş bize anlatır.. dikkatini onunda çekmiş elinden sigarası bir an düşmemiiş konferans süresince.. ve ekler babam.. insanlar nefes almadan dinliyordu ......

babanızın böyle bir konferansa katılmış olması sizin için hoş bir şey olmalı.. bazen ben de düşünürüm keşke şimdi de olsa konferansları , günlük gazetelerde yazıları, dergisi vs... ama takdir-i ilahi bi şey yapamayız..

biraz da olsa tanıyoruz çok şükür. kitaplarından, ilminden bir parça alma uğraşındayız. ya bunlara da erişemeseydik? halimize çok şükür..

hayırlı ramazanlar kardeşim..
 

demir227

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
21 Ağu 2008
Mesajlar
105
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
36
Kartal konsa

Kartal konsa

Bir gün bir seveni onu ziyarete gitmiş. Epey dağınık günüymüş üstadın .”hayrola üstadım, çok dağınıksınız

bugün?”demiş.

Meşhur davalarından biri ile uğraşıyormuş. Çok yorgun bir şekilde:”Sorma Niyazi, dedi. Tepeme kartal çıksa

kovacak halim yok”,demiş. Niyazi gülmüş.

- Niye gülüyorsun? dedi.

- Kartala güldüm Üstadım, demiş. Niye kartal da güvercin, karga falan değil

- Büyük Doğu’nun kayalıklarına da ancak kartal yaraşır. Öyle değil mi ?

- Öyle Üstadım, demiş.
 

demir227

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
21 Ağu 2008
Mesajlar
105
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
36
birgün üstad vapurla istanbulda karsıya geciyorken yanına bir genç gelir ve sorar :

-ya üstad peygamberler neden gönderildi ki biz insanoğluna Allahı anlayacak kadar kapasite verilmemiş mi ki der

üstad hiç düsünmeden

-neden vapura bindinki yüzerek gecseydin ya karşıya demiş
:D
 

demir227

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
21 Ağu 2008
Mesajlar
105
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
36
Muhittin Nalbantoğlu’nun hatıralarından öğreniyoruz.
İlhami Bekir Tez, Necip Fazıl’ın yüzündeki kırışıklıkları göstererek:

“Şu simadaki kırışıklıklara bak Üstad!” deyince önce hafakanların sanatçısı, daha sonra huzur ve teslimiyetin şairi olan Necip Fazıl tokat gibi cevap verir:

“Bu dehanın kalıbını yapacak yetenek sende varsa o kalıbı yap alnına bas.”

kaynak: http://www.yenimesaj.com.tr/index.php?haberno=5000700&tarih=2005-01-19
 

ferahhfeza

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
18 Ağu 2007
Mesajlar
10,922
Tepki puanı
8
Puanları
0
Yaş
47
Web Sitesi
ferahhfeza.blogcu.com
MÜMİN - KÂFİR / İnsan // Necip Fazıl Kısakürek


Kâfir — İnsan nedir?

Mümin — Allah’ın aynası...

Kâfir — Neye memurdur?

Mümin — Mukaddes emanete...

Kâfir — Mukaddes emanet ne demektir?

Mümin —Allah’a ermek sırrı...

Kâfir— Nasıl erilir?

Mümin — Kullukla...


Kâfir — Kulluk nasıl olur?

Mümin —Allah’ın emir ve yasaklarına baş keserek..

Kâfir — Bu kadarı erdirir mi?

Mümin — Ermenin ilk basamağına çıkarır...

Kâfir — Sonraki basamaklar?

Mümin — Ruhta ve ruhun hayatında...

Kâfir — Bu dünyadan gaye?

Mümin — “Hiç”ten “hep”e ve ölümden ölümsüze geçmek ve dâvanın kadro ve rejimini kurmak...

Kâfir — Bu yolu kim gösterir?

Mümin — Peygamber...


Kâfir — Bu işin ismi?

Mümin — Din...

Kâfir — Bu işin kitabı?

Mümin —Allah kelâmı...

Kâfir — Ya öbür peygamberler?

Mümin — Hepsi kendi zaman ve mekânında hak...

Kâfir — İslâmınki?

Mümin — Her zaman ve mekânın Mutlak Resulü...

Kâfir — O’ndan sonra peygamberler gelemez mi?

Mümin — Ne de mutlak mânasiyle O’ndan evvel gelebilirdi.

Kâfir — O’ndan sonra herhangi bir içtimaî sisteme yer yok mudur?


Mümin — O’na bağlanmak ve O’ndan olmak şartiyle her sisteme yer, hattâ emir vardır...

Kâfir — O, beşerin bütün verim hakkını inhisar altında mı tutuyor?..

Mümin — O, beşerin bütün verim hakkını Allah’ın kendisine lütfettiği sonsuzluk buutları içinde, uzayabildiği kadar uzamaya davet ediyor ve bu davetin inhisarını elinde tutuyor.

Kâfir — Siz, bakılınca görülemeyecek kadar geri bir mazisiniz!

Mümin — Biz, gerçekten, bakılınca görülemeyecek kadar ileri bir istikbâliz!

MÜMİN - KÂFİR
Necip Fazıl
Büyük Doğu Yayınları
Eylül 2004, 8. Baskı, Sf. 9-10​
 

kimkimdir

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
9 Şub 2009
Mesajlar
6,610
Tepki puanı
2
Puanları
0
Yaş
53
Aylık Dergisi
aylikdergi56kapak.jpg
Paylaşımlar için Allahcc razı olsun...
BESMELE...SELAM....DUA...
 

oeserr

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
29 Ara 2009
Mesajlar
3
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
38
paylaşımda ve yorumda bulunan herkesten allah razı olsun.güzel bi konu..
 

hasgül

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
16 Mar 2009
Mesajlar
1,965
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
45
"Namaz, sancıma ilâç, yanık yerime merhem;Onsuz, ebedi hayat benim olsa istemem ! "(ÜSTADIM)
 

Bu konuyu görüntüleyen kişiler

Üst Alt