Neler Yeni

Hoşgeldiniz İslami Forum Sayfası

Tüm özelliklerimize erişmek için şimdi bize katılın. Kaydolduktan ve oturum açtıktan sonra, konular oluşturabilir, mevcut konulara yanıtlar gönderebilir, diğer üyelerinize itibar kazandırabilir, kendi özel mesajınızı edinebilir ve çok daha fazlasını yapabilirsiniz. Ayrıca hızlı ve tamamen ücretsizdir, peki ne bekliyorsunuz?
Blue
Red
Green
Orange
Voilet
Slate
Dark

Unuttuğumuzu unutur olduk... (1 Kullanıcı)

Siyahgulsevdalisi

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
20 Haz 2006
Mesajlar
2,046
Tepki puanı
0
Puanları
0
Unuttuğumuzu unutur olduk

Bu günlerde, malümunuz üzere herkes bir şey konuşuyor. Ana gündem maddesi ise; fay hattı, gaz hattı, deprem, göçük, battı, çöktü, tekrar çökecek, sallanacak, yıkılacak...
Toplum olarak şaşkına dönmüşüz, karamsarlık ve ümitsizlik içindeyiz. Bütün bu uyarılara rağmen, hâlâ bir yola karar vermiş değiliz. Nelerden vaz geçip, nelere sarılacağımız hususunda, kararsızlığımız devam ediyor. Tabiri caizse, jetonlar hâlâ düşmedi.
Bir zamanlar vaazü nasihat dinlemeye gitmiştim. Hoca Efendinin şöyle dediği aklıma geldi: “Bu Osmanlının torunlarına unuttuğunu unutturdular”. Ben burdan şunu anladım. Bir kimseye unuttuğu bir şeyi hatırlatırsın; yâ, evet doğru diyorsun der, bir hatırlama olur ve kabüllenir. Fakat öyleleri var ki, unuttuğu bir şeyi hatırlatıyorsun, hatırlamıyor. Yani unuttuğunu unutmuş, Hoca Efendinin dediğinin ne kadar doğru olduğunu şimdi anladım. Allah Celle Celâlûhu ondan razı olsun.
Aziz Kardeşim!
Bu uyarılar, felaketler, bize Mevlâyı, kıyameti, ölümü, kabri, tekrar dirilmeyi, hesap gününü, cenneti ve cehennemi hatırlatmalı. Üstadımız Mahmud Efendi Hazretleri kuddise sirrûhu bir vaazında, “Mevlâmızı, başımıza bir bela, bir musibet geldikten sonra mı hatırlayacağız, Mevlâmızın hiç hatırı yok mu?” buyurmuştu. Bu hatırlamalardan sonra, Allah’ın Celle Celâlûhu emir ve yasakları karşısında üzerimize düşen vazifelerimizi gözden geçirmemiz, kendimize çeki düzen vermemiz lazımdır. Yani namazımızı kılmıyorsak, hemen şimdi bu işe karar verip, namazımıza başlayalım inşaallah. Mevlâmız bizleri günde beş defa huzuruna davet ediyor. Bu davete nasıl olur da icabet etmeyiz, eğer bir tembellik, gevşeklik varsa, Mevlâmıza yalvarıp, Ya Rabbi! Sen bizi bu işte muvaffak kıl, beni nefsimle, şeytanla baş başa bırakma. Sana sığındım, bana yardım et, beni huzuruna kabül et, namazımı ihlasla eda etmeye beni muvaffak eyle, bana yardım et diyerek, gözyaşlarını dök. Bak o zaman neler oluyor neler... Mevlâmız buyuruyor ki:
“Kulum bana el açar, yalvarır, dua ederse, onun elini boş çevirmekten hayâ ederim”. Daha neyi bekliyorsun...
Aziz Kardeşim!
Dünya hayatı dediğin, sayılı günlerden ibarettir. Her an ölümle karşılaşabiliriz. Bir anda kendimizi cennette, bir anda da cehennemde bulabiliriz. Mevlâ, cehennemden cümlemizi muhafaza eylesin. Âmin!
Bu anlatılanların şakası yoktur, çünkü bu yolun dönüşü yoktur. Bir insan nasıl olurda sonu olmayan ebedî bir hayatı tehlikeye atabilir. Bundan böyle, Mevlâmızın emir ve yasaklarına boyun eğelim, vakit çok geç olmadan...
Ya Rabbi! Bizi şeytanın ve nefsimizin şerrinden muhafaza eyle.
Ya Rabbi! Bizi kendine kul, habibine ümmet eyle.
Ya Rabbi! Bizi Rızanı Şerifi’ne muvaffak eyle.
Ya Rabbi! Bizi şükretmeye muvaffak eyle.
Ya Rabbi! Bizi dostlarınla dost, düşmanlarınla düşman eyle.
Ya Rabbi! Bizi habibine komşu eyle.
Ya Rabbi! Bizi haramlara düşmekten muhafaza eyle.
Ya Rabbi! Bizi ve sülbümüzden gelecek neslimizi Kur’ an’a, Sünneti Rasûlüllah’a hâdim, sancaktar, bayraktar ve hizmetkâr eyle.
Ya Rabbi! Bizi caymaktan, kaymaktan, bıkmaktan, usanmaktan, küfre ve şirke düşmekten, kovulmaktan muhafaza eyle. Âmin!
Aziz Kardeşim!
Günler, aylar, yıllar, mevsimler, bize zamanın geçtiğini, ömrün tükendiğini hatırlatıyor, farkında değiliz. Bizler farkında olmasakta, muhakkak bir gün hesaba çekileceğiz. Kıyamet gününde, herkes kabrinden doğrulduğu vakit, hangi sûrette olacağız acaba?
Kâinatın Efendisi Hazreti Peygamberimiz Sâllâllahû Aleyhi ve Sellemin bir oğlu vardı. İsmi İbrahim...
Bir buçuk yaşlarına yeni gelmiş idi, vefat etti. Onu yıkadılar, kefenlediler, namazını kılıp kabre koydular. O saatte iki melek geldi ki; adları Münker ve Nekirdir. Kabre geldiler, sual edip sordular ki:
Senin Rabbin kimdir, peygamberin kimdir?
O âli şân:
Rabbim Allahtır dedikten sonra, peygamberim babamdır demeye utandı. Zira Efendimiz Sâllâllahû Aleyhi ve Sellem kabrin üstünde durmakta, olup bitenlere şahit olmakta idi. Her şey Efendimize Sâllâllahû Aleyhi ve Sellem mâlüm oldu. Mübarek gözleri yaşla doldu ve dedi ki:
“Ey oğul!
De ki: Rabbim Allahtır. Peygamberim ahır zaman peygamberi Muhammed Mustafa’ dır ki, aynı zamanda babamdır”. (Bir kavle göre çocuklara dahi kabir suali vardır)
Aziz Kardeşim!
Efendimiz Sâllâllahû Aleyhi ve Sellem’in masum, tertemiz evladına Münker Nekir gelip kabir suali sorduğuna göre, acaba seni ve beni o toprağın derinliklerindeki karanlık mahzende sualsiz bırakırlar mı? Halin ne olacak? Başına gelecekleri düşünüp hiç gâm çekmez misin?
Aziz Kardeşim!
Herkes dünyadan; ne sûrette, hangi iş üzerine iken öldüyse, işte o amel üzerine dirilir.
Muaz b. Cebel Radîyâllahû Anh Peygamber Efendimiz Sâllâllahû Aleyhi ve Sellem’e sual etti:
Ya Rasûlellah! İsrafil Aleyhisselâm Sur’a üfledikten sonra, ölüler yerlerinden kalkacaklar. O günde haller ne olur?
Efendimiz Sâllâllahû Aleyhi ve Sellem o mübarek gözlerinden yaşlar akıtıp buyurdular ki:
“Ya Muaz! O gün kabrinden kalkıp, muhtelif cemeatler halinde bir yere varırsınız, o yerin adı Sahire’dir. Benim ümmetim on bölük olur. Her bir bölük sür’atle Mahşer yerine gelir. Kiminin yüzü Bedir halindeki ayın parlaklığı gibi parlar, nurlu olur. Kimi maymun, kimi hınzır sûretinde, kimi baş aşağı, kimi yüz üzerine sürünerek gelir. Kimisi dillerini çiğneye çiğneye ve göğüsleri üzerine sarkmış olarak gelirler. Ağızlarından irinler akar. Kiminin elleri, ayakları ateşten ağaçlara asılmış olarak gelir. Kimisi it ölüsünden daha çirkin ve pis kokarlar. Kimi katrandan cübbeler giyerek, kimisi de sağır olarak gelir”.
Aziz Kardeşim!
Bu sûretlere dönen, bu hallere girenler bizim gibi Lâ ilâhe illâllah diyen kimselerdir. Günde beş vakit namaz kılarlar, yılda bir ay oruç tutarlar, her hafta cuma namazı kılarlar, yılda iki defa bayram namazı kılarlar... Gücü yetenler hac’ca giderler... Lâkin işlemiş oldukları yaramaz amelleri ve huyları, bütün yaptıklarını harap eder. İyi amellerini yok edip yer bitirir. Bu sebeplerden dolayı da bu belalara uğrarlar. Bunların bu belalara uğrayış sebeplerini şöyle sıralayabiliriz: (Bu huylar sende var ise derhal terketmelisin, eğer yok ise Yüce Mevlâmıza şükretmelisin, zira seni bu kötü huy ve sıfatlardan muhafaza etti.)
Ayın ondördü gibi yüzleri parlayanlar:
Burak’a binmiş olarak, önü ve arkasında meleklerin koşuşturduğu, tekbir ve salavat ile mahşer yerine gelenler, peygamberler ve evliyalardır. Muhlisler, yani amelini ihlas ve sadakatle ifa edenlerdir.
Maymun suretinde gelenler:
Koğuculardır. Yani birinden aldıkları lafları, başkalarına nakledenlerdir.
Baş aşağı ve ayakları yukarıda olanlar, yüz üstü sürünenler:
Malını, mülkünü riya ve gösteriş için sarfeden, hareketlerinde riyakâr olanlardır.
İki gözü kör olupta, mahşer yerine a’mâ olarak gelenler:
Hükmünde haksızlık ve zulüm edenlerdir. Gerek evinin içindeki ev halkına, gerekse emri altında bulunan memur ve sair kimselere zulmetmiş olanlar. Hükmünde haksızlık yapanlar, daima zalim olurlar ve zikredilen şekilde cezalandırılırlar.
İki kulağı sağır olanlar:
Amelleri sebebiyle kendilerini yüksek ve üstün görüp, “acaba benim gibi bir kimse var mıdır” diyen kimselerdir. Zira bunlar dünyada kendilerini en iyi kimselerden kabül etmek isterler. Dünyada kendisinden iyi hiç insan yokmuş gibi davranırlar.
Peygamber Efendimiz Sâllâllahû Aleyhi ve Sellem buyuruyor ki:
“Amellerin güzelliğinden gelen gururdan, Allah’a sığınırım”.
Dillerini çiğneyenler şu kimselerdir:
Kendileri halka nasihat verirler, lâkin verdikleri nasihatleri kendileri tutmazlar. Bunların kavilleri fiillerine, sözleri özlerine aykırı ve zıttır. Yanlış fetva verirler.
Elleri kesik olarak mahşer yerine gelenler:
Komşularını incitenlerdir.
Ateşten ağaçlara bağlı olarak gelenler:
İnsanlarla alay eden, onları maskaraya çeviren ve çevirmek isteyenlerdir.
Köpek ölüsü gibi pis kokanlar:
Nefsine uyan, nefsine tabi olanlardır. Malının, sürülerinin, mücevherlerinin zekâtını vermeyenlerdir.
Katrandan cübbe ve elbise giyenler:
Tekebbür eden, gurur ve azamet taslayanlardır.
Aziz Kardeşim!
Herkes kendini bilir. Bu hatırlatmalar inşaallah bizlerin ders çıkarmasını temin eder. Bu vesileyle çirkin hallere düşmekten korunuruz.
Ya Rabbi!
Kıyamet günü yüzümüzü kara edecek amellerden sana sığınırız. Kıyamet günü yüzümüzü ak edecek amellerle bizleri meşgul eyle. Âmin!
 

Bu konuyu görüntüleyen kişiler

Üst Alt