Neler Yeni

Hoşgeldiniz İslami Forum Sayfası

Tüm özelliklerimize erişmek için şimdi bize katılın. Kaydolduktan ve oturum açtıktan sonra, konular oluşturabilir, mevcut konulara yanıtlar gönderebilir, diğer üyelerinize itibar kazandırabilir, kendi özel mesajınızı edinebilir ve çok daha fazlasını yapabilirsiniz. Ayrıca hızlı ve tamamen ücretsizdir, peki ne bekliyorsunuz?
Blue
Red
Green
Orange
Voilet
Slate
Dark

Türkiyede faiz alınması helal mi haram mı? (1 Kullanıcı)

_SeNaToR_

Yasaklı Kullanıcı
Katılım
25 Ağu 2008
Mesajlar
1,220
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
35
ben birşey öğrenmek istiyorum Erzurumli kardeşten...
Ebu bekr(r.a) sonucu daha önceden biliyordu Allah'tan haber almıştı dediniz, birden çok yerde..Bunun delili nedir kardeş.Sadece öğrenmek için sordum yanlış anlama Allah'a emenat olunuz.
 

Erzurumli

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
28 Ağu 2007
Mesajlar
1,455
Tepki puanı
1
Puanları
0
ben birşey öğrenmek istiyorum Erzurumli kardeşten...
Ebu bekr(r.a) sonucu daha önceden biliyordu Allah'tan haber almıştı dediniz, birden çok yerde..Bunun delili nedir kardeş.Sadece öğrenmek için sordum yanlış anlama Allah'a emenat olunuz.


Neyin delili canım kardeşim,

Bakınız bu olay ne üzere kurulu,İran mecusileri,Roma Hristiyanları ile savaş yapıyor,savaşı Mecusiler kazanıyor,Mekkeli müşrikler Hz.Ebu Bekir gibi birçok sahabi ile alay ediyorlar '' Romalılar hristiyandı dolayısı ile siz müslümanlar gibi ALLAH'a inanırdı,Mecusiler ise bizim gibi put peresttirler,aramızda bir savaş çıksa aynı Mecusilerin Hristiyanları yendiği gibi bizlerde siz müslümanları yeneriz dediler...'' bunun üzerine delilimiz olan Rum suresinde ki 2. Rum (orduları) yenilgiye uğradı.
3.Yakın bir yerde. Ama onlar, yenilgilerinden sonra yeneceklerdir. 4. Birkaç yıl içinde. Bundan önce de, sonra da emir Allah'ındır. Ve o gün mü'minler sevineceklerdir.
Diye Mevla Teala Romalıların yeni bir savaşta galip geleceklerini buyurdu,bu kesin haberi alan Hz.Ebu Bekir konumuzda ismi geçen kişiye gitti ve bu ayeti kerimeleri anlattı,O kişi ise bu işe güldü ve varmısın benimle bahse dedi,Hz.Ebu Bekir kabul etti ve 3 yıl içinde Romalıların kazanacağını söyleyip 10 deve üzere bahse girdi,sonra Efendimiz aleyhisselatu vesselamın yanına gelip olan biteni anlattı,efendimizde '' Ya Eba Bekir ALLAH indinde 3,9 rakamına tekabul eder,sen şimdi git bahis zamanını 9 yıla bahis develerinide 100 deveye yükselt...'' diye buyurdu,bunun üzere Hz.Ebu Bekir söyleneni yaptı ve 9 yıl sonra bahsin sonucuna göre bahis nedelini tahsil etti,ancak hiç bir deveyi mülk edinmedi ve fakir fukaraya dağıttı.

Bu olayda anlaşılan şudur ki ALLAH TEALA Rum suresinde romalıların kazanacağını bildirmese idi asla ve asla Hz.Ebu Bekir bahse girmezdi,bahse girmesindeki gaye hem ALLAH TEALA nın kelamının yalan olmadığını göstermek ve hemde müşriklerin malını ellerinden alıp onları zayıf tutmaktı,bu olayı günümüzde bile irdeleyip Ebu Bekir kumar oynamışsa bende oynarım diyen kişilerin bu deyişlerini düşürmek ve Hz.Ebu Bekiri temyiz etmek içinde İmamı Azam hazretleri bu içtihadını yapmış,'' Eğer sen hz.Ebu Bekir gibi darul harbde isen,eğer sende Rum suresi gibi yakında olacak olan ve girdiğin bahsin sonucunu ALLAH TEALA dan kesin almış isen,işte sende Onun gibi bahse girebilirsin,ama senin ALLAH TEALA dan bir ayet yolu ile haber alamayacağın kesin olduğundan ne böyle bir işe bulaş neden kimseyi bulaştır,nede artık Ebu Bekir kumar oynamıştır diye iftira atma...''

Umarım anlatabilmişizdir...
 

mürmüdük

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
7 Tem 2009
Mesajlar
6,952
Tepki puanı
1
Puanları
0
Yaş
53
Web Sitesi
anadoluhaber.blogcu.com
Ancak küfür diyarında yaşayan bir müslümanın gayr-i müslimden faiz almasında beis yoktur. Çünkü onlara göre faiz almak hiyânet sayılmaz, normaldir. (1)





Küfür diyarında gayr-i müslimlerden faiz almak caizdir diyen İmam-ı Âzam ile Muhammed'in sözü daha râcihdir. Çünkü bir müslüman parasını, meselâ bir Alman bankasına yatırsa (ki yatırması doğru değildir) onlar, parasını çalıştırıp bol bol kazanacaklar, para sahibi faizini almadığı takdirde cebine hiç bir şey girmeyecek, üstelik de gayr-i müslimlerin istihzalarına maruz kalacaktır. (4)



Not : İmam Azam ve İmam Muhammed ‘e göre küfür diyarında yaşayan bir müslümanın gayr-i müslimden faiz almasında bir sakınca olmadığı hususu: “Daru’l-harpte müslüman ile gayri Müslim arasında faiz olmaz hadisi şerifine dayanmaktadır.'' (5)

Yurt dışındaki vatandaşlarımız bu hadisle ve Hanefi mezhebinin görüşü ile amel ettiklerinden yaptıkları helaldir

Dipnotlar:

1- el-Fıkhu ale'l-Mezahebil arba'a, 1/340. Fethu'l-vehhab 2/355.

4- Halil Günenç, Günümüz Meselelerine Fetvalar, 1/243-244.



kaynak:sorularlaislamiyet
Esselamün Aleyküm gönüldaşlar...
Ben de konuya ucundan dahil olayım dedim müsadenizle...
1-Kafire faiz verilmez,hiçbir şartta...Kredi çektim vs vs faizin danışkasıdır...Faiz hakkındaki hükmün şiddeti de bellidir...
2-Hiçbir şartta Müslümandan ne faiz alınır,ne faziz verilir...Faiz hakkındaki hükmün şiddeti de bellidir...
3-Üstteki alıntılanan ölçülere göre ise KAFİRDEN FAİZ ALINIR...Hikmetleri ayrı mesele...
Vesselam...Veddua...
 

mürmüdük

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
7 Tem 2009
Mesajlar
6,952
Tepki puanı
1
Puanları
0
Yaş
53
Web Sitesi
anadoluhaber.blogcu.com
Dâr-ül Harb'te Faiz

İbrahimi Halebî "Mültekâ"sında şöyle yazar: "Ve Dâr-i Harb'de (kâfirlerin memleketinde) olan müslüman ile ehli harbin (kâfirlerin) arasında faiz yoktur. Zira ehli harb olan kâfirlerin memleketinde müslüman için mübahtır. Bu sebeble de faiz haram olmaz, orada onların arasında faiz diye bir şey yoktur."... Bu görüş İmam Ebu Hanîfe ve İmam Muhammed'e istinadendir.
İmam Ebû Yusuf ise "dâr-i harbde de bir müslüman ile bir harbî arasında faiz sâbit olur" buyurmuştur. Diğer üç mezhebin görüşü de böyledir...
Hanefîlere ait metinlerde fetvanın Ebû Hanîfe'nin görüşüne nisbetle verildiği belirtilmiştir. Örneğin "Dürer Şerhi Gurer"de belirtildiğine göre F. Sultan Mehmed'in Şeyhülislâm'ı, "dâr-i harb olan kâfir memleketinde olan müslüman ile harbî arasında faiz haram olmaz" fetvasını vermiştir. Bununla birlikte İbnu'l-Hümam'da faizi (fazlalığı) müslümanın alması gerektiği kaydı düşülmüştür.

Dâr-ül Harb için İbn Âbidin'de şu hükümler beyan edilmektedir:

"İmam Ebû Yusuf ve Muhammed (r.a.) dediler ki: Dâr-i İslâm, ancak bir şartla dâr-i harb olur. O da, küfür hükmünün açıkça icra ve hakimiyetidir. Hindiyye'nin kıyası da budur... Bir memleketin dâr-i harb olması üzerine şu hükümler de şâmil olur: Hadler (zinanın, iftiranın, içki içmenin cezâları) ve kaved (yaralama, kıtal ve emsâli şeyler işlendiğinde gereken misilleme ve para cezaları) icra olunmayan ülkeler de dâr-i harbdir... Şayet dâr-i harb olan bir ülkede İslâm hükümleri icra olunur, Şer'i cezalar da tatbik edilirse orası da dâr-i İslâm olur."
 

şuayip61

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
11 May 2010
Mesajlar
23
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
35
Dâr-ül Harb'te Faiz

İbrahimi Halebî "Mültekâ"sında şöyle yazar: "Ve Dâr-i Harb'de (kâfirlerin memleketinde) olan müslüman ile ehli harbin (kâfirlerin) arasında faiz yoktur. Zira ehli harb olan kâfirlerin memleketinde müslüman için mübahtır. Bu sebeble de faiz haram olmaz, orada onların arasında faiz diye bir şey yoktur."... Bu görüş İmam Ebu Hanîfe ve İmam Muhammed'e istinadendir.
İmam Ebû Yusuf ise "dâr-i harbde de bir müslüman ile bir harbî arasında faiz sâbit olur" buyurmuştur. Diğer üç mezhebin görüşü de böyledir...
Hanefîlere ait metinlerde fetvanın Ebû Hanîfe'nin görüşüne nisbetle verildiği belirtilmiştir. Örneğin "Dürer Şerhi Gurer"de belirtildiğine göre F. Sultan Mehmed'in Şeyhülislâm'ı, "dâr-i harb olan kâfir memleketinde olan müslüman ile harbî arasında faiz haram olmaz" fetvasını vermiştir. Bununla birlikte İbnu'l-Hümam'da faizi (fazlalığı) müslümanın alması gerektiği kaydı düşülmüştür.

Dâr-ül Harb için İbn Âbidin'de şu hükümler beyan edilmektedir:

"İmam Ebû Yusuf ve Muhammed (r.a.) dediler ki: Dâr-i İslâm, ancak bir şartla dâr-i harb olur. O da, küfür hükmünün açıkça icra ve hakimiyetidir. Hindiyye'nin kıyası da budur... Bir memleketin dâr-i harb olması üzerine şu hükümler de şâmil olur: Hadler (zinanın, iftiranın, içki içmenin cezâları) ve kaved (yaralama, kıtal ve emsâli şeyler işlendiğinde gereken misilleme ve para cezaları) icra olunmayan ülkeler de dâr-i harbdir... Şayet dâr-i harb olan bir ülkede İslâm hükümleri icra olunur, Şer'i cezalar da tatbik edilirse orası da dâr-i İslâm olur."

sa kardeş.
bu açıklamalarına göre türkiyede darul harp ve türkiyedede bankalardan faiz alabiliriz öylemi?
 

mürmüdük

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
7 Tem 2009
Mesajlar
6,952
Tepki puanı
1
Puanları
0
Yaş
53
Web Sitesi
anadoluhaber.blogcu.com
Faizin Yasaklanmasının Hikmeti

Fahreddin Er-Râzî "Tefsîr-i Kebir"inde faizin haram oluş hikmetlerini şöyle belirtmektedir:

1- Faiz, insanın malını, bir karşılık vermeden almak demektir. Çünkü bir dirhemi iki dirhem karşılığında alıp-satan, fazladan karşılıksız bir dirhem almış olur. İnsanların, mallarına ihtiyaçları vardır. Dolayısıyla malın, bu bakımdan büyük bir saygınlığı (hürmeti) vardır. Nitekim Hz. Peygamber "İnsanın malının haramlığı kanın-canın haramlığı gibidir" buyurmuştur. Binaenaleyh, bir insanın malını karşılıksız almanın haram olması gerekir... İmdi şayet, "Anaparanın, o kimsenin elinde uzun müddet kalmasının, fazladan alınacak paraya bir karşılık sayılması niçin câiz olmasın? Çünkü anapara, şayet bu müddet içerisinde esas sahibinin elinde olsaydı, onun bu parayla ticaret yaparak kazanç elde etmesi mümkün olurdu. Parayı borçluya verdiğine, borçlu da bu paradan istifade ettiğine göre, borçlunun alacaklıya, o paradan ettiği istifadeye karşılık fazladan bir para vermesi yadırganmamalıdır" denilir ise biz de deriz ki: Sizin bahsettiğiniz istifâde, olması da olmaması da muhtemel mevhum (varsayılan) bir şeydir. Halbuki anaparadan fazlasını almak, kesin bir iştir. Binaenaleyh kesin olanı, varsayılan zannî bir şeyden dolayı elden çıkarmak, her halukârda zarardır... (Bu madde, tüketim faizi üretim faizi ayırımını yapıp üretim için verilen ödünçten alınan faizi meşru sayan reformistlere armağan olsun. S.D.)

2- Bazı alimler şöyle demişlerdir: Allah Teâlâ, faizi, insanları çalışmaktan alıkoyacağı için haram kılmıştır. Çünkü parası olan kimseler, ister vâdeli, ister peşin olsun, yapacakları faiz akdi vasıtasıyla kâr elde etme imkânı bulduklarında, geçimlerini kolayca sağlarlar ve çalışma, ticaret ile güç sanatların meşakkatlerine girmezler. Bu da, insanların menfaatlerinin zedelenmesi neticesine götürür. Halbuki âlemin menfaatinin, ancak ticaret, sanat ve elsanatları ile, imar ile nizam ve düzene girdiği malumdur... (Bu hükmü 28.08.1997 tarihli Sabah Gazetesi'ndeki, "Üretimde Kazanan Yok" başlıklı haberle delillendirebiliriz: "İSO'nun 500 büyük firma araştırmasına göre en büyük şirketler yine kamuda. Ancak hem kamu hem de özel sektörde gelirler faize dayanıyor. (...) Şirketlerin kârlarının yarısından fazlası faiz gelirlerinden oluşan faaliyet dışı gelirlerden kaynaklandı."... Bunun sebebi hiç şüphesiz üretimdeki kâr haddinin faiz haddinin altında olmasıdır. Firmalar üretime yatırmaktansa paralarını faize vermeyi daha kârlı bulmaktalar. Bu ise netice itibariyle hem milli gelirin-üretimin düşmesine hem de yatırım ve üretim olmadığı için işsizliğin artmasına yol açmaktadır... S.D.)

3- Şu izah da yapılmıştır: Faiz muamelesinin haramlığındaki hikmet, bunun insanlar arasında bilinen ve yaygın olan karzın (borçlanmanın) sona ermesine sebeb olmasıdır. Çünkü faiz haram kılındığında, insanlar borç para vermekten ve bu yaygın borç vermeyi sürdürmekten hoşlanırlar. Eğer faiz helâl olsaydı, ihtiyaç sahiplerinin içinde bulunduğu zaruret, bu ihtiyaç sahibini, aldığı bir dirheme mukabil iki dirhem ödemeye mecbur ederdi. Bu da, eşitliğin, ma'ruf ve ihsanın sona ermesi neticesine götürür... (Bu maddeyle aşağıdaki maddeden çıkarılacak sonuç, faizin mülkiyet dağılımını sürekli zenginler lehine bozacağıdır. Faizi müesseseleştiren Kapitalist dünyada olduğu gibi. Örneğin Amerika'da nüfusun % 20'si yoksulluk sınırının altında yaşarken küçük bir azınlık muazzam servetlere sahiptir... S.D.)

4- Genel olarak borç veren zengin, borç alan da fakirdir. Binaenaleyh faiz akdinin câiz olduğunu söylemek; zengine, fakir ve güçsüz kimseden fazladan para alma imkânı vermek olurdu. Bu ise rahîm olan Allah'ın rahmetinden dolayı câiz değildir... (Son yüzyıllarda artık zenginlerden ziyade zengin sayılamayacak halk yığınlarının borç verdiğini, borç alanların ise artık fakirler değil zengin müteşebbisler olduğunu bu yüzden "faizin fakir ve yoksulları ezdiği" yollu iddiaların geçerliliğini yitirdiğini söyleyenler ilk bakışta haklı görülebilirler. Ama gerçekte müteşebbislerin, ödedikleri faizi, ürettikleri mallar aracılığı ile tüketici halk kitlelerine misliyle yansıttıkları gözönünde tutulursa, faiz yüzünden sömürülenlerin yine fakirler ve yoksullar olduğu görülecektir... S.D.)

(Faizin yasaklanmasının hikmetine dair Fahri Râzî'nin yukarıdaki görüşleri, dikkat edilirse iktisadî yönü ağır basan görüşlerdir. Diğer tefsir ve fıkıh kitaplarında daha birçok hikmet işâret olunmuştur. Bu hikmetlerden bazıları:)

5- Faiz, münakaşanın meydana gelmesini tevlid edebilir ve içtimaî tesanüdü (karşılıklı yardımlaşmayı) ihlâl eder. Hiçbir faize tâbi borçlu yoktur ki, gönül hoşluğu ile borcunu getirip, Allah râzı olsun diyerek versin. İhtiyaçtan dolayı istemeyerek alınan faizli bir borcun minnet ve şükranla verilmeyeceği pek tabiîdir. Borç ödenmediği takdirde ise vaziyet daha müşküldür. Binâenaleyh bir milletin fertleri arasında faizciliğin umumîleşmesi ve intişarı neticesinde içtimaî tesânüd yok olur ve yıkılır... (Günümüzün faizi meşrulaştırıp müesseseleştirmiş her ülkesi istisnasız bu hükmü delillendirir... S.D.)

6- Faiz yoluyla zengin olanlara, bütün insanların nazarı dikkatleri yönelir. Ve böyle zenginlere düşmanlıkda bulunanlar çoğalır... (Batı dünyasında özel mülkiyet düşmanı anarşist, sosyalist ve komünist akımların doğmasında ve yayılmasındaki temel sebeblerden birisi burada belirtildiği üzere faizdir... S.D.)

(Yukarıdaki hikmetlere istinaden psikologlar, sosyologlar, ahlak bilimcileri ve iktisatçılar faizin niçin yasaklandığına dair daha teferruatlı sebebler ileri sürebilirler... S.D.)

7- Faizin haramlığı Nass (âyet) ile sâbittir. Mükellefiyetlerin hepsinin hikmetinin, insanlarca bilinmesi şart değildir. Biz, faiz ile ilgili hikmetin ne olduğunu kesin olarak bilmesek bile, faiz akdinin haram olduğunu kesin bilmek (itikad etmek) gerekir.
 

mürmüdük

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
7 Tem 2009
Mesajlar
6,952
Tepki puanı
1
Puanları
0
Yaş
53
Web Sitesi
anadoluhaber.blogcu.com
Faizin Cezası

Allah Teâlâ faiz ile alış-veriş edenleri şeytan çarpmışa benzetir, Resûlü ise Kâbe astarı yanında anayla zina etmekten beter gösterir. Bir hadîste de faiz yiyen, yediren, onlara aracı olan ve faizi helal sayanların topu lanetlenir. Bu lanetlilere bu dünyada verilecek ceza hukukta belirtilmeyip devlet başkanının (kanun koyucunun) inisiyatifine bırakılmıştır. Devlet başkanı şartlara göre ribahorlara ölüm cezası dahil her türlü cezayı verebilir. Örneğin Halife Hz. Ömer faizle iştigalde ısrar eden bazı Yahudi kabilelerini sürgün etmiştir...
 

mürmüdük

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
7 Tem 2009
Mesajlar
6,952
Tepki puanı
1
Puanları
0
Yaş
53
Web Sitesi
anadoluhaber.blogcu.com
sa kardeş.
bu açıklamalarına göre türkiyede darul harp ve türkiyedede bankalardan faiz alabiliriz öylemi?
Ve Aleyküm Selam gönüldaşımız,kardeşimiz...
İmam-ı Azam Ebu Hanife Hazretlerinin içtihadına göre kafirlerden faiz alınabilir sonucu çıkıyor...
1-KAFİRE HİÇBİR ŞARTTA FAİZ VERİLMEZ...
2-HİÇBİR ŞARTTA MÜSLÜMANDAN NE FAİZ ALINIR NEDE MÜSLÜMANA FAİZ ÖDENİR...
3-DARUL HARPTE KAFİRDEN FAİZ ALINABİLİR...
vESSELAM...vEDDUA...
 

mürmüdük

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
7 Tem 2009
Mesajlar
6,952
Tepki puanı
1
Puanları
0
Yaş
53
Web Sitesi
anadoluhaber.blogcu.com
Reformistlere Reddiye

Merhum Ahmed Davudoğlu Hocanın "din tahripçileri" olarak yaftaladığı mezhepsizler ve reformistler, tıpkı Hıristiyan reformistler gibi İslâm'ın, faizin mahiyet ve çerçevesine dair görüşünü bulandırarak faize kapı aralamaya teşebbüs etmişler ve etmektedirler... Abduh, Reşid Rıza, Mahmut Şaltut, Abdulvehap el-Hallaf, Bedevî, Fazlurrahman, Devâlibî, Abdulcelil İsa, İsmail Hakkı İzmirli, Süleyman Uludağ ve Sabri Ülgener gibi reformistlerin bir kısmına göre İslâm'ın yasakladığı faiz "bileşik faiz", diğerlerine göre ise ödünçten alınan faizdir. Dolayısıyla birinci gruba göre "basit faiz", ikinci gruba göre üretim için verilen ödünçten alınan faiz, İslâm'ın yasakladığı faiz değildir ve tabiî ki meşrudur... Bu saçmalıklara kısaca değinelim:

Basit faizle bileşik faizin aynı olduğunu anlamak için derin İslamî bilgiye sahip olmak gereksiz. Çünkü bir parça zekadan yoksun olmayan herkes bu ikisinin aynı şey olduğunu anlayıverir. Şöyle ki, her yıl sonunda elde edilen faizin anaparaya eklenmesi şartıyla 5 yıllığına % 10 faiz oranıyla ödünç verilen 1 milyon lira, 1. yıl sonunda 1 milyon 100 bin lira, 2. yıl sonunda 1 milyon 210 bin lira (....) 5. yıl sonunda 1 milyon 610 bin lira olmaktadır. Bu "bileşik faiz" muamelesi yasaklanıp da basit faiz meşrulaştırıldığında bu sefer ribahorlar her yıl sonunda yeni bir ödünç akdi yaparak veya her yıl bir başkasına ödünç vermek suretiyle 5. yıl sonunda anaparasının yine 1 milyon 610 bin liraya çıkmasını sağlayabilirler. Bu basit hesabı yapamamak reformistlerin zeka değil iman özrünün sonucudur...

Üretim için verilen ödünçten alınacak faizi meşru sayanlara gelince, onlar artık şartların değiştiğini, ödünç alanın artık fakirler değil müteşebbisler olduğunu, müteşebbislerin ödünç sayesinde büyük menfaatler elde ettiklerini ve bundan dolayı kazancın bir kısmını ödünç verenlere vermelerinin hakkaniyete uygun olduğunu iddia etmektedirler. Bu iddialara Hıristiyan reformistler vesilesiyle yine ilk bölümde cevap vermiştik. Burada kısaca şunları söyleyebiliriz: Ödünç, tüketim için verildiğinde ödüncü alanın, ödünç aldığı şeyin menfaatinden öte fazladan bir menfaatlenmesi olmamakta. Bu yüzden ödünç verenin verdiğinden fazlasını istemesi hakkaniyete uymamaktadır. Buradaki fazlalığın karşılıktan hâli-boş olduğu gayet açık olduğundan reformistler de bu faizin gayrı meşru olduğunu kabul ederler... Reformistlerin meşru saydığı üretim için verilen ödünçten alınan faizin ödünç veren açısından aslında tüketim için verilen ödünçten alınan faizden farkı yoktur. Tüketim ödüncü de verse, üretim ödüncü de verse o her halukârda belirlenen nisbette faizini almaktadır. Ödünç alanlar açısından ise durum biraz farklıdır. Tüketim için alanlar sadece belirlenen faizi öder ve başka bir zarara maruz kalmazken müteşebbislerin, ödedikleri faizden fazla kazanması veya aynı nisbette kazanması veya zarar etmesi muhtemeldir. İşte reformistler üretim için verilen faizi meşru kılmak için üç ihtimalden sadece "müteşebbisin kazanacağı" ihtimaline dayanmaktadırlar. Ya kazanamaz ve hatta anaparanın tamamını da kaybederse? Onların buna verebilecek cevapları yoktur. Halbuki bu ihtimal üretim için verilen ödünçten istenen faizi gayrı meşru kılmaya yeter. (Burada sermaye sahibi ile müteşebbis arasında hakkaniyeti gerçekleştirici tek sistem olan mudarebe şirketi hatırlanmalı)...

Farz-ı muhâl, üretim için verilen ödünçten alınan faizi meşru sayalım. Tüketim ödüncüne ihtiyaç duyanlar ihtiyaç duydukları krediyi üretim ödüncü adı altında alsalar, ribahorlar da tüketim ödüncünü üretim için verdik deseler bu durumda faiz yasağının hiçbir anlamı kalmaz. Zaten din tahripçilerinin asıl amacı da bu değil mi?..
 

mürmüdük

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
7 Tem 2009
Mesajlar
6,952
Tepki puanı
1
Puanları
0
Yaş
53
Web Sitesi
anadoluhaber.blogcu.com
MÜSTAKBEL BAŞYÜCELİK İSLAM DEVLETİNDE FAİZ...
· Faiz, bizim cemiyetimizde her şekliyle mutlak olarak yasaktır.
· Asıl ve esas bakımından her şekliyle yasak olan faize, bugünkü cemiyetin zaten kanunî bir yasak belirtici bütün tefecilik ve murabahacılık nevileri dahil olduktan başka, resmî ve kanunî ölçüyle yasak olmıyan her nevi de girmektedir. Yâni resmî ve hususî hiç bir faize, faiz mefhumuna, uzaktan ve yakından faize benzer hiç bir fiile, devlet ve idare telâkkimizin tahammül etmesine imkân mevcut değildir.
· Faizin kat’î tarifi şudur: Umumiyetle borç diye alınan ve verilen herhangi bir şeyin, mislinden fazla olarak iadesini peşin bir akidle iki taraf arasında kararlaştırmak ve bu kararı yerine getirmek. Dinî ismi (ribâ) olan faiz fiili, bugün en ileri cemiyet telâkkileri ve iktisadî prensiplerince ezici sermayenin ictimaî sınıfları müstemlekeleştirmesi ve oturduğu yerde kendisini besletmesi diye anlaşıldığına göre, bizim, her hakikati ezelî bir kıdemle çerçeveleyen ana ölçümüzün hikmeti daha kuvvetle kavranabilir.
· Bu mutlak yasak, resmî ve hususî her fiil halinde faiz mefhumunu, bütün iktisadî, ictimaî ve idarî hayattan topekûn tasfiye edecektir.
· Komşusuna ödünç olarak bir tas pirinç verirken yerine bir buçuk tas pirinç isteyen bir insanın hareketi (ribâ) mefhumunun tâ kendisi olmasına mukabil, bir tas pirince sadece bir tas pirinçten başka bir isteği olmadığı halde karşılığında hediye olarak ve evvelden bilmiyerek bir çuval pirinç alan insanın faizle en küçük bir alâkası yoktur. Doğrudan doğruya ticaret ve meşru kâr ise hudutsuz mânada serbesttir. İşte faizin böylece en ince noktalarına kadar sınırları çizildikten sonra, yalnız peşin akde dayanan ve bir karzın fazlasiyle iadesini tazammun eden fiil, hususî şahıslardan başlayarak devlet müessiselerine ve resmî, hususî bütün muamelelere kadar kökünden kaldırılacaktır.
· İktisadî hayatta birer nâzım mevkiinde bulunan bankaların fiillleri de ana ölçüye uydurulacak; bankalara yatırılan paralara karşılık hiçbir faiz alınmıyacağı gibi, bankalardan alınan paralara karşılık olarak da ancak “masraf karşılığı” ve “iştirak payı” namiyle muayyen miktarlar verilecektir. Kat’î olarak bilmek lâzımdır ki, bazı iktisadî faaliyetlerin ana ölçüye tatbiki mümkün ve hareketleri sömürücü faiz mefhumundan uzaklaştırmak kabil iken, bizzat kendilerinin “faiz” tâbir ve mefhumuna iltifat etmeleri ve kendilerini böyle göstermeleri, ana ölçüye karşı kayıtsızlıklarının ve faizi muhterem addetmelerinin neticesidir. Bu telâkkiye en parlak misal de bankaların vaziyetidir. Halbuki bunların fiilini ana ölçüye tatbik, böylece faidelerini semerelendirerek mazarratlarını tasfiye, pekâlâ imkân dahilindedir.
· Faiz yasağı cemiyetin her muamelesine teşmil edilecek, devlet idaresinin bütün ruhuna hâkim kılınacak, ticaret hayatına mutlak olarak tatbik olunacak ve bu yasağa karşı en küçük hareket, ana dâvaya ihanet suçiyle cezalandırılacaktır.
 

mürmüdük

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
7 Tem 2009
Mesajlar
6,952
Tepki puanı
1
Puanları
0
Yaş
53
Web Sitesi
anadoluhaber.blogcu.com
Sezai Kırlangıç
Bankacılık Sisteminin Çökmesi Demek Türkiye'nin Kurtulması Demektir




Emperyalizmin ve onun sacayağı kapitalizmin bel kemiğini teşkil eden mevcut bankacılık sistemi çökerse, özelde Türkiye genelde tüm dünya kurtulur. Sadece ülkeler değil tüm insanlık da, başlarına çöreklenmiş bu tefeci oligarşinin, devletleşmiş mafya çetesinin, deccaliyet fitnesinin çökmesini dilemektedir. Çünkü çok uluslu şirketler bu bankalar aracılığı ile ülkelerin maddi manevi kaynaklarını emmekte ve yine bu bankalar aracılığı ile hiçbir emek ve çaba sarfetmeden kâğıt üzerinde bir takım hesaplar ile oynayarak kazanç elde etmektedir. Ülkeleri IMF, OPEC vb kuruluşlara aracılığı ile kapitalist bankalara borçlandırarak, her yıl, her ay düzenli olarak ülkelerin milli gelirinden ‘faiz ödemesi’ adı altında sömürü gerçekleştirirler. Ülkemiz de bu içler acısı durumdadır, yüzyıldır bitmeyen borç faizi ödenmekte olup ve elden çıkmış birçok temel kaynaklarımız işgalcinin elinde tutulmaktadır. Bunlardan bir kaçı, Tüpraş, Telekom, Tekel, İlaç Sanayii’dir.
Ellerinde ki devasa sermayenin ve girdikleri ülkelerin ekonomistlerinin başlarına geçirdikleri liberalizm çuvalının sağladığı güç ve enerji ile sömürülerini çok rahat devam ettirmektedirler. Şirketlerin para alış verişi, şirketlerin bağlantı içerisinde oldukları fabrikaların ürünlerinin çıkışı ve bu ürünlere yönelik para transferleri vs. bu tefeci oligarşinin elindedir. Günümüz itibariyle ABD merkezli yaşanan ekonomik kriz, çok uluslu şirketlerin biriktirdikleri bu ‘dehhameleşmiş sermeyenin’ ellerinde patlamasıdır. Kaynakları kurutmak bir tarafa kaynak kullanımını öyle hor ve öyle hırslı kullanmışlardır ki milyonlarca insanı gözü kırpmadan öldürebilmiş, milyonlarcasının sakat kalmasına sebep olabilmiş ve yine milyonlarcasını palavradan salgınlar ve yine bahaneler ile ölüme sürükleyebilmişlerdir.
Şimdi birileri geçmiş Bankacılık Sistemini kurtarmaktan falan bahsediyor, sen kimi kurtarıyorsun, milleti kurtarmaksa muradın, bırak mevcut bankacılık sistemi batsın, yok eğer muradın emperyalist şirketleri ve onların bankalarını kurtarmaksa, seni bu milletin elinden kim kurtaracak. Çünkü çöken sistem artık dikiş tutmuyor, yama kabul etmiyor, dökülüyor bir bir. Öyleyse bırak çöksün kapitalist sömürgecinin kan emici tefecileri. Artan işsizliğin sebebi bankalar değil mi, gelirlerin üzerindeki icraların yarısından çoğu bankaların değil mi, cezaevlerini dolduran onbinlerce kişiyi cezaevine tıktıran bankalar değil mi, binlerce kişinin intiharına sebep olan bankalar değil mi? O halde devleti ve milleti idareye talip olanlar bu hususta ne gerekiyorsa devlet ve millet lehine gereğini yapmalıdır. Milleti bankaların önüne yem olarak atanlar şimdi kalkıp ‘atmasaydılar kendilerini’ deme alçaklığını göstermemeli ve devlet idaresine talip olmanın sorumluluğunu yerine getirmelidirler.
Tefeci malum olduğu üzere; işine engel olana, borcunu ödemeyene, kendinden izinsiz farklı işe girene, ürün üretene hemen kiralık çeteler, ya da çetesi aracılığı ile gözdağı verir, gerekirse öldürür ki diğerlerine örnek olsun. Aynı misal Çok Uluslu Şirketlerin soygunları, yağmaları karşısında sessiz durmayan insanlar için de yapılır. Irak, Afganistan, Somali, Sudan bunun en güzel örnekleridir. Çok uluslu kapitalist şirketlerin yol güvenlikleri, mal transferi imkânının sağlanması vs diğer çete NATO tarafından yürütülür. Bir yanda ekonomik sömürgecilik diğer yandan katliam üstüne katliam gerçekleştiren savaş makineleri, insanlık bu mânâda bir kez daha kurtuluşu arzulamaktadır.
Diğer yandan özelleştirme adı altında ülkenin temel kaynaklarını teşkil eden ürünlerin tekelleştirilmesi, ülke içinde ve dışında ithalatı etkileyen döviz trafiğinin bu bankalar aracılığı ile sağlanması ve Borsa üzerinde, elindeki ‘dehhameleşmiş’ sermayeyi kullanarak yerli üretimde söz sahibi olması vs. bu bankalar aracılığı ile sağlanmaktadır. Buradan şu sonuç rahatlıkla çıkarılabilir, ülkelerin ekonomik istikrarının bozulması, ekonomik çöküş yaşanması ve özelleştirme ile tekelleştirilen ürünler üzerinde yüksek fiyat artışları gerçekleştirerek insanları sömürmesi mümkündür. Şimdiki hal bundan farklı değildir, tarım ürünleri üzerinde istedikleri gibi fiyat ayarlaması yapıyorlar, petrol ürünleri ve döviz üzerinde istedikleri gibi oynayabiliyorlar. Tabi olan emeği ile çalışana ve devlete ümit bağlayıp iş yapana oluyor. Oysa devleti idare edenler, milleti bankaların kucağına atmakta hiç tereddüt geçirmiyorlar, kira geliri, maaş düzeni, kredi kartı programı, gayrimenkul alım-satımı, araba alım-satımı, devlet birimlerine ait vergilerin yatırımı, yokluk ve yoksulluk içerisinde yaşayan insanlar için yatan sadakaları vs. devletin mecbur emri doğrultusunda emperyalizmin sağ kolu bankalara yönlendiriliyor. Millet hesap ücreti, çekim ücreti, kart ücreti, fiş ücreti, havale ücreti vs adı altında dolandırıldıkça dolandırılıyor ve devlet bu tefeciliğe değil karşı çıkmak meşruiyet sağlayıcı önlemler alıyor. Dolayısıyla millette, haklı olarak, kendi hakkını kendi aramaya koyuluyor, bankalara saldırıyor, bankaları soyuyor, banka binalarını tahrip ediyor, ATM makinelerini yakıyor, banka çalışanlarına tefeci muamelesi yapıp darp ediyor.
Oysa aynı millet; daha etkili sonuç almak için şunu yapmalıydı:
Bankalarla ve dövizle tüm irtibatını kesmeliydi. Ev alacaksa ertelemeli, havale gönderecekse postahaneleri veya çok zorda kalınırsa devlet bankalarını tercih etmeli, hiçbir bankada tek kuruş faizli faizsiz para bırakmamalı, kredi kartı kullanarak alış veriş yapmamalı. Bunun dışında ise nefsine hâkim olup kısa bir müddet sabretmeli, çünkü çöken mevcut bankacılık sistemi, hem onu daha iyi bir hayata taşıyacak hem de daha kolay alış veriş yapacağı, dolandırılmayacağı bir sisteme götürecektir.
Yazımızı Mütefekkir Salih Mirzabeyoğlu’nun bir tespitle sonlandıralım: “Kapitalist bankaların işleri, tefecilerin işleri ile karşılaştırılabilir; burada, modern bankaların, işletilmeyen tasarruflara topladığı ve kanunî faiz haddi dairesinde üretim amaçları için kullandığı ileri sürülebilir, fakat yazık ki modern bankalar, kazanç peşinde koşmaları sebebiyle yalnız kendi faiz hesaplarını düşünmektedirler… Böylece, iş adamlarına, bankadan aldıkları istikrazlar, teşebbüslerinde zarara uğradıklarında faiz ödemekle mahvolacak olsalar da acınmaksızın ödetilecektir; çünkü modern bankalar için kendi faizleri daha önemlidir.”(Salih Mirzabeyoğlu, İktisat ve Ahlâk, İbda Yayınları, Shf;143)
 

mürmüdük

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
7 Tem 2009
Mesajlar
6,952
Tepki puanı
1
Puanları
0
Yaş
53
Web Sitesi
anadoluhaber.blogcu.com
Darülharp

Müslümanlığın dışında her ülke,mümine göre <darülharp-savaşsahasıdır>.
Bu sahalarda mümin,kendi din ülkesinin şartlarına nispetle daha serbest imkanlara malik...
Mesela kendi dünyasında kökünden yasak olan bazı menfaatlenme şekilleri,o sahalarda mübah olabilir.
Mesela o sahalarda bir gayri müslimden gelen faiz,haram değil...
Bu durum iş şekline göre değişir ve her halde müslüman <darülharp>lerde kendi öz şiarından uzak kalamaz.
Ancak şavaş belirten noktalarda iman ve islam menfaatlerini şahsına devşirebilir.Bu meselenin gayet incesınırları vardır;ve imanı,ahlakı,her şeyi mazbut ve mahfuz müslüman<darülharp>de sahanın verdiği imkana göre ne devşirebilirsa alır.
Her şeyden önce İslam'ın şan ve şerefini her hakkıyla temsil ve telkin etmek ve savaşır tarzda yürütmek vazifesi,müslümanı düşmana zarar vermekte izinli kılarken,bu müsadenin küfürden faydalanmak şeklinde istismar edilemeyeceeğini bilmek icap eder.
Nerede olursa olsun,bütün haramlar yerinde ve yalnız belli noktalarda bazı müsadeler ortadadır.
Bu izin,demek değildir ki,müslüman<darülharp>e sürmek için domuz ticareti yapar,kafirin malını çalar,ona karşı her sahtekarlığı mübah sayar...
<Darülharp> müsaadeleri,mümine,ancak nefsini müdafaada alacağı tedbirler derecesindedir.
Mümin,<Darülharp>de <Harp hüdadır> düsturunca haeket eder ve müsaade hadleri içinde,gerekeni ve gerekmeyeni iman vicdanına havale eder.''
NFK. İman ve İslam Atlası syf.248
 

mürmüdük

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
7 Tem 2009
Mesajlar
6,952
Tepki puanı
1
Puanları
0
Yaş
53
Web Sitesi
anadoluhaber.blogcu.com
3- Dâru'l-Harb'te Faiz Meselesi:
Bu konu ile ilgili olarak el-Mebsût'ta (c: 14, s: 56) şöyle bir Hadis-i Şerif vardır:
"Dâru'l-Harp'te, Müslümanlar ile Dâru'l-Harb ahalisi arasında faiz yoktur"
Bu hadisin manâsı İmam Ebû Yusuf, İmam Malik, İmam Şafiî ve İmam Ahmed b. Hanbel'e göre, "Faiz muamelesi yapılamaz"dır. Yâni faiz muamelesi Dâru'l-İslâm'da olduğu gibi Dâru'l-Harb'te de aynen haramdır. Zira faizin haramlığını bildiren Ayetlerin (el-Bakara, 275, 278) ve Hadislerin (Ebû Davûd, 12, Beyhakî, 5/277) mutlak ve umumî ifadeleri, faizin her yerde haram olduğunu göstermektedir.
İmam Azam ve İmam Muhammed'e göre ise Dâru'l-Harb'te Müslüman ile harbî arasında faiz muamelesi caizdir. Bunlar yukarıdaki Hadis-i Şeriften "Dâru'l-Harb'te, Müslümanlarla Dâru'l-Harb ahalisi arasındaki muamele, faiz muamelesi olmaz" manasını anlamaktadırlar. Buna bağlı olarak Hanefi mezhebinde, 'fasid' kabul edilen alış veriş ve ticarî muameleler, kan, domuz ve ölmüş hayvan etini Dâru'l-Harb'te satmak caizdir. Yine Dâru'l-Harb'te harbî ile müşterek bahis ve kumar oynamak ta caizdir.
Ancak faizde, fasid alış verişte, ticari muamelelerde, kumar ve müşterek bahiste de fazlayı alan ve kazanan Müslüman olmalıdır. Kazanan ve fazlayı alan harbî olursa bunları yapmak ta haramdır.
Aynı şekilde Müslüman, kanı, domuzu ve ölmüş hayvan etini harbiye satabilir. Bunları Müslümana satması kesinlikle haramdır.
Bu konuda en sağlam yol, Allah'ın yasakladıklarından her yer ve her zamanda sakınmaktır. Takva ehli Müslümana yakışan da budur.
(İsmail Kaya, İslam Dini ve İlmihali,sh:296)
 

mürmüdük

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
7 Tem 2009
Mesajlar
6,952
Tepki puanı
1
Puanları
0
Yaş
53
Web Sitesi
anadoluhaber.blogcu.com
PROF.DR ESAT ÇOŞAN
SORU: Dârü'l islâm ve Dârü'l Harb ne demektir?
CEVAP: Yüce İslâm dinine göre yer küresi ikiye ayrılır: 1- Dârü'l İslâm. 2- Dârü'l harb veya Dârü'l küfr. Dârü'l İslâm; müsiümanların feth ettikleri veya ahalisi kendi le müslüman olmuş olan yerdir. Dârü'l harb ise İslâm hakimiyyeti altına girmeyen yerdir. Dârü'l İslâm'ın dârii'l harba dönüp dönmeyeceği hususunda ihtilaf vardır. Şafiî mezhebine göre İslâm hakimiyeti altına bir defa giren bir ülke artık hiçbir surette dârü'l harb olamaz. Ebedi olarak İslâm diyarı kalır. Buna göre daha önce Endülüs. Filistin. Rusya'nın bir kısmı ve Çin gibi müsiümanların eline geçmiş ve bugün istilaya uğramış olan müslüman toprakları İslâm toprağı sayılır. Müslümanlar bunları geri almak için çalışmadıklarından dolayı Allah'ın indinde sorumludurlar. Hanefi mezhebine göre ise dârü'l İslâm, dârü'l harbe dönüşebilir. Şöyle ki Ebû Yusuf ile Muhammed'e göre, bir İslâm ülkesi içinde İslâm ahkâmı tatbik edilmezse dârü'l harbe döner. İmamı Azam'a göre ise bir İslâm ülkesinin dârü'l harbe dönüşebilmesi için üç şartın bir arada bulunması gerekir. Bu şartlar şunlardır: 1-Dârü'l harb ile bitişik olması, 2- İçinde İslâm ahkâmının tatbik edilmemesi, 3- Ahâlisinin emniyet ve güvenliklerinin kalmamasıdır. Daha önce dârü'l İslâm olan bir ülke şayet dârü'l harb ile bitişik olmazsa veya orada İslâm ahkâmı tatbik edilirse ya da ahalinin emniyyeti varsa dârü'l İslârn olarak devam eder.

SORU: Dârü'l islâm ile dârü'l harb arasında ne fark vardır. Bu konudaki hükümler nelerdir?
CEVAP: Dârü'l harbde zina eden, hırsızlık yapan, içki içen ve kasden birisini öldüren kimse günahkâr olur ve İslâm diyarına gelse de hakkında had ve kısas cezaları uygulanmaz. Ayrıca İmam Ebû Hanife ile Muhammed'e göre bir müslüman, dârü'l harbde gayri müslimlerden faiz alsa ve gâlib geleceğini bilmek şartıyla kumar oynasa da günahkâr olmaz. Fakat Ebu Yusuf a göre faiz ve kumar her yerde haramdır. Şafiî mezhebine göre de faiz ve kumar her yerde haramdır. Bu hususta dârü'l İslâm ile dârü'l küfür arasında fark yoktur. Bir memleketin dârü'l harb olması. Cuma ve Bayram namazına mâni değildir.

SORU: İmamı Azam ile İmam Muhammed'e göre dârü'l harbde gayri müslimlerden faiz almak caiz olduğuna göre; onlardan bir şey çalmak veya onlara ait bir şey görürlerse onu gizlemek caiz midir?
CEVAP: Pasaport almak suretiyle veya başka bir yol ile dârü'l harbde bulunan bir müslümanın, gayri müslimlerden bir şey çalması veya onlara hiyânet etmesi caiz değildir. Onlardan faiz almanın caiz olmasının sebebi; onlara göre bunun normal oluşudur. Hülâsa İslâm'ı ve müslümanları lekeleyecek hırsızlık ve aldatmak gibi şeyleri yapmak haramdır.

SORU: Bugün Batı Avrupa'da milyonlarca müslümanın yaşadığı göz önüne alınarak ve birçok ülkede de müslü-manların din hürriyetine sahip olduklarını da unutmadan Hollanda, Almanya ve İngiltere gibi ülkelerin "Dârü'l Harp" veya "Dârü'l Küfür" tarifine girdikleri söylenebilir mi?
CEVAP: Batı Avrupa'da milyonlarca müslüman bulunsa da yine Dârü'l İslâm değil. Dârü'l Harp'dir. Dârü'l Harp demek, ahalisinin çoğu müslüman olmayıp İslâm nizâmı ile idare edilmeyen ülkedir. Batı Avrupa müslüman ülkelerle barış hâlinde yaşayıp dostluk elini uzatsa ve içinde bir çok müslüman yaşasa da İslâm hakimiyeti altında olmadığına göre oraya dârü'l İslâm denilemez.

SORU: Batı Avrupa bankaları müslümanlardan topladıkları paralan da gayri müslimlerin parasına katmakta ve bu paralar faizle borç verildiğinde nıüsliimanlara da verilmektedir. Diğer bir ifade ile bu çeşit faiz müesseseleri yalnız gayri müslimlere çalışmamaktır. Bu sebeple Avrupa bankalarında para tutmak (faiz alınsın alınmasın) câiz midir?
CEVAP: Avrupa'daki bankalarda toplanan para. kimin parası olursa olsun, birbirine karıştırıldıktan sonra banka sahibinin zimmetine geçer ve onun malı olur. Bunun için miislümanlann paralan gayri müslimlere verildiği gibi müsliimanlara da faizle verilir, denilemez. Bununla beraber biz Müslümanlara paralarını Avrupa bankalarına yatırsınlar diye tavsiye etmeyiz. Zira İmam Âzam ile İmam Muhammed'e göre yatıranlar faizini alabilirlerse de Ebû Yusuf ile diğer imamlara göre alamazlar.



SORU: Dârü'l Harb, dârü'l İslâm'a ve dârü'l İslâm, dârü'l Harb'e nasıl dönüşür?
CEVAP: Hanefî mezhebine göre dârü'l İslâm, dârü'l Harb'e dönüşebilir. Yalnız Hanefi âlimleri dönüş şartlarında ihtilâf etmişlerdir İmameyne göre bir İslâm ülkesine küfür düzeni hakim olduğu takdirde dârü'l harbe döner. İmamı Âzam'a göre. bir İslâm ülkesinin dârü'l harbe dönüşmesi için üç şart vardır; üçü bir arada bulunduklarında (Allah korusun) o vasıf ile vasıflanır (dârü'l Harbe dönüşür). Bu şartlar şunlardır: 1- Dârü'l Harb ile bitişik olması, 2- İçinde İslâm ahkâmının tatbik edilmemesi, 3- Ahâlisinin emniyet ve güvenliklerinin kalmaması. Cuma ve Bayram namazlarının hükmü, hiçbir mezhebe göre değişmez. Yani, mesela Cuma namazının bir takım şartları vardır, o şartlar oluştuktan sonra, onun farziyeti terettüp eder. Yer ister dârü'l-İslâm olsun, ister dârü'l Harb olsun, hiç fark etmez, Şafiî mezhebinde Cuma böyle olduğu gibi. her şey böyledir. Yani hiçbir hüküm değişmez.
Ama Hanefi mezhebine göre bazı hükümler değişir; bunlar şunlardır: 1- Dârü'l Harpte içki, zina, hırsızlık gibi haddi gerektiren bir günah veya kısası gerektiren bir katil cinayeti işleyen bir kimse, dârü'l İslâm'a döndüğünde, Şafiî'ye göre ceza ne ise uygulanacaktır. Hanefî mezhebinde ise uygulanmayacaktır. 2- Bir kimse, dârü'l harpte ribevî (faizli) bir akitte bulunsa, İmamı Ebû Hanefî ve Muhammed'e göre caizdir. İmamı Şafiî ile Ebû Yusufa göre caiz değildir. 3- Bir kimse müslüman olup dârü'l Harpten çıkarak İslâm diyarına hicret ederse, zevcesi orada kaldığı takdirde, Hanefî'ye göre boşanır; Şafiî'ye göre ise boşanmaz. 4- Bir kimse dârül Harpte müslüman olur, mal ve servetini bırakarak İslâm diyarına hicret eder; bilahare, müslümanlar dârü'l Harp olan o ülkeyi istilâ ederek malını alsalar, Hanefî'ye göre malı ganimet olur. Şafiî'ye göre ise malı ma'sundur; kendisine iade etmeleri gerekir. 5- Bir kimse, dârü'l Harpte müslüman olur ve orada kalırsa, bir müslim bir zimmî tarafından âmden öldürülürse, Şafiî'ye göre kısas gerekir. Hanefî mezhebinde ise günahkâr da olsa kısas gerekmez. 6- Kâfirler müslümanlara karşı harp ilân edip mallarını ganimet olarak alsalar; sonra müslümanlar güçlenip o ganimeti tekrar geri elde etseler. Hanefî mezhebine göre ganimet olarak dağıtılacaktır. Şafiî'ye göre sahiplerine iade edilecektir.

SORU: Müslüman bir memleket, kâfirlerin eline düşüp, namaz gibi İslâmî şiarı eda edebiiseler de ehli küfrün nizamı ile idare ediliyorlar. Riba muameleleri piyasaya hakim olup gayri ahlâkî adet ve ananeler, yaygın bir hâle gelmiştir. Böyle bir memleketi terk ederek hicret etmek lazım mıdır, değil midir?
CEVAP: İslâm hukukçuları küfür beldelerini dört bölüme ayırmışlardır:
1- İslâmî şiarın icrası mümkün olmayan belde Böyle bir yerde müslümanların kalarak yerleşmeleri caiz değildir. Hicret edebilmeleri için ne lazımsa yapmaları gerekir.
2- İçinde müslümanca yaşayıp ehli küfüre mukavemetin mümkün olduğu belde Böyle bir beldede yerleşip kalmak ve İslâmî kuvvetlendirmek farzdır. Buradan hicret eden kimse de Allah indinde mesuldür. Zira bile bile ve isteyerek İslâm'ın bir parçasını kâfirlere devretmek büyük bir hıyanettir.
3- İçinde İslâmî şiarın icrası mümkün ise de İslâm'ın yayılması mümkün olmayan ve orada kalmakla İslâm için fayda bulunmayan belde Böyle bir yerde kalmak caiz olsa da hicret etmek daha iyidir.
4- İçinde İslâmî şiarın icrası mümkün olmakla beraber dinin yayılması ve müslüman olmayan kimselerin İslâm'a girmesi umulan belde Bu takdirde böyle bir yerde kalmak gereklidir. Buna göre sorduğunuz sualin cevabı şöyledir: Şayet o memlekette kalmanın müslümanlara ve İslâm'a faydası varsa orada ikâmete devam edip fırsatı gözetlemek lazımdır. Aksi takdirde müslümanlar ekalliyete düşmüş ve gittikçe çark İslâm'ın aleyhine dönüyor ise. o memleketi mümkün ise terk etmek daha iyidir.
 

hattabi

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
9 Eyl 2010
Mesajlar
22
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
40
Dar'ul-harpte harbîlerden faiz alınabileceği yolundaki görüşler tenkit edilmiştir. Biri Hanefî Mezhebi içinden diğeri de bu mezhebin dışından olmak üzere iki tenkide yer verilecektir

Kemalüddin b. el-Hümâm’ın tenkidi

Hanefî mezhebinin önde gelen fakihlerinden İbni Hümâm bu konuda şöyle der: "Faizli işlemi yasaklayan naslar mutlaktır, yani yasağı bir şeyle sınırlamamıştır. Mekhûl’ün rivayet ettiği hadis buna ters düştüğü için bir anlam ifade etmez. Delil olabileceği ispatlanırsa o başka.
Şöyle de denebilir: O hadis delil sayılsa bile Kur'an'a haber-i vahid ile ilavede bulunmak caiz değildir. Ayetlerin, “Faizi yemeyiniz” ve benzeri emirleri bu yasağa sınır koymazken dar’ul-harpte faiz yenebilir demek bir ilave olur. Bu da caiz değildir.

Dar'ul-harpte faizi haram saymayanlar şöyle kesin bir savunma yapabilirler. "Faizli işlemle ilgili yasağa bir sınır koymayan hükümlerle, sahibinin hakkı sebebiyle dokunulmaz olan mallar hedeflenir. Harbînin malı ise anlaşmayı koruma durumu yoksa dokunulmaz değildir."

Aslında bu açıklama dikkatle incelendiğinde, Mekhûl hadisi olmasa bile yukarıdaki görüşün uygun olmasını gerektirir. Ama burada gizli olmayan bir şey vardır; o da faiz anlaşmasına girmenin helâl olmasının yanlız faizi müslümanın alacağı zamana has olması gereğidir. Ama faiz (riba) ifadesi geneldir, onu kafirin almasını da müslümanın almasını da içerir. Dar’ul-harpte faiz helâldır, demek genel bir hükümdür, almayı da kapsar vermeyi de. Kumarda da aynı durum vardır. Kafir galip gelip ortaya konan malı alabilir.

Görünen o ki, dar'ul-harpte faizli işlemin mubahlığı faizin müslüman tarafından alınmasını ifade eder. Arkadaşlar derste, illete bakarak dar’ul-harpte faizi ve kumarı helâl görenlerin maksadının, fazlalığı müslümanın alması olduğunu benimsediler. Ama o fetvanın mutlak olması yani orada böyle bir sınırlamanın olmaması buna aykırı düşmektedir. Doğrusunu Allah Teâlâ bilir"



Abdullah b. Ahmed b. Kudâme’nin tenkidi



Hanbelî mezhebi fakihlerinden İbni Kudâme (öl.620 h.) konuyla ilgili olarak şöyle der:

Faizli işlem, dar’ül-islamda haram olduğu gibi dar’ül-harpte de haram olur. İmam Malik, el-Evzaî, Ebu Yusuf, eş-Şafiî ve İshak bu görüştedir.

Ebu Hanîfe demiştir ki, "Dar’ül-harpte müslüman ile harbi arasında faizli işlem olmaz." Şu da ondan nakledilir: "Dar’ül-harpte İslam dinine girmiş iki müslüman arasında da faizli işlem olmaz. Çünkü Mekhûl'un bildirdiğine göre Allah'ın Elçisi, ona dua ve selam olsun şöyle demiştir:


Dar’ül-harpte müslümanlarla oranın halkı arasında faizli işlem olmaz.” Üstelik onların malları mubahtır. Dar’ül-İslamda onlara dokunmayı yasak kılan kendilerine verdiğimiz eman yani güvencedir. Böyle bir güvence olmayınca malları bize mubah olur.

Bizim delilimiz de Allahu Teâlânın şu ayetleridir:

Allah faizli işlemi haram kılmıştır.” (Bakara 2/275)

Faiz yiyenlerin davranışı, şeytanın peşine takılıp aklını çeldiği kimsenin davranışından farklı değildir.” (Bakara 2/275)

Müminler! Allah’*tan korkun, faizden geriye ne kalmışsa onu bırakın.” (Bakara 2/278)

Hadisler de fazlalığın haram kılındığını gösteriyor. Ona dua ve selâm olsun, Muhammed'in şu sözü yasağın genel olduğunu gösterir. “Kim artırır ya da fazlasını isterse faizli işleme girmiş olur.”

Diğer hadislerdeki yasak da geneldir. Bir de şu vardır, dar‘ül-İslamda haram olan, dar’ül-harpte de haramdır; tıpkı müslümanlar arasında faizli işlemin haram olması gibi.

Haramlığı Kur’an ile, sünnet ile ve icma ile sabit olmuş bir hükmü meçhul, sahih veya müsned ya da diğer güvenilir hadis kitaplarında geçmeyen bir hadise dayanarak terketmek olmaz. Ayrıca bu hadis hem mürseldir, hem de Muhammed'in faizli işlemi dar’ül-harpte de yasakladığı anlamına gelebilir. Çünkü “faizli işlem olmaz” sözü faiz yasaktır, şeklinde anlaşılabilir. Nitekim ayette geçen,


“Hacda kadına yaklaşmak, kötü söz söylemek ve döğüşmek olmaz.” (Bakara 2/197) ifadeleri bunların yasaklandığını gösterir

Ey iman edenler! Allah'tan korkun ve artık faizin peşini bırakın, eğer gerçekten müminler iseniz.

- Eğer böyle yapmazsanız, o zaman Allah ve Resulü tarafından size savaş açılmış olduğunu bilin. Eğer tevbe ederseniz, sermayeleriniz sizindir. Haksızlık etmezsiniz, haksızlığa da uğramazsınız. bakara=278.279
 

Gülfidan

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
24 Nis 2008
Mesajlar
679
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
41
Ülke nasıl olsa darul harb faiz alalım verelim,ülke nasıl olsa darul harb cumayıda kılmayalım,ülke nasıl olsa darul harb kumarda oynayalım,bu ülke nasıl olsa darul harb bundan sonrada birşey değişmez nasıl olsa şeriat uygulanmıyor hadisi şerifleri kafamıza göre yorumlayıp sonrada nefsimize kolay geleni yapalım,bizim içimiz kıpraşıyor ALLAH TEALA ya asi olmak için ,ben ayeti kerimede darul harp de faizi helal ettim diye gömüyorum hadisi şerifde de böyle birşey yazmıyor ama bir hadis biliyorum ki '' Faizi alanda verende cehennemliktir...'' diyor,O fetvayı yazan hoca kimse aklı başında değilmiş,zaten bu ülke boşvere boşvere bu hale gelmedimi,darul harp dendi cuma kabul olmaz dendi milleti camiden ettiler,darul harp dendi faiz helal dendi milleti kafir ettiler,neymiş parasını almasa faizli para kiliseye gidiyormuş sanki sen buzdolabı,çamaşırmakinası alınca gitmiyor,sanki sen coca cola alınca gitmiyor,sen adamın bankasına gitme el açıp para dilenme yada sen onlara paranı faiz karşılığı teslim etme ne kiliseye birşey gider ne de sana bir zarar gelir...

Bırakalım bu boş işleri kardeşler,ister darul harb ister darul islam fark etmez faiz haramdır,kimse bir kılıf uydurup helal edemez...

sana katılıyorum

kimse faize kılıf uydurmaya kalkmasın. faiz haramdır ötesi yok.
 

hattabi

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
9 Eyl 2010
Mesajlar
22
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
40
sana katılıyorum

kimse faize kılıf uydurmaya kalkmasın. faiz haramdır ötesi yok.
aynen bende size katılıyorum ALLAH Rasulundan böyle bir uygulama varsa göstersin mubahlığına dair.ayrıca bakara 278 ayette bu konuda gayet açık ve muhkem..
 

akilli55

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
23 Mar 2012
Mesajlar
1
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
50
Hanefilerden imamı azam ve imamı muhammed'e göre delilleri Darul Harb de müslüman ile Harbi arasında faiz yoktur. (Durer'ul Hukkam fi şerhi Gurer'il Ahkam (M.Husrev) C:2,Sh:591,İst.1258

yine lafız değişikliği olarak bu hadis şu şekilde Fethul kadirde geçiyor. Darul Harb'de müslümanlar ile Darul harb ahalisi arasında faiz yoktur. (Fethul kadir lil acizil fakir (ibn-i Humam) C:6,Sh:178 Mısır/1324

Fakat bu hadislerden ayrı delil olarak Rasulullahın hayatından da delil sunarlar. O da şudur;

Hicretten önce mekke'nin fethine kadar Mekke bir daruşşirk idi. Hz. Abbas(r.a) müslüman olduktan sonra Mekke'de ikamet ediyordu. Hz Muhammed (sav) Mekke'de ikamet eden Hz. Abbas (ra) müşriklerden faiz aldığını biliyordu. Buna rağmen Mekke'nin fethine kadar müdahale etmedi. Ancak Mekke'nin fethinden sonra: "Cahiliyye devrine ait faizler kaldırılmıştır. Kaldırdığım ilk faiz de Abbas b.Abdulmuttalib'in faizidir. " buyurdu. (El Mebsut (imam Serahsi) C:14,Sh:57 Mısır/1324

Çünkü Mekke fetihden sonra bir Darul İslam olmuştur.(Menhelul Varidin Şerhu Riyadu Salihin (suphi Salih) C:1 Sh:41 Beyrut/1970

Bu üstteki Hz. Abbas ile ilgili yazı tamamen alıntıdır. Kaynak = Darul Harb Fıkhı 1. cilt Darul harb de faiz muamelesi babı. Mustafa Çelik.
 

Bu konuyu görüntüleyen kişiler

Üst Alt