Merhabalar herkese,
Benim bu konuda çok büyük ama gerçekten çok büyük bir sıkıntım var. Bir konuda tövbe ettim, bir daha bunu yapmayacağım tövbe ediyorum söz veriyorum Allah'ım dedim ama defalarca aynı şeyi tekrarladım

defalarca tövbe ettim... ve içimde çok büyük sıkıntılar doğmaya başladı artık son zamanlarda. Sanki her şeyim ters gidiyo gibi geliyor, sanki Allah artık benim sesimi duymuyor dualarımı dinlemiyor gibi geliyor. Vicdanım çok rahatsız durumda. Neredeyse her şeye küsecek gibiyim. En son tövbe ettiğimden bu yana artık o konu hakkında kendimi daha çok tutmayı başarıyorum, nefsime hakim olabiliyorum yavaş yavaş. Ancak bundan önceki tövbelerim ve tövbelerime rağmen yine aynı şeyi tekrarlamış olmam ''acaba dinden çıkmış olabilir miyim?'' gibi sorular getiriyo aklıma

Affedilir miyim edilmez miyim bilemiyorum bunu kimse de bilemez tabi ki Allah'tan başka ancak belki sizlerden gelecek yorumlar, bilgiler biraz ışık tutar diye düşündüm ve sizlere bu sıkıntımı açtım. Aslında düşündüğüm zaman yaptığım şey belki günah bile sayılmıyodur emin değilim ama tövbe edip de o tövbeyi defalarca bozmuş olmak beni çok sıkıyor ve çok korkutuyor

yorumlarınızı bekliyorum, saygılarımla...
güzel kardeşim sana yardımcı olabilmek için üye oldum bu mesajımı nazara almanı rica ederim
BEŞİNCİ İŞÂRET: Cenâb-ı Hak, Kütüb-ü Semaviyede beşere karşı şu Cennet gibi azîm mükâfat ve Cehennem gibi dehşetli mücazatı göstermekle beraber çok irşad, îkaz, ihtar, tehdid ve teşvik ettiği halde; ehl-i îman, bu kadar esbab-ı hidâyet ve istikamet varken hizbü’ş-şeytanın mükâfatsız çirkin zaîf desîselerine karşı mağlub olmaları, bir zaman beni çok düşündürüyordu. Acaba îman varken, Cenâb-ı Hakk’ın o kadar şiddetli tehdidatına ehemmiyet vermemek nasıl oluyor? Nasıl îman gitmiyor?
Sırriyle: Şeytanın gâyet zaîf desîselerine kapılıp Allah’a isyan ediyor. Hatta benim arkadaşlarımdan ba’zıları, yüz hakîkat dersini kalben tasdik ile beraber benden işittiği ve bana karşı da fazla hüsn-ü zannı ve irtibatı varken, kalbsiz ve bozuk bir adamın ehemmiyetsiz ve riyakârane iltifatına kapıldı, onun lehinde benim aleyhimde bir vaziyete geldi. FESÜBHANALLAH dedim,
İnsanda bu derece sukut olabilir mi? Ne kadar hakîkatsız bir insan idi, diye o biçâreyi gıybet ettim, günaha girdim. Sonra sâbık işâretlerdeki hakîkat inkişaf etti, karanlıklı çok noktaları aydınlattı. O nur ile LİLLAHİ’L-HAMD, hem Kur’ân-ı Hakîm’in azim tergîbat ve teşvikatı tam yerinde olduğunu, hem ehl-i îmanın desâis-i şeytaniyeye kapılmaları,
îmansızlıktan ve îmanın zaîfliğinden olmadığını, hem günah-ı kebâiri işleyen küfre girmediğini, hem Mu’tezile mezhebi ve bir kısım Hariciye mezhebi: “Günah-ı kebâiri irtikâb eden, kâfir olur veya îman ve küfür ortasında kalır.” diye hükümlerinde hata ettiklerini, hem benim o biçâre arkadaşım da yüz ders-i hakîkatı bir herifin iltifatına feda etmesi, düşündüğüm gibi çok sukut ve dehşetli alçaklık olmadığını anladım. Cenâb-ı Hakk’a şükrettim, o vartadan kurtuldum. Çünkü: Sâbıkan dediğimiz gibi şeytan, cüz’î bir emr-i ademî ile insanı mühim tehlikelere atar. Hem insandaki nefis ise, şeytanı her vakit dinler. Kuvve-i şeheviye ve gadabiye ise, şeytan desîselerine hem kâbile, hem nâkile iki cihaz hükmündedirler.
İşte bunun içindir ki, Cenâb-ı Hakk’ın “Gafûr”, “Rahîm” gibi iki ismi, tecelli-i âzamla ehl-i îmana teveccüh ediyor. Ve Kur’ân-ı Hakîmde Peygamberlere en mühim ihsanı, mağfiret olduğunu gösteriyor ve onları, istiğfar etmeye da’vet ediyor.
kelime-i kudsiyesini her sûre başında tekrar ile ve her mübârek işlerde zikrine emretmesiyle, kâinatı ihâta eden rahmet-i vâsiasını melce ve tahassüngâh gösteriyor ve emriyle kelimesini siper yapıyor.
detaylı bilgi : http://www.nur.gen.tr/tr.html#leftm...tapId=77&BolumId=5467&KitapAd=Lemalar&Page=74