Neler Yeni

Hoşgeldiniz İslami Forum Sayfası

Tüm özelliklerimize erişmek için şimdi bize katılın. Kaydolduktan ve oturum açtıktan sonra, konular oluşturabilir, mevcut konulara yanıtlar gönderebilir, diğer üyelerinize itibar kazandırabilir, kendi özel mesajınızı edinebilir ve çok daha fazlasını yapabilirsiniz. Ayrıca hızlı ve tamamen ücretsizdir, peki ne bekliyorsunuz?
Blue
Red
Green
Orange
Voilet
Slate
Dark

Tevessül nedir? (14 Kullanıcı)

Durum
Üzgünüz bu konu cevaplar için kapatılmıştır...

Huyela

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
11 Eki 2006
Mesajlar
2,345
Tepki puanı
1
Puanları
36
Yaş
41
Konum
İstanbul
İman Azalıp Çoğalmaz.

İman Azalıp Çoğalmaz.

Abdülgani Nablüsi hazretleri buyuruyor ki:
İman, Muhammed aleyhisselamın Allahü teâlâ tarafından getirdiği emir ve yasakların hepsine kalbin inanması ve inandığını dil ile söylemesi demektir. Bu bilgilerin her birini araştırmak ve anlamak lazım değildir. Mutezile fırkası, herbirini anlayıp inanmak lazımdır dedi. Ayni, Buhari şerhinde diyor ki, en derin âlimler, mesela Ebül-Hasen Eşari, kadi Abdülcebbar Hemedani Mutezili, üstad Ebül-İshak İbrahim İsferaini ve Hüseyn bin Fadl ve daha birçokları, (İman, açıkça bildirilmiş olan şeylere yalnız kalb ile inanmaktır. Dil ile söylemek ve ibadetleri yapmak iman değildir) dediler. Sadeddin-i Teftazani de (Şerh-i akaid) kitabında böyle söylüyor ve Şems-ül-eimme ve Fahr-ul-islam Ali Pezdevi gibi âlimlerin dil ile ikrar etmenin de lazım olduğunu söylediklerini bildiriyor. Kalbdeki imanı dil ile söylemek, müslümanların, birbirlerini tanımaları için lazımdır. Söylemeyen de mümindir. Ameller, ibadetler, imandan parça değildir. Âlimlerin çoğu, mesela imam-ı a’zam Ebu Hanife hazretleri böyle buyurdular. İmam-ı Şafi’i ve bazı âlimlerin iman; inanmak, söylemek ve ibadetleri yapmak demeleri olgun olan imanı bildiriyor. Müminim diyen kimsenin imanlı olduğu sözbirliği ile bildirilmiştir.

Rükneddin Ebu Bekir Muhammed Kirmani Buhari şerhinde diyor ki, ibadetler imandan sayılınca, iman azalır ve çoğalır. Fakat, kalbdeki iman azalmaz ve çoğalmaz. Azalan, çoğalan bir inanış iman olmaz, şüphe [zan] olur. İmam-ı Nevevi inanılacak şeyleri inceleyerek, sebeplerini anlamakla iman artar. Ebu Bekri Sıddıkın imanı ile, herhangi bir kimsenin imanı bir değildir dedi. Bu söz, imanın kuvvetli ve zayıf olmasını göstermektedir. İmanın kendisi azalır ve çoğalır demek değildir. Hasta insanla, sağlam insanın kuvvetlerinin bir olmaması gibidir. Her ikisinin de insanlığı birdir. İnsanlıklarında azlık çokluk yoktur.

azlığını çokluğunu bildiren âyet-i kerimeleri ve hadis-i şerifleri, imam-ı a’zam Ebu Hanife hazretleri şöyle açıklamaktadır:
Eshab-ı kiram imana gelince, her şeye topluca inanmıştı. Sonra, zaman zaman birçok şeyler farz oldu. Bunlara birer birer inandılar. İmanları böylece, zamanla çoğaldı. Bu hal, yalnız Eshab-ı kiram içindir. Sonra gelen müslümanlar için, imanın böyle artması düşünülemez.

Sadeddin-i Teftazani hazretleri buyuruyor ki:
Kısaca bilenlerin kısaca inanmaları, etraflı ve inceliklerini bilenlerin etraflı inanmaları lazımdır. İkincilerin imanları, birincilerinkinden elbet çoktur. Fakat, birincilerinki de, tam imandır. İmanları noksan değildir. (Şerh-i akaid)

İmam-ı Matüridi hazretleri buyuruyor ki:
İbadetler imana dahil değildir. Farzların farz olduğuna inanıp, tembellikle yapmayan kâfir olmaz. Mümin ne kadar büyük günah işlerse işlesin imanı gitmez.
Ancak farzlara ve haramlara, olduğu gibi inanmak lazımdır. Emir ve yasaklardan herhangi birine inanmamak veya hafife almak veya alay etmek, değiştirmeye kalkışmak imanı giderir ve sonsuz olarak Cehennemde yanmaya sebep olur.

Abdülgani Nablüsi hazretleri buyuruyor ki:
Sözün kısası, imanın kendisi azalmaz ve çoğalmaz. İmanın kuvveti çoğalır. İbadetlerin az veya çok olması ile imanın kemali, kıymeti değişmektedir. İmanın azalıp çoğalacağını bildiren âyet-i kerimelere ve hadis-i şeriflere böyle mana verilmiştir.
Vehhabilerin ibadetleri kabul edip de, tembellikle yapmayana kâfir, müşrik demeleri, Ehl-i sünnet olmadıklarını göstermektedir. (Hadika)

Muhammed Hadimi hazretleri buyuruyor ki:
Mutezile [ve vehhabiler], ibadetleri imanın parçası saydı. İbadet yapmayanın imanı yoktur dedi.
İbadetler, imanı olgunlaştırır, güzelleştirir. Ağacın dalları gibidir. İman ibadet yapmakla çoğalmaz ve günah işlemekle azalmaz. İmam-ı a’zam Ebu Hanife ve imam-ı Malik ve imam-ı Ebu Bekir Ahmed Razi ve birçok derin âlimler böyle söylediler. Çünkü, iman tam inanmak demektir. Bunun azalması çoğalması olmaz. Bir kalbdeki imanın çoğalması demek, bunun tersi olan küfrün azalması demektir. Böyle şey olamaz. İman azalır çoğalır diyen Ehl-i sünnet âlimlerinin bu sözlerinin, imanın kendisinin azalıp çoğalması değil, kuvvetinin azalıp çoğalması demek olduğunu (Mevakıf) kitabı açıklamaktadır. Çünkü, Peygamberin imanı ümmetinin imanı gibi değildir. İşittiklerini aklı ile, ilmi ile inceleyenin imanı, işitmekle inananın imanı gibi değildir. [Evliyanın imanı, tasavvuftan haberi olmayanların imanları gibi değildir.] İbrahim aleyhisselamın kalbinin itminan, yakîn hasıl etmesini istediğini Kur’an-ı kerim bildiriyor. (Berika)

İmam-ı a’zam Ebu Hanife hazretleri buyuruyor ki:
Yerde ve göklerde bulunanların imanları, inanılacak şeyler bakımından azalıp çoğalmaz. İtminan, yakîn bakımından azalıp çoğalır. Yani, imanın kuvveti artıp azalır. Fakat yakîni, kuvveti hiç bulunmazsa, iman olmaz. (Fıkh-ı ekber)
 

Huyela

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
11 Eki 2006
Mesajlar
2,345
Tepki puanı
1
Puanları
36
Yaş
41
Konum
İstanbul
İman Azalıp Çoğalmaz 2

İman Azalıp Çoğalmaz 2

İmam-ı Rabbani hazretleri buyuruyor ki:
İman kalbin tasdiki ve yakîni olduğundan, azalması, çoğalması olmaz. Azalıp çoğalan bir inanış, iman olmaz. Buna zan denir. İbadetleri, Allahü teâlânın sevdiği şeyleri yapmakla iman cilalanır, nurlanır, parlar. Haram işleyince, bulanır, lekelenir. O halde, çoğalmak ve azalmak, amellerden, işlerden dolayı, imanın cilasının, parlaklığının değişmesidir. Kendisinde azalıp çoğalmak olmaz. Cilası, parlaklığı çok olan imana çok dediler. Bunlar, sanki, cilalı olmayan imanı, iman bilmedi. Cilalılardan bazısını da, iman bilip, fakat az dedi. İman, parlaklıkları başka başka olan, karşılıklı iki ayna gibi oluyor. Cilası çok olup, cisimleri parlak gösteren ayna, az parlak gösteren aynadan daha çoktur demeye benzer. Başka birisi de, iki ayna müsavidir. Yalnız, cilaları ve cisimleri göstermeleri, yani sıfatları başkadır demesi gibidir. Bu iki adamdan birincisi, görünüşe bakmış, öze, içe girmemiştir. (Ebu Bekir’in imanı, ümmetimin imanları toplamından daha ağırdır) hadis-i şerifi, imanın cilası, parlaklığı bakımındandır. (Mektubat, m.266)

İmam-ı a’zam hazretleri buyuruyor ki:
İmanın artması, devam etmesi, çok zaman sürmesi demektir. İmanın çok olması, inanılacak şeylerin çoğalması demektir. Mesela, Eshab-ı kiram, önce az şeylere inanırlardı. Yeni emirler gelince, imanları çoğalırdı. [Ayrıca zamanla nesh edilen hükümler yüzünden de imanları yani iman edilecek hususları azalırdı. Bu şekilde imanın artması ve azalması, yani iman edilecek hususların artıp azalması sadece eshab-ı kiram efendilerimize mahsus olup, bu da, Peygamber efendimizin ahirete irtihaline kadardır.] İmanın artması demek, kalbde nurunun artması demektir. Bu parlaklık, ibadet ile artar. Günah işlemekle azalır. (Şerh-ı Mevakıf, Cevheret-üt-tevhid)

İman, iman edilmesi gereken şeyler yönünden artmaz ve eksilmez, fakat yakîn ve tasdik yönünden parlaklığı, kuvveti artar ve eksilir. Müminler, iman ve tevhid hususunda birbirlerine eşittir. Fakat amel itibariyle birbirlerinden farklıdır.

Ehl-i kıbleden olanı tekfir etmemek [namaz kılana kâfir dememek], kimseyi imandan uzaklaştırmamak, marufu [iyilikleri] emredip, münkerden [kötülüklerden] sakındırmak gerekir.

Günahkâr Müslümana kâfir denmez. Küfür hariç, büyük ve küçük günah işleyen, fakat tevbe etmeden mümin olarak ölen kimsenin durumu Allah’ın dilemesine bağlıdır. Dilerse ona Cehennemde azap eder, dilerse affeder, hiç azaba uğratmaz.

İmam-ı a’zam hazretleri, âlimlerle otururken biri gelip, (Bir mümin, babasını öldürse, sonra şarap içerek sarhoş olsa ve zina etse imanı gider mi?) dedi. Bunu işiten âlimlerin hepsi bu suali sorana kızarak, (Bunu sormaya ne lüzum var? Elbette imanı gider, kâfir olur) dediler. İmam-ı a’zam hazretleri, (O kimse, çok büyük günahlar işlemişse de, yine mümindir. Günah işlemekle iman gitmez) buyurdu.
Yine buyurdu ki, ameller imandan parça değildir. İman, inanmak demektir. İnanmakta azlık çokluk olmaz. İbadetler, iman olsaydı, iman azalıp çoğalırdı.

İman azalıp çoğalmaz .:.: www.dinimizislam.com :.:.
 

ömerbinabdülaziz

Yasaklı Kullanıcı
Katılım
22 Ağu 2008
Mesajlar
30
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
44
Hangi kitablarda yazdığını zaten belirtmiştik.

(Bu bilgiler, Fıkh-ı ekber, Nuhbet-ül-leali, R. Nasihin, Mektubat-ı Rabbani, F. Fevaid’den alınmıştır.)

Kudretiniz farsa bu kitabları kütübhanelerden araştırın bulun o maddelerin hepsinin delillerini görebilirsiniz. Silsile yoluyla zamanımıza kadar gelen ehli sünnet alimlerine itimat etmesseniz bunu yapmak zorundasınız.

siz bu yazıların geçtiğini söylüyorsanız hüsni zan yapıp olduğunu düşünüyorum.peki şunuda soracağım.bu alimler kendi görüşlerini bildirmişlerdir.biz yazılanlara harfiyyen uymak zorundamıyız?yani bu alimlerin görüşleri ne ayettir nede hadistir...bu yüzden bu alimlerimizin görüşlerini ayet ve hadis gibi göremeyiz.görürsekte şirke gireriz.bu alimlerde hataya açıklardır.sonucunda peygamber değillerdir.bu yüzden bu alimler ehlisünnet olmanın tarifini bu şekilde yapmış olabilirler.(ayrıca ehlisünnet olmayı farklı şekillerde tarif eden alimlerde var)biz müslümanlar olarak bu alimlerin ehlisünnet tanımını almazsak yani başka bir alimin ehlisünnet tarifine göre ehlisünnet oılmaya çalışırsak ne olur?
a)vehhabimi oluruz?
b)mezhebsizmi oluruz?(mezhepsizler dinsizmidir?)
c)ibn teymiyyecimi oluruz?
d)bunların hepsimi oluruz?
 

ishakyakup

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
9 Tem 2007
Mesajlar
549
Tepki puanı
21
Puanları
18
Yaş
45
Konum
Gebze
siz bu yazıların geçtiğini söylüyorsanız hüsni zan yapıp olduğunu düşünüyorum.peki şunuda soracağım.bu alimler kendi görüşlerini bildirmişlerdir.biz yazılanlara harfiyyen uymak zorundamıyız?yani bu alimlerin görüşleri ne ayettir nede hadistir...bu yüzden bu alimlerimizin görüşlerini ayet ve hadis gibi göremeyiz.görürsekte şirke gireriz.bu alimlerde hataya açıklardır.sonucunda peygamber değillerdir.bu yüzden bu alimler ehlisünnet olmanın tarifini bu şekilde yapmış olabilirler.(ayrıca ehlisünnet olmayı farklı şekillerde tarif eden alimlerde var)biz müslümanlar olarak bu alimlerin ehlisünnet tanımını almazsak yani başka bir alimin ehlisünnet tarifine göre ehlisünnet oılmaya çalışırsak ne olur?
a)vehhabimi oluruz?
b)mezhebsizmi oluruz?(mezhepsizler dinsizmidir?)
c)ibn teymiyyecimi oluruz?
d)bunların hepsimi oluruz?

selamün aleyküm..

ben konunun dışındayım ama az çok takip ediyorum ve merakım şu...siz ve zadül mead..acaba hangi mezhebe göre amel ediyorsunuz..yani namazı kimin görüşüne göre kılıyorsunuz..yada daha öz bir ifade ile mezheplerle bi alakanız varmı..? yoksa siz her meselede farklı bir mezhebe mi uyuyorsunuz..bir meselede şafi, başka bir meselede hanefi mi oluyorsunuz...yada siz mezhepten ne anlıyorsunuz...ve son sorum siz mezhebe karşımısınız.. her müslüman'ın kuran ve sünnetten bizzat hüküm çıkararak kendi yolunu kendisi çizmelidir diyemi düşünüyorsunuz...lutfedip cevap yazarsanız...hepsine cevap veriniz..cevap vermezseniz başka soracak sorum yok
 

ömerbinabdülaziz

Yasaklı Kullanıcı
Katılım
22 Ağu 2008
Mesajlar
30
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
44
ayrıca ben ibn teymiyyenin görüşlerine göre amel eden biriyim diyelim sen diyorsunki kardeşim ibn teymiyyeye itibar edilmez.bana görede imam rabbaniye itibar edilmez dersem ne diyeceksin?yanlış anlama bunları demiyorum ama dediğimi farzet.yani senin bildiğin doğrumu olmuş olacak?benim alimim doğrusunu bilir demek pek doğru olmaz.çünkü en doğrusunu ALLAHCC bilir.ashab böyle diyordu.mezhep imamlarıda böyle diyordu.imam hanefi ra görüşlerini bildirirken bu görüşler benimdir.daha iyisini doğrusunu bulursanız ona uyun diyordu.aynı şekilde imam şafi ra görüşlerini açıkladıktan sora bu benim görüşümdür bana göre doğrudur.isabet etmeme ihtimalide vardır diyordu.siz bu görüşleri ayet gibi ortaya koyarsanız yanlış yaparsınız.görüşlerinizi bildirirken daha esnek olun.önünüze geleni mezhebsiz ehlibidat vehhabi ibn teymiyyeci ilan etmeyin.tabi sadece sen değilsin bunu yapan kardeşim.kabahat sizde değil.size bu bilgileri verenlerde.sizin gibi düşünmeyenler size göre müslüman tanımı dışında herşey.
 

ömerbinabdülaziz

Yasaklı Kullanıcı
Katılım
22 Ağu 2008
Mesajlar
30
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
44
selamün aleyküm..

ben konunun dışındayım ama az çok takip ediyorum ve merakım şu...siz ve zadül mead..acaba hangi mezhebe göre amel ediyorsunuz..yani namazı kimin görüşüne göre kılıyorsunuz..yada daha öz bir ifade ile mezheplerle bi alakanız varmı..? yoksa siz her meselede farklı bir mezhebe mi uyuyorsunuz..bir meselede şafi, başka bir meselede hanefi mi oluyorsunuz...yada siz mezhepten ne anlıyorsunuz...ve son sorum siz mezhebe karşımısınız.. her müslüman'ın kuran ve sünnetten bizzat hüküm çıkararak kendi yolunu kendisi çizmelidir diyemi düşünüyorsunuz...lutfedip cevap yazarsanız...hepsine cevap veriniz..cevap vermezseniz başka soracak sorum yok

aleykümselam.
imam hanefi ra mezhebine mensubum.
mezhebsiz değilim.vehhabide değilim.biz kimizki kurandan ve sünnetten hüküm çıkarıp kafamıza göre amel edelim.haşa.
 

ishakyakup

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
9 Tem 2007
Mesajlar
549
Tepki puanı
21
Puanları
18
Yaş
45
Konum
Gebze
aleykümselam.
imam hanefi ra mezhebine mensubum.
mezhebsiz değilim.vehhabide değilim.biz kimizki kurandan ve sünnetten hüküm çıkarıp kafamıza göre amel edelim.haşa.


selamün aleyküm..
henefi olmanız imam'ı azam'ın ictihadı ile amel ettiğiniz demek...bu da onun görüşüne itibar ettiğiniz anlamına gelir...

peki günümüzde yaşayan hangi alimlerin sözüne itibar edersiniz...tabiri caiz ise arkasında olduğunuz alimleri kimlerdir..veya kimdir..günümüz alimlerinden kimin görüşünü tercih edersiniz...
 

ishakyakup

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
9 Tem 2007
Mesajlar
549
Tepki puanı
21
Puanları
18
Yaş
45
Konum
Gebze


İlmi bir soru İlmi bir cevap gerekir ? anlayacağınız bir şekilde imamların kendi sözlerini aktarıyorum bu yetmez ise ozaman bundan daha sağlam delillere gecebiliriz inşaallah akıl sahibi bir insan basiretli bir Müslüman aşağıdakileri okuyuncada anlar inşaallah ?

Aşağıda ki Alimlerin kendi sözleri sana gayet güzel ve net bir şekilde cevap teşkil edecektir .



muhterem kardeşim ben son derece basit sordum ilmi bir soru sormadım..ve bu sizin yazdıklarınız benim sorumun cevabı değil....

rica etsem cevap verirken kısa ve öz özelliklede kopyala yapıştır yapmadan kendiniz yazarmısınız...

yukarıda ki yazılarınızda mezhep imamlarının sözleri var.. ve bu sözlerde genel mana şu.. "benim görüşlerime zıt bir hadis veya ayet varsa bana uymayın..." bu gayet doğal bir söylemdir ...zira, "bana muhalif ayet ve hadis bile olsa ben ne diyorsam onu yapın" diyecek değiller ya..

ben ömerbinabdülaziz'e ve size bir soru sordum..ömerbinabdülaziz net bir cevap verdi.. lakin siz aynı netlikte cevap vermediniz..eğer beni muhatap kabul ederseniz ve cevap vermek isterseniz...

ben sorumu tekrarlıyorum..bizzat sizden kısa ve öz cevap istiyorum..kopyala yapıştır istemiyorum..ve lütfen cevaplarınız da benim sorularım kadar kısa olsun..

* siz mezhebe karşımısınız..?

* mezheplerle bi alakanız varmı..?

* siz bir mezhebe tabi misiniz..?

* yoksa siz her meselede farklı bir mezhebe mi uyuyorsunuz..? bir meselede şafi, başka bir meselede hanefi mi oluyorsunuz...?

* yada müslümanların, kuran ve sünnette bakıp bizzat hüküm çıkarması gerektiğini mi düşünüyorsunuz...

* "mezhep imamlarının görüşünü körü körüne almayıp kur'an ve sünnete uyup uymadığına bakımalı" diye mi düşünüyorsunuz..?

umarım cevap verirsiniz..
 

نعىمة

Yasaklı Kullanıcı
Katılım
2 Ara 2007
Mesajlar
2,969
Tepki puanı
3
Puanları
0
Yaş
41



İmamı Şafi, Peygamberimizin (sav) Ashabından olan İmam Enes bin Melik, İmamı Ahmed bin Hanbel ,İmamı Ebu Hanife Kuran ve Sünnete uyarlardı, bizim uymalarımızı de sağlamışlardı, sağlam bir kale gibi ittikadı bozuk sapıklara karşı durdular, bügün bizim abdestten kıldığımız namaza kadar herşeyi onların sayesinde biliyoruz Peygamberimizin (sav) "GÖKTEKİ YILDIZLAR" ve "HANGİSİNE UYARSANIZ HİDAYET BULURSUNUZ" dediği Ashabı kiram olan ve Ashabı kiram tarafından terbiye edilen bu mübarek insanlar hayatlarını İslama hizmete harcadılar, Allah yolunda şehid düştüler ( Allah şefaatlerinden mahrum eylemesin , Allah onlardan razı olsun ) ve biz bügün elimizde olan fıkıh, akaid ve tasavvufun sahih bilgilerini onlara borçluyuz...Onlar ne zaman yaşadılar biz ne zaman yaşıyoruz, Ashabdan (ranhum ecmain ) hemen bir nesil sonra Tabiin devrinde Kuranı ,Peygamberi ve Ashabı anlamakla asırlarca sonra bügün anlamaya çalışmak ve hakikatlere nüfuz etmek arasında sıhhat derecesi bakımından büyük fark mevcuttur. Mezhebleri inkar etmek Edilleyi Şerriye'nin son iki şıkkı olan İcma ve Kıyası Fukaha'yı inkar anlamına gelir .
Bu İmamların ictihadlarını kabul etmeyenler bunun yerine kendi keyfi şahsi yorumlarını ortaya koyacaklar ve kendi hevalarına uyacaklar ve hidayetten sapacaklar..
Mezheb İmamlarının adlarını ağzına almadan önce gidip abdest alsak yerinde olur diye düşünüyorum, biz ki onların ayakları tozu olamayız..


Peki hal böyle iken ashabın yolundan / tek hidayet yolu budur ayrılan mezhebsizler de kim ? Ve ne için acaba bu yoldan sapıyorlar...bunun hakkında Peygamberimizin (sav) hadislerinde bahsediliyor ahirzaman fitnesi diye..
 

Huyela

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
11 Eki 2006
Mesajlar
2,345
Tepki puanı
1
Puanları
36
Yaş
41
Konum
İstanbul
ben konunun dışındayım ama az çok takip ediyorum ve merakım şu...siz ve zadül mead..acaba hangi mezhebe göre amel ediyorsunuz..yani namazı kimin görüşüne göre kılıyorsunuz..yada daha öz bir ifade ile mezheplerle bi alakanız varmı..? yoksa siz her meselede farklı bir mezhebe mi uyuyorsunuz..bir meselede şafi, başka bir meselede hanefi mi oluyorsunuz...yada siz mezhepten ne anlıyorsunuz...ve son sorum siz mezhebe karşımısınız.. her müslüman'ın kuran ve sünnetten bizzat hüküm çıkararak kendi yolunu kendisi çizmelidir diyemi düşünüyorsunuz...lutfedip cevap yazarsanız...hepsine cevap veriniz..cevap vermezseniz başka soracak sorum yok

İlmi bir soru İlmi bir cevap gerekir ? anlayacağınız bir şekilde imamların kendi sözlerini aktarıyorum bu yetmez ise ozaman bundan daha sağlam delillere gecebiliriz inşaallah akıl sahibi bir insan basiretli bir Müslüman aşağıdakileri okuyuncada anlar inşaallah ?

Aşağıda ki Alimlerin kendi sözleri sana gayet güzel ve net bir şekilde cevap teşkil edecektir .

İmam Ebu Hanife

1- “Hadis sahih olduğunda, o benim mezhebimdir.”
İbn Abidin, “el-Hâşiye” (1/63), “Resmü’l-müftî, Mecmûatü’r-resâil” (c.1, s.4) ve Şeyh Sâlih el-Fullânî, “Îkâz’ul-himem” (s.62) ve başkaları nak¬letmişlerdir

2- “Nereden aldığımızı bilmedikçe hiç kimseye bizim görüşümüzle amel etmesi helâl değildir.”

Bir başka rivayette: “Delilimi bilmeyen kimsenin görüşlerimle fetva vermesi haramdır .

İbn Abdülberr, “el-İntikâ fî fedâili’s-selâseti’l-eimmeti’l-fukahâ” (s. 145); İbn Kayyim, “İ’lâmu’l-muvakkiîn” (2/309); İbn Abidin “el-Bah¬ru’r-râik”e yaptığı “el-Haşiye” (6/293), “Resmü’l-müftî” (s.29,32); Şa’rânî, “el-Mîzân” (1/55), ikinci rivâyet. Üçüncü rivâyeti ise, Abbas ed-Dûrî, İbn Main’in “et-Târîh”inde (6/77/1), İmam Züfer’den sahih bir senedle rivâyet etmiştir. Benzer bir söz de Ebû Hanife’nin talebeleri Ebû Yusuf, İmam Züfer, Afiye b. Yezid’den rivâyet edilmiştir; bkz. “el-Îkâz”, s. 52. İbn Kayyim, Ebû Yusuf’tan gelen rivâyetin kesinlikle sahih olduğunu söyler (2/344). “el- Îkâz”a yapılan yorumda yer alan fazlalık (s.65), İbn Abdülberr ve İbn Kayyim’den rivâyet edilmiştir.

2- Malik b. Enes
İmam Malik şöyle demiştir:

1- “Ben bir insanım; doğruya ulaştığım da olur, yanıldığım da olur. Benim görüşlerime bakın; onlardan Kitap ve Sünnet’e uyanları alın, onlara uymayanları bırakın
İbn Abdülberr, “el-Câmi” (2/32). Ondan naklen İbn Hazm, “Usûlü’l-ahkâm” (6/149). Ayrıca bkz. el-Fullânî (s. 72).

İmam Şafiî

Kitabımda Allah Rasûlü‎’nün (s.a.v.) sünnetine ters bir şey bulursanız, Allah Rasûlü‎’nün (s.a.v.) sünnetiyle amel edin; benim görüşümü bırakın.” (Bir başka rivayette: “Ona uyun; başkasının sözüne itibar etmeyin .
el-Herevî, “Zemmü’l-kelâm” (3/47/1); Hatîb, “el-İhticâc bi’ş-Şâfiî” (8/ 2); İbn Asâkir (15/9/1); Nevevî “el-Mecmû” (1/63); İbn Kayyim (2/ 361); el-Fullânî (s.100). Diğer rivâyet için bkz. Ebû Nuaym “el-Hilye” (9/107); İbn Hibbân “es-Sahîh” (3/284 - el-İhsân) sahih bir senedle.

Siz hadisleri ve ricali benden daha iyi bilirsiniz. Sahih hadis olduğunda onu bana bildirin. Kûfeli, Basralı veya Şamlı, hangi diyardan olursa olsun, sahih olduğunda ona gideyim.”

Burada hitap İmam Ahmed b. Hanbel’edir. Bkz. İbn Ebû Hâtim “Âdâ¬bü’ş-Şâfiî” (s.94-95); Ebû Nuaym “el-Hilye” (9/106); Hatîb “el-İhticâc biş-Şâfiî” (8/1); ondan naklen İbn Asâkir (15/9/1), İbn Abdülberr “el-İntikâ” (s.75); İbnü’l-Cevzî “Menâkibü’l-İmâm Ahmed” (s.499); Herevî (2/47/2). Bunlar, üç ayrı senedle Abdullah b. Ahmed b. Hanbel’in, babasından, İmam Şâfiî’nin böyle dediğini naklettiğini rivâyet etmişlerdir. Bu sözün İmam Şâfiî’ye ait olduğu doğrudur. Bu yüzden İbn Kayyim “İ’lâm” (2/325) ve el-Fullânî “el-Îkâz” (s.152)’de bu sözün İmam Şâfiî’ye ait olduğunu kesin bir şekilde dile getirmişler ve şöyle demişlerdir:

Hz. Peygamber’in (s.a.v.) hadisine muhalif olan bütün söz ve görüşlerimde, Hz. Peygamber’in (s.a.v.) hadisi uyulmaya daha layıktır; beni taklit etmeyin
İbn Ebû Hâtim (s.93); Ebû Nuaym ve İbn Asâkir (15/9/2) sahih bir senedle rivâyet etmiştir.

Ahmed b. Hanbel
“Beni taklit etme. Malik’i de, Şafiî’yi de, Evzaî’yi ve Sevrî’yi de taklit etme. Onlar bilgiyi nereden aldılarsa, sen de oradan al
el-Fullânî (s.113), İbn Kayyim, “İ’lâm” (2/302).
“Evzaî’nin görüşü, Malik’in görüşü, Ebû Hanife’nin görüşü... Bunların tümü birer görüşten ibarettir ve bana göre hepsi eşittir. Delil sadece eserlerdedir
İbn Abdülberr, “el-Câmi” (2/149).

3- “Kim Allah Rasûlü‎’nün (s.a.v.) hadisini kabul etmezse, o helâkın eşiğindedir . İbnü’l-Cevzî (s.182).

İşte bunlar, müçtehit âlimlerin sünnete sarılmayı emreden ve kendilerini basiretsiz bir şekilde taklit etmeyi yasaklayan sözleridir. Bunlar yorum ve tartışma kabul etmeyecek derecede gayet açık ve net sözlerdir.

Allah Teâlâ şöyle buyuruyor:
“Hayır, Rabbine andolsun ki aralarında çıkan anlaşmazlık hususunda seni hakem kılıp sonra da verdiğin hükümden içlerinde hiçbir sıkıntı duymaksızın (onu) tam manasıyla kabullenmedikçe iman etmiş olmazlar . Nisa, 65.

“Bu sebeple, onun emrine aykırı davrananlar, başlarına bir belâ gelmesinden veya kendilerine çok elemli bir azap isabet etmesinden sakınsınlar. Nur, 63.

Hafız İbn Receb (rah.a.) bu konuda şöyle demiştir:

“Kendisine, Rasûlullah’ın (s.a.v.) emrinin ulaştığı ve onu bilen her insanın yapması gereken ve onun hakkında vacip olan şudur: İleri gelen bir âlimin görüşüne aykırı olsa dahi bu emri halka duyurup açıklamak ve onlara öğüt verip, Hz. Peygamber’in emrini yerine getirmelerini emretmek.

Çünkü Allah Rasûlü‎’nün emri, yüceltilmeye ve uyulmaya, bazı konularda yanılarak sünnete aykırı düşebilen herhangi bir büyük âlimin görüşünden daha lâyıktır. Bu sebeple sahâbîler ve onlardan sonra gelen nesiller, sahih sünnete aykırı davranan herkesi eleştirmişler ve bazen bu eleştirinin dozunu çok yükseltmişlerdir

Ben diyorum ki: Bu tutumu babalarına ve âlimlerine karşı da göstermişlerdir. Nitekim Tahâvî “Şerhu Meâni’l-âsâr”da (1/372) ve Ebû Ya’lâ da “Müsned”inde (3/1317) ravileri güvenilir olan sahih bir senedle Sâlim b. Abdullah b. Ömer’in şöyle dediğini rivâyet etmiştir:


Ben diyorum ki: Bu tutumu babalarına ve âlimlerine karşı da göstermişlerdir. Nitekim Tahâvî “Şerhu Meâni’l-âsâr”da (1/372) ve Ebû Ya’lâ da “Müsned”inde (3/1317) ravileri güvenilir olan sahih bir senedle Sâlim b. Abdullah b. Ömer’in şöyle dediğini rivâyet etmiştir:

“Mescidde İbn Ömer’le oturuyorduk. Derken Şamlılardan bir adam geldi ve ona temettü haccını sordu. İbn Ömer: “Bu, güzel bir şeydir.” dedi. Adam: “Fakat baban bunu yasaklıyordu.” dedi. İbn Ömer adama: “Yazıklar olsun sana! Babam bunu yasaklamış olabilir; ama Resûlullah (s.a.v.) bunu yapmış ve yapılmasını emretmiştir. Şimdi sen Resûlullah’ın emrine mi yoksa babamın yasağına mı uyarsın?” karşılığı verdi. Adam: “Resûlullah’ın emrine uyarım.” dedi. İbn Ömer: “Artık git.” dedi. Bu rivâyetin bir benzerini de İmam Ahmed (Hadis no: 5700) rivâyet etmiştir. Tirmizî de “Şerhü’t-Tuhfeti” (2/82) bunu rivâyet etmiş ve sahih olduğunu söylemiştir. İbn Asâkir (1/51/7) de İbn Ebû Zi’b’in şöyle dediğini rivâyet etmiştir: “Sa’d b. İbrahim (yani Abdurrahman b. Avf’ın oğlu), bir adam hakkında Rebia b. Ebû Abdurrahman’ın görüşüyle hüküm verdi. Bu hüküm adamın aleyhine idi. Ben ona, Resûlullah’tan, bu hükümle çelişen bir hadis aktardım. Bunun üzerine Sa’d, Rebia’ya: “Bu İbn Ebû Zi’b’tir. Bana göre güvenilir bir ravidir. Bana, Resûlullah’tan, verdiğim hükmün aksine bir hadis nakletti.” Dedi. Rebia ona: “Sen içtihat ettin ve hükmün geçerli oldu.” dedi. Sa’d ise: “Ne acayip durum! Ben Resûlullah (s.a.v.)’ın hükmününü bırakacağım, Sa’d’ın hükmüyle hükmedeceğim, öyle mi?! Bilakis Sa’d’ın hükmünü bırakıyor ve Resûlullah (s.a.v.)’ın hükmüyle hükmediyorum.” dedi. Ardından davayı yazdığı kağıdı getirterek, onu yırttı ve adamın lehine hüküm verdi.”

Sallallahu Teâla alâ Muhammedin ve alâ A'lihi ve Sahbihi ecmaîn.

VE'L- HAMDÜ Lİ'LLAHİ RABBİ'L ALEMİN

Eksik ...

Evet bu zatlar bu sözleri söyledi ama kime?

Kendi talebelerine . Çünki kendi talebeleride müctehid idi yani ictihad makamında idi. Müctehidin başka bir müctehidi taklit etmesi caiz olmadığından kendi ictihadına göre amel etmesi vacib olduğundan benim sözümü bırakın kendi ictihadınıza bakın demektir. Yok senin benim gibi ahir zamanda gelmiş insanlara ' benim fetvamla değil hadisi şerifle amel edin demek değildir.

Haşa siz hadisi şerifleri imamı- Azam ebu hanife hazretlerinden daha mı iyi anlıyorsunuz. Velevki hata etti ( ki müctehid yanlış ictihadındanda sevab alır) sizin hatanızdan daha büyük bir hatamı olacak onların hatası. Sizin gibi düşünenler zamanla hadisi şerifleride kabul etmemeye başladılar ve sadece kuran deyip iyice sapıttılar. Zaten icma ve kıyası terketen sapıtmıştır ya neyse.
 

ishakyakup

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
9 Tem 2007
Mesajlar
549
Tepki puanı
21
Puanları
18
Yaş
45
Konum
Gebze
Allah azze ve celle Kerim kitabında bize Kitap ve sünnete uymamızı emrediyor
Rasülullah s a v sahih hadislerinde bize iki emanet bıraktığını zikrediyor bunlardan biri Kur an ve diğeride Sünnettir Allah azze ve celle bize Kerim Kitabında Rasülulah s a v İ örnek ve önder edinmemizi emrediyor bunun dışında kimseyi Örnek ve önder edinmemizi emretmiyor İmamlar bizim dediklerimizi Kitap ve Sünnete arz edin onlara uyanı alın onlara uymayanı almayın diye buyuruyor Meshep İmamları hiç bir zaman Kendilerine davet etmemişlerdir İnsanları bilakis Kitap ve Sünnete davet etmişlerdir

İmam Ebu hanife hiç bir zaman gelin bana tabi olun dememiştir

İmam Şafi hiç bir zaman gelin bana tabi olun dememiştir

İmam Ahmed gelin bana tabi olun dememiştir

İmam Hanbel gelin bana tabi olun dememiştir

Bilakis bizleri taklit etmeyin sizde bizim aldığımız kaynaklardan alın demişlerdir.ve imamlar hala bunları dedikleri halde yok ben İlllada birisine tabi olacağım diyor ise insanlar ve bunun illada gerekli olduğunu vurguluyorlar ise

Bu insanları Hem Allah ın ayetleri hem Rasülullah s a v sünneti hemde imamların sözleri red ediyor ?

Allah Kendisinden indirelene uymamızı emrediyor Allah azze ve cellede 2 şey indirmiştir Birinin adı kitap diğerinin adı sünnet Ve örnek ve önder edinilecek kişide Rasülullah s a v dir İMAMLAR DEĞİL ?



yine tam cevap vermemişsiniz..lakin verdiğiniz cevaptan ben sizin ne demek istediğinizi anlıyorum..

mezhep imamlarına değilde, kur'an ve sünnete uymamızı söylüyorsunuz bu sözünüzden şu anlaşılıyor..mezhep imamlarına uymakla kur'an ve sünnete uymak aynı şey değil...siz mezhep imamlarına değil kur'an ve sünnete uyuyorsunuz..ve bir mezhebe tabi olanlar bir mezhep imamına uyanlar, kur'an ve sünnete değil o imam'a uyuyorlar öylemi..o halde bir mezhebe tabi olmak.. kur'an ve sünneti bırakmaktır.. ve bu da küfrün katmerlisidir...

peki ben şunu sorayım..mezhep imamları kur'an ve sünnete uymuyor mu..?
bir mezhebe tabi olan şahıs mezheb imamının şahsınamı tabi olmuştur, yoksa o imam'ın ilmi birikimi ile kur'an ve sünnetten çıkardığı hükümlere mi..?

ya da

"Bilakis bizleri taklit etmeyin sizde bizim aldığımız kaynaklardan alın" . bütün mezhep imamları çıkardıkları bir hükme kaynağım şudur diye ayet,hadis,hadise nakl etmişlerdir...şimdi biz onların nakillerinden veya delil diye gösterdikleri ayet/hadislerden onların çıkardıkları bir hükmün dışında bir hüküm çıkarmamız veya onların verdikleri mananın dışında bir mana vermemiz mümkün mü...?

diyelim ki onların delil diye gözterdikleri bir ayeti biz başka türlü yorumladık ve başka türlü bir mana çıktı ve dolayısı ile başka türlü bir hükme ulaştık(takdir edersiniz ki; bu iş elimize bir kur'an meali almakla olmaz..geniş bir tefsir ilmi gerekir, sebebi nüzül ilmi gerekir ve ayrıca hadisi şerifler'e vakıf olmayı gerektirir, bir de derin bir siyer ilmi gerektirir.. haa derseniz ki "meal ile olmaz tefsire bakmak lazım," o zamanda mezhep imamına uymamak adına tefsiri yazan alime uymuş olmazmıyız..) bu halde bizim yanlış yapma oranımız mı yüksek yoksa mezhep imamlarının mı?... biz mi daha sağlam hüküm çıkarabiliriz yoksa bu alimler mi..?
 

Huyela

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
11 Eki 2006
Mesajlar
2,345
Tepki puanı
1
Puanları
36
Yaş
41
Konum
İstanbul
siz bu yazıların geçtiğini söylüyorsanız hüsni zan yapıp olduğunu düşünüyorum.peki şunuda soracağım.bu alimler kendi görüşlerini bildirmişlerdir.biz yazılanlara harfiyyen uymak zorundamıyız?yani bu alimlerin görüşleri ne ayettir nede hadistir...bu yüzden bu alimlerimizin görüşlerini ayet ve hadis gibi göremeyiz.görürsekte şirke gireriz.bu alimlerde hataya açıklardır.sonucunda peygamber değillerdir.bu yüzden bu alimler ehlisünnet olmanın tarifini bu şekilde yapmış olabilirler.(ayrıca ehlisünnet olmayı farklı şekillerde tarif eden alimlerde var)biz müslümanlar olarak bu alimlerin ehlisünnet tanımını almazsak yani başka bir alimin ehlisünnet tarifine göre ehlisünnet oılmaya çalışırsak ne olur?
a)vehhabimi oluruz?
b)mezhebsizmi oluruz?(mezhepsizler dinsizmidir?)
c)ibn teymiyyecimi oluruz?
d)bunların hepsimi oluruz?

Bakınız önce şunu belirtelim , bu alimlerin yaptıkları görüş değil ictihadtır.

Şu tanıma bakarmısınız.

Seyyid Abdülhakîm efendi “rahmetullahi aleyh” (Eshâb-ı kirâm) kitâbında buyuruyor ki, (İctihâd, insan gücünün yetdiği kadar, ya’nî cehd ile zahmet çekerek çalışmak demekdir. Ya’nî, Kur’ân-ı kerîmde ve hadîs-i şerîflerde sarîh ve açık bildirilmemiş bulunan ahkâmı ve mes’eleleri, açık ve geniş anlatılmış mes’elelere benzeterek, meydâna çıkarmağa uğraşmakdır. Bunu ancak Peygamberimiz “sallallahü aleyhi ve sellem” ve Onun Eshâbının hepsi ve diğer müslimânlardan ictihâd makâmına yükselenler yapabilir ki, bu çok yüksek insanlara, (Müctehid) denir. Cenâb-ı Hak, Kur’ân-ı kerîmin birçok yerinde, ictihâd etmeği emr ediyor. O hâlde, ma’nâları açıkça anlaşılmayan âyet-i kerîme ve hadîs-i şerîflerin derinliklerinde bulunan ahkâm-ı islâmiyyeyi ve mesâil-i dîniyyeyi, mefhûm ile ve delâlet ile anlıyabilen büyüklere, ya’nî mutlak müctehidlere, ictihâd etmek farzdır. Müctehid olmak için, arabî yüksek ilmleri temâmen bilip, Kur’ân-ı kerîmi ezber bilmek, her âyet-i kerîmenin ma’nây-ı murâdîsini, ma’nây-ı işârîsini ve ma’nây-ı zımnî ve iltizâmîsini bilmek ve âyet-i kerîmelerin geldikleri zemânları ve gelme sebeblerini ve ne hakkında geldiklerini, küllî ve cüz’î olduklarını, nâsih veyâ mensûh olduklarını, mukayyed veyâ mutlak olduklarını ve kırâet-i seb’a ve aşereden ve kırâet-i şâzzeden nasıl çıkarıldıklarını bilmek, Kütüb-i sittedeki ve diğer hadîs kitâblarındaki, yüzbinlerce hadîsi ezberden bilmek ve her hadîsin ne zemân ve ne için îrâd buyurulduğunu ve ma’nâsının ne kadar genişlediğini ve hangi hadîsin diğerinden önce veyâ sonra olduğunu ve bağlı bulunduğu hâdiseleri ve hangi vak’a ve hâdiseler üzerine buyurulduğunu ve kimler tarafından nakl ve rivâyet olunduğunu ve nakleden kimselerin ne hâlde ve ne ahlâkda olduklarını bilmek, fıkh ilminin üsûl ve kâ’idelerini tanımak, oniki ilmi ve Kur’ân-ı kerîmin ve hadîs-i şerîflerin işâretlerini, rumûzlarını ve açık ve kapalı ma’nâlarını kavramak ve bu ma’nâlar kalbinde yer etmiş olmak, kuvvetli îmân sâhibi olmak ve itmînân ile dolu, nûrlu ve sâf bir kalbe ve vicdâna mâlik olmak lâzımdır. İctihâd ve tefsîr hakkında, fârisî (Redd-i Vehhâbî) kitâbında uzun bilgi vardır. (Redd-i Vehhâbî) kitâbı, 1264 h. de Delhîde ve 1415 de İstanbulda tab’ edilmişdir.

Müctehid olmak için olması gereken şartları okudunuz. Bu zamanda bunlar yok gibi. Bu sebebten bunların kitablarından nakil yapan alimlere uymaktan başka çare kalmadı. Kusura bakmayın ama bu müctehid alimleri hafife alıpta , bunların sözlerini bırakıp, bunlar hadisi şerifleri yanlış anlamış ben daha iyi anlarım demek, cahillik ve deliliktir.

İşte bu zatların ictihadlarına uyduğumuz zaman ictihadında hata etse bile bu ve buna uyanlar kurtulur.( Evliyanın keşfine uyan farklıdır o mesuldur.)

Yani bu zatların ictihadlarına hatalı denirse bizim hadisi şerif nakledip görüş belirtmemizin doğru olmak ihtimali düşününüz.

Zaten dikkat edin din düşmanları evvela islam alimlerini gözden düşürdüler, sebeb hadisi şeriflere istedikleri manaları yüklemek için. Sonra hadisi şerifleride saf dışı yapmaya çalışıyorlar, sebeb Kuran-ı kerime istedikleri manaları verebilmek için. Netice olarak , Meshebsizlik dinsizliğin köprüsüdür.
 

Huyela

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
11 Eki 2006
Mesajlar
2,345
Tepki puanı
1
Puanları
36
Yaş
41
Konum
İstanbul
ayrıca ben ibn teymiyyenin görüşlerine göre amel eden biriyim diyelim sen diyorsunki kardeşim ibn teymiyyeye itibar edilmez.bana görede imam rabbaniye itibar edilmez dersem ne diyeceksin?yanlış anlama bunları demiyorum ama dediğimi farzet.yani senin bildiğin doğrumu olmuş olacak?benim alimim doğrusunu bilir demek pek doğru olmaz.çünkü en doğrusunu ALLAHCC bilir.ashab böyle diyordu.mezhep imamlarıda böyle diyordu.imam hanefi ra görüşlerini bildirirken bu görüşler benimdir.daha iyisini doğrusunu bulursanız ona uyun diyordu.aynı şekilde imam şafi ra görüşlerini açıkladıktan sora bu benim görüşümdür bana göre doğrudur.isabet etmeme ihtimalide vardır diyordu.siz bu görüşleri ayet gibi ortaya koyarsanız yanlış yaparsınız.görüşlerinizi bildirirken daha esnek olun.önünüze geleni mezhebsiz ehlibidat vehhabi ibn teymiyyeci ilan etmeyin.tabi sadece sen değilsin bunu yapan kardeşim.kabahat sizde değil.size bu bilgileri verenlerde.sizin gibi düşünmeyenler size göre müslüman tanımı dışında herşey.

Biz ibni teymiyyeye itibar edilmiyeceğini haşa kafamızdan söylemiyoruzki . Mesela İmam-ı Rabbani hazretlerinin 'Kuddise sirruh' ikinci bin yılın müceddidi olduğuna dair islam alimleri arasında ittifak vardır.

Şimdi islam alimlerinin İbni teymiyye için yazdıklarını lütfen okuyunuz. Neden ısrarla onun sözlerine uymanın tehlikeli olduğunu belirtmemizi belki bir nebze anlarsınız.

----
İbni teymiyye...

Hanbeli fıkıh ve hadis âlimi iken mezhepsiz oldu. Ehl-i sünnete uymayan yazılarından dolayı Mısır’da iki defa hapsedildi. 1263 senesinde Harran’da doğup, 1328 de Şam’da kalede hapiste iken vefat etti.

İbni Teymiye, Ehl-i sünnet âlimlerinin büyüklüğünü anlamamış, tasavvufu inkâr etmiş, Ehl-i sünnetten ayrılmıştır. Kitapları, kendilerine Selefiyyeci diyen mezhepsizlere kaynak olmaktadır. Mezhepsizler, onu övmekte, İslam müceddidlerinin piri demektedirler. İbni Teymiye’nin şaki ve dalalette olduğu Seyf-ül-Cebbar ve farisi Tâlim-üs-sübyanda da yazılıdır.

Camiul-ezherdeki hanefi âlimlerinden Muhammed Bahitin (Tathir-ül-füad min-denisil itikad) kitabı, (Et-tevessüli bin-Nebi ve bis-Salihin), (Şevahid-ül-hak), (Cevahir-ül-bihar), (Seyf-ül-Cebbar) ve (Tâlim-üs-sübyan) kitapları, İbni Teymiye’nin dalalete düştüğünü vesikalarla ispat etmektedir.

İbni Battuta, ibni Hacer-i Mekki, imam-ı Sübki, kendi oğlu Abdulvehhab, izzeddin bin Cema'a, Ebu Hayyan Zahiri, Zahid-ül Kevseri, Yusuf-i Nebhani, imam-ı Şarani, Ahmed bin Seyyid Zeyni Dahlan, Şeyh-ül-İslam Mustafa Sabri Efendi gibi nice âlimler İbni Teymiye’ye reddiyeler yazmışlar, dalalet ve küfürlerini açıklamışlardır. Üstad Necip Fazıl da, (14. asrın irşad kutbu seyyid Abdülhakim Arvasi, “İbni Teymiye dini içinden zedeleyen mülhiddir” buyurdu) diyor. (Türkiye’nin Manzarası)

Dal ve mudil olduğu, Savi tefsiri 107. sayfasında da yazılıdır.

İslam âlimleri buyuruyor ki:
(Allahü teâlânın, sapıtmasına ilmini sebep ettiği kimsedir.) [İbni Hacer-i Mekki - Fetava-yı hadisiyye]

(İbni Teymiye öyle bir kimsedir ki, bozuk sözlerine ve çürük vesikalarına, büyük âlimler cevap vermişler ve düşüncelerinin çirkinliğini ortaya koymuşlardır. [Şam, Mısır ve Kudüs’de kadılık yapmış olan şafii fıkıh ve hadis âlimlerinden Muhammed] İzzibni Cemaa, onun için, Allahü teâlânın dalalete sürüklediği, azdırdığı ve zillet gömleği giydirdiği kimsedir. İslam âlimlerine ve bilhassa Hulefa-i raşidine karşı ahmakça itirazlarda bulunmuştur demiştir.) [İbni Hacer-i Mekki - El-cevher-ül-munzam]

(İbni Teymiye’nin sözlerinin kıymeti yoktur. O, dalalettedir ve Müslümanları dalalete sürüklemektedir. Müslümanların icmasından ayrılmış, bid’at yolunu tutmuştur. İslam âlimleri, onun dalalette [sapık] olduğunu, sözbirliği ile bildirdi. Kutbüd-Berdiri, Şerhi Muhtasarda, bunu uzun yazmaktadır.) [Tahir Muhammed Süleyman - Zahiretül-fıkhil-kübra]

(Kitab-ül Arş onun en çirkin kitaplarındandır. Ona Şeyh-ül-İslam diyenin kâfir olacağını söyleyen âlimler vardır.) [İmam-ı Sübki] (Nebras haşiyesinde bildiriliyor.)

(İbni Teymiye’ye uyanın malı ve canı helaldir.) [Miratül-cenan, Nebras haşiyesi]

İbni Teymiye, Kitab-ül Arş isimli eserinde, “Allah Arş'ın üzerinde oturur, kendisi ile beraber oturması için Resulullaha da yer bırakır” diyor. Essırat-ul-müstekim kitabında da, ibni Abbas gibi büyük sahabilere kâfir demiştir. (Keşfüzzunun)

El-ubudiyyet kitabında ise, Allahü teâlânın ismini zikretmenin bid’at ve dalalet olduğunu bildirmekte ve tasavvuf âlimlerine çirkin iftiralar yapmaktadır.

(Arş kadimdir) diyor. (Akaid-i Adudiyye şerhi)

(Şam camiinin minberinden inerken “Allah gökten yere, benim indiğim gibi iner” dedi.) [İbni Battuta -Tuhfetünnüzzar tarihi]

Abduh’un yetiştirdiklerinden olup, onun yolunda giden Abdürrazık paşa bile diyor ki:
(Vehhabilik, bir bakımdan ibni Teymiye’ye bağlı olduğu gibi, son asrın müceddidi denilen Abduh’daki dinde reform fikirleri de, ibni Teymiye’ye bağlıdır.)

(Kaza namazı kılmak lazım değildir) derdi. Halbuki dört mezhepte de farzdır.

Cehennem azabı sonsuz olmadığını söylerdi. Kâfirlerin Cehennemde sonsuz kalacaklarına dair bir çok âyet-i kerime vardır. (Bekara 81, Ahzab 65, Fussilet 28, Zuhruf 74)

(Ömer çok yanılmıştır) diyerek, imam-ı Ahmed’in bildirdiği (Allahü teâlâ, doğru sözü, Ömer’in dili üzerine koymuştur. [O hiç yanılmaz]) hadis-i şerifine karşı gelmiştir. Eshab-ı kiramın çoğu, ictihad ile anlaşılacak işlerde yanılmış olsa da, onların yanılmaları, ictihadi mesele idi. İctihadda müctehidin yanıldığı bilinemez. Çünkü ictihad ictihad ile nakzedilmez. Bunun için, müctehid olan o büyükler tenkit edilemez. Dört mezhebin ictihadları farklı olduğu halde, benimki doğru diyerek biri ötekini tenkit etmemiştir.

Sadreddin-i Konevi, İbni Arabi hazretleri gibi tasavvuf büyüklerine de saldırmıştır. “Gazali’nin kitapları uydurma hadis ile dolu” derdi. (Hadika)

İmam-ı Şarani hazretleri buyuruyor ki:
(İbni Teymiye, tasavvufu inkâr eder, evliyaya, ariflere dil uzatırdı. Kitaplarını okumaktan, yırtıcı hayvandan kaçar gibi kaçmalıdır.) [Tabakat-ül-kübra]

İmam-ı Süyuti hazretleri buyuruyor ki:
(İbni Teymiye kibirliydi. Kendini beğenirdi. Herkesten üstün görünmek, karşısındakini küçümsemek, büyüklerle alay etmek âdeti idi.) [Kam-ul Muarıd]

Muhammed Ali Bey; Hitat-uş-Şam kitabında diyor ki:
(İbni Teymiye’nin hedefi, Luther adındaki papazın hedefine benzer. Fakat, Hıristiyanlığın reformcusu muvaffak oldu. İslamınki olamadı.)

İbni Hacer-i Askalani hazretleri buyuruyor ki:
(İbni Teymiye; “Kabri Nebeviyi ziyaret için sefere çıkmak haramdır. [Hazret-i] Ali iman ettiği zaman çocuk olduğu için Müslümanlığı sahih olmadı. [Hazret-i] Osman malı çok severdi” diyerek eshab-ı kiramın büyüklerine dil uzattı.) [Ed-Dürer-ül-Kamine]

İbni Hacer-i Mekki hazretleri buyuruyor ki:
(İbni Teymiye, Peygamberlerin masumiyetini (günahtan korunmuş olduklarını) reddetmiştir. Halbuki, masumiyet Peygamberlerin sıfatlarındandır.
Başta Peygamber efendimizin kabri şerifleri olmak üzere eshab-ı kiramın, velilerin, âlimlerin ve salih Müslümanların kabirlerinin ziyaret edilmesine karşı çıkmış, bunları şefaate vesile kılmayı da haram saymıştır.) [Fetava-i Hadisiyye]

Sual: Selefilerin vazgeçilmez üç prensibi varmış, bunlara uymayan Allah’ın gönderdiği din ile amel etmezmiş. Bu hususta açıklama yapar mısınız?
CEVAP
İbni Teymiye, Furkan isimli kitabında dini üç kısma ayırmaktadır. Selefilere göre bu üç prensip vazgeçilmez esaslardır. İslamiyet ancak bu üç kaide gereğince, aslına uygun olarak bilinebilirmiş. Yoksa İslam pınarını, etraftan karışmış bulanık sulardan yani mezhep imamlarının ictihadlarından arındırmak mümkün değilmiş. Çünkü fıkıhçılar, kelamcılar ve tasavvuf ehli, dinin aslına ilaveler yapmışlar, bu bakımdan din çok genişletilmiş ve içinden çıkılmaz bir hâl almışmış. Dine yapılan bu ilaveleri çıkarmak gerekirmiş.
Selefilerin sımsıkı bağlandıkları üç prensip şöyle:
1- Münezzel din: Kur’an-ı Kerimden ve sahih kabul ettiği hadis-i şeriflerden kendi anladıkları.
2- Müevvel din: Mezhep imamlarının Kitap ve sünnetten çıkardıkları hükümler.
3- Mübeddel din: Geçmiş dinlerin hükümleri ve uydurma saydığı hadis-i şerifler.

İbni Teymiye’ye göre, Münezzel dine uymak bütün müslümanlara farzdır. Çünkü Allahü teâlâ bir müctehidin Kitap ve Sünnetten neyi anladığını bir başka mükellefe sormaz. Hatta onu mükellef de tutmaz. Herkesi Kitap ve Sünneti anladığı ölçüde sorumlu tutar. Bu bakımdan herkes, Münezzel din ile amel etmelidir.

Müevvel dine, tevil edilmiş olana, ictihaddan aciz olan mukallitlere caizdir. Ama müctehid olanlara bu caiz değildir.

İbni Teymiye’nin selefiye yolunu savunan bütün mezhepsizler, kendilerini birer müctehid zannettikleri için, mezhep hükümleri onlar için muteber değildir, Kitap ve Sünnetten anladıklarına tâbi olurlar. Kendilerine selefiyiz diyen bugünkü mezhepsizler, kraldan çok kralcı olup, İbni Teymiye mukallit halk için müevvel din ile [mezhep imamlarının hükümleriyle] amel etmeyi caiz görürken, onlar cahillerin de, mezhep hükümleriyle amel etmesini caiz görmezler, herkesi Kitap ve Sünnete el atmaya iterler.

İbni Teymiye’nin Mübeddel din diyerek eski dinleri bir kalemde silip atması caiz olmaz. Çünkü geçmiş dinlerin iman yani inanılacak hususları (yani amentüdeki esaslar, insanlar tarafından bozulmadan önce) bütün dinlerde aynı idi. İslamiyet bozulan bu hususların doğrusunu bildirmiş, amele ait hükümlerin de, hepsini değil bazılarını nesh etmiştir.

Uydurma hadislerle amel edilen bir din yoktur. Uydurma hadis meselesi de ayrı bir konudur. Bir müctehidin usulüne göre, uydurma sayılan bir hadis, başka bir müctehidlerin usulüne göre sahih olabilir. İbni Teymiye, aklının almadığı hadis-i şeriflere hemen uydurma damgasını basmıştır. Fıkıh, kelam ve tasavvufun ortaya koyduğu hükümleri, usulleri, uydurma hadislerden çıkarıldığı havasını uyandırmak istemiştir. Onun bu mugalatasına İslam âlimleri gerekli cevaplar vermiştir.

Mezhepsizler, imamları olan İbni Teymiye’nin görüşlerine uyar ve onun usulüne uyup Kitap ve Sünnetten ahkam çıkarmaya çalışırlar. Bunu da gayet normal sayarlar ve buna münezzel din derler.

Biz de mezhep imamımız olan imam-ı a'zam hazretlerinin hükümleriyle amel edince, onun usullerine uyunca, Allah’ın gönderdiği din ile değil, mezhep imamlarının çıkardığı din ile amel ettiğimizi söylerler.

İbni Teymiye’ye uyup Kitap ve Sünnete el ve dil uzatan mezhepsizler, bizim de imam-ı a'zama uymamıza ne hakla karşı çıkarlar ki?
 

ömerbinabdülaziz

Yasaklı Kullanıcı
Katılım
22 Ağu 2008
Mesajlar
30
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
44
Netice olarak , Meshebsizlik dinsizliğin köprüsüdür.
ALLAH azze ve celle sen senin gibi düşünenlere hidayet etsin.her mezhebi olmayanı kafir ilan ettin.
“Kim bir insanı kafir diye çağırırsa, yahut öyle olmadığı halde, “Ey ALLAH düşmanı” derse, söylediği söz kendisine döner.” (Sahih-i Müslim)
“Bir insan (müslüman) kardeşine: “Ey kafir” diye hitabettiği zaman, ikisinden biri bu sözü üzerine almış olur. Şayet söylediği gibi ise küfür onda kalır, değilse söyleyene döner.” (Sahih-i Buhari)
Bir kimse müslüman kardeşini tekfir ederse küfür (tekfir edilen veya edenden) biri üzerine döner.” (El Müsned (Ahmed b. Hanbel) C: 2)


 

ömerbinabdülaziz

Yasaklı Kullanıcı
Katılım
22 Ağu 2008
Mesajlar
30
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
44
kelimei şehadet getirip getirdiği şehadete kalpten iman eden herkes müslüman değilmidir?
sen nasıl kafir ilan edersin bir kişi mezhebe bağlanmadı diye?
bana bir hadis veya ayet getir mezhebi olmayan ALLAHın dininden çıkar diye.
bende sana diyeyimki haklısın mezhepsizlerin hepsi dinsizdir.
güzel kardeşim sana tavsiyem bir kelimei şehadet getir çünkü belkide milyonlarca kardeşini kafir ilan ettin.eğer o kardeşlerimiz kafir değilse sen kafir olursun.
 

Huyela

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
11 Eki 2006
Mesajlar
2,345
Tepki puanı
1
Puanları
36
Yaş
41
Konum
İstanbul
ALLAH azze ve celle sen senin gibi düşünenlere hidayet etsin.her mezhebi olmayanı kafir ilan ettin.
“Kim bir insanı kafir diye çağırırsa, yahut öyle olmadığı halde, “Ey ALLAH düşmanı” derse, söylediği söz kendisine döner.” (Sahih-i Müslim)
“Bir insan (müslüman) kardeşine: “Ey kafir” diye hitabettiği zaman, ikisinden biri bu sözü üzerine almış olur. Şayet söylediği gibi ise küfür onda kalır, değilse söyleyene döner.” (Sahih-i Buhari)
Bir kimse müslüman kardeşini tekfir ederse küfür (tekfir edilen veya edenden) biri üzerine döner.” (El Müsned (Ahmed b. Hanbel) C: 2)




Kimseye kafir demedik. Dinsizliğin köprüsüdür dedik. Zamanla iş oraya kadar gider. Herhangi bir şahısa sen kafirsin demedik.
 

ömerbinabdülaziz

Yasaklı Kullanıcı
Katılım
22 Ağu 2008
Mesajlar
30
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
44
İbni Teymiye, Ehl-i sünnet âlimlerinin büyüklüğünü anlamamış, tasavvufu inkâr etmiş, Ehl-i sünnetten ayrılmıştır.
şunu açıkça bildir anlayalım.sizin derdiniz ibn teymiyyenin tasavvufu inkar etmesi.tasavvufu inkar etmeyi ehlisünnetten ayrılma sebebi olarak göstermişsin.enteresan!!!oysaki belirttiğin maddelerde tasavvufu inkar etmemek yoktu ehlisünnet maddelerinde.
 

ömerbinabdülaziz

Yasaklı Kullanıcı
Katılım
22 Ağu 2008
Mesajlar
30
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
44
Kimseye kafir demedik. Dinsizliğin köprüsüdür dedik. Zamanla iş oraya kadar gider. Herhangi bir şahısa sen kafirsin demedik.

zamanla derken ne kadar bir zaman geçmesi lazım.son kullanma tarihi falanmı var bu işin?illaki zaman geçecek ALLAH ömür verdikçe.
bu kişilerde demekki sana göre zaman içerisinde kafir oluyor.laf yine aynı yere geliyor.bu kardeşlerimiz sana göre kafir oluyor.
 

ishakyakup

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
9 Tem 2007
Mesajlar
549
Tepki puanı
21
Puanları
18
Yaş
45
Konum
Gebze
kelimei şehadet getirip getirdiği şehadete kalpten iman eden herkes müslüman değilmidir?
sen nasıl kafir ilan edersin bir kişi mezhebe bağlanmadı diye?
bana bir hadis veya ayet getir mezhebi olmayan ALLAHın dininden çıkar diye.
bende sana diyeyimki haklısın mezhepsizlerin hepsi dinsizdir.
güzel kardeşim sana tavsiyem bir kelimei şehadet getir çünkü belkide milyonlarca kardeşini kafir ilan ettin.eğer o kardeşlerimiz kafir değilse sen kafir olursun.

selamün aleyküm

muhterem kardeşim.."mezhepsizlik dinsizliğin köprüsüdür" sözü mehmed zahid kevsevi(k.s.) ye aittir.. ve bu sözü yanlış anlıyor boşuna tepki veriyorsunuz. bir mezhebe bağlı olmayan kafirdir demiyor...mezhepsizlik dinsizliğe götürür diyor..

bunuda size açayım.. bir adam mezhepleri inkar ederse ne olacak.. dini meseleler için nereye başvuracak..kur'an ve sünnete değil mi..peki bu kur'an ve sünnetten neye göre hüküm çıkaracak kendi aklına göre.. peki kendisinde kur'an ve sünnetten hüküm çıkarmaya yetecek kadar ilim varmı yok..sonuç kur'an'ı ve sünneti kendi aklına göre yorumlamış olacak..nassı kendi aklınca tevil etmek küfür değilmidir..küfürdür..."kimki kur'anı kendi rey'i ile tefsir ederse muhakkak kafir olmuştur" bu söz hadisi şerif değilmidir.. hadisi şeriftir..ve kendi aklınca kur'andan hüküm çıkarmak kişiyi bu hükme dahil etmezmi?..

bütün meseleleri bir araya toplayınca.."MEZHEPSİZLİK DİNSİZLİĞİN KÖPRÜSÜDÜR" ne kadar doğru bir sözdür umarım anlarsınız..

aleykümselam.
imam hanefi ra mezhebine mensubum.
mezhebsiz değilim.vehhabide değilim.biz kimizki kurandan ve sünnetten hüküm çıkarıp kafamıza göre amel edelim.haşa.

bakınız siz dememişmiydiniz "biz kimiz ki kur'an ve sünnetten hüküm çıkarıp kafamıza göre amel edelim..haşa."

işte mesele bu
 

ömerbinabdülaziz

Yasaklı Kullanıcı
Katılım
22 Ağu 2008
Mesajlar
30
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
44
İbni Teymiye’ye uyanın malı ve canı helaldir.) [Miratül-cenan, Nebras haşiyesi]


bu ne kardeşim yahu?
siz bu zatlardan fetva alıyorsanız bu kardeşlerimizin malı canı size helaldir.
ALLAH ıslah etsin sizi.
 
Durum
Üzgünüz bu konu cevaplar için kapatılmıştır...

Bu konuyu görüntüleyen kişiler

Üst Alt