Neler Yeni

Hoşgeldiniz İslami Forum Sayfası

Tüm özelliklerimize erişmek için şimdi bize katılın. Kaydolduktan ve oturum açtıktan sonra, konular oluşturabilir, mevcut konulara yanıtlar gönderebilir, diğer üyelerinize itibar kazandırabilir, kendi özel mesajınızı edinebilir ve çok daha fazlasını yapabilirsiniz. Ayrıca hızlı ve tamamen ücretsizdir, peki ne bekliyorsunuz?
Blue
Red
Green
Orange
Voilet
Slate
Dark

TEŞRİNİN ALLAH'A AİT OLMASININ İSLAMDAKİ YERİ (1 Kullanıcı)

ayşe

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
19 Şub 2006
Mesajlar
182
Tepki puanı
0
Puanları
0
TEŞRİNİN ALLAH'A AİT OLMASININ İSLAMDAKİ YERİ


Teşri (kanun koyma) imani bir meseledir yani, doğrudan doğruya akide ile ilgilidir. İşte bu sebeble bu meselenin Allah'a iman konusunda ele alınması gerekir.
Şeyh Ahmed Şakir, Allah'ın şeriatinden olan, hırsıza verilen ceza hakkında şöyle diyor:
«Hırsıza verilen el kesme cezası biz müslümanlar için akidenin ve imanın temelindendir. İslam şeriatinin koyduğu el kesme cezasını inkar eden veya bunun yerine başka bir ceza isteyen ve üstelik müslüman olduklarını iddia eden bu kimselere soralım:
«Siz Allah'a ve bu kainatı O'nun yarattığına inanıyor musunuz?»
«Evet» diyeceklerdir.
«Allah'ın geçmişte olanları ve gelecekte olacakları bildiğine inanıyor musunuz?»
«Evet» diyeceklerdir.
«Allah'ın bizi ve bize zarar verecek şey ile bize fayda verecek şeyi bizden daha iyi bildiğine inanıyor musunuz?»
«Evet» diyeceklerdir.
«Allah'ın Muhammed (s.a.s)'i, doğru yolu göstermek ve hak dini tebliğ etmek için gönderdiğine, ona Kur'an'ı indirdiğine inanıyor musunuz?»
«Evet» diyeceklerdir.
«Kur'an'ın hem din, hem de dünya işlerinde bir rehber, bir yol gösterici olarak gönderildiğine de inanıyor musunuz?» Buna da:
«Evet» diyeceklerdir.
Bu sorulara «Evet» cevabını veren sizler! Sizlerin bu cevabınız Allah'ın hükmünden başka bir hüküm istemenizle tezat teşkil etmektedir ve sizlerin müslümanlık iddianıza zıttır.
Müslüman olduklarını iddia ettikleri halde bu soruları «Hayır» şeklinde cevaplandıranlara gelince; onların kafir olduklarına hükmederiz. Alim olsun, cahil olsun, kültürlü olsun, okumamış olsun her müslüman yukarıdaki soruları «Hayır» şeklinde cevaplandıranın mürtedleştiğini, küfrün uçurumuna yuvarlandığını kesinlikle bilir.
Fakat, «müslüman» olduklarını iddia etmeyenler ile bu mesele hakkında kesinlikle tartışmaya girmeyiz. Çünkü onlar bizim inandığımız gibi inanmıyorlar. Biz onların istediklerine uymadıkça onlar bizden asla razı olmazlar. Onların isteklerine uymaktan Allah'a sığınırız.»
(Umdet-ut Tefsir c:4, s:14 6-l47)


Şeyhul İslam Mustafa Sabri ([1]), Allah'ın indirdiği şeriati yürürlükten kaldırmak gayesiyle ortaya atılan planlardan olan, din ile devlet işini birbirinden ayırma (laiklik) konusuyla ilgili olarak şöyle diyor:
«Laiklik, yani din ile devlet işlerinin birbirinden ayrılması hususunu yaygınlaştırmak isteyen devlet adamları ve yazarlarının bu düşüncesi, Kur'an ve sünnette açıklanan hükümlerin Allah tarafından gönderildiğine iman ile bağdaşmaz.»
(Mevkıf el Akl vel İlm min Rabbil Alemin c:4, s:294)


Aynı kalpte Allah'a iman ile Allah'tan başkasına (tağuta) muhakeme olmaya rıza gösterme fikri birarada bulunamaz.


Allah (c.c) şöyle buyuruyor:
«Ey Muhammed! Sana indirilen Kur'an'a ve senden önce indirilenlere inandıklarını iddia edenleri görmüyor musun? tağuta muhakeme olmak istiyorlar. Oysa onları reddetmekle emrolunmuşlardı. Şeytan onları derin bir sapıklığa saptırmak ister. (Nisa:60)


«Biz her ümmete Allah'a kulluk edip tağuttan sakınmaları için rasuller gönderdik.» (Nahl: 36)


Şeyh Şankıtiy, itaatte şirk konusunda şöyle diyor:
Rasulullah (s.a.s), hıristiyan ve yahudilerin kendi haham ve rahiblerini rab edindiklerini anlatan;
«Onlar Allah'ı bırakıp haham ve rahiplerini rabler edindiler...» (Tevbe: 31)
ayetini okurken, daha önce hristiyan olan ve müslüman olmak için gelen Adiyy b. Hatem Rasulullah (s.a.s) 'den bu ayetin açıklanmasını istedi. Bunun üzerine Rasulullah (s.a.s) bu ayeti; «O kimseler Allah'ın haram kıldığını helal, helal kıldığını da haram kıldıkları zaman haham ve rahiplerine itaat edince onları rab edinmiş oldular», şeklinde açıkladı.
Allah'ın kanunlarından (şeriatinden) başka kanunlarla muhakeme olmayı isteyenlerin şirke girdiklerini Nisa: 60 ayeti apaçık bir şekilde bildiriyor.Ve böylelerinin müslümanlık iddiasını hayretle karşılıyor. Çünkü hem iman ettiklerini iddia ediyorlar, hem de Allah'ın kanunlarından başka kanunlarla muhakeme olmayı istiyorlar. Oysa aynı kalpte Allah'a iman ile tağuta muhakeme olmaya rıza gösterme birarada bulunamaz. İşte bu onların iman iddialarında yalancı olduklarını ortaya koymaktadır.
Allah (c.c) şöyle buyuruyor:
«Ey Muhammed! Sana indirilen Kur'an'a ve senden öncekilere indirilenlere inandıklarını iddia edenleri görmüyür musun? Reddetmeleri emrolunmuşken tağuta muhakeme olmak istiyorlar. Şeytan onları derin bir sapıklığa saptırmak ister.» (Nisa:60)
(Edvaul Beyan c:4, s:82)


İmam Şankıtiy başka bir yerde Nisa: 60 ayetini zikrettikten sonra şöyle diyor:
«tağutu reddetmedikçe hiçbir kimsenin iman etmiş sayılmayacağını aşağıdaki ayet çok iyi açıklamaktadır.
Allah (c.c) şöyle buyuruyor:
«Kim tağutu reddedip Allah'a iman ederse, kopmak bilmeyen sağlam bir kulpa tutunmuştur.» (Bakara:256)
Dikkat edilirse ayette, tağutu inkar etmeksizin kopmak bilmeyen sağlam bir kulpa tutunmanın sözkonusu olmadığı vurgulanmaktadır. Yani, bu durumda kişi imandan mahrumdur.
Zira «sağlam kulpa tutunma» diye vurgulanan şey, imanın ta kendisidir. tağutu inkar etmeme hadisesi hiçbir zaman iman ile birarada bulunmaz. İkisinin birarada bulunması imkansız bir şeydir.»
(Edvaul Beyan c:1, s:293)


tağut kavramı neyi ifade eder? Kişi bunu bilsin ki, ona karşı çıkıp Allah'a iman edebilsin.


İbn Kayyım ([2]) şöyle diyor:
«Allah (c.c); Rasulullah'ın getirdiği şeylerin dışında herhangi bir kanun veya ilkeyle muhakeme olmanın tağuta muhakeme olmak anlamına geldiğini bildiriyor.
tağut; ibadet, ittiba veya itaat konusunda haddini aşan mahluk demektir.
Her kavmin tağutu; Allah ve rasulü dışında kendisine muhakeme olunulan veya Allah'ın dışında kendisine ibadet edinilen veya Allah'ın izin vermediği konularda kendisine tabi olunulan varlıklardır.»
(A'lamul Muvakkıin c:1, s:50)


Şeyh Abdurrahman b. Hasan ([3]) şöyle diyor:
«Allah (c.c)'ın: «Ey Muhammed! Sana indirilen Kur'an'a ve senden önce indirilenlere inandıklarını iddia edenleri görmüyor musun? Reddetmekle emrolunmuşken tağuta muhakeme olmak istiyorlar. Oysa şeytan onları derin bir sapıklığa saptırmak istiyor.» (Nisa: 60)
ayeti hakkında İbn-i Kesir şöyle demiştir:
«Allah (c.c) bu ayette Kur'an ve sünnetin dışında başka şeylere muhakeme olan kişiyi yermektedir.
Burada tağuttan kasıt; Allah ve rasulünün koyduğu ölçüler dışında ölçü koyan kimselerdir.
Kim Kur'an ve sünnetin dışındaki kanunlara muhakeme olursa tağuta muhakeme olmuş olur. Kim Allah' tan başkasına ibadet ederse tağuta ibadet etmiş olur. Eğer ibadet ettiği mahluk salih kimse ise, bu kimse şeytana ibadet etmiş olur. Çünkü şeytan ona böyle yapmasını emretmiştir.
Allah (c.c) bu gerçeği ayetinde şöyle belirtmiştir:
«Onların hepsini birgün toplarız. Sonra Allah'a şirk koşanlara; siz ve şirk koştuklarınız yerlerinize (gidin), deyip onları birbirlerinden ayırırız. Şirk koştukları ise; «Bize ibadet etmiyordunuz ki. Allah sizinle bizim aramızda şahid olarak yeter. Sizin bize tapmanızdan bizim haberimiz yoktu» derler. İşte orada herkes dünyada yapmış olduklarını bilecek ve gerçek mevlaları olan Allah'a döndürüleceklerdir. Uydurmakta oldukları da onlardan uzaklaşmıştır.» (Yunus: 28-30)


«Allah birgün onların hepsini diriltip toplar, sonra meleklere: «Bunlar mı size tapıyordu?» der. Melekler: «Seni bütün noksan sıfatlardan tenzih ederiz, bizim dostumuz onlar değil, Sensin. Hayır, onlar bize değil cinlere ibadet ediyorlardı. Çoğu onlara inanmaktaydı» derler.» (Sebe: 40-41)


Müşriklerin taptıkları; taş, ağaç, mezar, kendisine ibadete çağıran varlıklar ve salih kimselerin sureti şeklindeki putlar veya bunlara benzer şeylere gelince; bunların hepsi Allah (c.c)'ın bizlere, reddetmemiz ve onlardan beri olmamız gerektiğini bildirdiği tağutlardır.
Zaten insanları bu şeylere ibadet etmeye sevkeden de şeytandır. Dolayısıyla bunlara ibadet eden, şeytana ibadet etmiş olur. Şeytan tevhidi bozan her batılı süslü göstererek insanların onlara uymalarını ister.
Halbuki tevhid tağutu reddetme esasına dayanır. tağutu tanımak ve onu kabullenmek ise tevhid akidesinin özüne aykırıdır. Esasen tevhid akidesi; her türlü tağuti unsuru inkar etmeyi, tanımamayı, karşı çıkmayı gerektirmektedir. İşte bu tevhid akidesinin ta kendisidir...
Allah (c.c) şöyle buyuruyor:
«İbrahim ve onunla beraber olanlarda sizin için güzel bir örnek vardır. Onlar milletlerine şöyle demişlerdi: «Biz sizden ve Allah'tan başka taptıklarınızdan uzağız. Sizi tekfir ediyoruz. Bizimle sizin aranızda, yalnız Allah'a iman edinceye kadar ebedi bir düşmanlık ve öfke başgöstermiştir.» (Mümtahine:4)
Kim Allah'tan başkasına ibadet ederse ibadet ettiği o varlığa haketmediği değeri vermiş olur.


İmam Malik (r.a) ([4]) şöyle diyor:
«tağut; Allah'tan başka ibadet edilendir.»


Aynı şekilde, Allah ve rasulünün hükümleri dışında herhangi bir hükme muhakeme ettiren, Allah'ın ve rasulünün bildirdiği hükümleri terketmiş ve beşeri hükümleri Allah'ın hükmünden ve Rasulullah'ın getirdiği ölçülerden daha üstün tutmuş ve itaatte Allah'a ortak koşmuş sayılır. Bu kişi aynı zamanda Allah'ın aşağıdaki ayetlerde rasulune vermiş olduğu emre muhalefet etmiş olur.
Allah (c.c) şöyle buyuruyor:
«Aralarında Allah'ın indirdiği ile hükmet, onların heva ve heveslerine göre değil. Onların, sana indirilenlerin bir kısmından seni ayırmalarından sakın.» (Maide:49)


«Rabbine and olsun ki, aralarında çekiştikleri şeylerde seni hakem tayin etmedikçe ve verdiğin hükmü içlerinde hiçbir sıkıntı duymadan tamamen kabul etmedikçe iman etmiş olmazlar.» (Nisa: 65)


Allah'ın rasulüne emrettiği şeye muhalefet ederek, Allah'ın indirdiği kanunlardan başkasıyla insanlara hükmeden veya heva ve hevesine uyarak kendi menfaatından dolayı böyle bir şeyi isteyen kişi, mü'min olduğunu iddia etse bile iman ve islam halkasını boynundan çıkarıp atmıştır. Çünkü Allah böyle kişilerin iman iddialarını kabul etmeyip onları yalancı olarak nitelemektedir.


Allah (c.c) Nisa: 60'ta böyle kimseler hakkında «Yez'umun» (inandıklarını iddia edenler) kelimesini kullanıyor.
«Yez'umun» kelimesi; aksini yaptığı halde birşey hakkında doğru olduğunu iddia eden kimselerin durumu için kullanılan bir kelimedir. Yani bu kelime genellikle, yalan yere birşeyi iddia edenler hakkında kullanılmaktadır.
Bu manayı Nisa: 60 ayetinin devamı desteklemektedir. Allah (c.c) Nisa: 60 ayetinin devamında; «Halbuki, tağutu reddetmekle emrolunmuşlardı.» buyurarak iman etmeleri için tağutu reddetmeleri gerektiğini insanlara emrediyor ve buna rağmen, tağutu inkar etmeyip itaat edenlerin nasıl bir çelişkiye düştüklerini, yalan söylediklerini dolayısıyla iman etmemiş olduklarını yüzlerine çarpa çarpa açıkça bildiriyor.
Çünkü tağutu reddetmek tevhid akidesinin esasındandır. Bakara: 256 ayetinde de vurgulandığı gibi, bu esas olmadan imandan söz edilemez. Çünkü bütün amellerin Allah katında geçerli olup olmaması tevhidin sıhhatine bağlıdır. İman ise tevhidin ta kendisidir.
«Kim tağutu inkar edip Allah'a iman ederse, kopmak bilmeyen sağlam bir kulpa tutunmuştur...» (Bakara: 256)
Tağuta muhakeme olmak isteyen, ona iman etmiş demektir. Bu kişi ağzıyla “ben iman etmiyorum” demese bile...
(Fethul Mecid s:391)
«Selefin (sahabelerin ve sahabelere bağlı büyük alimlerin) tağut hakkındaki sözlerinden özet olarak şöyle anlıyoruz:
Tağut; İnsanı Allah'a ibadetten alıkoyan, Allah'a giden yolu kapatan, dini Allah'a has kılmayı, Allah ve rasulüne tabi olmayı önleyendir. Bu cinden ve insandan şeytan olabileceği gibi ağaç, taş v.s de olabilir.
Bu hükme kesinlikle şu da girer:
İnsanlar arasındaki hukuki ilişkileri, davranış biçimlerini, ekonomik meseleleri kısaca beşeri her türlü münasebetleri düzenleyen ve müeyyideye bağlayan Kur'an ve sünnetten kaynaklanmayan ister yabancı ister yerli olsun her türlü beşeri kanun, ilke, değer yargısı ve davranış kalıpları bu kelimenin anlamı içine girer.
Bu kanunları koyanlar da, tasdik edip kabul edenler de tağutturlar. Kasıtlı veya kasıtsız Rasulullah (s.a.s)'in getirdiği hak dinden insanları çevirmek için insan aklının koymuş olduğu bütün kanunlar, ilkeler ve onu koyanlar tağutturlar.
(Fethul Mecid s: 293 Dipnot: 1)


Tağut genel olarak; «Allah ve rasulü dışında emir ve yasaklarına uyulan kişidir.»


Tağutların başı beş tanedir:


Birincisi: Allah'tan başkasına ibadete çağıran şeytandır.
Allah (c.c) şöyle buyuruyor:
«Ey Ademoğlu ben size; apaçık düşmanınız olan şeytana değil, yalnız bana ibadet edin, dosdoğru yol budur, diye bildirmedim mi?» (Yasin:60-61)


İkincisi: Allah'ın hükmünü değiştiren zalim idareciler. Allah (c.c) şöyle buyuruyor:
«Sana ve senden öncekilere indirilenlere inandıklarını iddia edenleri görmüyor musun? Reddetmekle emrolunmuşken tağuta muhakeme olmak istiyorlar. Şeytan onları derin bir sapıklığa düşürmek ister.» (Nisa: 60)


Üçüncüsü: Allah'ın indirdikleriyle hükmetmeyendir.
Allah (cc) şöyle buyuruyor:
«Allah'ın indirdikleriyle hükmetmeyenler kafirlerin ta kendileridir.» (Maide:44)


Dördüncüsü: Gaybı bildiğini iddia eden kimsedir.
Allah (cc) şöyle buyuruyor:
«Görülmeyeni bilen Allah, görülmeyene kimseyi muttali kılmaz. Ancak elçileri içinden razı olduğu başka... Allah onun önüne ve arkasına izleyiciler dizer.» (Cin: 26-27)


«Gaybın anahtarı O'nun katındadır. O'ndan başka hiç kimse onu bilemez. Karada ve denizde olanların hepsini O bilir.» (En'am: 59)


Beşincisi: Kendisine ibadet edilen ve buna rıza gösterendir.
Allah (cc) şöyle buyuruyor:
«Onların içinden kim; «Ben Allah'tan başka bir ilahım» derse, onu cehennemle cezalandırırız. Zulmedenlerin cezasını işte böyle veririz.» (Enbiya: 29)


Tağutu reddetmek ancak;
Allah'tan başkasına yapılan ibadetlerin geçersiz olduğunu kabul edip, böyle birşeyin yapılmaması gerektiğine inanmak, böyle yapanları tekfir edip sevmemek ve onlara düşman olmakla mümkün olur.


Allah (c.c) şöyle buyuruyor:
«İbrahim ve onunla beraber olanlarda sizin için güzel bir örnek vardır. Onlar milletlerine şöyle demişlerdi: «Biz sizden ve Allah'tan başka taptıklarınızdan beriyiz. Sizi tekfir ediyoruz. Bizimle sizin aranızda, yalnız Allah'a inanıncaya kadar ebedi bir düşmanlık ve kin başgöstermiştir.» (Mümtahine: 4)
Yasama hakkını yalnız Allah'a tanımak tevhid inancının gereğidir. Bunu bu şekilde kabul etmedikçe tevhid akidesi sıhhat kazanamaz. Bu da yani; tevhid akidesinin sıhhat kazanması da ancak tağuti her türlü unsuru reddetmekle olur.
Tağut sadece tek şekilde karşımıza çıkmayabilir. Şühpesiz ki, tağut ne şekilde olursa olsun, tevhid akidesi onu kesinlikle reddetmeyi gerektirir.
Çağımızda tağut özellikle teşri (kanun) koyma ve emir verme şeklinde karşımıza çıkıyor.
Çağımızdaki tağut; ilahi kanunlar dışında, insanların koydukları kanunlar, emirler ve değer yargıları şeklinde de ifade edilebilir.
Buna göre, kanun koyan ister bir diktatör, ister halkın seçtiği seçkin bir zümre, ister toplumda yer etmiş bir grup bilim adamı, isterse halkın sevdiği bir komutan olsun farketmez, yine de tağuttur.
Bu durum karşısında, tevhid akidesini korumak isteyen herkes; bu çağdaş tağutu inkar etmek, Allah'ın kanunlarına zıt olan emirlerine uymamak, ondan uzaklaşmak, ona tabi olanların (koyduğu ölçülere uyanların) küfrüne hükmetmek ve onlardan olmadığını ilan edip onlara düşman olmak zorundadır.
Mümtahine: 4 ayetinde geçen İbrahim (as) ile kavminin, tağut ve ona ibadet edenlere karşı tutumları, bu konuda bizlerin yolunu aydınlatan önemli işaretlerdendir.
Kendilerinin müslüman olduğunu iddia eden devletlerden bazılarının anayasalarında şöyle bir ibare geçmektedir:
«İslam şeriati anayasanın temel kaynağıdır.»
Ey insanlar! Onların bu sözü sizi aldatmasın. Dolayısıyla onların müslüman bir devlet olduğu düşüncesine de kapılmayın. Çünkü bu söz apaçık bir şirktir. Çünkü bu söz; fer'i meselelerde bile olsa, İslam şeriatının dışında muhakeme için başvurulacak başka kaynakların varlığını ifade etmektedir. Kur'an ve sünnetin dışında başka kaynaklara muhakeme olmanın caiz olduğu manasına gelir. Bu ise apaçık bir şirktir.
Allah (c.c) bu konuda şöyle buyuruyor.
«Aralarında Allah'ın indirdiğiyle hükmet. Heva ve heveslerine göre değil. Onların sana indirilenlerin bir kısmından seni ayırmalarından sakın.» (Maide: 49)
Bu ibarenin şirk olmasının diğer bir sebebi ise; İslam şeriatinden başka kaynakların da geçerli olduğuna dair rızayı içermesindendir. Bu zaten başlıbaşına küfürdür. Çünkü küfre rıza küfürdür.
Bir devletin müslüman sayılabilmesi için anayasası: «Devletin anayasasının tek temeli Kur'an ve sünnettir» şeklinde olmalıdır.
Bazıları şöyle diyebilirler: «Teknik bilgi ve düzenlemeleri İslami prensiplerle çelişmediği müddetçe kafirlerden almakta bir sakınca yoktur. Almayı da İslam dini yasaklamamıştır.»
Bunu söyleyenlere şöyle denir: «Doğru söylüyorsunuz. Fakat unutulmaması gerekir ki, bu konuda İslam dini izin verdiği için bu yapılabilir. Dolayısıyla sonunda verilen hüküm yine İslam'ındır. Yani İslam, teşride (yasamada) kaynakların temeli değil, bizzat tek kaynaktır. Başka kaynaklara asla ihtiyaç duymaz. İslam şeriatinin izin verdiği kadarıyla kafirlerden istifade edilir. Allah (c.c)'nun şeriati başka şeriatlere (kanunlara) ihtiyaçdan münezzeh ve yücedir. Sonuç olarak; bize hükmeden yalnız İslam şeriatıdır. Öyleyse İslam'ın mübah kıldığını alır, yasakladığından da sakınırız.
İslam beşeri hayatı düzenlemede başka bir fikirle, ideolojiyle, sistemle uzlaşmaz ve uzlaştırılamaz. İslam' ın böyle birşeye ihtiyacı yoktur. Dolayısıyla İslam'ın konumunu belirlemek hiçbir merciye ait değildir. O kendi makamını kendisi belirler ve insan hayatına, gidişatına şekil verir.»
Şu iyice bilinmelidir ki; tevhid akidesi, yasama ve emir sultasının yalnız Allah'a ait olmasını gerektirir. Ancak bu vazife yerine getirildiğinde tağutu inkar gerçekleşmiş olur.




[1] Şeyhül İslam Mustafa Sabri: Osmanlı İmparatorluğunun son şeyhül İslam’ıdır. Miladi 1860 yılında Tokat’da doğmuş. Osmanlı imparatorluğu yıkılınca son otuz yılını Mısır’da ilimle uğraşarak geçirmiştir. 1954’te vefat etmiştir.
[2] Muhammed b. Ebi Bekir b. Eyyub b. Sa’d Ed-Dimeşki: H. 691’de Dimeşk’te doğmuştur. İbn-i Teymiye’nin talebesidir ve Hanbeli alimlerindendir. H. 751 senesinde vefat etmiştir.
[3] Abdurrahman b. Hasan A’laş-Şeyh: Hanbeli alimlerindendir. H. 1285 yılında vefat etmiştir.
[4] Malik İbn-i Enes: H. 92’de vefat etmiştir. Maliki mezhebinin imamıdır.
 

Bu konuyu görüntüleyen kişiler

Üst Alt