Resul Aydın
Kayıtlı Kullanıcı
Pazarlıklı iman “Yahudi imanı”dır
Pazarlıksız iman ibrahim imanı, yani “ibrahimi iman”dır.
İbrahimi imanda ALLAH ’a itimat vardır, güven vardır, emniyet ve teslimiyet vardır. Zaten “iman” emniyetin, “İslam” teslimiyetin öbür adı değil midir?
İbrahimi imanda şike yoktur, danışıklı döğüş yoktur, tereddüt yoktur, bahane yoktur, mazeret yoktur, taviz yoktur.
İbrahimi iman sahibi bilir ki, imanda taviz Yahudileşme alametidir. İmanından taviz veren felah bulmaz.
İbrahimi imanda, ateşe atlanması gerekiyorsa göz kırpmadan atlanır. Put kırmak bunu göze almayı gerektirir. Tarih boyunca put kırıcı tüm İbrahimi iman sahipleri, putçular nezdinde put kırmanın bedelinin çok ağır olduğunu bilirler.
Ateşe atlarken, “şike” ve “şaka” yapmak için değil “yanmak” için atlarlar. “Nasıl olsa yanmam” diye değil “yandım” diye atlarlar. ALLAH ’la pazarlığa girişmezler. “Rabbim, ben senin için kırdım putları. Senin için reddettim nemrutları. Razı olasın için inkar ettim tağutları. Şimdi sıra sende, hadi, sen de beni gör, gözet, kolla” demezler.
İbrahimi imana sahip olmak, ALLAH ’a fatura çıkarmamaktır. Hele kullara hiç çıkarmamaktır. ALLAH için yaptığının faturasını kullara çıkaran Yahudileşme temayülüne girmiştir.
Eğer biri böyle yapıyorsa, ya yaptığını, iddia ettiği gibi ALLAH için yapmamış; kullar için, el gördülük yapmış, şan-şöhret için yapmış bunun sonucunda da “ecrini” ALLAH ’tan beklemek yerine işin ucuzuna kaçarak insanlardan devşirme yoluna gitmiştir. Bu, imanda pazarlık, yani Yahudileşmektir.
Eğer ateşe pazarlıksız atlarsa, asıl o zaman yanmayacaktır. Yanmayacak, çünkü ateşin yakma gücünü yaratan ona seslenecek:
“Ey ateş! İbrahim’e serin ol, selamet ol![21 enbiya/69]
Bu, ALLAH ’a pazarlıksız iman edenlere eşyanın kendi lisanınca teşekkürüdür.
Bu, imanda pazarlık yaparak “Yahudileşenlere”, ateşin verdiği soylu bir derstir.
Pazarlıksız imanın Hz. İbrahim’de bir başka örneğini daha görüyoruz.
İsmail’ini, uzun süren evlat hasretinden sonra ömrünün sonunda kavuştuğu ciğerparesini Rabb’ine kurban verirken sergilediği tavır.
ALLAH biliyordu ki, İbrahim, öz evladının boğazına bıçağı çalarken “gitti yavrum!...” diye çalıyordu.
“Şike” yoktu. Bu bir imtihandı. Hz. Yahya da peygamberdi ama koç gibi boğazlanmıştı.
“Şaka” yoktu ALLAH ’ın sünnetinde. Bu bir sınavdı ve sınavların en çetiniydi. Ateşe atlamaktan bin beterdi çok sevdiği yavrusunu kurban etmek. Kurban, ateşle sınanan imanın son çetin sınavıydı.
Ben İsmail’i yatırırım, tam kurban edecekken ALLAH koçu gönderiverir, diye düşünmemişti İbrahim. Çünkü o, Rabb’inin ifadesiyle “çok vefalı”ydı.[53. Necm/37] Bir baba olarak, hem de çocuğunu çok seven bir baba olarak çalmıştı bıçağı.
Pazarlık yapmamıştı. Ben tam kurban edecekken, sen koçu gönderiveririsin Ya Rabbi, dememişti. Pazarlık yapmadığı için koç yetişivermişti.
Bu örnek de, ALLAH ’a pazarlıksız iman edenlere hayvanın verdiği soylu bir dersti. Sen ALLAH ’a candan kurban olursan, senin için kurban olacak koçlar gönderilecektir, mesajıydı bu; kurban olanlara, kurban olunur mesajıydı.
PAZARLIKSIZ İMANA KUR’ANİ BİR ÖRNEK
Pazarlıksız imanın nasıl olması gerektiğini imanda pazarlık yaparak Yahudileşen İsrailoğullarına firavunun sihirbazları vasıtasıyla öğrenmişti ALLAH .
Kur’an’ın pazarlıksız imana gösterdiği en çarpıcı örneklerden biri olan firavunun sihirbazları olayı, sadece olayı bizzat izleyen İsrailoğullarına verilen bir mesaj değil, aynı zamanda gelecekte İnsanlığın imam toplumu(ümmet) olma görevini İsrailoğullarından devralacak olan Muhammed Ümmetine de bir mesajdır; imanda pazarlık ederek Yahudileşmeyin mesajı...Örnek bunun için Kur’an’a alınarak ölümsüzleştirilmiştir.
Olayın öyküsü, ikisi de Mekke’de indirilen Şuara ve Araf surelerinde yer almıştır.
İsrailoğullarının Yahudileşme sürecini uzun uzun işleyen ve Medine’de indirilen Bakara suresinde bu olaya yer verilmemiştir.
Olayın, daha Mekke döneminin ilk yıllarında ele alınması çok anlamlıdır. Bununla, bin bir işkence ve acı ile imanın imtihanından geçen Mekke dönemi Müslümanlarına pazarlıksız imanın tarihi örnekleri gösteriliyor ve adeta “siz de öncekiler gibi, asılsanız da, kesilseniz de imanınızda pazarlığa yanaşmayın” deniliyordu.
Sümeyye, Bilal, Habba, Zinnire gibi isimlerin uğradığı işkenceler karşısında sergiledikleri soylu tavır, ALLAH ’ın bu örnekle verdiği mesajın, Mekke’nin imanı işkencelerde sınanan yiğit Müslümanlarınca iyi alındığının bir delilidir.
Bilindiği gibi ALLAH , Hz.Musa’ya, İslam’ı toplumun siyasi önderlerine tebliğ etmesini, eğer redederlerse kavmini alıp müşrik toplumdan ve onların önderinden beraet edip uzaklaşmasının emreder. Hz. Musa bu emri uygulamak için kendisini “en büyük rab” ilan eden Mısır kralına çıkar ve “ben alemlerin Rabbi’nin bir elçisiyim” der.
ALLAH adına yalan söylemediğini, elinde bunu isbat edecek beyyine olduğunu söyler. Firavun mucizeyi görmek isteyince Musa, ALLAH ’ın kendi elinde yarattığı “yed-i beyza” ve “asa” mucizelerini gösterir. Firavun, iman etmek yerine olaya “akılcı” ve “kuru mantıkla” yaklaşarak, mucizeleri “sihir” olarak niteler.
Firavun olayı millet meclisine getirir. Meclisin kararı, Hz. Musa ve kardeşi Harun’un göz hapsinde tutulması, tüm ülkenin en ünlü sihirbazlarının çağrılarak Musa’nın, ALLAH ’tan vahiy alan bir peygamber değil de yalancı bir büyücü olduğunun isbatlanması yolundadır.
Sihirbazlar galip gelmeleri halinde alacakları ödül için Mısır kralıyla pazarlığa girişirler. Kral, ödül yanında fazladan olarak onları maiyyetine memur olarak alacağını vaad eder.
Sihirbazlar bir takım kimyasal maddelerden yaptıkları ‘gözbağcılık’ ve ‘el çabukluğuna’ dayalı marifetlerini sergileyince, Hz.Musa, ALLAH ’ın kendisine verdiği mucize olan “asa”yı kullanarak sihirbazları mağlup eder. Tabi tüm ümidini sihirbazlara bağlamış olan firavun ve hükümeti halkın önünde rezil-rüsva olurlar.[7.A’raf/103-119]
Pazarlıksız iman ibrahim imanı, yani “ibrahimi iman”dır.
İbrahimi imanda ALLAH ’a itimat vardır, güven vardır, emniyet ve teslimiyet vardır. Zaten “iman” emniyetin, “İslam” teslimiyetin öbür adı değil midir?
İbrahimi imanda şike yoktur, danışıklı döğüş yoktur, tereddüt yoktur, bahane yoktur, mazeret yoktur, taviz yoktur.
İbrahimi iman sahibi bilir ki, imanda taviz Yahudileşme alametidir. İmanından taviz veren felah bulmaz.
İbrahimi imanda, ateşe atlanması gerekiyorsa göz kırpmadan atlanır. Put kırmak bunu göze almayı gerektirir. Tarih boyunca put kırıcı tüm İbrahimi iman sahipleri, putçular nezdinde put kırmanın bedelinin çok ağır olduğunu bilirler.
Ateşe atlarken, “şike” ve “şaka” yapmak için değil “yanmak” için atlarlar. “Nasıl olsa yanmam” diye değil “yandım” diye atlarlar. ALLAH ’la pazarlığa girişmezler. “Rabbim, ben senin için kırdım putları. Senin için reddettim nemrutları. Razı olasın için inkar ettim tağutları. Şimdi sıra sende, hadi, sen de beni gör, gözet, kolla” demezler.
İbrahimi imana sahip olmak, ALLAH ’a fatura çıkarmamaktır. Hele kullara hiç çıkarmamaktır. ALLAH için yaptığının faturasını kullara çıkaran Yahudileşme temayülüne girmiştir.
Eğer biri böyle yapıyorsa, ya yaptığını, iddia ettiği gibi ALLAH için yapmamış; kullar için, el gördülük yapmış, şan-şöhret için yapmış bunun sonucunda da “ecrini” ALLAH ’tan beklemek yerine işin ucuzuna kaçarak insanlardan devşirme yoluna gitmiştir. Bu, imanda pazarlık, yani Yahudileşmektir.
Eğer ateşe pazarlıksız atlarsa, asıl o zaman yanmayacaktır. Yanmayacak, çünkü ateşin yakma gücünü yaratan ona seslenecek:
“Ey ateş! İbrahim’e serin ol, selamet ol![21 enbiya/69]
Bu, ALLAH ’a pazarlıksız iman edenlere eşyanın kendi lisanınca teşekkürüdür.
Bu, imanda pazarlık yaparak “Yahudileşenlere”, ateşin verdiği soylu bir derstir.
Pazarlıksız imanın Hz. İbrahim’de bir başka örneğini daha görüyoruz.
İsmail’ini, uzun süren evlat hasretinden sonra ömrünün sonunda kavuştuğu ciğerparesini Rabb’ine kurban verirken sergilediği tavır.
ALLAH biliyordu ki, İbrahim, öz evladının boğazına bıçağı çalarken “gitti yavrum!...” diye çalıyordu.
“Şike” yoktu. Bu bir imtihandı. Hz. Yahya da peygamberdi ama koç gibi boğazlanmıştı.
“Şaka” yoktu ALLAH ’ın sünnetinde. Bu bir sınavdı ve sınavların en çetiniydi. Ateşe atlamaktan bin beterdi çok sevdiği yavrusunu kurban etmek. Kurban, ateşle sınanan imanın son çetin sınavıydı.
Ben İsmail’i yatırırım, tam kurban edecekken ALLAH koçu gönderiverir, diye düşünmemişti İbrahim. Çünkü o, Rabb’inin ifadesiyle “çok vefalı”ydı.[53. Necm/37] Bir baba olarak, hem de çocuğunu çok seven bir baba olarak çalmıştı bıçağı.
Pazarlık yapmamıştı. Ben tam kurban edecekken, sen koçu gönderiveririsin Ya Rabbi, dememişti. Pazarlık yapmadığı için koç yetişivermişti.
Bu örnek de, ALLAH ’a pazarlıksız iman edenlere hayvanın verdiği soylu bir dersti. Sen ALLAH ’a candan kurban olursan, senin için kurban olacak koçlar gönderilecektir, mesajıydı bu; kurban olanlara, kurban olunur mesajıydı.
PAZARLIKSIZ İMANA KUR’ANİ BİR ÖRNEK
Pazarlıksız imanın nasıl olması gerektiğini imanda pazarlık yaparak Yahudileşen İsrailoğullarına firavunun sihirbazları vasıtasıyla öğrenmişti ALLAH .
Kur’an’ın pazarlıksız imana gösterdiği en çarpıcı örneklerden biri olan firavunun sihirbazları olayı, sadece olayı bizzat izleyen İsrailoğullarına verilen bir mesaj değil, aynı zamanda gelecekte İnsanlığın imam toplumu(ümmet) olma görevini İsrailoğullarından devralacak olan Muhammed Ümmetine de bir mesajdır; imanda pazarlık ederek Yahudileşmeyin mesajı...Örnek bunun için Kur’an’a alınarak ölümsüzleştirilmiştir.
Olayın öyküsü, ikisi de Mekke’de indirilen Şuara ve Araf surelerinde yer almıştır.
İsrailoğullarının Yahudileşme sürecini uzun uzun işleyen ve Medine’de indirilen Bakara suresinde bu olaya yer verilmemiştir.
Olayın, daha Mekke döneminin ilk yıllarında ele alınması çok anlamlıdır. Bununla, bin bir işkence ve acı ile imanın imtihanından geçen Mekke dönemi Müslümanlarına pazarlıksız imanın tarihi örnekleri gösteriliyor ve adeta “siz de öncekiler gibi, asılsanız da, kesilseniz de imanınızda pazarlığa yanaşmayın” deniliyordu.
Sümeyye, Bilal, Habba, Zinnire gibi isimlerin uğradığı işkenceler karşısında sergiledikleri soylu tavır, ALLAH ’ın bu örnekle verdiği mesajın, Mekke’nin imanı işkencelerde sınanan yiğit Müslümanlarınca iyi alındığının bir delilidir.
Bilindiği gibi ALLAH , Hz.Musa’ya, İslam’ı toplumun siyasi önderlerine tebliğ etmesini, eğer redederlerse kavmini alıp müşrik toplumdan ve onların önderinden beraet edip uzaklaşmasının emreder. Hz. Musa bu emri uygulamak için kendisini “en büyük rab” ilan eden Mısır kralına çıkar ve “ben alemlerin Rabbi’nin bir elçisiyim” der.
ALLAH adına yalan söylemediğini, elinde bunu isbat edecek beyyine olduğunu söyler. Firavun mucizeyi görmek isteyince Musa, ALLAH ’ın kendi elinde yarattığı “yed-i beyza” ve “asa” mucizelerini gösterir. Firavun, iman etmek yerine olaya “akılcı” ve “kuru mantıkla” yaklaşarak, mucizeleri “sihir” olarak niteler.
Firavun olayı millet meclisine getirir. Meclisin kararı, Hz. Musa ve kardeşi Harun’un göz hapsinde tutulması, tüm ülkenin en ünlü sihirbazlarının çağrılarak Musa’nın, ALLAH ’tan vahiy alan bir peygamber değil de yalancı bir büyücü olduğunun isbatlanması yolundadır.
Sihirbazlar galip gelmeleri halinde alacakları ödül için Mısır kralıyla pazarlığa girişirler. Kral, ödül yanında fazladan olarak onları maiyyetine memur olarak alacağını vaad eder.
Sihirbazlar bir takım kimyasal maddelerden yaptıkları ‘gözbağcılık’ ve ‘el çabukluğuna’ dayalı marifetlerini sergileyince, Hz.Musa, ALLAH ’ın kendisine verdiği mucize olan “asa”yı kullanarak sihirbazları mağlup eder. Tabi tüm ümidini sihirbazlara bağlamış olan firavun ve hükümeti halkın önünde rezil-rüsva olurlar.[7.A’raf/103-119]