Günümüz insanı bir çok dış tesirin hücumu altındadır. Medya, çevre ve nefsinin taarruzları karşısında, sağlam bir kalb yapısı bulunmayan müslümanın, inandığı değerlerinin yara alması kaçınılmazdır.
Kalbde başlayan bu hastalıklar daha sonra dışına da tesir ederek "ne yapalım, zaman bunu gerektiriyor, Allah affeder" aldatmacasına insanları sığındırmakta ve İslâm'ın emirlerini ihlal ettirmektedir.
Her geçen yıl tesettür husûsunda zaafların arttığına şahit olmaktayız. Yıllar önce hiç rastlamadığımız veya bu bir tesettür şekli diyemeyeceğimiz elbiseler, şimdilerde bizlere gayet normal gelmektedir.
Yarım pardesüler, ince çoraplar, boyundan bağlanmış sıkı başörtüler, önü açık pardesüler…vb. her sene yeni icatlar karşımıza çıkmaktadır. Bunlarda en büyük mes'uliyet, defileler düzenleyerek tesettür giyimine ticârî noktadan yaklaşan bazı büyük mağazalar ve bunları giyerek emsâl olan hanımlardır.
Diğer tarafta bütün bunlara bakarak, İslam'ın tesettür emrini, yalnızca şekil ve renkten ibaret olarak anlayıp uygulamak da yanlıştır. Zira İslâm genel ölçüleri belirlemekle birlikte, bunun tatbikâtını o genel ölçüleri ihmal etmemek şartıyla, iklim, kültür ve insanların tercihlerine bırakmıştır. Bu sebeple tarih boyunca değişen çeşitli makul kültürlerin ve coğrafî şartların o toplumların kıyafetlerine yansıması çok tabiîdir.
Farklı model ve renkler ve soğuk-sıcak iklimlere göre muhtelif tercihler insanlar tarafından seçilebilir. Ancak, bütün bunlarda asıl olan, daha önce de belirttiğimiz gibi, Rabbimizin sınırlarının titizlikle korunmasıdır. Bu hususta, Rabbimizin hudutlarına gereken dikkat gösterildikten sonra, pek çok farklı renk ve şekilde tesettür tarzı tercih edilebilir.
Şu da unutulmamalıdır ki, insanın güzelliği dışından ziyâde, ruh güzelliği iledir. Neticede dış güzellik, birgün yok olacak; ama hayâ, imân ve takvâ güzelliği ebediyyen bizimle kalacaktır. Bu yüzden sadece dış güzelliğe ihtimam göstererek, iç güzelliğimizi ihmal etmememiz lazımdır.
Evlenirken bile Rasulullah -sallallâhu aleyhi ve sellem- Efendimiz, "Kadın dört şeyi için nikahlanır: Malı, güzelliği, soyu ve dini için. Sen dindar olanını tercih et..." buyurarak, bize asıl güzelliğimizin merkezini işaret etmişlerdir.
Rabbimiz de yarın kıyâmette bizlere dış güzelliğimizden değil, dinimizi ne ölçüde yaşayıp yaşayamadığımız hususunda, hesaba çekecektir.
Tabii ki, temiz ve uyumlu şekilde giyinmek şiârımız olacaktır. Bu, zaten dinimizin de emridir. Ama bir Müslüman, bir çok işinde olması gerektiği gibi orta yolu kaybetmemelidir. Dinimizin emirlerini çiğnemek pahasına "gösterişli" giyinerek, dikkat çekme yanlışlığına düşmemelidir.
Bizi gören insanlar, bizde İslam'ı görmeli ve takdir etmelidirler.
Kur'ân-ı Kerîm'de Allâh'ın sınırlarını koruyan, iffetine dikkat eden kadınların, âhirette daha güzeliyle mükafatlandırılacağı ifade edilmektedir. Âyetlerde mümin kadına birer nîmet ve mükafat olarak, cennette atlastan işlenmiş elbiseler, ipekler, inci, altın ve gümüş ziynetlerden bahsedilmektedir. Rabbimiz cennetteki bu nimetleri, sâliha mümin kadınlara vâat etmektedir.
Rabbimiz hepimizi emrine itaat eden, üç günlük dünyanın fânî zevklerine aldanmayan, bu âlemdeki fânîlerin iltifatlarına kanmayıp, rızasını kazanan ve ebedî olarak cennet elbiseleri ile mükafatlanan kullarından eylesin.
Âmin…