Temessül Nedir Melekler, Şeytan ve Cinlerin Temessülle ilişkileri
Bismillahirrahmanirrahim
Temessül: yansıma, görünme, bir varlığın kendi vucudunun aslını koruyarak başka bir şekilde ortaya çıkması görünmesi demektir. Baştan söyleyelim ki temessül, Tenasuh değildir tenasuh bilindiği üzere Hindulardan çıkmış bir inanıştır ki ölen insanların ruhunun bir hayvan ya da bir insan bedenine girmesi inancını dile getirir. Türkçe'de ruh göçü denilir. Batı dillerinde bunun karşılığı, "Reincarnation ve Tranmigratıon" dur. Tenasuhe inananlara da "Tenasuhiyye" denilir. Hulul prensibine dayanan bir inanıştır ki batıldır küfürdür. Bu iki kavramı bir birinden ayırma babında İmamı Rabbani (k.s) buyur ki: Tenâsüh, îmânı giderir, Tenâsüh vardır diyen, İslâm dînine inanmamış olur. Yâni müslümanlıktan çıkar. Rûhların, cisim şekil alarak iş görmelerini, bâzı kimseler tenâsüh sanmıştır. Hâşâ ve kellâ (aslâ), hiç tenâsüh değildir. Yâni ruhlar, başka bir bedene girmemiştir. Bu hâl, birçok câhillerin ayaklarının kaymasına sebeb olmuştur. (İmâm-ı Rabbânî)
Evet Temessül konusu hassas ve alemi misali de içerdiğinden karışık gibi gözüken bir konudur. Rüya ve keşiflerin çoğunluğu alemi misalle bağlantılı olduğundan temessülün sahası orayı da ilgilendirir. Harikulade bir temessül kulun uyanıkken de görmesidir ki temessülün varlığına ve mahiyetine de dalalet eden ve bunu kullanan (Melek, Cin, Şeytan) varlıkların var olduğunu da, ayet ve hadislerle izaha çalışacağız inşallah. Tevfik Allahtandır.
Meleklerin husus en Cebrail’in (a.s) Temessülüne örnekler kuranda ve hadislerde vardır buna dalalet eden ayetlerin bazıları şunlardır:
Hz. Meryeme Ruhun insan suretinde gelip Hz. İsa’nın (a.s) müjdesiyle ve meryemin ona hamile kalışıyla ilgili ayet:
Fettehazet min dunihim hicaben fe erselna ileyha ruhana fe temessele leha beşaren seviyya. Kalet inni euzu bir rahmani minke in kunte tekiyya. Kale innema ene rasulu rabbiki li ehebe leki ğulamen zekiyya. Kalet enna yekunu li ğulamuv ve lem yemsesni beşeruv ve lem eku beğiyya. Kale kezalik, kale rabbuki huve aleyye heyyin, ve li nec'alehu ayetel linnasi ve rahmetem minna ve kane emram makdiyya.
(kendini onlardan uzak tutmak için) onlarla arasında bir perde germişti. Biz, ona Ruhu (Cebrail) göndermiştik de ona tam bir insan şeklinde görünmüştü. Meryem, “Senden, Rahmân’a sığınırım. Eğer Allah’tan çekinen biri isen (bana kötülük etme)” dedi. Cebrail, “Ben ancak Rabbinin elçisiyim. Sana tertemiz bir çocuk bağışlamak için gönderildim” dedi. Meryem, “Bana hiçbir insan dokunmadığı ve iffetsiz bir kadın olmadığım hâlde, benim nasıl çocuğum olabilir?” dedi. Cebrail, “Evet, öyle. Rabbin diyor ki: O benim için çok kolaydır. Onu insanlara bir mucize, katımızdan bir rahmet kılmak için böyle takdir ettik. Bu, zaten (ezelde) hükme bağlanmış bir iştir” dedi ( Meryem 17-21)
İbrahim (a.s) ve Lut’a (a.s) insan kılığında gelen melekleri haber eden ayetler:
Hel etake hadisu dayfi ibrahimel mukramîn. İz dehalu aleyhi fe kalu selama, kale selamun kavmum munkerûn Ferağa ila ehlihi fe cae bi iclin semîn. Fe karrabehu ileyhim, kale ela te'kulûn Fe evcese minhum hiyfeh, kalu la tehaf, ve beşşeruhu bi ğulamin alîm. Fe akbeletimraetuhu fi sarratin fe sakket vecheha ve kalet acuzun akîm. Kalu kezaliki kale rabbuk, innehu huvel hakimul alîm.
İbrahim' in ikram gören konuklarının haberi sana geldi mi? Bir zaman onun yanına girmişler 'Selam' demişlerdi. 'Selam, siz tanınmış, bir topluluksunuz' dedi (ve konuklarına yemek hazırlamak için) gizlice ailesinin yanına gitti, semiz bir buzağı getirdi. Onu önlerine yaklaştırdı, 'Yemez misiniz?' dedi: (Yemediklerini görünce) onlardan içine bir korku düştü. 'Korkma' dediler ve ona 'Bilge' bir oğlu olacağını müjdelediler. Karısı (Sâre), çığlık içinde geldi. (Hayretten elini), yüzüne vurarak: '(Ben) kısır kocakarı (yım, benden nasıl çocuk olur?) dedi. Dediler ki: 'Rabbin böyle dedi. O hüküm ve hikmet sahibi Alim'dir.' (Zariyat 24-3O)
Ve le kad caet rusuluna ibrahime bil buşra kalu selama, kale selamun fe ma lebise en cae bi iclin hanîz. Felemma raa eydiyehum la tesilu ileyhi nekirahum ve evcese minhum hiyfeh, kalu la tehaf inna ursilna ila kavmi lût. Vemraetuhu kaimetun fe dahiket fe beşşernaha bi ishaka ve miv verai ishaka ya'kûb Kalet ya veyleta e elidu ve ene acuzuv ve haza ba'li şeyha, inne haza le şey'un acîb. Kalu e ta'cebine min emrillahi rahmetullahi ve berakatuhu aleykum ehlel beyt, innehu hamidum mecîd. Femma zehebe an ibrahimer rav'u ve caethul buşra yucadiluna fi kavmi lût. İnne ibrahime le halimun evvahum munîb. Ya ibrahimu a'rid an haza innehu kad cae emru rabbik, ve innehum atihum azabun ğayru merdûd. Ve lemma caet rusuluna lutan sie bihim ve daka bihim zer'av ve kale haza yevmun asîb. Ve caehu kavmuhu yuhraune ileyhi ve min kablu kanu ya'melunes seyyiat, kale ya kavmi haulai benati hunne atheru lekum fettekullahe ve la tuhzuni fi dayfi, e leyse minkum raculur raşîd.
'Elçilerimiz İbrahim'e müjde getirdikleri zaman 'Selam' dediler. O da 'Selam' dedi; çok durmadan, hemen kızarmış bir buzağı getirdi. Ellerinin buzağıya uzanmadığını görünce durumlarını beğenmedi ve onlardan ötürü içine bir korku düştü. 'Korkma, dediler, biz Lût kavmine gönderildik.Ayakta durmakta olan karısı güldü. Biz de ona İshak'ı müjdeledik. İshak'ın ardından da (torun) Yakub'u. (İbrahim'in karısı); 'Vay, dedi, ben bir kocakarı, bu koca da bir pîr iken doğuracak mıyım? Bu, cidden şaşılacak birşey: (Elçi melekler) dediler ki: 'Allah'ın işine mi şaşıyorsunuz? Allah'ın rahmeti ve bereketleri sizin üzerinizde ey ev halkı! O, övülmeye layıktır. İyiliği boldur. 'İbrahim'den korku gidip kendisine sevinç gelince, Lût kavmi hakkında bizimle mücadele etmeğe başladı. (Elçilerimize onlardan azabı kaldırmalarını veya hafifletmelerini rica ediyordu.) Çünkü İbrahim, gerçekten halimdir, içlidir, Allah'a dönüp yalvarandır. (Melekler): 'Ey İbrahim, dediler, bundan vazgeç. (Boşuna uğraşma) Zira Rabbinin emri gelmiştir. Mutlaka onlara, geri çevrilmez azab gelecektir. Elçilerimiz Lût’a gelince onların yüzünden üzüldü, göğsü daraldı ve “Bu çok zor bir gün” dedi. Kavmi, (konuklarıyla çirkin ilişkide bulunmak üzere) ona doğru koşa koşa geldiler. Zaten onlar önceden de bu tür çirkin işleri yapıyorlardı. Lût, dedi ki: “Ey Kavmim! İşte kızlarım. Onlar(la nikâhlanmanız) sizin için daha temizdir. Allah’a karşı gelmekten sakının ve konuklarıma karşı beni rezil etmeyin. İçinizde hiç aklı başında bir adam yok mu?” (Hud 69-78)
Meleklerle alakalı Temessüle örnek hadisler:
Sad bin Ebi Vakkas (r.a) anlatıyor:
Uhud günü Rasulullahın (s.a.v) sağında ve solunda beyaz elbiseli iki kişi gördüm onun önünde ona yardımcı olarak çok şiddetli savaşıyorlardı. Bunları ne daha önce ne daha sonra gördüm (bu sözüyle Cebrail ve Mikaili kast etmiştir) (Buhari libas 24-Müslim fezail 47)
Hz. Ömer (ra) şunları anlatıyor: 'Allah Rasulü'nün huzurunda oturuyorduk. Beyaz elbiseler içinde tanımadığımız bir yabancı geldi. Üzerinde yolculuk alâmeti de yoktu. Efendimiz'den izin istedi. 'Yaklaşabilir miyim Ya Rasulallah?' dedi. Ve bu ifadesini üç defa tekrar etti. Her izin alışta Allah Rasulü'ne biraz daha yaklaşıyordu. Sonra ellerini dizlerine koydu ve Efendimiz'e soru sormaya başladı:
- İman nedir?
Allah Rasulü cevap verdi: 'İman, senin Allah'a, meleklere, kitaplarına, peygamberlerine, kadere, hayır ve şerrin Allah'tan geldiğine ve ahiret gününe inanmandır.'
-İslam nedir?
-Allah'tan başka ilah olmadığına şehadet getirmen, namaz kılman, oruç tutman, zekat vermen ve hacca gitmen..
-İhsan nedir?
-Senin Allah'ı görüyor gibi kulluk etmen. Sen O'nu görmesen de O, seni görmektedir.
Allah Rasulü'nün verdiği her cevaptan sonra yabancı 'Sadakte' diyor ve Allah Rasulü'nü tasdik ediyordu. Biz ise olanları hayret içinde seyrediyorduk. Ve içimizden, 'hem soruyor hem de tasdik ediyor', diye geçiriyorduk. Son olarak da kıyamet ile ilgili bir soru sordu:
Kıyamet ne zaman kopacak? dedi. Efendimiz bu soruya: 'Şu anda kendisine soru sorulan, sorandan fazla bir şey bilmiyor' cevabını verdi. Ardından da kıyamete ait bazı alametleri saydı.
Adam bunu da dinledikten sonra kalktı ve gitti. Birkaç kişi arkasından çıkıp baktı, fakat yolcu ortada görünmüyordu..
Allah Rasulü bize, bu gelenin kim olduğunu bilip bilmediğimizi sordu. 'Allah ve Rasulü bilir' diye cevap verdik. Ve şöyle buyurdu: 'O Cibril'di. Size dininizi öğretmek için geldi.' (Buhari, İman 37, 34)
Useyd bin Hudeyr (ra) anlatıyor: Vakit geceydi. Kur'an okuyordum. Atım kişnemeye başladı. Öyle ki, yakınında uyumakta olan oğlum Yahya'ya zarar verecek diye korktum ve sustum. Ben susunca atın kişnemesi durdu. Ben tekrar Kur'an okumaya başladım, at da kişnemeye başladı.. ben susunca da durdu ve bu durum birkaç kere tekrar etti.. Kur'an okumayı bıraktım.. zira at Yahya'ya zarar verecekti.. tam bu esnada başım yukarıya doğru çevrildi.. bulutsu bir ışık kümesinin yukarıya doğru çıktığını gördüm. Çıktı çıktı ve gözden kayboldu.. sabah gelip gördüklerimi ve başımdan geçen hadiseyi Allah Rasulü'ne anlattım. 'Kur'an okumaya devam etseydin, onlar da orada bekler ve seni dinlerlerdi' buyurdu.(Buhari, Fezailü'l-Kur'an 15; Müslim, Müsafirin 242; Müsned, 3/81)
Hendek muharebesinde İslam ordusu, düşmanlar tarafından çepeçevre kuşatılmıştır. Önde Kureyş müşrikleri arkada ise her an kötülük yapmaları muhtemel çeşitli Yahudi kabileleri.. savaş bütün şiddetiyle devam ediyor. Bir ara Allah Rasulü: 'İçinizde, Ebu Süfyan tarafına geçip onların durumundan bize haber getirecek birisi yok mu' buyurdu. Fakat şahıs açıkça belirlenmediği için Allah Rasulü'nün teklifine kimse cevap vermedi. Belki de hiç kimsenin yerinden kalkacak dermanı yoktu. Bunun üzerine Efendimiz Huzeyfe'ye (ra) ismiyle seslendi: 'Kalk, git. Ebu Süfyan ve ordusu hakkında bize haber getir' dedi. Ardından da 'Sakın gidip gelirken herhangi bir hadiseye sebebiyet verme ve onlara görünme' diye tembihte bulundu. 'Ben hemen yerimden fırlayıp kalktım. Sanki o yorgun-argın insan ben değilmişim gibiydi.. öyle zindelenmiş, öyle canlanmıştım. Yola koyulduğumda hava gül gülistandı. Adeta güneş başımı yakıyordu. Halbuki karşı tarafa geçtiğimde bir de ne göreyim, ortalık kızıl kıyamet. Fırtına her şeyi önüne almış sürüklüyor.. kazanlar devriliyor, çadırlar uçuşuyor, insanlar oraya-buraya koşuşuyor.. bu arada Ebu Süfyan'ın sesini duydum, ordusuna şöyle bağırıyordu: 'Muhkem bir yerde değilsiniz. Göçe hazırlanın. Ben göç ediyorum.'
Bir ara Ebu Süfyan'ı karşımda buldum. Sırtı bana dönüktü. O anda içimden Allah Rasulü'nün bu amansız düşmanını öldürmek geçti... Tam elimi sadağıma atmış idim ki, Efendimiz'in 'Sakın bir hadiseye sebebiyet verme' sözü aklıma geldi ve niyetimden vaçgeçtim..
İş anlaşılmıştı. Kureyş, büyük bir bozgun içinde ric'ata hazırlanıyordu. Bu durumu Allah Rasulü'ne müjdelemek için hemen geriye döndüm. Yolda, atlarını belli bir istikamete doğru mahmuzlamış giden sarıklı süvariler gördüm. Hiçbirini de tanımıyordum. Bana 'Sahibine selam söyle, müşriklerin haklarından geldik' dediler ve yanımdan geçip gittiler.
Allah Rasulü merakla beni bekliyordu. Durumu olduğu gibi aktardım. Beni bir battaniyeye sarıp ısıttılar. Zira soğuk iliklerime işlemişti. Halbuki bu tarafta hava yine gül-gülistandı. İki Cihan Serveri getirdiğim habere çok sevindi. Hemen iki rekat şükür namazı kıldı. Melekler kafirlerin altını üstüne getirmiş ve onları perişan etmişlerdi... Benimle selam gönderen süvariler de onlardı..' (İbni Kesir, el-Bidaye 4/130-131-132- İbni Hişam, Sîre 3/242,243)
Hz. Aişe Validemiz anlatıyor: Hendek muharebesinden dönülmüştü. O esnada ben hücremde bulunuyordum. Dışarıda bir ses duydum. Allah Rasulü tam kapının önünde birisiyle konuşuyor ve eliyle karşısındaki şahsın üzerindeki tozu-toprağı siliyordu. Muhatabı, Allah Rasulü'ne: 'Ya Rasulallah silahınızı bıraktınız mı? Ama biz melekler topluluğu henüz silahlarımızı bırakmadık. Allah (cc) Sana, Kurayzaoğulları üzerine yürümeni emir buyuruyor' dedi. Allah Rasulü içeriye girince sordum: 'Ya Rasûlallah kiminle konuşuyordun?' 'Cibril'le' buyurdu. 'Rabbimin emrini tebliğe gelmişti..' (Buhari, Meğâzi 30; İbni Kesir, el-Bidaye, 3/134)
Sahabi öbek öbek Beni Kurayza'ya doğru giderken, yağız bir delikanlı görürler. O da atını mahmuzlamış ve Beni Kurayza'ya doğru gitmektedir. Başında beyaz bir sarık vardır. Görenler onu ilk önce Dıhye'ye (ra) benzetmiştir. Durumu Allah Rasulü'ne söylerler.
Şöyle cevap verir: 'O Cibril'di.. bizden önce gidip Beni Kurayza'nın kalbine korku ve panik saldı.. onların maneviyatlarını sarstı, ümitlerini bitirip tüketti...' (İbni Kesir, el-Bidaye ve'n-Nihaye, 4/120)
Şeytan ve Cinlerin Temessülüne Örnek ayetler:
Ve iz yemkuru bikellezine keferu li yusbituke ev yaktuluke ev yuhricuk ve yemkurune ve yemkurullah, vallahu hayrul makirîn.
Hani kâfirler seni tutuklamak veya öldürmek, ya da (Mekke’den) çıkarmak için tuzak kuruyorlardı. Onlar tuzak kuruyorlar. Allah da tuzak kuruyordu. Allah, tuzak kuranların en hayırlısıdır. Enfal 30)
Bu âyeti kerimenin nüzul sebebi, tefsirlerde şöylece beyan olunmaktadır: Ensar denilen Medine'i Münevvere ahalisi Islâmiyeti kabul edince Mekke'i Mükerreme'deki Kureyş müşrikleri telâşa düştüler, Ebül Bühteri Hişam Ibni Amr, Ebu Cehil, Tuayme Bini Adiy gibi reisleri Darun Nedve'de toplandılar, Rasülü Ekrem hakkında ne yolda muamele yapacaklarına dair istişareye başladılar. İblis de Necit ahalisinden ihtiyar bir şahıs imiş gibibir şekle girerek o topluluğa katılmıştı. Ebül Buhter! demişti ki: Benim görüşüm şöyledir: "Muhammedi -Aleyhisselâm- bir hanede hapsetmeli, penceresinden yiyip içeceğini vermeli; orada ölünceye kadar beklemeliyiz. Necidli ihtiyar, derhal itiraza başladı: Eğer siz onu öyle bir hanede hapsederseniz elbette onun kavmi gelir, sizinle savaşta bulunur, onu ellerinizden kurtarırlar. Bu sözü tasdik ettiler. Hişam'da demişti ki: Benim görüşüme göre onu bir deveye bindirip kendi aranızdan çıkarınız, artık onun yapacağı size zarar vermez, siz de istirahat etmiş olursunuz. Necidli ihtiyar yine itiraz etti, bu ne kötü görüş!. O kimse ki, sizin beyinsizlerinizi- bozdu, böyle dışarı çıkarılınca da sizden başkalarını bozar, onun konuşmasındaki tatlılığı, limanındaki güzelliği, kalpleri büyüleyen sözlerini görmüyor musunuz?. Vallahi onu öyle serbest bırakırsanız, gider birçok kimseleri kedisine tâbi kılar, sonra gelir sizi yurdunuzdan çıkarır atar. Evet... Doğru söylüyorsun diye o lânetli iblisi tasdik ettiler. Sonra lânetli Ebu Cehil dedi ki, benim görşüüm şudur: Kureyş'in her kabilesinden birer genç alırsınız, ellerine birer keskin kılınç verirsiniz, hepsi birden hücum edip Muhammedi -Aleyhisselâm- öldürürler, onun kanı kabilleer arasına dağılımı olur. Artık Hasim oğulları, Kureyş ile savaşa kaadir olamaz. Diyet isterlerse onu verir rahat ederiz. Melun Necidli ihtiyar, Ebu Cehlin bu görşünü doğru gördü, iste bu gencin == Ebu Cehlin reyi en muvafıktır, demişti. Darun Nedve'de toplanmış olanlar buna karar verdiler. Böyle üç görü; şeklinde bir tuzak ve hilede bulunmak istemişlerdi. İşte Cenâb-ı Hak bunların bu tuzağını ibtâl buyurdu. Bu hadiseyi Cibrili Emin gelip Rasülullah'a haber verdi, Medine'den çıkıp Mekke'ye hicret buyurmasını tebliğ etti. Rasülü Ekrem de bir gece yatağına Hz. Ali'yi yatırarak Hz. Ebu Bekir ile beraber Mekke'den çıktılar. (Ö.N.Bilmen Tefsiri)
Ve iz zeyyene lehumuş şeytanu a'malehum ve kale la ğalibe lekumul yevme minen nasi ve inni carul lekum felemma teraetil fietani nekesa ala akibeyhi ve kale inni berium minkum inni era ma la teravne inni ehafullah, vallahu şedidul ikâb.
Hani şeytan onlara yaptıklarını süslemiş ve, “Bu gün artık insanlardan size galip gelecek (kimse) yok, mutlaka ben de size yardımcıyım.” demişti. Fakat iki taraf (savaş alanında) yüz yüze gelince (şeytan), gerisingeriye dönüp, “Ben sizden uzağım. Çünkü ben sizin görmediğiniz şeyler (melekler) görüyorum. Ben Allah’tan korkarım. Allah, cezası çetin olandır” demişti. (Enfal 48)
Ve ey müminler!. Allah Teâlâ'nın size olan nimetlerini hatırlayınız. (O vakit ki, şeytan) yani lânetli İblis, Benî Kinane kabilesi eşrafından ve şairlerinden olan "Sürâka Bini Mâlik" adındaki şahsın şekline bürünerek (onlara) o müslümanlar ile savaşta bulunmak isteyen Mekke müşriklerine, onların kötü olan (amellerini bezemiş). O müşrikleri müslümanlar ile savaşta bulunmak için teşvik ve cesaratlendirmede bulunmuştu. (Ve) o lânetli şeytan, o müşrikleri gurura düşürmek için onlara (demişti ki: Bugün insanlardan size galip olacak yoktur.) Siz pek kuvvetli bulunuyorsunuz. (Ve ben de şüphe yok ki, sizi koruyucuyum) bende size yardımcıyım. Sizi aranızda düşmanlık bulunan Benî Kinane kabilesinden de korurum. Çünki ben onların reisi bulunmaktayım. İşte şeytan o müşrikleri böyle kandırıp harbe teşvik etmiş bulunuyordu. (Vaktaki iki ordu) müslümanlar ile müşrikler (karşı karşıya görünmeğe) birbirine karşı cephe almaya (başladı) müslümanlara meleklerin imdada geldiğini lânetli iblis görüverdi, hemen korkarak (arkasına donuverdi) müşriklerin artık zafer kazanamayacaklarını anladı, kaçmaya yüz tuttu (ve dedi ki: Şüphesiz ki, ben sizden uzağım) ben artık sizinle teşriki mesai edemem, '(ben muhakkak ki, sizin görmediğinizi gördüm.) İslâm ordusuna nasıl bir kuvvetin katıldığını gördüm. (Şüphe yok ki, ben Allah'tan korkarım) müşrikler ile beraber benim başıma da bir belânın bir ilâhî kahrın geleceğinden korkarım. (Allah'ın azabı ise pek şiddetlidir.) ona muhalefet edip küfre düşenler, elbette ki, pek şiddetli bir azaba uğrayacaklardır. Artık kimdir ki, bu ilâhî azabı düşünüp korkusundan titremesin?.(Ö.N.Bilmen Tefsiri)
Ve li suleymaner riha ğuduvvuha şehruv ve ravahuha şehr, ve eselna lehu aynel kitr, ve minel cinni mey ya'melu beyne yedeyhi bi izni rabbih, ve mey yeziğ minhum an emrina nuzikhu min azabis seîr. Ya'melune lehu ma yeşau mim meharibe ve temasile ve cifanin kel cevabi ve kudurir rasiyat, i'melu ale davude şukra, ve kalilum min ibadiyeş şekûr.
Süleyman’ın emrine de, sabah esişi bir ay, akşam esişi de bir ay(lık yol) olan rüzgârı verdik. Erimiş bakır ocağını da ona sel gibi akıttık. Cinlerden de Rabbinin izniyle onun önünde çalışanlar vardı. İçlerinden kim bizim emrimizden çıkarsa, ona alevli ateş azabını tattırırız. Cinler, Süleyman için dilediği biçimde kaleler, heykeller, havuz gibi çanaklar ve sabit kazanlar yapıyorlardı. Ey Davûd ailesi, şükredin! Kullarımdan şükredenler pek azdır. (Sebe 12-13) ayrıca Neml 39 suresinde geçen Belkızın tahtının gelmesiyle ilgili ayetler.
Bismillahirrahmanirrahim
Temessül: yansıma, görünme, bir varlığın kendi vucudunun aslını koruyarak başka bir şekilde ortaya çıkması görünmesi demektir. Baştan söyleyelim ki temessül, Tenasuh değildir tenasuh bilindiği üzere Hindulardan çıkmış bir inanıştır ki ölen insanların ruhunun bir hayvan ya da bir insan bedenine girmesi inancını dile getirir. Türkçe'de ruh göçü denilir. Batı dillerinde bunun karşılığı, "Reincarnation ve Tranmigratıon" dur. Tenasuhe inananlara da "Tenasuhiyye" denilir. Hulul prensibine dayanan bir inanıştır ki batıldır küfürdür. Bu iki kavramı bir birinden ayırma babında İmamı Rabbani (k.s) buyur ki: Tenâsüh, îmânı giderir, Tenâsüh vardır diyen, İslâm dînine inanmamış olur. Yâni müslümanlıktan çıkar. Rûhların, cisim şekil alarak iş görmelerini, bâzı kimseler tenâsüh sanmıştır. Hâşâ ve kellâ (aslâ), hiç tenâsüh değildir. Yâni ruhlar, başka bir bedene girmemiştir. Bu hâl, birçok câhillerin ayaklarının kaymasına sebeb olmuştur. (İmâm-ı Rabbânî)
Evet Temessül konusu hassas ve alemi misali de içerdiğinden karışık gibi gözüken bir konudur. Rüya ve keşiflerin çoğunluğu alemi misalle bağlantılı olduğundan temessülün sahası orayı da ilgilendirir. Harikulade bir temessül kulun uyanıkken de görmesidir ki temessülün varlığına ve mahiyetine de dalalet eden ve bunu kullanan (Melek, Cin, Şeytan) varlıkların var olduğunu da, ayet ve hadislerle izaha çalışacağız inşallah. Tevfik Allahtandır.
Meleklerin husus en Cebrail’in (a.s) Temessülüne örnekler kuranda ve hadislerde vardır buna dalalet eden ayetlerin bazıları şunlardır:
Hz. Meryeme Ruhun insan suretinde gelip Hz. İsa’nın (a.s) müjdesiyle ve meryemin ona hamile kalışıyla ilgili ayet:
Fettehazet min dunihim hicaben fe erselna ileyha ruhana fe temessele leha beşaren seviyya. Kalet inni euzu bir rahmani minke in kunte tekiyya. Kale innema ene rasulu rabbiki li ehebe leki ğulamen zekiyya. Kalet enna yekunu li ğulamuv ve lem yemsesni beşeruv ve lem eku beğiyya. Kale kezalik, kale rabbuki huve aleyye heyyin, ve li nec'alehu ayetel linnasi ve rahmetem minna ve kane emram makdiyya.
(kendini onlardan uzak tutmak için) onlarla arasında bir perde germişti. Biz, ona Ruhu (Cebrail) göndermiştik de ona tam bir insan şeklinde görünmüştü. Meryem, “Senden, Rahmân’a sığınırım. Eğer Allah’tan çekinen biri isen (bana kötülük etme)” dedi. Cebrail, “Ben ancak Rabbinin elçisiyim. Sana tertemiz bir çocuk bağışlamak için gönderildim” dedi. Meryem, “Bana hiçbir insan dokunmadığı ve iffetsiz bir kadın olmadığım hâlde, benim nasıl çocuğum olabilir?” dedi. Cebrail, “Evet, öyle. Rabbin diyor ki: O benim için çok kolaydır. Onu insanlara bir mucize, katımızdan bir rahmet kılmak için böyle takdir ettik. Bu, zaten (ezelde) hükme bağlanmış bir iştir” dedi ( Meryem 17-21)
İbrahim (a.s) ve Lut’a (a.s) insan kılığında gelen melekleri haber eden ayetler:
Hel etake hadisu dayfi ibrahimel mukramîn. İz dehalu aleyhi fe kalu selama, kale selamun kavmum munkerûn Ferağa ila ehlihi fe cae bi iclin semîn. Fe karrabehu ileyhim, kale ela te'kulûn Fe evcese minhum hiyfeh, kalu la tehaf, ve beşşeruhu bi ğulamin alîm. Fe akbeletimraetuhu fi sarratin fe sakket vecheha ve kalet acuzun akîm. Kalu kezaliki kale rabbuk, innehu huvel hakimul alîm.
İbrahim' in ikram gören konuklarının haberi sana geldi mi? Bir zaman onun yanına girmişler 'Selam' demişlerdi. 'Selam, siz tanınmış, bir topluluksunuz' dedi (ve konuklarına yemek hazırlamak için) gizlice ailesinin yanına gitti, semiz bir buzağı getirdi. Onu önlerine yaklaştırdı, 'Yemez misiniz?' dedi: (Yemediklerini görünce) onlardan içine bir korku düştü. 'Korkma' dediler ve ona 'Bilge' bir oğlu olacağını müjdelediler. Karısı (Sâre), çığlık içinde geldi. (Hayretten elini), yüzüne vurarak: '(Ben) kısır kocakarı (yım, benden nasıl çocuk olur?) dedi. Dediler ki: 'Rabbin böyle dedi. O hüküm ve hikmet sahibi Alim'dir.' (Zariyat 24-3O)
Ve le kad caet rusuluna ibrahime bil buşra kalu selama, kale selamun fe ma lebise en cae bi iclin hanîz. Felemma raa eydiyehum la tesilu ileyhi nekirahum ve evcese minhum hiyfeh, kalu la tehaf inna ursilna ila kavmi lût. Vemraetuhu kaimetun fe dahiket fe beşşernaha bi ishaka ve miv verai ishaka ya'kûb Kalet ya veyleta e elidu ve ene acuzuv ve haza ba'li şeyha, inne haza le şey'un acîb. Kalu e ta'cebine min emrillahi rahmetullahi ve berakatuhu aleykum ehlel beyt, innehu hamidum mecîd. Femma zehebe an ibrahimer rav'u ve caethul buşra yucadiluna fi kavmi lût. İnne ibrahime le halimun evvahum munîb. Ya ibrahimu a'rid an haza innehu kad cae emru rabbik, ve innehum atihum azabun ğayru merdûd. Ve lemma caet rusuluna lutan sie bihim ve daka bihim zer'av ve kale haza yevmun asîb. Ve caehu kavmuhu yuhraune ileyhi ve min kablu kanu ya'melunes seyyiat, kale ya kavmi haulai benati hunne atheru lekum fettekullahe ve la tuhzuni fi dayfi, e leyse minkum raculur raşîd.
'Elçilerimiz İbrahim'e müjde getirdikleri zaman 'Selam' dediler. O da 'Selam' dedi; çok durmadan, hemen kızarmış bir buzağı getirdi. Ellerinin buzağıya uzanmadığını görünce durumlarını beğenmedi ve onlardan ötürü içine bir korku düştü. 'Korkma, dediler, biz Lût kavmine gönderildik.Ayakta durmakta olan karısı güldü. Biz de ona İshak'ı müjdeledik. İshak'ın ardından da (torun) Yakub'u. (İbrahim'in karısı); 'Vay, dedi, ben bir kocakarı, bu koca da bir pîr iken doğuracak mıyım? Bu, cidden şaşılacak birşey: (Elçi melekler) dediler ki: 'Allah'ın işine mi şaşıyorsunuz? Allah'ın rahmeti ve bereketleri sizin üzerinizde ey ev halkı! O, övülmeye layıktır. İyiliği boldur. 'İbrahim'den korku gidip kendisine sevinç gelince, Lût kavmi hakkında bizimle mücadele etmeğe başladı. (Elçilerimize onlardan azabı kaldırmalarını veya hafifletmelerini rica ediyordu.) Çünkü İbrahim, gerçekten halimdir, içlidir, Allah'a dönüp yalvarandır. (Melekler): 'Ey İbrahim, dediler, bundan vazgeç. (Boşuna uğraşma) Zira Rabbinin emri gelmiştir. Mutlaka onlara, geri çevrilmez azab gelecektir. Elçilerimiz Lût’a gelince onların yüzünden üzüldü, göğsü daraldı ve “Bu çok zor bir gün” dedi. Kavmi, (konuklarıyla çirkin ilişkide bulunmak üzere) ona doğru koşa koşa geldiler. Zaten onlar önceden de bu tür çirkin işleri yapıyorlardı. Lût, dedi ki: “Ey Kavmim! İşte kızlarım. Onlar(la nikâhlanmanız) sizin için daha temizdir. Allah’a karşı gelmekten sakının ve konuklarıma karşı beni rezil etmeyin. İçinizde hiç aklı başında bir adam yok mu?” (Hud 69-78)
Meleklerle alakalı Temessüle örnek hadisler:
Sad bin Ebi Vakkas (r.a) anlatıyor:
Uhud günü Rasulullahın (s.a.v) sağında ve solunda beyaz elbiseli iki kişi gördüm onun önünde ona yardımcı olarak çok şiddetli savaşıyorlardı. Bunları ne daha önce ne daha sonra gördüm (bu sözüyle Cebrail ve Mikaili kast etmiştir) (Buhari libas 24-Müslim fezail 47)
Hz. Ömer (ra) şunları anlatıyor: 'Allah Rasulü'nün huzurunda oturuyorduk. Beyaz elbiseler içinde tanımadığımız bir yabancı geldi. Üzerinde yolculuk alâmeti de yoktu. Efendimiz'den izin istedi. 'Yaklaşabilir miyim Ya Rasulallah?' dedi. Ve bu ifadesini üç defa tekrar etti. Her izin alışta Allah Rasulü'ne biraz daha yaklaşıyordu. Sonra ellerini dizlerine koydu ve Efendimiz'e soru sormaya başladı:
- İman nedir?
Allah Rasulü cevap verdi: 'İman, senin Allah'a, meleklere, kitaplarına, peygamberlerine, kadere, hayır ve şerrin Allah'tan geldiğine ve ahiret gününe inanmandır.'
-İslam nedir?
-Allah'tan başka ilah olmadığına şehadet getirmen, namaz kılman, oruç tutman, zekat vermen ve hacca gitmen..
-İhsan nedir?
-Senin Allah'ı görüyor gibi kulluk etmen. Sen O'nu görmesen de O, seni görmektedir.
Allah Rasulü'nün verdiği her cevaptan sonra yabancı 'Sadakte' diyor ve Allah Rasulü'nü tasdik ediyordu. Biz ise olanları hayret içinde seyrediyorduk. Ve içimizden, 'hem soruyor hem de tasdik ediyor', diye geçiriyorduk. Son olarak da kıyamet ile ilgili bir soru sordu:
Kıyamet ne zaman kopacak? dedi. Efendimiz bu soruya: 'Şu anda kendisine soru sorulan, sorandan fazla bir şey bilmiyor' cevabını verdi. Ardından da kıyamete ait bazı alametleri saydı.
Adam bunu da dinledikten sonra kalktı ve gitti. Birkaç kişi arkasından çıkıp baktı, fakat yolcu ortada görünmüyordu..
Allah Rasulü bize, bu gelenin kim olduğunu bilip bilmediğimizi sordu. 'Allah ve Rasulü bilir' diye cevap verdik. Ve şöyle buyurdu: 'O Cibril'di. Size dininizi öğretmek için geldi.' (Buhari, İman 37, 34)
Useyd bin Hudeyr (ra) anlatıyor: Vakit geceydi. Kur'an okuyordum. Atım kişnemeye başladı. Öyle ki, yakınında uyumakta olan oğlum Yahya'ya zarar verecek diye korktum ve sustum. Ben susunca atın kişnemesi durdu. Ben tekrar Kur'an okumaya başladım, at da kişnemeye başladı.. ben susunca da durdu ve bu durum birkaç kere tekrar etti.. Kur'an okumayı bıraktım.. zira at Yahya'ya zarar verecekti.. tam bu esnada başım yukarıya doğru çevrildi.. bulutsu bir ışık kümesinin yukarıya doğru çıktığını gördüm. Çıktı çıktı ve gözden kayboldu.. sabah gelip gördüklerimi ve başımdan geçen hadiseyi Allah Rasulü'ne anlattım. 'Kur'an okumaya devam etseydin, onlar da orada bekler ve seni dinlerlerdi' buyurdu.(Buhari, Fezailü'l-Kur'an 15; Müslim, Müsafirin 242; Müsned, 3/81)
Hendek muharebesinde İslam ordusu, düşmanlar tarafından çepeçevre kuşatılmıştır. Önde Kureyş müşrikleri arkada ise her an kötülük yapmaları muhtemel çeşitli Yahudi kabileleri.. savaş bütün şiddetiyle devam ediyor. Bir ara Allah Rasulü: 'İçinizde, Ebu Süfyan tarafına geçip onların durumundan bize haber getirecek birisi yok mu' buyurdu. Fakat şahıs açıkça belirlenmediği için Allah Rasulü'nün teklifine kimse cevap vermedi. Belki de hiç kimsenin yerinden kalkacak dermanı yoktu. Bunun üzerine Efendimiz Huzeyfe'ye (ra) ismiyle seslendi: 'Kalk, git. Ebu Süfyan ve ordusu hakkında bize haber getir' dedi. Ardından da 'Sakın gidip gelirken herhangi bir hadiseye sebebiyet verme ve onlara görünme' diye tembihte bulundu. 'Ben hemen yerimden fırlayıp kalktım. Sanki o yorgun-argın insan ben değilmişim gibiydi.. öyle zindelenmiş, öyle canlanmıştım. Yola koyulduğumda hava gül gülistandı. Adeta güneş başımı yakıyordu. Halbuki karşı tarafa geçtiğimde bir de ne göreyim, ortalık kızıl kıyamet. Fırtına her şeyi önüne almış sürüklüyor.. kazanlar devriliyor, çadırlar uçuşuyor, insanlar oraya-buraya koşuşuyor.. bu arada Ebu Süfyan'ın sesini duydum, ordusuna şöyle bağırıyordu: 'Muhkem bir yerde değilsiniz. Göçe hazırlanın. Ben göç ediyorum.'
Bir ara Ebu Süfyan'ı karşımda buldum. Sırtı bana dönüktü. O anda içimden Allah Rasulü'nün bu amansız düşmanını öldürmek geçti... Tam elimi sadağıma atmış idim ki, Efendimiz'in 'Sakın bir hadiseye sebebiyet verme' sözü aklıma geldi ve niyetimden vaçgeçtim..
İş anlaşılmıştı. Kureyş, büyük bir bozgun içinde ric'ata hazırlanıyordu. Bu durumu Allah Rasulü'ne müjdelemek için hemen geriye döndüm. Yolda, atlarını belli bir istikamete doğru mahmuzlamış giden sarıklı süvariler gördüm. Hiçbirini de tanımıyordum. Bana 'Sahibine selam söyle, müşriklerin haklarından geldik' dediler ve yanımdan geçip gittiler.
Allah Rasulü merakla beni bekliyordu. Durumu olduğu gibi aktardım. Beni bir battaniyeye sarıp ısıttılar. Zira soğuk iliklerime işlemişti. Halbuki bu tarafta hava yine gül-gülistandı. İki Cihan Serveri getirdiğim habere çok sevindi. Hemen iki rekat şükür namazı kıldı. Melekler kafirlerin altını üstüne getirmiş ve onları perişan etmişlerdi... Benimle selam gönderen süvariler de onlardı..' (İbni Kesir, el-Bidaye 4/130-131-132- İbni Hişam, Sîre 3/242,243)
Hz. Aişe Validemiz anlatıyor: Hendek muharebesinden dönülmüştü. O esnada ben hücremde bulunuyordum. Dışarıda bir ses duydum. Allah Rasulü tam kapının önünde birisiyle konuşuyor ve eliyle karşısındaki şahsın üzerindeki tozu-toprağı siliyordu. Muhatabı, Allah Rasulü'ne: 'Ya Rasulallah silahınızı bıraktınız mı? Ama biz melekler topluluğu henüz silahlarımızı bırakmadık. Allah (cc) Sana, Kurayzaoğulları üzerine yürümeni emir buyuruyor' dedi. Allah Rasulü içeriye girince sordum: 'Ya Rasûlallah kiminle konuşuyordun?' 'Cibril'le' buyurdu. 'Rabbimin emrini tebliğe gelmişti..' (Buhari, Meğâzi 30; İbni Kesir, el-Bidaye, 3/134)
Sahabi öbek öbek Beni Kurayza'ya doğru giderken, yağız bir delikanlı görürler. O da atını mahmuzlamış ve Beni Kurayza'ya doğru gitmektedir. Başında beyaz bir sarık vardır. Görenler onu ilk önce Dıhye'ye (ra) benzetmiştir. Durumu Allah Rasulü'ne söylerler.
Şöyle cevap verir: 'O Cibril'di.. bizden önce gidip Beni Kurayza'nın kalbine korku ve panik saldı.. onların maneviyatlarını sarstı, ümitlerini bitirip tüketti...' (İbni Kesir, el-Bidaye ve'n-Nihaye, 4/120)
Şeytan ve Cinlerin Temessülüne Örnek ayetler:
Ve iz yemkuru bikellezine keferu li yusbituke ev yaktuluke ev yuhricuk ve yemkurune ve yemkurullah, vallahu hayrul makirîn.
Hani kâfirler seni tutuklamak veya öldürmek, ya da (Mekke’den) çıkarmak için tuzak kuruyorlardı. Onlar tuzak kuruyorlar. Allah da tuzak kuruyordu. Allah, tuzak kuranların en hayırlısıdır. Enfal 30)
Bu âyeti kerimenin nüzul sebebi, tefsirlerde şöylece beyan olunmaktadır: Ensar denilen Medine'i Münevvere ahalisi Islâmiyeti kabul edince Mekke'i Mükerreme'deki Kureyş müşrikleri telâşa düştüler, Ebül Bühteri Hişam Ibni Amr, Ebu Cehil, Tuayme Bini Adiy gibi reisleri Darun Nedve'de toplandılar, Rasülü Ekrem hakkında ne yolda muamele yapacaklarına dair istişareye başladılar. İblis de Necit ahalisinden ihtiyar bir şahıs imiş gibibir şekle girerek o topluluğa katılmıştı. Ebül Buhter! demişti ki: Benim görüşüm şöyledir: "Muhammedi -Aleyhisselâm- bir hanede hapsetmeli, penceresinden yiyip içeceğini vermeli; orada ölünceye kadar beklemeliyiz. Necidli ihtiyar, derhal itiraza başladı: Eğer siz onu öyle bir hanede hapsederseniz elbette onun kavmi gelir, sizinle savaşta bulunur, onu ellerinizden kurtarırlar. Bu sözü tasdik ettiler. Hişam'da demişti ki: Benim görüşüme göre onu bir deveye bindirip kendi aranızdan çıkarınız, artık onun yapacağı size zarar vermez, siz de istirahat etmiş olursunuz. Necidli ihtiyar yine itiraz etti, bu ne kötü görüş!. O kimse ki, sizin beyinsizlerinizi- bozdu, böyle dışarı çıkarılınca da sizden başkalarını bozar, onun konuşmasındaki tatlılığı, limanındaki güzelliği, kalpleri büyüleyen sözlerini görmüyor musunuz?. Vallahi onu öyle serbest bırakırsanız, gider birçok kimseleri kedisine tâbi kılar, sonra gelir sizi yurdunuzdan çıkarır atar. Evet... Doğru söylüyorsun diye o lânetli iblisi tasdik ettiler. Sonra lânetli Ebu Cehil dedi ki, benim görşüüm şudur: Kureyş'in her kabilesinden birer genç alırsınız, ellerine birer keskin kılınç verirsiniz, hepsi birden hücum edip Muhammedi -Aleyhisselâm- öldürürler, onun kanı kabilleer arasına dağılımı olur. Artık Hasim oğulları, Kureyş ile savaşa kaadir olamaz. Diyet isterlerse onu verir rahat ederiz. Melun Necidli ihtiyar, Ebu Cehlin bu görşünü doğru gördü, iste bu gencin == Ebu Cehlin reyi en muvafıktır, demişti. Darun Nedve'de toplanmış olanlar buna karar verdiler. Böyle üç görü; şeklinde bir tuzak ve hilede bulunmak istemişlerdi. İşte Cenâb-ı Hak bunların bu tuzağını ibtâl buyurdu. Bu hadiseyi Cibrili Emin gelip Rasülullah'a haber verdi, Medine'den çıkıp Mekke'ye hicret buyurmasını tebliğ etti. Rasülü Ekrem de bir gece yatağına Hz. Ali'yi yatırarak Hz. Ebu Bekir ile beraber Mekke'den çıktılar. (Ö.N.Bilmen Tefsiri)
Ve iz zeyyene lehumuş şeytanu a'malehum ve kale la ğalibe lekumul yevme minen nasi ve inni carul lekum felemma teraetil fietani nekesa ala akibeyhi ve kale inni berium minkum inni era ma la teravne inni ehafullah, vallahu şedidul ikâb.
Hani şeytan onlara yaptıklarını süslemiş ve, “Bu gün artık insanlardan size galip gelecek (kimse) yok, mutlaka ben de size yardımcıyım.” demişti. Fakat iki taraf (savaş alanında) yüz yüze gelince (şeytan), gerisingeriye dönüp, “Ben sizden uzağım. Çünkü ben sizin görmediğiniz şeyler (melekler) görüyorum. Ben Allah’tan korkarım. Allah, cezası çetin olandır” demişti. (Enfal 48)
Ve ey müminler!. Allah Teâlâ'nın size olan nimetlerini hatırlayınız. (O vakit ki, şeytan) yani lânetli İblis, Benî Kinane kabilesi eşrafından ve şairlerinden olan "Sürâka Bini Mâlik" adındaki şahsın şekline bürünerek (onlara) o müslümanlar ile savaşta bulunmak isteyen Mekke müşriklerine, onların kötü olan (amellerini bezemiş). O müşrikleri müslümanlar ile savaşta bulunmak için teşvik ve cesaratlendirmede bulunmuştu. (Ve) o lânetli şeytan, o müşrikleri gurura düşürmek için onlara (demişti ki: Bugün insanlardan size galip olacak yoktur.) Siz pek kuvvetli bulunuyorsunuz. (Ve ben de şüphe yok ki, sizi koruyucuyum) bende size yardımcıyım. Sizi aranızda düşmanlık bulunan Benî Kinane kabilesinden de korurum. Çünki ben onların reisi bulunmaktayım. İşte şeytan o müşrikleri böyle kandırıp harbe teşvik etmiş bulunuyordu. (Vaktaki iki ordu) müslümanlar ile müşrikler (karşı karşıya görünmeğe) birbirine karşı cephe almaya (başladı) müslümanlara meleklerin imdada geldiğini lânetli iblis görüverdi, hemen korkarak (arkasına donuverdi) müşriklerin artık zafer kazanamayacaklarını anladı, kaçmaya yüz tuttu (ve dedi ki: Şüphesiz ki, ben sizden uzağım) ben artık sizinle teşriki mesai edemem, '(ben muhakkak ki, sizin görmediğinizi gördüm.) İslâm ordusuna nasıl bir kuvvetin katıldığını gördüm. (Şüphe yok ki, ben Allah'tan korkarım) müşrikler ile beraber benim başıma da bir belânın bir ilâhî kahrın geleceğinden korkarım. (Allah'ın azabı ise pek şiddetlidir.) ona muhalefet edip küfre düşenler, elbette ki, pek şiddetli bir azaba uğrayacaklardır. Artık kimdir ki, bu ilâhî azabı düşünüp korkusundan titremesin?.(Ö.N.Bilmen Tefsiri)
Ve li suleymaner riha ğuduvvuha şehruv ve ravahuha şehr, ve eselna lehu aynel kitr, ve minel cinni mey ya'melu beyne yedeyhi bi izni rabbih, ve mey yeziğ minhum an emrina nuzikhu min azabis seîr. Ya'melune lehu ma yeşau mim meharibe ve temasile ve cifanin kel cevabi ve kudurir rasiyat, i'melu ale davude şukra, ve kalilum min ibadiyeş şekûr.
Süleyman’ın emrine de, sabah esişi bir ay, akşam esişi de bir ay(lık yol) olan rüzgârı verdik. Erimiş bakır ocağını da ona sel gibi akıttık. Cinlerden de Rabbinin izniyle onun önünde çalışanlar vardı. İçlerinden kim bizim emrimizden çıkarsa, ona alevli ateş azabını tattırırız. Cinler, Süleyman için dilediği biçimde kaleler, heykeller, havuz gibi çanaklar ve sabit kazanlar yapıyorlardı. Ey Davûd ailesi, şükredin! Kullarımdan şükredenler pek azdır. (Sebe 12-13) ayrıca Neml 39 suresinde geçen Belkızın tahtının gelmesiyle ilgili ayetler.