Neler Yeni

Hoşgeldiniz İslami Forum Sayfası

Tüm özelliklerimize erişmek için şimdi bize katılın. Kaydolduktan ve oturum açtıktan sonra, konular oluşturabilir, mevcut konulara yanıtlar gönderebilir, diğer üyelerinize itibar kazandırabilir, kendi özel mesajınızı edinebilir ve çok daha fazlasını yapabilirsiniz. Ayrıca hızlı ve tamamen ücretsizdir, peki ne bekliyorsunuz?
Blue
Red
Green
Orange
Voilet
Slate
Dark

Tefsir Dersleri... (15 Kullanıcı)

Muhtazaf

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
30 Mar 2008
Mesajlar
9,637
Tepki puanı
1,009
Puanları
113
Yaş
67
Web Sitesi
www.aydin-aydin.com
15. DERS AY HALİNDEKİ KADINDAN KAÇINMA


222 — Sana kadınların ay halini de sorarlar. De ki: O bir ezadır (pis*liktir). Onun için hayız zamanında kadınlar(ınızla cinsi münasebetken ayrılın. Temizlendikleri vakte kadar kendilerine yaklaşmayın. İyice temiz*lendiler mi, o zaman Allah'ın size emrettiği yerden onlara gidin, herhalde Allah hem çok tevbe edenleri sever, hem çok temizlenenleri sever.

223 — Kadınlarınız sizin (evlat yetiştiren) tarlatannızdır. O holde tar*lanıza dHediğiniz gibi gelin. Kendiniz Icin önden (iyi ameller) gönderin (hayırlı evlatlar yetiştirin). Bir de Allah'tan korkun ve bilin ki herhalde siz ona kavuşacaksınız. İman edenlere müjdele...



Ayetlerin Lafzi Tahlili


(El mehîdf): Mehid kelimesi, kadın vücudunun ay içersinde İfraz ettiği pis kan manasınadır.

(Ezen): Ezen kelimesi, pislik, kir manasınadır.

(Fağtezilû): tğtlzâl kökünden türeyen fağtezilû ke*limesi, fiildir ve kaçınınız anlamındadır.

(Yadhurne): To'nın tahfifiyle okunan yadhurne kelimesi, kadınlardan ödet kanının kesilmesine denir. Yadhurne kelimesi (yaddeherne) şeklinde şedde ile okunursa temizlik manasınadır.

(Harsün): Hars kelimesi, tohumu yere atmak ve yeri ekime hazırlamak manasınadır.

(Ennö sl'tüm): «Nasıl isterseniz?» anlamındadır. [380]



Âyetlerin İcmali Manaları
'

Allah (cc) İcmâlen şöyle buyurur: «Ya Muhammed (sav), ay halinde*ki kadınla cinsi münasebette bulunmanın helal veya haram mı olduğu hu*susunu soracaklar. Onlara de ki: aKadınların ay halinde iken gelen kanları pistir. O halde İken kadınlarla cinsi münasebette bulunmak, hem sizin için, hem de onlar için eziyettir. Onlardan sakınınız ve kan kes'finceye kadar da yaklaşmayınız. Ay hali kanı kesilen ve temizlenen kadınlarla Allah (cc)'ın yasakladığı yer ve şekilde değil, emrettiği yer ve şekilde cinsi mü*nasebette bulununuz. Çünkü Allah (cc), tevbe eden ve kötü fiillerden uzaklaşan kullarını sever»

Yasağını te'kid eden ve kadınlarla clnsj münasebet için helal yolun gerekliliğini beyan eden Allah (cc), daha sonra: «Ey İnsanlar, kadınlar sizin nesil tarlanızdır. Onların rahminde cenin ve çocuk oluşur. Siz kadın*larınızla helal yol olmak şartıyla dilediğiniz gibi cinsi münasebette bulu*nunuz. Yani kadınlarınıza yaklaştığınız zaman tohumunuzu zayi etmeyecek yer olsun» buyurur. İbn-i Abbos (ra) bu hususu, «Sen tohumunu bitecek yere serp» cümlesiyle ifade etmiştir.

«Ey müminler, ahiretiniz için salih ameller hazırlayınız. Zira iyilik ya*panlar iyiliğiyle, kötülük yapanlarda kötülüğüyle yargilantr.

Ya Muhammed (sav), müminleri Cennetteki sonsuz ve-İBaytstz nimet*lerle müjdele [381]



Âyetlerin Nüzul Sebe8leri


1. Enes bin Malik (ra)'den varit olan rivayete göre, yahudller oy hali olan kadınlarıyla temizleninceye kadar yemez, içmez hatta bir evde dahi oturmazlardı. Bu durum Rasuluflah (sav)'a sorulunca: «Sana kadınların ay halinden de sorarlar. De kf: O bir ezadır. Onun İçin hayız zamanında Kadınlarınızla cinsi münasebetten sakının)...» âyeti nazil oldu. Resulul-loh (sav), ay hali olan kadınlarla cinsi münasebetin dışında herşeyin ya*pılabileceğini beyan etti. Yahudiler kızarak, «Hz. Muhammed (sav), her hususta olduğu gibi, kadınların ay hali konusunda da bize muhalefet edi*yor» dediler. Yahudilerin bu sözlerini Ubbâd bin Büşr {ra) ve Useyd bin Hadir (ra), Peygamberimize gelerek haber verdiler. Ve «Ya Rasulullah (sav), oy hali olan kadınlarımızdan, cinsi münasebetin dışında menfaat-lenebilir miyiz?» dediler. Resulullah (sav)'ın yüzü kızardı. O'nun kızdığını zannederken, kendisine hediye edilen sütü, onlara ikram ettiğini gördük. Anladık ki kızmamış.» [382]

2. Câbir (ra)'in rivayetidir: «Yahudiler, «Hanımının doğru yoluna ar*kadan münasebette bulunan kimsenin doğabilecek çocuğu şaşı olur» der*lerdi. Bunun üzerine: «Kadınlarınız sizin (evlat yetiştiren) tarlanızdır. O halde tarlanın dirediğiniz gibi gelin...» âyeti nazil oldu.» [383]



Âyetlerin Tefsirindeki İncelikler


Birinci incelik: Yahudiler ay halindeki kadınlarıyla yeme, içme, aynı evde beraber kalma gibi fiflleri hiç yapmazlardı. Onların halini, pislik ve bir hastalık kabul ederlerdi. Hrİstiyaniar ise onların aksine ay halindeki hanımlorıyîa çekinmeden cinsi münasebette bulunurlardı. İslâm'da yahudiler gibi tamamen uzaklaşma, hrfstiyanlar gibi de yakınlaşma yoktur. Yalnız ikisinin ortası olan, ay halindeki kadınlarla yemek, içmek, aynı evde beraberce yatabilmek serbest, cinsi münasebette bulunmak yasaktır.

İkinci incelik: «Mahiz» kelimesi, bizzat kadının ay haline dendiği gibi ay haline vesile olan yere de denir. Âyet, «mohiz» kelimesinin, hayız hali olduğuna işaret eder. Çünkü Allah (ec) «Sana (Habibim) kadınların ay halini de sorarlar. De ki: O bfr ezadır, (pisliktir)...» buyurmuştur. «O, bir ezadır» cümlesi, adet halinin vasıîlarındandır.

Üçüncü İncelik; İbnü'l-Arabî: «Bir ilim meclisinde alim Şâ'şl'ye, «Âyet*te «adet halinde iken kadına yaklaşmayınız» İfadesinden maksat nedir?» diye sordular. O, «Ondan maksat, ay halinde olan kadınlarla yemek, İçmek, beraber aynı yatakta yatmak değil, cinsi münasebette bulunmamaktır! cevabını verdi,» [384] der.

Dördüncü İncelik: Toberi'nin, Mücahid'den: «Kur'on'ı baştan sona kadar İbn-i Abbas'tan 3 defa okudum. Her âyetin bitiminde anlamını so*ruyordum. «Kadınlarınız sizin (evlat yetiştiren) tarlalannızdır. O halde tar*lanıza dilediğiniz gibi gelin..,» âyeti gelince İbn-i Abbas (ra), «Kureyşliler, Mekke'de iken kartlarının doğru yoluna diledikleri şekilde yaklaşıyorlardı. Mekke'den Medine'ye hicret ettikten sonra Medineli kadınlarla evlenen* ler, diledikleri gibj cinsi münasebette bulundular. Şikayetlenen Medine'!I kadınların durumunu, Resulullah (sav) duyunca, işte bu âyet onların şi*kayetlerini giderecek şekilde nazil oldu. Yani erkek, karısının doğru yolun*dan dilediği şekilde faydalanabilir.» [385] rivayetidir.

Beşinci İncelik: Allah (cc), kadının rahmini, tarlaya, erkeğin nutfesi-ni tohuma, doğacak çocuğu, biten bitkiye benzetmiştir. Bu benzetişten, kesinlikle erkeğin, kadının doğru yolundan gitmesi gerektiğini anlonz. [386]



Âyetlerdeki Şer'i Hükümler

Birinci Hüküm: Ay Hail Olan Kadından Ne Kadar Kaçınılması Farzdır?


Alimler, ay hali olan kadından ne kadar kaçtntlması gerektiği husu*sunda birkaç görüşe ayrılmışlardır.

1. İbn-i Abbas [ra) ve Âbîdet es-Selmani (ra)'den rivayet edilen gö*rüşe göre, ay hali olan kadının bütün vücudundan kaçınılır.

2. Ay hali olan kadının, dizkapağı İle göbeği arasından kaçınılması farzdır. Bu Ebu Hanife (ra) İle İmam Malik (ra)'in görüşüdür.

3. Ay hali olan kadından, cinsi münasebet dışında hertürlü faydalan*ma helaldir. Bu görüşte İmam Şafiî (ra)nindir.

Birinci görüşün (Ibn-i Abbas (ra) ve Abîdet es-sefmanî (ro)'n(n) delili:

Allah (cc), oy halindeki kadınlardan uzaklaşmayı umumi bir ifade İle emretmiştir, öyleyse kadınların butun vücudundan faydalanmak yasaktır. Çünkü Allah (cc), «...Onun İçin hayız zamanında kadınlarınızla cinsi mü*nasebetken ayrılın...» buyurmuştur. Kurtubî'ye göre bu görüş, âyetin u-muml ifadesinden anlaşılıyorsa da, alimlerin görüşü dışındadır. Çünkü sa*bit hadisler, bu görüşün aksinedir. [387]

İkinci görüşün (Ebu Hanlfe (ra) ve İmam Malik (ra)) delili:

Hz. Aişe (ra)'den rivayet edilen; «Resulullah (sav)'la birlikte bir kab'ın suyuyla gusül abdestl alırdık. Ay halim olunca peştemal bağlamamı emreder ve onun üzerinden benden menfaatlenirdl» [388] hadisi İle Resulullah (sav)'ın Hz. Meymune {ra)'dan rivayet edilen: «Resulullah (sav), ay hail zamanlarında hanımlarından peştemal üzerinden menfaatlenirdi [389]» [390] hadisidir.

Üçüncü görüşün (İmam Şafiî (ra)) delili:

İmam Şafiî (ra), Resulullah (sav)'ın; «Ay halindeki kadınlarınızdan cinsi münasebetin dışında her bakımdan menfaatlenebifirsiniz» [391] ve Mesruk (ra)'dan rivayet edilen: «Hz. Aişe (r.anha)'ye, «Ay halindeki kadinin neleri helaldir?» diye sordum. O'da «Cinsj münasebet dışındaki her türlü eğlenme ve oynama serbesttir» dedi.[392] hadislerine istinat ederek ay halindeki kadınlardan, cinsî münasebetin dışında her türlü menfaatlenmenin helal olduğuna hükmeder.

Diğer bir rivayette Mesruk (ra), Hz. Aişe'nin (r.anha) yanına gitti ve «Allah (cc)'ın elcisine ve ehl-l beytine selam otsun» diyerek konuşmak için İzin istedi. Müsade aldıktan sonra «Sizden bazı dini meseleleri sormak is*tiyorum. Fakat utanıyorum» deyince, Hz. Aişe (r. anha): «Ben sizin anne-. niz, siz de benim evladımsiniz» dedi. Bunun üzerine O, «Ay halindeki kadinin, kocasına neleri helaldir?» diye sordu. Hz. Aişe (r.anha), «Cinsi mü*nasebetin dışında bütün uzuvları kocasına helaldir» dedi. [393]

İncelediğimiz delilleri karşılaştırdığımızda İkinci görüş, diğerlerine ter*cih edilir. Ibn-I Çerir et-Toberî de bu görüşü tercih" etmiştir. İleri sürülen görüşler içersinde doğruya en uygun olan görüş, «Ay halindeki kadının dizle göbek arası dışındaki bütün vücudu kocasına helaldir» diyen gö*rüştür. Çünkü dizle göbek arasından faydalanma, haram olan cinsi mü*nasebete vesile olur. İhtiyatlı olan. tehlikeli mıntıkadan kaçırtmaktır, Za ten Hz. Aişe {r.anha) de, «Resulullah (sav) peştemal bağlamamı emre*der, daha sonra benden her türlü menfaatlenirdl» hadisini naklettikten sonra, «Sizden kim Resulullah (sav) gibi nefsine hakim olabilirse. Onun yaptığı gibi yapsın» .buyurmuştur.

Diğer taraftan bir meselede Resulullah (sav)'tan tarihleri bizce bilin*meyen, iki hadis rivayet edilmiş olsa ve bunlardan biri o meselenin helal, diğeri haram olduğunu beyan etse, bizim yapacağımız, o meselenin ha*ranı olduğunu beyan eden hadisle amel etmektir. Çünkü usul-ü fıkıh alim*lerin görüşü budur. Allah (cc), en İyi bilendir. [394]



İkinci Hüküm: Ay Halindeki Hammtyla Cinai Münasebette Bulunan Er*keğin, Nasıl Bir Kefaret Vermesi Lazımdır?


Ay halindeki bir kadınla cinsi münasebette bulunmanın haram oldu*ğuna tüm İslâm alimleri femâ etmişlerdir. Zoten âyetin zahiri, açıkça bunu göstermektedir.

Alimlerin ihtilaf ettiği konu, ay halindeki hanımıyla cins) münasebet*te bulunan erkeğin, nasıl bir kefaret vereceği hususudur.

Cumhur (Malik (ra), Şafiî (ra) ve Ebu Hanife (ra)'a göre, ay halinde-iki karısıyla cinsi münasebfts bulunan kimsenin tevbe ve istiğfar etmesi la*zımdır.

İmam Ahmed bin Hanbel {ra)e göre ise, mutlaka bir veya yarım altın sadaka vermesi gerekir. Çünkü İbn-I Abbas (ra)'tan varit olan rivayete göre ResuluHoh (sav); «Ay .halindeki hanımıyla cinsi münasebette bulu*nan kimsenin, bir veya yarım altın sadaka vermesi lazımdır» buyurdu. [395]

Bazı hadis ot imleri de, «Bir kimse, karısıyla ay halinde iken cinsi mui. nasebbette bulunursa bir dinar (attın), kesilmesi sırasında bulunursa ya-, rım altın vermesi farzdır» derler.

Kurtubî bu hususta: «Bir alim «Hanımı ay halinde İken cinsi münase*bette bulunan bir kimsenin' yalnız tevbe etmesi lazımdır, herhangi bir kefaret vermesi lazım değildir» derse, delili İbn-i Abbas (ro)'dan rivayet edilen hadistir. O hadiste ahâdi olduğundan delil olamaz» [396] demekte*dir. [397]



Üçüncü Hüküm: Kadınlarda Ay Hali, En Az Ve En Çok Kaç Gündür?


Fakihler, kadınlarda ay halinin en az ve en çok kaç gün olacağı hu*susunda ihtilaf ederek birkaç görüşe ayrılmışlardır.

1. İmam-ı Azam Ebu Hanife (ra) ve İmam Sevri (ra)'ye göre, ay hail müddeti enaz 3. en çok 10 gündür.

2. İmam Şafiî (ra) ve İmam Ahmed bin Hanbel (ra)'e göre ise, hayız hali zamanı en az 1, en çok 15 gündür.

3. İmam Malik (ra)'in meşhur olan görüşüne göre de, adet hali en az ve en çok şeklinde zamanla ölçülmez. Bu hususta muteber olan. kadının bünyesi ve adetleridir.

Birinci görüşün (Ebu Hanife (ra) v» İmam Sevri (ra) delili:

Ebu Emâmete (ra)'den varit olan rivayete göre; «Rasulullan (sav), «Kadında ay halinin müddeti en az 3. en çok 10 gündür» buyurdu» [398] hadisidir. Cessâs da, «Bu hadis sahih olduğundan, O'na uyulmalıdır» der.

İkinci görüşün (İmam Şafiî (ra) ve İmam Ahmed bin Hanbel (ra) delili

Resulullah (sav)'ın kadınlara hitaben buyurduğu: «Siz ömrünüzün ya*nsında namaz kılmıyorsunuz» [399] hadisidir. Hadisten anlaşılan, kadınlar*da ay hali müddetinin en çok 15 gün olacağıdır. Buna İstinaden ay hali*nin en çok 15 gün olacağına hükmetmişlerdir.

Ayette ay hali müddetinin en az ve en çok kaç gün olacağına herhangi bir delâlet yoktur. Yalnız ay hafinin zamanı İçtihatlarla bilinir. Geniş iza*hat fıkıh kitaplarında görülebilir. [400]



Dördüncü Hüküm: Bir Kimsenin, Ay Halindeki Karısıyla Cinsi Münasebette Bulunması Ne Zaman Helaldir?


A. «...Temizlendikleri vakte kadar kendilerine yaklaşmayın...» âyeti, bir kişinin, temizleninceye kadar ay halindeki hanımıyla, cinsi münasebet*te bulunmasının haram olduğuna delâlet eder.

Fakihler, âyette «temizlenme» sözünden maksadın ne okluğu ve müd*detinin ne kadar olacağı hususunda İhtilaf etmişlerdir.

İmam-ı Azam Ebu Hanjfe (ra)'ye göre, «temizlenme»den maksat, kamn durmasıdır. Ay hali müddetinin en çok 10 günlük vaktini tamamlayan ve önce gusül abdesti almayan kadınla, kocasının cinsi münasebette bulun*ması helaldir. Eğer ay halinin en çok müddeti olan 10 gün tamamlanma*dan kan kesilirse, gusül edinceye kadar kadınıyla erkeğin cinsi münasft-bette bulunması haramdır. Gusül yaptıktan sonra İse helaldir:

B. İmam Malik (ra), İmam Şafii (ra) ve İmam Ahmed bin Hanbel (ra) göre ise «temizlenmeden» maksat, kadının cünüblükten, gusül abdesti a-larak kurtul maşıdır, yani gusül abdesti almadan, adet kanı kesilen kadın*la cinsi münasebette bulunması helal değildir.

Tavus ve Mücâhld'e göre de, «temizlenmemden.anlaşılan, adet kan. kesilen, güzelce teharet alarak namaz abdesti gfbi abdest alan kadınla kocası clnst münasebette bulunursa helal olacağıdır,

Fakihler arasındaki İhtilafın sebebi, şüphesiz Allah (cc)'m; «...Ttmlt-lendKcler! vakte kadar kendilerine yaklaşmayın, fytce temizlendiler mi o to*rnan Allah'ın size emrettiği yerden onlara gidin...» âyetidir. Ayette «te*mizlenme» n in Arapça karşılığı olan «taharet» kelimesi, fiil şeklinde birin*cisi şeddesiz, ikincisi şeddeli olmak üzere ikj yerde tekrar edilmiştir. Zira taharet kelimesi fiil olarak «tehure» şeklinde gelirse, İnsanların müdaha-iesi olmadan kanın durması ve temizlenmenin yapılmasına denir. Eğer şedde ile «Tetehhere» şeklinde fiil olarak gelirse, insanların müdahalesi ile yapılan temizliğe yani gusletmeye denir;

İmam-ı Azam Ebu Hanife (ra) ise, temizlik anlamındaki. tTaharet» kökünden türeyen «tetehhüre» fiilini, şeddesiz olan «tehure» gibi yorum*ladığından, iki fiilden kanın durması anlamını çıkararak, adet kanı kesi*len ve önce gusül abdesti almayan kadınla, kocasının, cinsi münasebette bulunmasının helal olduğuna hükmetmiştir.

Cumhur'a (Maliki (r.a). Şafii (r.a.) ve AHmed bin Hanbel (r.a.) göre, "... Te*mizlendikleri vakte kadar kendilerine yaklaşmayın. İyice temizlendiler mi, o zaman Allah'ın size emrettiği yerden onlara gidin..." âyetinden maksat, ay halindeki kadınlarla gusledinceye kadar erkeklerin cinsi münasebette bulunma*masıdır. Gusül yaptıktan sonra, Allah (c.c.)'ın emrettiği yerden ve şekilden onla*ra, erkeğin yaklaşması mümkündür. Cumhur da "taharet" kökünden türeyen. Türkçede "temizlenme"nin karşılığı olan "tehure" kelimesini, "tetehhere" şek*linde kurralardan Hamza ve Kesâî'nin kıraatına istinaden şeddeli okumuşlardır. "Tehure" kelimesi, "tetehhere" olarak okunursa, alimler arasındaki ihtilaf sebe*binde de andığımız gibi, şüphesiz insanların fiili müdahelesi İle yapılan temizlik manasına gelir. Buna dayanarak ay halindeki kadının kanı kesildikten sonra ko*casıyla cinsi münasebette bulunabilmesi, gusletmesi ile mümkündür.

Şüphesiz tercih edilecek görüş, Cumhur'un görüşüdür. Çünkü Allah (c.c), "Ay halinden temizlendikten sonra, eşlerinizle cinsi münasebette bulununuz" hük*münün illetini beyan ederken, "... Her halde Altah, hem çok tevbe edenleri sever, hem çok temizlenenleri sever" buyurmuştur. Bu âyetin zahiri, görünür şekildeki temizliğin ancak suyla olabileceğine İşaret eder. Bizim tercih ettiğimiz görüşü, Taberî, Ailame İbn-İ Ârâbî ve Şevkâni de tercih etmiştir. [401]



Beşinci Hüküm: Adet Halindeki Kadının Neleri Yapması Haramdır?


Alimler, ay halindeki kadının namaz kılması, oruç tutması, Beyt'i tavaf etme*si, camiye girmesi, Kur'an'a el sürmesi, tutması veya okuması ve kocası İle cinsi münasebette bulunmasının haram olduğunda ittifak etmişlerdir. Geniş izahat fı*kıh kitaplarındadır. [402]


Ayetlerden Alınacak Dersler


1. Kadınlar ay halinden temizlenmeden onlarla cinsi münasebette bulunmak haramdır.

2. Adet kanı kesilen ve temizlenen kadın, kocasına her bakımdan helaldir.

3. Kadınların doğru yolunun dışında, arkadan onlarla cinsi münasebette bu*lunmak yasaktır. Çünkü orası çocuk doğurma yeri değildir.

4. Kadından çocuk doğurma yeri olmak şartıyla hertürlö faydafanma helaldir.

5. Allah (cc)'ın emrine muhalefet etmekten kaçınmak, yasaklarını ke*sinlikle yapmak lazımdır. [403]



Ayetlerdeki Teşrii Hikmetler


Allah (cc), kadını neslin çoğalmasına vesile ofmasr İçin yaratmış- ve hacc'da İhrama girme, i'tlkâf yapma, oruç tutma ve> ay hafi dışında ken*disiyle cinsi münasebette bulunabilmeyi mubah kılmıştır. Kadının ay hali İse, rahminde biriken ve döllenmeyen yumurtaları dışarıya attığı ve görü*nür birtıastalığa benzediği için onunla cinsi münasebette bulunmak haram*dır. Kadın adet halinde iken kocasıyla cinsi münasebette bulunmaya ve ondan zevk almaya, durumu müsabit değildir. Çünkü hayız: hafinde ka*dından gelen kan, diğer kanlar gibi değildir. Ook kötü kokar ve rengi si*yaha yakındır. O kanı gören salim tabiatli bir insanın İğrenmemesi müm*kün değildir. Ay halinde iken cinsi münasebette bulunmak, kadın; ve erkek için zararlıdır. Nitekim Kur'an'ın, «O, bir ezadır» İfadesinden daha veciz ve mucizeli bir buyruk görülemez.

Modern tıp da, ay halindeki kadınla cinsi münasebette bulunmanın bir cok kadın hastalıklarına vesile olacağını özellikle münasebet yoluyla kadın rahmine giden erkek menisinin mikroplu kanlara karışmasıyla rah*min giriş ve çıkış yolunda İltihaplanmanın meydana geleceğini izah eder. Cinsi münasebetten sonra kadın hamile kalırsa, daha cenin halinde iken çocuk tehlikeli mikropları kapar. Bunun İçin doktorlar, kadın ay halinde İken erkeklerin cinsi münasebet hususunda ondan uzak durmalarını1 tav*siye ederler. Modern tıbbın kısa ve 02 olarak aktardığımız bu görüşü de, İslâmın bu husustaki teşriî hikmetine açık bir delildir. [404]
 

Muhtazaf

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
30 Mar 2008
Mesajlar
9,637
Tepki puanı
1,009
Puanları
113
Yaş
67
Web Sitesi
www.aydin-aydin.com
16. DERS ÇOK YEMİN ETMEKTEN SAKINMA


224 — Allah'ı yeminlerinizden dolayı, iyilik etmenize, (fenalıktan) sa*kınmanıza, insanların arasını bulmaya engel yapmayın. Allah (her şey)) hakkıyla İşiticf, kemaliyle bilicidir.

225 — Allah, sizi yeminlerinizde^ alağv»den dolayı sorumlu tutmaz. Fakat sizi kafblerintetn azmettiği yeminler yüzünden muaheze eder. Allah cok yargılayıcıdır, halimdir (kullarının günahı sebebiyle rızıklarrm da ke*sici değildir}.

226 — Kadınlarına yaklaşmamaya yemin edenler İçin dört ay bekle*mek vardır. Eğer erkekler (o müddet İçinde kefaret yaparak zevcelerine) dönerlerse şüphe yok ki Allah, cidden yarg.layıcr, hakkıyla esirgeyicidir.

227 — Eğer {o suretle yemin edenler ricat etmeyip te kadınları) bo*şamaya karar verirlerse (ayrılırlar). Şüphesiz Allah, (onların sözlerini) hak*kıyla fsitfci, (niyetlerini) gerçekten bilicidir.



Ayetlerin Lafzi Tahlili


(Urdoten): Urda ten kelimesi, ayn'ın ötresl' İle, man olma onlamırjdadır.

(Blllağvi): Lügatta lağv kelimesi, İtibar edilmeyen söz, yani düşünmeden yapılan konuşma manasınadır.

(Yü'lûne): Yü'lûne kelimesi, yemin manasınadır. Şeriatta İse, karısıyla cinsi münasebette bulunmamaya yemin etmek .anlamınadır.

(Terebbusu): Terebbusu kelimesi, bekleme manası*nadır.

(Fâû): Fâû kelimesi, dönme manasınadır. [405]



Ayetlerin İcmali Manaları


Allah {cc), icmölen şöyle buyurur: «Ey mü'minler, bir hayırlı İş yap*mayı terketmek için Allah (cc)'ın ismiyle yemin etmeyi kendinize delil yapmayınız. Kendisinden hayırlı bir İş istenen kimse «Allah (cc)'a yemin ettiğim için o işi yapmam» demesin. Yemininizi bozarak hayırlı İşler yapı*nız. Bozduğunuz yemin yerine de kefaret veriniz. Allah (oc) İsmiyle cok yemin yapmayınız. O mübarek ismi, dünya işlerine alet etmeyiniz. Çok yemin yapmaya kendini alıştıran kimse, hiçbir zaman hayır ve takva sa*hibi olamaz. Alışkanlığınızdan, kasıtsız olarak fuzuli yere yapmış olduğu*nuz yeminlerinizden dolayı Allah (co) sizi muaheze etmez.

Yalnız Allah (cc)'ın İsmiyle kasıtlı olarak yemin ederseniz, o size azab verir. Allah (cc) bol mağfiret sahibi ve halim olduğu İçin kullarına hemen azab vermeyi sevmez.

Kadınlarından uzaklaşmak, terketmek veya zarar vermek kastıyla on-fara yaklaşmayan erkeklerin, dört ay beklemeleri lazımdır. Eğer Allah (çc)'-fî emrettiği şekilde kadınlarına tekrar dönerlerse, yemin ederek ailele*rinden uzaklaştıkları zaman içinde yaptıkları günah ve kusurları Allah af*feder. Onlar, ailelerinden uzaklaşmak için yaptıklarında ısrar eder ve yeminleriniffi üzerinden de 4 ay geçerse, aileleri onlardan boşanmış olur!/ söylediklerinizi, niyet ve işlerinizi işiten: ve bilendir.» [406]



Ayetlerin Nüzul Sebebleri


Âyetin, Abdullah bin Revaha (ra) ile kayınpederi arasında gecen kü*çük bir ailevi meseleden dolayı nazil olduğu rivayet edilir. Şöyle ki: «Ab*dullah bin Revaha (ra). kayınpederinin yanma gitmeyeceğine, konuşma*yacağına Allah (cc)'m ismiyle yemin etti. Bu hususta arkadaşları tarafın*dan kendisine bir şey söylendiği zaman. «Ben yemin ettim. Yeminimi boz*mam helal değildir» derdi.

Bunun üzerine. «Allah'ı yeminlerinizden dolayı, iyilik etmenize (fena*lıktan) sakınmanıza, insanların orasını bulmaya engel yapmayın...» âyeti nazil- oldu. [407]



Âyetlerin Tefsirindeki İncelikler


Birinci incelik: Allah (cc), cok yemin edenleri, «(Doğruya da eğriye de) alabildiğine yemin edenleri.... tanıma...» (Kalem: 10) âyetiyle zemmetmiştir. Araplar da hiç yemin etmeyen veya az yemin edenleri methederlerdi.

İmam Fahreddin er-Râzi bu hususta şöyle der: «Allah (cc) tarafından, çok yemin edenlerin zemmedilmesinin hikmeti şudur: Yemine kendini afiştiran kimsenin, Allah (cc) ismiyle yemin etme hususunda, kalbinde bir kor*ku kalmaz. Yalan yere de cok yemin edebilir: İnsanların" Allah (cc)'a ke-< maliyle tazim yapabilmesi için, O'nun isminin herşeyden kıymetli, yüce , olması ve herhangi bir dünya işine alet edilmemesi gerekir.» [408]

İkinci incelik: Allah (cc) yemin etmemenin hikmetini, «...İyilik etme*nize ve sakınmanıza... engel yapmayın» âyetiyle açıktamıştir. «Yemini ter-ketmekte nosıl hayır ve sakınmak vardır?» sorusu sorulabilir. Bu soruya ^ şöyle cevap verebiliriz : Allah (cc)'ın büyüklük ve yüceliğine inanan kimse, J: dünya işlerinin İyi gitmesi Icin, O'nun ismini vasıta olarok kullanamaz. Şüphe yok ki Alfah (cc) ismini, alçak ve fani işlere alet yapmaktan kaçın*ıp mak, hayrın en büyüğü ve takvanın zirvesidir.;.

Üçüncü incelik: İmam Cessâs, »Allah (cc). «lağv» kelimesini Kur'an'ın muhtelif âyetlerinde onmıştir. Bu keHme, cümlfcctekl yerine göre çeşitli

anlamlar taşır. Mesela, «Orada boş bir laf işitmez» (Gaşiye: 11) âyetinde, boş bir laf. «Onlar, orada, (Cennette) ne fahiş (çirkin) bir laf, ne de güna*ha sokacak bir şey işitmezler» (Vakıa: 25) âyetinde, fahiş bir laf, «Bunlar yaramaz lakırdı (lar) İşittikleri zaman ondan yüz çevirdiler...» (Kasas: 55) âyetinde, yaramaz lakırdı, «...O'nun (Kur'anm) hakkında manasız yay*garalar (gürültüler) yapın...» (Fussllet: 26) âyetinde, manasız yaygara, «Onlar ki yalan şahitlik etmezler, boş ve kötü lakırdıya rastladıkları va*kit...» (Furkan: 72), âyetinde ise, «lağv» kelimesi boş ve kötü lakırdı, an*lamına gelmiştir,» [409] demektedir.

Dördüncü İncelik: İlâ'mn [410] 4 ay gibi bir zamanla sınırlandırılma-sındakt hikmet, terbiye için olduğundan bu zamanın geçmemesi lazımdır. Çünkü bir kadının dört ay gibi bir zamanı erkeksiz geçirmesiyle sabrı tükenir. Daha fazla tahammül edemez. Bundan dolayt İlâ müddeti, dört ay*la tahdit edilmiştir.

Ömer bin Hattab (ra), bir gece Medine sokaklarında halkın güvenli*ğini yakından kontrol İçin dolaşırken bir kadının, «Bu gece o kadar uzadı ki. karanlığı her tarafı kapladı. Yanımda sevgili eşim olmadığından uyu*yamıyorum, Allah (cc)'a yemin ederim ki. O'nun korkusu olmasaydı, üze*rinde uzandığım divan dört tarafından da sallanırdı. Beni durduran yalnız Allah (cc) korkusu ve utangaçlığımda. Benim bu durumum kocama olan bağlılığım ve soygundandır,» mısraları söylediğini duydu. Ertesi günü, o kadının kocasının Irak ordusuna gönderildiğini öğrenince, bir kaç kadın çağırtan Hz. Ömer (ra); «Bir kadın, kocası olmadan ne kadar sabredebi*lir?» diye sordu, onlar, «Bir kadın, kocası olmadan bir veya iki ay sabrede*bilir. Daha sonra sabrı azalmaya başlar. Dört ay olunca sabrı kalmaz» de*diler. Bunun üzerine Hz. Ömer (ra), erkeklerin savaşta kalma müddetlerini dört aya indirdi ve onunla tahdit etti. [411]

Kurtubİ'ye göre Hz. Ömer'in bu içtihadı, âyetteki dört aylık müddetin. İâ'ya has bir zaman olduğunu te'yid eder.

Beşinci incelik : Cahiliyet devrinde ilâ, talak (boşama) kabul edilirdi. Said bin Müseyyeb (ra) bu hususta: «Cahiliyet devrinde bir erkek, hanı*mını istemediği, sevmediği ve başka bir erkekle evlenmesine gönlü razı olmadığı zaman, yemin eder ve kadını terkederdi. Bu surette kadını ne boşamış olur, ne de beraber olurdu. Durum askıda kalırdı. Erkeklerin bu*nu yapmaktaki maksadı, kadını tedirgin etmekti. Allah (cc), bu zulmü ortadan kaldırmak için. erkeğe 4 ay gibi bir düşünme müddeti tanıdı. O süre içersinde, erkek dilerse karısına dönebilir, dilerse 4 ay tamamlanınca hanımından ayrılmış olurdu» [412] diyor. [413]



Ayetlerdeki Şer’i Hükümler


Birinci Hüküm: «Lağv» Yemininden Maksat Nedfr? Kefareti Var Mıdır?


«Allah, sizi yeminlerin izdeki «lağv» den dolayı sorumlu tutmaz..,» âyeti, «lağv» yemininde günah ve kefaret olmadığına delâlet eder. Faklhler bu yeminin tarif edilişinde ihtilaf ederek bir kaç görüşe ayrılmışlardır.

(mam Şafii (ra) ve İmam Ahmed bin Honbel (ra)'e göre «iağv» yemi*ni, yemin kastı olmaksızın ağızdan çıkan «vallahi» sözüne denir. Mesela: Yemin kastı olmaksızın kişinin «vallahi böyledir veya şöyledir» demesi gibi. Bu te'vil ve tarif, Hz. Aişe (ra), Şâ'bi (ra) ve Ikrime (ra) gibi selefden kişilerden nakledilir.

İmam-t Azam Ebu Hanife (ra) ve İmam Malik (ra)'e göre ise lağv ye*mini, bir şeyi zan ederek yapılan yemindir. Mesela: «Ayı gördüm» zannıy*la yemin yapılması gibi. Halbuki kişinin gördüğü ay değil, bulutların ara*sından görülen bir yıldızdır. Bu te'vil ve görüş, İbn-I Abbas (ra), Hasan-ı Basri (ra) ve Mücahid (ra)'den nakledilir.

İmam Malik (ra), Muvatta kitabında şöyle der; «Lağv yemini hususun*da en uygun ve güzel olan görüş, kişinin bir şeyi yakından biliyormuş gi*bi yemin etmesidfr. Fakat bir müddet sonrd zannettiği gibi olmadığını gö*rür. İşte bu yemine, kefaret vacib değildir.» [414]

Buharı, Hz. Aişe (ra)'den: «Allah, sizi yeminlerinizdeki tağv'den dolayı sorumlu tutmaz...» âyeti, bfr kimsenin konuşması sırasında «vallahi böyle*dir» veya «vallahi böyle değildir» demesi üzerine nazil olmuştur» rivayetini yapmıştır. Yanj konuşma esnasında yemin kastı olmaksızın yapılan ye*minlerdir.

Sohih olan, lağv kelimesinin, yeminin her iki nevini de kapsadığıdır.

1. Bir kimsenin, bir şeyi yakinen bildiğini zannederek yemin etmesidir. Mesela: «Bugün ayın biridir» zannederek konuşmasıdır. Halbuki ayın biri değildir.

2. Kişinin konuşması arasında yemin kastı veya niyeti olmaksızın «vallahi bu iş böyledir veya böyle değildir» demesidlr.

İbni.-i Cerir et-Taberî'nln tercihi de budur. Zira O, «Arap dilinde lağv kelimesi, sevilmeyen her söze ve kasıtsız olarak yapılan her İşe de denir. Yapdığı bir işe «vallahi ben yopmadım» veya yapmadığı bir işe de «vallahi ben yaptım» diyen kimseden sadır olan yemin, kasıtsızdır. Yine, «şu şey vallahi filan adamındır» diyen kimse, o şeyin onun olduğunu biliyor. «Şu adam, vallahi filankes değildir» diyen kişi, biliyor ki o değildir. «Vallahi işi yapacağım» diyen şahıs, gerçekten o İşi yapmak içfn değil, bir alış*kanlık oiduğu için yaptığı yemindir. Bu sayılanların hepsi, lağv yemini tür*leridir. Hiçbirisi için kefaret lazım gelmez.» [415]



İkinci Hüküm: İlâ Ve Şer'i Hükmü Nedir?


Şeriatta İlâ, kişinin ailesiyle dört aydan fazla cinsi münasebette bu*lunmamak için Allah (cc) ismiyle yemin etmesidir. Bir kimsenin, ailesine «Vcllahi sana yaklaşmayacağım» veya «Seninle cinsi münasebette bulun*mayacağımı) demesi gibi.

İbn-i Abbas (ra) bu hususta şöyle demektedir: «Cahiliyet devrinde ilâ müddeti. 1-2 sene veyo daha fazlaydı. Ailelerine kızan cahil kişilerin kastı, eza ve cefa moksadıyia onları terketmekti. Allah (cc) ise, İlâ eden*ler için dört aylık bir süreyi, vakit olarak tayin etti. Dört aydan aşağı ilâ, hükmen İlâ olmaz.» [416]

Fakihlerin İttifak ettiği konu şudur: «Bir kimse, yeminsiz olarak dört aydan fazla ailesini terkederse, bu ilâ sayılmaz. Çünkü Allah (cc), «Ka*dınlarına yaklaşmamaya yemin edenler için...» buyurmuştur. Yukarıda anılan kimse ise. yemin etmemiştir. Dolayısıyla onun ailesini terketrnesi yemin olmadığı gibj. ailesi ondan boşanmamış olur, kefaret vermesj de gerekmez.»

Fakihler, kadının kocasından ayrılma müddeti hususunda ise, İhtilaf etmişlerdir. İbn-i Abbas (ra)'a göre, yemin ederek karısını dört ay terke-den ve müddetin bitiminde de yemininden dönmeyen kimseden, ailesi bir talak Üe boş olur. İmam-ı Azam (ra) da bu görüştedir.

İmam Malik (ra), İmam Şafiî (ra) ve İmam Hanbeli (ra)'e göre İse, dört ay müddetin dolmasıyla kadın kocasından boşanmaz. Ancak hâkim tarafından erkeğe yeminden dönmesi veya karısını boşaması emredilir. Erkek, hâkimin emrini yerine getirmezse, hâkim kendi yetkisiyle boşan*ma kararı verir.

Jmam-ı Azam (ra)'ın delili:

Allah (cc), yeminden dönme zamanını, dört ayla sınırlandırmıştır. Ki*şi, dört ay dolduğu halde yemininden dönmezse, talaka azmetmiş ve onu :arzu etmiştir. iCünkü azm, kalbi birşeyin yapılmasına bağlamaktır. Mese*la: «Ben şu şeye azmettim» diyen kimsenin ifadesinden anlaşılan, kişinin. «Ben kalbimi onun yapılmasına bağladım» demektir. İşte, «Eğer (o surette yemin «dertler ricat etmeyip te kadınlarını) boşamaya karar verirlerse (ay-ırılırlarj....» âyetinden maksat ta budur. Yoksa âyette bilfiil boşamak an-tamı yoktur.

Cumhur'un (İmam Şafiî İra), İmam Malik (ra), 'İmam Hanbefi (ra)) delllt: «Eğer boşamaya karar verirlerse (ayrılırlar)...» âyeti, talakın ancak koca tarafından bilfiil yerine getirileceğine işaret eder. Dört aylık müdde*tin geçmesi kafi değildir. Belki o müddet dolduktan sonra, yemin yapan kimse, ya karısını boşar veya yemininden döner. [417]



Üçüncü Hüküm: İlâ Yeminiyle, Kadına Zarar Varme Düşünülür Mü?


İmam-ı Azam (ra), İmam Şafiî (ra) we İmam Ahmea" bin Hanbel (ra)'e göre, bir kimse İlâ yeminini korısınn kızdığı zaman yaptığı gibi, razı oldu*ğu zamanda yapabilir.

İmam Malik ira)'e göreyse, bir kimse İlâ yeminini ancak hanımına kızdığı zaman eza ve cefa için yapar.

İmam Malik (ra)'in delili:

Hz. Ali (ra}'den rivayet edilmiştir ki: «Ailesiyle, çocuğu memeden ke-sinceye kadar cinsi münasebet yapmayacağına bir kimse yemin etti. Ye*minden kast», kadına eza ve cefa değil, çocuğun maslahatı bunu gerek*tirdiği içindi. Bunun hükmü nedir?» diye sorulunca Hz. Ali (ra); «Yeminden kasıt, hayırlı bir iştir, ilâ yemini değildir. İlâ yemini ise ancak kızgınlık zamanı yapılan yemindir» buyurdu.

Yine İbn-i Abbas (ra)'dan varit olan rivayete göre de İlâ yemini, an*cak kızgınlık zamanı yapılan yemindir. İmam Malik (ra); Hz. Ali (ra) ve İbn-i Abbas (ra)'tan varit olan rivayetlere dayanarak îlâ yemininin, ancak kızgınlık anında yapılan yemin olduğuna hükmetmiştir.

Cumhur'un (İmam-ı Azam, Şafiî ve Hanbetl) delili:

«Kadınlarına yaklaşmamaya yemin edenler...» âyetinde, umumi bir ifade vardır. Ailesine kızarak ve çocuğun sıhhatini düşünerek yemin eden kimse, Î!â yemini yapmış sayılır. Çünkü âyetteki ifade, iki yemini de kap*samaktadır. Şâbi'ye göre, 4 aya kadar cinsi münasebet yapmaya mani olan yeminlerin hepsi îlâ yeminidir. Taberi, cumhur'un görüşünü tercih ederek şöyle diyor: «Bana göre doğruya en uygun olan görüş şudur; 4 aylık süre içersinde cinsi münasebeti yasaklayan yemin, İlâ yeminidir. îlâ yemini yapan kimsenin, ki2arük veya rızası ile bunu yapması, neticeyi değiştirmez.» [418]



Dördüncü Hüküm: Ayette «Fey»den Maksat Nedir?


Fakihler, «...Eğer erkekler (o müddet İçinde kefaret yaparak zevce*lerine) dönerlerse şüphe yok ki Allah ctdden yarlıgayıcı, hakkıyla esirge*yicidir...* âyetindeki «dönme» den maksadın, ne olduğu hususunda İhtilâf etmişlerdir.

Bazı fakihlere göre.fey (dönme)'den maksat, cinsi münasebettir. Ya*ni yeminden sonra şeriatın tayin ettiği süre içersinde ailesiyle cinsi mü*nasebette bulunursa dönmüş sayılır. Bu tarzda dönüş yapmayıp dört aylık müddeti dolduran kimseden, ailesi boşanmış sayılır. Bu görüş, Sald bin Cübeyr (ra) ve Şâ'bî (ra)'nlndir.

Diğer bir kısım fakihlere göre de hastalık, misafirlik ve mahkumiyet gibi meşru özürleri olmayan adam için, âyetteki «fey» (dönmek)'den mak*sat, cinsi münasebette bulunmaktır. Bu özürleri olan kimsenin, lisanıyla «allefnden uzaklaşma hususunda yapmış olduğum yeminden döndüm» de-, mesl yeterlidir. Bu da Ehl-İ sünnetin dört mezhebinin görüşüdür.

Fakihtertn bazısına göreyse, âyette «fey»'den maksat, kişinin «yaptı*ğım yeminden döndüm» demesinin yeterli olacağıdır.. Bu da Nehat'nln görüşüdür. Bu görüşler içersinde en adili, şüphesiz mezhep sahiplerinin görüşüdür.[419]



Âyetlerden Alınacak Dersler


1. Hayırlı bir işi terketmek İçin yemin etmek, caiz değildir.

2. Bir işi yapmak için yemin eden kimsenin bllahere o İşi terketmesl, kendisi için daha hayırlıysa, yeminine kefaret vermek şartıyla o jşi ter-kedebilir.

3. Kasıtsız veya habersiz olarak yemin eden kimsenin, ahfrette ce*zası olmadığı gibi, dünyada da kefareti yoktur.

4. Ailesine eza ve cefa için edilen yeminler, Allah (cc)'ın aile İçersin*de «tatlı geçininiz» emrine aykırıdır.

5. Ailesinden uzak durma kastıyla yemin eden kimse, Allah (cc)'ın ta*yin ettiği süre içersinde yemininden dönmezse ailesi, ondan bir talakla boşanmış olur. [420]



Ayetlerdeki Teşrii Hikmetler


İslâm kadınlarla iyi geçinmeyi ve onlara iyilik yapmayı emretmiştir; Her ne şekilde olursa olsun eza ve cefa yapmayı yasaklamıştır. Çünkü Al*lah (cc), «...Onlarla (kadınlarınızla) İyi geçinin. Eğer kendilerinden hoşlan-madınızsa olabilir ki bir şey sizin hoşunuza gitmez de Allah, onda bir çok hayır takdir etmiş bulunur» (Nisa: 19) âyetiyle bunu beyan eder.

Kişinin, İfâ yemini yaparak karısını uzun zaman yatağından uzaklaştır*ması, ancak eza ve cefa maksadıyla yapılır. Ancak kadın, uzaklaşma müd*deti içersinde ne kocasından boşanmış, ne de kocasıyla beraber olabil-mistir. Bu ayrılık, onu vicdan azabı içersinde yaşatır. Kadın-erkek arasın*daki bu olay, âyetteki esaslara aykırı olduğu gibi. islömın terbiye kuralla*rına da aykırıdır. Allah (cc) bu durumu bertaraf etmek için, kadınların ko*calarından ayrı yaşayabilme müddetinin en uzunu olan dört aylık zamanı, erkeğe düşünme zamanı ofarak tanımış ve müsade etmiştir. Erkek, bu va*kit İçersinde yapmış olduğu yemine kefaret vererek, karısının ayrı yaşa*dığı müddet İçersinde çekmiş olduğu vicdan azabına son verirse, eskisi gibi ailesi yine onundur. Ve iyi bir görev yapmıştır. Eğer yeminine kefaret vererek ailesine dönmezse, hanımı ondan boşanmış sayılır.

İşte bu teşrii hikmet de gösteriyorki İslâm, kadınların zulme uğrama*malarını, onlara iyilik yapılmasını emreder. Ve sürdürecekleri mesut ha*yata, kocalarını da ortak eder. [421]
 

Muhtazaf

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
30 Mar 2008
Mesajlar
9,637
Tepki puanı
1,009
Puanları
113
Yaş
67
Web Sitesi
www.aydin-aydin.com
17. DERS İSLAM'DA TALAK


228 — Boşanmış kadınlar kendi kendilerine üç hayız ve temizlenme müddeti beklerler (beklesinler). Eğer onlar Allah'a ve ahire! gününe inanı-yortarsa Allah'ın kendi rahimlerinde yarattığını (söylemeyerek) gizleme*leri onlara helal olmaz. Kocaları bu bekleme müddeti İçinde barışmak İster-lerse onları geri almaya (herkesten) çok layıktırlar. Erkeklerin meşru su*rette kadınlar üzerindeki (hakları) gibi kadınların da onlar üzerinde (hak*ları) vardır. (Yalnız) erkekler onlar üzerinde (doha üstün) bir dereceye maliktirler. Allah mutlak galiptir, gerçek hüküm ve hikmet sahibidir.

229 — Boşanma İki defadır. (Ondan sonrası) ya iyilikle tutmak, ya güzellikte satmaktır. (Ey zevceler) onlara (kadınlara) verdiğiniz bir şeyi (mehrl geri) atmantz size helal olmaz. Meğer ki erkekte kadın Allah'ın sı*nırlarını (evlilik haklarını) ayakta tutamayacaklarından korkmuş (ümfdle-rini kesmiş) olsunlar. Eğer bu surette sizde onların (zevç ve zevcenin), Allah'ın sınırlarını hckkıyla muhafaza ve ifâ edemeyeceklerinden korkar-sanız o halde (kadmm serbest boşanması için) fidye vermesinde (hakkın*dan voz geçmesinde) ikisi üzerinde de vebal yoktur. Bunlar Allah'ın sınır*larıdır. Onları (çiğneyip) geçmeyin. Kim Allah'ın sınırlarını aşarsa, İşte on*lar zalimlerin ta kendileridir.

230 — Yine erkek, zevcesini (üçüncü defa olarak) boşarsa, ondan sonra kadın kendinden başka nikahlanıp varıncaya kadar ona (o birince zevcesine) hâla) olmaz. Bununla beraber, eğer bu (yeni) koca da onu bo-şar da onlar (birinci zevç ile aynı zevce) Allah'ın sınırlarını (tatbik ede*ceklerini) zannederlerse (İddet bittikten sonra) tekrar birbirlerine dönme*lerinde (evlenmelerinde) her İkisi hakkında da vebal yoktur. Bunlar bilir, cnlar bir kavm için Allah'ın açıkladığı sınırlardır.

231 — Hem kadınları boşodınız da iddetlerini bitirdiler mi, artık on*ları ya (kendilerine ricatle) iyilikle tutun, ya iyilikle bırakın. (Fakat) onlan, sırf zutmedebilmeniz için zararlarına olarak tutmayın. Kim böyle yaparsa muhakkak kendine yazık etmiş olur. Allah'ın âyetlerini (muhalefette) oyun*cak yerine koymayın. Allah'ın üzerinizdeki nimetini ve size Öğüt vermek için indirdiği kitabı (Kur'an'ı) ve hikmeti düşünün. Allah'tan korkun ve bi*lin ki Allah, herşeyi hakkıyla bilendir. [422]



Âyetlerin Lafzi Tahlili


(Gurûin): Guru' kelimesi, İki zıt manayı taşıyan sözlerden olup hem hayız, hem tuhur (hayızdan temizlenme) manalarına gelir. Aslında guru', toplanmaya denir. Hayız denilmesi de. kadının rah*minde biriken kandan ötürüdür.

(Ve buûletühünne): Boğl kelimesinin ço*ğulu olan Buûletühünne, kocalar manasınadır.

(Derecetün): Lügatta derece kelimesi, yük-

sek yer manasınadır.

(Azizün hakimün): Her şeye hakim ol*mak ve her şeyi hikmetle yapmak manasına gelir.

(Ettalâgu): Tatak, nikah akdini aşma anlamın-dadır.

(Tasrihun): Bir şeyi sal.vermek. serbest bırakmak manasınadır.

(Febetağne ecelehünne): İddet müddetinin dolması ve o müddete yaklaşma manasınadır.

(Dırâren): Zaror vermeyi kasdetmek manasınadır.

(Tağdilûhünne): Engel olma manasınadır. Kur’an-ı kerîmin ahkâm tefsiri [423]



Ayetlerin İcmali Manaları


Herhangi bir sebepten dolayı kocaları tarafından boşanan kadınların; rahimlerinin temiz olduğunun bilinmesi ve neseb karışıklığı olmaması İçin, 3 tuhur (temizlik) müddeti veya üç kez ay hali görecek kadar beklemesi lazımdır.

Eğer kocası, ailesini üç talakla boşamışsa, iddeti dolmadan dönerek onu tekrar alması daha uygundur. Dönüşten maksat, kadına zarar vermek değil, aile hayatını İslah etmektir. Kadınların erkeklere İtaat etmeleri farz olduğu gibi, erkeklerin de eşlerine karşı güzel muamelede bulunmaları farzdır. Yalnız erkeklerin, kadınların üzerinde emretme yetkisi gibi, yedir*me, giydirme ve zaruri ihtiyaçlarını karşılamak gibi şeylerden dolayı faz*la bir hakları vardır.

Allah (cc), iki talakla boşama olduğu takdirde erkeğin, hanımını tek*rar alabileceğini beyan etmiştir. 3 talakla boşama vaki olursa, erkeğin hammıyla tekrar evlenmek İstemesi halinde, hanımının başka bir erkekle meşru bir surette evlenmesi, bilahare boşanması ve iddet müddetini de beklemesi lazımdır. Ki o takdirde evlenebilir. Erkek, hanımını üç talakla boşamamişsa tekrar hammıyla evlenebilir.

Boşanma hususunda Allah (cc)'m emri, kadının serbest hareket ede*bilmesi için erkeğfn ya ailesini tekrar alması veya tamamen boşamasıdır.

Ey erkekler, evlendiğiniz zaman karınıza ödemiş olduğunuz mehrî (nikahta kadına verilmek üzere belirlenen para), boşadığınız takdirde geri almanız helai değildir. Çünkü siz onlardan faydalandınız. Yalnız kocasıyla geçinemeyen, evliliği sırasında erkekten aldığı mehri kendini boşatmak İçin geri veren ve kocası da kabul eden kadını, erkeğin boşaması ve meh*ri almasında günah yoktur.

Daha sonra Allah (cc), erkeklere, kadınlarına eza ve cefa etmeme*lerini, onlarla iyi geçinmelerini, kadınların velilerine de, üç talakla boşan-mayan ve eski kocasına dönmek İsteyen kadına mani olmamalarını em*retmiştir. Özellikle birleşmeleri, geçimsizliğe değil, hüsnüniyete dönüşe*cek gibi olan evliliklere, velilerin kesinlikle mani olmamaları lazımdır. [424]



Ayetlerin Nüzul Sebebleri


A. Cahiliyet devrinde talakta belirli bir sayı yoktu. İnsan dilediği kadar talak yapabilirdi. Kadının iddet müddeti bitmeye yaklaştıkça da ricat ede-

rek tekrar kadınlarını alırlardı. Nitekim Resulullah (sav) devrinde bir kim*se, ailesine «Seni ne barındıracağım, ne de boşayacağım» deyince, ka*dın «Nasıl olur?» diye sordu. Kocası, «Seni boşayacağım, iddet müddetinin dolması yaklaştıkça da tekrar ricat edip talakımdan döneceğim» dedi. Ka*dının Resulullah (sav)'a şikayeti üzerine Allah (cc}: «Boşanma iki defadır. {Ondan sonra ya İyilikle tutmak, ya güzellikte salmaktır...» âyetini inzal buyurdu. Bu âyetle, talak'ın sayısı belli oldu. [425]

B. İbn-i Cerîr et-Taberi'nin, İbn-i Abbas (ra)'tan; «CahİHyet devrinde bir kimse karısını boşar, iddeti dolmazdan ricat eder (talakını geri alır) sonra yine boşardı. Bu cok sayıdaki boşama ve ricatların sebebi, kadın*lara eza ve cefaydı. Ve başkalarıyla evlenmelerine mani olmakdı. Bu*nun üzerine Allah (cc), «Hem kadınları boşodınız da fddetterint bitirdiler mi, artık onları ya (kendilerine ricat (e) iyilikle tutun, ya İyHİkle bırakın...! âyetini inzal buyurdu. Ki o bozuk aile.sistemini düzeltti» [426] rivayetidir.

C. Buhari ve Tirmizi'nin Ma'kal bin Yesar (ra)'dan rivayetidir: «Ben (Ma'kal bin Yesar (ra)), Resulullah (sav) zamanında kız kardeşimi bir müs-lümanla evlendirdim. Bir müddet sonra kocası, kardeşimi bir talakla bo*şadı. İddet müddeti içersinde ricat etmedi. İddet müddeti dolduktan sonra kocası ve kızkardeşim karşılıklı olarak evlenmek istediler. Kız kardeşimin kocasının tekrar evlenmek isteğini «Ey yaramaz adam, daha önce ikram*da bulunarak kızkardeşimle seni evlendirdim. Fakat onu boşadın. Allah'a yemin ederim ki. kız kardeşimi ebediyyen sına vermeyeceğim» diyerek reddettim. O ise. «Allah (cc) biliyor ki, benim o^a, onun bana İhtiyacı var» dedi. Bunun üzerine, Allah (cc): «Kadınları boşadınız tfa kfdetlerinl bitir*diler mi, aralarında meşru blV surette anlaştıkları takdirde, artık kendl-lerbtl kocalarına nikah etmelerine engel olmayın...» âyetini İnzal buyurdu.

Bu emri ilafti karşısında, «Allah (cc)'ın emrine elbette itaat edip bo*yun eğeceğim» diyerek o adamı çağırdım ve kızkordeşîmle tekrar evlendir*dim.» [427]



Ayetlerin Tefsirindeki İncelikler


Birinci incelik: Arap dili ve edebiyatıyla ilgili olduğundan yazılmamış*tır.

İkinci incelik: Allah (cc)'ın «Boşanmış kadınlar, kendi kendilerine üç hayız ve temizlenme müddeti beklerler...» âyetinde, «kendi kendilerine» ifadesini kullanırken, «Kadınlarına yaklaşmamaya yemin edenler için, 4 ay beklemek vardır» âyetinde ise, «bekleme» kelimesini, «kendi kendilerine» ifadesiyle kayıtlamomasındakl hikmet nedir? Bu soruya şöyle cevap veri*lebilir :

Âyette, türkce karşılığı, «kendi kendilerine» olan «Enfüs» kelimesinin anılması, kadınların nefsani istek ve arzularına karşı, kendi kendilerine sabrederek, beklemelerini teşvik içindir. Çünkü kadınlarda yaratılış İtiba*riyle erkek arzusu çoktur. Bu arzularını kendi kendilerine, nefislerini terbiye için, Allah (cc); emrine uymak üzere irade buyurmuştur, (kinci âyet de er*keklere hltâp olunduğundan, böyle bir kayıtlamaya lüzum yoktur. Zira birden fazla kadınla evlenme müsadesj olduğundan erkekte, kadın arzusu azdır. Bundan ötürü ikinci âyette, «kendi kendilerine» ifadesi kullanılma*mıştır.

Üçüncü İncelik: Arap dili ve edebiyatıyla ilgili olduğundan tercüme

edilmiştir.

Dördüncü İncelik: Fahreddin er-Rözî: «...Kocaları bu bekleme müd*deti içinde barışmak isterlerse, onları geri almaya (herkesten) çok layık*tırlar...» âyetindeki derin ve ince hikmet şudur: Erkek ailesiyle beraber ol*duğu zaman, ayrılığın ne olduğunu bilmez. Ancak ayrıldıktan sonra onun zorluk ve elemini anlayabilir. İşte bundan ötürü Allah (cc), talaktan dönme hakkını erkeklere vermiştir. Allah (cc), talaktan dönmeye müsade etme*seydi, insanlar için özellikle aile hayatı için çok zorluk ve ağır durumlar ortaya çıkardı.

Karı-koca arasındaki sevginin, çoğu kez ayrılmadan sonra gerçekten varolduğu görülür. Bir talak ile tam bir tecrübe elde edilemezdi. Bunun Icin Allah (cc), bir veya İki talakla ayrılan kişiye, talaktan dönme hakkını tanımıştır. Bu tedrici dönme hakkı, Allah (cc)'ın kullarını ne kadar çok sevdiğini ve merhametli olduğunu gösterir.

Beşinci İncelik: «...Erkeklerin meşru suretle kadınlar üzerindeki (hak*ları) gibi kadınların do onlar üzerinde (hakları) vardır...* âyetindeki ince*liklerin çoğu, Arap dili ve edebiyatıyla ilgili olduğundan alınmamamiştır. Yalnız şu kadarını alıyoruz: Resulullah (sav) Veda Hacet Hutbesinde: «Ha*beriniz olsun, sizin kadınlarınız üzerinde haklarınız olduğu kadar, onla*rında sizin üzerinizde hakları vardır. Sizin, onlar üzerindeki haklarınız, on-

lorın yabancı erkekler karşısına güzel elbise giyerek çıkmamaları, konuş*mamaları, kendilerini göstermemeleri, kocalarından İzin almaksızın herhan*gi bir yere gezmeye gitmemeleri ve kocaları evde bulunmadığı zamanlar yabancı bir erkeği eve olmamalarıdır. Kadınların, erkekler üzerindeki hak*kı İse, onlara yeme, içme, giydirme ve oturma hususunda bir noksanlığın yapılmamasıdır» buyurdu. [428]

İbn-i Abbas (ra)'dan şöyle rivayet edilmiştir: «Hanımım, bana karşı bezendiği gibi, ben de hanımıma karşı iyi giyinme ve güzel görünme ar*zusundayım. Çünkü Allah (cc): «...Erkeklerin meşru surette kadınlar üze*rinde (haklan) olduğu gibi kadınlarında onlar üzerinde (haklan) vardır... buyurmuştur.» [429]

Altıncı incelik : «(Yalnız) erkekler, onlar üzerinde (daha üstün) bir de*receye maliktirler...» âyetinde, «derecenden maksat, şeref bakımından er*kekler kadınlardan üstün değil, mükellefiyet bakımından onlardan üstün*lüktür. Çünkü kadının yemesi, içmesi, giyinmesi ve barınmasını temin, ko*caya aittir. Yoksa koca. şeref bakımından üstün değildir. «...Şüphesiz M sizin nezdinde en şerefliniz takvaca en ileri olanınızdır...» {Hucurat: 13) buyuran Allah (cc), şerefte üstünlük ölçüsü olarak takvayı ve ibâdeti bil*dirmektedir, öyle kadınlar vardır ki, Allah (cc) katında sayısız erkekten daha faziletlidir.

Yedinci incelik: İbn-i Aobas (ra)'dan varit olan rivayete göre, İslâm'da İlk «hül'ü»[430], Sabit bin Kays (ra)'ın zevcesi yapmıştır. O'nun hanımı Re*sulullah (sav)'a gelerek, «Ya Rasulullah (sav), kocamla bir arada hayat sürmem mümkün değildir. Allah (cc)'a yemin ederim ki, O'nun ahlak ve di*ninden dolayı değil, yalnız İslâmdan sonra tekrar küfre dönmek ve kafir otmak istemiyorum. Evimin bahçesinden, kocamın uzaktan birkaç kişiyle geldiğini gördüm. Onların içinde rengi en siyah, boyu hepsinden kısa ve yüzü hepsinden çirkin olarak kocamı gördüm» dedi. Bu sırada gelen ve hanımının konuşmasını dinleyen Sabit bin Kays. «Ya Rasüluilah (sav), malımın en iyisi olan bahçemi mehir olarak ona verdim. Eğer beni İste*miyorsa, bahçemi geri versin. Ondan üç talakla ayrılayım,» dedi. Bunun üzerine Resulullah (sav) kadına, kocasının sözlerine karşılık ne dediğini sorunca, tEvet, boşadığı takdirde bahçesini, dilerse daha fazlasını da ve*ririm» dedi. Peygamber Efendimiz (sav) de bahçeyi kocasına verdirdi ve ikisini birbirinden ayırdı. [431]



Ayetlerdeki Şer’i Hükümler


Birinci hüküm: Boşcnan, boşanmış hamile ve ay hail görmeyen kadın*ların İdde" t müddetleri ne kadardır?

Allah (cc), boşanan bir kadının iddet müddeti beklemesini, «Boşan*mış kadınlar, kendi kendilerine üç hayız ve temizlenme müddeti beklerler (beklesinler)...âyetiyle emretmiştir. Ayette «boşanmış kadın»dan mak*sat, baliğ, hamile olmayan, adetten kesilmeyen ve kocasıyla cinsi müna*sebette bulunabilen kadındır. Nikahlı olduğu halde, karı-koca arasında cinsi münasebet yoksa, kocası tarafından boşanan kadının, iddet müdde*ti yoktur. Çünkü Allah (cc). «Ey imân edenler mümfn kadınları nikahlayıp ta sonra kendilerine dokunmadan, onları boşadığımz zaman, sizin fpln Ö-zerterlne sayacağınız bir İddet yoktur...» (Ahzâb: 49) buyurmuştur.

Kocası tarafından boşanan hamile kadının İddet müddeti, doğuma ka*dardır. Zira Cenabı Hak, «...Yüklü kadınların Iddetlerl fse, yüklerini va'z etmeleriyle biter...» (Talâk: 4) buyurmaktadır.

Hic ay hail görmeyen kadın İle yaşlılıktan dolayı adetten kesilen ka*dının İddet müddeti ise, üc aydır. Çünkü Allah (cc), «Kadmlannız (cinden artık adetten kesilmiş olanlarla, henüz adetini görmemiş bulunanların (Id-detlerlnde) eğer şüphe ederseniz, onların fddetl Üç aydır» (Talâk: 4) buyur*muştur.

Yukarıdaki açıklamalarımızdan da anlaşılıyor ki, (mevzu edindiğimiz) âyette, bir tahsis vardır. Yani bu iddet, henüz ay hail görmeyen, yaşlılık*tan dolayı adetten kesilen ve hamile olmayan kadınlara değil, evlenip ko*casıyla cinsj münasebette bulunduktan sonra boşanan kadınlara mahsus*turtur. [432]



İkinci Hüküm: Ayette, «Egrâ»Dan Murat Nedir?


Lafzı tahlillerde, «guru» kelimesinin, hem ay hail, hem de ay halinden temizlenme gibi iki zıt anlam taşıdığını açıklamıştık. Fakihler, tguru» kelf-meşinin iki zıt anlamından, ay hali mi. yoksa ay halinden temizlenme mı olduğu hususunda ihtilaf ederek iki görüşe ayrılmışlardır.

İmam Şafii (ra) ve İmam Malik (ra)'e göre, âyetteki «yuru» kelimesin*den maksat, ay halinden temizlenme olan tuhurdur. Bu görüş İbn-İ Ömer (ro). Aişe (ra). Zeyd bin Sabit (ra)'in görüşüdür ve İmam Ahmed bin Hanbel (ra)'den nakledilen iki görüşten biridir.

İmam-ı Azam Ebu Hanife (ra) ve İmam Ahmed bin Hanbel (ra)'in diğer bir görüşüne göreyse, «guru» dan maksat, ay halini görmektir. Bu görüş Ömer (ra), İbn-i Mesud (ra). Ebu Musa el-Eş'arî (ra) ve Ebu Derdâ (ra)'dan rivayet edilmiştir.

İmam Malik (ro) ve İmam Şafii (ra)'nln delilleri

Mezheplerinin tercihi için getirdikleri bir cok delilden en veciz olan*larını aşağıya alıyoruz.

1. «Selâsetün» kelimesinin sonunda, ta harfinin tesbit edilmesidir. Çünkü Arap dili ve edebiyatında 3'den 10'a kadar sayılacak olan şeyler, erkek nevinden olursa, sayarken sayıların sonuna «ta» harfi eklenir. Eğer dişi ise eklenmez. Bundan da anlaşılıyor ki, «guru» kelimesinden maksat, tuhur kelimesidir. Tuhur da, Arap dilinde erkek tabir edilen kelimelerden*dir. «Guru»don maksat, ay hali kastedilseydi, âyetteki, «selâsetün» keli*mesinin, «Selâsün» elması lazım gelirdi. Çünkü Türkcedeki ay hali sözü*nün. Arap dilindeki karşılığı, dişi bir kelime olan hayızdtr. Bundan da an*laşılıyor ki, âyetteki guru'dan maksat, ay hali değil, 2 ay hali arasındaki temizliktir.

2. Hz. Aişe (ra)'den şöyle rivayet edilmiştir: ««Guru'dan maksadın ne olduğunu biliyormusunuz?.» «Guru'dan maksat, temizliktim buyurdu.»

İmam Şafii (ra)'ye göre, kadınlar ay hali ve ondan temizlenmeyi daha iyi bilirler. Çünkü iki hali de onlar yaşamaktadır, öyleyse bu hususta, Hz. Aişe'nin sözü ve görüşü, herkesin görüşünden daha doğrudur. [433]

3. «Ey peygamber, kadınları boşayacağınız vakit, İddetlerine doğru boşayımz...» (Talâk; 1) âyetidir. Ki onlar, âyeti, «Kadınlarınızı boşamak istediğiniz zaman, iddet vaktinde boşayımz,» şeklinde te'vil ederler. Ay halinde olan kadını boşamak, mahzurludur. Halbuki âyet, boşama zama*nının ancak temizlik zamanında olacağına delâlet eder. Âyetteki, «guru» dan maksat. Tuhur (temizlik) dur.

İmamı Azam (ra) ve Ahmed bin Hanbel (ra)'ln delilleri:

Mezheplerinin tercih ettiği görüşün isbotı için şu delilleri anarlar:

1. İddet'ten maksat, kadın rahminin boş olduğunun bilinmesidir. Bu*nun bilinmesine temizliği değil, ancak ay hali görmesi delâlet eder.

İmam Ahmed bin Hanbel (ra); «Guru'dan maksadın, temizlik olduğu*nu söylüyordum. Şimdi ise o görüşümden dönerek, guru'dan maksadın, ay hali olduğunu söylüyorum» [434] der.

2. Resulullah (sav)'ın, Fatma binti Ebl Hübeyşe'ye, «Sen namazlarını guru günlerinde bırak» buyurdu, hadisidir. Hadisten anlaşılan, guru'dan maksadın, ay hali olduğudur. Çünkü ay halindeki kadının namaz kılması, haramdır. [435]

3. «Resulullah (sav)'ın: «Hamile kadın çocuğunu doğuruncaya, ha*mile olmayan kadın da adet görünceye kadar, onlarla cinsi münasebette bulunulmaz» buyurdu» [436] hadisidir. Resutullah (sav), kadın rahm.1 temiz*liğinin, ancak hayızla olacağını buyurmuştur. Alimler, alınan bir cariye rahminin temiz olmasının ancak ay hali ile olabileceğine Icma etmişlerdir. Uygun olan, iddetin dolması için, kadının üç defa ay hali görmesidir. Çün*kü alınan cariye ve boşanan kadın için ortak amaç, rahimlerin temizliği yani çocuk olmadığının bilinmesidir.

4. Allah (cc), «eşhür» kelimesini, İddet bahsinde hayız yerine anmış-tır. İddet müddetinin temizlik değil, ay hali olduğuna, «Kadınlarınız için*den artık adetten kesilmiş olanlarla, henüz adet görmemiş bulunanların (Iddetlerinde), eğer şüphe ederseniz, onların İddeti 3 aydır.» (Talâk: 4) âyeti delalet eder. Bu delil, Hanefilerin en kuvvetli delillerindendir.

5. İddeti ay hali olarak kabul ettiğimizde, onun üç guru (hayız) ve üc kere tam temizlik olacağı anlaşılır. Çünkü boşanan bir kadının iddeti, ancak 3. kez ay hali olup temizlendikten sonra sona erer. Eğer iddeti üc kere temizlik ile itibar etsek, örneğin, erkek karısını temizliğin bitimine yakın boşarsa üc tuhur'un ikisi tamam, üçüncüsü az olur. Tuttuğumuz yol, delil olarak diğerlerinden daha kuvvetli olur. [437]

İkincj görüş (İmam-ı Azam ve İmam Ahmed-bin Hanbel) daha tercih edilir. Çünkü sahih hadisler, ikinci görüşü teyid etmektedir. İddetten mak*sat, kadın rahminin çocuktan temiz olduğunun bilinmesidir. Bu İse temiz*likle değil, hayızfa bilinir.
 

Muhtazaf

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
30 Mar 2008
Mesajlar
9,637
Tepki puanı
1,009
Puanları
113
Yaş
67
Web Sitesi
www.aydin-aydin.com
İbn-i Kayyım da, «Zadü'l Meâd» isimli eserinde, ikinci görüşü tercih etmiştir. Zira O; «Guru kelimesi. Kur'anda tuhur yerine değil, hayız yerine kullanılmıştır. Şârî'nin kitabında bilinene göre âyeti yorumlamak lazımdır. Çünkü Rasulullah (sov}, müstehâze (devamlı ay hali) olan bir kadına, «Sağlıklı olduğunuz zamandaki ay hail günleriniz ile müstehâze zamanın*daki günlerinizi karşılaştırınız. Sağlıklı zamanınızda ayda kaç gün ay hali görüyorsanız, müstehâze günlerinde de o günler sayısınca namazınızı ter-kediniz» buyurdu. Resulullah (sav)'ın buyrukları, Allah (cc) kelamının ter*cümeleridir. İki ayrı anlam taşıyan kelime. Kur'an ve hadiste görüldüğü zaman, Kur'an'ın diğer âyetlerine bakılarak hangi anlamda kullanılmışsa o iki ayrı anlamı ifade eden müşterek kelimeyi de, o anlamda te'vil etme* gerekir. O kelime, diğer edebiyatçıların lisanında başka anlamda da kul*lanılsa, yine Kur'an'a bakmak lazımdır. Şârî, guru kelimesini hangi anlam*da kullanmışsa -o hayızdır- ona uyulur. Açıklamalarımıza âyetin akışın-dakl anlamlarda işaret eder. Çünkü Allah (cc), «...Allah'ın kendi rahimle*rinde yarttığım (söylemeyerek) gizlemeleri onlara helal olmaz...» buyur*muştur. Bu da ancak ay hali ile olur. Bütün müfessirtere göre guru'dan maksat, ay halidir. Allah (cc): «Kadınlarınız içinden adetten kesilmiş olan*ların...... İddeti üç aydır» (Talâk: 4) âyetinde, her ayı. bir ay hali karşılığı

olarak va'z etmiş, hüküm olan iddeti de. temizliğe değil, hayız görmeye bağ*lamıştır. Yine Allah (cc): «Ey peygamber, kadınları boşayacağınız vakit, fd-detterine doğru boşayın...» (Talâk: 1) âyetinde de özetle, «Kadınları id-detlerinde değil, iddetleri başlamadan önce boşayınız» buyurmuştur. Çün*kü talak temiz İken yapıldığından ondan sonra gelecek olan ancak ay ha*lidir. Bir temizliği, diğer bir temizlik karşılamaz. Ancak temizlikten sonrj onu karşılayacak olan, hayız halidir,» [438] der. [439]



Üçüncü Hüküm: «Allah'ın Kendi Rahimlerinde Yarattığını Gizlemeleri Onlara Helal Olmaz» Âyetinin Anlamı Nedir?


Müfessirler, bu âyetin tefsiri hususunda ihtilaf ederek birkaç görüşe ayrılmışlardır.

Bazı alimlere göre. âyette, «Allah'ın kendi rahimlerinde yarattığı» cüm*lesinden maksat, hamileliktir. Bu da Ömer (ra), Ibn-I Abbas (ra) ve Müca-hid (ro}'in görüşüdür.

Diğer bir kısım alimlere göre ise, âyetteki bu cümleden murat, ay ha*lidir. Bu da İkrime (ra), Nehâî (ra) ve "Züherî (ro)'nin görüşüdür.

Diğer bazı islâm alimlerine göre de, âyetteki bu cümleden amaç, ha*milelik ve ay halidir. Bu da tbn-i Ömer (ra)'in görüşüdür, ibn-j Arabi de bu görüşü tercih etmiştir. Nitekim İbnü'l-Ârabî şöyle demektedir: «Sahih olan. üçüncü görüş (hamilelik ve hayız halij'tür. Allah, rahimlerini kadın*lara emanet etmiştir. Onların rahimleri hususunda söyleyecekleri sözleri doğrudur. Kadın haber vermezse, rahminde ne olduğunu kimse bilemez. Ümmet arasında yalancılıkları sabit olmadıkça, kadınların rahimleri hak*kında söyleyecekleri sözlerin geçerliliğinde alimler ittifak etmişlerdir.» [440]

Allah (cc), kadınların rahimlerinde olanı gizlemelerini kesinlikle haram kılmıştır. Çünkü bir veya iki talakla ailesinden ayrılan erkeğin, tekrar ha*nımını alabilmesi ve neseb temizliği, kadın rahmi İle İlgilidir.

Çoğu kez hamile bir kadın. İddetinin bittiğini İddia ederek ikinci bir erkekle evlendiği takdirde, nesebler karışır. Ve erkek, kadının, trfddetim dolmuştur» iddiasıyla da, ricat hakkından mahrum kalır. Bundan dolayı Allah (cc}, kadınların rahimlerinde olanı gizlemelerini haram kılmıştır. [441]



Dördüncü Hüküm: «Boşanmış Kadınlar, Kendi Kendilerine Üç Hayız Vs Temizlenme Müddeti Beklerler...» Âyeti, Talak-ı Ricî {Bir Veya İki Talakla) Ve Talak-ı Bâin (Üç Talakla)le Tamamen Kocasından Ayrılan Kadınlar Hak*kında Umumi Midir?


Âyet, hem Talak-t rici ve hem de Talak-t bâin'le ayrılan kadınlar için umumi bir emirdir. Ancak, «...Kocaları bu bekleme müddeti İçinde barış*mak isterlerse onları geri almaya (herkesten) çok layıktırlar...)» âyeti, Ta*lak-1 bâin ile değil. Talak-t ricî ile ayrılan kadınlara aittir. Çünkü onlar tamamen boşandıklarından, kendilerine maliktirler. Artık kocalarının onlar üzerinde hiçbir hakkı yoktur.

İbn-i Kesir bu hususta; «Bu âyet, yalnız bir veya iki talakla boşanan kadınlar hakkındadır. Çünkü âyetin nazil olduğu sırada üç talakla ayrılma yokhj. Bir kimse, karısını yüz defa da boşasa yine geri alabilirdi. Allah (cc) üç talakta ayrılmayı emrettikten sonra, Talak-ı rici ve Talak-ı bâin ortaya çıktı» [442] der. [443]



Beşinci Hüküm: Talak-ı Ricî (Bir Veya İki Talak)'nin Hükmü Nedir?


Allah (cc), Tolok-r rici İle erkeğin, yeniden nikah tazelemeden, mehir vermeden ve rızasını almadan, iddetini doldurmadan önce ailesini alma*sını mubah kılmıştır. Erkek, hanımının iddet müddeti içersinde ricat et*mezse, ailesi bir veya iki talakla ondan ayrılmış olur. Yeniden alması için, nikah tazelemesi, mehir vermesi ve kadının rızasını alması lazımdır. Zira Sâri, erkeklere ricat hakkını «...Kocaları bu bekleme müddeti İçinde İs*terlerse onları geri elmaya (herkesten) çok layıktırlar...» âyetiyle, iddet müddeti içinde tanımıştır. Erkek dönme hakkını, iddet müddeti içinde kul*lanırsa, kadının rızasını alma, velisine haber verme ve şahit getirmeye lüzum yoktur. Yalnız kadının, erkeğin ricatını inkar edebilme İhtimaline karşı dönüşün iki şahit huzurunda yapılması sünnettir. Ricat, söz ile, yani «Karımı, tekrar nikahıma aldım» demek suretiyle sahih olduğu gibi, fiiliyatla (İmam-t Azam (ra} ve İmam Molik (ra)'e göre öpme, sarılma, cinsi münasebette bulunma ile) da olur. imam Şafii (ra)'ye göre de ricat, an*cak sarih bir ifade ile olur. Mesela: «Ailemi, tekrar nikahıma aldım» de*mek gibi. Bu sözü söylemeden yalnız cinsi münasebet ve diğer fiillerle ricat olmaz. Çünkü talak, nikahı tamamen ortadan kaldırır. Bu da ancak acık bir ifade ile mümkündür.

Şevkâni, bununla ilgili olarak şöyle der: «Açık ve doğru oİGn, İmam-t Azam (ra) ile İmam Malik (raj'tn görüşüdür. Çünkü iddet, erkeğin bir ter*cih dönemi yani boşayacağı veya geri alacağı bir zaman süresidir. Ter*cih ise söz veya fiille olabilir. Nitekim Allah (cc)'ın, «...Kocaları bu bek*leme müddeti İçinde İsterlerse onları geri almaya (herkesten) çok layık*tırlar» âyeti ile «Bir sahablnin karısını talak-ı ricî ile boşadığını duyan Re-sutullah (sav), sahabilere; «O'na karısını geri almasını söyleyiniz» buyurdu», hadisinde, ricat'ın fiilen yapılabildiği görülüyor. Andığımız âyet ve hadiste, ricatın yalnız söz veya fiiliyatla yapılacağına dair bir ifade yoktur. «Ricat, yalnız söz ile yapılır» diyen kimsenin, iddiasını isbat İçin âyet ve hadisten actk bir delil getirmesi lazımdır.» [444]



Altıncı Hüküm: Üç Telaki İfade Eden Bir Cümle İle Üç Talak Mı, Yoksa Bir Talak Mı Meydana Gelir?


«Talak, iki defadır...» âyeti, boşanmanın ayn ayrı talaklar ile yapıl*masının uygun olacağına delalet eder.

Alimler üç talakı ifade eden bir cümle ile üç talakın mı yoksa bir tala*kın mı meydana geleceği hususunda ihtilaf etmişlerdir.

Sahabelerin cumhuru, Tabiinler ve Ehl-i sünnetin dört mezhep müc-tehidleri, üç talakı ifade eden bir cümle ile üç talakın da meydana gele*ceğine hükmetmişlerdir. Yalnız bazıları, üç talakı ifade eden bir cümle de, âyetten anladıklarına binaen, üç talakla ayrılmanın haram, bir kısmt da, mekruh olduğunu söylerler.

Bazı Zahiri mezhebi {ehl-i sünnet dtşı) alimlerine göre, üç talakı ifade 'eden bir cümle, üç talakı ifade etse dahi, bir talak meydana gelir. Bu da Tavus, İbn-i Teymiye ve Imamiyye mezhebinin görüşüdür. Bunlann görüşlerine itibar edilemez.

Sahabilerin Cumhuru, Tabiinler, Ehl-İ sünnetin dört mezhep alimleri'nin delilleri:

Aşağıda nakledeceğimiz delillerle, üç talakı ifade eden bir cümle ile üç talakın meydana geleceğine hükmetmişlerdir.

1. Allah (cc), talaka bir sınır koymuştur. O'nun birer birer yapılması hususunda insanları uyaran Cenab-ı Hak, bir veya iki talakla karılarından ayrılan erkeklerin, pişman oldukiarı takdirde tekrar aileleriyle birleşebilmeleri için, ricatı bir hak olarak tanımıştır. Bu, hakkın zayi edilmemesi için, bir ruhsattır. Bir kimse, bu ruhsatı aşarak üç talakı kapsayan bir cümle ile karısından aynlırsa, üç talak da meydana gelmiş olur. Bir ve iki talakta, erkeğin ailesini tekrar yanına alma ruhsatı varken, üçüncü kez talakı telaffuz edince ailesi ondan tamamen boş olur. (ayrılmış sayılır)

Birinci ve ikinci talakta erkek, ailesiyle tekrar birleşme veya tamamen y ayrılma yollarından birinci tercih edebilir. Çünkü İslâm, erkek icfn en fazi*letli ve duruma en uygun olan, ayrılma olduğu takdirde, bir veya İki ta*lakla boşanma hususunda Irşadatta bulunmuştur. Eğer erkek haddi aşıp, K üç talakla ailesinden aynlırsa. pişman olduğu takdirde ailesine tekrar dönemez ve başka zorluklarla da karşılaşabilir. Üç talakla karısından bo*şanan, dünyada da cezasını çeker.

2. «Bir kimse, karısından üç talakla ayrıldığını antattnca İbn-i Abbas (ra), sükut etti. Mücahid (ra), «İbn-l Abbas (raj'ın bu sükutundan, fetva için gelen şahsa, karısından ayrılmak için yaptığı üç talak yeminini, bir talak sayarak onu ricat ettirip ailesine döndüreceğini zannediyordum. Fakat İbn-l Abbas (ra), başını kaldırarak, «Siz, ahmakçasına ailenizi üç talakla ayırdıktan sonra gelerek «İbn-i Abbas, İbn-i Abbas, bana çare bulunuz diyorsunuz. Bİlmiyormusunuz ki Allah (ccj, «...Kim Allah'tan korkarsa (Allah) ona bir (kurtulup) çıkış yeri ihsan eder» (Talâk: 2) buyurmuştur. Sen, Allah (cc)'ton korkmadın. Ben de, sana bir çıkış yofu bulamadım. Üç talakla ailenden ayrılmakla Allah (cc)'o isyan ettiniz. Karınız da sizden tamamen boş oldu,» dedi.» [445] diye rivayet edilir.

3. Sahabiterin icmaı'dır. Şöyle ki; üç talaktan meydana gelen bir cüm*le söyleyerek karısından aynlan bir kimsenin durumunu dinleyen Hz. ö-mer (ra). «Üç talak meydana geldiği İçin aileniz, sizden ayrılmış olur», hükmünü vermiştir. Bütün sahabilerin, Hz. Ömer (ra)'in bu görüş ve fet*vasını kabul etmeleri, bu meselenin torna olduğuna delalet eder.

Buharı Sahihinde, «Boşamak iki defadır. (Ondan sonrası) ya iyilikle tutmak, ya güzellikle solmaktır...» âyetinin tefsiri hususunda, üç talak'ın bir cümlede meydana geleceğine dair bir bab ayırmıştır. Bu da işaret edi*yor ki. talakın bir veya iki defa yapılmasında geniş bir ruhsat vardır. Bir kimse, bu geniş ruhsattan yararlanmayarak, üç talaktan meydana gelen bir cümle ile ailesini ayırırsa, hanımından tamamen boşanmış olur. [446]

Zahirî mezhebinin bazı alimleri. Tavus, İmamiyye mezhebi ve İbn-l Teymfye'nln delilleri:

Üç talakı kapsayan bir cümle ile üc talak değil, yalnız bir talak mey*dana geleceği görüşünde olanlar, İmam Ahmed bin Hanbel (ra) ile Müslim (ra)'ln. Tavus'tan, O'nun da İbn-i Abbas (ra)'dan rivayet ettiği hadis ile görüşlerini isbat ederler. Resulullah (savj'ın devrinde, Hz. Ebubekir (ra) ve Hz. Ömer {ra) hilafetinin birinci ve ikinci senelerinde, üç talak bir cüm*lede ifade edilse de. bir talak sayılırdı.

Hz. Ömer (ra); «Halka bir ve iki talakla ailelerine dönme hususunda mühlet varken onlar, acele ettiler. Biz de onların acele etmelerini kabul et*tik, yani üç talakı kapsayan bir cümle İle ailelerinden ayrıldıkları takdirde aynen üç talakı kabul ettik», [447] der. Şüphesiz Allah (cc), «Talak, İki de*fadır» âyetiyle onu ikiye ayırmıştır. Erkek karısından bir talakta ayrılacak, daha sonra İkinci bir talakla da isterse ayrılabilecektir. Böylesine İkiye ayrılan bir şeyin erkeğin bir defa da bir cümle ile yapması düşünülemez. Uân'da olduğu gibi birbirinden ayırması lazımdır.

Liân'da, «Allah (cc) ismiyle dört defa şehadet ederim ki, doğrularda*nım» cümlesinde bir şehadet sayıldığı gibi, «Ailemden üc talakla ayrılıyo*rum» cümlesinde de bir talak sayılır. Yine, «Zina yaptığımı dört defa İti*raf ederim» cümlesinde, bir defa İtiraf kabul edilir. Nitekim Rasulullah (sav), «Namazlardan scnra herkes otuzüç defa teşbih, hamd ve tekdir getirsin», tavsiyesinde bulunmuştur. Bfr kimse otuzüç defa tek tek Süb-hanallah değil de «Otuzüç kere Sübhanallah» derse, bir defa sübhanaHah sayılır. Ne zaman birdan otuzüçe kadar bir kimsenin sayarak sübhanaHah demesi, otuzüç sübhonallah sayılırsa, üç defa aralıklı olarak «seni boşa*dım» demesi de üç defa demiş sayılır. Eğer böyle olmazsa «üç defa seni boşadım», demesiyle üç defa boşama değil, bir boşama meydana gelir.

İbn-i Kayyım. «İtâmü ei-Mûkin» isimli eserinde, bu meseleden geniş izahat vererek hocası ibn-l Teymiye'ntn görüşünü de kuvvetlendirmiştir.

Zahiri mezhebinin bazı alimleri, imamiyye mezhebi, Tavus ve Ibn-l Teymiye'nin delilleri, Cumhur'un görüşleri gibi, kuvvetli ve doğru değildir. Sahabiterin icmâı, zaten detil olarak kafidir. Başka delil aramaya gerek yoktur. Çünkü onlar, Rasulullah (sav)'la beraber yaşadıklarından, Kur'an-ve hadis hükümlerini herkesten daha iyi biliyorlardı. Sahabiler ile ehl-i sünnetin, dört mezheb fakihlerlnln icmaına muhalefet etmek, küçük bir şey değildir.

Allâme kurtubî'nin «El-Camiü li Ahkâmü'l Kur'an» isimli eserinde yaz*dıklarını nakletmeyi uygun görüyorum. Günkü O; «Fetva alimleri, üç talakı kapsayan bir cümle ile, üç talakın meydana geleceği hususunda İttifak et*mişlerdir. Bu da selefin cumhur'unun görüşüdür. Tavus ile Zahiri mezhe*binin bazı alimleri, «Bir kimse, karısından üç talakı kapsayan bir cümle ile ayrılmaya kalksa, bu üç talakla ayrılma değil, bir talakla ayrılma olur» de*diklerinden, cu'mhur-u ulemadan ayrılırlar. Hatta Zahiri mezhebinin en bü*yük müctehidi ve sahibi Davud-u Zahiri dahi, «Bir kimse, karısından üç talakı kapsayan bir cümle İle aynlırsa, bu bir talak değil, üc talaktır,» der.

Selefin cumhur'u ve ehl-i sünnetin dört mezheb imamları, üç talakı ifade eden bir cümle ile, talakında meydana geleceği hususunda ittifak etmişlerdir. Bir kimsenin üç talakı, bir cümlede veya aralıklı olarak, birkaç cümlede aynı yerde ifade etmesi, aynıdır.

«Üc talakı kapsayan bir cümle ile veya bir mecliste, üç ayrı cümle ile, aralıklı olarak talak yapan kimse, ancak bir talak yapmıştır.» görüşün*de olanlar aşağıda nakledeceğimiz, üç hadise istinat ederler.

1. Tavus'un, İbn-i Abbas (ra), Ebi Sehbâ (ra) ve İkrime (ra)'dan riva*yet ettiği hadistir.

2. Ailesinden üç talakla ayrılan İbn-i Ömer (ra)'e, Rasulullah (savc*ın, üç talakı bir talak sayarak, «Ailenizi, ricat ederek geri alınız» diye em*rettiği hadistir.

3. Rükâne, ailesini üç talakla ayırdığı halde, Rasulullah (sav) in O'na «Ailenizi ricat ederek geri alınız» hadisidir. Ricat ise, ancak talakın bir olmasını icabettirir.

Naklettikleri üç hadisle görüşlerini isbata çalışan Tavus ve Zahiri mez*hebi müctehidlerine verilecek cevap şudur: Ki Tahâvî'nin, Said bin Cü-beyr (ra), Mücahid (ra) ve Atâ (ra)'dan rivayet ettiğine göre İbn-i Abbas (ra), karısından ayrılan bir kimseye, «Karınızı üç talakla boşadığınızdan Allah (cc)'a isyan ettiniz. Karınız sizden tamamen ayrılmıştır», demiştir. İbn-i Abbas (ra)'ın bu görüşü, sahabilerin icmatna uygun olduğu gibi, Ta*vus ve diğerinin İbn-i Abbas (ra)'dan yaptığı rivayetin de, zayıf olduğuna delalet eder. Çünkü İbn-i Abbas (ra)'ın hiçbir yerde, sahabilerin icmaına muhalefet ederek kendi görüşüyle fetva ve hüküm verdiği görülmemiştir.

İbn-i Abdülber bununla ilgili olarak, «Tavus'un, İbn-i Abbas (ra)'dan rivayeti zaytf ve yanlıştır. Şam, Irak, Hicaz, Şark ve Garp fakihlerinden hiç biri onun rivayetlyle amel etmemiştir» der.

El-Bâcî ise; «Tavus'un, İbn-i Abbas (ra) dan rivayeti doğru kabul edil*se dahi, O fetvasından dönerek sahabilerin icmasına uymuştur. Bi2im delilimiz, kıyas yoluyladır. İbn-İ Abbas {ra)'a gelen kimse, karısını üç ta*lakla ayırdığından, kendisine malik ve konuşmasını do talak niyetiyle yop-tığından üç talak meydana gelmiştir», demekledir.

«ibn-i Ömer (ra)'in hayız halinde iken ailesini üç talakla ayırması üze*rine. Rasulullah (sav) Hz. Ömer (ra)'e, «Oğlunuza söyleyiniz. Ailesine ri*cat etsin» buyurdu», hadisini, Dârü'l Gudnî reddetmiştir. Çünkü hadisin

bütün ravileri şiflerdendi. Hadisin gerçeği ise, Nâfi'den rivayet edilen şu şe*kildir. Abdullah bin Ömer (ra), Resulullah (sav) zamanında ay halindeki hanımını bir talakla ayırdı. Hz. Ömer (ra)'in bu meseleyi sorması üzerine Resulullah (sav), «Oğlunuza söyleyiniz, ailesine ricat etsin» buyurdu». [448]

Rasulullah (sav)'ın, ailesinden üç talakla ayrılan Rükane'yi. ricat et*tirmesiyle ilgili hadisi; senetleri birbirinden kopuk, isnatları yanlış oldu*ğundan hiçbir muhaddis tarafından kabul edilmemiştir. Ancak, Rafizler —ehl-İ sünnet dışıdır— kabul ederler. Bu hadis hakkında muhaddislerin tesblt ve tahkik ettikleri durum şudur: «Rükâne, ailesini elbette bir talakla ayırarak Resulullah (sav)'a gelmiştir. Resulullah (sav) da ifadesini alırken yemin ettirince üç talakla değil, bir talakla ayrıldığı ortaya çıkar. Bunun üzerine Resulullah (sav), O'nu ailesine ricat ettirmiştir». Özet olarak Cum-hur'un görüşü dalıa kuvvetlidir. Allah (cc), en iyi bilendir. [449]
 

Muhtazaf

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
30 Mar 2008
Mesajlar
9,637
Tepki puanı
1,009
Puanları
113
Yaş
67
Web Sitesi
www.aydin-aydin.com
Yedinci Hüküm: Âyetteki, «Talak, İki Defadır.» Cümlesinden Maksat Nedir?


Müfessirler, âyetteki «Talak, iki defadır.» cümlesi hakkında ihtilaf ede*rek birkaç görüşe ayrılmışlardır. Biz bu görüşleri İcmâlen aşağıya alıyo*ruz.

A. Âyetteki, «Talak, İki defadır» cümlesinden maksat, meşru talakın iki defa olacağıdır. Bunun dışında meşru değildir. Çünkü bu âyet. kendi*sinden önceki âyetlerden değil, hüküm ifade eden müstakil bir âyettir. Bu görüş, Haccac bin Ertad ve Rafİzilerin görüşüdür.

B. Âyetteki, «Talak, iki defadır.» cümlesinden amaç, sünnete uygun talakın iki defa olduğudur. Bu da İbn-i Abbas (ra), Mücahid (ra) ve Maliki mezhebinin görüşüdür.

C. Âyetteki, «TaJak, İki defadır.» cümlesinden murad, Talak-ı ric'îdir. Yani ailesini (karısını) iki talakla boşayan kimsenin, talakından ricat et*me (dönme) hakkı vardır. Bu da Kat^*» (ra) ve Urve (ra)'nin görüşüdür. Cumhurun tercihi de budur.

Şevkânİ, «Fethü'l Kadir» isimli tefsirinde; «Âyetteki, «Talak, iki defa*dır.» cümlesinden maksat, Talak-ı rle'tdir. Çünkü bir önceki âyet, bunun delilidir. Yani erkeklerin ricat etme hakkı, ancak birinci ve ikinci talaktan sonra olabilir. Üçüncü talaktan sonra erkek için ricat hakkı yoktur. Allah (cc)'ın âyette, «Talak ikidir.» değil de, «Talak, iki defadır.» buyurması, iki talakı bir defa da vermesine değil, tek tek vermesine işaret eder. [450]



Sekizinci Hüküm: Erkeğin, Ailesinden Talak Karşılığı Mal Alması Mu*bah Mıdır?


Allah (cc), kadını boşarken iyilikle ayırmayı emrettiği gibi, erkeğin ni*kah mehri olarak verdiğinden bir şey almayı da yasaklamıştır. Ancak ara*larında Allah (cc)'ın çizmiş olduğu evlilik hudutlarını yerine getiremeye*ceklerinden korkarlarsa alabilirler. Çünkü Ailah (cc), «...(Ey zevçler) on*lara (kadınlara) verdiğiniz bir şeyi (mehrj geri) almanız size helâl olmaz. Meğer ki erkekle kadın Allah'ın sınırlarını ayakta tutamayacaklarından korkmuş olsunlar» (Bakara: 229) buyurmaktadır. Âyetteki korkmaktan mak*sat, Allah (cc)'ın evli çifte meşru kıldığı hudutları aşmaktan korkmaktır.

Çünkü âyetten murat, Allah (cc)'m evli erkek ve kadına çizmiş olduğu sınırların yerine gelmemiş olmasıdır. Bu da birbirlerine karşı iyi geçinme*meleri, birbirlerine bağlı olmamaları, hülasa erkeğin kadın, kadının erkek-üzerindeki haklarının yerine gelmemesidir. Bu suretle aralarındaki sevgi ve saygı yok olduğu gibi, nefrete de dönüşür. Bu nefret havasıyla kadının, kendisini boşaması için kocasına mal ve para vermesi, kocasının da alıp kabul etmesi helal ve caizdir. Bu şekilde kadının boşanmasına fıkıh litera*türünde «hül'ü» adı verilir. Fakihler hül'ü, «kocanın, karısından aldığı bir mal karşılığı ayrılmasıdır» şeklinde tarif etmişlerdir. Erkeğin, karısın*dan boşanma karşılığı mal ve para alması zulüm değil, adalet ve insafla harekettir. Çünkü erkek evlilik sırasında mehir verdiği gibi, bir çok mas*raflar da yapmıştır. Tüm bunlara rağmen ayrılma arzusunda bulunan hanı*mından, mehri geri alması uygundur. Bu meseleye ışık tutan Buharî'nin ri*vayet ettiği şu hadistir: «Sabit bin Kays (ra)'ın hanımı Cemile binti Ab*dullah (ra) peygamber efendimizin yanına gelerek, «Ya Resulullah (sav); kocamla bir arada hayat sürmem mümkün değildir. Allah (cc)'a yemin ederim ki, onun ahlâk ve dininden dolayı değil, yalnız İslâm'dan sonra tek*rar küfre dönmek ve kâfir olmak istemiyorum. Evimin bahçesinden koca*mın birkaç kişiyle birlikte gelmekte olduğunu gördüm. Onlar içinde rengi en siyah, boyu hepsinden kısa ve yüzü en çirkin olarak kocamı gördüm» dedi. Bu sırada gelen ve hanımının konuşmasını dinleyen Sabit bin Kays (ra), «Ya Resulullah (sav), malımın en iyisi olan bahçemi mehir olarak o'na verdim. Eğer beni istemiyorsa, bahçemi geri versin. Ondan üç talakla ay*rılayım», dedi. Bunun üzerine Resulullah (sav) kadına, kocasının sözlerine

karşı ne diyeceğini sorunca, «Evet, boşadığı takdirde bahçesini, diterse daha fazlasını da veririm» dedi. Peygamber efendimiz de bahçeyi kocasına verdirdi. İkisini birbirinden ayırdı.» [451]

Fukaha-i cumhur, kendi İsteğiyle kocasından ayrılan kadından, erke*ğin verdiği mehirden fazlasını alabilmesinin caiz olduğuna hükmetmişler*dir. Çünkü Allah (cc), «...(Kadının serbestçe boşanması İçin) fidye verme*sinde (hakkından vazgeçmesinde) İkisi üzerine de bir vebal yoktur...» buyurmuştur. Bu âyet, usul-û fıkih'la «amm» tabir edilen âyetlerden oldu*ğundan, malın çoğunu da, azını do kapsar.

Şâ'bi, Ez-Zeherî ve Hasan-ı Basri de: «Erkeğin, verdiği mehirden faz*lasını alması helâl değildir. Çünkü haksız olarak fozla bir mal almaktadır. Elbette haksız olarak alman mal, caiz değildir. «...Fidye vermesinde (hak*kından vazgeçmesinde) İkisi üzerinde de vebal yoktur» âyetinde, kadınla erkeğe, aynı hak verilmiştir. Tercih olunan şudur: Erkeğin verdiği mehiri ; alabilmesi caizdir. Yalnız onun mekruh olduğunu da kimse inkâr edemezu derler.

t Fakihler, hül'ün nikah feshi mi, yoksa talak mı? olduğu hususunda İhtilaf etmişlerdir.

Cumhur'a (Hanefî, Hanbelî) göre, erkeğin karısından hül'ü yoluyla ayrılması, doğrudan doğruya ataktır.

İmam Şafii (ra) ise, kavi', kadiminde[452], hül'ün talak değil, nikah feshi ofduğu görüşündedir. Bı husustaki tafsilat fıkıh kitaplarında görü*lebilir. [453]



Dokuzuncu Hüküm: Üç Talakla Kocasından Ayrılan Bir Kadının; Serî Hükmü Nedir? Kadının Kendisini Boşayan Kocasıyla, Tefcrar Evlenmesi He*lal Midir?


«Yine erkek, zevcesini (üçüncü defa olarak) boşarsa, ondan sonra kadın kendinden başka bir ere nikahlanıp vortncaya kadar, ona (o, birinci zevcine) helal olmaz. Bununla beraber, eğer bu (yeni) koca da onu boşar da onlar (birinci zevç ite aynı zevce) Allah'ın sınırlarını ayakta tutacak*larını zannederlerse (iddet bittikten sonra) tekrar birbirine dönmelerinde (evlenmelerinde) her İkisi hakkında da vebal yoktur» âyeti', üc talakla ko*casından ayrılan bir kadının. İkinci bir erkekle evlendikten sonra boşanıp, ilk kocasıyla ikinci kocanın iddet müddetinden sonra tekrar evlenebilme*sine İşaret eder.

Fakihler, üc talakla ayrılmaya beynûne-i kübra (büyük ayrılık) adını vermişlerdir. Çünkü Allah (cc), önce talakı anmış, daha sonra da onun iki defa olduğunu beyan etmiştir. Bilahare hül'ün hükmünü ifade ve «yine erkek, zevcesini boşarsa...» âyetiyle de üç talakla ayrılmayı zikretmiştir.

Kurtubİ bu hususta şöyle der: «Yine erkek zevcesini boşarsa...» aye*tinden murat, üçüncü talaktır. Üç talakla boşanan kadın, kocasının dışında bir erkekle evlenip boşandıktan ve .iddet müddetini tamamladıktan sonra evlenebilir. İslâm alimlerinin hepsi bu konuda icmâ etmiştir. Hiç kimse*nin âyete muhalif bir görüşü de yoktur»[454]

Cumhur (çoğu alimler) ve dört mezhebin müctehidlerine göre, âyette*ki «nikah» tan maksat, nikah akdi değil, cinsî münasebettir. Öyleyse üc talakla ayrılan bir kadının, ikinci kez evlendiğinde cinsi münasebette bu*lunması şarttır.

Said bin Hüseyyib (ra)'ten varit olan rivayete göre, talakla kocasın*dan ayrılan bir kadın için, ikinci defa birinci kocasıyla evliliğinde, yalnız nikah akdi yeterlidir.

Bu rivayetin kesinlikle zayıf olduğu açıktır. Çünkü aşağıda naklede*ceğimiz sahih hadislerle çelişmektedir. [455] Şöyle ki; cumhur ile dört ehl-i sünnet mezhebi müctehidleri, İbn-i Cerir'in, Hz. Aişe (ra)'den rivayet et*tikleri; «Rufâe'nin hanımı Resulultah (sav)'a gelerek, «Ben Rufâe'nln hanı*mı idim. O beni boşadı. İddetim dolduktan sonra Abdurrahman bin Zübeyr (ra) ile evlendim. Yalnız cinsel gücünün bir bez parçası gibi hareketsiz olduğunu gördüm,» deyince Resulullah (sav), «Tekrar Rufâe'ye dönmek mi istiyorsunuz? Sen, Abdurrahman bin Zübeyr (ra)'in balından, O'da se*nin balından tadmcaya (cinsi münasebette bulununcaya) kadar O'na dö*nemezsiniz» hadisine İstinad ederek, âyette «nikahlan muradın, yalnız nikah akdi değil, onunla beraber cinsi münasebette bulunma olduğuna hükmetmişlerdir. Bu hadis, Kütüb-ü Sitte sahipleri tarafından rivayet edilmiştir.

Bazı alimlere göre; âyetin lafzı da bizzat cinsî münasebetin yapılma*sına delâlet eder.

ibn-i Cenni; «Ebu Ali'ye, «Fİ lan kes, kadını nikahladı» sözünün anlamını sorduğumda, «Araplar bu cümleyi iki ayrı anlamda kullanırlar. «Filan er*kek, filan kadınla nikahlandı» dedikleri zaman, «o erkek, o kadınla nikah yaptı» anlaşılır. Eğer onlar, «erkek, ailesini nikahladı» dedikleri zaman ise, «erkek, kadınla cinsi münasebette bulundun mülahaza edilir, Bu âyette açıkça cinsi münasebette bulunma anlaşılır» [456] diyor. [457]



Onuncu Hüküm: Muhali» Nikahı, Sahih Midir?


Muhallil, üç talakla ayrılan bir kadınla, kendisini boşayan kocasına helal ettirmek niyetiyle evlenen kimseye denir.

Muhallil'i, «emanet alınan teke» olarak vasıflandıran Resulullah (sav) sahabilere, «Size emanet alınan teke'yi haber vereyim mi?» dediğinde, «Evet, ya Resulullah (sav)» dediler. Resululloh (sav) «Emanet alınan teke, muhallll'dir. Allah (cc), onu da, tahlil yopant (ilk kocayı) da lanetlesin» buyurdu. [458]

Alimler, muhallil nikahı hususunda ihtilaf etmişlerdir.

Cumhur, (Maliki, Şafii, Hahbelî ve Sevrî), muhallil nikahının batıl ol*duğuna hükmederler. O nikahtan sonra kadın boşanso dahi, ilk kocasına helal olmaz. Çünkü nikah batıldır.

Hanefiler ile bazı Şafiî fakihleri İse, muholill nikahının batıl değil mek*ruh olduğuna hükmederler. Çünkü o şahsa muhallil denilmesi, nikahın sahih olduğuna açıkça delalet eder. Evzoî de; «Muhallil nikahı, çok çirkin olmakla beraber, caizdir» der.

Cumhur'un deliller);

Cumhur muhallil nikahın toatıl ve fasltliğlne, aşağıda nakledeceğimiz hadislere dayanarak hükmederler.

1. «Resuluilah (sav), «Allah (cc). muhalIH'e de ve onun için nikah yapılan birinci kocaya da lanet etsin» buyurdu» [459] hadisidir. Eğer nikah sahih olsaydı. Resutullah (sav), onları lanetlemezdl.

2. «Resulullah (sav). «Size emanet alınan tekeyi haber vereyim mi?» deyince sahabiler, «Evet. ya Resulullah (sav)» dediler. O, «Emanet alınan teke, muhallii'dir» buyurdu.» hadisi göstermektedir ki o nikah, sahih değil*dir.

3. İbn-i Abbas (ra)'dan varit olan rivayete göre, muhallil nikahının hük*mü sorulduğunda Resutuliah tsav), «O nikah, helal değildir. Yalnız kişinin istek ve arzusuyla yapılırsa, mubahtır. Çünkü muhallil nikahıyla, Kandırma ve Kur'an'la alay etme gibi bir durum ortaya çıkar. Bu, kandırma nikahıyla da kadından istifade eder» buyurdu. [460]

4. Hz. Ömer (ra)'in; «Bana muhallil ve kadının ilk kocası gelirse İki*sini de recmederim» sözüdür. MuhalHI nikahı sahih olsaydı, Hz. Ömer (ra), «İkisini de recmederim» demezdi.

5. Nâfi'ntn, İbn-i Ömer (ra)'den rivayet ettiği görüştür: «Öç talakla ayrılan bir kadını, boşayan kocasına nikahı tekrar helal olmak amacıyla (o birinci zevcesinden) izin almaksızın diğer kardeşin veya diğer bir kimse*nin nikahlayıp boşaması hususu sorulunca İbn-İ Ömer (ra)'in «O muhallil nikahıdır, ve helal değildir. Çünkü nikahta devamlılık ve arzu şarttır. O İki şart olmadığına göre nikah, fasittir. Biz Resulullah (sav) zamanında böyle nikahları zina sayardık»» [461] görüşüdür.

Hak olan görüş. Cumhur'un görüşüdür. Çünkü nikahtan maksat, aile hayatının devamıdır. Yapılan nikahı, zamanla kayıtlamak, onu geçersiz kılar. Boşanan bir kadını, boşayan kocasına helal olması kastıyla bir diğer-rinin nikahlaması veya karısından ayrılan erkeğin, «benden boşanan kadını nikahlayıp cinsi münasebette bulunduktan sonra boşamak şartıyla evlen» demesiyle yapılan nikahlar fasittir. Zira her İki şekilde, muta nikahına benzer. Muta nikahı ise, Şiilerin dışında, bütün İslâm alimlerinin ittifakıyla batıldır.

Allâme İbn-i Kesir, bununla ilgili olarak: «Âyette «İkinci kocadan» maksat, evlendiğinde kendi arzusuyla evlenme ve evlendiği hanımla do< devamlı yaşamayı amaçlamaktır. Meşru olan evlilikten maksat ta budur.

İkinci koca, cinsi münasebette bulunacağı sırada evlendiği kadının hac İbramıyla kulunmaması. oruçlu olmaması ve i'tikâf yapmaması şarttır. Aksi halde kocasına helal olmaz. Hasan-ı Basrl (ra)'ye göre, hantmıyla cinsi münasebette bulunan ikinci kocanın, menisinin gelmesi şarttır. Çün*kü o, Resulullah (sav)'in, Rufâe'nin hanımına, «Sen, onun balından, o da senin balından tadın caya kadar, eski kocana helal olmazsın» hadisinden, meninin gelmesini anlamıştır.

İkinci kocanın, yaptığı evlilikten amaç, evlendiği kadını tekrar eski kocasına helal ettirmek İse, bu hadislerin yerdiği ve lanetlediği muhallil nikahıdır. Bir kimse bu niyet ve arzusunu nikah akdinde ortaya korsa Şiilerin dışında bütün İslâm alimleri, o nikahın batıl olduğuna hükmeder*ler», [462] der.

İbn-i Kesir, Tesirinde bu hususla ilgili hadisleri uzun uzadıya ince*lemiştir.

Seyyİd Reşid Rıza ise şöyle demektedir: «Âyet. üç talakfa kocasından ayrılan bir kadının, tekrar eski kocasına helal olarak dönebilmesi için, ikinci evliliğin islâm in sahih kabul ettiği bir nikah ile olacağını bildirmek*tedir. Âyetten kasıt da budur. Bir kimse, yalnız eski kocasına helal olmak kaydıyla bir kadınla evlenirse, evlilik şekli bir evlilik olur. Şeriata göre sahih evlilik olmamıştır ve kadının birinci kocasıyla tekrar evlenmesi de helal değildir. Bu tür evlilik yapanlar Allah (cc)'a isyan ettiklerinden Re*sulullah (sav), bunlar hakkında, «Allah (cc), onlara lanet etsin» buyur*muştur. Bu evlilik kanın idrar ile temizlenmesine benzer. Muhallil nikahı, muta nikahından daha çirkin olduğu gibi, eski kocasına da bir ar bir utanç getireceği açıktır.» 'Daha sonra İbn-i Hacer el-Mekkİ'nin, «Ez-Zevâclr* isim*li eserinden muhallil nikahının haramlığma işaret eden haber ve hadisleri nakleder ve; «Muhallil nikahı, çok rezil ve çirkin olmakla beraber İnsanlar arasında yaygın bir haldedir. İslâm düşmanları, mevzuyu tam kavramadan, bunu alet ederek saldırmak, tenkit etmek istiyorlar. Lübnanda islâmi eser*leri çokça olan bir hristiyanta tanıştım. O kimse, aldığı kitaplar vasıtasıyla, İslam tasavvufunu da benimseyerek tam bir müslüman oldu. Bir gün bana, «İslâm'da muhallil nikahı dışında hiçbir kusur göremiyorum. O ni*kahında bizzat Allah (cc) buyruğu değil, sonradan fsfâmın içersine sokul*muş bir mevzu olduğunu zannediyorum» demesi üzerine, muhallil nikahını çok geniş olarak anlattım. İkna olarak aynen kabul etti» [463] diyor.

Muhallil nikahının bir çok kötülükleri vardır. Ki alimler bu hususta uya*rı yapmışlardır. Allâme İbn-i Kayyım, ailâmü'l Mugün» isimli eserinde, meseleye Özellikle bir bölüm ayırmıştır. Çünkü gayr-i müslimler, ondan dolayı islâmi yermişlerdir. Halbuki bu meselenin iç yüzü, Resulullah (sav)'ın hadislerinde, sahabilerin ve tabii'nin görüşlerinde açıklanmıştır. Allah (cc) en iyi bilendir. [464]
 

Muhtazaf

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
30 Mar 2008
Mesajlar
9,637
Tepki puanı
1,009
Puanları
113
Yaş
67
Web Sitesi
www.aydin-aydin.com
Âyetlerden Alınacak Dersler


1. Talak-ı ric'i ve Talak-ı bâln iie iddetin farz oluşundaki sebep, ne*sep (soy) karışıklığı olmaması için, kadın rahminin temiz olduğunun bilin*mesidir.

2. Kadının hamileliğini saklaması yani inkar etmesi haram, iddeti hu*susunda doğru söylemesi ise farzdır.

3. Taiak-ı ric'î ile ailesini ayıran bir kimsenin, henüz iddet müddeti dolmadan karısına dönmesi hakkıdır.

4. Kadın ve erkek, evlilik hayatındaki bütün haklarda eşittirler. Yal*nız yedirme, giydirme ve İskân ettirme hususunda erkeğin, kadına bir de*rece üstünlüğü vardır.

5. Talak-ı ric'î de, erkek iki defa hanımından ayrıldığı takdirde dönme hakkına sahiptir. Üç talakla hanımından ayrılan bir erkeğin, tekrar onun*la evlenmesi haramdır. Yalnız bir diğer erkekle evliliği devam ettirme kas*tıyla sahih bir nikah yaptıktan sonra, eski kocasına helal olmak amacıy*la değil, normal bir şekilde boşanırsa, bilahare eski kocasıyla kadının ev ienmesi helaldir.

6. Ayrılmalarını icabettiren şer'İ bir maslahat varsa, kadının kocast-na kendisini boşatmak için mal vermesi ve onun da alması caizdir.

7. Erkeğin karısından mal almak kastıyla, işkence yapması haramdır. [465]



Âyetlerdeki Teşrii Hikmetler


İslâm, kadından ayrılmayı mubah kılmış ve helal şeyler içersinde en çirkin olan şeyin de o olduğunu beyan etmiştir. Yalnız talak, Islâmda is*tisnai hallerde, geçimsizlikten kurtulmak için, zaruri olarak meşru kılın*mıştır. Çünkü geçimsizlik çoğu kez, karı-koca arasında olduğu kadar, het İki tarafın ailelerine de cehennem azabını tattırır.

İslâm, boşamayla ailenin yıkıldığını, fertlerin dağıldığını, hatta zara*rından çocukların dahi etkilendiğini görür. Çünkü çocuğun, annesinin himayesinde olduğu müddetçe daha güzef terbiye ve baktma sahip

bir gerçektir: Anne sevgi ve terbiyesinden uzak Kalan çocufcfiar, tabii ki

dağılmaya ve terbiyesiz yetişmeye elverişli duruma gelirler.

Bununla beraber islâm, daha büyük bir zararı aniemek rçtrr lalakt meş*ru kılmıştır. Çünkü ailelerde geçimsizliğin çoğu kez, facialara yol açtığı görülmektedir: Ailede esas .olan nefret değil, karşılıklı: sevgi-,, saygı ve istikrardır. Karı-koca arasındaki anlaşma, saffedilerr çabalara rağmen te*min edilemezse, ayrılma kaçınılmaz bir zaruret olur. Ayrılma sebeplerinden: bazıları şunlardır: Ailenin (hanımının) yaşantısından şüphelenme, doğru*dan doğruya hainliğini görme, çocuk doğurmayacağı veya doğurmadığını kesinlikle bilme, bulaşıcı bir hastalık olur ve kendisine bulaşma ile dün*yaya gelecek Gocuklara geçeceğini iyice tesbit etmedir. Bu gibi sebeplerle erkeğin, ailesin* boşaması elbette zaruridir.

Allah (cc), Kur'anda iki defa birer talak ile kadının ayrılmasını ay ha*linde değil, temiz olduğu zaman meşru kılmıştır. Nitekim Resuluilah (sav)'-ın hadisleri de buna delalet eder. Erkek, hanımını bir veya İki talakla ayır*dığı takdirde, dilerse iddet müddeti içersinde ricat ederek harrımıyla tek*rar birleşebilir. Eğer aile hayatını devam: ettirmek istemiyorsa üçüncü kez hanımını boşayarak tamamen ayrılır.

Üstad Ahmed Muhammed Cemâl, «İslâm Kültürü» isimli eserinde; «Islâmın talak-t rfc'î'yi anmasındaki hikmet, evlilik hayatındaki bağların yeniden onarıtması, çocukların aile sevgi ve terbiyesinden) yoksun olma*maları ve iddet müddeti içersinde her iki tarafın, iyi düşünerek ayrılığın verdiği pişmanlıkla tekrar birbirlerine dönmeleri içindir.

İslâm cahiliyet devrinde ezilen, ortada kalan ve çiğnenen kadın hak*larını düzeltme ve yartılışlanndaki haklarını tekrar iade etmek için Talak-ı ric'î'yi meşru kttm+ştır. Çünkü Araplar, karılarından bir kaç talakla ayrıl*dıktan sonra iddetleri dolmadan tekrar alırlar, hemen sonra; talakla yine ayrılırlardı. Maksatları karılarına İşkence, eza ve cefa yapmaktı. Çünkü kadın, iddet in in sonuna doğru ne evli, ne de ayrılarak evlenebilecek bir durumda, askıda bir.vaziyette kalırdı. İşte bunun için İslâm, kadınlara yapılan zulüm ve anarşiyi öntemek için, talak adedini sınırlandırmıştır.» [466] der. [467]
 

Muhtazaf

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
30 Mar 2008
Mesajlar
9,637
Tepki puanı
1,009
Puanları
113
Yaş
67
Web Sitesi
www.aydin-aydin.com
18. DERS ÇOCUK EMZİRME


233 — Anneler çocuklarını iki bütün yıl •m*f',annelerin) maruf vec-meyl tamam yaptırmak Isteyen(ler) İçindir. Onların Qj a|tti|. f^so ta-hile yiyeceği, giyeceği, çocuk kendisinin olan (bö*7 cocuğU yüzünden, ne katinden ziyadesiyle mükellef tutulmaz. Ne bir anıt^' b}yla 2arGra sokulma-de bir çocuk kendisinin olan (bir baba) çocuğu seP f (anQ ve baba) ora*sın. Mirasçıya düşen (vazife) de bunun gibidir. *9 0ne do|madan) meme-larında rıza ve müşavere ile (biiittifak çocuğu iki *. yoktur çocuklarınızı den kesmeyi arzu ederlerse İkisinin üzerine de «^2trme ücretin)! teslim emzirtmek isterseniz meşru surette verdiğiniz (sf^ Allah'tan korkun ve etmek (ödemek) şartıyla yine uhdenize vebal yokt^ bilin ki Allah, ne yaparsanız hakkıyla görendir.



Ayetin Lafzî Tahlili


(Velvâlldâtü): Vâlidetin çoğulu vâlidotü kelime*si, anneler manasınadır. Vâlld ise, babaya denir.

(Havlayni): Havleyni kelimesi, iki sene demektir. :

(El mevlûdi lehü): Baba anlamındadır. (Fteâlen): Fisâl kelimesi, ayrılma ve sütten kesilme

(Teşâvürin): İstişare etmek demektir.

(Testerdlû): Çocuk emzirmeyi isteme anla-

(Bİlmagrufl): Dinin emrettiği şekilde yapmak de-(Basirun); Allah (cc)'ın bir sıfatıdır. O, her şeyi [468]



Ayetin İcmali Manası


Allah (cc). icmâlen şöyle diyor: «Allah (cc) boşanan anneye tam iki yıl çocuğunu emzirmesini emretmiştir. Şüphesiz Cenab-ı Hak annenin üzerine yüklediği bu mükellefiyete karşılık, çocuğun babasına da baz. vazifeler emretmektedir. Çocuğunun, annesinin yiyeceğini, giyeceğini ma*ruf olan vech üzere, iyilikle ve gücünün yettiğince tekeffül etmesini em*retmiştir. Her ikisi de mesuliyette ortaktırlar. Her ikisi de güden dahilin*de vazifelerini yerine getirecektir.

Cenab-ı Allah (cc), anne ve babadan her birisine, yavruyu diğerine zarar verecek şekilden kaçınmayı emretmiştir. Baba, annenin duygusunu yavrusuna karşı şefkatini, onu tehdit etmek için veya karşılıksız emzirt*mek için. kötüye kullanmamadır. Anne de babanın çocuğuna karşı şefkat ve sevgisini, istekleriyle babanın omuzupa ağır yük vurmak için kötüye

kullanmamalıdır. Annenin çocuğu emzirmekten kaçınması İse haramdır. Boşonan kadının, çocuğun babası eski kocasına, «Çocuğunu artık emzir-miyorum. Başka bir süt annesi bularak emzir» demesi veya çocuğun, an*nesini emme arzusunda olmasına rağmen, yavruyu babasının (annesine) emzirtmeyip başka bir süt anneye vermesi, haramdır.

Anne ve baba veya mirasçısı, çocuğun memeden Kesilmesinde, sıh*hi ve benzeri sebeplerden dolayı fayda mülahaza ederlerse iki yıl bitme*den önce çocuğun memeden kesilmesinde üzerlerine bir vebal yoktur. Himayesi üzerlerine yüklenen, korunması kendilerine verilen çocuğun maslahatına uygun olarak müşavere ve iki tarafın rızası İle bu İş biterse hic bir beis yoktur.

Ey babalar, boşadığınız hanimin Jsyan etmesi, evlenme arzusunda bulunması veya emzirmekten aciz olması halinde, başka bir süt annesi bulmanızda üzerinize hiçbir vebgı yoktur. Bulacağınız süt annesinin ücre*tini gücünüz nisbetinde. maruf bir/şekiide vermeniz farzdır. Çünkü İkram edilmeyen bir süt annesinin, çocuğa layıkıyla bakması ve emzirmesi müm*kün değildir. Sfz onlara iyi bakarsanız, onlarda sizin çocuklarınıza İyi ba*karlar

Ey müminler, Allah (cc)'tan korkun ve bilin ki, şüphesiz Allah (cc), yaptığınız şeyleri hakkıyla görendir. O, sizin bütün hallerinize vakıftır. En İyi görücüdür. Ahtrette sizi yargılayıcıdır. Ve herşeye maliktir.» [469]



Mevzumuz Âyetin, Önceki Âyetlerle Münasebeti


Allah (cc), daha önceki âyetlerde, nikah, talak ve rlcatle İlgili hüküm*leri zikrettikten sonra, (mevzumuz) âyetle de çocuk emzirme hükmünü be*yan etmiştir. Çünkü talakla bir ayrılık meydana gelir. Çoğu kez karısını boşayan bir erkeğin, süt emen çocuğu olur. Kocasından intikam almak is*teyen boşanmış kadının, emzirmediği çocuğun ortada kalarak zayi olma*ması için Allah (cc), (mevzumuz) âyette, kocasından ayrılan kadınların çocuklarını emzirmelerin) ve bakımlarını yapmalarını emretmiştir. [470]



Ayetin Tefsirindeki İncelikler


Birinci İncelik: (Mevzumuz) âyette, İlahi emir, doğrudan doğruya de*ğil, hober şeklinde gelmiştir, ilk bakışta bir hadiseyi haber verecek gibi zannedilmesine rağmen, gerçekte bir emirdir. Ayet, «Anneler çocuklarını iki bütün yıl emzlrirler» şeklinde gelmişse de, «Anneler çocuklarını iki bü*tün yıl emzirsinler» tarzındadır. Ayetin emir değil, haber şeklinde gelişi,

annelerin çocuklarına karşı aşırı bir sevgiye, sahip oldukları içindir. (Mevzumuz) âyette, «Boşanan kadınlar» değil, «Anneleri* tabirinin kullanılma*sından maksat, kocalarından ayrılan kadınların, çocuklarına karşı annelik duygularını kaybetmemeleridir.

İkinci İncelik: Âyette, «baba» tabiri yerine, «çocuklar kendisinin olan» ifadesinin kullanılmasında ince ve derin bir hikmet vardır. Çocuklar soy bakımından anneye değil, babaya tabidir. Annelere veya süt annelerine maruf olant yedirmek, giydirmek gibi şeylerin babalara farz olmasının hik*meti, çocukların annelerin değil, babaların tekellüfü altında olduğundan dolayıdır. Bunun için emme müddeti içinde, emziren kadının nafakası İle, sütten kesilen çocukların nafakasını temin etme, babaların üzerine farz*dır.

Allâme Zemahşerî bu hususta.; «Âyette niçin «Baba» denilmiyor do «Çocuk kendisinin olan» tabiri kullanılıyor?» sorusu okla gelebilir. Bu soru şöyle cevaplandırılabilir: Anneler, yalnız kocalan (babaları) için çocuk do*ğurmuşlardır. Çünkü çocuk annesine değil, babasına isnat edilir» [471] der.

Üçüncü İncelik: Ebu Hayyan: «Âyette, «iki sene» tabirinin, «bütün» kelimesiyle vasıflandırılmasındaki hikmet, ihtimali bir mecazın akla gelme*mesi içindir. «Bütün» kelimesiyle, «iki sene» vasıflanmamış olsaydı, iki seneyi tamamlamanın şart olmadığı akla gelebilirdi. Konuşma sırasında, «filan yerde iki sene oturdum» diyen kimsenin sözleri tetkik edildiği zaman çoğu kez, iki seninin tamam olmadığı görülür» [472] demektedir.

Dördüncü incelik: Allah (cc), «...Ne bir anne çocuğu yüzünden, ne de bir çocuk kendisinin olan (bir baba), çocuğu sebebiyle zarara sokulmasın»

âyetiyle, çocuğu, anne ve babanın her ikisine izafe etmiştir. Maksatta, her ikisinin çocuğa karşı şefkatli olmaları, bakımlarını temin etmeleri ve en güzel şekilde terbiye etmelerini toleb etmek içindir. Çünkü çocuk yabancı değildir. Birisi annesi, diğeri ise babasıdır. Karı-kocanın ayrılmalarına ve*sile olan düşmanlığın, çocuğa zarar vermeye vesile olmaması lazımdır.

Allâme Ebussuud; «Âyette, çocuğun anne ve babaya izafesi, çocuğun yetiştirilmesi hususunda her ikisinin (karı-koca) anlaşmalarının gerekli ol*duğu ve boşanmanın çocuğa zarar vermeye değil, çocuk yüzünden zarara sokulmalarının doğru olmadığını beyan içindir» [473] diyor.

Beşinci İncelik: Arap dili ve edebiyatıyla İlgili olduğundan alınma*mıştır. [474]



Âyetteki Şer'i Hükümler

Birinci Hüküm: Âyette, «Anneler» Kelimesinden Maksat Nedir?


A Bazı alimlere göre âyette, «anneler» tabirinden murat, yainız koca*larından boşanan annelerdir. Bu da, Mücahid, Deh hâk ve Es-Süddî'nin gö*rüşleridir. Boşanan kadınların hükümlerini beyan eden âyetten hemen son*ra gelen (mevzumuz) âyet, onun hükümlerini tamamlamak için gönderil*miştir. Şüphesiz Allah (cc), âyette, «anneler» tabiri kapsamına girenlerin, yemeleri ve giymelerinin, çocuk babalarına farz olduğunu açıklamıştır. E-ğer âyette, «anneler» tabirinden halen evli anneler kastedllseydi, yeme ve giymenin çocuk babalarına bu âyetle farzedilmesine lüzum kalmazdı. Evli bir kadının yeme ve giymesini temin, zaten evlendiği günden itibaren çocuk olsun veya olmasın, babanın üzerine farzdır.

Allah (cc), (mevzumuz) âyetteki hükmün ilfet (neden) ve hikmetini be*yan ederken, her ikisinin de zarara sokulmasını yasaklamıştır. «Çocuğu yüzünden, ne de bir çocuk kendisinin olan (bir baba), çocuğu sebebiyle zarara sokulmasın» âyeti, buna işaret eder. Âyette, «anneler»den maksa*dın, boşanan anneler olduğu görülür. Çünkü evli bir kadının çocuğuna zarar vermesi düşünülemez.

B. Diğer bazı alimlere göre ise, âyette «anneler» tabirinden murat, kocalarının yanında olan evli annelerdir. İmam Fahreddin er-Râzî ve A1-lâme Kurtubî'nin naklettikleri gibi, el-Vâhidî'nin de görüş ve tercihi bu*dur. Onların delilleri ise şudur: Boşanmış bir kadının, çocuğu emzirmesi halinde dahi elbisesini temin, çocuğun babasına farz değildir. Kadın ço*cuğunu emzirmekle ancak emzirme ücreti alır. «Çocuk emziren kadının yiyeceği, giyeceği çocuk kendisinin olan babaya aittir» buyruğu delalet ediyor ki, âyette «anneler» den maksat, evli annelerdir.

C. Bir kısım alimlere göre de, âyette «anneler» kelimesinden amaç, evli veya kocalarından boşanmış tüm annelerdir. Çünkü âyette tevli veya boşanmış anne» ile tahsis değil, umumi bir ifade vardır. Bu da Kadı Ebu Ya'la, Ebu Süleyman ed-Dımişki ile diğer alimlerin tercih ettikleri görüş*tür. Bunların görüşleri, A. ve 6. , maddelerinde görüşlerini naklettiğimiz alimlerin görüşlerinden daha tercihlidir. Ebu Hayyan da bu görüşte oldu*ğunu, «Bahr-ı Muhit» isimli tefsirinde anmıştır. [475]



İkinci Hüküm: Çocuğu Emzirmek, Anneye Farz Mıdır?


Bazı alimlere göre, annenin çocuğunu emzirmesi farzdır. Çünkü, «Anneler, iki bütün yıl emzirirler...» âyetinin zahiri, buna işaret eder. Âyet, her ne kadar haber şeklinde varit olmuşsa da, emri ifade eder. Yani «İki bütün yıl emzirsinler» mealindedir. İmam Malik (ra)'in görüşü de budur. Evli veya kocasından boşanmış bir kadının, başka bir kadının memesini emmeyen çocuğunu emzirmesi, kendisine farzdır.

Kocasından tamamen ayrılan bir kadının, çocuğunu emzirmesi farz'de*ğildir. Çocuğu emzirtmek, babaya aittir. Yalnız ayrılan kadın, çocuğunu emzirmek isterse, elbette onun emzirmesi daha iyidir. Emzirme ücretini de, çocuğun babasından o günkü rayiç üzerinden alır. [476]

Fukaha-i cumhur'a göre, «emzirirler» ifadesi emri değil, sünneti (an*nenin çocuğu emzirmesi farz değil, sünnettir) ifade eder. Yalnız çocuk, başka bir kadının memesini almıyorsa, babanın da' süt anne tutma gücü yoksa veya gücü olupta buiamıyorsa, o zaman annenin emzirmesi farzdır.

Çocuğu emzirmek, kadına farz olsaydı İslâm, anneleri çocuklarını em*zirtmekte mükellef tutardı. Yalnız çocuğu emzirmek, kadına sünnettir. Çünkü onun sütü, çocuk bünyesine daha uygun ve bakımı hususunda şefkatlidir. [477]



Üçüncü Hüküm: Haram Olmayı Gerektiren Süt Emme Süresi, Ne Kadar*dır?


Fukaha-i Cumhur (Maliki, Şafii, Hanbelî)'a göre. haram olmayı ge*rektiren süt emme süresi, tam iki yıl olarak tesbit edilir. Tam iki yıl süt anne emen çocuk, (o) kadının nesebinden olan çocuk gibi haramlığı ica-bettirir. Çünkü Resulullah {sav}. «Nesep ile haram olan. süt ile de haram*dır.» buyurmuştur. Süt ile haram olma İçin, çocuğun doğumundan itibaren tam iki yaşını dolduruncaya kadarki sürede emmesi lazımdır.

Fakihler, «Anneler, çocukları İkt bütün yıl emdirirler w âyetine dayanarak, süt emzirme müddetinin tam. iki yıl olması lazım geldiğine hükmet*mişlerdir. Bu hükme varışlarını Resulullah (sav)'ın, «Süt hükmü, ancak çocuk İki yaşını dolduruncaya kadarki zamanda tesbit edilir» hadisi te'yid eder- Blr çocuğa, iki yaşını dolduruncaya kadar, emdiği kadının çocukları, kızkardeşleri, annesi veya kocasının kızkardeşleri, erkek kardeşleri haramdır. Çünkü kadının büyük ve küçük çocukları ile yakınları, emen çocuğun süt kardeşleri, süt teyzeleri, süt halaları ve süt babaanneleri olurlar.

İmam-ı Azam Eb'u Hanife (ra)'ye göreyse, haram kılan süt müddeti. İki yıl altı aydır. Çünkü Allah (cc), «...O'nun bu taşınması İle sütten kesil*mesi (süresi) otuz aydın* (Ahkâf: 15) buyurmuştur. Âyetten anlaşılan, sü*tün geçerlilik müddetinin tam otuz ay olduğudur. Bu da ikibuçuk sene eder.

Allâme Kurtubî bu hususta şöyle der: «Sahih olan, cumhur'un görü*şüdür. Çünkü Allah (cc), âyette «tam İki yıl» buyurmuştur, iki yıldan fazla süt emmenin hiçbir hükmü olmadığına âyet delâlet etmektedir. Nitekim Resulullah (sav) da, aSüt hükmü, ancak çocuk iki yaşını dolduruncaya ka*dar ki, sürede tesbit edilir» buyurmuştur. Hz. Aİşe (ra) ile Leys bin Saad (ra) da aynı görüştedirler. [478]
 

Muhtazaf

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
30 Mar 2008
Mesajlar
9,637
Tepki puanı
1,009
Puanları
113
Yaş
67
Web Sitesi
www.aydin-aydin.com
Dördüncü Hüküm: Çocuk Emziren Kadının Nafakası, Nasıl Tesbit Edilir?


«...Onların (annelerin) maruf veçhile yiyeceği, giyeceği, çocuk kendi*sinin ofan (babaya) aittir...» âyeti, çocuk emziren kadının yiyecek ve gi*yeceğinin temin edilmesinin, çocuk kendisinin olan babaya farz olduğuna delâlet eder. Yiyecek ve giyecek miktarı ise, çocuk babasının mali gücü*ne göre ayarlanır. Çünkü «Allah, hiç bir kimseye gücünün yeteceğinden başkasını yüklemez» (Bakara: 286) ve «(Hali vakti) geniş olan nafakayı genişliğine göre versin. Rızkı kendisine daraltılmış bulunan (fakir de) na*fakayı Allah'ın ona verdiğinden versin» (Talâk: 7) âyetleri buna delâlet eder.

Fakihler, «...Yiyeceği, giyeceği, çocuk kendisinin olan (babaya) aittir» âyetini delil getirerek, çocuk nafakasının babasına farz olduğuna hükmet*mişlerdir. Çünkü boşanan bir kadın nafakasının, çocuğu emzirdiği sürece babaya farz olduğu beyan edilmiştir. Bu farz oluş, kadın, çocuğu emzirdiği içindir, öyleyse çocukların nafakaları buluğa erinceye kadar babalarına farzdır.

Cessâs, «Ahkâmü'l Kur'an» isimli tefsirinde; «(Ders mevzumuz) âyet, İki ayrı anlamı ihtiva eder.

1. Tam iki yaşına kadar çocuğu emzirmeye, annesi daha layıktır. An*ne çocuğunu emzirmeye razı olursa, diğer bir süt annesi aramaya, ba*banın şeriata göre hakkı yoktur.

2. Baba doğumundan itibaren tam iki yıl, çocuğun emzirilme ücretini vermekle yükümlüdür. İki yıldan sonra da, çocuk emmek isterse, babası bir ücret vermekle mükellef değildir. Anne, çocuğun emzirilme ücretine ortak değildir. Çünkü Allah (cc), bu ücreti, anne emzirdiği takdirde (anne-baba) çocuğa varis oldukları halde, babaya farz kılmıştır. Çocuğun mira*sına anne ve baba ortak oldukları halde, emzirilme ücretinin temini babaya aittir. Süt emzirme ücretinin babaya farz olması gibi, buluğ cağına (15 yaş) gelmeyen küçük çocuklar ile yaşları büyük sakat çocukların nafaka*larını temin etmede babalarına aittir. Çünkü âyet, açıkça buna işaret eder.» [479] der. [480]



Beşinci Hüküm: «...Mirasçıya Düşen (Vazife) De Bunun Gibidir» Âye*tinden, Maksat Nedir?


Müfessirler, âyette «mirasçı» kelimesinden maksadın ne ve kim oldu*ğu hususunda ihtilaf ederek birkaç görüşe ayrılmışlardır.

A. «mirasçudan maksat, öldüğü takdirde çocuğun mirasçılarıdır. Bu, Atâ, Mücâhid ve Said bin Cübeyr'in görüşüdür Bu görüş sahipleri de ken*di aralarında İhtilaf etmişlerdir. Bir kısmına göre, «mlrascısdan maksat, yalnız hayatta olan çocuğun nafakasını temin eden erkektir. Diğer bir kıs*mına göre de, «mirasçıdan murat, çocuğun varisleri olan kadın ve er*keklerdir. Bu da, Ahmed bin Hanbeı (ra) ve İshak (ra)'ın görüşüdür. Bir başka guruba göre ise, «mirasçından amaç, çocuğun yakın akraba*larıdır. Bu da, İmam-ı Azam'ın (ra}, talebeleri İmam Yusuf (ra) ve İmam Muhammed (ra)'ln görüşleridir.

B. Bazı alimlere göre, «mirasçıdan murat, ölen çocuğun baba mi*rasçılarıdır. Bu da, Hasan ve Suddî'den rivayet edilmiştir.

C. Diğer bazı alimlere göre ise, «mirasçıdan maksat, çocuğun anne ve babasından biri öldüğü takdirde, diğeridir. Bu da Süfyan-ı Sevri {rof'nin görüşüdür.

D. Bir gurup alime göre de, âyette, «mirasçımdan gaye, çocuğun ken*disidir. Çünkü malı olan çocuk nafakasının, kendi malından verilmesi farz*dır Taberî bu görüşler içersinde, en son görüşü tercih etmiştir. [481]



Âyetten Alınacak Dersler


1. Çocuklarını emzirmek, annelerinin görevidir. Çünkü anne sütü, ço*cuğun bünyesine daha uygun ve daha şefkatlidir.

2. Çocuklar, neseb olarak babalarına isnat-edllir. Onun için çocuğa bakmak, yedirmek, giydirmek, barındırmak ve terbiye etmek, babaya aittir ve daha uygundur.

3. Çocuğun nafakası, varsa süt annesinin ücreti, babasının mali du*rumuna göre ayarlanır. Allah (cc), hiç kimseye gücünün yetmeyeceği bir

şeyi yüklemez.

4. Babası ölen çocuğun nafakası, yavrunun varislerine aittir.

5. Çocuğun İki seneden önce memeden kesilmesine karar vermek, anne ve babanın aralarında istişare ederek razı olmalarına bağlıdır. [482]



Âyetteki Teşriî Hikmetler


Allah (cc), anneleri çocuklarını emzirmek için teşvik, etmekte ve em*me süresini de tam iki yılla sınırlandırmaktadır. Çünkü bu süreden sonra çocuk, anne sütüne ihtiyaç duymaz. Yalnız İkj sene zarfında anne sütüne bedel başka bir gıdanın olmadığı ve o sütün çocuk İçin en uygun ve en üstün gıda olduğu tesbit edilmiştir. Çocuğun anne rahmindeki gelişmesi, annenin kanıyladır. Rahimde çocuğu geliştiren kan, çocuğun doğumuyla hemen süte dönüşür. Çocuğun bünyesini oluşturan parçalara o süt, daha uygundur. Dünyaya gelen çocuğun gelişmesi oranında, anne sütü de ge*lişir.

Zaruret halinde başka bir süt anne tutulacaksa, ahlak ve huylarının iyice araştırılması lazımdır. Çünkü süt, çocuğun ahlak ve huylan üzerine büyük ölçüde tesir eder. Çocuk bünyesine etki yapan sütün, kişilik ve karekter oluşumuna da etki yaptığı müşahede edilmiştir. Mesela, yalancı bir kadın sütünü emen çocuğun, yalancı olması büyük ölçüde imkan da*hilindedir.

Çocuğunu emziren kadın, yalnız süt değil, sütle beraber iyi huy, rah-' met ve şefkat gibi duygular da verir. Mesela; hayırsever bir kadın sütünü emen çocuğun, büyük ölçüde hayırsever olması mümkündür. Ahlaksız ve huysuz bir kadın sütü emen çocuğun, kötü huy sahibi olması kesindir.

Terbiye alimleri, eserlerinde bu hususu uzun uzun incelemişlerdir. Ta*rihte büyük devlet adamları, çocuklarının yetişmesi için bizzat annelerine emzlrtirlerdi. Ne yazık ki, günümüzde bu durum hiç düşünülmeden çocuğuv emzirmemek bir moda haline gelmiştir. Çocukları emzirmeyi terketmedeki amaç, annelerin göğüs zerafetlerinln bozulmamasıdır. Çağımızın zengin

hanımları, doğumdan hemen sonra çocuklarını çeşitli gıdalarla besleyerek sütten kesmektedirler. Bununla yetinmeyerek, zevk ve eğlencelerine mani olmamaları İç-in, çocuklarını ana okullarına koyarak orada terbiye ettir*mektedirler.

Geçmişte yetişen çocukların anne ve babaya gösterdikleri saygı ile günümüzde yetişen çocukların anne ve babaya gösterdikleri saygı muka*yese edildiği zaman, geçmişte yetişenlerin anne ve babaya ne kadar say*gılı oldukları ortaya çıkar. İşte bundan dolayı Allah (cc) bizzat annelerin çocuklarını emzirmelerini emir ve tavsiye etmiştir. [483]
 

Muhtazaf

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
30 Mar 2008
Mesajlar
9,637
Tepki puanı
1,009
Puanları
113
Yaş
67
Web Sitesi
www.aydin-aydin.com
19. DERS KOCASI ÖLEN KADININ IDDET SÜRESİ


234 — İçinizden ölenlerin (geride) bıraktıktan zevceler, kendi kendi*lerine dört ay on (gün) beklerler. İşte bu müddeti bitirdikleri zaman artık onların kondiîeri hakkında meşru vech ile yaptıkları şeyden dolayı size günah yoktur. Allah, ne işlerseniz (hepsinden) hakkıyla haberdardır.



Ayetin Lafzı Tahlili


(Yüteveffevne): ölürler, manasınadır.

(Yezerûne): Terkederler anlamındadır.

(Ezvâcen): Ezvâc kelimesi, âyette «kadınlar» mana*sında kullanılmıştır.

(Yetarabbesne): Beklerler demektir,

(Belağne ecefehünne): Ecel kelimesi, tayin edilen süre manasındodır Ayette ise, «iddetinl dolduranlar» anlamında kullanılmıştır

(Habirin): «Her şeyin gizil ve açık olanını bilen» anlamındadır. [484]



Ayetin Icmali Manası


Allah (cc), icmalen şöyle buyuruyor; «İçinizde ölen erkeklerin geride bıraktıkları hanımların, kendi kendilerine dört ay on gün beklemeleri farz*dır. Bu bekleyiş müddeti içersinde, kadınların güzel elbise giymemelerini, koku. sürmemelerini, hiçbir toplantıya katılmamalarını ve erkeklerin de İddet bekleyen kadınlara evlenme teklifi yapmamalarını Allah (cc) emret-1 mistir.

Allah (cc)'ın emrettiği şekilde İddet müddetlerini kocalarının evlerin*de tamamlayan kadınların velileri İçin, onları evlendirme hususunda hiç bir günah yoktur. O süreden sonra kadınların güzel koku sürünmeleri ve güzel elbise giymeleri de serbesttir.

Allah (cc), iş ve amellerinizi en iyi bilendir. Sizin gizli yaptıklarınızı dahi sizden daha iyi bilir. O'ndan sakınınız ve emrettiğini, mutlaka em*rettiği şeklide yapınız.» [485]



Ayetin Tefsirindeki İncelikler


Birinci incelik: Arap dili ve edebiyatıyla İlgili olduğundan alınmamış*tır.

İkinci İncelik: Âyetteki, «zevç» kelimesi, hem erkeğe, hem kadına de*nir. Gerçekten İki şeyden meydana gelen şeye «2evc» denir. Bunun için kadın ve erkeğin birleşmesine de «zevç» denmektedir.

Zevciyet (evlilik)'(en maksat, ikisinin de her hususta birlik olmaları*dır. Bu birliği Allah (cc), âyette tek bir kelime olan «zevç» ile ifade et*miştir.

Üçüncü incelik; Ibn-i Cerir et-Taberl; «Ümmü Seleme (ra)'den varit olan rivayete göre, kocası ölen bir kadın, gözünün ağrıdığını, bunun İçin gözüne sürme çekip çekmeyeceğini sorunca, Resulullah (sav), «Sizler cahiliyet devrinde en pis elbise İle bir sene beklerdiniz.'Sonra da yanınız*dan geçen köpeğe, bir koyun veyd deve dışkısı atardınız. Cahiliyet devrin*de bir sene bekliyordunuz da, şimdi dört ay on gün beklemeye dayana*mıyor musunuz?» buyurdu» [486] der.

Dördüncü incelik: Kocası ölen bîr kadın için, dört ay on gün gibj bir süre tayin edilmesi ve o müddet İçersinde güzel elbise giymeyi ve koku sürmeyi terketmesinln talep edilmesinden maksat şudur: Kadının dört ay on gün iddet beklemesindekj gaye, hamile olup olmadığının bilinmesidir. Çünkü cenin anne rahmine düştükten sonra İlk kırk günde nutfe, ikinci kırk günde kan halini alır. Üçüncü kırk günde ise çocuğun uzuvları te*şekkül eder ve tam bir çocuk şeklini alır. Bu hususa Resulullah (sav)'ın sarih ve sahih hadisi de delalet eder. Yüzyirmi günden sonra çocuğa ruh verilir. İşte bu on gün de çocuğun canlanma müddeti olarak sayıldığın*da toplam 4 ay on gün olur. [487]



Âyetteki Şer'ı Hükümler


Birinci Hüküm: (Mevzumuz) Âyet, Kocası Ölen Kadının Bir Sene İddet Beklemesini Emreden Âyeti Nesheder Mi?


Cumhur'a göre, mevzumuz âyet, «Sizden zevceler(inl geride) bırakıp ölecek olanlar eşlerinin (kendi evlerinden) çıkanimayarak yılına kadar fa [delen meşin İ (bakılmasını) vasiyet (etsinler)...» (Bakara: 240) âyetini nes-hetmlştir. Günkü iddet, önce bir yıldı. Sonra o hüküm neshedilerek, dört ay on güne indirildi. Okuma sırasına göre her ne kadar mevzumuz âyet, neshedilen âyetten önce ise de, Allah (cc) tarafından inzal buyurulduğun-da önce neshedilen âyet, daha sonra da neshedici ayet gelmiştir. Çünkü Kur'an'ın bu tertibi, nüzul sırasına göre değil, Resuiuliah (sav)'ın emri ile. sıralanan şekildir, öyleyse (mevzumuz) âyetin, kendisinden altı âyet son*ra gelen 240. âyeti neshetmesi doğrudur. Bazı alimlere göre de 240. âye*tin hükmü neshedilmemiş, yalnız ihtiva ettiği bir yıllık iddet süresi, 234. âyetle noksanlaştırılarak dört ay on güne indirilmiştir. Yolcu bir kimsenin namazlarının dörtten tki'ye indirilişi, nesh değil, noksanlaştırma olduğu ve*ya müddetleri bakımından iki âyetin ihtiva ettiği hükümlerin biri diğerini nesh değil, hükmünü bir yıldan noksanlaştırarak dört ay on güne indirdiği gibi. Buna nesh değil, hafifletme denir.

Kurtubî'ye göre, bu görüş açık bir yanılgıdır. Çünkü iddetin bir yıldan dört ay on güne indirilişi nesh'tir. Yolcunun, yolculukta kıldığı iki rekat namazın buna benzer tarafı yoktur. Bunlar birbirleriyle kıyaslanmazlar. Zira namaz yolcu için dört rekattan iki rekata kısaltılmış değil, yolcu için zaten farz olan iki rekattır. [488]



İkinci Hüküm: Kocası Ölen Hamile Kadının, İddet Süresi Ne Kadardır?


Kocası ölen hamile bir kadının İddet müddeti, doğumuyla sona erer. Çünkü Allah (cc), «...Yüklü kadınların İddetleri ise, yüklerini vaz' etme*leri ile (biter)...» (Talâk: 4) buyurmuştur. Kİ bu âyet, «İçinizden Ölenlerin (geride) bıraktıkları zevceler, kendi kendilerine 4 ay 10 (gün) beklesinler...»

âyetindeki umumi ifadeden, hamile kadınlar ite ilgili hükmü, istisna etmiş*tir. Bu da cumhur'un görüşüdür. Hz. Ali (ra) ve Hz. İbn-i Abbas (ra)'dan varit olan rivayete göre hamile kadın, en uzun iddeti bekler. Yani kocası Öldüğü zaman hamile olan kadın, henüz dört ay on günü tamamlamadan doğum yapsa dahi, dört ay on günü beklemek zorundadır veya 4 ay on günü doldurduğu halde henüz doğum yapmayan kadının, doğumu bekle*mesi mecburidir. Bu surette en uzun süreyi beklediğinden iddet hakkında nazil olan her iki âyetinde hükümünü yerine getirmiş otur. Kadın, «Doğum*la iddetlm bitmiştir. Âyet böyle söylüyor» derse, kocası ölen kadınların dört ay on gün İddet beklemelerini emreden âyetin hükmü ile amel etmemiş olur.

Kadının her iki âyetin emirleriyle amel etmesi, birini tercih etmesin*den daha iyidir.

Kürtubî bu hususta, «Hz. Ali (ra) ve Hz. İbn-i Abbas (ra)'in görüşü Resulullah (sav)'ın sahih hadisi -cumhurun delillerinde anılacaktır- olma*saydı, güzel bir görüştü» der.

Cumhurun delilleri:

«Kocası ölen hamile bir kadının iddet süresi, doğumu ile sona erer» görüşlerini Kur'an ve hadisten getirdikleri delillerle isbat ederler.

A. Kur'an'dan delili: «...Yüktü kadınların İddetleri ise, yüklsrlnj vaz etmeleri İle (biter)...» (Talâk: 4} âyetidir. Umumi bir hükmü ifade eden âyet, kocası ölen hamile kadın veya kocası tarafından boşanan hamile kadını da kapsar.

B. Hadisten delili:

«Bedir savaşma iştirak eden Saad İbn-i Halet (ra)'tn Sübeyat ei-Es-lemiyye (r.anha) isimli bir hanımı vardı. Hamile İdi. Veda Haccında İken kocası vefat etti. Kocasının ölümünden hemen sonra doğum yaptı. Lohu-salıktan temizlendikten sonra güzel elbiseler giyindiğini gören Ebu Senâ-bll bin Bağlebek O'na, «Seni çok süslenmiş görüyorum. Evlenmek* mi isti-

yorsunuz? 4 ay 10 günü dolduruncaya kadar evlenemezsiniz» dedi. Kadın, durumu Resulullah (sav)'a anlattı. O, «Evlenmek istiyorsanız evlenebilir*siniz» buyurdu.» [489] hadisinde, Resulullah (sav)'ın «Evlenmek istiyorsanız evlenebilirsiniz» buyruğundan, hamile bir kadının iddet süresinin, doğumla sona ereceği anlaşılır. Bunun sayılı bir günü ve zamanı yoktur.

İbn-i Abdülber, İbn-i Abbas (ra)'ın naklettiği hadisi gördükten sonra, görüşünden dönerek, hamile bir kadının doğumla iddetinin sona ereceğini kabul etmiş ve bu husustaki tüm fetvalarını bu hadisin muhtevasına göre vermiştir. Zaten bütün İlim adamlarının görüşü de bu doğrultudadır. [490]

Kurtubî, bununla ilgili olarak şöyle demektedir: «İbn-i Abbas (raj'ın naklettiği hadis ile, «...Yüklü kadınların iddetleri ise, yüklerini vaz' etme*leri İle (biter)...» (Talâk: 4) âyeti, umumi olarak kocasından boşanan ve kocası ölen kadınların İddet hükümlerini ihtiva eder. Âyette, dört ay on gün olarak îesbit edilen İddet süresi, kocası ölüpte hamile olmayan ka*dınlara mahsustur.» Kurtubî'nin bu görüşlerini, İbn-i Mesud (ra)'un görüşü takviye eder. Günkü kocaları ölen hamile kadınların iddet süreleri, husu*sunda nazil olan âyet, kocaları Ölen kadınların iddet süreleri hususunda nazil otan âyetten daha sonra nazil olmuştur. [491]



Üçüncü Hüküm: İhdâd Nedir? Kocası Ölen Kadın, Ne Kadar Tahdid Ya*par?


İslâm, kocası ölen hamile kadının doğuma kadar, hamile olmayan ka*dının ise, dört ay on gün tahdid yapmasını farz kılmıştır. Yalnız bir kadı*nın kocası değil, bir yakını vefat ederse, üç gün tahdid yapması lazımdır. Üç günden fazla yaparsa, haramdır. Günkü Buharı ve Müslim'de olan: «Ben (Zeynep binti Ümmü Selemete), Resulullah (sovj'ın zevcesi Ümmü Habibete (ra)'ye, babası Ebu Süfyan (ra)'ın ölümünden üç gün sonra ta*ziye için gittim. Cariyesinden istediği kokuyu süründükten sonra, «Allah {ccj'a yemin ederim ki, güzel koku sürmeyi şu anda hiç arzulamıyordum. Fakat Resuiultah (sav)'tan İşittim ki «Allah'a ve ahiret gününe İnanan ya*kın akrabası ölen bir kadının, üç günden sonra koku sürmemesi ve güzel elbise giymemesi haramdır» buyurdu» hadisi bunu teyid eder.

İhdâd, süslenmeyi, koku sürmeyi, ellere kına yakmayı terketme, yani kocası öten bir kadının bunlarla beraber gelecekte muhtemelen evlenebiİeceği erkeklerden de kaçınması anlamındadır. Kocası ölen bir kadına, dört ay on günlük bir süre içersinde bunları terketmesini, yalnız kocasının, kendisi üzerindeki büyük hakkından ötürü Allah (cc), farz kılmıştır.

Şüphesiz evlilik bağı, en kutsal bir bağdır. Kadının ne islâmi, ne de ahlaki bakımdan, kocasının kendj üzerindeki hakkı ile evlilik bağını unut*ması, hiç te doğru değildir. Cahiliyet devrinde kadın, ölen kocası için bir sene koku sürmeyi, güzet elbise giymeyi ve kına yakmayı terkederdi. İs*lâm ise, bir senelik tahdidi neshederek, dört ay on gün beklemeyi farz kıl*mıştır.

Resulullah (sav)'m zevcelerinden Ümmü Seleme (ra)'den varit olan rivayete göre; bir kadın gelerek; «Ya Resulullah (sav), kızımın kocası öldü. O'nun ise gözleri hastadır. Gözlerine sürme çekebilir miyim?» deyince Resulullah (sav), «Hayır, hayır, dört ay on gün bekledikten sonra dediği*nizi yapabilirsiniz. Siz cahiliyet devrinde bir sene bekliyordunuz da, şimdi dört ay on gün bekliyemiyor musunuz?» [492] buyurdu.

Zeynep binti Ümmü Selemete (ra) şöyle rivayet ediyor,; «Cahiliyet dev*rinde kocası ölen bir kadın, küçük karanlık bir odaya kapanarak, en kötü bir elbiseyi giyer, hatta bir sene hiç yıkanmadan beklerdi. Bir senelik sü*reden sonra kendisine verilen davar ve keçi dışkısını atardı. Bundan mak*sat da, çileli ve çirkin bir vaziyette kocası için geçirilen bir yıllık sürenin, dışkı kadar kıymetinin olmadığım göstermek idi.» [493]

Bazı alimler, «...İşte bu müddet* bitirdikleri zaman artık onların ken*dileri hakkında meşru veçhile yaptıkları şeyden dolayı size günah yoktur»

âyetinden, kadının tahdidle iddet beklemesini anlamışlardır, Bu ince ve güzel bir anlayıştır. Diğer bazı alimlere göre de, ihdâd'tan maksat, güzel koku sürmemek, süstü elbise giymemek ve kına yakmamak değil, özel*likle evlenmemektir. Yalnız bu görüş, çok zayıftır.

İbn-i Kesir'e göre ihdâd'dan murat, güzel kokuyu terketmek, tezyi-natlı elbise giymemek ve mücevherat takmamaktır. Bu ihdâd, kocası ölen kadın için farzdır. Talak-ı rtc'i ile kocasından ayrılan bir kadının, iddet süresinde bunları terketmesj farz değildir. Talak yoluyla kocasından ta*mamen ayrılan bir kadının, koku sürmesi, güzel elbise giymesi ve mücev*herat takıp takmaması hususunda iki görüş vardır. Sahih olan görüş şu*dur: Kocası ölen kadının, iddet müddetindeki gibi, talak yoluyla kocasından tamamen ayrılan kadının da mücevherat takmayı, koku sürmeyi ve güzel elbise giymeyi terketmes! farz değildir. Terketme hali, ancak kocası ölen kadınlara mahsustur.

Kocası ölen yaşı küçük, adetten kesilmiş, hür ve cariye kadından han*gisi olursa olsun zineti, kokuyu ve güzel elbiseyi terketmesi farzdır. Çünkü âyet, umumu ifade etmektedir. [494]



Dördüncü Hüküm: Kadının İddet Beklemesi, Neden Farzdır?


Alimler, kadının iddet beklemesinin hikmeti hususunda, bir cok neden Jer saymışlardır. Bunları kısaca aşağıya alıyoruz,

1. Kadının hamile otup olmadığının bilinmesidir. Bu da, nesep karışık*lığı olmaması içindir. Çünkü kocası ölen bir kadına iddet beklemek farz olmasa da, kadın hemen evlense, hamile kaldığı takdirde doğuracağı ço*cuğun babasının hangi kocası olduğu bilinmezdi. Bu bilgisizlik, çocuğa karşı bir ilgisizlik meydana getireceğinden, islâmın emrettiği kurallar çer*çevesinde yavrunun yetiştirilemeyeceğl, herkes tarafından bilinen bir ger*çektir. Tüm bu ihtimallere karşı islâm, kadının iddet beklemesini emret*miştir.

2. Allah (cc), yalnız mü'min kadınların iddet beklemesini emretmiştir. Bu emre uymak ibâdettir.

3. Kadınların, ölen kocalarına acıdıklarını ve aile hayatlarının unutul*maz bir yaşantı olduğunun bilinmesi içindir.

4. Talak-ı ric'î ile ayrılan kadınlar, müracaat yoluyla eski kocalarına tekrar dönebllme ve kocalarında bu sürede, hanımlarına tekrar ricat et*me veya tamamen ayrılma fırsatı verilmesi içindir.

5. NİJcahın büyüklüğünü ve onun için uzun bir süre beklenmesinin lazım geldiğini, insanların idrak, etmesi içindir. İddet olmasaydı, kadınların evlenip ayrılmaları çocuk oyuncağına benzerdi. [495]



Âyetteki Teşrii Hikmetler


Altah (cc), aile şerefinin korunması, dağılmaması ve nesebin karış*maması İçin mü'min kadına iddet beklemeyi farz kılmıştır. Kocası ölen kadınlara Iddetle birlikte, aile hayatına saygı duyulması, evliliğin çok fa*ziletli ve güzel bir şey olduğunun açıklanması için Allah (cc), zînet tak--fmamayı,ve koku sürmemeyi emretmiştir.

Halbuki cohiliyet devrinde Iddet bir sene olduğu gibi kadın, en çirkin bir elbiseyle, en karanlık bir odada oturur, zlnetf ve kokuyu terkederek yıkanmaz, suya elini sürmez, tırnaklarını kesmez ve saçlarını da taramaz-dı. Bu çileli bir yılı bitirdikten sonra en kötü bir koku ve elbiseyle ortaya ;i çıkar, kendfsine verilen koyun veya deve dışkısını, bir köpeğe atardı. Mak*sat da, ölen kocasının hakkının çok büyük olduğunu sözüyle değil, yaşan*tısıyla göstermekti.

İslâm, cahiliyet devrindeki bu çirkin durumu düzelterek kadının, yalnız güzel koku sürme ve güzel elbise giymeyi terketmesini istemiş, iddet sü*resinin çirkin ve pis bir şekilde değil, intizamlı ve düzenli bir şeklide geçi*rilmesini emretmiştir. Çünkü temizlik, islâmın şfarındandir. Kadınlar bu iddet süresini, dilediği evde geçirebileceği gibi yakınları yanında da geçi*rebilir. Hatta kadınlar arasındaki toplantı günlerine dahi katılabilirler.

Bugünkü kadınlar, islâmın bir çok emirlerine uymadıkları, özellikle şeriatın yasak ettiği fahiş bir sesle ağlama, bağırma, yeme, İçme ve gi*yinmeyi dahi terkediyorlar. Bunlar yalnız kocalarının ölümünde değil, ba*ba, kardeş ve çocuklarının ölümlerinde de bunu yapıyorlar. Hatta bir çok kadınlar, kocalarının ölümlerinden hemen sonra güzel elbise giyme, koku sürünme ve yabancı erkeklerle konuşacak kadar kendilerinde cesaret bu*luyorlar. Halbuki bu hususta en iyisi cahiliyet adetlerini değil, islâmın emrettiğini yapmaktır. Günkü islâm, söz İle değil, öz ile. her haliyle bir ya*şama nizamıdır. [496]
 

Muhtazaf

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
30 Mar 2008
Mesajlar
9,637
Tepki puanı
1,009
Puanları
113
Yaş
67
Web Sitesi
www.aydin-aydin.com
20. DERS İDDET SÜRESİNDE KADINA İŞARETLE DÜNÜR OLMA
VE KADININ EVLİLİKLE MİHRE HAK KAZANMASI


235 — (Vefat İddetini bekleyen) kadınları nikahla isteyeceğinizi çıt*latmanızda, yahut böyle bir arzuyu gönüllerinizde saklamanızda sizin ü-zerinfce bir vebal yoktur, Allah bilmiştir ki, siz onları mutlaka hatırlaya*caksınız. Ancak kendileriyle gizlice vaadleşmeyin. (Çıtlatmak suretinde) meşru bir söz söylemeniz ise başka. (Farz olan iddet sonunu), buluncaya kadar da nikah bağını bağlamaya azmetmeyin. Ve bİİİnki Allah kalblerl-nlzde olanı muhakkak biliyor. Artık ondan sakının ve yine bilin ki, şüphe*siz Allah çok yarlığayıcıdır, gerçek hilim sahibidir (cezada acele edici de*ğildir).

236 — Kendileriyle temas etmediğiniz, yahut kendilerine bir mehir ta*yin eylemediğtnİz kadınları boşamışsanız (burda) üzerinize vebal yoktur. Onlar -zengin olan(ınız) kudretlnce, darda buluna(nınız) da halince (olmak üzere- maruf bir fa ide ile faidelendirinlz. Bu iyilik etme şiarında bulunan*ların üzerine bir borçtur.

237 — Eğer siz onları kendilerine temas etmeden önce boş ar (fakat daha önceden) onlara bir mehir tayin etmiş bulunursanız, o halde tayin ettiğiniz (o mehrrpn yansı onlarındır. Meğer ki kendileri vazgeçmiş olsun*lar, yahut nikah düğümü ellerinde bulunan kimse bağış yapmış olsun. (Ey erkekler) sîzin bağışlamanız takvaya daha yakındır. Aranızdaki üstünlüğü unutmayın. Şüphesiz ki Allah, ne yaparsanız hakkıyla görücüdür.



Âyetlerin Lafzi Tahlili


(Arredtüm): Arredtüm kelimesi, tariz kökünden türemiştir. Bir şeyi açıklıkla değil, imâ yoluyla söylemek manasınadır.

(Hıtbetinnisâi): He'nin esresiyle okunduğu zoman hi.tbe, bir kadını nikahlomayı talep etmek anlamındadır.

(Eknentüm): Setretme yani örtme manasınadır.

(La tüvaMuhünne sırren): Burada sırdan maksat nikahtır. Çünkü nikah. Karı-koca arasında gizli yapılır. Âyet*teki bu cümlenin anlamı şudur: İddet bekleyen kadınlarla evlenme iste*ğiniz) açıkça değil, üstü kapalı olarak söyleyebilirsiniz.

(Ukdetennikâhı): Ukde kelimesi, düğüm anlamındadır. Nikah kıyımında, kart-koca arastnda icab ve kabul yoluyla ya*pılan anlaşmaya akit denir. Düğüm, bir şeyin yapılmaması için olduğu ka dar, nikahta karı-kocayı birbirine bağlamak için de kullanılır.

(Ecelehü): Ecel, yazılı olan bir şeyin sonu manasına*dır. Buradaki anlamı şudur: Allah (cc)'m kadına farz kıldığı iddet müddeti

(Fahzerûhü): Allah (cc)'ın azabından korku*nuz ve emrine muhalefet etmeyiniz.

(Haiîmün): «Allah (cc), vereceği azabı erteler» anlamındadır.

(El-Mûsıı): Genişlikte olan, İstediğini istediği zaman yapabilen kimse demektir. İlim lisanında, zengin kişiye musiğ de*nilmesi; her istediğini, istediği zaman yapabildiği içindir.

(El-Muktiri): Sıkıntı ve darlıkta olmak manasındadır. Daracık bir yere sıkışan insanın hiç bir şey yapamadığı gibi, fakir bir İnsanda dar bir yere sıkışmış gibi bir şey yapamaz. Bunun için Kur'an lisanında fakire «muktir» denilmiştir.

(Temessuhünne): Mess, bir şeyi elle tutmak anlamındadır.

(Feridaten): Fariza, aslında Allah (cc)'in kullarına farzettiği emirlerdir. Burada fariza'dan maksat, evlenen kadının meh-ridir. Çünkü O da Allah (ccj'ın emriyle farz kılınmıştır.

(Yoöfûna); Âyetteki anlamı, vazgeçer manasınadır. [497]



Ayetlerin İcmali Manaları


Allah (cc), ıcmâlen şöyle buyuruyor: «Allah (cc), kocaları öldükten sonra iddet bekleyen kadınlarla, erkeklerin evlenme arzusu hususunda, hükmünü beyan ederek,.«Ey erkekler, iddet bekleyen bir kadınla evlenme arzusunda bulunmanızda bir günah ve vebal yoktur. Yalnız evlenme ar*zusunu İddet bekleyen kadınlara bildirmeniz açıktan açığa değil, çıtlatma ile'olur. Çünkü evlenme arzusunu gizleyen kişiyi Allah (cc}, muaheze et*mez, hakkıyla bilicidir. Evlenme arzusu, fahiş ve terbiyesizce bir kelimenin olmaması şartıyla yapılırsa, doğrudur. Kadınların iddetleri doluncaya ka*dar, onlarla nikah akdi yapmayınız. Şüphesiz Allah (ccj, gizli hallerinize muttali olduğu gibi, hesabını do soracaktır.

Daha sonra Allah (cc), men ir konuşulmadan yapılan nikah akdinden sonra erkeğin cinsi münasebette bulunmadan kadını boşaması hükmünü açtklar. Böyle bir kadının ayrılmasının günah olmadığını bildiren hükmü beyan etmesindeki hikmet, böyle bir kadını boşamakta hiçbir mahzur ol*madığını açıklamaktır* Bu tür ayrılan kadınlara verilen emsal mehrin yarı*sı ile gönüllerinin hoşedllmesini Allah (cc) emretmiştir. Erkeğin, ayırdığı kadına para vermesi, ayrılmadan doğan üzüntüyü atması ve ayırma olayı*nın bizzat erkek tarafından yapıldığının halk arasında bilinmesi içindir.

Bir miktar mehrin konuşulup nikah akdinin yapılmasından sonra, cin*si münasebette bulunmadan, erkeğin, kadını boşaması halinde, konuşulan mehrin yarısının kadına verilmesi farzdır. Ancak kadın veya velisi olan babasının hakkından vazgeçmesinde bir günah yoktur.

Allah |cc), kadınların boşanmasından sonra onlara İyilik yapılmasının unutulmamasını emretmiştir. Çünkü talak, her ne kadar zaruri bir sebep*ten dolayı olmuşsa da, bunun dünürlerle, insani bağların kesilmesine se*bep olmaması lazımdır. [498]



Ayetlerin Nüzul Sebebi


Hâzin tefsirinde: «Kendileriyle tema* etmediğiniz, yahut kendilerine bir men İr tayin eylenıedl&lniz kadınları boscrmssamz (bunda) üzerinize ve*bal yoktur» âyeti, Ensarlı bir kimsenin, hanımını boşaması üzerine nazil olmuştur. Çünkü o. Beni Han I f ete kabilesinden bir kadınla hiç mehir ko*nuşmadan evlenmişti. Sonra bu kadınla cinsi münasebette bulunmadan boşa m iş ti. İşte bunun üzerine, bu âyet nazil oldu. Resululloh (sav), o adama, «Boşadığınız kadının gönlünü hoş etmeniz için. ona biraz mal ve para veriniz» buyurdu» [499] denir. [500]



Âyetlerin Tefsirindeki İncelikler


Birinci incelik: Kur'an, İddet bekleyen kadına, çıtlatma yoluyla talip olmayı mubah kılmıştır. Çıtlatma şöyle olabilir: Erkek, kadına, «Cok güzel*siniz, iyi bir ev kadınısınız, bir çok kimse sizinle evlenmek ister» gibi söz*lerle hitap edebilir. Erkek, kadına kendi vasıflarını anlatmak suretiyle de bu olabilir.

İbn-i Mübarek. Abdurrahman bin Süleyman'dan, O'da teyzesi Sükey-nete binti Hanzele'den şöyle rivayet eder: «Kocamın vefat iddetini bekler*ken, yanıma Ebu Cafer Muhammed bin Ali gelerek, «Resulullah (sav)'a yakınlığımı, Hz. Ali (ra)'nin torunu olduğumu ve İslâmdakj yerimi biliyor*sunuz» dedi. O'na, «İddette olduğumu bildiğiniz halde benimle evlenmek mi istiyorsunuz? İddet süresinde evlenmenin haram olduğunu ve Allah (cc)'ın seni muaheze edeceğini bilmiyormusunuz?» dedim. O. «Ben öyle bir şey söylemedim. Yalnız İslama ve Resulullah (sav)'a yakınlığımı ifade ettim. Bİlmiyormusunuz ki, Resulullah (sav), kocası Ebu Seleme'nin vefatı üze*rine İddet bekleyen, Ümmü Seleme (raj'nfn yanma giderek Allah (cc} ya*nındaki yerini anlatmıştı. O'nun bu anlatışı, eğer evlenmek talebi olsaydı, onu yapmazdı» dedi.» [501] Bu hadis ve hadiseden anlaşılıyor ki. iddet bek*leyen bir kadına dvlenme teklifinde bulunmak haram, evlenme arzusunu çıtlatmak ise mubahtır.

İkinci İncelik: Zemahşerİ; ««...Ancak kendileriyle gizlice vaadleşme-yin...» âyetinde, «gizlice» kelimesinden maksat, cinsi münasebettir. Yal*nız cinsi münasebet denilmeyîp, kinaye bir ifade ile «gizlice» denilmiştir. Çünkü o iş, mutlaka gizli yapılır. Sonra Aliah (cc)'ın «cinsi münasebet» yerine «nikoh» tabirini kutlanması o işin, sahih bir nikahla yapıldığında meşru olacağı içindir.n [502] demektedir.

Üçüncü incelik: «...Nikoh bağını bağlamaya azmet (meyin...» âyetinde «azim» kelimesinin anılması, iddet halindeki kadının bilfiil nikah yapmak*tan şiddetle kaçınmasına delalet eder. Çünkü bir şeyi yapmaya azmetmek. onu yapmaktan öncedir. Allah (cc)'m nikah akdi azmini yasaklamasından, akdinde kesinlikle yasak olduğunu görürüz,

Dördüncü incelik: «Kendileriyle' temas etmediğiniz...» âyetinde, «cin*si münasebet» yerine, «temas etmeme* tabirinin kullanılması, Kur'an üs-lubundaki edebi gösterir.

Ebu Müslim bu hususta; «Allah {cc)'ın «cinsi münasebet» yerine «te*mas etmeme» tabirini kullanmasından kastı, kulların aralarındaki konuş*malarda edebli olmaları lazım geldiğini göstermek içindir» [503] diyor.

Beşinci İncelik: «Sizin bağışlamanız takvaya daha yakındır. Aranızdaki üstünlüğü unutmayın...» âyetinde hitap, kadın ve erkeğin her ikisine bir*dendir. Yalnız erkeklere değildir, imam Fahreddin er-Râzî, «Kadınlar ve erkekler arasında müşterek hükmü ifade eden âyet ve hadîslerde hitap, yalnız erkekleredir. Çünkü asıl olan, erkeklerdir» [504] der.

Altıncı İncelik: Mehir konuşmaksızın akdedilen nikahtan sonra cinsi münasebete bulunmadan ayrılan kadına, erkeğin bir miktar mal verme-sindekl hikmet, kadını malla taltif etme, haysiyet ve şerefinin rencide edil*memesi İçin boşamanın kadın tarafından değil, yalnız erkek tarafından ya*pıldığını herkesin bil m es j içindir.

ibn-i Abbas (ra)'a göre, kadını boşayan erkek, zenginse, ayırdığı ka*dına bir cariye, fakir ise üç adet elbise vermelidir.

Yedinci incelik: Hasan bin Ali (ra)'nin boşadığı bir kadına taltif ola*rak on bin dirhem para verdiği rivayet edilir. Hz. Hasan (ra)'nın hanımını boşama nedenini tarihçiler şu şekilde aktarırlar: Aişe el-Has'amiyye (ra), Hz. Hasan (ra)'ın zevcesi idi. Hz. Ali (ra)'nın şahadetinden sonra Hz. Ha*san (ra)'a biat edildiğinde hanımı O'na, «Hilafet seni zayıflatır» dedi. Bu*nun üzerine Hz. Hasan (ra), «Babam şehit edildi, diye sevincini mi açık*lıyorsun? Git, benden üç talak ile boşsun» dedi. Kadın, iddeti bitinceye kadar bir odaya çekildi. Hz. Hasan (ra) nikah akdi sırasında borçlu kal*dığı meblağ ile on bin dirhem parayt boşadığı hanımına gönderdi. Parayı alan kadın, «Sevgilimden ayrılma karşılığı gönderilen bu para azdır» diye*rek ağlamaya başladı. Kadının bu hali elçi vasıtasıyla Hz. Hasan (ra)'a bil*dirilince, «Eğer onu üç talakla ayırmasaydım, ricat ederek tekrar alırdım» dedi.»[505]



Ayetlerdeki Şer’i Hükümler

Birinci Hüküm: Iddet Bekleyen Kadına, Evlenmek Maksadıyla Talepte Bulunmanın Hükmü Nedir?


İddet bekleyen kadınlara üç türlü evlenme isteğinde bulunulabilir.

1. Çıtlatma veya açıktan isteme: Bu tür evlenme isteğinde bulunu*lan kadın, hiçbir erkeğin nikahında olmayan ve iddette bulunmayan ka*dındır. Böyle bir kadınla nikah akdi yapmak veya nikah talebinde bulun*mak caizdir. Yalnız dul veya bakire bir kadına, bir şahsın evienme isteğin*de bulunması halinde, müsbet veya menfi bir cevap alıncaya kadar ikinci bir erkeğin, aynı kadına evlenme teklifinde bulunması dinen yasaktır. Çün*kü Resulullah (sav); «Hiç kimse, müslüman kardeşinin evlenme isteğinde bulunduğu kadından müsbet veya menfi bir cevap alıncaya kadar, evlen*me talebinde bulunmasın» [506] buyurmuştur.

2. Doğrudaı doğruya ve çıtlatma: Bu çeşit evlenme talebinin, evli bir kadına yapılması, caiz değildir. Çünkü'bu tür evlenme teklifi, kadının evlilik hayatını yıkacağından haramdır.

Talak-ı Ric'i ile kocasından ayrılan bir kadına, evlenmek arzusunun doğrudan değil, ima yoluyla bildirilmesi de caiz değildir. Çünkü kadın her ne kadar kocasından Talak-ı Ric'î ile ayrılmışsa da yine evli kadın hük*mündedir. Kocası, iddet süresinde ricat ederek ona dönebilir.

3. Çıtlatma ve imâ yoluyla: Bu şeklide evlenme arzusu, kocası ölen veya üc talakla tamamen ayrılan kadınların iddet süreleri içinde yapılır. Çünkü Allah, «(Vefat iddetini bekleyen) kadınları nikahla İsteyeceği*nizi çıtlatmanızda... bir vebal yoktur...» âyetiyle bunu be/an etmiştir.

Yukarıda vasıfları açıklanan kadınlarla evlenme arzusunda bulunma*nın haram olması ise, âyetin mefhumundan bilinmektedir Çunku Allah (cc)'ın «Çıtlatmanızda bir vebal yoktur» emrinden, evlenme talebinin açık*tan yapılmasının haram olduğu anlaşılmaktadır. Bu durum, İmam Şafiî (ra)'nin görüşüne göredir. [507]



İkinci Hüküm: İddet Bekleyen Kadınla Yapılan Nikah Sahih Midir Yoksa Fasit Midir?


İddet süresinde kadının nikah akdi yapmasını haram kılan Allah (cc) kocası ölen veya üc talakla ayrıian kadınlara, iddet müddetlerinin bitirümesini farz kılmıştır. Çünkü Allah (cc),: (Farz olan Iddet) sonunu bulun*caya kadar da nikah bağını bağlamayı azmetmeyin...» buyurmuştur. Âyet-[ ten anlaşılıyor ki, iddet bekleyen bir kadına, nikah akdi değil, nikaha az*metme dahi haramdır.

Bütün alimler kidet bekleyen kadına yapılan nikah akdinin, fasit ol*duğuna kesinlikle hükmederek İttifak etmişlerdir. İddet müddetinde yapı*lan bir nikah akdi ile cinsi münasebette bulunulsa dahi nikah feshedilir. Bu kadın ve erkeğin tekrar evlenmeleri İmam Malik ve İmam Ahmed bin Hanbel'e göre, ebediyyen haramdır, yani evlenemezler. Çünkü o akit, helal olacak bir şeyi, haram kılmıştır. Babasını öldüren kimsenin, baba mira*sından mahrum kalışı gibi, bu kadınla erkeğin, tekrar evlenmeleri de ebe*diyyen haramdır. Hz. Ömer (ra), iddet süresinde evlenen kadın ve erke*ğin birbirlerine ebediyyen haram olduğuna dafr hüküm vermiştir, İmam Malik (ra) ve İmam Ahmed bin Hanbel (ra) de onun bu hükmüne daya*narak ebediyyen birbirlerine haram olduklarına hükmetmişlerdir.

İmam-t Azam Ebu Hanife (ra) ve İmam Şafiî (ra)'de, iddet süresinde akdedilen nikahın feshedilmesine hükmetmişlerdir- Çünkü Allah (cc)'ın; «(Farz olan iddet) sonunu buluncaya kadar da nikah bağını bağlamaya azmetmeyin...» âyeti, açıkça buna delalet eder. Fasit nikahla evlendiği erkekle, cinsi münasebette bulunan bir ködının İddet başlangıcı, eski iddetinin başlangıcı değil, nikahın feshedilme tarihinden itibaren ki müddet*tir. Bu şekilde iddetlnf tamamlayan bir kadın, başka erkeklerle evlenebi*leceği gibi, fasit nikahla evlendiği erkekle de evlenebilir. Aslında fasit ni*kahla değil, doğrudan doğruya kadınla İddetİ dolduktan sonra evlenmek, helaldir. Bir şeyin helal oluşu da Kur'an, hadis ve Icma İle tesbit edilir. Bu mesele de âyet, hadis ve icmâ'dan bir delil yoktur.

Zinanın hükmü ve günahı, iddet süresinde akdedilen nikahtan büyük olduğu halde, kişinin zina yaptığı kadınla daha sonra evlenmesi haram olmadığı gibi, fasit nikahla evlenen bir kadının, nikah feshinden itibaren iddet bitiminde, aynı erkekle evlenmesi de haram değildir. Hz. Ömer (ra)'ln, nikahları birbirine ebediyyen horam olanlar hususundaki hükmü, her ne-kadar doğru İse de daha sonra bu hükmünden döndüğü kesinlikle tesbit edilmiştir. Hz. Ömer (ra)'in iddet süresinde evlenenlerin nikahlarının fes*hine ve birbirleriyle ebediyyen evlenemeyeceklerine dair hüküm verdiği olayı, aynen aşağıya alıyoruz:

Ibn-i Mübarek, senediyle Mesruk'tan şöyle rivayet eder: «İddet müd*deti dolmayan Kureyşll bir kadın, Arapların Sakif kabilesinden bir erkekle evlendi. Haber Haz. Ömer (ra)'e ulaşınca, her ikisini getirterek nikahlarını feshetti. Her ikisine de işkence yaptırarak ebediyyen evlenemeyeceklerine hükmetti ve kadının nikah mehrini de Beytü'l Mal'den verdirdi. Hz. Ömer (ra)'in bu uygulaması halk arasında yayıldığı zaman, Hz. Ali (ra): «Allah (cc) müminlerin emlrlni bağışlasın. Beytü'l Malden hiç mehir verilir mi? O kadınla erkek cahilce bir iş yapmışlardır. Uygun olan hareket, onların yaptığını Resulullah (sav)'ın sünnetiyle reddetmektir» deyince, kendisine, «Sîz olsaydınız nasıl hükmederdiniz?» diye soruldu. O'da: Kadının erkek*ten mehrini alması lazımdır. İşkence yapmadan birbirinden ayırmak ge*rekir. Kadının iddeti dolduktan sonra erkek isterse, sahih bir nikahla yeni*den evlenebilir» dedi. Hz. Ali (ra)'nin bu husustaki fetva ve hükmü Hz. Ömer (ra)'e ulaşınca, «Siz, bilmeyerek yaptığımız şeyleri, Resulullah (sav)'-ın sünneti İte düzelttiniz» buyurdu.» [508] Hz. Ömer {ra)'in bu ifadesinden, «ebediyyen birbirleriyle evlenemezler» hükmünden döndüğü anlaşılmak*tadır. [509]



Üçüncü Hüküm: Evlendikten Sonra Cinsi Münasebette Bulunmadan Boşanan Bir Kadının Hükmü Nedir?


Tajpk âyetleri, boşanan kadınların hükümlerini beyan ederken, nevi*lerini de izah etmektedir.

1. Nikah akdi sırasında bir mehir tayin edilen ve cinsi münasebette bulunulan boşanmış kadın.

2. Nikah akdi sırasında bir mehir tayin edilmeyen ve cinsi rr.ünasebet-te bulunulmadan boşanan kadın.

3. Nikah akdinde mehir tayin edilen ve cinsi münasebette bulunulmak-sızın boşanan kadın.

4. Nikah akdinde mehir tayin edilmeyen ve cinsi münasebette- bulu*nulan boşanmış kadın.

1. Nikah akdi sırasında bir mehir tayin edilen ve cinsi münasebette bulunulan boşanmış kadının hükmünü; Allah (cc), «Boşanmış kadınlar kendi kendilerine üç hayız ve temizlenme müddeti beklerler (beklesinler)»

(Bakara: 228) âyetiyle beyan etmiştir. Erkek, kadını boşadığı takdirde, meh-rlnden hiç bir şey alamaz. Çünkü Allah (cc), «...(Ey zevçler) onlara (ka*dınlara) verdiğiniz bir şeyi (mehrl, geri) almanız size helal olmaz...» (Baka*ra: 229) buyurmuştur. Âyetten anlaşılan şudur: Erkek, birlikte hayat sürdüğü hanımım zaruret gereği veya kendj arzusuyla boşadığı takdirde, ni*kah akdi sırasında verdiği mehri ve yaptığı masrafları alması haramdır. Hatta erkeğin nikah akdi sırasında tayin edilen mehrin verilmeyen kısmını, hanımını boşadığı zaman ödemesi farzdır.

2. Nikah akdi sırasında bir mehlr tayin edilmeyen ve clnst münase*bette bulunulmadan boşanan kadının hükmünü; Allah (cc), (mavzumuz) âyette beyan etmiştir. Bu tür bir kadının boşanması halinde, kocasının mehir vermesi gerekmez. Yalnız kadını bilinen bir şekilde menfaatlendir-mek (bir miktar para vermek) daha iyidir. Çünkü Allah (cc), «Kendileriyle temas etmediğiniz (cinsi münasebette bulunmadığınız), yahut kendilerine bir mehir tayin eylemedlğintz kadınları boşamışsanız (bunda) üzerinize bir vebal yoktur. Onları -Zengin olan(ınız) kudretince, darda bulunan(ınız) da halince (olmak üzere)- maruf bir faide İle faidelendiriniz...» buyurmuştur. Bu âyet, erkeğe, kadını boşadıktan sonra gönlünü almak için bir miktar para veya mal vermesini tavsiye ediyor. Bu ise sünnettir.

İslâm alimlerinin ittifakına göre, bu tür kadınlara mehir verilmediği gibi, iddet beklemelerine de lüzum yoktur. Çünkü Allah (cc), «Ey iman eden*ler, mü'min kadınları nîkahlayipta, sonra kendilerine dokunmadan (cinsi münasebette bulunmadan) onları boşodığınız zaman sizin İçin üzerlerine sayacağınız bir İddet yoktur...» (Ahzâb: 49) buyurmuştur.

3. Nikah akdinde mehir tayin edilen ve cinsi münasebette bulunma*dan boşanan kadının hükmünü; (Allah (cc}, «Eğer siz onları kendilerine temas etmeden (cinsi münasebette bulunmadan) önce boşar, (fakat daha evvelden) onlara bir mehir tayin etmiş bulunursanız, o halde tayin ettiği*niz (o mehrjin yarısı onlarındır...» (Bakara: 237) âyetiyle beyan etmiştir. Kendisiyle cinsi münasebette bulunulmayan kadının, kocası için bekle*yeceği bir İddet süresi yoktur. Yalnız erkeğin, nikah akdi sırasında tayin edilen mehrin yarısını, boşadığı kadına vermesi farzdır.

4. Nikah ckdinde mehir tayin edilmeyen ve cinsi münasebette bulu*nularak boşanan kadınrn hükmünü, Allah (cc), «...O halde onlardan hangi*siyle faidelendiysenlz (cinsi münasebette bulunduysanız) ücretini takdir edildiği vech İle verin...» (Nisa: 24) âyetiyle beyan etmiştir. Nikah akdi sı*rasında miktarı tayin edilmeyen mehrin, boşanılan kadına verilmesi farz*dır. Mehlr miktarı, boşanılan kadının annesi, kızkardeşlerî, halaları ve tey*zelerinin nikah akidlerinde tayin edilenden aşağı olmamalıdır. Hatta imam Fahreddin er-Râzî'ye göre, bu tür kadınlara ödenecek mehlr meblağı, Al*lah (cc) tarafından farz kılınmasaydı dahi kıyas yoluyla ödenmesi lazım*dır. Şüpheli bir nikahla cinsi münasebette bulunan kadına, boşandıktan

veya nakının feshinden sonra, emsal kadınlara verilen mehir miktarı ka*dar verilmesine icma halinde alimler hükmetmişlerdir. Öyleyse sahih bir nikahla, mehir tayin edilmeden evlenen ve cinsi münasebette bulunan ka-' dinin, şeriatın zaruret saydığı sebeplerden dolayı boşanması halinde, em*saline verilen mehir miktarının, erkek tarafından kendisine verilmesi farz*dır. [510]
 

Muhtazaf

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
30 Mar 2008
Mesajlar
9,637
Tepki puanı
1,009
Puanları
113
Yaş
67
Web Sitesi
www.aydin-aydin.com
Dördüncü Hüküm: Mut'a (Nakit Para Veya Mao'mn Her Boşanan Ka*dına Verilmesi Farz Mıdır?


Allah (cc), «...Onları -zengin olan(ınız) kudretlnce, darda bulunan(ınız) da halince (olmak üzere)- maruf bir faSde ile faidelendirintz» âyetiyle, ni*kah akdinde bir mehir tayin edilmeyen ve cinsi münasebette bulunulmayan her kadına, boşayan kocanın, faideleneceği miktarda nakit para veya mal vermesini farz kılmıştır. Yalnız faklhler, boşanan her kadına bir mik*tar para veya mal vermenin farz olup olmadığı hususunda ihtilaf etmiş*lerdir.

Hasan-ı Basri (ra)'ye göre, boşanan her kadına nakit para veya mal—nikah akdinde mehrin tayini ve cinsi münasebet Önemli değildir— veril*mesi farzdır. Çünkü Allah (cc), «...Boşanan kadınlarında meşru surette faidelenmeleri haklarıdır ki bu, Allahtan korkanlar İçin bir vazifedir.ı (Bakara: 241} âyetinde umumi bir ifade ile emretmiştir.

İmam Malik (ra)'e göre ise, boşanan her kadına nakit para veya mal verilmesi farz değil, müstehaptır. Çünkü Allah (cc), «Bu Al tahtan korkan*lar İçin bir vazifedir», «Bu İyilik yapanlar İçin bir vazifedir», buyurmakta*dır. Eğer ödenecek mehir miktarı farz olsaydı, Allah (cc) mutlak bir ifade ile bunu buyururdu.

Cumhur (Hanefî, Şafiî ve Hanbeli)'a göre de, boşanan her kadına ni*kah akdinde bir mehir tayin edilmemiş İse, nakit para veya mal verilmesi farzdır. Eğer nikah akdinde bir mehir tayin edilmiş ise, bunun verilmesi müstehabtır. Bu görüş, ibn-i Ömer (ra), İbn-i Abbas (ra), Ali (ra)'den rivayet edilmiştir. Bunların toplayıcı olan delillerinin tercih edileceğini ümit edi*yorum. Allah (cc) en iyi bilendir. [511]



Beşinci Hüküm: Mut'a Nedir Ve Miktarı Ne Kadardır?


Boşanılan kadına yardım, ikram ve boşanmadan duyulan üıüntünün telafisi İçin verilen mal, nakit para ve elbiseye mut'a denir. Mut'a miktarı İse boşayan kocanın mali durumuna göre ayarlanır.

İmam Malik (ra)'e göre, boşanılan kadına verilen mut'a miktarı için az veya çok diye bir sınır yoktur.

İmam Şafiî (ra)'ye 9Öre İse, boşanılan kadına, zengin olanın bir mik*tar malla birlikte bir cariye vermesi müstehaptir. Orta halli bir İnsanın 30. dirhem, fakir bir kişinin de bir çarşaf vermesi lazımdır. [512]

İmam-ı Azam Ebu Honife (ra)'ye göre de, boşanılan bir kadına mut'a olarak, en az namazda bütün vücudunu örtecek kadar bir elbise verilmesi lazımdır. İmam Ahmed bin Hanbel (ra)'den nakledilen İkinci bir görüşe gö*re, mut'a, kocanın fakirlik ve zenginlik durumuna göre ayarlanır. Bu da zamanın hakiminin içtihadıyla belirlenir. Bu görüş, hepsinden daha tercih-İldir. [513] Allah (cc) en iyi bilendir. [514]



Ayetlerden Alınacak Dersler


1. Kocasının vefat Iddetinİ bekleyen veya üç talakla ayrılan bir kp-dına, İddet süresi içinde çıtlatma yoluyla evlenme talebinde bulunmak caizdir.

2. İddet bekleyen kadınla, nikah akdj yapmak haramdır ve akltde fa*sittir.

3. Mehir tayini yapılmayan her kadına, boşanması halinde nakit para veya mal vermek farzdır. Eğer nikah akdi sırasında mehlr tayin edilmişse kadın boşandığında, onu menfaatlendirmek müstehoptır.

4. Evlendiği bir kadınla cinsi münasebette bulunmadan şeriatın zaru*ret kabul ettiği bir sebepten ötürü erkeğin boşanması mubahtır.

5. Nikah akdi sırasında bir mehir tayin edilen ve cfnsi münasebette bulunulmadan boşanan kadına, mehrin yarısının verilmesi farzdır. [515]



Âyetlerdeki Teşriî Hikmetler


Mehir tayin edilmeyen ve ctnsi münasebette bulunulmadan boşanan kadına nakit para veya mal verilmesi farzdır.

Nikah akdi sırasında mehir tayin edilen ve cinsi münasebette bulu*nulan veya bulunulmayan kadına, nakit para veya mal verilmesi müstehab-tır.

Bir kimsenin, evlendiği kadınla cinsi münasebette bulunmadan bo*şanması halinde, nikah akdinde mehir tayin edilmişse emsal kadınların ni*kah akidierinde tayin edilen mehrin yarısını vermesinin hikmeti nedir? Şüphesiz nikah akdinden sonra cinsi münasebette bulunmadan kadının erkek tarafından boşanılması, ona hakarettir. Halk içersinde kadın hakkın*da şüpheler uyandıracağından Allah (cc), tamamen suçsuz olduğu ve boşanmanın tamamen erkek tarafından yapıldığının bilinmesi için, meh*rin yarısının verilmesini emretmiştir. Halk içersindeki, «Filankes, filan ka*dından ayrıldığında şu kadar para verdi. Eğer kötü bir kadın olsaydı ve*ya başka bir suçu olsaydı verir miydi?» sözleri, bir yerde boşanan ka*dının temizliğine, İffetine şehadettir. Kadına verilen menfaat, yaraya sü*rülen merhem gibidir. Merhemin yarayı tedavi etmesi gibi.-menfaatlendir-me de, kadının duyduğu ayrılık ızdırabını tedavi eder.

İslâm, iffet ve namusumuzu korumayı emrettiği kadar, müslümanla-rın haysiyet ve şereflerini de korumamızı emreder. Bunun içindir ki ço*ğunlukla karı-koca arasında ayrılıklar, geçimsizlikten olur. Ayrılma anla*rında dahi iyilik yapmayı ve herkesin iyi olmasını düşünmeyi unutmama*mız lazımdır. Çünkü Allah (cc), «...Aranızdaki üstünlüğü unutmayın..,» (Bakara: 237) buyurmuştur. Şüphesiz nikahla oluşan dünürlük bağları, mukaddestir. Bir aileden birisiyle evlenene düşen, boşandığı zaman dahi, onların haklarını ve sevgisin) unutmamaktır. Bu günkü müslümanların ya*şantısı nerede? Kur'anın emrettiği yaşama tarzı nerede? Yaşantımızla, Kur'anın emrettiği hayat tarzının bir olması lazımken ne kadar ayrı ol*dukları gözler önündedir. [516]
 

Muhtazaf

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
30 Mar 2008
Mesajlar
9,637
Tepki puanı
1,009
Puanları
113
Yaş
67
Web Sitesi
www.aydin-aydin.com
21. DERS FAİZİN SOSYAL ZARARLARI


275 — Riba (faiz) yiyenler, kendilerini şeytan çarpmış (birer mecnun) dan başka bir halde (kabirlerinden) kalkmazlar. Böyle olması da onların; «alım satım da ancak riba gibidir» demelerindendir. Halbuki Allah alış*verişi helal, ribcyı (faizi) haram kılmıştır. (Bundan böyle) kim Rabbinden kendisine bir Öğüt gel ipte (faizden) vazgeçmezse ona ve işi (hakkındaki hüküm) de Allah'a aittir. Kim de tekrar (faize) dönerse onlar o ateşin ya*nanıdırlar ki orada onlar (bir daha çıkmamak üzere) ebedj kalıcıdırlar.

276 — Allah ribanın bereketini tamamen giderir. Sadaka(sı verilen)-lerl ist arttırır. Allah (haramı helal tanımakta ısrar eden) çok kafir, çok günahkar hiç bir kimseyi sevmez.

277 — İman eden, iyi iyi amel (ve hareketlerde bulunan, namazı(nı) dosdoğru kılan, bir de zekatı(nı) veren kimselerin (evet), onların Rableri İndinde mükafatları vardır. Onlara hiçbir korku yoktur. Onlar mahzun da olacak değillerdir.

278 — Ey iman edenler, (gerçek) müminler iseniz Allah'tan korkun, faizden (henüz alınmamış olupta) kalanı bırakın (almayın).

279 — İşte (böyle) yapmazsanız Ailaha ve peygamberine karşı harb(e girmiş olduğunuzu) bilin. Eğer (tefeciliğe) tevbe ederseniz, mallarınızın başları (sermayeleriniz) yine sizindir. (Bu suretle) ne haksızlık yapmış ne de haksızlığa uğratılmış olmazsınız.

280 — Eğer (borçlu) darlık İçinde bulunuyorsa ona geniş bir zamana kadar mühlet (verin). Sadaka olarak bağışlamanız ise sizin için daha hayırlıdır. Eğer bilirseniz.

281 — öyle bir günden sakının ki (hepiniz) o gün Allah'a döndürü*leceksiniz. Sonra herkese kazandığı tastamam verilecek, onlara haksızlık edilmeyecektir.



Âyetlerin Lafzî Tahlili


(Erribâ): Lügatta riba, mutlak artış manasınadır' Şeriat*ta İse, para sahibinin, borçludan ana paranın dışında aldığı fazla paraya denir,

(Yetehabbeduhû): Tehabbüd Kökünden türeyen yetehabbedühû fiili, dengesiz vuruşa denir.

(El messi): Lügatta messi kelimesinin asıl manası, ot sürmektir. Âyette ise, deli anlamında kullanılmıştır.

(Mevızatün): Hayrı hatırlatma manasındadır.

(Selefe); Geçmiş demektir.

(Yemhagu): Bir şeyin azar azar tükenmesine denir.

(Ve yürbî essadakâti): «Allah, sadakayı arttırır ve ürettirir.»

(Esimin): Günahtan dönmeyen ve İsrar eden kimse anlamındadır.

(Fe'zenû biharbin): ilan etmek manasınadır.

(Zû usretln); Lügatta usret, fakirlik ve yoksulluk manasınadır.

(Feneziretün): Ertelemek anlamındadır.

(Meyseretin): Zengin olmak manasınadır. [517]



Âyetlerin İcmali Manaları


Allah (cc) icmâlen buyurur: «Ailah (cc), halkın kanını emen faizcilerin kıyamet günü kabirlerinden, şeytan çarpmasıyla sara'ya tutulan insanlar nasıl kalkarsa, öyle kalkacaklarını haber veriyor. Çünkü onlar şeytanla-

rın aldatması sonucu yedikleri faiz yüzünden, adeta deli gibi olurlar. O gündeki baygınlık halleri İse, haram olan faizi helal bilerek yemeleri ve, «Faizde ne var? O, alış-veriş gibidir. Alış-veriş haram değil de o, neden haram olsun?» demelerindendir.

Onların dayanmış oldukları şüpheli nokta şurasıdır: Alış-verîşte bir takım kârlar vardır. Faiz de aynen onun gibi kâr getirmektedir. Aslında bu boş bir şüpheden ibarettir. Ticari muamelelerde kâr olduğu kadar, zararında bulunması muhtemeldir. Ticarette kar ve kazanca tesir eden sebepler farklıdır. Halbuki faiz böyle değildir. Faiz de her halükarda ka*zanç mevzubahistir. İşte alış-veriş ile faiz arasındaki en Önemli fark bu*radan doğmaktadır. Birinin helal, diğerinin haram kılınmasına sebep olan da bu husustur. Yalnız kazanç mevzuu bahis olan alış-verişlerin tümü de faizin kapsamına girer ve haramdır. Çünkü kazanç mahdut ve garantilidir. Alış-veriş ile insanların alınteri, kanı pahasına kazanılan paranın faiz ola*rak alınması eşit olabilir mi?

Kim Ailah (cc)'tan gelen öğüdü dinler ve faizden vazgeçerse, daha önce almış olduğu faizler kendisinden tekrar alınmaz. Eğer daha önce faizcilik yaptıysa Allah (cc), onu muaheze etmez. Allah (cc)'ın faizciliği ya*sakladığını bilerek yapanlar, ahirette şiddetli bir azaba duçar olacaklar ve orada ebedi kalacaklardır. Çünkü onlar, Allah (cc)'ın keslnllkie yasak*ladığı bir. şeyi helal kılmışlardır.

Muhakkak Allah (cc), faizi ve faizle uğraşan kimselerin servetlerini eksiltir ve yok eder. Bu yokoluş, ya servetin tamamen elden çtkması veya bereket ve huzurun kayboluşu şeklinde tezahür eder. Tecrübeler göster*miştir ki, faizle iştigal ederek kazanılan servetler mutlaka yok olmaktadır. Nitekim Resulullah (sav), bu hususu açıkça bildirmiştir. Allah (cc)'ta: «De*ki: Murdarla temiz -murdarın çokluğu hoşunuza gitse d9- (hiçbir 2aman) bir olmaz. Onun için ey salim akıl sahipler) (murdarı İhtiyar etmek hususun*da) AHahtan korkun (temiz olun). Olur ki kurtuluşa erersiniz» (Mâide: 100) âyetinde faizin murdar olduğunu, hiçbir zaman temiz ve helal kazanılan bir servetle ölçülemeyeceğini, faizle kazanılan malın ilk bakışta çok gibi görünse de, mutlaka yok olacağını kesin bir İfade ile zikretmiştir.

Zekat ve sadaka ile ortaya çıkan islâmi yardımlaşma ve dayanışma neticesi, ferdin malı azalıyor gibi görünse de gerçekte bereketli, sıhhati yerinde, gönlü huzurlu, zihni sükunetti olur. Bu durum nesilden neslle bile İntikal eder.

Şüphesiz Allah (cc), küfranı nimette Dulunan günahkarları sevmez. Allah (cc)'m haram kıldığı şeyleri helal kabul edenler için en uygun vasıf, küfranı nimet ve günahkarlık sıfatlarıdır. Faizi helal kabul edipte cemiyet hayatını faiz esası üzerine İkame etmek, günahkarlıktan ve küfürden baş*ka bir şey değildir. Çünkü iman ile küfür bir arada bulunmaz. Netice de Allah (cc), faizle iştigal eden ve cemiyet hayatını faizli nizam temelleri üzerine oturtanlara savaş açmıştır: «İşte (böyle) yapmazsanız Allah'a ve peygamberine karşı harb(e girmiş olduğunuzu) bilin. Eğer (tefeciliğe) tev-be ederseniz mallarınızın başları (sermayeleriniz) yine sizindir. (Bu suretle) ne haksızlık yapmış ne da haksızlığa uğratılmış atmazsınız».

Hangi müslüman, bu âyeti duyduktan sonra faizle iş yapabilir? Yarab-fei bizi böylesine murdar bir iş yapmaktan muhafaza eyle. Yediğimiz mur*dar, pis şeyler varsa, bizi temizle! Şüphesiz duamızı işiten ve cevap veren*sin. [518]



Âyetlerin Nüzul Sebebi


Cahiliyet devrinde Abbas (ra) ve Halid bin Velid (ra), ortak olarak Sakjf kabilesinden bazı kişilere faizle para veriyorlardı. «Ey iman edenler (gerçek) müminler iseniz Allah'tan korkun, faizden (henüz alınmamış olup ta) katanı bırakın (almayın)» âyeti nazil olduğu sırada onların faize veril*miş büyük paralan vardı. Bunun üzerine Resulullah (sav) müminlere, «Ha*berdar olunuz. Faizle para alış-veriş usulleri, cahiliyet devrinde tesis edilmiştir. Bunu Allah (cc), yasaklamış (haram kılmış)tır. Şimdi Abbas (ra)'a faizden gelecek (artan) parayı aldırtmayacağım. Cahiliyet devrindeki kan gütme davası da İslömda yoktur. İslâmda ilk kaldıracağım kan davası, Rebia bin el-Harls bin Abdulmuttalib'in kan davasıdır» buyurdu. [519]



Âyetlerin Tefsırindeki İncelikler


Birinci incelik: (Mevzumuz) âyette, sriba yiyenleri ifadesinden mak*sat, faiz almak ve tasarruf etmektir. Bu İfadenin kullanılmasındaki asıl amaç, servetten yemek, yani harcamaktır. Çünkü servetten yemekten gaye, yemek ve yedirmektir. Tasarruf dahi yapılsa, sonuçta yemek, harcamak İçin tasarruf yapılır. Âyetin başlangıcında da bu tabirin kullanılması bun*dandır" Gasp ve dolandırıcılık yoluyla halkın parasını, tasarrufuna geçi*ren kimseye de, «halkın parasını yedi» denir.

İkinci incelik: Allah (cc), faizcileri, cin ve şeytanlar tarafından çarpı*lan insanlara benzetir. Bu benzetişte bir incelik vardır. Dünyada faizli pa*ra yiyenlerin kıyamet günü haşir meydanına çağrıldıklarında, kabirlerinden kalkmak İstedikleri zaman, Cenab-ı Hak tarafından karınları o kadar büyü*tülüyor ki, taşımaya güçleri yetmiyor, düşüyor ve sürünerek gidiyorlar. İşte kıyamet günü onların bu halleri, herkes tarafından görülecek ve bl-Ünecektir. Sahabi Said bin Cübeyr'den varit olan rivayete göre. Kıyamet günü karınlarının taşınamayacak kadar büyük olması, faizcilerin alamet-l farikasidır. [520]

Üçüncü incelik: «Alım satım da, ancak riba gibidir» cümlesinde yük*sek seviyede çok güzel bir teşbih vardır. Çünkü ribanın alış-verişe teşbih edilmesi gerekirken aksine helal olan alış-verişin ribaya teşbih edildiği görülür. Onlar, «Faiz, saf ve temizdir. Bunda haram olacak taraf neresi*dir?» diyorlardı. Hatta faizin helal olduğuna İnanan kişiler, kıyas yaparak alış-verişinde riba gibi helal olduğuna hükmediyorlardı.

Dördüncü İncelik: Şüphesiz faizci, alacağı faiz ile malının artmasını ister. Zekat vermeyen de, malının çoğalması için vermez. «Allah ribanın bereketin) tamamen giderir. Sadaka(sı verilen mal)ları İse arttırır» âyeti ise, faizin malın artmasına değil, noksanlaşacağına İşaret eder. Sadaka*lar, malların noksanlaşma değil, bereketlenip çoğalmalarına sebeptir. Ar*tış veya noksanlık, dünya ve ahirette verilecek menfaat ile göz önünde tutulur. Bugün çok büyük müesseselerin faiz belası yüzünden küçüldük*leri ve zamanla yok oldukları görülmektedir. Hatta faiz yüzünden cemi*yette bunalım ve ekonomik buhranların olduğu müşahede edildikçe, âyete inanç daha da kuvvetlenir.

Beşinci incelik: «İşte (böyle) yapmazsanız Altaha ve peygamberine karşı harb(e girmiş olduğunuzu) bilin» âyetindeki «harb» İfadesi, Kur'an-daki yasakların hiçbirinin sonunda yoktur ve görülmez. Çünkü parasını faiz*le çalıştıran insan, islâmın getirmiş olduğu kardeşlik, eşitlik, adalet ve yardımlaşma kurallarına baştan sona kadar karşı olduğu gibi, Allah (cc)'a da savaş açmıştır. İslâm, yardımlaşmayı tavsiye ederken, karşılıksız alı*nan paranın da zulüm olduğunu bildirmektedir. Zulüm İse haramdır.

Faizciler, ölünceye kadar çok kötü bir akibetle karşılaşırlar. Hatta İbn-İ Abbas (ra); «Kıyamet günü faiz yiyenlere, «Silahlarınızı alın da savaşın bpkglım. Çünkü sizler, dünyada Allah (cc) ve Resulüne (sav) harb ilan .etmiştiniz» denilecek» diyor.

Altıncı incelik: «Allah (haramı helal tanımakta ısrar eden) çok kafir, çak günahkâr hiçbir kimseyi sevmez» ayeti, faizin çok çirkin birşey oldu*ğunu, faizciliği de ancak müslümanların değil, çok kâfir kimselerin yapa*cağını bildiriyor.

Yedinci incelik: Allah (cc) alacaklıdan; ödeyemeyecek kadar yoksul olan itişinin borcunu, Ödeyecek güce yetişeceği zamana kadar tehir etme*sini istemektedir. Çünkü Allah (cc), «Eğer (borçlu) darlık içinde bulunu*yorsa ona geniş bir zaman kadar mühlet (verin)» buyurmuştur. Allah (cc), önce borç sahibini isterse gönüllü olarak borcunu sadaka yerine say*maya davet eder. Borcunu sadaka olarak kabul etmesi, hem borç sahibi için hem de borçlu bulunan kimse için daha hayırlıdır. Borç sahibi (ala*caklı) için, onu bağışlamak büyük sevaptır. (Mevzumuz) âyette, şart ve .^evap şeklinde olan ifade bir taraftan borçluya, bolluğa ulaşıp ödeye*bilecek duruma gelinceye kadar beklemeyi emrederken, diğer taraftan darda kalan müslüman kardeşinin borcunun bir kısmını veya tamamını sadaka mukabilinde düşmeyi de hoş göstermektedir. Resulullah (sav)'ın hadisleri de bize bunu bildirmektedir. Çünkü Buharî'nin Ebu Huzeyfe'den yaptığı rivayete göre, Resulullah (sav), «Bir kimse, halka borç para verdi. Daha sonra bunları toplamak için göndereceği elçisine, «Borçluların yanına gittiğiniz de, Ödeme gücü olmadığını gördüğünüz takdirde, borçlarını be*nim hesaba yazarak almaktan vazgeçin. Kj Allah (cc)'ta bizim günahları*mızı affetsin» dedi. Bu alacaklı kimse ölüp Allah (cc)'ın huzuruna çıktığın*da, onun affıyla karşılaşacak ve kendi günahlarının affedildiğini görecek*tir,» buyurdu. .

Alim Muhâyimî; «Alacaklı kimse, yoksul bir borçluyu sıkıştırarak uta*cağını alırsa, Allah (cc)'ta kıyamet günü, alacaklının hesabını görürken sıkıştırarak alır. Eğer alacaklı kimse, yoksul ve Ödeme gücü olmayan borç*luya müsamaha eder, borçlarını ertelerse. Allah (cc)'ta hesap günü elbet*te müsamaha edecektir» der. [521]

Sekizinci incelik: Bazı alimlere göre bir kimse, faizcilerin görecekleri cezayı, helal bilerek yiyenlerin sonlarını âyetlerin ışığında düşünürse, kı*yamet günü kabirden kalkıp haşir meydanına gidecekleri zaman, şeytan çarpmasıyla sara'ya tutulup ayakta duramayacak hale geleceklerini,- ce*hennem azabına devamlı duçar olacaklarını ve üzerlerine devamlı lanet yağdırılacağım elbette bilir, Çünkü faizci, öleceği güne kadar tevbe etme*diği takdirde Allah (cc) ve Resulü (sav) ile savaşmıştır. Ondan Allah'ın adalet sıfatı düştüğünden, halka karşı çok katı davranan, yalntz kendini düşünen, hiç kimseye acımayan bir insan tipi ortaya çıkar. Faizcilik, kişinin malından hayır ve bereketin silinmesine sebep olur. Kendisine borcu olan kimsenin daima beddualarına maruz kalır. Faizciyi bu kadar çtrkinleştiren, günahını büyüten ve sonunu kötüleştiren sebep nedir? Elbette onun gad*darca, hiç bir şeyi düşünmeksizin faiz yoluyla insanların kanını emme*sidir.

Dokuzuncu İncelik: Faiz âyetlerinin, «Öyle bir günden sakının W (he*piniz) o gün Allah'a döndürüleceksiniz. Sonra herkese kazandığı tasta*mam verilecek. Onlara haksızlık edilmeyecektir.» âyetiyle [522] son bulması, Allah (cc)'tn huzurunda ifade vermeyi hatırlatma içindir. Çünkü Allah {cc), «O günde ki, ne mal faide eder, ne de oğuttar. Meğer ki Allaha tamamen salim bir kalb ile gelenler ola» (Şuarâ: 88-89) buyurmuştur. Bu emri ilahi, dünya için kazanılan şeylerin dünyada kalacağını, yalntz Allah (cc) hu*zurunda insana menfaat verecek olan şeyin, sallh amel olduğunu bildir*mektedir.

İnsanların Allah (cc)'a döndürüldüğü, herkesin kazandığının tama*mıyla ödendiği o gün çok zor bir gündür. O günün, mümin kalblere apayrı bir tesiri vardır. O günün manzarası, müminin kalbine girince harama girebilir mi? Ancak ahirete inanmayan, ölümden sonrasını düşünmeyen*ler istediklerini yaparlar. Ama neticede herkes, yaratıcı Allah (cc)'ın hu*zuruna çıkıp hesap verecektir. [523]



Faizin, Haram Oluş Merhaleleri


Faizin haram oluş dönemlerini, şer'i kanunların sırlarını ve içtimaî hastalıklara karşı tedavi usullerini idrak etmek İçin, hatırlamamız ve ha*tırlatmamız gerekmektedir.

Bilindiği gibi islâm kanunları, hükümlerin karara bağlanması süresin*de kademeli bir yol izlemiştir. İçkinin, dört dönemde kademeli olarak ha*ram edilişi gibi, faizin de, dört dönemde kademeli olarak haram kılındığı görülür. [524]



Birinci Merhale:


«insanların mallarında artış olması İçin faiz (cinsinden) verdiğiniz şey nakd, mal, sadaka ve saire) Allah katında artmat. Allah in rızasını dfleyerefc verdiğimiz zekat ise, sevaplarını kot kat artıranlar onlar (onu veren-

leerjdir» (Rum Suresi: 39) âyeti, Mekke'de nazil olmuştur. Âyette, faizi ha*ram kılacak herhangi bir işaretin olmadığı, yalnız Allah (cc)'ın faizi ve faizciyi sevmediğine ve buğzettiğine bir işaret vardır. Şüphesiz faizle ka*zanılan bir paradan, hayır işlerine yapılan harcamalara Allah (cc) katın*da sevap yoktur. Bu âyet, ancak insana faizden sakınmak için bir Öğüttür. Faizle kazanılan para ile hayır işlerine yapılan harcamalarda bir sevap ol*madığını düşünen müslümanlar, elbette faizle iş yapmaktan çekinecekler*dir. [525]



İkinci Merhale:


«Yahudilerden (taşan) bir zulüm, onların (İnsanlardan) bir çoğunu Al*lah yolunda alıkoymaları, (Tevrat'ta) nehiy edilmelerine rağmen riba (faiz almaları), halkın mclfanm haksız yere yemeleri sebebiyledir ki, biz (evvel*ce) kendileri için, helal kılınan temiz ve güzel şeyleri üzerlerine haram ettik. İçlerinden kafirlere pek acıklı bir azab hazırladık» (Nisa: 160-161) âyetleri, Medine'de nazil olmuştur. Âyet, kendilerine haram kılınan faizi yiyen yahudilerin, Allah (cc)'ın lanet ve gazabına uğradıklarını bildiren bir derstir Burada faizin haram olduğu acık olarak değil, imâ yoluyla bil*dirilmektedir. Ancak müslümanlara faizin kesinlikle haram olduğuna bir işaret yoktur. Bu âyetin faizi imâ yoluyla haram kılışt, içkinin ikinci mer*halede İma yoluyla haram kılınışına benzer. Allah (cc) içki hakkında da, «Sana içkiyi ve kuman sorarlar. De ki: Onlarda hem büyük günah, hem İnsanlar için faidsler vardır. Günahları ise fatdelerinden daha büyüktür.» buyruğuyla açıktan değil, imâ yoluyla haram olduğuna işaret etmiştir. İşte faiz hususunda gelen ikinci âyet, hernekadar yahudilerin inanç, yaşayış vs amellerini bildiriyorsa da, faizin müslümanlara haram olduğuna İmâ yoluyla işaret etmektedir. [526]



Üçüncü Merhale:


«Ey İman edenler, ribayı öyle kat kat artırılmış olarak yemeyin, AJlah-tan korkun. Tâ ki, muradınıza ereslnlz.» (Âli İrnrân: 130) âyeti, Medine'de nazil olmuştur. Bu âyet, açıklıkla az faizi değil, yalnız çok yüksek faizi ha*ram kılmaktadır. Ana paraya eklenen faiz, asıl parayı çok geçtiğinden borçlu kimse, hiçbir zaman ödeyemeyecek duruma düşer. İşte faizin bu şekilde haram oluşu, İçkinin üçüncü merhalede haram oluşuna benzer. Çünkü içki de, yalnız namaz vakitlerinde içilirse haram oluyordu. Bunu, «Ey iman edenler, siz sarhoşken ne söyleyeceğinizi bİİİnceye... kadar na-maza yaklaşmayın...» (Nisa: 43) âyeti bildirmektedir. Üçüncü merhalede1 İçki ve faizin haram kılınışı, tıpkı birbirine benzemektedir. [527]



Dördüncü merhale:


Faizin azı da, çoğu da bu son merhalede tamamen haram kılınmak*tadır. İşte faizin haram oluşuna delalet eden âyetler: «Ey iman edenler (gerçek müminler) iseniz Allah'tan korkun, faizden (henüz alınmamış olup-ta) kalanı bırakın (almayın), işte (böyle) yapmazsanız Allah'a ve peygam*berine karşı harb(e girmiş olduğunuzu) bilin. Eğer (tefeciliğe) tevbe eder*seniz mallarınızın boşları (sermayeleriniz) yine sizindir. (Bu suretle) ne haksızlık yapmış, ne de haksızlığa uğratılmış olmazsanız». Faizi tamamen haram kılan bu âyetler, içkiyi tamamen haram kılan âyetler gibidir. Çün*kü Allah (cc), içki hakkında dördüncü merhalede; «Ey İman edenler içki, kumar, dikili taşlar, fal ok I an, ancak şeytanın amelinden birer murdardır. Onun için bunlardan kaçının ki muradınıza ereslnlz» (Mâide: 90) buyur*muştur. İşte İçki ile faizin kademeli olarak İslârnda haram kılınması, Allah (cc)'ın sosyal hastalıkları nasıl tedavi ettiğinin hikmetini açıkça göster*mektedir. [528]



Âyetlerdeki Şer'ı Hükümler

Birinci Hüküm? İslâm'da Haram Kılınan Riba Nedir?


Islâmın haram kıldığı faiz şekli, iki türlüydü.

1. Riba nesie

2. Riba fadl[529]



1. Riba Nesie:


Cahiliyet devrinde halk içersinde en meşhur olan faiz şeklidir. Cahiliyet devrinde bir adamın borcu olurdu. Adam «Borcumu te*hir edersen sana şu kadar fazla para veririm» derdi. Bunun üzerine de borç sahibi alacağını tehir ederdi, fbn-i Cerir et-Taberi, bu hususta şöyle der: «Cahiliyet devrinde faize para veren kimse, tayin edilen süre için borçludan bir ücret alırdı. Eğer borçlunun vade sonunda Ödeme gücü ol*mazsa, alacaklıya, «Ödeme gücüm yok, borcumu yeniden ertelersen faz*la para veririm» derdi. Alacaklı kabul ettiği takdirde borç, ilave edilen yeni faizle birlikte tehir edilirdi. İşte buna kat kat faiz denmektedir. Çünkü va*de uzadıkça alınan faizin yüzde oranı da yükselmektedir. Allah (cc), bu tür faizi kesinlikle haram kılmıştır.» [530] Günümüzde faiz müesseselerinde takip edilen faiz uygulaması, cahiliyet devrindeki faiz uygulamasına ben*zemektedir. [531]



2. Rlba Fadl:


Bir eşyayı nevi nevine fazlasıyla satmaktır. Resulullah (savj'ın izah ettiği faiz şeklidir. Bir ölçek buğdayın, diğer bir buğday türünden iki ölçeğe, tereyağının, diğer bir tereyağı türünden iki kata sa*tılması gibi. Usul-ü fıkıh teamülünde satılan malın satış bedelinin aynı olma*sı ve satışta bedel veya malın fazla alınması kesinlikle haramdır. Çünkü Resulullah (sav), aynı cinsten iki şeyin fazlasıyla değiştirilmesini rlba olarak tavsif buyurmuştur. Ve katiyyetle nehyetmiştir. Değiştirilmek İste*nen aynı cinsten iki şeyin önce birisinin paraya tahvil edilmesini, sonra aranan şeyin para ile alınmasını emrederek alış-verişteki riba şüphesini tamamen ortadan kaldırmıştır. Zeytinin zeytinle, buğdayın buğdayla, üzü*mün üzümle, hurmanın hurmayla eşit olarak değiştirilmesi helaldir. Yal*nız araya bir fazlalık girerse haram olur. Cinsleri muhtelif olan malların satışında bedel eşit oiduğu gibf fazla, da olabilir. Bir Ölçek buğdayın, iki Ölçek arpa ile satılması veya satınalınması gibi. Bu tür ahş-verlşlerin pe*şinen, anında teslim edilmesi veya alınması şarttır. Çünkü Resulullah (sav), «Altın'ın altın'la, gümüş'ün gümüş'le, buğday'm buğday'la, arpa1-nın arpa'yfa. hurman'ın hurmay'la, tuz'un tuz'la aynı ölçüde, aynı evsaf ve aynı kalitede alınması ve satılması mubahtır. Artık kim bundan fazla ar-tırırsa veya artırmak İsterse faiz istemiş olur. Ve faizi alan da, veren de bunda ortaktır». Diğer bir hadisi şerifinde de, «Altın gümüş'le, buğday arpa İle satıldığı veya alındığı takdirde, mal ve bedel aynı anda alınıp verilirse helaldim [532] buyurdu. [533]
 

Muhtazaf

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
30 Mar 2008
Mesajlar
9,637
Tepki puanı
1,009
Puanları
113
Yaş
67
Web Sitesi
www.aydin-aydin.com
İkinci Hüküm: Faiz Miktarı Az Olursa Mubah Mıdır?


«Ey iman «tenler rlbayı öyle kat kat yemeyin» âyetinden maksat nedir?

Çağımızın zayıf İmanlı İnsanları, «Allah (cc), yalnız yüksek orandaki faizi horam kılmıştır. Eğer faiz oranı yüzde iki, üç, beş gibi düşük olursa haram değildir. Çünkü «Çenob-ı Hak, yüksek orandaki faizi haram kılmış*tır. Allah (cc), âyette «Faizi kat kat yemeyin» buyurmaktadır, öyleyse faiz ancak kat kat olursa haramdır. Yoksa düşük orandaki faiz haram de*ğildir. Haramlığına da gerek yoktur.» İddiasındadırlar. Bu sapık İddia ve görüşlere, icmaı ümmetin görüşleri ve faiz hakkındaki âyetlerle şöyle ce*vap verilebilir:

1. Âyetteki, «kat kat» ifadesi, faizin ne kaydı ne de şartıdır. Bu ifada, öahiliyet devrinde Arapların faiz muamelelerlndeki şekil göstermektedir.

Ayetin nüzul sebebinde de görüldüğü gibi, bu tabir onların faiz muamele*lerinin zulüm ve düşmanlığı ifade ettiğini beyan etmektedir.

2. Müslümanlar, faizin azının da, çoğunun da haram olduğu husu*sunda icma yapmışlardır. Şeriat usullerini bilmeyen bu sapıkları, görüş*leri islâm'dan çıkarmaktadır. Şüphesiz az bir faiz, çok faiz almaya sebep olur. İslâm, bir şeyi haram kıldığı zaman, haram kapılarını kapatmak İçin, azını da çoğunu da haram kılar. Çünkü azını mubah kılarsa, o azlık çok*luğa vesile olur. Faiz de aynen İçki gibidir. Hiçbir müslüman, «İçkinin azı mubah, çoğu haramdır» diyemeyeceği gibi, «Faizin azı mubah, çoğu ha*ramdır» da diyemez.

3. Siz, kitabın bazı âyetlerine inanıyor, bazı âyetlerine de İnanmıyor musunuz? t...Ribayı (faizi) öyle kat kot arttırılmış olarak yemeyin...» âye*tini, niçin batıl davanızı isbat için yanlış tefsir ediyor ve inanmıyorsunuz da, neden, «...Allah, alış-verişl helal, ribayi haram kılmıştır», «Ey İman edenler, (gerçek) müminler İseniz Allahtan korkun, Faizden (henüz alın*mamış olup ta) kalanı bırakın (almayın)», «Allah rlbanm hareketini giderir, sadakaları İse artırır...» âyetlerini okumuyor ve düşünmüyorsunuz? Bu âyetlerde faizin azlık ve çokluğuna delalet eden küçük bir işaret varmı ki, öyle diyorsunuz? Şüphesiz naklettiğimiz bu âyetler, faizin kesinlikle haram olduğunu gün ışığı gibi ortaya çıkarır. Nitekim Çabir bin Abdul*lah (ra)'tan mervi bir hadis-I şerifte; «Resuiullah (sav) faiz yiyeni, ona vekalet edeni, ona şahit olanı, katiplik vazifesi yapanı lanetledi ve hep*sinin de müsavi olduklarını söyledi.» denmektedir.

Bütün çeşitleriyle faiz -az veya çok- haram bakımından aynıdır. Ve kati nasslarda buna delâlet eder: «Allah rfbanın bereketini tamamen giderir, sadakaları ise artırır. Allah kâfir, çok günahkar hiçbir kimseyi sev*mez» âyeti, cemiyet olaylarını ne güzel izah eder, Tüm müesseseleri faiz esasına göre düzenlenmiş toplumlarda bütün fertler, Allah (cc)'ın lanetine muhataptır. Hepsi de melun ve Allah (cc) tarafından ilan edilen harbe maruzdurlar. Allah (cc}'a ve Resulüne (sav) harb ilan edenler dünya ha-yatmda, şeytan tarafından çarpılmış muvazenesiz ve kararsız insanlardır. Yeryüzünde huzur ve sükundan mahrumdurlar. Kurulan faiz müesseseleri ve kurucularına asırların tecrübesi fle baktığımızda, faize dayalı servetlerin ve huzurun yok olduğu, toplumun buhranlara düştüğü görülür. Halbuki faize bulaşmayan ve zekat verilerek temizlenen servetlerin, azalacak yer*de çoğaldığı, bu kişilerin vücut verdiği toplumlarda huzur ve sükunun ol*duğu müşahede edilir. Bu tür servetlerin nesilden nesile İntikal ettiği de bir vakıadır Faizle çalışan müesseselerin zekatı ya.çok az veya hiç verilmediği için Alloh (cc), bereketlerini de gidermektedir. İşte: Allah (cc)'ın, «Rlbanın bereketini tamamen giderir, sadakaları ise artırır» âyetindeki hikmet, buradadır. [534]



Ayetlerden Alınacak Dersler


1. Sosyal bir suç olan faiz, dinen de yasaktır.

2. İnsana Cehennem azabını kazandıran büyük günahlardan biri, faiz-

3. Faizin azı da, çoğu da haramlık yönünden birbirine eşittir.

4. Mü'minin vazifesi, Allah (cd'ın çizmiş olduğu hududlara riayet ede*rek haramlardan mutlaka kaçınmaktır.

5. Müslümanı her türlü fenalıktan koruyacak en büyük silah, takvadır. [535]



Ayetlerdeki Teşri’ Hikmetler


İslâm, İçtimaî ve dini büyük günahlardan olan faize karşı savaş ilan etmiştir. Kur'an, faizle iş yapanfann dünya ve ahirette çok büyük bir aza*ba uğrayacaklarını vaad etmektedir. Bizim için faizoilerfn halini en şeni bir şekilde tasvir yeterlidir. Çünkü Allah (cc), faizcilerin hallerini, kıyamet günü kabirlerinden şeytan çarpmasıyla kalkan insanların kalkış ve sürü nüsüne benzetmektedir.

Kur'an, gerek fert gerekse toplum hayatındaki bütün cahili adet ve İşleri ortadan kaldırmıştır. Özellikle faizin kaldırılışı ve yasaklanışındakl hükümler kadar hiç bir cahili adetde tehdit bu kadar büyük olmamıştır. İslâm nazarında faiz. bütün kötülüklerin temeli, bütün günahların ve ni*zamı bozan şeylerin köküdür. Bunun karşılığı olan zekat ve sadaka İle or*taya çıkan islâmi yardımlaşma ve dayanışma ortamında, sevgi, şefkat ve müsamaha duygularının hakim olduğu ve her zaman Allah'ın nimet ve İhsanını düşünen bir cemiyet... Evet, bu esaslar üzerine kaim olan top*lumlarda huzur ve sükun olur. Faiz, kardeşliği düşmanlığa, sevgiyi nef*rete, iyiliği kötülüğe, temizliği murdarlığa, cömertliği cimriliğe, muaveneti bencilliğe sevkederek toplumu buhrana, bunalıma, anarşiye ve kaosa götürür.

Kur'an, sadaka ve zekat İle faiz üzerinde önemle durur. Sadaka ve zekat, müminin mümine hiçbir karşılık beklemeden verdiği maldır. İslâm devleti, fertlerden aldığı zekat gelirleri ile ihtiyaçlarını karşılayamayacak

durumda olan müslümanlara yardım eder. Her müslüman, zekat müesse*sesi sayesinde her halükarda kendisinin ve evladının hayatının teminat altında olduğunu bilerek kendisini emniyette hisseder.

Halbuki faize dayalı toplum hayatında faizcilerin gayesi, toplumu ala*kadar eden problemlerin halledilip giderilmesi değil, sadece kendi servet*lerine yeni servetler ilave etmek, toplum üzerinde söz sahibi olmaktır. İn*sanların aç, açık kalması, hoyat standartlarının altında yaşaması, onları ilgilendirmemektedir. İşte fert ve toplum hayatını böylesine buhranlara, bunalımlara, dengesizliklere, ahlaksızlıklara iten faizi, islâmın sosyal gü*nahlardan soymasında hayret edilecek bir şey yoktur. Hatta Allah (cc),; «İşte böyle- yapmazsanız Allah'a ve peygamberine karşı harb(e girmiş ol*duğunuzu) bilin...» âyetiyle faizcilere harb açmıştır. Toplumların yok ol*masına, çürümesine faiz sebep olduğundan Alloh (cc), faiz yasağının so*nunda hiçbir yasağın ardından belirtmediği, «Siz, faizi bırakmazsanız Allah (çc) ve Resulüne (sav) karşı harbe girmiş olduğunu bilin» âyetiyle harb ilan edildiğini bildirmektedir. Hiç bir yasağın sonunda böylesine ağır bir tehdit yoktur. Bu tehdit, faizin ne kadar büyük sosyal bir günah olduğunu gözler önüne sermektedir.

Faiz belasının fert ve toptum hayatına verdiği zararları icmali bir şe*kilde şöyle göstermemiz mümkündür.

1. Faizin ferdî zararları

2. Faizin sosyal zararları

3. Faizin ekonomik zararları. [536]



1. Faizin Ferdi Zararları:


Faizle muamele ferdin ahlakını, vicdanını ve müslüman kardeşine karşı duygularını ifsat eder. Genel olarakta fertler arasına çekişme, egoistlik ve kendini beğenmişlik emarelerini soktuğu, fertleri birbirine karşı düşman durumuna düşürdüğü için, toplum içersinde yardımlaşma esasını yıkıyor ve berbat ediyor. Faizcinin bütün düşüncesi halk-n kanını emmek ve mal biriktirmektir. Bunun için, her yol mubahtır.

Nitekim ahlakı ifsat edici ve insanoğlunun manevi hayatını yıkmak İsteyen her hareketin gerisinde faizle iştigal eden kimseler vardır. Faiz onlara göre kazançtır. Kazanç getirecek her şey mubahtır. Bu tipler günümüzde

en açık bir şekilde görülmektedir. [537]



2. Faizin Sosyal Zararları:


Şüphesiz faiz, fertler arasında bencilliği, çekişmeyi, düşmanlığı do*ğurduğu gibi, toplumlarında dağılmasına ve birbirlerine düşman olmasına da vesile olur. Halbuki islâm, fertlerin birbirine karşt şefkatli ve yardım*sever olmalarını ister. Faiz ise, insanların kalbine hased ve düşmanlık tohumlarını diker, sevgi ve kardeşlik bağlarını yıkar. Faizcide, sevgi, mer*hamet, yardımlaşma ve kardeşlik bağları olmadığı gibi, toplumda da o esasların yok edilmesi için en çok çalışan kişidir. Fert ve cemiyetin baş düşmanı olan faizciler, halkı sömürmekten başka bir şey düşünmezler. [538]



3. Faizin Ekonomik Zararları:


Faiz, toplumda sınıflaşma vakıasını ortaya Çıkarır. Bir tarafta müref-' feh yaşayan, ezilenlerin, sömürülenlerin kanıyla, parasıyla geçiren insan*lar. Diğer yandan ezilen, sömürülen, muhtaç ve mağdur edilmiş, dünya nimetlerinin birçoklarından mahrum fert ve toplumlar.

İşte bu iki sınıf arasında maddeten olduğu kadar manen de bir çar*pışma vardır. Faize dayalı ekonomik yapı, ülke içersinde huzursuzluğa, mal, can, nesil ve din emniyetinin ortadan kalkmasına sebep olan en bü*yük amillerdendir.

Faizin girdiği toplumlarda, sınıf kavgaları, anarşik olaylar, aile ve toplumsal sıkıntılar giderek artar. Faizcilik bu gün insanlığı yok etmeğe götüren en büyük belalardan biri haline gelmiştir, önceki asırlarda bor*salar veya ferdi zenginler halinde ortaya çıkmış olan faizciler, günümüzde modern banka ağalan, kapitalistler ve tröstler olarak kendini göstermek*tedir. Bugün yeryüzünde hemen hemen bütün paralar çok az olan faize) _ zenginlerin veya bankaların elinde toplanmaktadır. Borç veren faizci her halü karda kazanç sahibidir. Bu kazançlarını artıran ve büyük paralan te*kelinde toplayan faizciler, ekonomik hayatı istedikleri gibi ayarlamakta, sevk ve idare etmekte, toplumun kültür ve siyasi hayatına yön verebil*mektedir. Öyle ki bunlar ihtilallere dahi vesile olmaktadırlar. Müminlere düşen vazife, Allah (cc)'ın yasağından kaçınmak ve hayrı İkame etmektir. [539]
 

Muhtazaf

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
30 Mar 2008
Mesajlar
9,637
Tepki puanı
1,009
Puanları
113
Yaş
67
Web Sitesi
www.aydin-aydin.com
[1] Keşşaf Tefsiri. C. 1

[2] Zadü'l Mesir fi llmüt Tefsir C. 1. S. 120. Kurtubl Tefsiri C. 2. S. 42

[3] Ibn-i Menzür Lisanü'l Arap. sihir maddesi

[4] Alusi Tefsiri c. 1 s. 338.

[5] Cessas-Ahkâmu’l-Kur’an c. 1 s. 50.

[6] Lisanu’l-Arab-Feten Maddesi. Sıhah ve Kamusu’l-Muhit’e bak.

[7] Cessas-Ahkâmu’l-Kur’an c. 1 s. 57.

[8] Seleften maksat. Hicri 1. yüzyılın yarısından sonra gelen zevat-ı kiramdır. Yoksa bugünkü sakat düşünceleriyle “biz de selefiyiz” diyenler değil (çev.)

[9] Alusi, ruhu’l-Meani c. 1. s. 345.

[10] İbni Cevzi Tefsiri c. 1. s. 125.

[11] Muhammed Ali Sabuni, Ahkâm Tefsiri, Şamil Yayınları: 1/48-51.

[12] Muhammed Ali Sabuni, Ahkâm Tefsiri, Şamil Yayınları: 1/51-52.

[13] Ibn i Cevzl - age. C. 1. S. 120

[14] Muhammed Ali Sabuni, Ahkâm Tefsiri, Şamil Yayınları: 1/52-53.

[15] Ebu Hayyan - Bahru'l Muhit C. 1. S. 336

[16] Seyyid Kutub - Fizilali 1 Kuran C. 1, S. 126

[17] akim, bu hadisi şerife sahih der. Taberi. Süddi'den naklen rivayet etmiştir Alüsi - Ruhu I Maani C. 1. Sh. 338.

[18] Küfür tabiri. Hacc'ın farz olduğunu inkar etmeyi değil, gücü yetipte terk etmenin büyük günah olduğunu açıklamak içindir. (Çeviren)

[19] Cessas - ag e. C.l.S. 42. Alûsi - ag.e. C. 1, S. 344. 56

[20] Muhammed Ali Sabuni, Ahkâm Tefsiri, Şamil Yayınları: 1/53-56.

[21] Muhammed Ali Sabuni, Ahkâm Tefsiri, Şamil Yayınları: 1/56.

[22] Cessas - a.g.e! C. 1 S. 48.

[23] Cessas • a.g.e. C. 1. S. 48

[24] Kurtubi. El-Camiu li Ahkamı 1 Kur'an C. 1. S. 47.

[25] Ebu Hayyan - ag.e. C. 1 S. 327

[26] Muhammed Ali Sabuni, Ahkâm Tefsiri, Şamil Yayınları: 1/56-61.

[27] Buharı ve Müslim 62

[28] Alûsi - A g.e. C. 1. S. 339

[29] Ebu Hayyan - A g.e C. 1. S. 328.

Muhammed Ali Sabuni, Ahkâm Tefsiri, Şamil Yayınları: 1/62-63.

[30] Cessas - A g.e. C. 1. C. 61.

[31] Muhammed Ali Sabuni, Ahkâm Tefsiri, Şamil Yayınları: 1/63-65.

[32] Muhammed Ali Sabuni, Ahkâm Tefsiri, Şamil Yayınları: 1/65.

[33] Muhammed Ali Sabuni, Ahkâm Tefsiri, Şamil Yayınları: 1/65-66.

[34] Alûsl - a.g.e. C. 1, S. 352.

[35] Muhammed Ali Sabuni, Ahkâm Tefsiri, Şamil Yayınları: 1/68-69.

[36] Muhammed Ali Sabuni, Ahkâm Tefsiri, Şamil Yayınları: 1/69-70.

[37] Fahreddin er-Razi ve Ebussuud Tefsirleri

Yeni musluman olan bir gurup. Resulullah (S.A.V.)'den; kendileri için müş*riklerin üzerine yenilecek ve içilecek bir takım şeyleri koyup sonrada ona ibadet ettikleri ağaç gibi bir ağaç tayın etmesini istediler.

[38] Muhammed Ali Sabuni, Ahkâm Tefsiri, Şamil Yayınları: 1/70.

[39] Keşşaf Tefsir C. I. S. 131 Alûsi - a.g.e. C. 1. S. 357.

[40] Fahreddin er-Razi - a.g.e - C. 3. S. 235 Kurtubi - Tefsir - C. 2. S. 62

[41] Tirmizi - Babüt Tefsir. İsrail oğulları. Hz. Musadan (sav) gökten bir sofra indirmesini istediler. Hz. Musa'nın dilediğini kabul eden Allah (cc), lcmtl«m -Size gökten mutlaka bir sofra gönderirim. Sofra gönderildikten sonr» bun» kim inanmazsa, alemde şimdiye kadar kimseye vermediğim cezayı veririm-buyurdu. Bu ayetin tefsiriyle ilgili olarak Resulullah (SAV): -Üzorlnd» «t ve ekmek bulunan bir sofra, gökten indirildi. Onlara, ertesi gün sofradan bir şey bırakmamaları emredilmesine rağmen, bu emre karşı gelerek blr»».ı nı yediler, birazını da bir sonraki güne bıraktılar. Bunun üzerine Allah (cc), onların fiziki yapılarını değiştirerek bazısını domuz, bazısını maymun süra*tine soktu- dedi.

[42] Süyûti, Ed-Dürrü 1 Mensur. C. 1. S. 107.

[43] Muhammed Ali Sabuni, Ahkâm Tefsiri, Şamil Yayınları: 1/71.

[44] Taberi Tefsiri C. 1. S. 479 Fahreddin er-Razi -a g e C. 3. S. 231

[45] Kurtubl Tefsiri C. 2. S. 62.

[46] Cessas - A.g.e- C. 1. S. 68.

[47] Şeyhül Cemal - Celaleyn Tefsirinin haşiyesi Fütuhatı llahlyye C. 1

[48] Muhammed Ali Sabuni, Ahkâm Tefsiri, Şamil Yayınları: 1/71-74.

[49] Neshin uygun olacağını Ebu Müslim el-lsfahaninin dışındaki müslimanların tümü kabul etmiştir. )

[50] Fahreddin er-Râzi - A.g.e- C. 3. S. 227.

[51] Cessas - A.g.e- C 1. S. 67

[52] Şeyh Zekeriya Yusuf'un -İman ve Eserleri- isimli eserinde, neshi inkâr eden bilgisiz, beyinsiz kişilerin görüşlerini redde dair, uzun bir kısım vardır.

[53] Kurtubi Tefsiri. C. 2. S. 57 (Bu konunun geniş izahı, kelâm ve Usul i Fıkıh kitablarında bulunabilir.)

[54] Muhammed Ali Sabuni, Ahkâm Tefsiri, Şamil Yayınları: 1/74-78.

[55] Fahreddin er-Razi age. C. 1 S. 230. İmam Şafii (ra)nin okunması nesholu man ayetin hükmünün devam edeceğini kabul etmesi ile. ondan sonra gelen Safi sunilerinin tümü aynı görüşü kabul etmişlerdir. Safi mezhebinin fıkıh kitaplarında bu konu mevcuttur. (Çeviren)

[56] Sahihi Buharı.

[57] Muhammed Ali Sabuni, Ahkâm Tefsiri, Şamil Yayınları: 1/78-80.

[58] Zerkeşi - El Burhan fi Ulumil Kur an 80.

[59] Muhammed Ali Sabuni, Ahkâm Tefsiri, Şamil Yayınları: 1/80.

[60] Buhari ve Müslim.

[61] Muhammed Ali Sabuni, Ahkâm Tefsiri, Şamil Yayınları: 1/80-82.

[62] Fahreddin er Razi. a.g.e. C. 3. S. 232

[63] Muhammed Ali Sabuni, Ahkâm Tefsiri, Şamil Yayınları: 1/82-83.

[64] Bu sure ve ayet Mekke'de nazil olmuştur. O zaman içki haram kılınmamıştı O, Medine'de nazil olan (el-Mâide) süresindeki .90 91- inci âyetlerlo tahılın edilmiştir. Bununla beraber bu ayetteki -sekr-ın «rızkı hasen- mukabilindi! zikredilmesi, içkinin o zaman da iyi bir telakkiye mazhar olmadığını vu unun bir gün olup ta yasak edileceğini ihsas etmektedir. (Çev ).

[65] Mecelle i Hacc- isimli kitabımızda •İslam şeriatında hükümlerin neshi- unvanı altında yazdığımız mecmuaların 7.8.9.10 sayılarına ve H. 1388 tarihinde yayınlanan dergilere bak.

[66] Kurtubi Tefsiri C. 12. S. 59

[67] Muhammed Ali Sabuni, Ahkâm Tefsiri, Şamil Yayınları: 1/83-84.

[68] Muhammed Ali Sabuni, Ahkâm Tefsiri, Şamil Yayınları: 1/84.

[69] Mekke devrinde, içkinin mubah, kadın kıyafetinin serbest ve Ramazan oru*cunun farz olmadığını görürüz. Halbuki Medine devrinde içkinin kesin ola*rak yasak edildiği, kadınların örtünmeleri hakkında tesettür hükümlerinin gönderildiği ve Ramazan orucunun hicretin 2. vılında farz kılındığıbillnmek-tedir. (Çeviren)

[70] Muhammed Ali Sabuni, Ahkâm Tefsiri, Şamil Yayınları: 1/84-85.

[71] Muhammed Ali Sabuni, Ahkâm Tefsiri, Şamil Yayınları: 1/85-86.

[72] Şeyh Cem&leddin el-K&simi - Mehâsin et-Tevil C. 2, S. 219. 86.

Muhammed Ali Sabuni, Ahkâm Tefsiri, Şamil Yayınları: 1/86.

[73] Lisanü’l-Arab, Sehhâhi. Cevheri ve Tacûl Aruz gibi Lügat kitaplarının sefe-he maddesi

[74] Muhammed Ali Sabuni, Ahkâm Tefsiri, Şamil Yayınları: 1/88-90.

[75] İmam Suyuti - Ed-Dürrü'l Mensur - C. 1, S. 147.

[76] Et-Tabersi - Mecmuü'l Beyân - C. 1. S. 227.

[77] Muhammed Ali Sabuni, Ahkâm Tefsiri, Şamil Yayınları: 1/90-91.

[78] Muhammed Ali Sabuni, Ahkâm Tefsiri, Şamil Yayınları: 1/91.

[79] İmam Suyuti - A.g.c - C. 1. S. 141. Şeyh Cemaleddin el Kasimi - A.g e - C. 2. S. 270 tbn i Kesir Tefsiri - C. 1. S 189.

[80] Ibn i Kesir Tefsiri - C. 1. S. 189 İmam Suyuti - A g.e. - C. 1. S. 142.

[81] Muhammed Ali Sabuni, Ahkâm Tefsiri, Şamil Yayınları: 1/92.

[82] Zemahşeri - Kessaf Tefsiri - C. 1, S. 148.

[83] Teberi Tefsiri - C. 2. S. e. Ibn i Cevzi - Zadü'l Mesir - C. 1. S. 154.

[84] Kurtubi Tefsiri C. 2. S. 141 Taberi Tefsiri C. 2, S. 9 Keşşaf Tefsiri C. 1. S. 149 Sahihi Buhari.

[85] Kurtubî Tefsiri. C. 2, S. 133; Taberi Tefsiri, C. 2, S. 13.

[86] Taberi Tefsiri, C. 2. S. 13 Keşşaf Tefsiri. C. 1. S. 150

[87] Bu hndis-i şerifi. Ahmed bin Hanbel. HAkim ve Tilmizi rivayet etmişlerdir

[88] Kurtubi Tefsiri. C. 2. S. 144

[89] Er-Ragıb Mehasin et-Te’vil el-Kasimi C. 2. S. 300

[90] Muhammed Ali Sabuni, Ahkâm Tefsiri, Şamil Yayınları: 1/93-97.

[91] İmam Ahmed bin Hanbel, bu hadis i şerifi Câbir’den sahih bir senetle rivayat etmiştir.

[92] uharı, müslim ve Ebu Davud, mıısib oğlu Said'den bu hadis i şcriTi rivayet etmişlerdir.

[93] Muhammed Ali Sabuni, Ahkâm Tefsiri, Şamil Yayınları: 1/97-98.

[94] Fahreddin er-Râzi - Tefsirü'l Kebir - C. 4, S. 128. Kurtubi Tefsiri. C. 2, S. 146Cessas - Ahkâmü'l Kur'an - C. 1. S. 99

[95] lbn-i Mâce, Tirmizi. Ebü Hüreyre'den bu hadisi rivayet etmişlerdir. Tirmizi. ayrıca -güzel ve sahih hadisdir- demiştir. İmam Suyut'. - Dürrü'l Mensur C. 1, S. 140 Kurtubi Tefsiri. C. 2. S. 145

[96] Beyhâki, bu hadisi süneninde lbn-i,Abbas (ra) dan merfû'an rivayet etmiştir

[97] Muhammed Ali Sabuni, Ahkâm Tefsiri, Şamil Yayınları: 1/98-103.

[98] Muhammed Ali Sabuni, Ahkâm Tefsiri, Şamil Yayınları: 1/103.

[99] Kurtubi Tefsiri. C. 2, S. 147 Ibn-i Arabî - Ahkamü'l Kur'an - C. 1, S. 43 Cossâs - Ahk&müi Kuran - C. 1, S. 105

[100] Muhammed Ali Sabuni, Ahkâm Tefsiri, Şamil Yayınları: 1/103-104.

[101] Hz. İbrahim (SAV)'e: .Peygamberlerin babası denmesi, kendisinden sonra gelen tüm peygamberlerin, onun soyundan gelmesinden dolayıdır.

[102] Muhammed Ali Sabuni, Ahkâm Tefsiri, Şamil Yayınları: 1/104.

[103] Allah (cc)'ın âyetteki «benim beytim» buyruğunda. Türkçe karşılığı -Evim- kelimesinden maksat, mecazi manadır. Yoksa Allah'a mekân isbat etme değil*dir. Zira o. mekândan münezzehtir. Yalnız Allah (cc), cemal sıfatıyla mü'*minler Ka'bede toplandıklarında tecelli ettiğinden «beytim» demiştir. (Mütercim)

[104] İmam Fahreddin er-Râzi - Tefsirü'l Kebir C. 4, S. 105

[105] Muhammed Ali Sabuni, Ahkâm Tefsiri, Şamil Yayınları: 1/104-106.

[106] İbn-i Manzûr - Lisanü'l Arab. Safa Maddesi

[107] Cevheri - Sıhhah. Alusi - Ruhu'l Maani C. 2. S. 25.

[108] Tacül Arûs.

[109] Menasik-i Hacc, Hacc'da yapılan tüm ibadetlere verilen isimdir.

[110] Muhammed Ali Sabuni, Ahkâm Tefsiri, Şamil Yayınları: 1/107-108.

[111] Bu icmali manayı, birçok tefsirlerden özetleyerek, özellikle Taberi tefsirine dayanarak yazdım. (M. Ali Sâbûni)

Muhammed Ali Sabuni, Ahkâm Tefsiri, Şamil Yayınları: 1/109.

[112] Buhari, Müslim, Nesâi, Ebû Davud ve Dürrü'l Mensur, C. 1. S. 159

[113] İmara Suyuti - Dürrü'l Mensur - C. ı. S 159. Kurtubi Tefsiri - C. 2, S. 46 Sahihi Buhari - Hacc bahsi

[114] Muhammed Ali Sabuni, Ahkâm Tefsiri, Şamil Yayınları: 1/109-110.

[115] İmam Fahreddin er-Râzi - Tefsirü'l Kebir C. 4, S. 176

[116] Muhammed Ali Sabuni, Ahkâm Tefsiri, Şamil Yayınları: 1/110-111.

[117] İbn-i Mâce, Ahmed bin Hanbel ve İmam Şafii. Geniş bilgi için Kurtubi Teftir!, G. 2, S. 167'ye bakınız.

[118] Müslim H7. Aişc (r.nn hnVdnn

[119] C^snAs ■ n.g.c • C. 1. S. III

[120] Ibn i Cevzi - Zftdü'l Mesir Tefsiri C. 1. S. 164

[121] Muhammed Ali Sabuni, Ahkâm Tefsiri, Şamil Yayınları: 1/111-113.

[122] Muhammed Ali Sabuni, Ahkâm Tefsiri, Şamil Yayınları: 1/114.

[123] Muhammed Ali Sabuni, Ahkâm Tefsiri, Şamil Yayınları: 1/114-115.

[124] Er-R&gib • El-Mufredat, S. 428 116

[125] Âlûsi. Ruhü'l Maani C. 2, S. 27

[126] Er-Râgıb. age. S. 69.

[127] Ebussuud Tefsiri C. 1. S. 141.

[128] El-Garra. Maani'l Kuran. C. 1, S. 94.

[129] Beyhaki - Şüübi İman bahsi. Mücahid'den rivayet edilmiştir. Alüsi - age. — C. 2. S. 27. Fahreddin er-Razi - Tefsirül Kebir, C. 4. S. 185.

[130] Muhammed Ali Sabuni, Ahkâm Tefsiri, Şamil Yayınları: 1/116-118.

[131] Muhammed Ali Sabuni, Ahkâm Tefsiri, Şamil Yayınları: 1/118.

[132] Muhammed Ali Sabuni, Ahkâm Tefsiri, Şamil Yayınları: 1/118-119.

[133] Muhammed Ali Sabuni, Ahkâm Tefsiri, Şamil Yayınları: 1/119.

[134] İbn-i Mace Hâkim. İmam Suyûti. - Dürrü'l Mensur - C. 1, S. 162

[135] Ebu Hayyân - Bahru'l Muhit - C. 1. S. 162

[136] Muhammed Ali Sabuni, Ahkâm Tefsiri, Şamil Yayınları: 1/119-120.

[137] Cessâs - Ahkâmül Kuran - C. 1, S. 125

[138] Fahreddin er-Râzi - Tefsirü'l Kebir C. 4, S. 185

[139] Muhammed Ali Sabuni, Ahkâm Tefsiri, Şamil Yayınları: 1/120-121.

[140] Muhammed Ali Sabuni, Ahkâm Tefsiri, Şamil Yayınları: 1/121.

[141] Muhammed Ali Sabuni, Ahkâm Tefsiri, Şamil Yayınları: 1/122.

[142] lbn-i Menzûr - Lisânu'l Arab, Helel maddesi. İbn i Kuteybo - Garibu I Kur'an S. 69. Zemâhşeri. Keşşaf Tefsiri - C. 1, S. 161

[143] Muhammed Ali Sabuni, Ahkâm Tefsiri, Şamil Yayınları: 1/123-124.

[144] Muhammed Ali Sabuni, Ahkâm Tefsiri, Şamil Yayınları: 1/124.

[145] Muhammed Ali Sabuni, Ahkâm Tefsiri, Şamil Yayınları: 1/125.

[146] Ahmet b. Hanbel Ira.). Müslim, Tirmizi, Ebu Hüreyre (rat'dan rivayet et*mişlerdir.

[147] Haşimiyetü'l Cemel alel Celaleyn. C. 1, S. 138

[148] Ebussuud Tefsiri. C. 1. S. 147.

[149] Muhammed Ali Sabuni, Ahkâm Tefsiri, Şamil Yayınları: 1/125-126.

[150] Cessâs - Ahkâmul Kur'an - C. 1, S. 132
 

Muhtazaf

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
30 Mar 2008
Mesajlar
9,637
Tepki puanı
1,009
Puanları
113
Yaş
67
Web Sitesi
www.aydin-aydin.com
Muhammed Ali Sabuni, Ahkâm Tefsiri, Şamil Yayınları: 1/126.

[151] Ahmed b. Hanbel, tbn-i Mace. ed-Dar'ü Gudnl. Ibn-i Kesir Tefsiri C. 1, S. 20i 7

[152] İmam Malik - Muvatta. lbn-i Arabi - Ahkâmul - Kuran C. ı, S. 52

[153] Buhari ve Müslim

[154] Müslim

[155] Cess&s - Ahkâmül Kuron - C. 1, S. 125

[156] Kurtubi Tefsiri

[157] Muhammed Ali Sabuni, Ahkâm Tefsiri, Şamil Yayınları: 1/127-128.

[158] Kim Davud

[159] Kurtubi Tefsiri C. 2. S. 201. Fethül Beyin, Ruhul Maanl

[160] Muhammed Ali Sabuni, Ahkâm Tefsiri, Şamil Yayınları: 1/128-129.

[161] Muhammed Ali Sabuni, Ahkâm Tefsiri, Şamil Yayınları: 1/129-130.

[162] Kurtubi Tefsiri. C. 2. S. 204

Muhammed Ali Sabuni, Ahkâm Tefsiri, Şamil Yayınları: 1/130.

[163] Ehli Sünnet dışındaki sapık mezheplerden biri

[164] Kurtubi Tefsiri. C. 2. S. 205

[165] Cessâs - Ahkamu'l Kurban - C. 1. S. 145. tbn-l Arabi - a.g.e - C. 1. S 54. Kurtubi Tefsiri. C. 2. S. 208

[166] Muhammed Ali Sabuni, Ahkâm Tefsiri, Şamil Yayınları: 1/130-131.

[167] Muhammed Ali Sabuni, Ahkâm Tefsiri, Şamil Yayınları: 1/131-132.

[168] Muhammed Ali Sabuni, Ahkâm Tefsiri, Şamil Yayınları: 1/132.

[169] Cahiliyet devrinde Araplar, bir deve üst üste beş defa yavru yapar ve hotlnci yavrusu da erkek olursa, o devenin bir kulağını ikiye ayırarak ona blnmaıltr kesip etini de yemezlerdi. Onu kendilerine haram kılmışlardı iti* buna BAHİRET adı verilirdi.

[170] Cahiliyet devrinde Araplardan biri. uzak bir sefere çıktığında -yolculuktu» sağ ve selametle dönersem» veya ■hastalıktan kurtulursam devemi lâlbai yapacağım- derdi. Bu deve kesildiği zaman etini kendisine haram kılar va etini de yemezdi. Buna da SAlBpT adı verilirdi. (M. AÜ Sabünl • Saffolu I Tefasir C. 1, S. 368 38fl)

[171] Seyyi4 Kutub • Fizil&li'l - Kur'an - C. 2, S. 55 134

[172] Muhammed Ali Sabuni, Ahkâm Tefsiri, Şamil Yayınları: 1/132-134.

[173] Ferrâ - Maani'l Kuran - C. 1. S. 110

[174] Taberl Tefsiri - C. 2, S. 106. Kurtubl Tefsiri, C. 2, S. 226.

[175] Taberi. age, C. 2, S. 106.

[176] Taberl. age. C. 2, S. 107.

[177] Muhammed Ali Sabuni, Ahkâm Tefsiri, Şamil Yayınları: 1/136-137.

[178] Muhammed Ali Sabuni, Ahkâm Tefsiri, Şamil Yayınları: 1/137.

[179] Süyûti - Dürrü'l Mensur • C. 1. S. 173. Kurtubi Tefsiri C. 2. S. 226. İbn-i Cevzi - Zadü'l Meslr - C. 1. S. 160, Tabert Tefsiri, C. 2. S. 103.

[180] Süyûti, age. C. 1. S. 172, tbn-i Kesir. C. 1. S. 209. Taberi Tefsiri. C. 1, S. 104.

[181] Muhammed Ali Sabuni, Ahkâm Tefsiri, Şamil Yayınları: 1/137-138.

[182] Buharı. Nesai. Taberi Tefsiri C. 2, S. 110, S. 110, Süyûti - aga - C. 1. S. 173.

[183] İbn-i Cevzi - Zadü'l Mesir - C. ı. S. 181.

[184] Fahreddin er-Razi - age - C. 2. S. 158

Muhammed Ali Sabuni, Ahkâm Tefsiri, Şamil Yayınları: 1/138-140.

[185] Zımmi. İslam Devletinde yaşayan, devlete vergisini veren ve her hususta! onun teminatı altında bulunan gayr-» müslim kişidir.

[186] İbn i Selâm, >Bu hadisin Senedi yoktur» der. 142

[187] Şeyh es-SAyis - Ahkam Âyetlerinin Tefsiri, C. 1. S sı

[188] lbn-l Kesir Tefsiri. C. 1. S. 200

[189] İbn-i Kesir - age - C. 1. S. 210

[190] Muhammed Ali Sabuni, Ahkâm Tefsiri, Şamil Yayınları: 1/140-144.

[191] İbn-i Arabi - Ahkâmü'l-Kur'an - C. 1. S. 61-62

Muhammed Ali Sabuni, Ahkâm Tefsiri, Şamil Yayınları: 1/144-145.

[192] Cessâs - age - C. 1. S. 168. Kurtubi Tefsiri. C. 2. S. 231

[193] Cessâs - age - C. 1. S. 168. lbn-i Arabi - age - C ı, S. 168 Kurtubi – age C. 1, S. 231.

[194] Kurtubi - age - C. 1. S. 231. lbn-i Arabi - age - C ı, S. 65

[195] Muhammed Ali Sabuni, Ahkâm Tefsiri, Şamil Yayınları: 1/145-146.

[196] lbn-i Kesir Tefsiri. C. 1. S. 210.

[197] Tirmizi. Ebu Hüreyre'den rivayet etmiştir. Kurtubi. age. C. 2, S. 232

[198] lbn-t Arabi - ago ■ C. 1. S. 65. Cess&s age - C. ı, S. 170. Kurtubi - age - C. 2.

Muhammed Ali Sabuni, Ahkâm Tefsiri, Şamil Yayınları: 1/146-148

[199] Cessas - ngo - C. 1. S. 188. tbn-i Cevzl - Za'dü'l Mesir - C. 1. S. 181

[200] Cessas - uge ■ C. 1. S. 28ü

Muhammed Ali Sabuni, Ahkâm Tefsiri, Şamil Yayınları: 1/148.

[201] Kurtııbi Tefsiri. C. 2. S. 237

Muhammed Ali Sabuni, Ahkâm Tefsiri, Şamil Yayınları: 1/148-149.

[202] Muhammed Ali Sabuni, Ahkâm Tefsiri, Şamil Yayınları: 1/149.

[203] Muhammed Ali Sabuni, Ahkâm Tefsiri, Şamil Yayınları: 1/149-150.

[204] Ragıp el Isfahani - El-Müfredâlü'l - Kuran, S 325

[205] Kurtubi - age - C. 2. S. 261

[206] Lisanü'l Arab. Duk maddesi

[207] Ragıp el Isfahanı - age - S. 203

[208] Zemahşeri - Keşşaf Tefsiri - C. 1, S. 171. İbn-i Cevzi - age ■ C. 1, S 187 Mecmaul-Beyân C. 1. S. 275

[209] İbn-i Cevzi - age - C. 1, S. 191

[210] Zoccac - age -

[211] Muhammed Ali Sabuni, Ahkâm Tefsiri, Şamil Yayınları: 1/153-155.

[212] Muhammed Ali Sabuni, Ahkâm Tefsiri, Şamil Yayınları: 1/155-156.

[213] Tuborl -. Mocmuü'l - Beyan - C. 2. S. 132. SüyuU - age - C. 1. S. I7U

[214] Mulmri. Müslim. Tlrmizi. Solmcte bin el EkvıVdnn rivayet etmişlerdir. Sılytı age. C. 1. S. 177

[215] Tnberl - age - C. 2. S. 198. Kurtubl Tefsiri - C. 2. S. 288. Süyutl - orp ■ C I. S 194. İbn-i Cevzl - age - C. 1. S. 89

[216] Buharl, Kurtubi Tefsiri - C. 2. S 294. Taberi Tefsiri. C. 2. S. 1C4

[217] Muhammed Ali Sabuni, Ahkâm Tefsiri, Şamil Yayınları: 1/156-158.

[218] islam dininde ibadetlerin vakit ve mevsimlerini tayin etme hakkı yalnız Alah (cc)'indir. Ayetin metninde de görüldüğü gibi orucun mevsim ve zama*nını Allah (cc) tayin etmiştir. İnsanlar hristiyanların yaptığı gibi tuttukları oruca istedikleri bir zamanı tahsis etseler, bu oruç değil, isyan olur. Çünkü ibadet. Allah'ın emriyle yapılan amellerdir. İbadetin vaktini değiştirmenin altında Allah'a isyan etme vo vakit tayinini yalnız kendilerinin bileceğini sanma duygusu vardır. Bu duygu, düşünce ve davranış ibadet değil, isyan hatta küfür olur. Onlar fiilleriyle Kur'an'ın emrini reddederler. Bu red ise küfürdür. (Mütercim)

[219] Taberi - age - C. 2. S. 129. Süyutl - age - C. 1, S. 176

[220] Fahreddin er-Razl - ajre - C. 2, S. 77.

[221] islâm ülkelerinden herhangi birisinde bir kimse nyî gordugune dair. İslam kadısının huzurunda islâm hukukundaki şeh'adet kurallarına uygun şuhu lik yapar ve kadı da bunu .yayın organları (Radyo. Ty. diğerleri) ile tüm müslümanlara duyuruna herkesin oruç tutması gerekir. (Mütercim)

[222] ifernohsevi - Keşşaf Tefsiri - C. 1, S. 172:'.

[223] Fohreddin er-Razi - age - C. 2, S. 200

[224] Arap dili ve edebiyatında bir kelimenin, asıl manası dışında bir kullanılmasına İSTİARE denir. Meselâ: Sabah beyazlığına ak IplIH, karanlığına kara iplik denilmesi gibi. Buradaki ak ve kara iplik tabirlerindin maksadın, sabah beyazlığı ve gece karanlığı olduğunu -mlnel fecri» kelim*-■İnden anlıyoruz. (Mütercim)

[225] Şerif er-Radi - Telhisü 1 Beyan fi Mucizfttül Kuran - C. 2. S. 172

[226] Buharl. Müslim. Ahmed b. Hanbel. Taberi - age - C. 2. S. 172, KeıjşAf Ttfalrl C. ı. S. 175.. Fahreddln er-Razi - age - C. 5. S. 120. lbn-1 Cevzl - age - C. 1, S. IH

[227] Muhammed Ali Sabuni, Ahkâm Tefsiri, Şamil Yayınları: 1/158-161.

[228] Taborl - age • C. 2. S. 112 162

Muhammed Ali Sabuni, Ahkâm Tefsiri, Şamil Yayınları: 1/162.

[229] Kurtubi - age - C. 2, S. 256

Muhammed Ali Sabuni, Ahkâm Tefsiri, Şamil Yayınları: 1/162-164.

[230] Bir fersah takriben 8 km'dir. 8x18=128 km'lik yolculuk yapılması oruç yemeyi mubah kılar.

[231] 1 bürd. 4 fersahtır. 4x4 = 16 fersah eder. 16 x 8 = 128 km'lik bir yolculuk gerekir.

[232] Şafii. İbn-i Abbas tan rivayet etmiştir. Fahreddin er-Razi - age - C. S, S, II

[233] İmam Şafii. Atadan rivayet etmiştir. Fahreddin er-Razi - age - C. 8, 9. N

[234] İmam Şafii. Atadan rivayet etmiştir. Fahreddin er-RAzl - age - C. S, S. M

[235] İbn-i Arabi - age - C. 1. S. 77

[236] Cessfts - age ■ C 1. S. 204

[237] Buharl, Kasrı Salat babında. Abdullah b. Ömer'den rivayet etmiştir.

[238] İbn-i Arabi - age - C. 1. S. 78

[239] Muhammed Ali Sabuni, Ahkâm Tefsiri, Şamil Yayınları: 1/164-166.

[240] özetle azimet, ibadet şekillerinin asıl olanım yapmaktır. Ruhsat ise. Sonradan kolaylık için bazı zamanlarda hükmün değiştirilmesi veya kısaltılmasıdır. Mesela; Abdest alırken ayağını yıkamak azimettir. Soğuk zamanlarda abdesüi iken mesh giyerek üzerine meshetmek ruhsattır. (Mütercim)

[241] Bu fiili hadis, ibn-i Abbas. Ebu Said el-Hudri. Enes bin Malik, Cablr b Alı dullah. Ebu Derda.(ra) ve diğer bir çok sahabiden rivayet edilmiştir

[242] İmam Malik, Enes b Melikten rivayet etmiştir. Müslim'de Ebu Said «I lluıl rlden -Ramazan ayının 16'sında Resulullah ile savaşa gitmiştik. Banlarının oruç tutuyor bazılarımız da yiyorduk» rivayetini yapmıştır.

[243] İbnül-Arabi-age-C. 1. S. 78 168

Muhammed Ali Sabuni, Ahkâm Tefsiri, Şamil Yayınları: 1/166-168.

[244] Muhammed Ali Sabuni, Ahkâm Tefsiri, Şamil Yayınları: 1/168-169.

[245] Fahreddin er-Razi - age - C. 5. S. 85

[246] Muhammed Ali Sabuni, Ahkâm Tefsiri, Şamil Yayınları: 1/169-170.

[247] Fahrcddin er-Râzi - TefsirûT ■ Kebir - C. 1. S. 80. Âlusi - Ruhul ■ Mııani C. 2, S. 58. İbn-i Cevzi - oge - C 1. S. 180

[248] Ed-Dar Cutni ve Hâkim. İbn-i Abbas (R.A.)'dan rivayet yapmışlardır. Hadisin isnadı da sahihtir

[249] Sahihi Buhari ■ Babü t - Tefsir.

[250] Muhammed Ali Sabuni, Ahkâm Tefsiri, Şamil Yayınları: 1/170.

[251] Cessâs age - C 1 S 211. Fahreddin er-Râzi • a?e - C 1. S 87 Kurlubi upe- C. 2. S 269

[252] Kitabul Fıklı Ala I Mczahibi I Erbaa. Kitab es Savm

[253] Muhammed Ali Sabuni, Ahkâm Tefsiri, Şamil Yayınları: 1/171-172.

[254] Buhari ve Müslim

[255] Ebu Davud Hâkim ve Ebu Hayyan

[256] Kurtııbi Tefsin C 2. S. 274

[257] Muhammed Ali Sabuni, Ahkâm Tefsiri, Şamil Yayınları: 1/172-173.

[258] Muhammed Ali Sabuni, Ahkâm Tefsiri, Şamil Yayınları: 1/173.

[259] Muhammed Ali Sabuni, Ahkâm Tefsiri, Şamil Yayınları: 1/173-174.

[260] CessAs - age S 1. S 272 174

[261] Muhammed Ali Sabuni, Ahkâm Tefsiri, Şamil Yayınları: 1/174-175.

[262] Cessâs age C. 1. S. 278

[263] HAkim. -İsnadı sahihtir- demiştir.

[264] Muhammed Ali Sabuni, Ahkâm Tefsiri, Şamil Yayınları: 1/175-176.

[265] Fahreddin er-Razi - age - C. 1. S. 125. Kurtub! - age - C. 2. S. 88, Âlusl-Bft- C. 2, S. 68, Zemahşeri - age - C. 1. S. 17e

[266] Cessas - age - C. ı, S. 285

[267] Ed-Darül Cudni ■ Süveyd b Abdulaziz'den, O'da ez-Zehri'den. O'da Urvete'den. Oda Hz. Aişeden rivayet etmiştir.

[268] Ebu Davud. Abdullah b. Bediiden rivayet etmiştir

[269] Fahreddin er-Râzi - age - C 5. S. 25

[270] Muhammed Ali Sabuni, Ahkâm Tefsiri, Şamil Yayınları: 1/176-178.

[271] Muhammed Ali Sabuni, Ahkâm Tefsiri, Şamil Yayınları: 1/178-179.

[272] Buharl, Müslim

[273] Muhammed Ali Sabuni, Ahkâm Tefsiri, Şamil Yayınları: 1/179-180.

[274] Muhammed Ali Sabuni, Ahkâm Tefsiri, Şamil Yayınları: 1/182-183.

[275] Muhammed Ali Sabuni, Ahkâm Tefsiri, Şamil Yayınları: 1/183-184.

[276] Suyutl-age C 1. S. 206. tbn-t Cevzl-age-C. 1. S 197. Kurtubi Tefsiri-C. 2. S. 326 Fahreddin er-Razi - age • C. 5, S. 140

[277] tbn-i Cevzi age - C. 1, S. 201. Kurtubi - age - C. 2, S. 333

[278] Taberi - age C. 2, S. 106. Suyuti - age - C. 1, S. 206. Kurtubi • age - C. 2, S. 3^3

[279] Ebu Davud, Tirmizi. Taberi - age - C. 2. S. 204. Kurtubi ■ age - C. 2. S. 339

Muhammed Ali Sabuni, Ahkâm Tefsiri, Şamil Yayınları: 1/184-185.

[280] Cemü'l Fevaid

[281] Zemahşeri • age - C. ı, S. 176

[282] Buharı. Müslim. Ebu Davud. Tirmizi ve İbn-i Mâce. Ebu Hüreyre den rivayet etmiştir

[283] Hnfız İbn-i Asakir. Abdullah b Mübarek (R.A.)in Menakıb'ındnn yuzmıştır

[284] Muhammed Ali Sabuni, Ahkâm Tefsiri, Şamil Yayınları: 1/185-186.

[285] l'aberl Tefsiri -C. 8. S. 549. Hftkim Müstedrekinde rivayet etmiştir.

[286] Muhammed Ali Sabuni, Ahkâm Tefsiri, Şamil Yayınları: 1/186-188.

[287] lbnü'l-Arabi -age- C. 1, S. 107, Kurtubl -age- C. 2, S. 231

[288] Muhammed Ali Sabuni, Ahkâm Tefsiri, Şamil Yayınları: 1/188-189.

[289] Taberi - age - C. 2. S. 192

[290] Ibn-i Cevzl -age- C. 1, S. 199, Kurtubl -age- C. 2. S. 330, Taberi Tefsiri C. i, S. 193

[291] Kurtubl - age ■ C. 2. S. 330 190

[292] Muhammed Ali Sabuni, Ahkâm Tefsiri, Şamil Yayınları: 1/189-190.

[293] İbnül-Arabi - age - C. 1, S. 107. Kurtubi Tefsiri, C. 2, S. 331

[294] Muhammed Ali Sabuni, Ahkâm Tefsiri, Şamil Yayınları: 1/190-191.

[295] Müslim. Ahmed bin Hanbel. tbn-i Kesir Tefsiri C. 1. S. 228

[296] Kurtubl Tefsiri - age - C. 2. S. 327

[297] Muhammed Ali Sabuni, Ahkâm Tefsiri, Şamil Yayınları: 1/191-192.

[298] Muhammed Ali Sabuni, Ahkâm Tefsiri, Şamil Yayınları: 1/192.

[299] Muhammed Ali Sabuni, Ahkâm Tefsiri, Şamil Yayınları: 1/193.

[300] Muhammed Ali Sabuni, Ahkâm Tefsiri, Şamil Yayınları: 1/197-198.

[301] lbn-i Ebi Hâtem. lbn-i Abbastan rivayet etmiştir. Süyûtl-age-C. 1, S. 231

Muhammed Ali Sabuni, Ahkâm Tefsiri, Şamil Yayınları: 1/198-199.

[302] Muhammed Ali Sabuni, Ahkâm Tefsiri, Şamil Yayınları: 1/199.

[303] Buhari ve Müslim. İbn-i Kesir Tefsiri. C. 1, S. 332

[304] Buhari. Ebu Davud ve Nesai

[305] Buhari. Müslim, Ebu Davud ve Tirmizi

[306] Muhammed Ali Sabuni, Ahkâm Tefsiri, Şamil Yayınları: 1/200.

[307] Hacca giden ve Mikata vardığında yalnız Umre niyetiyle ihramlanan kimse.

[308] Muhammed Ali Sabuni, Ahkâm Tefsiri, Şamil Yayınları: 1/200-201.

[309] Allâme Şevkâni - age - C. 1, S. 195

[310] Müslim, Cabirin Veda h&ccı bahsindeki uzun hadisinden rivayet etmiştir.

[311] İbn-i Ebİ Şeybe, Abd bin Hamid, ibn-i Mace ve Şafiinin Üm kitabı

[312] Tirmizi, Şevkâni - age - C. i. S. 195

[313] Allâme Şevkâni - ağe - C. 1, S. 195

[314] Muhammed Ali Sabuni, Ahkâm Tefsiri, Şamil Yayınları: 1/201-203.

[315] imam Tahâvi - Abdurrahman bin Zeyd'den rivayet etmiştir.

[316] Taberi - age - C. 2. S. 215

[317] Muhammed Ali Sabuni, Ahkâm Tefsiri, Şamil Yayınları: 1/203-204.

[318] İmam Fahreddin er-Ratî - age C. 5, S. 163

[319] Muhammed Ali Sabuni, Ahkâm Tefsiri, Şamil Yayınları: 1/204-206.

[320] Buhari. Hz. Aişe'den rivayet etmiştir. 206

[321] Cessâs - age - C. 1. S. 197

[322] Cessas - age - C. ı. S. 346. Fahreddin er-Râzi -age-C. 5. S. 170. Kurtubl - age - C. 2. S. 278. Taberi - age - C. 2. S. 252

[323] Muhammed Ali Sabuni, Ahkâm Tefsiri, Şamil Yayınları: 1/206-207.

[324] Fahreddin er-Razi -age-C. 5. S. 168

[325] Muhammed Ali Sabuni, Ahkâm Tefsiri, Şamil Yayınları: 1/207-208.

[326] Muhammed Ali Sabuni, Ahkâm Tefsiri, Şamil Yayınları: 1/208.

[327] Allâme Şevkânı - age C. 1. S. 200

Muhammed Ali Sabuni, Ahkâm Tefsiri, Şamil Yayınları: 1/208-209.

[328] Muhammed Ali Sabuni, Ahkâm Tefsiri, Şamil Yayınları: 1/209.

[329] Kurtubi - age - C. 2. S. 384, İbn-i Arabi - age - C. S. 134, Abdurrahman Cezeri -Dört Mezhebin Fıkıh Kitabı

Muhammed Ali Sabuni, Ahkâm Tefsiri, Şamil Yayınları: 1/210.

[330] İmam Ahmed bin Hanbel (ra)'in Müsnedi ve Kütüb-ü Sitte

[331] Kurtubi Tefsiri c. 2., s. 393.

[332] Muhammed Ali Sabuni, Ahkâm Tefsiri, Şamil Yayınları: 1/210-211.

[333] Ragıp el Isfahani - El-Müfredat S 538

[334] Muhammed Ali Sabuni, Ahkâm Tefsiri, Şamil Yayınları: 1/213-214.

[335] Muhammed Ali Sabuni, Ahkâm Tefsiri, Şamil Yayınları: 1/214-215.

[336] Fahreddin er-Râzi - age - C. 6. S. 31. Kurtubî - age - C. 3. S. 40, Taberİ - nge - C. 2, S. 347, Zemahgeri-age-C. 1. S. 298, Ibn-i Kesir-age- C. 1. S. 253

Muhammed Ali Sabuni, Ahkâm Tefsiri, Şamil Yayınları: 1/215-216.

[337] Kurlubi - age C. 3. S. 39

[338] Kurtubi • age - C. 3. S 46. İbn-İ Kesir -age- C. 1. S. 255

[339] Zemahşerî -age- C. l. S. 196

[340] Zemahgeri -age- C. 1. S. 196

Muhammed Ali Sabuni, Ahkâm Tefsiri, Şamil Yayınları: 1/216-217.
 

Muhtazaf

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
30 Mar 2008
Mesajlar
9,637
Tepki puanı
1,009
Puanları
113
Yaş
67
Web Sitesi
www.aydin-aydin.com
[341] Fahreddin er-Râzi -age- C. 6. S. 33. Zemtıhşerî -age- C 1, S. 296

[342] İbnul-Arabi -age C. 1. S. 147 218

Muhammed Ali Sabuni, Ahkâm Tefsiri, Şamil Yayınları: 1/217-218.

[343] Muhammed Ali Sabuni, Ahkâm Tefsiri, Şamil Yayınları: 1/218-219.

[344] Muhammed Ali Sabuni, Ahkâm Tefsiri, Şamil Yayınları: 1/219.

[345] Muhammed Ali Sabuni, Ahkâm Tefsiri, Şamil Yayınları: 1/221.

[346] Muhammed Ali Sabuni, Ahkâm Tefsiri, Şamil Yayınları: 1/221-222.

[347] Süyuti -age- C. 1. S. 225, Taberi -age- C. 2, S. 370, tbn-i Kesir -age- C. I, S. 256 Zemahşeri - age - C. 1. S. 200

[348] Muhammed Ali Sabuni, Ahkâm Tefsiri, Şamil Yayınları: 1/222-223.

[349] Ebussuud Tefsiri C. 1. S. 187, Taberl -age- C. 2, S. 363. Fahreddin er-Razi -age- C. 2, S. 48

[350] M. Ali Sabünl -Et-Tıbyan fi Ulumil-Kur'an S. 43.

[351] Kurtubi age- C. 3. S. 57

[352] Kurtubi -age- C. 3. S. 55. Nesâl. Ebu Ömer-tstiab

[353] Cahiliyet döneminde Kays. içkiyi kendine haram kıldı. Çünkü İçkili oldugugu zaman kızına saldırmaya, anne ve babasına kötü sözler söylemeye başlamış. içkinin tesiri geçince yaptıkları kendisine anlatılmış. O zaman İçki İçmemeye karar vermiş.

[354] ZemahşerJ -age- C. 1. S. 198

Muhammed Ali Sabuni, Ahkâm Tefsiri, Şamil Yayınları: 1/223-226.

[355] Kurtubl -age- C. 3. S. 81

[356] Muhammed Ali Sabuni, Ahkâm Tefsiri, Şamil Yayınları: 1/226.

[357] Cessâs -age- C. 1. S. 382

[358] Ebu Davud-lbn-i Ömer'den rivayet etmiştir

[359] Müslim, Ebu Hüreyre'den rivayet etmiştir.

[360] Buhari, Enes bin Malik'ten rivayet etmiştir.

[361] Ebu Davud, Fahreddin er-Razl -age- C. e, S. 43

[362] Ebu Davud. Ümmö Selemeden rivayet etmiştir

[363] Fahreddin er-Razl -age- C. 6, S. 43

[364] Muhammed Ali Sabuni, Ahkâm Tefsiri, Şamil Yayınları: 1/227-229.

[365] Muhammed Ali Sabuni, Ahkâm Tefsiri, Şamil Yayınları: 1/229.

[366] Muhammed Ali Sabuni, Ahkâm Tefsiri, Şamil Yayınları: 1/229-230.

[367] Muhammed Ali Sabuni, Ahkâm Tefsiri, Şamil Yayınları: 1/231-232.

[368] Muhammed Ali Sabuni, Ahkâm Tefsiri, Şamil Yayınları: 1/232.

[369] İbn-i Cevzl -age- C. 1. S. 245, Alûsi -age- C.2. S. 117. Zemahşeri -age- C. 1. S. 200 232

[370] İbn-i Cevzi -age- C. 1. S. 246. Süyütt -age- C. 1, S. 258 Alusl -age- C. 2. S. 11B. -Es-Sedİ,- İbn-i Abbas (ra)'dan rivayet etmiştir.

Muhammed Ali Sabuni, Ahkâm Tefsiri, Şamil Yayınları: 1/232-233.

[371] İbn-i Mace ve Said bin Mensur -Ibn-İ Ömer (raiden rivayet etmişlerdir.

[372] Muhammed Ali Sabuni, Ahkâm Tefsiri, Şamil Yayınları: 1/233.

[373] lbn-f Hamid, Taberi -age- C. 2, S. 377

[374] Alusi -age- C. 2. S. 1»

[375] Taberi -age- C. 2, S. 37a. Fahreddin er-Razi -age- C. 8. S. 61. Kurtubi -age- C. 3. S. 81

[376] Kurtubi -age-. Kütüb-ü Sitte. Fahreddin es-Râzi -age- C. 8. S. 61

[377] Taberi -age- C. 2. S. 77-78

Muhammed Ali Sabuni, Ahkâm Tefsiri, Şamil Yayınları: 1/233-236.

[378] Muhammed Ali Sabuni, Ahkâm Tefsiri, Şamil Yayınları: 1/236.

[379] Muhammed Ali Sabuni, Ahkâm Tefsiri, Şamil Yayınları: 1/237.

[380] Muhammed Ali Sabuni, Ahkâm Tefsiri, Şamil Yayınları: 1/238-239.

[381] Bu âyetin incâli manası. Taberf Tefsirinden iktibas edilmiştir. (M. A. Sabuni)

Muhammed Ali Sabuni, Ahkâm Tefsiri, Şamil Yayınları: 1/239-240.

[382] Müslim. Tirmizi. Et-Tâc, C. 4. S. 62

[383] Buharı, Tirmizi. Süyûti -age- C. 2. S. 396. Ali Nasif-et-Tâc- C. 4, S. 62

Muhammed Ali Sabuni, Ahkâm Tefsiri, Şamil Yayınları: 1/240.

[384] İbnü'l-Arabi -age-. Kurtubl age- C. 3, S. 88

[385] Taberi -age- C. 2. S. 395

[386] Muhammed Ali Sabuni, Ahkâm Tefsiri, Şamil Yayınları: 1/240-241.

[387] Kurtubl -age- C. 3, S. B7

[388] Buhari, Müslim. Tirmizİ ve et-Tâc. C. 1. S. 117

[389] Her iki hadiste de •menfaatlenmekten- maksat, sarılma ve öpmedir. Yoksa pcştemal üzerinden cinsi münasebette bulunmak değildir. (Çeviren)

[390] Buhar! ve Müslim

[391] Müslim, Tirmizİ, et-Tâc. C. 4. S. 62, Enes bin Malik (ra)ten rivayet edilmiştir

[392] Taberi -age- C. 2. S. 383, Mesruk bin el-Ecdft'dan rivayet edilmiştir.

[393] Taberi -age- C. 2, S. 383

[394] Muhammed Ali Sabuni, Ahkâm Tefsiri, Şamil Yayınları: 1/241-243.

[395] Kütüb-ü Sitte. Tflc C. 1. S. 119.

[396] Kurtubî -ege- C. 3, S. 88

[397] Muhammed Ali Sabuni, Ahkâm Tefsiri, Şamil Yayınları: 1/243-244.

[398] Cessâs -age- C. l. S. 400

[399] Kurtubi -age- C. 3. S. 83, er-R&zi -age- C. e. S. 68. Cessâs -age- C. ı, S. 401

[400] Muhammed Ali Sabuni, Ahkâm Tefsiri, Şamil Yayınları: 1/244.

[401] Şemanı -age- C. 1. S. 226, Taberi -age- C.2, S. 387, Ibnu'l-Arabİ -age-C.l, Kurtubi -age-C. 3. S. 89

Muhammed Ali Sabuni, Ahkâm Tefsiri, Şamil Yayınları: 1/245-246.

[402] Muhammed Ali Sabuni, Ahkâm Tefsiri, Şamil Yayınları: 1/246.

[403] Muhammed Ali Sabuni, Ahkâm Tefsiri, Şamil Yayınları: 1/246-247.

[404] Muhammed Ali Sabuni, Ahkâm Tefsiri, Şamil Yayınları: 1/247.

[405] Muhammed Ali Sabuni, Ahkâm Tefsiri, Şamil Yayınları: 1/249.

[406] Muhammed Ali Sabuni, Ahkâm Tefsiri, Şamil Yayınları: 1/249-250.

[407] Alet Celaleyn. C ı. S 180

Muhammed Ali Sabuni, Ahkâm Tefsiri, Şamil Yayınları: 1/250.

[408] Fahreddin er-Razi -age- C 6. S. 80

[409] Cessas age- C. 1. S 418

[410] lift, bir erkeğin karısıyla cinsi münasebetle bulunmayacağına Allah (cc) ismiyle yemin etmesidir. (Çeviren)

[411] Ali Tan'tAvi-Ahbarul Ömer. Kurtubi -age- C. 3. S. 108

[412] Fahreddin er-Razî -age- C. 6, S. 85

[413] Muhammed Ali Sabuni, Ahkâm Tefsiri, Şamil Yayınları: 1/250-252.

[414] Taberi -age- C. 2. S. 406, Şevkâni -age- C 3. S. w. 9, Kurtubi -age- C. i. S. 23i 252

[415] Taberi-age-C. 2. S. 413

Muhammed Ali Sabuni, Ahkâm Tefsiri, Şamil Yayınları: 1/252-253.

[416] Kurtubi -age- C. 3. S 103.

[417] Muhammed Ali Sabuni, Ahkâm Tefsiri, Şamil Yayınları: 1/253-254.

[418] Taberi -age- C. 2. S. 421254-255.

Muhammed Ali Sabuni, Ahkâm Tefsiri, Şamil Yayınları: 1/254-255.

[419] Muhammed Ali Sabuni, Ahkâm Tefsiri, Şamil Yayınları: 1/255.

[420] Muhammed Ali Sabuni, Ahkâm Tefsiri, Şamil Yayınları: 1/256.

[421] Muhammed Ali Sabuni, Ahkâm Tefsiri, Şamil Yayınları: 1/256.

[422] Muhammed Ali Sabuni, Ahkâm Tefsiri, Şamil Yayınları: 1/258-259.

[423] Muhammed Ali Sabuni, Ahkâm Tefsiri, Şamil Yayınları: 1/259.

[424] Muhammed Ali Sabuni, Ahkâm Tefsiri, Şamil Yayınları: 1/260.

[425] Bu hadisi İmam Malik. Muvattada. İmam Şafii, Ümm'de, imam Beyhakİ, Süneninde rivayet etmiştir. Kurtubi -age- C. 3. S. 126

[426] Taberi -age- C. 2. S. 480. Şevk&ni -age- C. 1, S. 242

[427] Et-Tftc. El-Camiul Usûl. C. 4. S. 83

Muhammed Ali Sabuni, Ahkâm Tefsiri, Şamil Yayınları: 1/260-261.

[428] Nesâi, İbn-i Mâce ve Tirmizi

[429] Fahreddin or-RazI -age- C. 8. S. 101. Alûsi -age- C. 2, S. 135

[430] Hül'ü, herhangi bir sebepten dolayı araları açık olan karı-kocadan, kadının, razı olduğu bir mal veya para vererek, boşama ve boşanma hakkını koca*sından satın almasına denir (Çeviren)

[431] Alûsi -age- C. 2. S. 140. Hadiste geçen kadmm ismi Cemile binti Abdullah'tır, .

Muhammed Ali Sabuni, Ahkâm Tefsiri, Şamil Yayınları: 1/261-264.

[432] Muhammed Ali Sabuni, Ahkâm Tefsiri, Şamil Yayınları: 1/264.

[433] Fahreddin er-Razi age- C. 6, S- 94, tbııi Arabi age- C. 1. S. 185

[434] İbn-i Cevzi -age- C. 1. S. 259

[435] Ed-Dârü'l Gudnl. Zemahşeri -age- C. 1. S. 205

[436] Cessas -age- C. 1. S. 435

[437] tbnu'l-Arabl -age- C. l. S. 185. Cessâs -age- C. 1, S. 434, Fahreddin er-BazI -age- C. 8. S. 96. Zemahşeri -age- C. I, S. 206

[438] İbn-i Kayyım-Za'dii'l Meftd- C. 3. S. 96

[439] Muhammed Ali Sabuni, Ahkâm Tefsiri, Şamil Yayınları: 1/264-267.

[440] Ibnül-Arabi -age- C. 1. S. 186 268

[441] Muhammed Ali Sabuni, Ahkâm Tefsiri, Şamil Yayınları: 1/267-268.

[442] Ibn-İ Kesir -Tefsir- C. I. S. 271.

[443] Muhammed Ali Sabuni, Ahkâm Tefsiri, Şamil Yayınları: 1/268-269.

[444] Şevkani-Neylül-Evtâr- C. 6. S. 214

Muhammed Ali Sabuni, Ahkâm Tefsiri, Şamil Yayınları: 1/269.

[445] Cessas -age- C. l. S. 452

[446] Sahih-i Buhari, İbn-i Arabi -age- C. ı, S. 189. El-Camiu li Ahkftmül Kuran C. 3. S. 128

[447] Sahihi Müslim. Kurtubl Tefsiri C. 3. S. 132. Şevkftni-Fethü'l Kadir C. 1. S. 238 272

[448] Nesâi, Müslim ve İbn-i Mace 274.

[449] Muhammed Ali Sabuni, Ahkâm Tefsiri, Şamil Yayınları: 1/270-274.

[450] Muhammed Ali Sabuni, Ahkâm Tefsiri, Şamil Yayınları: 1/274-275.

[451] Sahih-i Buharı, Alûsi -age- C. 2. S. 140

[452] İmam Şafii (ra)'nin kavl-i kadim (eski görüş) vs kavli cedid (yeni. görüş» olmak üzere iki görüşü vardır. Kavl-i hadimi, henüz İrak'ta gençliğindeki ictihadi görüşlerine denir. Kavl-i cedid ise. Mısır'a gittikten sonra verdiği hüküm ve fetvalardır.

[453] Muhammed Ali Sabuni, Ahkâm Tefsiri, Şamil Yayınları: 1/275-276.

[454] Kurtubi -age- C. 3. S. 147

[455] İbn-i Kesir Tefsiri C. 1, S. 277

[456] Fahreddin er-Razi -age- C. 6, S. 112

[457] Muhammed Ali Sabuni, Ahkâm Tefsiri, Şamil Yayınları: 1/276-278.

[458] Ibh-i Mace, Hâkim, Beyhakl, Alûsi -age- C. 2, S. 141, İbn-i Kesir Tefsiri C. ı, 4,

[459] Ahmed bin Hanbel. Tirmizi ve Nesâi

[460] İbn-i Kesir -Tefsiri- C. 1. S. 280, Ebu tshak el-Cürcanî İbn-i Abbastan rivayet etmiştir.

[461] Hakim-Müstedrekinde rivayet ederek İsnadının sahih olduğunu söyler.

[462] İbn-i Kesir-Tefsir - C. ı. S. 278

[463] Reşid Rıza-Menftr Tefsiri - C. 2, S. 3B4

[464] Muhammed Ali Sabuni, Ahkâm Tefsiri, Şamil Yayınları: 1/278-281.

[465] Muhammed Ali Sabuni, Ahkâm Tefsiri, Şamil Yayınları: 1/281.

[466] Üstat Ahmed Muhammed Cemal-Es-Sekafetü’l İslamiyye, s. 288.

[467] Muhammed Ali Sabuni, Ahkâm Tefsiri, Şamil Yayınları: 1/281-282.

[468] Muhammed Ali Sabuni, Ahkâm Tefsiri, Şamil Yayınları: 1/284.

[469] Muhammed Ali Sabuni, Ahkâm Tefsiri, Şamil Yayınları: 1/284-285.

[470] Muhammed Ali Sabuni, Ahkâm Tefsiri, Şamil Yayınları: 1/285.

[471] Zemahşeri, age, C. l. S. 212

[472] Ebu Hayyan, Bahrü'l Muhit, C. 2, S. 212

[473] Ebussuud Efendi, İrşadü'l Akli es-Selim, C. 1, S. 176

[474] Muhammed Ali Sabuni, Ahkâm Tefsiri, Şamil Yayınları: 1/285-287.

[475] Muhammed Ali Sabuni, Ahkâm Tefsiri, Şamil Yayınları: 1/287.

[476] lbnü'l-Arabl -a«e- C. 1, S. 2M, Kurtubi -ege- C. 3, S. 161 288

[477] Muhammed Ali Sabuni, Ahkâm Tefsiri, Şamil Yayınları: 1/288.

[478] Muhammed Ali Sabuni, Ahkâm Tefsiri, Şamil Yayınları: 1/288-289.

[479] Cessâs -age- C. ı. S. 478.

[480] Muhammed Ali Sabuni, Ahkâm Tefsiri, Şamil Yayınları: 1/289-290.

[481] Taberi -Tefsiri- C. 2, S. 504

Muhammed Ali Sabuni, Ahkâm Tefsiri, Şamil Yayınları: 1/290.

[482] Muhammed Ali Sabuni, Ahkâm Tefsiri, Şamil Yayınları: 1/290-291.

[483] Muhammed Ali Sabuni, Ahkâm Tefsiri, Şamil Yayınları: 1/291-292.

[484] Muhammed Ali Sabuni, Ahkâm Tefsiri, Şamil Yayınları: 1/293-294.

[485] Muhammed Ali Sabuni, Ahkâm Tefsiri, Şamil Yayınları: 1/294.

[486] Taberi -Camiü'l Beyân- C. 2, S. 512 294.

[487] Muhammed Ali Sabuni, Ahkâm Tefsiri, Şamil Yayınları: 1/294-295.

[488] Kurtubi -age- C. 3. S. 174, Ebu Hayyan-Bahrül Muhit C. 2. S. 224

Muhammed Ali Sabuni, Ahkâm Tefsiri, Şamil Yayınları: 1/295.

[489] Buharı, Müslim, Nesâi ve Ebu Davud

[490] Ibn-i Kesir -Tefsir- C. 1. S. 285. Kurtubi -Tefsir- C. 3. S- 175

[491] Kurtubi -age- C. 3. S. 175.

Muhammed Ali Sabuni, Ahkâm Tefsiri, Şamil Yayınları: 1/296-297.

[492] Buharı ve Müslim.

[493] Buhari ve Müslim

[494] Muhammed Ali Sabuni, Ahkâm Tefsiri, Şamil Yayınları: 1/297-299.

[495] Muhammed Ali Sabuni, Ahkâm Tefsiri, Şamil Yayınları: 1/299.

[496] Muhammed Ali Sabuni, Ahkâm Tefsiri, Şamil Yayınları: 1/299-300.

[497] Muhammed Ali Sabuni, Ahkâm Tefsiri, Şamil Yayınları: 1/302-304.

[498] Muhammed Ali Sabuni, Ahkâm Tefsiri, Şamil Yayınları: 1/304.

[499] Hâzin Tefsiri C. 1, Cemaleddin el-Kâsimi-Mehâsin et-Tevİl C. W. S ı'-iü

[500] Muhammed Ali Sabuni, Ahkâm Tefsiri, Şamil Yayınları: 1/304-305.

[501] Taberi -age- C. 2, S. 519, Zemahşerl -age- C. 1, S. 214

[502] Zemahşerİ -age- C. 1. S. 215

[503] Cemaleddin el-Kâsimi-Mehasin et-Te'vil-C. 4. S. 260, Fahreddin er-Razf -age- C. 6, S. 147

[504] Fahreddin er-Razi -ago- C. 8, S. 154

[505] Kurtubi Tefsiri - C. 3, S. 202. Bu tarihi oiayı Darü'l Gudni, Süveyd bin Gaflet'ten rivayet etmiştir.

Muhammed Ali Sabuni, Ahkâm Tefsiri, Şamil Yayınları: 1/305-306.

[506] imam Şafii (ra>, Malik (ra)'ten, O'da Nafi (ra)den. Oda İbn-i Ömer (Ya)'den rivayet etmiştir.

[507] Muhammed Ali Sabuni, Ahkâm Tefsiri, Şamil Yayınları: 1/307.

[508] Cessas -age- C. 1. S. 504, Kurtubi -age- C, 3. S. 184

[509] Muhammed Ali Sabuni, Ahkâm Tefsiri, Şamil Yayınları: 1/307-309.

[510] İmam Fahreddin er-Râzi -age- C. 6. S. 145

Muhammed Ali Sabuni, Ahkâm Tefsiri, Şamil Yayınları: 1/309-311.

[511] Muhammed Ali Sabuni, Ahkâm Tefsiri, Şamil Yayınları: 1/311.

[512] İmam Fahreddin er-Razl -age- C. 6. S. 149

[513] İmamların görüşlerine göre. boşanılan kadına, erkek tarafından verilecek

Allah (cc), boşanılan bir kadını, zenginlik ve fakirlik durumuna göre kocanın menfaatlendirmesini meşru kılmıştır. Nikah akdi sırasında bir memeblağın zamanla değişmesi dinen caizdir. Çünkü ayetten, bunun her za*mana, yere. milletlerin gelenek ve adetlerine göre ayarlanabileceği anlaşılır. Islamda. -zamanın değişmesiyle hükümler de değişebilir» genel kaidesi de bunu teyid eder. Yalnız Kuran ve hadisten nass. kesin İcma ve fakihlerin kıyasıyla tesbit edilen hükümlerde, değişmenin olmayacağı kesindir. (Çeviren)

[514] Muhammed Ali Sabuni, Ahkâm Tefsiri, Şamil Yayınları: 1/311-312.

[515] Muhammed Ali Sabuni, Ahkâm Tefsiri, Şamil Yayınları: 1/312.

[516] Muhammed Ali Sabuni, Ahkâm Tefsiri, Şamil Yayınları: 1/312-313.

[517] Muhammed Ali Sabuni, Ahkâm Tefsiri, Şamil Yayınları: 1/316.

[518] Muhammed Ali Sabuni, Ahkâm Tefsiri, Şamil Yayınları: 1/316-318.

[519] Mecmau'l-Beyan C. 2, S. 392, Za'dû'l Mesir C. ı, S. '332 El-Vahidi Es-Süddi'den rivayet etmiştir

Muhammed Ali Sabuni, Ahkâm Tefsiri, Şamil Yayınları: 1/318.

[520] Ebusuud-Tefsir-C. 1. S. 202. İbn-i Cevzi -age- C. 1, S. 330

[521] Şeyh Cemaleddin el-Kâsımi - Mehâsin et-Te*vil - C. 3. S. 716 320

[522] tbn-i Kesir tefsirinde: -İbn-i Abbas (ra)'a göre en son nazil olan ayet budur* ,İ denilir, Ibn-i Cerir ise -Bu âyetin nüzulünden sonra Resulullah (sav) 9 gün yaşamıştır- demektedir.

[523] Muhammed Ali Sabuni, Ahkâm Tefsiri, Şamil Yayınları: 1/318-321.

[524] Muhammed Ali Sabuni, Ahkâm Tefsiri, Şamil Yayınları: 1/321.

[525] Muhammed Ali Sabuni, Ahkâm Tefsiri, Şamil Yayınları: 1/321-322.

[526] Muhammed Ali Sabuni, Ahkâm Tefsiri, Şamil Yayınları: 1/322.

[527] Muhammed Ali Sabuni, Ahkâm Tefsiri, Şamil Yayınları: 1/322-323.

[528] Muhammed Ali Sabuni, Ahkâm Tefsiri, Şamil Yayınları: 1/323.

[529] Muhammed Ali Sabuni, Ahkâm Tefsiri, Şamil Yayınları: 1/323.

[530] Taberi -age- C. 4. S 90.

[531] Muhammed Ali Sabuni, Ahkâm Tefsiri, Şamil Yayınları: 1/323-324.

[532] Butıari-Riba bahsi.

[533] Muhammed Ali Sabuni, Ahkâm Tefsiri, Şamil Yayınları: 1/324.

[534] Muhammed Ali Sabuni, Ahkâm Tefsiri, Şamil Yayınları: 1/324-326.

[535] Muhammed Ali Sabuni, Ahkâm Tefsiri, Şamil Yayınları: 1/326.

[536] Muhammed Ali Sabuni, Ahkâm Tefsiri, Şamil Yayınları: 1/326-327.

[537] Muhammed Ali Sabuni, Ahkâm Tefsiri, Şamil Yayınları: 1/327.

[538] Muhammed Ali Sabuni, Ahkâm Tefsiri, Şamil Yayınları: 1/327-328.

[539] Muhammed Ali Sabuni, Ahkâm Tefsiri, Şamil Yayınları: 1/328.
 

Muhtazaf

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
30 Mar 2008
Mesajlar
9,637
Tepki puanı
1,009
Puanları
113
Yaş
67
Web Sitesi
www.aydin-aydin.com
22. DERS KÂFİRLERLE DOSTLUĞUN YASAKLANIŞI 2

Âyetlerin Lafzi Tahlili 2

Mevzumuz Âyetin, Önceki Âyetlerle Münasebeti 2

Âyetlerin Nüzul Sebebleri 2

Âyetlerin İcmali Manaları 2

Ayetlerin Tefsirindeki İncelikler 2

İkinci Hüküm: Ayette «Taklyye» Kelimesinin Anlam Ve Hükmü Nedir?. 3

Üçüncü Hüküm: Kafirleri Dost Edinmek Ve Onlan İslâm Devletinde Çalıştırmak Caiz Midir?. 4

Dördüncü Hüküm: Kâfir Ve Fasrklarla, Idare-İ Maslahat Yapmanın Hükmü Nedir?. 4

Ayetlerden Alınacak Dersler 4

23. DERS İSLÂM'DA HACCIN FARZ OLUŞU.. 4

Ayetlerin Lafzi Tahlili 5

Ayetlerin İcmali Manaları 5

Ayetlerin Nüzul Sebebi 5

Ayetlerin Tefsirindeki İncelikler 6

Ayetlerdeki Şer’i Hükümler 6

Birinci Hüküm: Harem-i Şerif (Ka'be)'De Cinayet İşleyen Kimsenin Hükmü Nedir?. 6

İkinci Hüküm: Fakir Ve Kölenin Hacc Yapma Hükmü Nedir?. 7

Üçüncü Hüküm: Kadının Mahreminin Yanında Bulunması, O'nun İçin Hacc Farzının Şartlarından Mıdır?. 8

Mühim Bir Uyarı 8

Dördüncü Hüküm: Haccı Farz Kılan Şartlar Nelerdir?. 8

Beşinci Hüküm: Birden Fazla Hacc Yapmak, Farz Mıdır?. 9
 

Muhtazaf

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
30 Mar 2008
Mesajlar
9,637
Tepki puanı
1,009
Puanları
113
Yaş
67
Web Sitesi
www.aydin-aydin.com
22. DERS KÂFİRLERLE DOSTLUĞUN YASAKLANIŞI


28 — Mü'minler, mü'minleri bırakıp ta kafirleri dost edinmesin. Kim bunu yaparsa (ona) Allahtan hlc bir şey (hiçbir yerdim) yoktur. Meğer k| onlardan, gelebilecek bir tehlikeden dolayı, sakınmış olasınız. Allah size (asıl) kendisinden korkmanızı emrediyor. Nihayet gidiş te ancak Allah'a dır.

29 — De ki; göğüslerinizin İçinde olanı gizlesenizde, onu açıklosa-nizda Allah bilir onu. Göklerde ne var yerde ne varsa (hepsini) o bilir. Allah her şeye hakk.ylo gücü yetendir.



Âyetlerin Lafzi Tahlili


(Evllyâe): Velinin çoğulu olan evliya kelimesi, yardımcı, yardım edici anlamındadır.

(Tugâten): Lügatte tügâten kelimesi, korunma, sakınma manasınadır. Âyetteki anlamı ise şudur: Şerrinden korkulan in*sana karşı, idare-i maslahat yapmaktır.

(El meşini): Ism-i mekan olan ef-mesir, dönülecek yer manasınadır. [1]



Mevzumuz Âyetin, Önceki Âyetlerle Münasebeti


Allah (cc), önceki âyetlerde bütün mülklerin kendisinin olduğunu, yü*celten ve alçaltanın yalnız kendisi olacağını, dünyada her şeyi kendi İra*desiyle tasarruf ettiğini, dilediğine mal, mülk ve mevki vermeye muktedir olduğunu, dilediğinde de her şeyi kulların ellerinden alacağını beyan et*miştir. (Mevzumuz) âyette ise, dünyadaki mal ve mevkiye özenerek kafir*lerle dost olmak yasaklanmaktadır. Arzu edilecek olan, Allah (cc) yolundan gitmek, kâfir ve müşriklerden kaçınmaktır. [2]



Âyetlerin Nüzul Sebebleri


1. (Mevzumuz) âyet, yahudileri dost edinen müslümanları uyarmak için nazil olmuştur. Çünkü Sahabiler, yahudileri dost edinen müminlere, «Yahudilerin dost ve arkadaşlığından sakınınız. Onlar sizi Hak yolundan saptırır,» nasihatlan yaptıkları halde, tesirli olamadılar. Bunun üzerine, «Mü'minler, mümînferf bırakıp ta kafirleri dost edinmesin...» âyeti nazil ol*du. [3]

2. Kurtubî tefsirinde, İbn-i Abbas (ra)'dan rivayetle; «(Mevzumuz) â-yet, Ubbade bin Sâmit e! Ensâri hakkında nazil olmuştur. Onun yahudi-lerden bir çok dostları vardı. Hendek muharebesine hazırlanan Resuiullah (sav)'a O, «Ya Resuiullah (sav), benim beş yüz tane Yahudi dostum var, Onların bize yardım için savaşa gelmelerini uygun görüyorum. Ne buyu*rursunuz?» dedi. Resuiullah (sav)'a yapılan bu teklif üzerine, «Müminler, müminleri bırakıp ta kafirleri dost edinmesin. Kim bunu yaparsa (ona) Al*lah'tan başka hiç bir şey yoktur...» âyeti nazil oldu» denmektedir. [4]



Âyetlerin İcmali Manaları


Allah (cc) müminleri, kafirlere dost olmaktan, sevgi ile yaklaşmaktan, akraba olmaktan ve uzun zaman arkadaşlık yapmaktan menetmiştir. Cünkü mü'mine uygun olan, Allah düşmanlarından uzaklaşmak ve yüz çevir*mektir. Kafirleri sevmek ve dost edinmek, aynı kalbde barınabilecek, be*raberce varlığını devam ettirebilecek duygulardan değildir. Bu dostluk. İster kalbi bir dostluk olsun, ister ona yardım etmek şeklinde olsun, ister onun yardımını taleb etmek tarzında tecelli etsin, hepsi eşittir. Yani aynı-dtr. Mü'mlnle kafir arasında yakınlık, akrabalık, dfn, akide, rabıta ve dost*luğun hepsi yok olmalıdır. Çünkü imanla küfür arasında hiçbir bağ yok*tur.

Bazı durumlarda düşmanın şerrinden ve zararlarından emin olmak İçin dostluğa müsade edilmiştir. Yalnız müsaade edilen bu dostluk, Hsanl bir dostluktur. Yoksa ne kalbi ve ne de fiili dostluğa asla müsaade edil*memiştir.

Doha sonra (mevzumuz) âyet, Allah (cc) düşmanlarını dost ve sevgili yapan ve emre muhalefet eden kimselerin, çok büyük günahta olduklarına işaret eder. [5]



Ayetlerin Tefsirindeki İncelikler


Birinci incelik: (Mevzumuz) âyette, «kim bunu yaparsa» tabirinin, «kim mü'minleri bırakıpta, kafirleri dost edinirse» ifadesi yerine kullanılmasın*dan maksat, dost edinilen kafirlerin tekrar anılmaması, tekrar görünümü*nün olmaması ve âyetteki vecizliğln müşahede edilmesidir. Çünkü kafir*leri dost edinmekten daha çirkin ve kötü bir şey düşünülemez.

İkinci İncelik: «...Allah'tan hiçbir şey yoktur...» âyetinden murat, az veya çok, kafirlerden dost edinmenin islâm'da yerinin olmadığıdır. Çünkü Allah (cc) dostu mümin İle Allah (cc) düşmanı kafirin bir araya gelmesi mümkün değildir. Birinde Allah (cc) sevgisi, diğerinde Allah (cc) düşman*lığı. Tamamen birbirine zıt Ikj unsur... Ateş i!e yanacak bir maddenin bira-rada durması nasıl mümkün değilse, mümin olarak kafirleri dost edinme ve onları sevmenin biraraya gelmesi de imkansızdır.

Üçüncü ve dördüncü incelik: Arap dili ve edebiyatıyla İlgili olduğun*dan yazılmamıştır.

Kafirleri dost edinmenin haramlığına delalet eden âyetler

Kafirleri dost edinmenin haramlığına delalet eden {mevzumuz} âyet gibi diğer bir çok âyetler vardır. Bu âyetlerin bir kısmı ehil kitap kafir-'eri, diğer bir kısmı da bütün kafirleri -kitap ehil ve müşrikleri- dost edin

menin haram olduğunu bildirmektedir. Biz burada, bu âyetlerden bazıları*nı yazmakta yetineceğiz.

1- «Ey İman edenler, yahudllert de, nasranilerl de kendinize yâr (ve üstünüze hakim) edinmeyin. Onlar (ancak) birbirinin yaranıdırlar, içi*nizden kim onları dost (ve hâkim) edinirse o da onlardandır. Şüphesiz Al*lah o zalimler güruhuna muvaffakiyet vermez». (Mâide: 51)

2- «Ey iman edenler, benim de düşmanım, sizin de düşmanınız (olanları) dostlar edinmeyin. (Kendileriyle aranızdaki) sevgi yüzünden onla*ra (Peygamberin maksadını) ulaştırırsınız, (değil mi?). Halbuki onlar Hak'*tan size gelene küfretmişlerdir. Peygamberi de, sizi de Rabbiniz oian Al*lah'a iman ediyorsunuz diye (yurtlarınızdan) çıkarıyorlardı onlar. Eğer siz benim yolumdan savaşmak, benim rızamı aramak İçin çıkmışsanız (bunu yapmazsınız). Halbuki ben sizin gizlediğinizi de, açıkladığınızı da çok iyi bilenim. İçinizden kim bunu yaparsa muhakkak ki yolun ta ortasından sap*mış olur.» (Mümtehine: 1)

3- «Ey iman edenler, sizden evvel kendilerine kitap verilenlerle ka*firlerden dininizi bir eğlence ve bir oyun (yerine) tutanları dostlar (ve üze*rinize hâkimler) edinmeyin. Allah'tan korkun, eğer (ona) inanmış kimse-ferseniz.» (Mâide: 57)

4- «Ey iman edenler, kendi (din kardeşlerinizden başkasını (dost ve) sırdaş edinmeyin. (Çünkü) onlar size şer ve fesat yapmakta hiç bir kusur etmezler, size sıkıntı verecek şey(fer)'i arzu ederler. Hakikat onların (kin ve) buğzları ağızlarından (taşıp) meydana vermiştir. Göğüslerinde giz*lemekte oldukları (düşmanfık) ise daha büyüktür. Size âyetlerimizi (kati surette) açıkladık, eğer düşünürseniz.» (Âl'i İmrân: 118)

5- «Allah'a ve ahiret gününe imanda sebat eden hiçbir kavmin, Al*lah'a ve Resulüne muhalefet eden insanlarla -velev ki onlar, bunların ba*baları, oğulları, biraderleri veya soysoptarı olsunlar- dostlaşacaklannt gör*mezsin...» (Mücâdele: 22)

İşte bu âyetlerde müslümanın kafiri —kitap ehli veya müşrik— içten sevmesi, dost edinmesinin kesinlikle yasak olduğu görülür. Bunlar Allah (cc)'a ve Resulüne (sav) düşmandırlar. Bir müsiümanın kalbinde hem pey*gamber sevgisi, hem de O'nun düşmanının sevgisi beraber olabilir mf? Ateş ve barutun biraraya gelmesi nasıl uygun olursa, onların o derece biraroya gelmesi uygun olur.[6]



::::Eksik, Sayfa 333:::



İkinci Hüküm: Ayette «Taklyye» Kelimesinin Anlam Ve Hükmü Nedir?


İbn-i Abbas (ra)'a göre, taklyye, düşman şerrinden korkan mü'minln, kalbi imanla mutmain olduğu halde lisanen küfrü Icabettiren bir sözü söy*lemesidir. İslâm hukukuna göre, böyle bir kimse, günahkar değildir ve öldürülemez.

Bazı alimlere göre de taklyye şudur: Şahsını ve malını düşmanlardan korumak için kalben değil, Ijsanen küfrü gerektiren sözlerin kullanılması*dır.

Cessâs bununla ilgili olarak: «(Mevzumuz) âyete göre, şahsını ve et*rafındaki müslümanları, düşman şerrinden korumak için, kalbi imanla mutmain olan kimsenin, küfrü gerektiren bir şeyi açıktan yapması veya söylemesidir. (Mevzumuz) âyet gibi, t Kalbi iman üzere (sabit ve bununla) mutmain olduğu halde (cetor ve) ikraha uğratılanlar müstesna...» (Nahl: 106) âyeti de, düşman korkusundan diliyle küfrü İcabettlren sözler söy-ieyen, fakat kafbf iman İle mutmain olan kimseye günah olmadığını beyan eder. Böyle hallerde takiyye yapmak, Allah (cc) tarafmdan müminlere ve*rilen bir ruhsattır. Yalnız takiyyeyi terketmek daha hayırlıdır.

Alimlere göre de, kalbi İmanla dolu bir kimseye, kafir olması için ö-lünceye kadar zor kullanılsa, lisanıyla küfür söz söylememesi daha ha*yırlıdır. Çünkü müşrikler, kalbi imanla dolu sahabi Hübeyb bin Adiyye'ye (ra) küfre dönmesi için ölünceye kadar işkence yaptıkları halde, lisanından küfrü gerektiren bir söz duymadılar. İşte bu sahabi, müsiümanlara göre kalbi imanla mutmain olan ve küfre dönmesi için kafirler tarafından iş*kence yapılınca, takiyye yaparak küfrü gerektiren sözler söyleyen Ammar bin Yasir (ra)'dan daha faziletlidir.

Resulullah (sav), Ammar bin Yasir. (ra)'e, «Küfrü gerektiren sözler söylediğiniz zaman kalbiniz nasıldı?» diye sorduğunda, «İmanla mutmain İdi» dedi. Bunun üzerine Resulullah (sav), «İmanınızdan ötürü kafirler tek*rar İşkence yaparlarsa kalbini bozmadan küfrü gerektiren sözler söyleye*bilirsiniz» buyurdu. Peygamber Efendimizin, Ammar bin Yasir (ra)'e tav*siyeleri, hiç bir zaman farz değil, bir ruhsattır» [7] der,

Mevzumuza ışık tutan yalancı peygamber İle bazı sahablter arasından ki kıssa

Yalancı peygamber Müseyleme, İki sahabiyi yakalattı. Bunlardan biri*sine, «Muhammed (sav)'in, Allah (cc)'ın elcisi olduğuna şahitlik yapar mısınız?» diye sordu. «Evet» cevabını alınca, «Benimde Allah (cc)'m elcisi ve peygamberi olduğuma şehâdet eder misiniz?» diye sorunca, öldürül*mek korkusuyla o sahabi, «Evet» dedi. Hiç bir şey demeyen Müseyleme, o sahabiyi serbest bıraktı.

Bu defa ikinci sahabiyi çağırarak. «Muhammed (sav)'in, Allah (cc)'ın kulu ve elcisi olduğuna şehadet eder misiniz?» diye sordu. «Evet» cevabı alınca, bu defa, «Benim de Ailah (cc)'ın elcisi olduğuma şehâdet eder misiniz?» diye sorunca, sahabi. «Ne dediğinizi duymuyorum. Kulağım sa*ğırdır» cevabını verdi. Müseyleme, İkinci ve üçüncü kez aynı soruyu sordu. Aynı cevabı alınca sahabinin boynunu vurdurarak öldürdü.

Sahabilerin haberi kendisine ulaşınca, Resulullah (sav), «öldürülen kimse, dinine bağlılığından şehadetin en yüksek mertebesine ulaşmıştır. O'na müjdeler olsun, gözleri aydın olsun». Kalbi imanla dolu olduğu halde ölüm korkusuyla yalancı peygamberi tasdik eden diğer sahabi, Allah (cc)'-ın kullara tanıdığı ruhsat İle amet ettiğinden O'na da, «Hiçbir günahı yok*tur» buyurdu.[8]



Üçüncü Hüküm: Kafirleri Dost Edinmek Ve Onlan İslâm Devletinde Çalıştırmak Caiz Midir?


Bazı alimler, (mevzumuz) âyete dayanarak, «Müslümanların işlerini kafirlere yaptırması, onları İşçi ve hizmetçi olarak çalıştırması caiz de*ğildir. Hatta onlara bir mecliste saygı gösterilmesi ve ayağa kalkılmasi haramdır,» derler. Çünkü, «Ey iman edenler müşrikler ancak bir neclstir. Onun İçin bu yıltanndan sonra onfar Mesctd-1 Harama yaklaşmasınlar. Eğer fakirlikten korkarsanız, Allah dilerse, sizi yakında kendi fazlından zenginleştirir. Çünkü Allah, gerçek bilicidir, tam hüküm ve hikmet sahibi*dir» (Tevbe: 28) buyurmuştur.

İbnü'l-Arabİ bu hususta şöyle der: «Hz. Ömer ıra), Ebu Musa el Eşa-ri (ra)'yi tebliğci ve idareci olarak Yemen'e gönderdi. Ebu Musa el Eşari (ra), bir Zimmiyi kendi işlerinde katip olarak çatıştırıyordu. Hz, Ömer (ra) bunu duyunca, «Çalıştırdığınız zimmiyi derhal bırakınız» diye emretti»

Cessâs ta şöyle demektedir: «(Mevzumu2) âyet ve benzeri âyetler, kâfirin hiç bir hususta, müslüman üzerinde hâkimiyet ve yönetimi olama*yacağına delalet eder. Hatta bir kâfirin, hanımının müsJüman oluşuyla is*lâm kabul eden küçük erkek çocuğun malından tasarruf yapması ve bü*yüdükten sonra evliliği hususunda, velilik hakkına sahip olması, mümkün değildir. Hiçbir hususta kafir babanın, müslüman olan çocuğu üzerinde etkinliği yoktur.

Cinayet işleyen bir müslümanın diyetini, zımmî bir kafir veremediği gibi, cinayet işleyen bir ztmmî kafirin diyetini de müslüman veremez. Çün*kü müslüman katilin diyetini vermekle zımmî kafire bir velayet hakkı ta*nınmış olur: Kafirin velayeti İse müslüman için asla kabul edilmez. Bir Vnüslümanın, katil zımmî kafir için diyet vermesi, kafire yardtm ettiği an*lamına gelir. Bu ve buna benzer hallerde müslümanlann kafirlere ztmmi dahi olsalar yardım etmeleri kesinlikle haramdır. Allah (cc)'tn, «/Ulah ka*firlere müminlerin aleyhinde (galebeye) asla bir yol (ve imkan) bahşetme» (Nisa: 141) buyruğu da, bu görüşü te'yid ve tercih eder.» [9]



Dördüncü Hüküm: Kâfir Ve Fasrklarla, Idare-İ Maslahat Yapmanın Hük*mü Nedir?


Kâfir ve fasıklarla, idare-î maslahat yapmak caizdir. Bu Allah (cc)'ın (mevzumuz) âyette haram kıldığı velayet ve dostluğun içersine girmez. Onlara velayet hakkı tanımak, sevip dost edinmek başka şeydir. Idare-i mashat etmek, başka şeydir. Çünkü Resulullah (sav), «Bir kavme karşı-(yahudi ve müşrik) yüzümüz gülse de kalblerimiz onlara Janet eder» bu*yurmuştur.

Bazı alimlere göre, kâfir ve müşriklerle idâre-f maslahat yapmak, müs-lümaniara zarar vermemek ve islâma aykırı olmamak şartıyla caizdir. Bu dostluk ve idare-i maslahatçılık, adam Öldürme, hırsızlık yapma ve yalan şahitliğe sebep olursa, elbette caiz değildir. [10]



Ayetlerden Alınacak Dersler


1. Kafirleri dost edinmek, sevmek ve meyletmek islâmda haramdır.

2. Mal, can ve işkence korkusuyla takiyye yapmak caizdir.

3. Baskı yapma ve ölümle tehdit hallerinde1 kalbin İmanla mutmain olması kaydıyla küfrü gerektiren bir sözün söylenmesi mubahtır.

4. Mü'min ile kafir arasında velayet, yardımlaşma ve veraset bakı*mından hiç bir boğ yoktur.

5. İnsanların kalbinde gizil her şeye vakıf olan Allah (cc)'tan, Hiç bir şey gizlenemez. [11]
 

Muhtazaf

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
30 Mar 2008
Mesajlar
9,637
Tepki puanı
1,009
Puanları
113
Yaş
67
Web Sitesi
www.aydin-aydin.com
23. DERS İSLÂM'DA HACCIN FARZ OLUŞU


96 - Şüphesiz âlemler İçin, çok feyizli ve oyn-ı hidayet olmak üze*re, konulan ilk ev (mabed) elbette Mekke'de olandır.

97 — Orada apaçık alametler, İbrahim'in makamı vardır Kim oraya girerse (taarruzdan) emin olur. Ona bir yol bulabilenlerin (gücü yeten*lerin) Beyt'f hacc (ve ziyaret) etmesi Allah'ın insanlar üzerinde bir hakkı*dır. Kim küfrederse şüphesiz ki Allah âlemlerden gani (müstağni) dlr.



Ayetlerin Lafzi Tahlili


(Evvele beytin): İbâdet için yapılan Hk ev anlamındadır.

(Bekkete): Mekke demektir. İbn-i Arabi; «Mekke'ye, Bekke denilmesi, Aiıah (cc)'m oraya (Mekkeye) kötülük yapmak İsteyen diktatörlerin başını gövdesinden ayıracağını belirtmek İçindir» der.

(Mütâreken): Hayırlı bir şeyin cok oluşu anlamındadır.

(Hüden III alemine): Hidayet yani Beytullahın İnsanlık için İlahi nur ve doğru yol kaynağı olması anlamındadır..

(Aminin): Nefsine ve malına emin olmak manasınadır.

Lafzen haber İfade eden bir kelime ise de emir ifade eden bir fiil şeklinde*dir. Bu kelimenin bulunduğu cümlenin anlamı Özetle şöy/edir: «Kim, Mes*cid-i Haram'o girerse, siz ona emniyet verin».

(Sebilen): Bir şeye kavuşturan güç anlamındadır. Lügatta yol manasınadır. [12]



Ayetlerin İcmali Manaları


Allah (cc) Icmâlen buyurur: «Allah (cc), Beytullah'm kutsal mevkisi-ni, fazilet ve meziyetlerini beyan etmiştir.

Yeryüzünde Kabe'yi emniyet ve sığınak mahalli olarak ilk defa Hz. İbrahim (sav) ile Hz. İsmail (sav) inşa etmiştir. Mescid-i Aksa'yı ise, Ka*be'nin İnşaatından bir kaç asır sonra Hz. Süleyman (sav) yapmıştır. Dola*yısıyla yeryüzünde peygamberlerin yaptığı ilk kıble ve flk mabed Kabe'dir. Kabe, bütün mescid ve mabedlerden üstündür. Emniyet ve istikrar beldesi Kabe'de Allah (cc)'ın, Safa, Merve, Zemzem, Hatim (Kabeye bitişik hilal şeklinde etrafı mermer duvarla çevrili yer), Hacerü'l Esved ve Makam-ı İbrahim gibi bir çok âyetleri vardır. Orası aynı zamanda bir hidayet ve nur merkezidir. Ve Beytullah, her renk, ırk ve dilden müslümanların yönel*dikleri kıbledir. Tanışma ve sosyal meselelerin halledildiği bir büyük top lantı mahallidir. Allah (cc) isminin muayyen günler topluca anılmasına vesile olan yerdir. Özellikle mukaddes Hacc farizasının eda edildiği me*kandır.

Bütün bu meziyetlerden dolayı Kâ'be, mabedlerin hepsinden daha üs*tündür. Ve müslümanlara kıble olmaya daha layıktır. [13]



Ayetlerin Nüzul Sebebi


Kurtubî; «Mücahid'den varit olan rivayete hudller arasında Ka'be ve Mescid-I Aksa'^v ^müslümanlar ile ya- n ->inln daha faziletli olduğuna dair konuşmalar oluyordu. Yahudiler, «Mescid-i Aksa, Kâ'be'den daha büyük ve üstündür. Bütün peygamberler onun etrafında toplanmış ve yaşamışlardır. O, en mukaddes topraklarda kurulmuştur» derlerdi. Müs*lümanlar da, yahudilere karşı, «En saygı değer, fasiletll yer Kâ'be'dir» diyorlardı. Bu konuşmalar üzerine Allah (cc), (mevzumuz) âyeti inzal bu*yurdu» [14] der. (Mevzumuz) âyetin, daha önceki âyetlerle münasebeti

Âl'i imrân suresinin başlangıcından, (mevzumuz) âyete kadar Hz. Mu-hammed (sav)'İn peygamberliğinin delilleri, Allah (cc)'ın vahdaniyetinin isbatr, ehl-i kitabın gerçek durumu ile, onların Hz. Muhammed (sav) ve ashabına karşı yaptıkları mücadeleleri beyan eden, Allah (cc)'ın dininden inhiraf ederek, Medine'deki islâm cemiyetine karşı takındıkları tavrı ve bu tavnn gerisindeki gizil duygularını anlatmaktadır. Onların şüpheleri ve mücadelelerini anlatan âyetlerin başlangıcı. «Tevrat indirilmezden evvel -Yokub'un kendisine horam kıldığı şeylerden başka- yiyeceğin her türlüsü İsrail oğullan (cin helaldir...» {Âl'i İmrân: 93) âyetinden (mevzumuz) âyete kadardır, işte bu âyetler, müslümanlann İnançlarını yıkmak ve bozmak İs*teyen yahudilerin şüphelerini gidermek için gelmiştir.

Yahudilerin birinci şüpheleri: Onlar, Peygamber Efendimiz (sav) hak*kında şu şüpheleri ileri sürüyorlardı: «Hz. İbrahim milletinden olduğunuzu, getirdiğini iddia ettiğiniz dinin, Onun suhuflarmın tekamül etmiş bir şekli olduğunu iddia ettiğiniz halde, O'na uymuyorsunuz. Çünkü deve ett yemek ve sütünü içmek Hz, İbrahim (sav)'in dininde haramdır. Bunları nasıl yer ve içersiniz? Hz. İbrahim'e haram olan şeylerin helal olduğunu söylemek*le, O'na uymuyor ve tasdik etmiyorsunuz. «Ben ona halkın en yakınıyım» demeniz doğru değildir. Çünkü siz, her şeyinizle açıktan açığa O'na mu*halefet ediyorsunuz.»

İşte Allah (cc), yahudilerin bu İddia ve yalanlarını reddederek, bütün yiyeceklerin İsrail (Hz. YakubJ ve oğullarına helal olduğunu, «Tevrat İndi*rilmezden evvel -Yakub'un kendisine horam kıldığı şeylerden başka- yiye*ceğin her türlüsü İsrail oğullan İçin helaldir.» (Âl'İ İmrân: 93) âyetiyle bil*dirmektedir.

Peygamber Efendimiz (sav), Hz. İbrahim (sav)'in dinine hiç bir za*man muhalif değildi. Bilakis bütün yönleriyle O'na uyuyordu. Çünkü bütün semavi dinlerin kaynağı vahiy ve ilhamdır. Onlar ise, Allah (cc) tarafından geldiğinden birbirine tamamen uygundur. Yahudilerin ortaya attıkları şüp*heler1, Benî İsrail peygamberlerinin kitaplarında yoktur. Kendileri kitapla-rını tahrif ederek O'na şüphe ve desiselerini İlave etmişlerdir. Allah (cc), bu âyetle yahudllerin bu yalan iftira ve desiselerini böylece reddetmekte*dir.

Yahudilerin İkinci şüpheleri: Yahudiler, kıblenin Mescid-I Aksa'dan Ko'be'ye dönüş emrini vesile yaparak, Resuluilah (sav)'ın nübüvvet ve ri-saletinl inkar etmeğe ve halkı islâm'dan soğutmak, şüpheye düşürmek İçin, «Mescid-i Aksa, Ka'be'den daha faziletlidir. Kıble olmaya daha layık*tır. Çünkü Orası, Kabe'den önce yapılmıştır. Hz. İshak (sav)'ın soyundan gelen bütün peygamberler O'raya tazim ederek, O yöne namaz kılmış*lardır». Bizzat Resuluilah (sav)'a da, «Onların yolunda olduğunuzu iddia ediyorsunuz. Onların saygı gösterdikleri yere tazim ederek yönelir, na*maz kılardınız. Kıbleyi Kabe'ye çevirmezdiniz samimi olsaydınız» İddia ve İftiralarında bulunuyorlardı.

Onların bu tutum ve davranışları üzerine: «Şüphesiz âlemler için, çok feyizli ve ayn-ı hidayet olmak üzere, konulan ilk ev (mabed) elbette Mek*ke'de olandır» âyeti nazil oldu. Böylece Allah (cc), yahudilerin müslüman-lan islâm'da şüpheye düşürmek için ortaya atmış oldukları iftiraları red*detti. [15]



Ayetlerin Tefsirindeki İncelikler


Birinci İncelik: Hacc farzının eda mahalli olarak Kabe'nin Allah (cc) tarafından İhtiyar (seçilme) edilmesinde bir takım hikmetler vardır, önce*likle Kabe, Ailah (cc)'m insanlar için seçtiği kıblegahttr. Yeryüzünde Hz. ibrahim (sav)'in ibâdet için yaptığı İlk evdir. Ka'be, semadaki Beytü'l Ma-mur'un tam istikametindedir. İnsanların yeryüzündeki tavaf yeri nasıl Ka'*be İse, Meleklerin de semada tavaf ettikleri yer, Beytü'l Mamur'dur. Tüm bunlardan dolayı Allah (cc|, hacc'ın orada yapılmasını emretmiştir.

İkinci İncelik: İmam Fahreddin er-Râzİ, Kabe'nin yapımı hususunda: «Allah (cc), Hz. İbrahim (sav)'e Kâ'benin yapılmasını emretmiştir. O, bu emrini Cebrail (sav) vasıtasıyla Hz. İbrahim (sov)'e bildirmiştir. Bundan dolayı dünyada Ka'be'den daha şerefli bir bina yoktur ve olamaz da. Çün*kü O'nu bizzat emreden Alfan (cc), yeri ve şeklini çizen bizzat Hz. Cebrail, yapan Hz. İbrahim (sav), çırak ta Hz. İsmail (sav) dır» der. [16]

Üçüncü İncelik: Ka'be, yeryüzünde bir emniyet ve sığınak yeridir. Böy*le olması da Hz. İbrahim'in Beytullaht inşa ettikten sonra yapmış olduğu, «Hani İbrahim, ya Rab, burasını emniyetli bir şehir yap» (Bakara: 126) duası bereketiyledir. Ka'be, her korkanın sığınak yeridir. Oraya giren her kes emin olurdu. Yeryüzünde böyle bir yer yoktur. Hz. İbrahim'in ve Hz. İsmail'in yaptığı zamandan beri bu böyledir. Hatta Arapların cahilfyet dö*neminde bile... Evet, bu devre de dahi bu Kabe'nin hürmeti devam etmiş*tir. Bu hürmetin olduğu yerde (Ka'be) yaşayan insanların mal, can, nesil emniyetleri diğer bölgelerde yaşayan insanların mal, can ve nesil emni-yetleriyle mukayese edilemeyecek derecede iyiydi. Denebilir ki, Ka'be'de yaşayan Kureyş kabilesinin, diğer putperest Arap kabilelerine bir üstün*lüğü, bir hakimiyeti vardı. Bunun yegane sebebi, putperest olmalarına rağ*men Ka'be'ye göstermiş oldukları tazimdir, İşte bu hususu apaçık beyan eden âyet-i kerime: «Çevrelerinde İnsanların zorla (yakaîanıp) kapılmakta olmasına rağmen (Mekke'yi) korkusuz (ve emin bir yer) yaptığımızı onlar görmediler mi? Hala batıla İnanıyorlar da Allah'ın nimetine nankörlük mü ediyorlar?» (Ankebut: 67)

Hatta Hz. Ömer (ra): «Babam Hattab'ın katilini Mescid-İ Haram. (Ka'*be) de yakaladığım zaman çıkıncaya kadar değil öldürmek, elimi dahi sür*mem» buyurmuştur. Zira oraya sığınan kati! için Ka'be, emniyet ve istik*rar yeri olur.

Dördüncü incelik: Allâme Ebussuud: «(Mevzumuz) âyette, «Kim küf*rederse...» cümlesinin aslında, «Kim hacc yapmazsa» cümlesi yerine gel*mesinde ki hikmet; Hacc'ın farz oluşunu te'kid ve gücü olduğu halde hacc yapmayan kimsenin ne kadar büyük günah işlemiş olacağının bildirilmesi içindir. Çünkü Resululiah (sav), «Gücü olduğu halde hacc farizasını yap*madan ölen kimse; yahudilik ve hristiyanlık dinlerinden birisi üzere ölsün» buyurmuştur.

Hacc'ı farz kılan âyet, bir taraftan bu vazifeyi ifa ederken, yapılması gereken dikkat ve itinayı bildirirken, bir taraftan da gücü yettiği halde hacc yapmayan kimseyi, en yüksek seviyede tenkid ve tahkir etmiştir. Çünkü âyet, Arap dili ve edebiyatına göre hakikati İfade eden haber cüm*lesi değil, devamı ifade eden isim cümlesi ile haccı emretmiştir. Ki, hacc kullan-ı uhdesinden ayrıimayacak bir haktır. Ancak hacc eda edildiği tak*dirde, bu haktan kurtulunur. Yoksa namaz ve oruç gibi bir fidye İle öde*necek bir borç değildir» [17] demektedir. [18]



Ayetlerdeki Şer’i Hükümler

Birinci Hüküm: Harem-i Şerif (Ka'be)'De Cinayet İşleyen Kimsenin Hük*mü Nedir?


Fakihlere göre Ka'be'de -öldürme, uzuv kesme ve diğer bir şekllde-cfnayet işleyen kimsenin kısas, hükmü, yine Ka'be'de İnfaz edilir. Kabe'ye karşı saygısızlık yapan katili, Ka'be kısastan kurtaramaz. Çünkü Allah (cc), «Onlar Mescid-i Haram yanında, orada sizinle döğüşünceye kadar, (yani döğüşmedikçe) siz de orada kendlterlyle döğüşmeyin. Fakat (orada sizi öldürürlerse siz de onları öldürün. Kâfirlerin cezası böyledir» (Ba*kara: 191) buyurmuştur.

Yalnız Ka'be'de cinayet İşleyen kimsenin, kısasının Kabe'de İnfaz edil*mesi konusunda İttifak eden fakihler, Kabe dışında cinayet işleyip daha sonra Ka'be'ye sığınan kimsenin kısasının Ka'bede yapılıp yapılamayacağı hususunda İki görüşe ayrılmışlardır.

Birinci görüşe (Hanefi ve Hanbelilere) göre; şer'î had gerektiren bir günah işleyen kimsenin daha sonra Kabe'ye sığınması halinde, fiilin hük*mü -zina, hırsızlık ve İlh- Kabe'de İcra edilemez. Çünkü Allah (cc), «...Kim oraya girerse (taarruzdan) emin olur» buyurmaktadır. Ka'be'ye giren şah*sa orada bulunduğu müddetçe emniyet sağlanması farzdır. Bu âyet, her nekadar bir şeyi haber verme tarzında gelmişse de kastedilen emirdir. Âyetin anlamı özetle şöyledir: «Her kim oraya girerse, ona emniyet ve*rin».

«...Artık hacc da kadına yaklaşmak, günah İşlemek, kavga etmek yoktur...» (Bakara: 197) âyeti de, yukarıdaki âyette andığımız gibi haber şeklinde gelmesine rağmen, emri ifade eder. Çünkü bu âyetin de asıl an*lamı şöyledir: «Hacc esnasında kadınlara yaklaşmayınız. Günah İşleme*yiniz ve kavga yapmayınız».

Bu görüş büyük alim Abdullah bin Abbas (ra)'dan nakledilmiştir. Kİ O, «Dışarda cinayet işleyip daha sonra Harem-i Şerife sığınan kimsenin kısas hükmü, orada icra edilemez. Katil orada kaldığı müddetçe hiçbir kim*se yanında oturamaz, alış-veriş yapamaz ve konuşamaz. Çıkıncaya kadar bu böyle devam eder. Çıktığı zaman da kısas hükmü infaz edilir» der.

Ibn-i Abbas (ra)'ın bu görüşü, Hanefj alimlerinin mezhep görüşüdür. Onlar aynen bunu kabul eder ve «Harem-i şerifin kendisine has bir say*gınlığı vardır. Herkes tarafından bu saygının gösterilmesi farzdır. Oraya sığınan herkesin, kaldığı müddetçe korunması lazımdır. Çünkü Allah (cc), «Her kim oraya girerse (taarruzdan) emin olur» buyurmuştur» derler.

İkinci görüşe (Maliki ve Şafiî) göre; de Kabe dışında -öldürme, uzuv kesme veya diğer bir şekilde- cinayet işleyen kimse, daha sonra Harem-I Şerife sığınırsa, kısas hükmü hemen orada infaz edilir. Delilleri ise şun*lardır :

A. Resulullah (sav)'in; «Bazı müşrikleri Mekke'nin fethinden sonra Harem-i Şerif ie dahi görseniz öldürünüz» hadisidir.

B. Resulullah (sav)'ın müşrik İbn-i Hatel için, «O'nu öldürünüz. Ka*be'nin örtülerine sarılmış olarak görseniz dahi, öldürünüz» buyurmastdır.

C. Resulullah (sav)'ın, «Şüphesiz Harem-i Şerif, asî (halifeye karşı), hırsız ve adam öldüren katili, kendisine siğınsa dahi korumaz» buyruğudur.

Bu hadislerden anlaşılan şudur: Dışarda cinayet işleyen kimseler, Ha*rem-i Şerife dahi sığınsalar, mühlet tanınmayarak haklarındaki şer'î hü*küm hemen İnfaz edilir. Maliki ve Şafüler, «...Her kim oraya girerse (taar*ruzdan) emin olur» âyetini de şu şekilde tefsir ederler: Cahillyet devrinde bir kimse ne kadar cinayet işlerse İşlesin, Kabe'ye sığındığı takdirde ona çıkıncaya kadar taarruz edilmezdi. Bu da emniyet ve istikrar beldesi hal*kına Allah (cc)'ın bir lütfudur. Yalnız islâm, cinayetlerin önlenmesi bakı*mından -adam öldürme, hırsızlık, uzuv kesme, zina ve diğer bir şekilde-suç işleyenin, Ka'be dahil nereye sığınırsa sığınsın derhal hakkındaki hük*mün infaz edilmesini emreder. Günkü islâm dini, kuvvet dinidir.

Delilleri daha sağlam olduğundan ikinci görüş (Şafiî ve Malikî) tercih edilir. Eğer birinci görüş tercih edilseydi, şöyle bir durum ortaya çıkardı: Harem-i Şerif canilerin, suçluların toplandığı bir merkez haline gelir ve can emniyeti ortadan kalkardı. «Harem-i Şerife sığınır ve orada kalırsam kurtulurum» düşüncesiyle suçlular, Ka'be'ye sığındıkları takdirde, şer'İ hü*kümler de icra edilmezse, Harem bir suçlular merkezi olurdu. Halbuki Al*lah (cc) Harem-i Şerifi, «emniyet ve istikrar beldesi» olarak vasıflandır-mıştır. Bundan dolayı tercih edilen görüş, ikinci görüştür. Allah (cc), en İyi bilendir. [19]



İkinci Hüküm: Fakir Ve Kölenin Hacc Yapma Hükmü Nedir?


Âyette belirtilen mali güce sahip olmayan fakire, hacc yapmak farz değildir. Eğer fakir kimse hacc yaparsa, hacc farizasını eda etmiş olacağı İcma ile sabittir. Fakihlerin ihtilaf ettiği husus, hacc yapan köleden, bu farzın kalkıp kalkmayacağıdır.

İmam-ı Azam Ebu Hanife (ra)'ye göre, köle hacc yaparsa, nafile hacc yapmış olur. Azot edildikten sonra zengin olursa yeniden hacc yapması farzdır. Baliğ olmayan çocuk hacc yapsa dahi, buluğdan sonra hacc yap*masının farz olduğu gibi. Çünkü çocukluk döneminde yapılan İbadetlerin -biri de hacctir- hepsi nafiledir. Bunun için kölelik devrinde yapılan hacc da nafile hacctır. Bilahare hacc yapması faredir.

İmam-ı Azam Ebu Hanife (ra) ve İmam Malik (ra)'in görüşlerine muhaliftir, ğil, farz olan haccı eda etmiş olur. Çünkü hacc vazifesini eda eden fakfr-den hacc sakıt olduğu gibi, hacc vazifesini yapan köleden de, hacc sakıf olur. Kölelik, fakirlik, haccın farz olması hususunda eşittir. Köleye cuma namazı da farz değildir. Camiye giderek cuma namazı kılsa. Öğle nama*zının farzı üzerinden sakıt olur. Bu görüşte zayıftır. Çünkü Şafiî Mezhebi-, nin İmam Şafiî (ra)'den sonra en büyük imamı İmam-ı Nevevl'den bu hu-; susta yukarıdaki Şafii görüşüne aykırı bir görüş nakledilmiştir. Çünkü O: < «Şafiî mezhebine göre, hacc niyetiyle ihrama giren köle, Arafat vakfesini yapmadan önce azat edilirse haccı, eda edilmiş bir hacc olur. Bu da İrnam-i azam Ebu Hanife (ra) ve İmam Malik (ra)'İn görüşlerine muhaliftir. Azat edilme olayı Arafat vakfesinden sonra olursa o hacc, farz hacc değil, nafile hacc sayılır, imam Şafiî (ra)'nin yanında en sahih görüş îe budur. ! Görülüyor ki, her iki mezhep arasındaki İhtilaf şeklidir, hakiki değildir. Çünkü her iki mezhepte kölenin azat edilmesi, haccın en büyük rüknü Arafat vakfesinden sonra tahakkuk ederse, onun nafile hacc yapmış ola*cağı ve zengin olduktan sonra hacc yapmasının da farz olduğu hususun*da ittifak etmişlerdir».[20]



Üçüncü Hüküm: Kadının Mahreminin Yanında Bulunması, O'nun İçin Hacc Farzının Şartlarından Mıdır?


Bazı fakihlere göre mahreminin yanında bulunması, kadın İçin haccın farz olma şartlarındandır. Bu Hanefî mezhebinin görüşüdür. «Allah (cc)'a ve ahiret gününe inanan bir kadına, yanında kocası ve mahremi olmak*sızın ücgünden fazla yolculuk yapması haramdır» hadisi ve Ibn-i Abbas (ra)'tan rivayet edilen, «Resulullah (sav) bir gün hutbede, «Kadın, mah*remi olmaksızın yolculuk yapmasın» buyurdu. Bir sahabî ayağa kalkarak, «Ya Resulullah (sav) orduya katılmak için hazırlanıyorum. Hanımım İse hacc yapmak İstiyor,» deyince, «Sen, hanımınla hacc yap» buyurdu» ha*dislerini delil getirirler. Bir kadın ancak yanında kocası veya mahremi oldu*ğu takdirde hacc yapabilir. Tek başına yapamaz. Çünkü Resulullah (sav) cihat yapmak İsteyen kimseye, o'nu (farz olduğu halde) terketmesini ve hanımıyla hacc yapmasını emretmiştir. Eğer kadının hacc yolunda bir mah-

reminln bulunması, haccın vücup şartlarından olmasaydı Resulullah (sav), o adama cihadı terketmesini ve hanımıyla hacc yapmasını emretmezdi.

Şafiî ve Hanbelilere göre de bir kadın, haccda birkaç kadınla birlikte olursa -namus emniyeti sağlanmıştır- yanında mahremi ve kocasının bu*lunması haccın vücup şartlarından değildir.

Nafile haccı hiçbir kadın yalnız başına yapamaz. Ancak kocası veya bir mahremi olursa yapabilir. Şafiiler ile Hanbelilerin yukarıda andığımız hadisten haberdar olmadığını zannediyorum. Hadislerin ışığında meseleye baktığımız zaman, yanında mahremi veya kocası bulunmayan kadına hacc farz değildir. Bulunursa farzdır. Tercih edilen de bu görüştür. [21]



Mühim Bir Uyarı


İslâm, hacc gibi bir farzın edasını, kadının yalnız başına yapmasına

müsade etmemiştir. Ancak mahremiyle yapabilir. Islâmın beş temel şartın*dan biri olan hacc, hem kadına hem de erkeğe farzdır. Günümüz kadınları bırakınız haccı, okumak ve çalışmak İçin ülke içi ve dışına gidiyor. Açık, saçık geziyor. Yanlarında mahremleri olmaksızın yemek yiyor ve içiyor. Tabii bir görünüm alan bu durum, islâm terbiye, edep ve ahlâkından uzak olduğu gibi, erkeklik gururunu ve namusunu, kıskanma duygusunu orta*dan kaldırmaktadır. [22]



Dördüncü Hüküm: Haccı Farz Kılan Şartlar Nelerdir?


Haccı farz kılan şartlar beştir.

1. İslâm olmak.

2. Akıllı olmak.

3. Baliğ olmak

4. Gücü olmak (para ve sıhhatin olması).

5. Kadın mahreminin yanında bulunması.

Bazı alimler bu şartlara yol emniyetini de İlave etmişlerdir. Halbuki yol emniyeti vücup şartlarından değil, eda şartlarındandır. İlk üç şart yal*nız haccın değil oruç, namaz gibi diğer islâm rükünlerinin de şartlanndandır.

Dördüncü şartı -güçtür- Allah (cc), «...Ona bir yol bulabilenlerin (gücü yetenlerin) Beyti hacc (ve ziyaret) etmesi Allah'ın İnsanlar üzerinde bir hakkıdır...» âyetinde beyan etmiştir. Bu şart, Resulullah (sav)'ın hadisin*de, «binek ve yol azığı» olarak açıklanmıştır. Çünkü Resulullah (sav), «Bir kimsenin yol azığı ve kendisini Beytullah'a kavuşturacak bir bineği olur da hacc yapmazsa, öldüğü zaman hrlstiyan veya yahudi olarak Ölür. ; Bunu da şüphesiz Allah (cc), «Ona bir yol bulabilenlerin (gücü yetenlerin), Beyt-i hacc (ve ziyaret) etmesi Allah'ın İnsanlar üzerinde bir hafckıdır...» âyetiyle beyan etmfştfr» buyurdu.

İbn-i Ömer (ra)'den varit olan bir rivayete göre Resulullah (sav)'a âyetteki «Ona bir yol bulabilenler» cümlesinden maksat nedir?» diye soruldu. Peygamber Efendimiz de, «Ondan maksat, azık ve binektir» buyur*du.

Cessas'ta bu hususta: «Ayetteki «gücü yetenler» ifadesi, yalnız binek ve azığa, hasredilmemelidir. Çünkü hastalığından korkan hasta, sakat ve Vj binek üzerinde duramayacak kadar ihtiyar olan kişilerin binek ve azıkları olsa dahi hacc vazifesini eda edebilmeleri cok zor ve müşküldür.

İşte bu görüş delalet ediyor ki, Resulullah (sav), âyetteki «gücü yetenler» tabirini açıklarken gücü, yalnız azık ve binek olarak kastedmiyor.

Bunu daha geniş bir manada kullanıyor. Azık ve binek güc yetmenin kapsamına giren şeylerden sadece ikisidir. Yalnız bunlar değildir. Bu İse «Yürümeye gücü yeten bir insan için azık ve binek olmasa dahi ona hacc farzdır» diyen kimselerin görüşlerinin batıl olduğunu ifade eder. Çünkü Resulullah (sav) haccın farziyyetini beyan ederken bineğin farz olduğunu beyan etmiştir. Yürüyerek değil» [23] der.

Beşinci şartı tafsilatlı olarak üçüncü hükümde beyan ettik. [24]



Beşinci Hüküm: Birden Fazla Hacc Yapmak, Farz Mıdır?


(Mevzumuz) âyetin zahiri, haccın ömürde bir defa yapılmasının farz olduğunu beyan eder. Cumhur da bu görüştedir. Zira haccın birden fazla yapılması hususunda âyette bir işaret yoktur. Ebu Hüreyre (ra)'nin riva*yet ettiği hadis bu hususu tekit eder: «Resutullah (sav), bir gün hutbede, «Ey insanlar Allah (cc) size haccı farz kıldı. Kimin gücü yeterse haccını yapsın» buyurdu. Sahabilerden biri ayağa kalkarak, «Ya Resulallah (sav), her sene hacc yapılacak mı?» diye üc kez sorduğu halde her defasında Peygamber Efendimiz (sav) sükut etti ve sonra, «Ey insanlar, eğer «Evet» deseydlm, size her sene hacc farz olacağından gücünüz,buna yetmezdi» Hutbesine devamla «Benim söylemediklerimi siz sormayın. Çünkü sizden önceki ümmetlerin helaki, peygamberlerine cok soru sormaları ve onlara muhalefet etmeleri yüzündendir. Size bir şeyi emrettiğim zaman, gücünüz ntsbetinde onu yapın. Nehyettiğim şeyleri de yapmayınız,» buyurdu. Ve bu hadis haccın ömürde bir defa yapılacağını tekit eder. [25]





--------------------------------------------------------------------------------

[1] Muhammed Ali Sabuni, Ahkâm Tefsiri, Şamil Yayınları: 1/329-330.

[2] Muhammed Ali Sabuni, Ahkâm Tefsiri, Şamil Yayınları: 1/330.

[3] Taberl-Camİul Beyan - C. 3, S. 228 330

[4] Muhammed Ali Sabuni, Ahkâm Tefsiri, Şamil Yayınları: 1/330.

[5] Muhammed Ali Sabuni, Ahkâm Tefsiri, Şamil Yayınları: 1/330-331.

[6] Muhammed Ali Sabuni, Ahkâm Tefsiri, Şamil Yayınları: 1/331-332.

[7] Cessâs -age- C. 2. S. 11 334

[8] Muhammed Ali Sabuni, Ahkâm Tefsiri, Şamil Yayınları: 1/334-335.

[9] Cessâs -age- C. 2, S. 290

Muhammed Ali Sabuni, Ahkâm Tefsiri, Şamil Yayınları: 1/335-336.

[10] Muhammed Ali Sabuni, Ahkâm Tefsiri, Şamil Yayınları: 1/336.

[11] Muhammed Ali Sabuni, Ahkâm Tefsiri, Şamil Yayınları: 1/336.

[12] Muhammed Ali Sabuni, Ahkâm Tefsiri, Şamil Yayınları: 1/337-338.

[13] Muhammed Ali Sabuni, Ahkâm Tefsiri, Şamil Yayınları: 1/338.

[14] Kurtubi -agc- C. 4. S. 134.

[15] Muhammed Ali Sabuni, Ahkâm Tefsiri, Şamil Yayınları: 1/338-340.

[16] Fahreddin er-RâzI -age- C. 8, S. 155. 340.

[17] Ebussuud- Tefsir - C. 1. S. 255.

[18] Muhammed Ali Sabuni, Ahkâm Tefsiri, Şamil Yayınları: 1/340-341.

[19] Muhammed Ali Sabuni, Ahkâm Tefsiri, Şamil Yayınları: 1/342-343.

[20] Muhammed Ali Sabuni, Ahkâm Tefsiri, Şamil Yayınları: 1/343-344.

[21] Muhammed Ali Sabuni, Ahkâm Tefsiri, Şamil Yayınları: 1/344-345.

[22] Muhammed Ali Sabuni, Ahkâm Tefsiri, Şamil Yayınları: 1/345.

[23] Cessas -age- C. 2. S. 30B 346.

[24] Muhammed Ali Sabuni, Ahkâm Tefsiri, Şamil Yayınları: 1/345-346.

[25] Muhammed Ali Sabuni, Ahkâm Tefsiri, Şamil Yayınları: 1/346-347.
 

Muhtazaf

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
30 Mar 2008
Mesajlar
9,637
Tepki puanı
1,009
Puanları
113
Yaş
67
Web Sitesi
www.aydin-aydin.com
Nisa Suresi
24. DERS İSLAM'DA TAADDÜDÜ ZEVCAT VE HİKMETİ 3

Ayetlerin Lafzı Tahlili 3

Ayetlerin İcmali Manaları 3

Ayetlerin Nüzul Sebebleri 3

Âyetlerin Tefsirindeki İncelikler 4

Âyetlerdeki Şer'ı Hükümler 5

Birinci Hüküm: Rahimle Birşey Dilemenin Hükmü Nedir?. 5

Ikinel Hüküm, Bani Olmayan Vslme „„„ ,Esllm Edı)İr Ml?. 5

Üçüncü Hüküm: Ayetteki «Nikah Edin» Tabiri Nikah Akdinin Farz Mı, Yoksa Mubah Mı Olduğuna Delalet Eder? 6

Dördüncü Hüküm: Âyetteki «İkişer, Üçer, Dörder» Kelimelerinin Manaları Nelerdir?. 6

Âyetlerden Alınacak Dersler 7

Âyetlerdeki Teşri'ı Hikmetler 7

25. DERS YETİM MALLARINA VERİLEN ÖNEM... 8

VE KORUNMASI HUSUSUNDA GÖSTERİLEN YOLLAR.. 8

Âyetlerin Lafzi Tahlili 8

Ayetlerin Icmali Manaları 9

Âyetlerin Nüzul Sebebleri 9

Ayetlerin Tefsirindeki İncelikler 9

Ayetlerdeki Şeri'ı Hükümler 10

Birinci Hüküm: Ayetteki «Sefihler» Kelimesinden Maksat Kimlerdir?. 10

İkinci Hüküm: Sefih, Malım Tasarruftan Alıkonur Mu?. 11

Üçüncü Hüküm: Yaşlı İnsanların Mallarına Elkonur Mu?. 11

Dördüncü Hüküm: Vasilerin, Yetimlerin Mallarından Yemeleri Mubah Mıdır?. 12

26. DERS NİKAHLARI HARAM OLAN KADINLAR.. 13

Âyetlerin Lafzi Tahlili 13

Âyetlerin İcmali Manaları 14

Bu Ayetlerin Geçmiş Âyetlerle Münasebeti 14

Âyetlerin Nüzul Sebebleri 14

Âyetlerin Tefsirindeki İncelikler 15

Âyetlerdeki Şer'î Hükümler 15

Birinci Hüküm: Kadına Evlilikte Verilecek Mehir Ne Kadardır?. 15

İkinci Hüküm: Âyetteki «Kuvvetti Teminat» (Misak-T Golizjden Maksat- R Nedir?. 16

Üçüncü Hüküm: Kendileriyle Evlenilmesi Haram Olan Kadınlar Kimlerdir?. 17

1- Neseb Yoluyla Haram Olan Kadınlar: 17

2- Süt Yoluyla Haram Olan Kadınlar : 17

3- Dünürlük Yoluyla Haram Otan Kadınlar; 17

Dördüncü Hüküm: Bir Kimse Evliliğinden Önce Veya Sonra Kayınvalidesi İle Zina Yaparsa Karısı Kendisine Haram Olur Mu? 18

Âyetlerden Alınacak Dersler 20

Âyetlerdeki Teşri'î Hikmetler 20

Nesep Yoluyla Haramlığın Hikmeti: 20

Dünürlük Yoluyla Haramlığın Hikmeti: 21

27. DERS KARI-KOCA ARASINDAKİ GEÇİMSİZLİĞİ GİDERME YOLLARI 21

Âyetlerin Lafzı Tahlili 21

Ayetlerin İcmali Manaları 22

Âyetlerin Nüzul Sebebi 22

Âyetlerin Tefsirindeki İncelikler 22

Ayetlerdeki Şer’i Hükümler 23

Birinci Hüküm: Serkeş Bir Kadını İrşad Etmenin Merhaleleri Nelerdir?. 23

İkinci Hüküm: Serkeş Kadına Verilecek Cezalar Âyetteki Tesbtte Göre Mi Yapılmalıdır?. 24

Üçüncü Hüküm: Hakemlerin Qkraba Dışından Olması Caiz Mtdlr?. 24

Dördüncü Hüküm: «(Eğer"Kan Ue Kocanın) Aralarının Açılmasından Endişeye Düşerseniz...» Âyetinin Mufratablan Kimlerdir? 25

Ayetlerden Alınacak Dersler 26

Ayetlerdeki Teşri'ı Hikmetler 26

28. DERS CÜNÜP VE SARHOŞLARA NAMAZ KILMANIN HARAM OLUŞU.. 27

Âyetin Lafzı Tahlili 27

29. DERS ADAM ÖLDÜRMENİN GÜNAH VE CEZASI 31

30. DERS SAVAŞTA NAMAZ KILMA.. 37
 

Bu konuyu görüntüleyen kişiler

Üst Alt