-Esmani-
Kayıtlı Kullanıcı
RE: ******TEBLİĞ*****
Ilim ve irfan geleneginin abide isimlerinden biri olan Imam Gazalî, bu tavriyla, Kur'an-i Kerim'in israrla üzerinde durdugu bir ilkeye örneklik teskil ediyor:
[big]"Ey inananlar! Neden yapmayacaginiz seyleri söylüyorsunuz? Yapmayacaginiz seyi söylemek Allah katinda en sevilmeyen bir seydir." (Saf, 2-3) [/big]
Bu ayetler, Uhud savasi öncesinde, Hz. Peygamber s.a.v. Efendimiz'e cihad sözü verip daha sonra sözlerinden dönen sahabe hakkinda inzal edilmis. O yüzden ayet, öncelikle mümin olan kisilere hitap ediyor ve onlari sert bir sekilde uyariyor. Kur'an ayetlerinin sebebi hususi, fakat manasi umumi oldugundan (yani belli bir hadiseye binanen inen ayetler, genel geçer bir anlam ve tatbik degerine sahip oldugundan), bu ayetler müslüman hayatinin önemli bir yönüne isik tutuyor. Bu, Islâm'daki ilim-amel bütünlügünün en kayda deger örneklerinden biridir.
Teblig, yani insanlara dogruyu anlatma, hem Kur'an'da hem de Hz. Peygamber s.a.v. Efendimiz'in sünnetinde önemli bir yere sahip. Lâkin bu konudaki en yaygin yanlis anlama, tebligin hep disari yani baskalarina yönelik bir eylem oldugu fikridir.
Dinî bir dogruyu yahut ahlakî bir ilkeyi teblig ederken, muhatabimizin genellikle kendimizin disinda, is yerimizdeki yahut mahallemizdeki insanlar oldugunu düsünürüz. Bu, yanlis olmamakla beraber eksik bir yaklasim. Zira teblig -ki kelime manasi itibariyle bülug yani olgunlasma ve kemale erme ile yakindan irtibatlidir- öncelikle kendi nefislerimizden baslamamiz gereken bir terbiye metodudur.
Söyledigini yapmayan ve teblig ettigi dogrulari kendi hayatinda yasamayan insanlarin, baskalarina örnek olmasi imkansiz derecesinde zordur.
Bu yüzden Hz. Peygamber s.a.v. Efendimiz'e 40 yasinda ilk vahiy indirildiginde, kendisi her yönden kemale ermis bir insan, sufilerin tabiriyle bir insan-i kâmil idi. Islâm'in ilk yillarinda müslüman olan Mekke'lilerin pek çogu, Hz. Peygamber s.a.v. Efendimiz'in saflarina, dile getirdigi tevhid ve adalet ögretisi kadar, güzel ahlâki ve örnek kisiligi sebebiyle katildilar.
Islâm'in diger bölgelere yayilmasi da ayni sekilde oldu. Özellikle Hindistan'da ve Anadolu'da, Islâm'a giren insanlarin büyük bir kismi, buralara gaza ruhuyla giden sufilerin örnek yasamlarina bakarak Islâm'a girdiler.
[big]Keza, Hz. Mevlanâ'nin "ya oldugun gibi görün, ya da göründügün gibi ol" [/big]düsturu, müslümanlarin en önemli siarlarindan biri haline geldi.
Yazi: Halil Akgün
Ilim ve irfan geleneginin abide isimlerinden biri olan Imam Gazalî, bu tavriyla, Kur'an-i Kerim'in israrla üzerinde durdugu bir ilkeye örneklik teskil ediyor:
[big]"Ey inananlar! Neden yapmayacaginiz seyleri söylüyorsunuz? Yapmayacaginiz seyi söylemek Allah katinda en sevilmeyen bir seydir." (Saf, 2-3) [/big]
Bu ayetler, Uhud savasi öncesinde, Hz. Peygamber s.a.v. Efendimiz'e cihad sözü verip daha sonra sözlerinden dönen sahabe hakkinda inzal edilmis. O yüzden ayet, öncelikle mümin olan kisilere hitap ediyor ve onlari sert bir sekilde uyariyor. Kur'an ayetlerinin sebebi hususi, fakat manasi umumi oldugundan (yani belli bir hadiseye binanen inen ayetler, genel geçer bir anlam ve tatbik degerine sahip oldugundan), bu ayetler müslüman hayatinin önemli bir yönüne isik tutuyor. Bu, Islâm'daki ilim-amel bütünlügünün en kayda deger örneklerinden biridir.
Teblig, yani insanlara dogruyu anlatma, hem Kur'an'da hem de Hz. Peygamber s.a.v. Efendimiz'in sünnetinde önemli bir yere sahip. Lâkin bu konudaki en yaygin yanlis anlama, tebligin hep disari yani baskalarina yönelik bir eylem oldugu fikridir.
Dinî bir dogruyu yahut ahlakî bir ilkeyi teblig ederken, muhatabimizin genellikle kendimizin disinda, is yerimizdeki yahut mahallemizdeki insanlar oldugunu düsünürüz. Bu, yanlis olmamakla beraber eksik bir yaklasim. Zira teblig -ki kelime manasi itibariyle bülug yani olgunlasma ve kemale erme ile yakindan irtibatlidir- öncelikle kendi nefislerimizden baslamamiz gereken bir terbiye metodudur.
Söyledigini yapmayan ve teblig ettigi dogrulari kendi hayatinda yasamayan insanlarin, baskalarina örnek olmasi imkansiz derecesinde zordur.
Bu yüzden Hz. Peygamber s.a.v. Efendimiz'e 40 yasinda ilk vahiy indirildiginde, kendisi her yönden kemale ermis bir insan, sufilerin tabiriyle bir insan-i kâmil idi. Islâm'in ilk yillarinda müslüman olan Mekke'lilerin pek çogu, Hz. Peygamber s.a.v. Efendimiz'in saflarina, dile getirdigi tevhid ve adalet ögretisi kadar, güzel ahlâki ve örnek kisiligi sebebiyle katildilar.
Islâm'in diger bölgelere yayilmasi da ayni sekilde oldu. Özellikle Hindistan'da ve Anadolu'da, Islâm'a giren insanlarin büyük bir kismi, buralara gaza ruhuyla giden sufilerin örnek yasamlarina bakarak Islâm'a girdiler.
[big]Keza, Hz. Mevlanâ'nin "ya oldugun gibi görün, ya da göründügün gibi ol" [/big]düsturu, müslümanlarin en önemli siarlarindan biri haline geldi.
Yazi: Halil Akgün