Neler Yeni

Hoşgeldiniz İslami Forum Sayfası

Tüm özelliklerimize erişmek için şimdi bize katılın. Kaydolduktan ve oturum açtıktan sonra, konular oluşturabilir, mevcut konulara yanıtlar gönderebilir, diğer üyelerinize itibar kazandırabilir, kendi özel mesajınızı edinebilir ve çok daha fazlasını yapabilirsiniz. Ayrıca hızlı ve tamamen ücretsizdir, peki ne bekliyorsunuz?
Blue
Red
Green
Orange
Voilet
Slate
Dark

Tasavvufun gayesi (5 Kullanıcı)

Gülüşü Yaralı

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
6 Şub 2008
Mesajlar
5,741
Tepki puanı
3
Puanları
0
Yaş
39
Konum
ha bura :)
Web Sitesi
www.facebook.com
TASAVVUFUN GAYESİ

Tasavvufun gayesi, kötü ahlâk ve maddî-mânevî düşük vasıflardan arınmak; iyi ahlâk ve

üstün vasıflarla donanmaktır. Şöyle ki:

«Ben üstün ahlâk değerlerini tamamlamak için gönderildim» meâlindeki hadisin işaretlerinden, en üstün Peygamberin gönderilişi ve peygamberliğindeki gayenin, yüksek ahlâkı tamamlamak olduğu anlaşılmış oluyor.

Bu yola bağlı olan taifenin de maksatlarının en yükseği ve isteklerinin gaye noktası, her şeyde Peygamber’e tam anlamıyla ittiba (uyma)dır. Zahirde ve batında mahlûkatın en faziletlisi olan ALLAH Resûlüne hakikatiyle vâris olmaktır. Demek ki, tasavvufun ve dolayısiyle velâyetin de gayesi bu olmak lâzım gelir.

Biline ki, hakikat üçtür:

Birincisi; üstün, tek, faal olan mutlak hakikattir ki, bu bizzat «Vâcib’ul Vücûd»tur. Bu da bizzat Mevlâ’nın hakikati...

ikincisi, süflî, münfail ve mukayyet hakikatlerdir ki, bunlar feyz ve tecellî ile «vacip hakikat» ten bir lûtuf olarak sunulan, varlık halinde kalmaya müsteit hakikatlerdir. Bu da küçük âlem olan insanın dışındaki âlemlerin hakikatidir.

Üçüncüsü; itlak (mutlak) ve takyit (bağımlı olma), fiil ve infial, tesir ve teessür arasını birleştiren; bir yönüyle mutlak, bir yönüyle mukayyet, bir yönüyle faal ve bir yönüyle de münfail olan hakikattir. Bu da insanın hakikati...

işte bu hakikat, başlangıç itibariyle büyük başlangıç; ve bu yola girdikten sonra da büyük netice mertebesini haizdir. Bu hakikat,büyük âlemin bir nüshası ve bütün hakikatlerin toplayıcısı olmak bakımından Ğlâhî hilâfet makamına istidat sahibi, küçük âlem olarak bilinen insandır ki, ilk hakikati itibariyle üstün vasıflara, ikinci hakikati itibariyle de düşük ahlâka, süflî vasıflara sahiptir.

Görüldüğü gibi, avamdan insanda, iki itibar vardır. Birinci itibarın yüksek vasıfları, bu çeşit insanda, zayıf ve örtüktür. Hattâ bazan avamlık o derece galip gelir ki, o insanda, iyi ahlâka sadece bir istidat baki kalır. İnsan, avamlık derecesinden yavaş yavaş, ilâhî yakınlık derecelerine yükseldikçe, ilk hakikati galip duruma yükselerek, düşük vasıfları ve iyi ahlâkı eksilir; üstün vasıfları ve iyi ahlâkı da artar. işte bu terakkî derecelerine ulaşıldıkça, avamlıktan kurtulup; havaslık, yani seçkinlik, üstünlük o derece galip gelir ki, bu kez insanda, kötü ahlâka yalnızca bir istidat baki kalır. Büyük velîler gibi... Bazan isitidat bile kalmaz. Peygamberlerde olduğu gibi...

İnsanın kendisinde topladığı hakikatlerin birincisi; «de ki, ruh, Rabbimin emrindedir» ve
«ona ruhumdan nefhettim» gibi, meâldeki âyetlerden anlaşılan ve İlâhî Zât’ın emrinden olup O’nun tarafından insana nefhedilmiş olan «ruh»tur.

İkincisi ise, insanın çamurdan, topraktan yaratıldığını bildiren âyetlerin işaretinden ortaya çıkan hakikattir ki, unsurları, âlemin parçalarından olması bakımından bizzat, süflîdir; aşağı hakikattir.

Ulvî ve süflî... bu iki zıt hakikatten teşekkül edici birlik heyetinin azasından olan rûhun, letâfetinden dolayı, unsurların kesâfetini alması üzerine, sözkonusu «birlik heyeti»nin kötü ahlâka meyli artar -ve o zıt hakikatlerin birliği içinde mağlûu ruhun icâbından olan- iyi ahlâka da meyli azalır. Heyetinde, zıt hakikatleri birleştiren insan, tasavvuf yoluna girip de, ruhun hakikatine uygun zikirle meşgul olunca, «kim bir şeyi severse, onu çokça anar» ve «Kim bir şeyi çok anarsa, onu daha çok sever» ölçüsüne göre, ALLAH Lafzı ve Tevhîd Kelimesinin altı lâtifesi üzerinde, hayâl yoluyla gidip gelişinden, İlâhî aşk ve muhabbet hissine yükselir. Bu, aşk ve muhabbeti artıran İlâhî zikir, ALLAH’ın emrinden olup insana nefhedilmiş bulunan ruha da kuvvet verir ki, böylece ruh, teşekkülüne aldığı beşerî alışkanlıkları terketmek sûretiyle, unsurların, yâni kesafetin gereği olan katılık ve şiddet, zayıf düşer; böylece de ulvî hakikat galip ve süflî hakikat büsbütün mağlûp olur. Öyle ki,avam, nasıl kötü ahlâkın gereği olan işleri yapmaktan geri kalmazsa, kendisinde ulvî hakikatin galip geldiği havas da, seçkinleri de, öylece, iyi ahlâkın gereği olan işleri yapmaktan asla geri kalmazlar ve onları tam bir mükemmellik ve kolaylık içinde vecdle yaparlar. Yine o derece ki; nasıl avamın, nefsini ancak zorlayarak, bir iyi işi yapması mümkün olabilirse, seçkinler de öylece nefslerini cebrederek, ancak kötü huylardan birini işlemeye imkân ve istidat bulabilirler. ALLAH’ın lûtuf ve inayetiyle ondan da mahfuz kalırlar.

Hakikat olan ruhun galebesiyle, insanın kazandığı, güzel ahlâktan bazılarının alâmetleri,İbn-i Hacer Heytemî’nin «Zevacir»inde şöyle anlatılmıştır:

«Bazıları güzel ahlâkın alâmetlerini şu şekilde belirttiler: Hayâsı çok, ezası az;
iyiliği çok, kelâmı az;
ameli çok, boş işi az;
sözü doğru hatası az olmak;
yine iyi, sabırlı, vakûr, şefkatli olmak ve alaycı, söğücü, lâf taşıyıcı, gıybet edici, aceleci, kinci, cimri ve haset edici olmamak;
güler yüzlü ve hassas olmak,
ALLAH için sevmek ve ALLAH için öfke duymak,
ALLAH yolunda her şeye rıza göstermek ve yerinde kızgın olmak...

İşte bunlar, güzel ahlâktandır.
Kötü ve yerilmiş hasletler cümlesinden olan "hırs, haset, kibir, ucup-guru», gizli düşmanlık, kin, buğz, adavet, haklı işlerde ölçüsüz ve gereğinden fazla inat, husumeti riyakârlık, çekişme, sinsilik, gevezelik, sövmek, emanete hıyanet etmek, zem ve gıybet etmek, lüzûmundan fazla medh etmek, kişiyi yüze karşı övmek, faydasız suâlin lüzumsuz cevabını vermek..."

İşte bu kötü vasıflar da süflî hakikatin galip olmasıyla insanda ortaya çıkarlar. Övülmüş iyi hasletlerin kazanılmasını ve kınanmış kötü huy ve davranışların yok edilmesini, bilhassa, tasvvuf yoluna girmekle daha rahat, daha kolay ve daha hızlı bir şekilde gerçekleştirmek mümkündür.

Netice; tasavvufun gayesi kısaca, en üstün Peygamber’in ahlâkını kazanmak ve ilâhî Ahlâk ile sıfatlanmak ve Şer’î amelleri kolaylık ve rahatlıkla ifa etmektir.

Şu kadar var ki, belirtilen gaye, bu yolun isteklileri ve yeni girenleri tabakasına ait olup visale ermiş, kemâle kavuşmuş ve daha yukarı mertebelere erişmiş olanların bunlardan başka olan yüksek gayelerine, yerinde işaret olunacaktır.



Necip Fazıl kısakürek
 

kimkimdir

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
9 Şub 2009
Mesajlar
6,610
Tepki puanı
2
Puanları
0
Yaş
54
Netice; tasavvufun gayesi kısaca, en üstün Peygamber’in ahlâkını kazanmak ve ilâhî Ahlâk ile sıfatlanmak ve Şer’î amelleri kolaylık ve rahatlıkla ifa etmektir.

Allahcc yar ve yardımcınız olsun kardeşimiz...
Allahcc razı olsun...
Allahcce emanet olasınız...
BESMELE...SELAM...DUA...
 

ufuktuncay

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
6 Şub 2009
Mesajlar
533
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
55
Allah senden razı olsun kardeşim!
 

Kaim

Yasaklı Kullanıcı
Katılım
11 Ocak 2010
Mesajlar
2,197
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
42
Allah razı olsun
 

kimkimdir

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
9 Şub 2009
Mesajlar
6,610
Tepki puanı
2
Puanları
0
Yaş
54
Netice; tasavvufun gayesi kısaca, en üstün Peygamber’in ahlâkını kazanmak ve ilâhî Ahlâk ile sıfatlanmak ve Şer’î amelleri kolaylık ve rahatlıkla ifa etmektir.
 

güle_sevdalıyım

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
23 Ara 2011
Mesajlar
43
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
33
iyiliği çok, kelâmı az;
ameli çok, boş işi az;
sözü doğru hatası az olmak;
yine iyi, sabırlı, vakûr, şefkatli olmak ve alaycı, söğücü, lâf taşıyıcı, gıybet edici, aceleci, kinci, cimri ve haset edici olmamak;
güler yüzlü ve hassas olmak,
ALLAH için sevmek ve ALLAH için öfke duymak,
ALLAH yolunda her şeye rıza göstermek ve yerinde kızgın olmak...

İşte bunlar, güzel ahlâktandır.
ALLAH RAZI OLSUN
 

melissa26

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
29 Ara 2011
Mesajlar
1,857
Tepki puanı
18
Puanları
36
Yaş
52
Netice; tasavvufun gayesi kısaca, en üstün Peygamber’in ahlâkını kazanmak ve ilâhî Ahlâk ile sıfatlanmak ve Şer’î amelleri kolaylık ve rahatlıkla ifa etmektir.

Şu kadar var ki, belirtilen gaye, bu yolun isteklileri ve yeni girenleri tabakasına ait olup visale ermiş, kemâle kavuşmuş ve daha yukarı mertebelere erişmiş olanların bunlardan başka olan yüksek gayelerine, yerinde işaret olunacaktır.

Teşekkürler, inşallah anlamayanlara ders olur....
 

sahiner

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
18 Eyl 2007
Mesajlar
410
Tepki puanı
0
Puanları
0
tasavvuun gayesi en sonunda insana "enel hak" sözünü söyletmek mi? La mevcude illallah dedirtmekmi? Yunan sofistlerle nasılda aynı yerde buluşuyorsunuz?
1.Kainat taşan tanrının bir parçası diyor onlar, sizde buna abdest aldırıp vucudun birliği diyorsunuz
2. Tanrı küçük şeyleri bilmez diyor onlar,sizde tanrının bilmediği şeyleri tanrının verdiği yetkiyle idare eden kutuplar,gavslar icad edip destekliyorsunuz onları.

Hiç mi akletmiyorsunuz?Nasılda dönüyorsunuz ? diyor rabbim. Allah yardımcımız olsun
 

Bu konuyu görüntüleyen kişiler

Üst Alt