Neler Yeni

Hoşgeldiniz İslami Forum Sayfası

Tüm özelliklerimize erişmek için şimdi bize katılın. Kaydolduktan ve oturum açtıktan sonra, konular oluşturabilir, mevcut konulara yanıtlar gönderebilir, diğer üyelerinize itibar kazandırabilir, kendi özel mesajınızı edinebilir ve çok daha fazlasını yapabilirsiniz. Ayrıca hızlı ve tamamen ücretsizdir, peki ne bekliyorsunuz?
Blue
Red
Green
Orange
Voilet
Slate
Dark

Tasavvuf Nedir ? (12 Kullanıcı)

Huyela

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
11 Eki 2006
Mesajlar
2,345
Tepki puanı
1
Puanları
36
Yaş
41
Konum
İstanbul
Tasavvuf nedir?

Tasavvuf, kalbi saf yapmak, kötü huylardan temizlemek ve iyi huylarla doldurmak demektir. Tasavvuf hâl işi olduğu için, yaşayan bilir, tarif ile anlaşılmaz.

Tasavvuf ilmi, kalb ile yapılması ve sakınılması gereken şeyleri ve kalbin, ruhun temizlenmesi yollarını öğretir. Buna (Ahlak ilmi) de denir.

Tasavvuf ehli, kendi derecesine göre, tasavvufu tarif etmiştir. Birkaçı şöyle:

Tasavvuf, dinin emirlerine uyup, yasaklarından kaçarak kalbi kötü huylardan temizleyip, iyi huylarla doldurmak demektir.

Tasavvuf, sünnet-i seniyyeye yapışmak ve bid'atlerden kaçmaktır.

Tasavvuf, nefsin iman ve itaat etmesi, bütün ibadetlerin ve bütün hayırlı işlerin hakiki ve kusursuz olmasıdır. Allahü teâlânın lütuf ve ihsanı ile daha yükseklere çıkanlar da olur.

Tasavvuf, fâni olan her şeyden yüz çevirip, baki olana bağlanmaktır.

Tasavvuf, İslam ahlakı ile süslenmektir.

Tasavvuf, ölmeden önce ölmektir.

Tasavvuf, baştan başa edeptir, tamamen edepten ibarettir.

Tasavvuf, kadere rızadır.

Tasavvuf, Hak teâlâya inkıyaddır, kayıtsız şartsız teslimiyettir.

Tasavvuf, emeli bırakıp amele devam etmektir.

Tasavvuf, kalbi kötü huylardan temizlemek ve iyi huylarla doldurmaktır.

Tasavvuf, namaz, oruç ve geceleri ibadet etmek demek değildir. Bunları yapmak her insanın kulluk vazifesidir. Tasavvuf, insanları incitmemektir. Bunu yapan, vasıl olmuş, yani maksada kavuşmuştur.

Tasavvuf, insanı, ibadetlerde gereken ihlasa ve insanlara karşı gereken güzel ahlaka kavuşturan yoldur. İnsana bu yolu mürşid-i kâmil öğretir.

Tasavvuf, her sözünde, her işinde, dine yapışmaktır.

Tasavvuf, ızdırap çekmektir. Sükun ve rahatlıkta, tasavvuf olmaz. Yani, aşıkın maşuku aramaya çalışması, maşuktan başkası ile rahat etmemesi gerekir.

Tasavvuf, Resulullahın mübarek kalbinden çıkıp, evliyanın kalblerine gelen bilgilerdir.

Tasavvuf, kendi nefsinin ayıplarını, kusurlarını anlamaktır ve dine uymakta kolaylık ve lezzet hasıl olmaktır ve gizli olan şirkten, küfürden kurtulmaktır.

Tasavvuf, herkese merhametli olmak ve ruhsat olan ameli terk etmektir.

Tasavvuf, Allahü teâlâyı, görür gibi ibadet etmektir. Hadis-i şeriflerde buyuruldu ki:

(Allahü teâlâyı görür gibi ibadet et! Sen Onu görmüyorsan da, O seni görüyor.) [Buhari]

(Bir kimse, iki salih komşusundan nasıl utanıyorsa, gece gündüz, kendisi ile beraber olan iki melekten de öyle utanmalıdır!) [Beyheki]

Allahü teâlânın gördüğüne inanan, Onun beğenmediği bir şeyi yapabilir mi? Yanındaki iki meleğin, günah ve sevapları tespit etmekle görevli olduğunu yakînen bilen kimse, kötü işler yapabilir mi?

Tasavvufun yediyüzden fazla tarifi yapılmıştır. Hepsinin özü ehemmi, mühimme tercihtir. Yani çok önemli işi, önemli işten önce yapmaktır.

Ağlayan bir kimse görsek, hangi üzücü şeyin bu kimseyi ağlattığını bilemeyiz. Eğer ayağına diken battığı için ağlıyorsa, diken bize batmadığı için, ona verdiği ızdırabı anlayamayız. Bir delinin, ne için güldüğünü bilemeyiz. (Şunun için gülüyorum) dese bile, o hadise deliye tesir ettiği gibi bize tesir etmez. Aşığın hâli bir başkadır. Tasavvuf da böyle bir hâl işi olduğu için biz bilemeyiz.
 

smmmtuba

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
20 Tem 2007
Mesajlar
1,639
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
47
Tasavvuf, namaz, oruç ve geceleri ibadet etmek demek değildir. Bunları yapmak her insanın kulluk vazifesidir. Tasavvuf, insanları incitmemektir. Bunu yapan, vasıl olmuş, yani maksada kavuşmuştur.
 

Huyela

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
11 Eki 2006
Mesajlar
2,345
Tepki puanı
1
Puanları
36
Yaş
41
Konum
İstanbul
Bu çok güzelmiş, teşekkürler Allahü teala razı olsun.

....Güneşten ziya alacak ay gibi insan gerek....!

:)

Bakın , nasibi olanlar bu güzellikleri bulup görebiliyor ve beyeniyorlar, elhamdülillah.

Ârif-i kâmil kelâmın duymağa irfân gerek,
sırr-ı muğlakdır gönülde zevk ile vicdân gerek!

Bir hazînedir tesavvuf, mâlik olmaz her hasîs,
bulmağa anı cihânda, bir yeğit sultân gerek!
 

_YUSUF_

Yönetici
Katılım
26 Haz 2008
Mesajlar
4,070
Tepki puanı
1,043
Puanları
113
Yaş
43
İslam'da ruhi ve manevi boyutu öne çıkaran dinî hayat ve düşünce biçimine verilen ad. Bu hayat ve düşünœ biçimini benimseyen kişiye mutasavvıf ve sufi adları verilir. Temel ilkelerini Kur'an'dan alan, Hz. Muhammed (s.a.s.) ile ashabının hayatında somut örneklerini bulan tasavvuf, tarihi boyunca çeşitli evrelerden geçti; değişerek ve gelişerek varlığını günümüze kadar sürdürdü.

Tasavvuf söz konusu olduğunda, ortaya çıkan en büyük sorun, tanımlama güçlüğüdür. Bu güçlük, tasavvufun bireysel yaşantı ve deneyimlere bağlı öznel niteliğinden gelir. Bu nedenle her tanım, tanımı yapanın ruhi ve manevi durumunu yansıtmaktan fazla bir anlam taşımaz. Tasavvufun bu niteliği, mutasavvıflar tarafından "tatmayan bilmez" deyimiyle dile getirilir. Buna rağmen tasavvuf tarihine ve incelemelerine ilişkin eserler sayısız tanımla doludur. Ünlü mutasavvıflar tarafından yapılan ve sayısı iki bini bulan bu tanımlardan birkaçının anılması, konunun niteliğinin daha iyi anlaşılmasına yardımcı olacaktır.

Maruf Kerhî'ye (ö. 200/815) göre, "Tasavvuf, gerçekleri almak, halkın elinde bulunandan umut kesip yüz çevirmektir". Seriyü's-Sakatî'ye (ö. 251/865) göre, "Tasavvuf, güzel ahlaktır". Cüneyd Bağdadî (ö. 298/910)'nin tanımı şöyledir: "Tasavvuf, Allah'ın seni senden öldürmesi ve seni kendisiyle diriltmesidir". Ruveym bin Ahmed el-Bağdadî'nin (ö. 303/915) tanımı şöyledir: "Kendini Allah'ın dilediği şey üzerine bırakıvermen, O'nun iradesine mutlak olarak teslim olmandır". Ebi Bekir Şiblî'ye (ö. 334/945) göre tasavvuf, "Karşılıklı dostluk ve sevgidir. Hiç bir kaygı duymadan Allah ile birlikte olmaktır. Duyu organlarını zabtetmek, ruhun üfleyişlerine kulak vermektir". Ebu Said Ebu'l-Hayr'a (ö. 440/1048) göre, "Tasavvuf, kafanda ne varsa bırakman, elinde olanı vermen ve başına gelenden sızlanmamandır". Eseri, tasavvuf klasiklerinden başlıcası sayılan Kuşeyrî (ö. 465/1072) şöyle tanımlar: "Tasavvuf, Allah dışındaki her şeyden el çekmek, tanınmamayı seçmek ve hayırlı olmayan şeylerden sakınmaktır". Gazalî'ye (ö. 505/1111) göre tasavvuf, "Kalbi Allah'a bağlayıp O'nun dışındakilerle ilgiyi kesmektir". Ebu Necib el-Sühreverdî de (ö. 563/1168) şöyle tanımlar: "Başlangıcı ilim, ortası amel, sonu ilahî bağışlardır".

Tasavvuf, başlangıçtan günümüze gelinceye değin, farklı nitelikler taşıyan çeşitli dönemlerden geçmiştir. Tasavvuf tarihçileri bu dönemlerin belirlenmesinde farklı yaklaşımları benimserler. Bir yaklaşıma göre tasavvuf, tarikatlar öncesi (H. I-VII./M. VII-XIII. yüzyıllar) ve tarikatlar sonrası (H. VIII-XIV./M. XIV-XX. yüzyıllar) olmak üzere iki dönemde incelenmelidir. Diğer bir yaklaşıma göre tasavvuf tarihi kuruluş (H. I-III/M. VIII-IX. yüzyıllar), gelişme (H. IIIVIII./M. IX-XIV. yüzyıllar) ve taklit (H. IX./M. XV. yüzyıl sonrası) dönemlerine ayrılır. Üçüncü bir yaklaşıma göre tasavvuf Hz. Muhammed'den Cüneyd Bağdadî'ye kadar (H. IIII./M. VII-IX. yüzyıllar), Cüneyd'den Muhyiddin ibn Arabî'ye kadar (H. IV-VII/M. X-XIII. yüzyıllar) ve İbn Arabî'den günümüze kadar olmak üzere üç dönemden geçer. Son ve en yaygın yaklaşıma göre ise tasavvuf zühd dönemi, tasavvuf dönemi, felsefi tasavvuf dönemi ve tarikatlar dönemi halinde başlıca dört dönemde ele alınmalıdır. Tek başlarına tasavvufun geçirdiği evreleri açıklamakta yetersiz kalsalar da, bu yaklaşımlar, tasavvufun gelişme yönlerini izlememize imkan vermektedir. Buna göre tasavvufun kuruluş (zühd), sistemleşme (tasavvuf ve felsefi tasavvuf) ve tarikatlar (taklit) evrelerinden geçtiği söylenebilir.

Kuruluş döneminde tasavvufun temel niteliği maddî değerlerden yüz çevirerek katıksız bir dinî hayatı gerçekleştirme çabası, diğer bir deyişle zühdtür. Hz. Muhammed ve ashabının temsil ettiği saf dindarlık anlayışı ve ahlaki sorumluluk bilinci, İslam'ın ilk yüzyılı içinde gelişen zühd hareketinin özünü oluşturdu. Emeviler döneminde yöneticilerin dünyasal amaçları öne çıkaran tutumlarının hazırladığı lüks ve zevk ortamına duydukları tepki, ilk zahidleri, Haricîlerin yol açtığı anarşinin de etkisiyle toplumdan uzaklaşarak (uzlet) bireysel bir dinî hayata yöneltti. Bu hayat biçimi zamanla tevekkül (her durumda Allah'a güvenme, dayanma), riyazet ve mücahede (nefsin arındırılmasına yönelik çilecilik ve sıkı bir ibadet), sabır (belaları gönül hoşnutluğu ile kabullenme, sızlanmadan katlanma), haşyetullah (Allah korkusu), aşk (Allah'a duyulan sınırsız sevgi), vera (günahlardan ve günah kuşkusu taşıyan şeylerden uzaklaşma), hüzün (geçmişte yapılan iş ve davranışlardan dolayı duyulan endişe) gibi öğelerle beslenerek zenginleştirildi.

Zühd döneminin mutasavvıflarına zahid deniliyordu. Bununla birlikte abid (kulluk eden), nasik (boyun eğen, ibadet eden), kurra (okuyan, kendini ibadete veren), bekkâun (Allah aşkıyla ağlayanlar), haifun (Allah'tan korkanlar) gibi adlarla da anılırlar. Sonraki dönemde gelecek olan mutasavvıfların öncüleri olan zahidlerin başlıca temsilcileri şunlardı: Veysel Karanî (ö. 37/657), Hasan Basrî (ö.110/728), İbrahim bin Edhem (ö. 161/777), Fudayl bin İyaz (ö. 187/802), Davut Taî (ö. 165/781), Şakik Belhî (ö. 164/7803, Cafer Sadık (ö. 148/769), Süfyan Sevrî (ö. 161/777), Abdullah bin Mübarek (ö. 181/797) ve Rabiatu'l-Adeviye (ö. 185/801).

Hicri III. (M. IX.) yüzyıldan başlayarak tasavvuf sistemleşme sürecine girdi. Ne ki bu sistemleşme, zühd dönemine oranla büyük bir farklılaşmayı da beraberinde getirdi. Bir yandan tasavvufun ilke, kural ve yöntemleri belirlenirken, diğer yandan da Hristiyan, Yahudi, eski Yunan, Hind ve İran geleneklerinin, inançlarının etkilerini taşıyan kurumlar geliştirildi. Allah'a doğru yapılan ruhsal bir yolculuk biçiminde tanımlanan tasavvufi yaşantının durakları (makam), ilahî durumlar (haller) tesbit edildi, nihayet fena (beşeri niteliklerin ilahî niteliklere dönüşmesi kuramına ulaşıldı. Bunu, peygamberlik anlayışına yakın bir velilik anlayışı, Hatemü'l-Enbiya'ya (peygamberlerin sonuncusu) karşılık Hatemü'l-Evliya (velilerin sonuncusu) düşüncesi ve inancı izledi. Sistemleşen tasavvuf anlayışına göre peygamberler Allah'tan ancak bir melek aracılığı ile bilgi alabilirken veliler doğrudan, aracısız olarak bilgi (ilham) alıyordu. Gerçek bilim (marifet), Allah'tan doğrudan alınan bilgiden oluşandı. Evren varlığını ve işleyişini bir veliler yönetimine (ricalu'lgayb) borçluydu. Allah, bütün isim ve sıfatlarıyla velide (insan-ı kamil) tecelli ediyor, onun ağzından konuşuyordu (şatahat).

Tasavvufun kazandığı yeni biçim İslam hukukçuları tarafından şiddetli bir eleştiriye tabi tutuldu. Kimi mutasavvıflar zındıklıkla suçlanarak sürüldü, hapsedildi, kimileri de öldürüldü. Buna karşılık yeni tasavvuf anlayışı gelişimini sürdürerek tümüyle felsefi bir niteliğe büründü. Muhyiddin İbn Arabî (ö. 637/1239) ile birlikte varlığın birliği (vahdet-i vücud) öğretisi üzerine kurulan felsefi bir sistem durumuna geldi. Tasavvufun bu yeni oluşumu, sistemleşmesi içinde yer alan, katkıda bulunan ve sürdüren mutasavvıfların önde gelenleri şunlardı; Bayezid-i Bestamî (ö. 261/874), Hallac-ı Mansur (ö. 309/921), Şihabeddin Sühreverdî (ö. 587/1190), Hakim Tirmizî (ö. 285/898), Nifferî (ö.354/965), Ferüdüddin Attar (ö.620/1220), Mevlana Celaleddin Rumî (ö. 672/1273), Sadreddin Konevî (ö. 673/1274), Fahreddin Irakî (ö.688/1493), Abdulkerim el-Cilî (ö.805/1402), Kemaleddin Kaşanî (ö .730/1330), Şebüsterî (ö. 720/1320), Abdullah Bosnavî (ö. 1054/1644) ve benzerleridir.

Tasavvuf, bir varlık birliği (vahdet-i vücud) felsefesi ile sonuçlanan gelişimini sürdürürken, ikinci bir tasavvuf anlayışı daha gelişti. İlk anlayışa yöneltilen şiddetli eleştirilerin de hız verdiği ikinci anlayış, İslam kurallarına ters düşmeyecek bir doğrultu izlemeyi amaçlıyordu. Bu anlayış, ya ilk anlayış tarafından geliştirilen kuramı karşıt bir kuramla dengeleme (fena karşısında beka gibi), ya da geliştirilen kuramı İslam kuralları açısından yeniden yorumlama yolunu tuttu. Birincinin tümüyle reddetmesine karşılık akıl ve düşünceye olabildiğince önem verdi. Varlık birliği öğretisinin karşısına görülenlerin birliği (vahdet-i şuhud) öğretisini çıkardı. Tasavvufun bu anlayışı içinde yer alan ve gelişmesine katkıda bulunan başlıca mutasavvıflar da şunlardı: Cüneyd Bağdadî (ö. 297/909), Haris Muhasibî (ö. 243/857), Serrac (ö. 378/988), Ebu Talib Mekkî (ö. 386/996), Kelabazî (ö. 380/990), Kuşeyrî (ö. 465/1072), Hucvirî (ö. 470/1077), Gazalî (ö. 505/1111), İmam Rabbanî (ö. 1034/1625).

Kuramsal açıdan gelişimini tamamlayan ve iki farklı doğrultuda sistemleşen tasavvuf, VI./XII. yüzyılın ikinci yarısından başlayarak kurumlaşma, örgütlenme sürecine girdi. Tasavvufun kural ve yöntemlerini kimi farklılıklarla yeniden belirleyen mutasavvıflar, genellikle kendi adlarıyla anılan tarikatları kurdular. Tasavvufun daha etkili olmasını, halk arasında daha hızlı bir biçimde yayılmasını sağlayan tarikatlar, varlıklarını tüm İslam dünyasında günümüze kadar sürdürdüler. Tarikat kurucusu başlıca mutasavvıflar da şunlardır: Abdulkadir Geylanî (ö. 561/1165, Kadiriye), Ahmet Rıfaî (ö. 578/1182, Rıfaiye), Necmeddin Kübra (ö. 618/1221, Kübreviye), Sühreverdî (ö. 632/1235, Sühreverdiye), Ebu'l-Hasan eş-Şazilî (ö. 632/1273, Şaziliye), Mevlana Celaleddin Rumî (ö. 672/1273, Mevleviye), Bahaeddin Nakşibend (ö. 791/1388, Nakşibendiye), Hacı Bayram Veli (ö. 833/1429, Bayramiye).
 

Huyela

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
11 Eki 2006
Mesajlar
2,345
Tepki puanı
1
Puanları
36
Yaş
41
Konum
İstanbul
İslam'da ruhi ve manevi boyutu öne çıkaran dinî hayat ve düşünce biçimine verilen ad. Bu hayat ve düşünœ biçimini benimseyen kişiye mutasavvıf ve sufi adları verilir. Temel ilkelerini Kur'an'dan alan, Hz. Muhammed (s.a.s.) ile ashabının hayatında somut örneklerini bulan tasavvuf, tarihi boyunca çeşitli evrelerden geçti; değişerek ve gelişerek varlığını günümüze kadar sürdürdü.

Tasavvuf söz konusu olduğunda, ortaya çıkan en büyük sorun, tanımlama güçlüğüdür. Bu güçlük, tasavvufun bireysel yaşantı ve deneyimlere bağlı öznel niteliğinden gelir. Bu nedenle her tanım, tanımı yapanın ruhi ve manevi durumunu yansıtmaktan fazla bir anlam taşımaz. Tasavvufun bu niteliği, mutasavvıflar tarafından "tatmayan bilmez" deyimiyle dile getirilir. Buna rağmen tasavvuf tarihine ve incelemelerine ilişkin eserler sayısız tanımla doludur. Ünlü mutasavvıflar tarafından yapılan ve sayısı iki bini bulan bu tanımlardan birkaçının anılması, konunun niteliğinin daha iyi anlaşılmasına yardımcı olacaktır.

Maruf Kerhî'ye (ö. 200/815) göre, "Tasavvuf, gerçekleri almak, halkın elinde bulunandan umut kesip yüz çevirmektir". Seriyü's-Sakatî'ye (ö. 251/865) göre, "Tasavvuf, güzel ahlaktır". Cüneyd Bağdadî (ö. 298/910)'nin tanımı şöyledir: "Tasavvuf, Allah'ın seni senden öldürmesi ve seni kendisiyle diriltmesidir". Ruveym bin Ahmed el-Bağdadî'nin (ö. 303/915) tanımı şöyledir: "Kendini Allah'ın dilediği şey üzerine bırakıvermen, O'nun iradesine mutlak olarak teslim olmandır". Ebi Bekir Şiblî'ye (ö. 334/945) göre tasavvuf, "Karşılıklı dostluk ve sevgidir. Hiç bir kaygı duymadan Allah ile birlikte olmaktır. Duyu organlarını zabtetmek, ruhun üfleyişlerine kulak vermektir". Ebu Said Ebu'l-Hayr'a (ö. 440/1048) göre, "Tasavvuf, kafanda ne varsa bırakman, elinde olanı vermen ve başına gelenden sızlanmamandır". Eseri, tasavvuf klasiklerinden başlıcası sayılan Kuşeyrî (ö. 465/1072) şöyle tanımlar: "Tasavvuf, Allah dışındaki her şeyden el çekmek, tanınmamayı seçmek ve hayırlı olmayan şeylerden sakınmaktır". Gazalî'ye (ö. 505/1111) göre tasavvuf, "Kalbi Allah'a bağlayıp O'nun dışındakilerle ilgiyi kesmektir". Ebu Necib el-Sühreverdî de (ö. 563/1168) şöyle tanımlar: "Başlangıcı ilim, ortası amel, sonu ilahî bağışlardır".

Tasavvuf, başlangıçtan günümüze gelinceye değin, farklı nitelikler taşıyan çeşitli dönemlerden geçmiştir. Tasavvuf tarihçileri bu dönemlerin belirlenmesinde farklı yaklaşımları benimserler. Bir yaklaşıma göre tasavvuf, tarikatlar öncesi (H. I-VII./M. VII-XIII. yüzyıllar) ve tarikatlar sonrası (H. VIII-XIV./M. XIV-XX. yüzyıllar) olmak üzere iki dönemde incelenmelidir. Diğer bir yaklaşıma göre tasavvuf tarihi kuruluş (H. I-III/M. VIII-IX. yüzyıllar), gelişme (H. IIIVIII./M. IX-XIV. yüzyıllar) ve taklit (H. IX./M. XV. yüzyıl sonrası) dönemlerine ayrılır. Üçüncü bir yaklaşıma göre tasavvuf Hz. Muhammed'den Cüneyd Bağdadî'ye kadar (H. IIII./M. VII-IX. yüzyıllar), Cüneyd'den Muhyiddin ibn Arabî'ye kadar (H. IV-VII/M. X-XIII. yüzyıllar) ve İbn Arabî'den günümüze kadar olmak üzere üç dönemden geçer. Son ve en yaygın yaklaşıma göre ise tasavvuf zühd dönemi, tasavvuf dönemi, felsefi tasavvuf dönemi ve tarikatlar dönemi halinde başlıca dört dönemde ele alınmalıdır. Tek başlarına tasavvufun geçirdiği evreleri açıklamakta yetersiz kalsalar da, bu yaklaşımlar, tasavvufun gelişme yönlerini izlememize imkan vermektedir. Buna göre tasavvufun kuruluş (zühd), sistemleşme (tasavvuf ve felsefi tasavvuf) ve tarikatlar (taklit) evrelerinden geçtiği söylenebilir.

Kuruluş döneminde tasavvufun temel niteliği maddî değerlerden yüz çevirerek katıksız bir dinî hayatı gerçekleştirme çabası, diğer bir deyişle zühdtür. Hz. Muhammed ve ashabının temsil ettiği saf dindarlık anlayışı ve ahlaki sorumluluk bilinci, İslam'ın ilk yüzyılı içinde gelişen zühd hareketinin özünü oluşturdu. Emeviler döneminde yöneticilerin dünyasal amaçları öne çıkaran tutumlarının hazırladığı lüks ve zevk ortamına duydukları tepki, ilk zahidleri, Haricîlerin yol açtığı anarşinin de etkisiyle toplumdan uzaklaşarak (uzlet) bireysel bir dinî hayata yöneltti. Bu hayat biçimi zamanla tevekkül (her durumda Allah'a güvenme, dayanma), riyazet ve mücahede (nefsin arındırılmasına yönelik çilecilik ve sıkı bir ibadet), sabır (belaları gönül hoşnutluğu ile kabullenme, sızlanmadan katlanma), haşyetullah (Allah korkusu), aşk (Allah'a duyulan sınırsız sevgi), vera (günahlardan ve günah kuşkusu taşıyan şeylerden uzaklaşma), hüzün (geçmişte yapılan iş ve davranışlardan dolayı duyulan endişe) gibi öğelerle beslenerek zenginleştirildi.

Zühd döneminin mutasavvıflarına zahid deniliyordu. Bununla birlikte abid (kulluk eden), nasik (boyun eğen, ibadet eden), kurra (okuyan, kendini ibadete veren), bekkâun (Allah aşkıyla ağlayanlar), haifun (Allah'tan korkanlar) gibi adlarla da anılırlar. Sonraki dönemde gelecek olan mutasavvıfların öncüleri olan zahidlerin başlıca temsilcileri şunlardı: Veysel Karanî (ö. 37/657), Hasan Basrî (ö.110/728), İbrahim bin Edhem (ö. 161/777), Fudayl bin İyaz (ö. 187/802), Davut Taî (ö. 165/781), Şakik Belhî (ö. 164/7803, Cafer Sadık (ö. 148/769), Süfyan Sevrî (ö. 161/777), Abdullah bin Mübarek (ö. 181/797) ve Rabiatu'l-Adeviye (ö. 185/801).

Hicri III. (M. IX.) yüzyıldan başlayarak tasavvuf sistemleşme sürecine girdi. Ne ki bu sistemleşme, zühd dönemine oranla büyük bir farklılaşmayı da beraberinde getirdi. Bir yandan tasavvufun ilke, kural ve yöntemleri belirlenirken, diğer yandan da Hristiyan, Yahudi, eski Yunan, Hind ve İran geleneklerinin, inançlarının etkilerini taşıyan kurumlar geliştirildi. Allah'a doğru yapılan ruhsal bir yolculuk biçiminde tanımlanan tasavvufi yaşantının durakları (makam), ilahî durumlar (haller) tesbit edildi, nihayet fena (beşeri niteliklerin ilahî niteliklere dönüşmesi kuramına ulaşıldı. Bunu, peygamberlik anlayışına yakın bir velilik anlayışı, Hatemü'l-Enbiya'ya (peygamberlerin sonuncusu) karşılık Hatemü'l-Evliya (velilerin sonuncusu) düşüncesi ve inancı izledi. Sistemleşen tasavvuf anlayışına göre peygamberler Allah'tan ancak bir melek aracılığı ile bilgi alabilirken veliler doğrudan, aracısız olarak bilgi (ilham) alıyordu. Gerçek bilim (marifet), Allah'tan doğrudan alınan bilgiden oluşandı. Evren varlığını ve işleyişini bir veliler yönetimine (ricalu'lgayb) borçluydu. Allah, bütün isim ve sıfatlarıyla velide (insan-ı kamil) tecelli ediyor, onun ağzından konuşuyordu (şatahat).

Tasavvufun kazandığı yeni biçim İslam hukukçuları tarafından şiddetli bir eleştiriye tabi tutuldu. Kimi mutasavvıflar zındıklıkla suçlanarak sürüldü, hapsedildi, kimileri de öldürüldü. Buna karşılık yeni tasavvuf anlayışı gelişimini sürdürerek tümüyle felsefi bir niteliğe büründü. Muhyiddin İbn Arabî (ö. 637/1239) ile birlikte varlığın birliği (vahdet-i vücud) öğretisi üzerine kurulan felsefi bir sistem durumuna geldi. Tasavvufun bu yeni oluşumu, sistemleşmesi içinde yer alan, katkıda bulunan ve sürdüren mutasavvıfların önde gelenleri şunlardı; Bayezid-i Bestamî (ö. 261/874), Hallac-ı Mansur (ö. 309/921), Şihabeddin Sühreverdî (ö. 587/1190), Hakim Tirmizî (ö. 285/898), Nifferî (ö.354/965), Ferüdüddin Attar (ö.620/1220), Mevlana Celaleddin Rumî (ö. 672/1273), Sadreddin Konevî (ö. 673/1274), Fahreddin Irakî (ö.688/1493), Abdulkerim el-Cilî (ö.805/1402), Kemaleddin Kaşanî (ö .730/1330), Şebüsterî (ö. 720/1320), Abdullah Bosnavî (ö. 1054/1644) ve benzerleridir.

Tasavvuf, bir varlık birliği (vahdet-i vücud) felsefesi ile sonuçlanan gelişimini sürdürürken, ikinci bir tasavvuf anlayışı daha gelişti. İlk anlayışa yöneltilen şiddetli eleştirilerin de hız verdiği ikinci anlayış, İslam kurallarına ters düşmeyecek bir doğrultu izlemeyi amaçlıyordu. Bu anlayış, ya ilk anlayış tarafından geliştirilen kuramı karşıt bir kuramla dengeleme (fena karşısında beka gibi), ya da geliştirilen kuramı İslam kuralları açısından yeniden yorumlama yolunu tuttu. Birincinin tümüyle reddetmesine karşılık akıl ve düşünceye olabildiğince önem verdi. Varlık birliği öğretisinin karşısına görülenlerin birliği (vahdet-i şuhud) öğretisini çıkardı. Tasavvufun bu anlayışı içinde yer alan ve gelişmesine katkıda bulunan başlıca mutasavvıflar da şunlardı: Cüneyd Bağdadî (ö. 297/909), Haris Muhasibî (ö. 243/857), Serrac (ö. 378/988), Ebu Talib Mekkî (ö. 386/996), Kelabazî (ö. 380/990), Kuşeyrî (ö. 465/1072), Hucvirî (ö. 470/1077), Gazalî (ö. 505/1111), İmam Rabbanî (ö. 1034/1625).

Kuramsal açıdan gelişimini tamamlayan ve iki farklı doğrultuda sistemleşen tasavvuf, VI./XII. yüzyılın ikinci yarısından başlayarak kurumlaşma, örgütlenme sürecine girdi. Tasavvufun kural ve yöntemlerini kimi farklılıklarla yeniden belirleyen mutasavvıflar, genellikle kendi adlarıyla anılan tarikatları kurdular. Tasavvufun daha etkili olmasını, halk arasında daha hızlı bir biçimde yayılmasını sağlayan tarikatlar, varlıklarını tüm İslam dünyasında günümüze kadar sürdürdüler. Tarikat kurucusu başlıca mutasavvıflar da şunlardır: Abdulkadir Geylanî (ö. 561/1165, Kadiriye), Ahmet Rıfaî (ö. 578/1182, Rıfaiye), Necmeddin Kübra (ö. 618/1221, Kübreviye), Sühreverdî (ö. 632/1235, Sühreverdiye), Ebu'l-Hasan eş-Şazilî (ö. 632/1273, Şaziliye), Mevlana Celaleddin Rumî (ö. 672/1273, Mevleviye), Bahaeddin Nakşibend (ö. 791/1388, Nakşibendiye), Hacı Bayram Veli (ö. 833/1429, Bayramiye).

Özellikle sondaki şiir çok güzel.

Selam ve dua eder dua beklerim.
 

ishakyakup

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
9 Tem 2007
Mesajlar
549
Tepki puanı
21
Puanları
18
Yaş
45
Konum
Gebze
selamün aleyküm..

mevla teala hayırlı çalışmalarınızı bereketlendirsin ve ecrinizi ziyade eylesin.. amin.

nakşibend hz.lerine tasavvuf nedir diye sorulduğunda, "iman da yakin, amelde yûsur dur demiştir..

selamün aleyküm...
 

Huyela

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
11 Eki 2006
Mesajlar
2,345
Tepki puanı
1
Puanları
36
Yaş
41
Konum
İstanbul
selamün aleyküm..

mevla teala hayırlı çalışmalarınızı bereketlendirsin ve ecrinizi ziyade eylesin.. amin.

nakşibend hz.lerine tasavvuf nedir diye sorulduğunda, "iman da yakin, amelde yûsur dur demiştir..

selamün aleyküm...

Ve aleykümüsselam. Allahü teala razı olsun abi. Teşekkür ederiz.

Kalblere Allahü tealanın sevgisini nakşedenlerin şahı olan Behaeddin-i Buhari hazretlerinin sözü başımızın üstünde.

Selam ve dua eder dua beklerim.
 

ş-e-v-v-a-l

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
19 Ara 2008
Mesajlar
167
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
48
İhlası elde etmek. İhlas, yapılan amelin Allah emrettiği için yapılmasıdır. Kurtuluş, ancak ihlas iledir. İhlasın zıddı, riyadır. Riya ise, yapılan işin gösteriş için yapılmasıdır. Kendi haline bırakılan nefis, riyaya yönelir. Terbiye edilen nefis ise, böyle aşağı şeylere tenezzül etmez; doğrudan doğruya Allah’a müteveccih olur.
 

Huyela

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
11 Eki 2006
Mesajlar
2,345
Tepki puanı
1
Puanları
36
Yaş
41
Konum
İstanbul
İhlası elde etmek. İhlas, yapılan amelin Allah emrettiği için yapılmasıdır. Kurtuluş, ancak ihlas iledir. İhlasın zıddı, riyadır. Riya ise, yapılan işin gösteriş için yapılmasıdır. Kendi haline bırakılan nefis, riyaya yönelir. Terbiye edilen nefis ise, böyle aşağı şeylere tenezzül etmez; doğrudan doğruya Allah’a müteveccih olur.

Teşekkür ederiz.
 

mektubat

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
4 Eki 2006
Mesajlar
2,308
Tepki puanı
1
Puanları
0
Yaş
42
Konum
İstanbul
Web Sitesi
www.caglarnetwork.com
Tasavvuf nedir?

Tasavvuf nedir?

Tasavvuf, dinin emrine uygun yaşamak demektir; fakat bunu âlimlerimiz farklı tarif etmiştir. Hikmet ehli zatların, tarifleri aşağıda şiir halinde bildirilmiştir.

Lütfetmek, ihsan etmek kapısıdır tasavvuf,
Vefa ve fedakârlık yapısıdır tasavvuf.

Hakikate sımsıkı bağlanmaktır tasavvuf,
Aşkın ateşi ile dağlanmaktır tasavvuf.

Küfürden, günahlardan sakınmaktır tasavvuf,
Her yerde edebini takınmaktır tasavvuf.

Gaflet uykusu ile yatmamaktır tasavvuf,
Evliyalık ve keramet satmamaktır tasavvuf.

İyi şeylere kötü dememektir tasavvuf,
Üstadına suizan etmemektir tasavvuf.

Helal lokmalar ile beslenmektir tasavvuf,
İslam ahlakı ile süslenmektir tasavvuf.

Tasavvuf, vaktimizin değerini bilmektir,
Daha ölmeden önce, hayattayken ölmektir.

Dolduran olup döken, olmamaktır tasavvuf,
Gonca gül olup diken, olmamaktır tasavvuf.

Aşk ateşiyle yanıp, kül olmaktır tasavvuf,
Hak aşkıyla sararıp ve solmaktır tasavvuf.

Tasavvuf; davaları, terk etmektir demişler,
Hakka olan inancı, berk etmektir demişler.

Tasavvuf, ulemanın yolunu izlemektir,
Duyulan ayıpları, sırları gizlemektir.

Tasavvuf, dinimizin ahkâmına uymaktır,
Aşkın acılarını ta gönülden duymaktır.

Tasavvuf, fırsatları kollamaktır, gütmektir,
Malayaniler ile mubahı terk etmektir.

Tasavvuf, günahlardan, mekruhlardan kaçmaktır,
Engel olmayıp, Hakka giden yolu açmaktır.

Tasavvuf boş zamanı bir ganimet bilmektir,
Ehl-i sünnet olmayı, büyük nimet bilmektir.

Tasavvuf yasaklardan çekmektir ellerini,
İyi bilmektir kalbin değişen hallerini.

Tasavvuf hiç kimseyi incitmemektir asla,
Beytullahı yıkmaktan büyük günahtır daha.

Tasavvuf, hiç kimseye yük olmamak demektir,
Haktan gelene hiç yılmamak demektir.

Tasavvuf, Cennet için tohum ekmek demektir,
Nefsi sorgu suale, her an çekmek demektir.

Tasavvuf, Hakkın yanan mumu ve ışığıdır,
Tasavvufu yaşayan gerçek hak aşığıdır.

Tasavvuf hâl işidir, yaşayan bilir ancak,
Aşkın ağır yükünü taşıyan bilir ancak.

Tasavvuf, istenilen güzel huyun başıdır,
Hayrı şerden ayıran sağlam mihenk taşıdır.

Tasavvuf, yanan aşkın hiç sönmeyen közüdür,
Tasavvuf, ilmin, zühdün ve takvanın özüdür.

Tasavvuf, ruhu ile nefsi savaştırandır,
İman-ı hakikiye bir gün kavuşturandır.

Tasavvuf, sapıklardan uzaklara kaçmaktır,
Tasavvuf, Hak ehli zatlara kucak açmaktır.

Tasavvuf, dine uymak için belli sebeptir,
Tasavvuf, baştanbaşa güzel ahlak, edeptir.

Tasavvuf, Rabbimizin kaderine rızadır.
Nefsimizi terbiye, ona uygun cezadır,

Tasavvuf, bırakmaktır her cins uzun emeli,
Çalışıp artırmaktır her gün güzel ameli.

Tasavvuf, öven ile yereni denk tutmaktır,
Uygunsuz gelen sözü, yüksünmeden yutmaktır.

Tasavvuf dinimizin farklı ilim koludur,
Güzel ahlak örneği Evliyanın yoludur.

Tasavvuf, istisnasız, tâbi olmaktır dine,
Hep rehber edinmektir ulemayı kendine.

Tasavvuf, Allah için gözyaşları dökmektir,
Her zaman iyiliğin tohumunu ekmektir.

Tasavvuf, cömertliktir, her yerde hep vermektir,
Tasavvuf, yalnız kendi kusurunu görmektir.

Tasavvuf, kibretmekten kaçıp uzak durmaktır,
Nefsin hilesine gizli tuzak kurmaktır.

Tasavvuf, nutuk çekmek değil, bir hâl işidir,
Derviş, yeri gelince, sükût eden kişidir.

Tasavvuf ehli, uzak durur kötü ahlaktan,
Çok çekinip sakınır daim haktan hukuktan,

Sofi, hep çile çekip meyvesini oldurur,
Hem de kalbini güzel huylar ile doldurur.

Tasavvuf, tamamıyla gerçek İslamiyet’tir,
Mevla’ya, kayıtsız ve şartsız teslimiyettir.

Kelimeler:

Berk: Sağlam
Malayani: Boş şeyler
Mihenk: Birinin ahlâkını anlamaya yarayan ölçü.
Zühd: Dünyaya [haram ve mekruhlara] rağbet etmeme
Takva: Allah’tan korkma, dinin emir ve yasaklarına uyma
Beytullah: Allah’ın evi Kâbe
İman-ı hakiki: Sonu küfür olmayan, elden çıkmayan iman
Vefa: Dostlukta, sevgide sebat gösterme, yapılan iyiliği unutmama
Sofi: Tasavvuf ehli
Dinimiz İslam .:.: www.dinimizislam.com :.:.
 

Luvi

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
24 Ocak 2009
Mesajlar
1,209
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
39
Rahman ve Rahiym olan ALLAH'ın adıyla,
İzniniz olursa bu konuda bir kaç şey eklemek isterim,

Tasavvuf (Arapça: تصوف taṣawwuf, Farsça: تصوف tasavvof) ya da Sufizm veya Sufilik (Arapça: صوفية ṣūfīya, Farsça: صوفی*گری sūfīgarī), İslam inancında Allah'a ulaşmanın yollarından biridir. Bir başka tanıma göre, insanın akıl yoluyla erişemediği ilahî hakikatlere ve gayb alemine ait hakikatlere sezgiyle ulaşma yoludur.

Farklı Görüşler

Ruhu kötü huylardan temizleyip (safa), hakiki bilgiye (yakın) ulaşma yoludur. Sufizm olarak da adlandırılır. Mistisizm'in İslam özelindeki hali olup, varoluşun arkasındaki sırlara vakıf olmanın sanatıdır.

Sufizm, Kur'an anlayışını "Kuran'ın medarı ikidir, İlm-i tevhit, amel-i tevhit; tecellisi görülen hal ise lüzumlu ilim, salih ameldir." diye özetlemiş, Muhammed'in "Nefsini bilen Allah'ı bilir" hadisini yaşam biçimi kabul edip, olgun insan (insan-ı kâmil) olma yolunun Evliya rehberliğinde dıştan içe dönüşle mümkün olacağı, ögrenim ve yaşam alanının Sufizm olduğunu savunur. "Tasavvuf kâal (laf) değil, hâl yoludur" anlayışı sebebiyle halk arasında Ehli Hâl Üniversitesi olarak da anılır.

Sufizm'in tanımı çeşitli mutasavvıflarca farklı şekillerde yapılmıştır. Bu tanımlardan birine göre, Sufizm, insanın akıl yoluyla erişemediği ilahî hakikatleri ve gayb alemine ait hakikatleri sezgiyle arama yoludur. Hedef, insan-ı kamil olmaktır. Bir başka deyişle, Sufizm, İslam inanışına göre, kişiliği kötü huylardan temizleyip, ruhu pak edip, olgun olma (kemale erme) yoludur.

Mistik (ruhani) yaşantı olarak da adlandırılmış, Muhammedi Tasavvuf inanışında her şeriatın Muhammedi, İsevi, Musevi gibi) Evliyaları ve tarikatleri olduğu Mutasavvıflar tarafından kabul edilmiştir. Muhammedi Tasavvuf Muhammed'in "Ben ilim şehriyim Ali kapısıdır" hadisini yol gösterici kabul etmiştir.

Muhammed'e dayanan, silsile yolu ile Allah'ı idrake vesile, Peygamber varisi olduğuna inanılan Evliyalar, Mutasavvıflar tarafından, zamana uygun "Hakk'tan aldığını halka sunuş" yolu olarak kabul edilmiş,dinin yalnız fıkıh olmadığı ,İslam'ın İlmî Fıkıh,İlmî Kelam, Ahlak ve Sufizm olmak üzere dört ana temelden oluştuğu inancı ile Sufizmsiz dinin yaşanamayacağı görüşü Mutasavvıfların ana ilkesi olarak ortaya çıkmıştır.

* Kimilerine göre, sufizm ve tasavvuf aynı şey değildir. Sufizm mutasavvıflıktan daha yüksek bir aşamayı ifade eder. Mutasavvıflar Sufi olmaya çalışmışlarsa da başaramamışlar, tekkeler, ekoller kurmuşlardır. Oysa Sufizm’de ekol yoktur. Sufizm Batı Türkistan’da doğmuştur. İlk 350 yıldaki sufiler ilhamlı insanlardı, mala mülke değer vermezler, bazen çıkınları bile olmadan gezer ve her gittikleri yeri aydınlatırlardı.. Batı Türkistan’daki bu ilk sufiler, tarikatçılık gütmedikleri için, tarikat şeyhleri gibi isim yapmamış, tarihe isimsiz nefer olarak geçmişlerdir.
* Kimilerine göre, Sufizm 13. yüzyıla dek sürmüş, 14. yüzyıldan itibaren, yerini tasavvufa bırakmıştır.
* Kimilerine göre de, mutasavvıf yolunun hedefine ulaştığı zaman sufi olur.

Bilgi Kuramı

Tasavvufa göre, iki tür bilgi vardır. Biri, çevreden okunarak elde edilen, sözel bilgiler yani "zâhir ilmi", diğeri ise sadece iç temizliği ile, salt içsel olarak duyularak elde edilebilen "bâtin ilmi" dir.

Buna göre, şeriat ve Kuran yargıları da dahil olmak üzere, söze dayanan teorik bilgilerin tümü sözel bilgidir. Bu bilgiler dıştan okunarak elde edilebilir. Oysa iç bilgi, dıştan okunarak elde edilemez, bu bilgi insanın içinden doğarak gelir ve gerçek bilgi budur. Tasavvufa göre, asıl bilginin, tasavvuf bilgisi denilen bu bilgi olduğu; kardeşlik duygusunu geliştirdiği, toplu olarak bir arada yaşama duygusunu güçlendirdiği, insanları iyilik ve olgunluğa götürdüğü kabul edilir.

Dış bilgi elde eden kişi iyi insan olur. Fakat, bu iyilik çoğunlukla, yalnız kendisi içindir. Tasavvuf bilgisi olan kişi ise, yaptığı her işte, tüm insanlığı düşünür.

Kaynağı ve Tarihi

Tasavvuf kelimesinin hangi kökten geldiği konusu tartışmalıdır. Arınma anlamındaki safa, yün giyinen anlamındaki sufi kökleri en çok itibar edilenlerdir. Zira tasavvuf arınmadır ve tasavvufçular bir fakirlik simgesi olarak yün elbise giyinirler. Tasavvuf af tasası anlamına da gelmektedir.

Tasavvufun kaynağı olarak İslam peygamberinin Hira mağarasında inzivaya çekilmesi gösterilebilir. Nitekim Peygamber orada nefsini terbiye ile uğraşmış ve halktan uzak durmuştur. Sahabe den bazı kimselerin tasavvufi gerçekleri Peygamber'den doğrudan aldığına ve nesilden nesile aktardığına inanılır. Veliler de peygamberlerin varisleri olarak bu yolu takip etmiştir.

11. Yüzyıldan itibaren özellikle Türkistan ve İran bölgesinde sufi görüşler müsait ortam bulmuşlardır. Bunda Moğol İstilası sonrası ortaya çıkan karmaşık sosyoekonomik durumun toplumu ruhani bir arayışa sevketmiş olması büyük bir etkendir. Ahmed Yesevi, Abdulkadir Geylani gibi tasavvuf büyükleri bu bölgede tasavvuf ve tarikat yapısını giderek olgunlaştırmışlardır. Bu bağlamda, özellikle 10. yydan sonra tasavvufa en büyük katkıyı Fars ve Türkmen müslümanların yaptığını belirtmek gerekir. Hatta, Hallac-ı Mansur gibi kimi Arap kökenli sufi bu nedenle Türkistan'da ve İran'da uzun süreler bulunmuşlardır. Bu noktada Türkler'in ve İranlılar'ın İslam öncesi şaman inançlarının tasavvufa etkisi açıktır. Bu etkileşim zamanla Islam'ın Hindistan'a doğru yayılması ile Budizm ve Hinduizm ile de gerçekleşmiştir.

Fudayl bin Iyaz, İbrahim Edhem, Bişri Hafi Haris el-Muhasibi, Cüneyd-i Bağdadi, Beyazid Bestami, İmam-ı Gazali, Şah-ı Nakşibendi, Muhyiddin İbn Arabi, Mevlana Celaleddin Rumi diğer büyük sufiler arasında sayılabilir.

Tasavvufun Temel Kavramları

Şeriat

Dinin esas ve görünen şekli ve insanlara emredilen kısmı şeriattır. Tasavvuf ise dinin iç yüzüdür. Ancak tasavvuf insanlara emredilmemiştir. Yani kişi tasavvufla ilgilenmediğinden dolayı dini açıdan Allah katında sorumlu değildir.ama hakikate ulaşmak içn tasavuf bu zamnda şart

Tarikat
Tasavvuf ile Tarikat aynı anlama gelmez. Tarikatlar zaman içinde Tasavvuf yani Sufizmden kaynaklanmışlardır. Tasavvufun somut organize olmuş halidir. Ama bir insanın tasavvufu yaşaması için bir tarikata mensub olması gerekmez. Bir Mürşid ve bir mürid ile tarikat oluşturmadan tasavvuf yaşanabilinir. Burda mürşidin rolüde yol göstermek, yaptığı tecrübeleri aktarmak olur. Hakikatte tek bir Kamili Mürşid vardır, O da Allah Tealadır. Şeriat dinin dışı, tarikat ise içidir denebilir. Ancak tarikat şeriate aykırı olamaz. Çünkü tarikatın temeli şeriattır. Sufiye göre tarikat öz,şeriat kabuktur. Amaç öze inmektir. Şeriat bu yolda sadece gerekli bir vasıtadır. Birçok farklı tarikatı vardır. Mezhep olup olmadığı konusunda fikir birliğine ulaşılmamıştır. Bu yolun takipçilerine "Sufi" denir. Fıkıhın kolları fıkhî mezhepler, Tasavvufun kolları tarikatlardır. Pirler tarafından sistemleştirilen tarikatlar pirlerin isimleri ile anılmışlardır.


Hakikat
Kişi tasavvuf yolunu izleyerek nihayet bilginin vasıtasız elde edildiği hakikate varır. Bu safhada insanların tıpkı kafa gözüyle görüp çevreden bilgi alması gibi kalp gözüyle bilgi aldığı kabul edilir. Kişi zaman ve mekandan bağımsız bilgi kaynaklarına ulaşmaya çalışır. Zaten tasavvufun bilgi kuramı da akıl ve nakil ötesinde bir yol olan bu bilgi kaynağını hedeflemektedir.

Şeyh (Mürşid-i Kamil) ve Pir

Mürşid-i Kamil (kemale ermiş, olgunlaşmış)[1] olarak kabul edilen şeyh, daha önce aynı yoldan geçmiş, Tanrı'dan gelen ilhamlara açık kimsedir. Şeyh, müridin (murad edren, isteyen) düşünce hayatını kontrol altında tutar. Onun zayıf noktalarını bilir ve ona göre bir eğitim tertip eder. Şeyhin kalp gözü açık olduğundan müridin kalp hayatını kendisinden daha iyi bildiğine inanılır.

Fahruddin-i Razi şeyhte şu şartların aranmasını şart koşar:

1. İhlas

2. Sadik olmak

3. Doğru yoldan hiç ayrılmamak

4. Tasavvuf alanında merhale merhale ilerlemiş olmak.

Şeyh, dünyadan elini eteğini çekmiş, yalnız Allah'a dayanan kimsedir. O nedenle dünyevi herhangi bir çıkarı ve beklentisi olmaması lazım.

Selam ve dua ile...
 

Huyela

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
11 Eki 2006
Mesajlar
2,345
Tepki puanı
1
Puanları
36
Yaş
41
Konum
İstanbul
Tasavvuf, dinin emrine uygun yaşamak demektir; fakat bunu âlimlerimiz farklı tarif etmiştir. Hikmet ehli zatların, tarifleri aşağıda şiir halinde bildirilmiştir.

Lütfetmek, ihsan etmek kapısıdır tasavvuf,
Vefa ve fedakârlık yapısıdır tasavvuf.

Hakikate sımsıkı bağlanmaktır tasavvuf,
Aşkın ateşi ile dağlanmaktır tasavvuf.

Küfürden, günahlardan sakınmaktır tasavvuf,
Her yerde edebini takınmaktır tasavvuf.

Gaflet uykusu ile yatmamaktır tasavvuf,
Evliyalık ve keramet satmamaktır tasavvuf.

İyi şeylere kötü dememektir tasavvuf,
Üstadına suizan etmemektir tasavvuf.

Helal lokmalar ile beslenmektir tasavvuf,
İslam ahlakı ile süslenmektir tasavvuf.

Tasavvuf, vaktimizin değerini bilmektir,
Daha ölmeden önce, hayattayken ölmektir.

Dolduran olup döken, olmamaktır tasavvuf,
Gonca gül olup diken, olmamaktır tasavvuf.

Aşk ateşiyle yanıp, kül olmaktır tasavvuf,
Hak aşkıyla sararıp ve solmaktır tasavvuf.

Tasavvuf; davaları, terk etmektir demişler,
Hakka olan inancı, berk etmektir demişler.

Tasavvuf, ulemanın yolunu izlemektir,
Duyulan ayıpları, sırları gizlemektir.

Tasavvuf, dinimizin ahkâmına uymaktır,
Aşkın acılarını ta gönülden duymaktır.

Tasavvuf, fırsatları kollamaktır, gütmektir,
Malayaniler ile mubahı terk etmektir.

Tasavvuf, günahlardan, mekruhlardan kaçmaktır,
Engel olmayıp, Hakka giden yolu açmaktır.

Tasavvuf boş zamanı bir ganimet bilmektir,
Ehl-i sünnet olmayı, büyük nimet bilmektir.

Tasavvuf yasaklardan çekmektir ellerini,
İyi bilmektir kalbin değişen hallerini.

Tasavvuf hiç kimseyi incitmemektir asla,
Beytullahı yıkmaktan büyük günahtır daha.

Tasavvuf, hiç kimseye yük olmamak demektir,
Haktan gelene hiç yılmamak demektir.

Tasavvuf, Cennet için tohum ekmek demektir,
Nefsi sorgu suale, her an çekmek demektir.

Tasavvuf, Hakkın yanan mumu ve ışığıdır,
Tasavvufu yaşayan gerçek hak aşığıdır.

Tasavvuf hâl işidir, yaşayan bilir ancak,
Aşkın ağır yükünü taşıyan bilir ancak.

Tasavvuf, istenilen güzel huyun başıdır,
Hayrı şerden ayıran sağlam mihenk taşıdır.

Tasavvuf, yanan aşkın hiç sönmeyen közüdür,
Tasavvuf, ilmin, zühdün ve takvanın özüdür.

Tasavvuf, ruhu ile nefsi savaştırandır,
İman-ı hakikiye bir gün kavuşturandır.

Tasavvuf, sapıklardan uzaklara kaçmaktır,
Tasavvuf, Hak ehli zatlara kucak açmaktır.

Tasavvuf, dine uymak için belli sebeptir,
Tasavvuf, baştanbaşa güzel ahlak, edeptir.

Tasavvuf, Rabbimizin kaderine rızadır.
Nefsimizi terbiye, ona uygun cezadır,

Tasavvuf, bırakmaktır her cins uzun emeli,
Çalışıp artırmaktır her gün güzel ameli.

Tasavvuf, öven ile yereni denk tutmaktır,
Uygunsuz gelen sözü, yüksünmeden yutmaktır.

Tasavvuf dinimizin farklı ilim koludur,
Güzel ahlak örneği Evliyanın yoludur.

Tasavvuf, istisnasız, tâbi olmaktır dine,
Hep rehber edinmektir ulemayı kendine.

Tasavvuf, Allah için gözyaşları dökmektir,
Her zaman iyiliğin tohumunu ekmektir.

Tasavvuf, cömertliktir, her yerde hep vermektir,
Tasavvuf, yalnız kendi kusurunu görmektir.

Tasavvuf, kibretmekten kaçıp uzak durmaktır,
Nefsin hilesine gizli tuzak kurmaktır.

Tasavvuf, nutuk çekmek değil, bir hâl işidir,
Derviş, yeri gelince, sükût eden kişidir.

Tasavvuf ehli, uzak durur kötü ahlaktan,
Çok çekinip sakınır daim haktan hukuktan,

Sofi, hep çile çekip meyvesini oldurur,
Hem de kalbini güzel huylar ile doldurur.

Tasavvuf, tamamıyla gerçek İslamiyet’tir,
Mevla’ya, kayıtsız ve şartsız teslimiyettir.

Kelimeler:

Berk: Sağlam
Malayani: Boş şeyler
Mihenk: Birinin ahlâkını anlamaya yarayan ölçü.
Zühd: Dünyaya [haram ve mekruhlara] rağbet etmeme
Takva: Allah’tan korkma, dinin emir ve yasaklarına uyma
Beytullah: Allah’ın evi Kâbe
İman-ı hakiki: Sonu küfür olmayan, elden çıkmayan iman
Vefa: Dostlukta, sevgide sebat gösterme, yapılan iyiliği unutmama
Sofi: Tasavvuf ehli
Dinimiz İslam .:.: www.dinimizislam.com :.:.

Abi Allahü teala razı olsun . Çok güzel anlatılmış beyt halinde.

teşekkür ederiz.
 

yalinsak

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
26 Şub 2009
Mesajlar
120
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
44
konu için teşekkür ederim güzel bilgiler içermekte.ALLAH razı olsun.
 

cemaldurra

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
16 Nis 2008
Mesajlar
1,142
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
67
Tasavvuf tek kelime ile: Edep ya Hû!
 

Şehbâl-iNûr

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
20 Mar 2009
Mesajlar
42
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
41
Ben de Erkam yayınlarının TASAVVUF kitabını tavsiye ediyorum acizane..

Kısaca bir iki cümle nakledeyim:
-Tasavvuf, güzel ahlâk ve edebdir.
-Tasavvuf, nefis tezkiyesi ve kalp tasfiyesidir.
-Tasavvuf, sulhü olmayan manevi bir cenktir.
-Tasavvuf, ihlastır.
-Tasavvuf, istikamettir.
-Tasavvuf, rıza ve teslimiyettir.

Saygılarla..
 

Bu konuyu görüntüleyen kişiler

Üst Alt