Neler Yeni

Hoşgeldiniz İslami Forum Sayfası

Tüm özelliklerimize erişmek için şimdi bize katılın. Kaydolduktan ve oturum açtıktan sonra, konular oluşturabilir, mevcut konulara yanıtlar gönderebilir, diğer üyelerinize itibar kazandırabilir, kendi özel mesajınızı edinebilir ve çok daha fazlasını yapabilirsiniz. Ayrıca hızlı ve tamamen ücretsizdir, peki ne bekliyorsunuz?
Blue
Red
Green
Orange
Voilet
Slate
Dark

Tasavvuf Cihad Demektir... (1 Kullanıcı)

mürmüdük

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
7 Tem 2009
Mesajlar
6,952
Tepki puanı
1
Puanları
0
Yaş
53
Web Sitesi
anadoluhaber.blogcu.com
Türkiye`nin ve dünyanın sayılı Türk ve Kafkas Tasavvuf Tarihi otoritelerinden Dr. HAYATİ BİCE`nin çarpıcı analizinde "Cihad ruhunu yitirmiş bir İslam” türetmek üzere dünya çapında “Ilımlı İslam” prototipleri imalatı çabasında olan ve ülkemizde de bu prototiplere kuluçkalık etme kapasitesi olan kişi ve gruplara kucak açan Batılı stratejistlerin sinsi planlarının iç yüzünü ve TASAVVUF`un hakikatini bulacaksınız...


8 Temmuz 2009 tarihinde CNNTurk.com websitesinde -tercüme olduğu hemen anlaşılan- “Radikallerle mücadele için tasavvuf telkini” başlıklı ilginç bir haber yayınlandı. (1) “Cezayir`de radikal direnişçilerle mücadele için, hükümet tarafından tasavvuf düşüncesinin telkin edileceği”ni bildiren 8 Temmuz 2009 tarihli bu ‘ilginç’ haber şu şekilde devam ediyordu: “Polis baskınları, gözaltılar ve silahlı çatışmaların fayda vermediğini gören Cezayir hükümeti, radikal direnişçilere sufi yaklaşımı benimsetmeye çalışıyor. Cezayir Diyanet İşleri Bakanlığı`ndan yapılan açıklamada, hükümet tarafından tasavvuf anlayışını anlatmak üzere bir televizyon ve radyo kanalı kurulduğu; kurulan bu kanallar sayesinde "Selefi ideolojinin Cezayir`in doğasına uygun olmadığı, insanların barışçı, hoşgörülü ve açık görüşlü geleneksel İslam`a dönmesinin teşvik edileceği" belirtildi.
Son derecede dikkat çekici olan bu haberden hareket ile konunun arkaplanına ilişkin bir araştırma yaptığımda 1990’lı yıllardan bu yana ülkenin “laik yönetimi” ile İslamcı güçler arasındaki çatışmalarda 200.000 kadar insanın hayatını kaybetmiş olabileceğinin tahmin edildiği Cezayir’de bu tür bir arayışın olmasını yadırgamadım. (2) Fakat konunun Cezayir ile sınırlı olmadığını gösterecek şekilde, hemen hemen aynı tarihlerde Pakistan’da da tasavvuf ekseninde yeni bir resmi organizasyona gidilmesi ilginç olmalıdır. Konuya global olarak bakıldığında Malezya’dan Fas’a; Sudan’dan Türkiye’ye kadar pek çok İslam ülkesini ilgilendiren bir sürecin parçası olarak değerlendirilmesi gerektiğine dair yeterince kanıt olduğu görülmektedir.
***
“İslamabad aşırılara panzehir olarak tasavvufu görüyor” başlıklı bir diğer haber ise konunun Pakistan (ve oradan hareket ile Afganistan) ile ilgili yönünü yansıtıyordu. Pakistan hükümetinin resmi açıklamasına göre yedi üyeden oluşan “Tasavvufi Danışma Kurulu” ( =Sufi Advisory Council ) kurulmuş ve ilk toplantısını 9 Haziran 2009 günü Pakistan Din İşleri Bakanlığı’nda yapmıştı. Bu kurulun kuruluş hedefi de Cezayir’deki gelişmeye benzer şekilde ülkede tasavvufun yayılması ile aşırılık ve fanatizme karşı mücadele olarak belirlenmişti. “Tasavvufi Danışma Kurulu”nun tasavvufun mükemmelliğini tanıtmak için önder pozisyonundaki aydınları çaba sarfetmeğe davet etmesi de düşünülmekteydi. (3)
“Tasavvufi Danışma Kurulu”nun Pakistan’daki faaliyet hakkında yapılan “Devlet Destekli Tasavvuf” ABD think-tankları Pakistan’da İslam`a devlet sponsorluğu için neden bastırıyor?başlıklı ve ABD’de yaşayan –muhtemelen Pakistan kökenli- bir hukukçu olan Ali Eteraz imzalı yoruma göre (4) konunun oldukça derin kökleri vardı. “Tasavvufi Danışma Kurulu” öncülü olan ve general Müşerref döneminde “Milli Sufi Konseyi” adı ile bilinen teşekkülün bölgede artan Taliban etkisine karşı daha aktif hale getirilmesi maksadıyla yeniden organize ediliyordu.
3012.jpg
***
Londra’da yaşayan araştırmacı Usama Butt ise “Tasavvuf ve Batı” başlıklı yazısında dünyanın ‘global patron’u ABD’nin hemen herşeyde olduğu gibi radikal İslamcı akımların İslam ülkelerindeki etkisine karşı “tasavvufun öne çıkartılması” planında da parmağı olduğunu ortaya koyuyordu. Usama Butt’a göre bu sürecin arkaplanında ABD politikalarının belirlenmesinde tartışılmaz bir etkisi olduğu kabul edilen think-tankların ve özellikle de -Türkiye kamuoyunda da ismi bilinen- RAND adlı düşünce kuruluşunun Sufi İslam`ı “ılımlı ve iş tutulabilir ortak” olarak tanımlamasının önemli olduğuna dikkate çekiyordu. (5)
ABD yönetim erkinin merkezi olan Pentagon`a ‘düşünce üreten’ danışma kurumlarının başında gelen "RAND Corporation"ın 2007 tarihli bir raporunda gerçekten de Cezayir’den Pakistan ‘a kadar geniş bir İslam coğrafyasında belirmeğe başlayan bu yeni politikanın ipuçları yer almaktaydı. “Ilımlı Müslüman Ağları İnşası” ( = Building Moderate Muslim Networks ) başlıklı bu rapor Angel Rabasa, Cheryl Benard, Lowell H. Schwartz ve Peter Sickle adlı araştırmacıların imzası ile yayınlanmıştır.(6) Bu rapor hemen tüm İslam ülkeleri yanında Türkiye hakkında da bazı önemli değerlendirmeleri içermektedir. Raporda ABD çıkarları için işbirliğine açık “Potansiyel Ortaklar” başlığı altında ‘laikler’; ‘liberal müslümanlar’ ve “sufiler de dahil” olmak üzere ‘ılımlı gelenekçiler’ şeklinde üç grub sıralanmaktadır.
Konunun ABD stratejileri açısından öneminin daha önceki RAND raporlarına da yansımış olduğu anlaşılmaktadır. RAND Corporation tarafından 2003 yılında yayımlanan ve Cheryl Benard tarafından hazırlanan “Sivil Demokratik İslam: Ortaklar; Kaynaklar ve Stratejiler” başlıklı raporda da “Sufiler” başlıklı bir paragraf yer almaktaydı. (7) Bu paragrafta Afganistan ve Irak gibi köklü tasavvufi geleneklere sahip ülkelerde tasavvufun derin kültürel kodlarının gücüne ve entellektüel potansiyeline dikkat çekilmişti.
Son olarak dünyanın saygın haber dergilerinden TIME’de 22 Temmuz 2009’da yayınlananTasavvuf Terörü Azaltabilir mi? (= Can Sufism Defuse Terrorism? ) başlıklı yazı konunun batılı çevreler için ilgi kaynağı olarak izlenmeğe devam edileceğinin göstergesi oldu. Ishaan Tharoor imzalı bu yazıya göre, RAND Corporation, Batılı yönetimlere tasavvufu “doğal bir müttefik” olarak takdim etmekteydi. (8)
***
Buraya kadar yaptığım ve genellikle Batı kaynaklı yayınları yansıtan alıntıları değerlendiren okurun “tasavvufi akımlar”ı “emperyalizmin işbirlikçisi” olarak gösterdiğim gibi –hiç mi hiç arzu etmediğim- bir sonuca varması muhtemeldir.

Oysa yıllardır Türk tasavvuf geleneği ile ilgili ve tasavvufi hayatın pratikleri ile yaşayan birisi için “tasavvufu karalama” suçlamasına vardırılacak bu değerlendirme çok yanlış olacaktır. Dikkat çekmek istediğim konu sadece, İslam dünyasındaki her türlü gelişme ile ilgili olarak batılı strateji odaklarının bazı kurguları olduğu ve bu kurgulanan tuzakların farkına varılmasının taşıdığı önemdir.
Global oyun kurucuların İslam dünyasının mevcut durumunun şekillenmesinde bir faktör olarak görmezden gelemediği tasavvufi akımların ve özellikle Türk tasavvuf geleneğinin asırlara varan “cihad-ı asgar” (=küçük cihad: zahiri düşmanla silahlı mücadele) tecrübesinin iyi bilinmesinin gereği de ortadadır. Bunun Türk tarihinde nasıl etkin bir rol oynadığının çok güzel bir özeti Prof. Dr. Ömer Lütfi Barkan’ın “Kolonizatör Türk Dervişleri” çalışmasından okunabilir. Prof. Barkan hâlâ önemini koruyan bu uzunca makalesinde Osmanlı devletinin ilk kuruluş yıllarında “derviş-gaziler”in gerek fetihlerde fiilen yer alan savaşçılar, gerekse akıncıların öncü kuvveti olarak yerleştikleri uç noktalarda yaptıkları (bir nevi psikolojik harekat olarak adlandırabilecek) bayındırlık ve gönül çelme çalışmalarının önemine işaret eder. (9)
Konunun çok ilginç bir örneğini ise Türkistan coğrafyasında hâlâ etkisini sürdüren Necmeddin Kübra’nın Moğollara karşı verilen bir savunma savaşında şehid olarak dünyadan ayrılması örneğinde bulmak mümkündür. Mevlana Celaleddin Rumi’nin de bir şiirinde işaret ettiği bu şehadetin örnek olduğu “mücadeleci ve aktif” tavrın pek çok örneğini tasavvuf tarihimizde bulabiliriz. (10)
 

mürmüdük

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
7 Tem 2009
Mesajlar
6,952
Tepki puanı
1
Puanları
0
Yaş
53
Web Sitesi
anadoluhaber.blogcu.com
2759amilkartalqi9fo80mx.jpg
Düşmanla “dişe diş mücadele” eden tasavvuf ehlinin yapıp ettiklerinin yakın zamanda vukua geldiği için kısmen daha iyi bilinen bir örneğini İmam Şamil ve müridlerinin Kafkasya’daki cihad hareketinde görebiliriz.(11) Batı literatürüne “müridizm” olarak geçen İmam Şamil öncülüğündeki bu sufi direnişinin Türkiye’ye göç eden takipçilerinin de aynı tarzdaki “aktif mücadele geleneği” ülkemizin 1919-1922 yıllarında yaşadığı işgal ve kurtuluş mücadelesi yıllarında ortaya konmuştur. İmam Şamil’in bağlı olduğu tasavvufi zincirin bir halkası olan Şerafeddin Dağıstani’nin (vefatı:1936) Bursa’yı işgal eden Yunan birliklerine karşı Orhangazi-Yalova hattında müridleri etrafında organize ettiği büyük direniş bu aktivitenin çok tipik bir örneği olarak tarihe geçmiştir. (12)
Türkiye ile “ılımlı İslam” çerçevesinde yapılacak işbirliğine açık gruplar hakkında RAND raporlarındaki değerlendirmenin yüzeyelliği Batı emperyalizminin -zorbalıkla işgal etse bile- son tahlilde İslam topraklarında neden kalıcılık kazanamayacağının bir kanıtı olarak da değerlendirebilir. (İlgili okurun ülkemizde “Ilımlı İslam” kuluçkası olma potansiyeli görülerek “ılımlı sufi İslam’ın temsilcisi” etiketi ile öne çıkartılan grub”un aslında tasavvuf ile ne kadar da alakasız bir topluluk olduğunu görmek için ilgili 6. ve 7. dipnotlardaki söz konusu raporlara bir göz atması yeterlidir.)
Cihad ruhunu yitirmiş bir İslam” türetmek üzere dünya çapında “Ilımlı İslam” prototipleri imalatı çabasında olan ve ülkemizde de bu prototiplere kuluçkalık etme kapasitesi olan kişi ve gruplara kucak açan Batılı stratejistler, biraz ‘konuya fransız” olmasalar hemen anlarlardı ki Türk tasavvuf geleneğinde “kılıç sallarken tevhid zikrine devam eden” bir damar her zaman var olmuştur ve -bazen günümüzdeki gibi zayıfla(tıl)mış olsa bile- daima var olacaktır.
Önümüzdeki yıllarda da etkili olması beklenen İslam’ın tasavvufi geleneğini yedeğe alarak “İslam’ı pasifize etme rüyası”nın ardınca gidilen bu yeni sürecin dünyada ve ülkemizde nasıl bir seyir izleyeceğini hep birlikte göreceğiz.


------------------------------------------
Dipnotlar :
(1) “Radikallerle mücadele için tasavvuf telkini”;
http://www.cnnturk.com/2009/dunya/07/08/radikallerle.mucadele.icin.tasavvuf.telkini/534142.0/
(2) Algeria promotes Sufism in hopes of peace, J. Samia Mair;
http://www.examiner.com/x-9968-Baltimore-Muslim-Examiner~y2009m7d13-Algeria-promotes-Sufism-in-hopes-of-peace
(3) Islamabad sees sufism as extremist antidote;
http://www.presstv.ir/classic/detail.aspx?id=97382&sectionid=351020401
(4) State-Sponsored Sufism , Ali Eteraz;
http://www.foreignpolicy.com/story/cms.php?story_id=4993
(5) Sufism and the West, Usama Butt;
http://www.khaleejtimes.com/DisplayArticleNew.asp?col=&section=opinion&xfile=data/opinion/2009/June/opinion_June148.xml
(6) Building Moderate Muslim Networks, RAND Corp.;
http://www.rand.org/pubs/monographs/2007/RAND_MG574.pdf
(7) Civil Democratic İslam: Partners, resources, and strategies , Cheryl Benard, RAND Corp;
http://www.rand.org/pubs/monograph_reports/2005/MR1716.pdf
(8) Can Sufism Defuse Terrorism?
http://www.time.com/time/world/article/0,8599,1912091,00.html
(9) “Kolonizatör Türk Dervişleri”, Prof. Dr. Barkan, Ömer Lütfi; Vakıflar Dergisi, sayı:2, sf. 279-304, Ankara, 1942.
http://turkoloji.cu.edu.tr/GENEL/barkan.pdf
(10)İşaret Taşları, Dr. Bice, Hayati; İnsan yayınları, İstanbul, 2006.
(11) İmam Şamil ve Kafkasya Cihadı hakkında bkz.
http://www.tasavvuf.info/samil.htm
(12)Kurtuluş Savaşı Yıllarında Şerâfeddin Dağıstanî hakkında bkz.
http://tasavvuf.sufiler3.googlepages.com/serafeddin2

DR. HAYATİ BİCE KİMDİR?-----------------------------------------------------1.3.1959 tarihinde Tokat`ta dünyaya geldi. İlköğrenimini Tokat İbn-i Kemal İlkokulu’nda yaptı. Lise öğrenimini Tokat Turhal Lisesi’nde tamamladı. 1976 yılında tıp öğrenimine başladığı Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesi`ni 1982 yılında bitirdi. Yine Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesi`nin Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Kliniği`nde 1985 yılında başladığı uzmanlık eğitimini tamamladı ve 27.12.1989 tarihinde Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Uzmanı oldu. Askerlik görevini Uzman Hekim olarak Denizli Askeri Hastanesi`nde tamamladıktan sonra bir süre Yalova Devlet Hastanesi`nde Uzman Hekim olarak görev aldı. Yalova`da kurduğu Bala-Can Çocuk Kliniği`nde hizmet verdi. 2001 yılı başından bu yana Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Uzmanı olarak T.C. Radyo ve Televizyon Üst Kurulu`nda sözleşmeli uzman doktor olarak görevine devam etmektedir. Tezhib sanatçısı Müzehher Bice ile evli ve Abdulhay Alperen Bice, Fatıma Dilahan Bice ; Behre Nur Bice adlarını taşıyan 3 çocuk babasıdır. Türk lehçelerinin tamamı ile İngilizce bilir.

Aslen Kafkasya Karaçay Türkleri’ndendir. 3. kuşaktaki dedeleri Ali Bek ve Canhod Ata, İmam Şamil`in cihad yıllarındaki kanlı savaşlara fiilen iştirak etmiş olan mücahidlerden olup hicrî 1293 Osmanlı Rus savaşından sonra Türkiye`ye muhaceret etmek zorunda kalan Kafkas önderlerindendir. Kadim dedelerine olan borcunu ödemek için yazdığı "Kafkasya`dan Anadolu`ya Göçler" kitabı alanındaki temel eserlerden ve referans kitablarından birisi haline gelmiştir.

ESERLERİ

TÜRK YURTLARINDAKİ AYAK İZLERİ:

1990-1993 yıllarında Özbekistan, Kırgızistan ve Kazakistan’da çeşitli sürelerde araştırma ve inceleme programlarına katıldı.

1994-1995 öğretim yılında Uluslararası Hoca Ahmed Yesevi Türk-Kazak Üniversitesi`nde öğretim görevlisi olarak Kazakistan’da görev aldı. Üniversitenin Medikososyal Merkezi’nin organizasyonunu yaptı ve aynı zamanda öğretim görevlisi olarak "Yesevi Bilgisi" dersleri verdi. [Eşi ve o zamanlar tek evladı olan oğlu ile Yesevi Üniversitesi’nin kuruluş sürecinde yaşadıkları maceralı günleri ve Türkistan’a ilişkin gözlemlerini içeren ve Yeni Şafak’ta Türkistan Rüyası adı ile bazı bölümleri yayınlanan Türkistan Notları`nı aynı adla kitab halinde yayınlamak üzere çalışmağa devam etmektedir. ]

2000 yılında restorasyonu TİKA tarafından tamamlanan Hoca Ahmed Yesevi Türbesi`nin yeniden ziyarete açılış töreni için Türkiye-Kazakistan Cumhurbaşkanları`nın katılımıyla yapılan resmi törenlere Cumhurbaşkanlığı Heyeti ile katıldı. [ Eşi Müzehher Bice tarafından tezhibi yapılan ve hattat Hüseyin Kutlu imzasını taşıyan “Ya Hazret Sultan Hoca Ahmed Yesevi –Kaddesallahu Sırrahu” ibareli hat eseri bu açılış sırasında resmi törenle türbeye armağan edildi. ]

Türkistan`a yaptığı geziler ile bölgedeki inceleme ve araştırmalarını içeren gezi notları ve makaleleri Yeni Düşünce, Yeni Hafta, Türk Yurdu, TÖRE gibi dergiler ile Yeni Şafak ve ZAMAN gazetelerinde yayınlandı.

YAZI HAYATI:

İlk yazıları 1982-1990 yılları arasında Oğuz Karaçay mahlasıyla yayınlandı.
* İlk şiiri TÖRE dergisinde 1982 tarihinde yayınlanmıştır.
* Yayınlanan ilk kitabı 1989 yılında Kafkasya’dan Anadolu’ya Göçler adıyla Türkiye Diyanet Vakfı Yayınları arasında okurlara sunuldu.
* Türk Edebiyatı Vakfı Mehmed Akif Ersoy İnceleme Yarışması’nda Mehmed Akif’in Oğlum Nevruz’a adlı şiirinin incelemesi ile İkincilik Ödülü kazandı.
Tıp alanında ve sosyal kültürel konulardaki birçok araştırması çeşitli bilim ve kültür dergileri ile gazetelerde yayınlanmıştır. Türk yurtları eksenli incelemeleri Tercüman, Zaman, Yeni Düşünce, Yeni Şafak gazetelerinde ; TÖRE, TÜRK YURDU, TÜRK EDEBİYATI dergilerinde yayınlanmıştır.

1990 yılında Ankara`da yayma başlayan ve iki cildi yayınlanan TÜRK YURTLARI adlı derginin yayın yönetimini de üstlenmiştir. Bu dergideki yazılarından itibaren yazılarında kendi imzasını kullandı.

Özellikle Türk dünyası üzerine yazdığı makaleleler "Türkiye Dışındaki Türkler Bibliyografyası"nda ciddi bir hacme ulaşmıştır.

Tercüman Gazetesi’ne 1987 yılında hazırladığı Dr. Oğuz Karaçay imzalı bir yazı dizisinde Cengiz Aytmatov’un “Gün Uzar Yüzyıl Olur" adlı şaheserini geniş kitlelere tanıtmıştır. Gerek bu yazı dizisinin gerekse Dr. Bice’nin Türk Yurtları dergisinde yazdığı makalelerin yaşayan en büyük Türk yazarı olan Cengiz Aytmatov’un ülkemizde tanınırlığının artışında büyük etkisi olmuştur. "Bir Türk Klasiği : Cengiz Aytmatov" adlı makalesi Türkoloji kürsülerinde "kaynak" olarak okutulmaktadır.

YAYINLANAN KİTAPLARI :

TÜRK YURTLARI Üzerine Eserleri :

"Kafkasya`dan Anadolu`ya Göçler" [ 1.baskı 1989, Türkiye Diyanet Vakfı (TDV) yayını]

"Türk Yurtlarında İmanımızın İşaret Taşları", [1. baskı, 1992,Köklem yayınları]

"Hoca Ahmed Yesevi Türbesi" [1.Baskı 1991 T.C. Kültür Bakanlığı yayını, 2.Baskı 1993 Türk Exim-Bank yayını]

DİVAN-I HİKMET : Hoca Ahmed Yesevi`ye ait şiirlerin bugünkü Türkçe`ye aktarılmasından oluşur. [ 1.Baskı 1993, TDV yayını , 4.baskı 2005 TDV yayını

TIP Alanındaki Eserleri :

"Antimikrobial Tedavi Rehberi" [1. baskı, 1990, Köklem yayınları]
Annenin Rehberi [1.Baskı 1990, -3.baskı 2000, TDV yayını ]

ÜYESİ OLDUĞU SİVİL TOPLUM KURULUŞLARI

* T.C. Bakanlar Kurulu kararı ile "Kamu yararına çalışır dernek" olarak tescil edilmiş olan Türkiye Yazarlar Birliği üyesi olup sözkonusu kuruluşun 1988-1990 yıllıklarının Türk Dünyası bölümünün editörlüğünü yaptı. Halen Türkiye Yazarlar Birliği Genel Merkezi etkinliklerine aktif olarak katılmağa devam etmektedir.

* T.C. Bakanlar Kurulu kararı ile "Kamu yararına çalışır dernek" olarak tescil edilmiş olan Türk Ocakları üyesi olup Ankara Türk Ocağı`nda Türk Yurdu Kaset Kulübü adını verdiği ve Türk Yurtları`nın Zeyneb Hanım Hanlar gibi bilinen sesleri yanında Dedehan Hasanoğlu , Baba Mirza, Şir Ali Curaoğlu, Bülbül, Abdulvahid Küzecioğlu, Kamilcan Ataniyazoğlu gibi hemen hiç bilinmeyen sanatçılarının nadide eserlerinden oluşan bir koleksiyonu oluşturdu ve Türkiye çapında tanıttı.

* Tıp Mensublarının sosyal, ekonomik ve kültürel işbirliği için kurulmuş Türkiye Sağlık Çalışanları Vakfı [ TUSAV ] üyesi olarak vakıf çalışmalarına katılmakta ve 2005 yılı başından bu yana vakfın mensupları yanında tüm internet kullanıcılarına da açık olan TUSAV2001 yazışma grubunun moderatörlüğünü yürütmektedir.

BOYUTHABER ÖZEL
 

Bu konuyu görüntüleyen kişiler

Üst Alt