Neler Yeni

Hoşgeldiniz İslami Forum Sayfası

Tüm özelliklerimize erişmek için şimdi bize katılın. Kaydolduktan ve oturum açtıktan sonra, konular oluşturabilir, mevcut konulara yanıtlar gönderebilir, diğer üyelerinize itibar kazandırabilir, kendi özel mesajınızı edinebilir ve çok daha fazlasını yapabilirsiniz. Ayrıca hızlı ve tamamen ücretsizdir, peki ne bekliyorsunuz?
Blue
Red
Green
Orange
Voilet
Slate
Dark

Tasavvuf bidat mi (1 Kullanıcı)

HÜZÜNLE DOLUYUM

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
30 Ocak 2009
Mesajlar
343
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
46
Bunlarla varılan netice şudur ki, bütün topluluklar Allah'a tam bir şuur ve idrak ile dua etmelidir... Allah'ın, Resûlü'ne söylemesini emrettiği:

-"Bana ve benim yolumda yürüyenler için basiretle Allah'a dua edin. Onlar bu makamın sahipleridirler. Onlar bu ümmet içinde, İsrail oğullarının veya kavminin içindeki İsrail peygamberleri gibidirler."

Mûsâ Peygamber'in şeriatıyla amel eden Harun Peygamber gibi... İşte, Allah Resûlü'ne vâris olanlar, hiç şüphesiz Şeriatı hakiki olarak ve hakikatiyle muhafaza eden gerçek bilgi sahibidirler. Fakat zâhir uleması buna pek iltifat ve itibar etmez, inanmazlar. Onlar, bunların doğruluğunu aramaya lüzum görmezler; arzuladıkları tek şey, makamlarını korumak ve hakikatleri gizlemektir. Öyle ki, kendilerince doğru olarak bilinen cihetleri dahi, yazı ve çizgi âlimlerine bildirmezler... Bu hâl tıpkı, içtihad ve hüküm sahibi bir kimsenin, çalışmadığı ve delilleriyle uğraşmadığı hâlde bir hüküm vermesine benzer... Tıpkı hâkimin, kafadan atmasyon hüküm vermesi gibi!)
 

HÜZÜNLE DOLUYUM

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
30 Ocak 2009
Mesajlar
343
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
46
Toprak, su, hava, güneş, ısı, mevsim şartlarının nisbet yekûnu içinde zahir olan tohum-yerden biten nebat misâli, dindeki gizliliklerin açık edilmesini gerektiren zamanın icabına mahsus ve çözüm için kendini empoze eden meseleler... Bu meseleler "ibadet, ukubât ve muamelât"a dair İÇTİHAD gerektiren işler ve bunların mukadder oluşları sınıfına girebileceği gibi, LEDÜNNÎ mahiyette de olabilir... Ledünnî ilim, Allah'tan ilham yoluyla mânâlar kavramak işi... İbadet, ukubât ve muamelâta dair ŞER'İ meselelerde olduğu gibi, LEDÜNNÎ mahiyetteki meselelerde de, her mevzu, kendi "usul, esas ve kurallarıyla" ele alınabilir... Bu hakikate binaen, Şer'i olmayan mevzuların dindeki ölçü ve ölçülendirmelere nisbeti, her mevzuun kendine mahsus keyfiyetine göredir... Daha kendi mevzuunun alâka durumunu bilmeyen ezbere ölçü tekerlemecisi uyduruk fıkıh ulemasından (!), anlamadığı her mesele karşısında "kaynaktan yapmalıyız!" tekerlemesine sarılan ayıya, olur olmaz "bu Asr-ı Saadette yoktu!" diyen ama Asr-ı Saadet'te olmayan her türlü âlet ve edevatı kullanan ve Asr-ı Saadet'te olmayan hastalığını yine o zaman olmayan ilâçlarla tedaviye soyunan soytarıya kadar, hepsini, verdiğimiz ölçülendirmeye vurunuz... Bunlar, "ahlâk"ın, eşya ve hadiseler karşısında takınılan tavır olduğunu bile bilmezler!..
 

HÜZÜNLE DOLUYUM

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
30 Ocak 2009
Mesajlar
343
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
46
Şer'i olmayan meselelerin Şer'i meselelere nisbeti, sosyal hayatın bütün kurum, kuruluş, oluş ve buluşlarının kendine göre değerlendirildiği "hukuk"a nisbeti gibidir... Sosyal hayatı düzenleyen hukuk, alâkalı olduğu ve olmadığı hususların tayini ile her yerdedir; hukuk her yerde ve her hukukî hâdise bir sosyal hâdisedir ama, her sosyal hâdise hukukî bir hâdise değildir... Hukukun her yerde bulunuşu, orada kendini empoze edebilecek meseleye nisbetledir... Kendini empoze eden mesele bahsine dair bir misâl verelim:

-"Su, iki hidrojen ve bir oksijenden mürekkeptir!"

Anlamadığı mesele karşısında "kaynaktan yapmalıyız!" tekerlemesine sarılan şapşalın hâlini izâha hacet yok... Bir meselenin çözümünün İslâmî olup olmadığını satır aralarına serpiştirilmiş âyet ve hadîslerden ölçmeye kalkan şapşallar, evvelâ "bedahet-apaçık bilgi" davasını öğrensin... Bunun yanında, meselâ, "organ nakli" gibi bir mesele: Bu meselenin bir yanı, mümkün olup olmama şeklinde tıbbîdir, diğer yanı da kendini çözüm için "fıkıh"a arzedendir
 

HÜZÜNLE DOLUYUM

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
30 Ocak 2009
Mesajlar
343
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
46
Ben kulumu eşya ve hâdiseleri teshir etmesi için hâlife olarak yarattım" buyuran Allah... "İlim, müminin yitik malıdır, nerede bulursa alır" buyuran Allah Sevgilisi... Topyekûn insan ve toplum meselelerinin halline dair bütün faaliyet ve bu faaliyet verimlerinin umumî heyetiyle kendine bağlanacağı ölçüler bunlar ve davet edecekleri... Biz, "İslâm kalbin yoludur" buyuran Allah'ın ölçüsüne nisbet, insan ve toplum meselelerinin hâlline dair her verimi, sebepte de, neticede de, gayede de, hedefte de, "kişinin kendi öz nefsiyle savaşı"na âit biliriz; bizim ruhçuluğumuzun niteliği budur ve maddesine tahakküm edemeyen ruhu da ruhçuluğun hakikatinden sayamayız... İslâm'da kâinat, bütün dipsizliği ve sonsuzluğu, zerre zerre Yaratıcıyı haykıran muhteşem zaman ve mekân cümbüşü, muğdil ruh ve madde mimarisiyle, esrarına ve teshirine memur olduğumuz bir harikalar manzumesidir... İslâm ve herşey!..
 

HÜZÜNLE DOLUYUM

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
30 Ocak 2009
Mesajlar
343
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
46
(İslâm'ın dışı Şeriat, içi Tasavvuf... O'nu, -Kâinat'ın yüzü suyu hürmetine yaratıldığı Allah Sevgilisi'ni- üzerinde bütün hilkat mimarisinin ışıldadığı bir saray farzedecek olursanız, Şeriat o sarayın dışı, Tasavvuf da içidir. Bütün ölçüler ve geçitler dışarıda, varış ve erişler de içeride... İslâm'ın topyekûn ruhu, hikmeti, ahlâkı, edebi, eşya ve hâdiselere bakışı, bu dünya ve ötelerin dış ve iç nizâm sırrı, var oluş sebebi, ölümsüzlük yolu, bütün illiyetler ve gâiyetler, her şey, her şey tasavvufta... Tasavvuf'un, "Allah, kâinatı insan için, insanı da kendi marifetine ulaşması için yarattı" hadîsinden mülhem düsturu, bu suretle nihaî hesabı mutantan şekilde verilen oluş sırrının, biri dış rejim, Şeriat, öbürü de iç rejim, Tasavvuf olarak her ikisi de birbirinden kopmaz, ayrılmaz ve tecezzi etmez bir bütün hâlinde en parlak ifâdesidir.)
 

HÜZÜNLE DOLUYUM

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
30 Ocak 2009
Mesajlar
343
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
46
Derin ve gerçek mümin, olanca davaları ve gayeleriyle girift ve ebedî insanı, girift ve ebedî oluş muammasını yalnız tasavvufta bulur; ve onu Kâinat'ın topyekûn hesabını veren biricik dünya görüşü kaynağı telâkki eder.)
 

HÜZÜNLE DOLUYUM

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
30 Ocak 2009
Mesajlar
343
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
46
Derin ve gerçek müminde Tasavvufun iki cephesi vardır... Biri, nihaî insan memuriyet ve mârifetinin, derinliğine doğru, fert ve iç hayat plânında en mahrem rejimi; öbürü de, bu rejimin, genişliğine doğru cemiyet ve dış hayat plânında akisleri, ilhâmları, kıymet hükümleri ve bunlardan doğan DÜNYA GÖRÜŞÜ...)
 

HÜZÜNLE DOLUYUM

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
30 Ocak 2009
Mesajlar
343
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
46
İnsanı bütün hilkat sırrına ulaştıran, derinliğine doğru fert ve iç hayat plânına bağlı üstün mârifet sahası, yani tasavvufun merkezi, dinin, ismine velî dediğimiz büyük oldurucu ve kurtarıcıları elinde en hususî kadrosunu belirttiği için, cemiyet sınırları ötesinde müstakil ve münzevî bir âlemdir. Bu âlem, insan kitlelerinin ve kitle hayatının üstündedir; oraya, etrafına hiçbir iz yaymamış bir noktadan, tıpkı toprak altındaki periler sarayına girilir gibi münferit ve münzevî gölgeler hâlinde kayılır; ve orada, tek ve muaz-zâm vâkıa olarak tek ve mücerred insan oluşunun sırları ve usulleriyle yüzyüze gelinir. Bu, insanı kendi üstüne çıkaran ve ölmezliğe erdiren ulvî ve esrarlı lâboratuvar mâhiyetiyle, günlük hayat selinin ve bu selin doğurduğu içtimaî davaların dışındadır.
 

HÜZÜNLE DOLUYUM

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
30 Ocak 2009
Mesajlar
343
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
46
Fakat gaye, keyfiyet ölçüsüyle olduğu kadar kemmiyet ölçüsüyle de topyekûn insanı kurtarmak ve onun kurduğu cemiyeti ana kurtuluş merkezinin etrafında inşâ etmek olunca, derin ve gerçek müminde tasavvufun içtimaî fayda zaviyesinden en amelî cephesi, genişliğine doğru inkişaf eden sahadır; yâni nakışlarında aslî marifet merkezinin akislerini, ilhâmlarını, kıymet ölçülerini taşıyan büyük insan kitlelerine mahsus geniş hayat plânı... Tek kelimeyle, şu kaskatı ve kaba hayat!.. Bütün dava, şu kaskatı ve kaba hayatı, insan oluşunun gizli sarayına ve o sarayın en mahrem oluş hücresine yol veren büyük ve amelî bir avlu içinde kadrolaştırabilmekte... İcabında o avludan kaybolup gizli fert iklimlerine dalacak istidatları, davanın bu cephesi cemiyetçi mütefekkirin işi olmayarak geniş kitle ve günlük yaşayış çerçevesi içinde en üstün dünya görüşüne kavuşturabilmekte... Böylece ferde âit büyük ve mahrem oluşun insan yığınları çerçevesinde başlangıç hayatını yaşatabilmek ve bu hayata mahsus bütün gaye kutuplarını müstakil olarak tesislendirmek borcu, derin ve gerçek müminde, tasavvufun ikinci, fakat amelî noktadan en hassas ve mühim cephesi olarak meydana çıkıyor... Bu aziz borcun kefilleri de, şâmil ve küllî Şeriat dairesinin içinde tasavvuf ve onun içinde de tâbi ve bağlı akıldır.)

* Salih MİRZABEYOĞLU, İBDA DİYALEKTİĞİ –Kurtuluş Yolu-, İBDA Yay., 3 Basım, s. 90-101
NECİP FAZIL Kısakürek...İslam tasavvufu ve batı tefekkürü...
 

HÜZÜNLE DOLUYUM

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
30 Ocak 2009
Mesajlar
343
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
46
SONSUZLUK KERVANI...PEŞİNİZDE BEN...N F KISAKÜREK...İstemem azad....
 

şafakvakti

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
11 Ocak 2009
Mesajlar
121
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
40
vallahi ağzınıza sağlık hiç üşenmeden yazdınız keşke on kişiden biri sizin gibi düşünebilse yine razıyız
 

Bu konuyu görüntüleyen kişiler

Üst Alt