Neler Yeni

Hoşgeldiniz İslami Forum Sayfası

Tüm özelliklerimize erişmek için şimdi bize katılın. Kaydolduktan ve oturum açtıktan sonra, konular oluşturabilir, mevcut konulara yanıtlar gönderebilir, diğer üyelerinize itibar kazandırabilir, kendi özel mesajınızı edinebilir ve çok daha fazlasını yapabilirsiniz. Ayrıca hızlı ve tamamen ücretsizdir, peki ne bekliyorsunuz?
Blue
Red
Green
Orange
Voilet
Slate
Dark

Taklit (1 Kullanıcı)

kuranvesünnet

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
12 May 2012
Mesajlar
16
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
40
Müslümanlar, Rasulullah'ın bisetinden dört halifenin asrına kadar -genel olarak- kelimeleri birdi. Onlardan muhalefet ederek ayrı baş çeken ve ehli tevil olup tevili ile ayrılan kimse olmamıştır. Aksine onların hepsi Rasulullah (salallahu aleyhi ve sellem) den varit olan naslara tabi oluyor, sünnetin sahihini kabul ediyor, mevzu veya zayıfını reddedi*yordu.

Durum siyasi hareket ve mezhebi grupların zuhuruna kadar böyle devam etti. Sonra her grup ve her mezhep kendi tabilerini diğer mezhebe muhalefet etmeye çağırmaya başladılar. Mezhebi asabiyet giderek taklit ehlinden her grubu diğer mezhep sahipleri hakkında, haddi aşmaya kadar götürdü. Bu asabiyet, onları Şafii mezhebinde bir kızla Hanefi mezhebinde bir erkeğin evlenmesi caiz mi, değil mi münakaşasına kadar götürdü.


'Bazı taklitçilerin ihtilafı bundan daha korkunç hale gelmiştir. Hanefılerle Şafiiler arasında evlenmenin yasaklanma*sında olduğu gibi. Daha sonra Hanefılerden Mufti's-Sakaleyn (insan*ların ve cinlerin müftüsü) şöhretine sahip birisi çıkıp fetva vermiş. Hanefılerle Şafıilerin evlenmesinin caizîiğine hükmetmiştir. Bunun için de diğer mezhep mensubunu, ehli kitap (Yahudi ve Hıristiyan) yerine koyarak caiz görmüştür.

Taklit:


1) Kendisiyle hüküm ve fetva haram olan taklit.

2) Yapılması vacip olan taklit.

3) Yapılması vacip olmayıp mubah olan taklit, şeklinde kısımlara ayrılır.


Kendisiyle hüküm ve fetva haram olan taklit, üç nevidir:

Birinci Nevi: Atalarını taklitle yetinerek, Allah'ın indirdiği vahiy*den yüz çevirip, ona iltifat etmemektir.

İkinci Nevi: Taklitçinin, amel edilmeye ehil olup olmadığını bilmediği kişinin sözünü taklit etmektir.

Üçüncü Nevi: Taklitçinin, ameli hilafına hüccetin ikamesinden ve aleyhine delilin zahir olmasından sonra yaptığı taklittir.

Bunlardan, üçüncü ile birinci nevi arasındaki fark; birincisi ilim ve hüccete gücü ve imkanı olduktan sonra taklit etmesi, üçüncüsü ise kendine hüccet zahir olduktan sonra taklit etmesidir. Dolayısıyla bu yerilmeye, Allah'a ve Rasulüne asi olmaya birincisinden daha layıktır.

Allah taklidin bu üç nevini de Kitabının bir çok yerinde yermiştir.

'Onlara, Allah'ın indirdiğine uyun, denildiği zaman onlar: 'Hayır! Biz atalarımızı üzerinde bulduğumuz yola uyarız' dediler. Ya ataları bir şey anlamamış, doğruyu da bulamamış İdiyseler?[12]

'Senden önce de hangi memlekete uyarıcı göndermişsek mutla*ka oranın ileri gelen zenginleri: 'Babalarımızı bir inanç üzere bulduk, biz de onların izlerine uyarız' derlerdi.[13]

'Onlara, 'Allah'ın indirdiğine ve Rasule (itaate) gelin' denildiği vakit, 'Babalarımızı üzerinde bulduğumuz (yol) bize yeter' derler. Ataları hiçbir şey bilmiyor ve doğru yol üzerinde bulunmuyor iseler de mi?[14]


[12] Bakara: 170

[13] Zuhruf: 23

[14] Maide: 104



'(Ey insanlar) Rabb'inizden size indirilene uyun ve Ondan başka dostlara uymayın. Ne kadar da az öğüt alıyorsunuz.[18] buyu*rarak vahye ittibayı emrediyor.

Taklitçi, taklit ettiği kişinin sözüne muhalif bir delil açıklansa bu delilin o indirilen vahiy olduğunu dahi bilemez. Dolayısıyla o kişinin vahye muhalif olarak yaptığı taklit, vahyin gayrına ittiba etmek olduğu malumdur.

Allah-u teala: 'Eğer herhangi bir şeyde anlaşmazlığa düşerseniz; Allah'a ve ahiret gününe inanıyorsanız onu Allah'a ve Rasulüne götürün. Bu, daha iyidir ve sonuç bakımından da daha güzeldir. [19]

buyurarak ihtilaf ve anlaşmazlığı kendisinin ve Rasulünün gayrına çevirmemizi men etmiştir, bu da taklidi hükümsüz kılar.

[18] A'raf: 3

[19] Nisa: 59


Allah diğer bir yerde:
'Yüzleri ateşin içinde çevrildiği gün: Eyvah biz keşke Allah'a itaat etseydik, Rasule itaat etseydik, der*ler.Ve derler ki: Rabb'imiz, biz önderlerimize ve büyüklerimize uyduk da bizi yoldan saptırdılar. [21] buyuruyor.

Bu ayetler taklidin hükümsüz oluşunda kesin delildir.

Bu ayetlerde Allah, yoldan çıkmışları yermiştir; fakat hidayete ermiş birinin taklidini Allah'ın yermesi nerededir?


Dense şöyle denir: Bu sorunun cevabı sorunun kendi içindedir. Çünkü kul, Allah'ın Rasulullah' a indirdiği vahye tabi olana kadar doğru yolu bulmuş olamaz. Bir kimse, Allah'ın Rasulullah'a indirdiği vahyi bilirse mühtedi olur, taklitçi olmaz. Fakat bir kimse Allah-u tealanın Rasulullah (Sallallahu aleyhi ve sellem) e indirdiği vahyi bilmezse, kendi ikrarı ile bilgisiz ve yolunu bulamamış taklitçidir. Dolayısıyla taklitçi, birini taklit ederken hidayet üzere olduğunu nereden bilecektir? Bu cevap, bu bapta getirilecek her sorunun cevabıdır. Eğer onlar her meselede sadece hidayet ehlini taklit ediyor iseler, taklitlerinde onlarda hidayet üzeredir. Eğer, taklit edilen imamların dinde hidayet üzere olduğunu siz de kabul ediyorsunuz. Buna göre o imamları taklit edenler de kesin hidayet üzeredir. Çünkü taklitçiler onların peşinden gidiyorlar dese, şöyle denir: Onların, imamların peşinden gitmeleri onları taklit etme*lerini iptal eder. Çünkü imamların yolu hüccete tabi olma ve taklidi yasaklamaktır. Bunu imamların kendi sözlerinden inşallah naklede*ceğiz. Kim, hücceti terk ederek imamların yasakladığı ve onlardan önce Allah ve Rasulünün yasakladığını yaparsa o kimse imamların yolu üzere değildir. Bilakis o kişi, imamlara muhalif kimselerdendir.

ALİMİN YANILMASININ ZARARLARI​


Sünnet mevzuunda kitap telif eden alimler, kitaplannda taklidin fesadını beyan, onun batıl oluşu ile alimin yanılması, mevzusunu birleştirmişlerdir. Alim yanılabilir, bu kaçınılmaz bir şeydir. Çünkü alim masum değildir. Dolayısıyla onun söylediği her şeyi kabul etmek caiz değildir. Alimin sözünü masum olan Rasulullah (s.a.v) in sözünün yerine koymak da caiz değildir. Alimler bu nevi taklidin ehlini yermişlerdir. Taklitçilerin imtihan oldukları musibet ve bela işte bu nevi taklit musibetidir. Onlar alimleri hem yanıldıkları hem de doğru isabet ettikleri hususlarda taklit ediyorlar. Onların, doğru ve yanlışı temyiz edecek durumları yoktur. Dini hatalı olarak telakki ediyorlar. Allah'ın haram kıldığını helal, helal kıldığını haram ve şeriat yapmadığını şeriat yapıyorlar. Bu onlar için kaçınılmaz bir fitnedir. Çünkü taklit ettikleri kimselerde ismet sıfatı yoktur ve hata kaçınılmaz olarak meydan gelmektedir.


İmam Beyhaki ve diğerlerinin, Kesir b. Abdullah babası ve dedesinden rivayet ettiği hadis de 'Alimin yanılmasından sakının ve onun yanlışından dönmesini bekleyin,' ifadesi vardır. Mesud b. Sa'd, Yezid b. Ebi'z-Ziyad'dan o da Mücahid'den, o da

İbni Ömer den Rasulullah (s.a.v) in şöyle buyurduğunu rivayet etti: 'Ümmetim üzerine korktuğum üç şeydir. Alimin yanılması, münafığın Kur'anla mücadele etmesi ve boynunuzu vuran dünya.

Bakınız Albani (239-S. Cami)

Alimin, yanılmasında korkulan husus onun yanıldığı şeylerde de taklit edilmesi olduğu malumdur.

Şayet korkulan alimin yanıldığı şeylerde taklit edilmesi olmamış olsaydı alimin yanılmasından başkalarına asla korkulmazdı. Kişi, onun yanılgı olduğunu bildiği anda müslümanların ittifakı ile o kişinin alime o yanılgıda tabi olması caiz değildir, aksi takdirde kasten hatayı taklit etmiş olur.

Muaz b. Cebel bir ilim meclisine oturduğu zaman: 'Allah adil bir hakemdir. Kalbinde şüphe olanlar helak oldular... der sonra sizi alimin yanılmasından sakındırırım. Çünkü şeytan alimin lisanı üzere dalaletten bir şey konuşabilir ve münafık da hak bir söz söyleyebilir

Biri Muaz'a: Allah sana rahmet etsin alimin dalalet üzere, münafığın da hak bir söz söylediğini nereden bilebilirim? Dediğinde. 'Alimin sözünden bu nedir? denilen karışık ve şüpheli şeylerden sakın. Bununla beraber onun bu sözü, seni ondan tamamen uzaklaştırmasın. Çünkü o alim o sözden dönebilir. Hakkı işittiğin zaman kabul et. Zira hakkın üzerinde nur vardır' dedi


Beyhaki, Hammad b. Zeyd el-Müsenna b. Said'den o da Ebu'î-Aliye tariki ile İbni Abbas şöyle dediğini zikrediyor:

Alimin sürçmelerinde ona tabi olanların vay haline. İbni Abbas'a o nasıl olur? dendiğinde, şöyle cevap vermiştir: 'Alim kendi görüşü ile bir şey söyler, sonra Rasulullah (s.a.v) den bir şey işitir ve kendi görüşünü terk eder.' Diğer bir rivayette ise: 'Rasulullah (s.a.v) i daha iyi bilen birisiyle karşılaşır, karşılaştığı kimse kendisine o görüşün yanlış olduğunu haber verir o da o görüşünden döner. Buna rağmen onu taklit edenler onun eski yanlış görüşüyle hüküm vermeye devam ederler.
 

Bu konuyu görüntüleyen kişiler

Üst Alt