Poli-gami ya’nî çok evlenmek 2
Poli-gami ya’nî çok evlenmek 2
Kadın ile erkek arasında her bakımdan müsâvât yokdur. Kadın, yalnız erkeği kendine çekecek kuvveti ile te’sîr edebilir. Birçok işlerde, hep erkekden aşağıdadır. Dünyânın her yerinde, kadın süslenmek ister. Ne kadar muhterem olsalar, kıymetli bir eşyâ gibi, başkalarına âid olmak durumundadırlar. Güzel görünmek arzûsunu hiçbir şeye fedâ edemeyen kadınlar, kendilerini erkeklerin ve erkekler arasında da seçilmiş olanların mükâfâtı gibi görürler. Ba’zı memleketlerde kadınlara verilen haklar, ya’nî erkeklerle müsâvî tutulmaları, yaratılışdaki noksanlıklarını gideremez. Erkeğin beyni, kadın beyninden büyük ve dahâ ağır olduğu hâlde, köylerde kadınlar erkek gibi ve onlardan dahâ çok çalışırlar. Fekat bu çalışmaları, onları hâkim ve âmir yapamamışdır. Kur’ân-ı kerîmde, erkeklerin kadınlardan üstün olduğu bildirilmişdir. Allahü teâlâ, erkekleri kadınlardan kuvvetli ve hâkim yaratmışdır. Dünyâya gelecek çocuğun anası ve babası dahâ ziyâde oğlan olmasını isterler. Bu da, erkeğin hayâtda bir dayanak, bir kuvvet ve kadının bir noksanlık olduğunu göstermekdedir. Kadının, ne yaparsa yapsın, bir senede ancak bir çocuğu olur. Erkeğin buradaki fe’aliyyeti hududsuzdur. Bir erkek, bir sene içinde kadınlarının sayısında çocuk babası olabilir. Bu çocukların babası ve anaları da bellidir. Çocuk yetişdirme bakımından bir erkek, âdetâ yüzlerce kadına bedeldir.
Bütün bunlardan başka, dünyâya gelen kız sayısı, oğlandan fazladır. Muhârebelerde de erkekler dahâ çok azalmakdadır. Ba’zan da, erkeklerin evlenmek istememesinden, evlenecek kadın sayısı erkek sayısından binlerce fazla oluyor. Böyle olduğunu gazetelerde sıksık okuyoruz.
Aşağıdaki yazı, 3 Receb-ül-ferd 1393 ve 2 Ağustos 1973 Perşembe târîhli Türkiye gazetesinden alınmışdır:
Amerikada mevcûd yaşama istatistiklerine göre, kadınlar erkeklerden dahâ uzun bir hayât süresine sâhibdirler.
İstatistikler, kadın sayısının erkek sayısını iki milyon geçdiğini ve 25 yaşından yukarı her yaş grubunda, kadın sayısının erkek sayısından dahâ fazla olduğunu göstermekdedir.
Dünyâda yapılan istatistiklere göre, 65 yaş ve yukarısı her 1000 erkek için, 1275 kadın mevcûddur. 1980 yılında, bu yaş grubunda olan her 1000 erkek için 1500 kadın mevcûd olacak ve bu büyüme, kadınlar lehine dahâ da artacakdır. 65 ve yukarısı yaşda bütün kadınların 2/3’ü duldur ve her üç dul kadına karşı bir dul erkek mevcûddur. 1950-1960 arasında dul kadınların sayısı% 17,7 çoğaldığı hâlde, buna karşılık dul erkek sayısı % 2,4 azalma göstermişdir.
Yine Amerikada, erken doğumlarda kız çocuklarının ölüm oranı, erkek çocuklara nazaran % 50 azdır. Doğumu ta’kîb eden ilk ay içinde meydâna gelen ölümlerdeki kız çocukların sayısı, erkeklerden % 50 azdır. Doğumu ta’kîb eden bir yıl içinde ölen her 100 çocukdan 75’i erkekdir.
Büyüme çağında kızlar, oğlanlardan dahâ çabuk gelişir, konuşur ve muayyen bir yaşa kadar dahâ çabuk büyür. Beş ilâ dokuz yaş arasındaki çocuk ölümlerinde, erkek çocuk ölümleri kızlara nazaran iki mislidir. 10 ilâ 19 yaş arasında bu oran % 145 olarak kendini göstermekdedir.
Bütün yaş grubları içinde kalb hastalıklarına en fazla yakalananlar, erkeklerdir. 40 ilâ 70 yaş arasındaki kritik yaş grubu içinde bir kadına karşılık iki erkek bu hastalıkdan ölmekdedir. Ülser, kanser, zâtürrie, tüberküloz ve gut hastalıklarına erkekler kadınlardan dahâ fazla yakalanmakdadırlar. Meselâ, kadınlarda görülen kanser tiplerinden rahim ve göğüs kanserleri, erkeklerde görülen akciğer, mi’de ve prostat kanserlerinden dahâ kolay tedâvî edilmekdedir.
Kadınlar erkeklerden belki dahâ sık fekat dahâ ufak tefek hastalıklara yakalanmakdadırlar. Kayd edilen 365 hastalıkdan erkeklerin 245, kadınların ise sâdece 120 dânesine dahâ kolay yakalandığı tesbît edilmişdir.
İstanbulda neşr edilen 5 Receb-ül-ferd 1404 ve 18 Nisan 1983 târîhli Hürriyyet gazetesinde diyor ki, (Nüfus sayımının kesin ve resmî sonuçlarına göre, İstanbulda her dört dul erkeğe 17 dul kadın düşdüğü anlaşılmışdır.) Bu netîce, dul kadın sayısının, dul erkek sayısından dört kat fazla olduğunu gösteriyor.
Kadınların fazla olduğunu gösteren vesîkalardan biri de, nâmûsunu satarak yaşıyan kadınların sayısının çok olmasıdır. Böyle kadınların, hele ilerici memleketlerde, çok olduğu meydândadır. Bu kadınlarla münâsebetde bulunmakdan kendini koruyamayan erkekler, evli iseler de, bekâr iseler de bunlarla evlenseler, bunlara verecekleri nâmûssuzluk parasını, âile nafakası yapsalar fenâ mı olur? Dinde reformcular, ilericiler bu soruya, fenâ olmaz, iyi olur, diyemiyorlar. Çünki bunlar, kadınların dâimâ değişdirilebilecek hâlde kalmasını istiyorlar. Çok evlenmeği beğenmiyenler, belki de zevklerini yapabilmek için kendilerine bol sayıda kadın kalmamasından korkanlar olsa gerek.
Erkeğin, gayr-i meşrû’ münâsebetde bulunduğu kadınları görüşü başka olur, âilesine karşı görüşü başka olur, denilirse; bu sözden de anlaşıldığı üzere gayr-ı meşrû’ çalışan kadınlar, değerini kaybetmiş, aşağı kimselerdir. Bunun içindir ki, yüksek mevkı’li bir kadınla münâsebetde bulunmak, katkat dahâ fenâ, dahâ ayb bir iş sayılmakdadır.
Kadınlar zarûret ve ihtiyâc ile veyâ aldatılarak fuhşa sürükleniyor, erkekler için böyle şey düşünülemez. O, bu işde, para kazanmıyor. Üstelik para vermekdedir. Kadının erkekle müsâvî olamıyacağı buradan da anlaşılmakdadır.
Kadın ne kadar güzel olsa, yine erkeğe karşı matlûb mevki’inde görünmekden vaz geçmez. Hayâsı azalmış olanlar, kadınlığı ticâret malı hâline getirir. Demek ki, kadın erkekden dahâ çekingendir. Bu çekingenlik, şehvetlerinin azlığından değil, hislerini gizlemeğe erkeklerden fazla muktedir olmalarındandır. Kadınlarda şehvet dahâ fazla olduğu gibi, hayâları da erkeklerden dahâ fazladır. Hayâsı azalan kadın bile, genelevde oturur. Onun ayağına kadar gelen, üstelik para da veren erkekdir. Dünyânın hiçbir yerinde, müşterileri kadın olan, sermâyeleri erkek olan bir genelev yokdur.
Kadınların hayâsı, erkeklerden dahâ çok sabrlı ve metânetli olmalarını sağlar. Onların birçok ağır işlere atılmalarını da önler. Kadına da, erkeğe de, bir hayvan kadar kıymet vermiyen belli komünistleri ve müslimânları aldatmak için, hükûmetlerine (Sosyalist İslâm Cumhuriyyeti) ismini takan komünist uşaklarını bir tarafa bırakırsak, bugün en sıkışık durumdaki milletler bile, kadınlarına silâh takarak cepheye göndermiyor. Erkekler azalınca, kadınları geri ve hafîf işlerde kullanıyor. Erkekler, bu ağır ve tehlükeli işleri yüklenmelerine ve vatanları, evlâdları için canlarını vermelerine karşılık; harblerin, ağır sanâyi’in sebeb olduğu nüfus kaybını önlemek için, kadınlardan da, çok evlenmeğe karşı üzülmeyecek kadar bir fedâkârlık bekleyebilir.
Erkeklerin düşmanla cihâdı ile kadınların nefsleri ile savaşmaları, bizim burada bildirdiğimiz gibi, şu hadîs-i şerîfde de birbiri ile karşılaşdırılmakdadır:
(Allahü teâlâ, kıskançlığı kadınlara ve cihâdı erkeklere yükledi. Hangi kadın, bu emre îmân ederek vazîfesinde sabr gösterirse, şehîd olan mücâhid kadar sevâb kazanır). Bu hadîs-i şerîfde, kadınların çok evlenmeğe sabr göstermelerine işâret buyurulmakdadır. Kadın, hem kıskanacak, hem de buna katlanacakdır. İşte bu büyük fedâkârlık, erkeklerin cihâdı gibi tutulmuşdur. Cihâd ile teaddüd-i zevcâtin birbirine karşı tutulmasının uygun olduğu şuradan da anlaşılıyor ki, teaddüd-i zevcât, nüfusun artmasına, harb ise azalmasına sebeb olur. Mustafâ Sabri “rahmetullahi aleyh” efendinin (Beyân-ül Hak) adındaki mecmû’adaki yazısında, teaddüd-i zevcâtin cihâd karşılığı olarak düşünülmesi, çok açık îzâh edilmişdir.
İslâmiyyet, teaddüd-i zevcâti emr etmemiş, izn vermişdir. Bu izni kullanmamak elbet günâh olmaz ise de, bu iznin sosyal hayâta, ilme ve akla uygun olduğuna inanmak, böyle olmadığını söyliyenleri haksız bilmek dînî bir vazîfedir. Bundan başka, islâmiyyetin bu izninden istifâde etmek istemiyenlerin teaddüd-i zevcât ihtiyâcını karşılamak üzere, bunun yerine günâh olacak başka yolları aramamaları da şartdır. Şimdi, bu iznden istifâdeye kalkışanlar yok iken, dinde reformcuların bu izn üzerinde ileri geri konuşmaları, bölücülerin, bindörtyüz sene önce olmuş bitmiş ve islâm âlimlerince hükmü verilmiş olan hazret-i Alî ile hazret-i Mu’âviyenin muhârebelerini ortaya çıkararak, Eshâb-ı kirâma dil uzatmalarına benzemekdedir. Böyle yersiz ve zemânsız çekişmeler, müslimânlar arasına fitne sokmakdan, islâm düşmanlarını harekete getirmekden başka birşeye yaramaz. Teaddüd-i zevcât emr değil, bir izndir. Müstehab bile olmayıp, mubâh olduğu, türkçe (Ni’met-i islâm) kitâbında yazılıdır. Allahü teâlânın bu iznini kötülemenin câiz olmadığına inanmak da farzdır. Kur’ân-ı kerîmde açıkca bildirilen bu izni kabûl etmemek veyâ beğenmemek de küfrdür. Şurasını da söyliyelim ki, kanûn yasak etdiği için veyâ zevcesinin hâtırını gözeterek, yalnız onunla yaşamağı tercîh eden zevc, teaddüd-i zevcâtdan vaz geçdiği için sevâb kazanır. Dîn-i islâmın teaddüd-i zevcâta izn vermesi iffeti korumak ve nüfusu artdırmak içindir. Teaddüd-i zevcâti beğenmiyenlerin sözlerini incelersek, onların asl canını sıkan şey, birden fazla evlenmek değil, dörde kadar evlenmekdir. Çünki, teaddüd-i zevcâti beğenmiyenlerin dörtden katkat fazla metresleri olduğu, gayr-i meşrû’ kadınlarla yaşadıkları meydândadır. Bütün genelevler kapatılarak, umûmî ve husûsî fuhşlar yasak edilirse, teaddüd-i zevcâtı beğenmeyenler, fikrlerini derhâl değişdirirler. Teaddüd-i zevcât, gayr-i tabî’î birşey olduğu için, müslimânlar arasında da kalmamış gibi sözler, ortadan kalkar. Teaddüd-i zevcât kendiliğinden yayılmağa başlar.
Çok evlenmek uygunsuz bir iş olduğu için tutunamamış da, onun yerine, tabî’î, medenî insanlara uygun olan fuhş, zinâ yer almış, öyle mi? Birçok erkekler, inkâr edemiyecek bir hâldedirler ki, teaddüd-i zevcâtın boşluğunu sefâhetle dolduruyorlar. Bunun için de, kadın erkek arasındaki perdeleri yırtarak, kadınların hayâları, şerefleri ile oynuyorlar. Kadınlara tam hürriyyet veren Avrupa memleketlerinde, erkeklerle kadınlar karmakarışık olmuşdur. İslâmiyyet ise, kadınları erkeklere taksîm etmiş ve düzeni korumak için, kadınların örtünmelerini emr etmişdir.
Devamı Var..