Suudi Arabistan-Yemen olaylarıyla ilgili olarak 24 Kasım 2009 tarihinde düzenlediğimiz, her zaman olduğu gibi herkesi davet ettiğimiz ve katılanlarla birlikte yürüttüğümüz, her katılımcının kendisini bağladığı konuşmaların yapılmış olduğu, kendi kurumsal görüşlerimizi ise basın açıklaması metninde ifade ettiğimiz MAZLUMDER etkinliğiyle ilgili “habervaktim” sitesinde 1 Aralık 2009 tarihli İsmail YAŞA imzalı yazıya ilişkin görüşlerimiz aşağıdadır:
MAZLUMDER, “kim olursa olsun zalime karşı ve kim olursa olsun mazlumdan yana” şiarının gereğine uymaya çalışan, yani mazlumun da zalimin de, ne dininin ne de mezhebinin sorulmayacağına inanan, beşeri yetersizlik ve hatalardan her vicdan ve dikkat sahibi kadar etkilenen ama ille de iyi niyetini muhafaza ederek çalışan, temel hak ve özgürlükleri herkes için isteyen, politik görüş ifade etmeyen, savaşa karşı olan ama “oluyor ise de hukukuna uygun olması” gerektiğine inanan bir kurumdur. MAZLUMDER bu düstur ile Türkiye'yi ve Dünya'yı takip edip değerlendirirken;
- kimi zaman olayların hızlı akışı ile gündemin değişmesi,
- kimi zaman olayların büyüyerek kitlesel ve bölgesel çapa ulaşması,
- kimi zaman benzeri olaylara daha önceden tepki verilmiş olması,
- kimi zaman Türkiye gündeminin kendine has önceliklerini dayatması,
- kimi zaman kamuoyunun yeterince tepki vermiş olması,
- kimi zaman bir olayın basında (yeterince) yer almaması,
gibi değişik sebeplerle öncelikler sıralaması yapar ve tepkiler (basın açıklamaları, mitingler, incelemeler, raporlar, ziyaretler, dava açma) verir veya vermez. Yemen'de meydana gelen ve henüz bölgesel çapa ulaşmamış çatışmaların değerlendirilmesi de böyle olmuştur. Bir başka ifadeyle, derneğimiz bugüne kadar 100 olaya ilişkin tepki vermiş ise, bu, Dünyada ve Türkiye'de 100 ihlalin yaşandığı anlamına gelmez veya bu 100 olayın dışındakilerde yaşanan ihlaller tepki vermeye değer değildir anlamına da gelmez; mesele sadece yukarıda sayılan karar alma süreçleriyle ilgilidir.
Bu genel açıklamalar ışığında Suudi Arabistan-Yemen olayları incelenirse; savaşın bölgesel boyuta ulaşması yani bir ülkenin komşu ülke topraklarına karadan ve havadan girerek tampon bölge oluşturmaya çalışması, süpürme harekatı sırasında askeri hedeflerle beraber sivil halkın da yoğun bir şekilde bombalandığı haberlerinin gelmesi, fosfor bombalarının kullanıldığına dair iddialara suçlanan tarafın cevap vermemesi, yüz binlerce mülteci ve savaş mağdurunun oluşması, bir ülkede çalışan öbür ülke vatandaşı işçilerin geri gönderilerek mağdur edilmeleri gibi yoğun ihlaller derneğimizi o bölgeye ilişkin açıklama yapmaya sevk etmiştir.
Takdir edilmelidir ki bu tip gösterilerde kullanılmış olan ölü çocuk fotoğrafları bütün gösterilerde kullanılan ölü çocuk fotoğraflarının ya aynısıdır ya da benzeridir. Pek muhtemeldir ki Yemen Hava Kuvvetleri tarafından yapıldığı iddia edilen saldırıda ölen çocuklar için kullanılan fotoğraflar da böyledir; foto muhabirlerin arşivlerindeki en dramatik olanlarından, kim bilir hangi savaşın kurbanlarının fotoğrafları. Bu fotoğrafları kullanarak anlatılmak ve kınanmak istenen şey, sivil hedeflerin vurulmuş olmasıdır; fotoğrafın sahibi olan “bir ölü bebek bedeni”nin kişisel dramı ve davası değil “ölü bebek bedenleri"nin anonim dramı ve davasıdır. Bir başka deyişle, Yemen toprakları Suudi uçaklarınca vuruluyor, 10 km derinliğinde tampon bölge oluşturma iddiası ile süpürme harekatı yapılıyor, çocuklar ölüyor ve fosfor bombaları kullanıldığı iddia ediliyor ise, bu felaketi sembolize etmek üzere kullandığınız parçalanmış bebek bedeni fotoğrafının Yemen çöllerinde çekilmiş olması ile Afganistan'da veya Nikaragua'da çekilmiş olmasının ne önemi olabilir? Maksudu, ifadede kullanılan araca kurban etmek akıl ve hikmet sahibine yakışmaz. Basın açıklamasında söz konusu edilen şey, “bir hava saldırısı”nın ağır sonuçlarını gösteren fotoğraftaki durumu kınamak değil “hava saldırıları”nın sonuçlarını kınamaktır.
Yazıda MAZLUMDER başkanına cevaplandırması ağır ve zor olduğu iddia edilen sorular sorulmuş, bilmem cevaplar tatmin edici oldu mu? MAZLUMDER başkanı da vicdanı ve kişiliği hasar almamış kimselere bu olayla ilgili olarak sorulması halinde cevapları belli olan pek çok basit sorudan bir kaçını sormak ister. Eğer mazluma dinini ve mezhebini sormadığımız gibi zalime de dinini ve mezhebini sormayacak isek; parçalanmış bir bebeğin, Yemen tarafından ya da Suud tarafından öldürülmüş olmasının vahşet açısından durumu değişir mi? Fosfor bombası, kullananın kimliğine, dinine ve mezhebine göre meşruiyet kazanan bir silah mıdır? Askeri hedeflerin yanı sıra sivil hedefleri de yoğun bir şekilde, hele de yasak silahlarla vurmanın savaş hukukundaki adı nedir?
Söz konusu basın açıklaması etkinliğimize neden başka dernek ve çevrelerden katılım olmadığı sorusu ancak onlara sorulacak bir sorudur. Görsel ve yazılı basının konuyu yeterince vurgulamamış olmasının, kamuoyu duyarlılığının oluşmamasında önemli bir faktör olduğunu düşünmekteyiz. Belirli kesimin medyasında ise neden bu olayların yer almadığı onların vermeleri gereken bir cevaptır. İcabet eden kurumlardan Aksa Kültür Merkezi ve Bab-ı Ali Ehli Beyt Vakfı yetkilileri elbette kendilerini bağlayan açıklamalar yapmışlardır. Kendi yayın organlarında konuyu nasıl değerlendirdikleri kendilerini bağlar.
MAZLUMDER'in kurumsal görüşleri de takdir edilmelidir ki kendi basın açıklamasında ifade edilmiştir. “timeturk.com” sitesi yorum kısmında yazılan ve okunması mutlak tavsiye edilen yazıda Sayın Osman ATALAY “elçilik önünde yapılan protesto eylemine katılan arkadaşları kutladığını” söylüyor. Yani YAŞA'nın kınadığını ATALAY kutluyor, her halde yukarıdaki cümlesi dikkatten kaçtı.
YAŞA'nın yazısında kullanılan “cahillik”, “sahtekarlık”, “basitlik”, “seviyesizlik”, “bir avuç marjinalin peşine takılmak” “dürüst olmamak” gibi ifadeleri hakkında “uslubu beyan, ayniyle insan” ve “nezaket nezafettir, nezafet imandandır” sözlerini tekrar düşünmeye davet ederiz.
Okuyucunun bilgilerine arz ederim.
Saygılarımla,
Ahmet Faruk ÜNSAL
MAZLUMDER Genel Başkanı
islamigundem.com
MAZLUMDER, “kim olursa olsun zalime karşı ve kim olursa olsun mazlumdan yana” şiarının gereğine uymaya çalışan, yani mazlumun da zalimin de, ne dininin ne de mezhebinin sorulmayacağına inanan, beşeri yetersizlik ve hatalardan her vicdan ve dikkat sahibi kadar etkilenen ama ille de iyi niyetini muhafaza ederek çalışan, temel hak ve özgürlükleri herkes için isteyen, politik görüş ifade etmeyen, savaşa karşı olan ama “oluyor ise de hukukuna uygun olması” gerektiğine inanan bir kurumdur. MAZLUMDER bu düstur ile Türkiye'yi ve Dünya'yı takip edip değerlendirirken;
- kimi zaman olayların hızlı akışı ile gündemin değişmesi,
- kimi zaman olayların büyüyerek kitlesel ve bölgesel çapa ulaşması,
- kimi zaman benzeri olaylara daha önceden tepki verilmiş olması,
- kimi zaman Türkiye gündeminin kendine has önceliklerini dayatması,
- kimi zaman kamuoyunun yeterince tepki vermiş olması,
- kimi zaman bir olayın basında (yeterince) yer almaması,
gibi değişik sebeplerle öncelikler sıralaması yapar ve tepkiler (basın açıklamaları, mitingler, incelemeler, raporlar, ziyaretler, dava açma) verir veya vermez. Yemen'de meydana gelen ve henüz bölgesel çapa ulaşmamış çatışmaların değerlendirilmesi de böyle olmuştur. Bir başka ifadeyle, derneğimiz bugüne kadar 100 olaya ilişkin tepki vermiş ise, bu, Dünyada ve Türkiye'de 100 ihlalin yaşandığı anlamına gelmez veya bu 100 olayın dışındakilerde yaşanan ihlaller tepki vermeye değer değildir anlamına da gelmez; mesele sadece yukarıda sayılan karar alma süreçleriyle ilgilidir.
Bu genel açıklamalar ışığında Suudi Arabistan-Yemen olayları incelenirse; savaşın bölgesel boyuta ulaşması yani bir ülkenin komşu ülke topraklarına karadan ve havadan girerek tampon bölge oluşturmaya çalışması, süpürme harekatı sırasında askeri hedeflerle beraber sivil halkın da yoğun bir şekilde bombalandığı haberlerinin gelmesi, fosfor bombalarının kullanıldığına dair iddialara suçlanan tarafın cevap vermemesi, yüz binlerce mülteci ve savaş mağdurunun oluşması, bir ülkede çalışan öbür ülke vatandaşı işçilerin geri gönderilerek mağdur edilmeleri gibi yoğun ihlaller derneğimizi o bölgeye ilişkin açıklama yapmaya sevk etmiştir.
Takdir edilmelidir ki bu tip gösterilerde kullanılmış olan ölü çocuk fotoğrafları bütün gösterilerde kullanılan ölü çocuk fotoğraflarının ya aynısıdır ya da benzeridir. Pek muhtemeldir ki Yemen Hava Kuvvetleri tarafından yapıldığı iddia edilen saldırıda ölen çocuklar için kullanılan fotoğraflar da böyledir; foto muhabirlerin arşivlerindeki en dramatik olanlarından, kim bilir hangi savaşın kurbanlarının fotoğrafları. Bu fotoğrafları kullanarak anlatılmak ve kınanmak istenen şey, sivil hedeflerin vurulmuş olmasıdır; fotoğrafın sahibi olan “bir ölü bebek bedeni”nin kişisel dramı ve davası değil “ölü bebek bedenleri"nin anonim dramı ve davasıdır. Bir başka deyişle, Yemen toprakları Suudi uçaklarınca vuruluyor, 10 km derinliğinde tampon bölge oluşturma iddiası ile süpürme harekatı yapılıyor, çocuklar ölüyor ve fosfor bombaları kullanıldığı iddia ediliyor ise, bu felaketi sembolize etmek üzere kullandığınız parçalanmış bebek bedeni fotoğrafının Yemen çöllerinde çekilmiş olması ile Afganistan'da veya Nikaragua'da çekilmiş olmasının ne önemi olabilir? Maksudu, ifadede kullanılan araca kurban etmek akıl ve hikmet sahibine yakışmaz. Basın açıklamasında söz konusu edilen şey, “bir hava saldırısı”nın ağır sonuçlarını gösteren fotoğraftaki durumu kınamak değil “hava saldırıları”nın sonuçlarını kınamaktır.
Yazıda MAZLUMDER başkanına cevaplandırması ağır ve zor olduğu iddia edilen sorular sorulmuş, bilmem cevaplar tatmin edici oldu mu? MAZLUMDER başkanı da vicdanı ve kişiliği hasar almamış kimselere bu olayla ilgili olarak sorulması halinde cevapları belli olan pek çok basit sorudan bir kaçını sormak ister. Eğer mazluma dinini ve mezhebini sormadığımız gibi zalime de dinini ve mezhebini sormayacak isek; parçalanmış bir bebeğin, Yemen tarafından ya da Suud tarafından öldürülmüş olmasının vahşet açısından durumu değişir mi? Fosfor bombası, kullananın kimliğine, dinine ve mezhebine göre meşruiyet kazanan bir silah mıdır? Askeri hedeflerin yanı sıra sivil hedefleri de yoğun bir şekilde, hele de yasak silahlarla vurmanın savaş hukukundaki adı nedir?
Söz konusu basın açıklaması etkinliğimize neden başka dernek ve çevrelerden katılım olmadığı sorusu ancak onlara sorulacak bir sorudur. Görsel ve yazılı basının konuyu yeterince vurgulamamış olmasının, kamuoyu duyarlılığının oluşmamasında önemli bir faktör olduğunu düşünmekteyiz. Belirli kesimin medyasında ise neden bu olayların yer almadığı onların vermeleri gereken bir cevaptır. İcabet eden kurumlardan Aksa Kültür Merkezi ve Bab-ı Ali Ehli Beyt Vakfı yetkilileri elbette kendilerini bağlayan açıklamalar yapmışlardır. Kendi yayın organlarında konuyu nasıl değerlendirdikleri kendilerini bağlar.
MAZLUMDER'in kurumsal görüşleri de takdir edilmelidir ki kendi basın açıklamasında ifade edilmiştir. “timeturk.com” sitesi yorum kısmında yazılan ve okunması mutlak tavsiye edilen yazıda Sayın Osman ATALAY “elçilik önünde yapılan protesto eylemine katılan arkadaşları kutladığını” söylüyor. Yani YAŞA'nın kınadığını ATALAY kutluyor, her halde yukarıdaki cümlesi dikkatten kaçtı.
YAŞA'nın yazısında kullanılan “cahillik”, “sahtekarlık”, “basitlik”, “seviyesizlik”, “bir avuç marjinalin peşine takılmak” “dürüst olmamak” gibi ifadeleri hakkında “uslubu beyan, ayniyle insan” ve “nezaket nezafettir, nezafet imandandır” sözlerini tekrar düşünmeye davet ederiz.
Okuyucunun bilgilerine arz ederim.
Saygılarımla,
Ahmet Faruk ÜNSAL
MAZLUMDER Genel Başkanı
islamigundem.com