_YUSUF_
Yönetici
- Katılım
- 26 Haz 2008
- Mesajlar
- 4,070
- Tepki puanı
- 1,043
- Puanları
- 113
- Yaş
- 43
Bil ki, tasavvuf dilinde sülük; insanın ahlâklarını, işlerini ve ilimlerini güzelleştirmektir, ilk durumunda kul bütün bunların içinde Rabbinden gafildir; ancak O'na vâsıl olmak için devamlı iç âleminin temizliği ile meşgul olur.
Bir Hak yolcusunun sülûkünü (Hakk'a gidişini) bozan şeyler iki tanedir. Bunlar; ilâhî emirlerde tevillere dalıp ruhsatların peşine düşmek; diğeri de kötü arzularına uyan bozuk kimselere uymaktır.
Kim, içinde bulunduğu vaktin hükmünü (amel ve edebini) zayi ederse, o cahildir. Kim, içinde bulunduğu vaktin amelinde kusurlu davranırsa, o gafildir. Kim o vakitteki işi ihmal ederse, o âcizdir.
Bir müridin kalbindeki bütün düşüncesi Allah ve Resulü olmadıkça, mürid gündüzlerini oruçlu geçirip dilini sükûta alıştırmadıkça, Hak yolundaki iradesi sahih ve samimi değildir. Çünkü çok yemek, çok konuşmak ve çok uyumak kalbi katılaştırır. Ayrıca Hak yolcusunun sırtı çokça rükû halinde, alnı secdede, gözleri yaşlı ve günaha kapalı, kalbi hüzün içinde ve dili sürekli zikir halinde olmalıdır.
Kısaca, Hak yolcusunun her âzası, devamlı Allah ve Resûlü'nün teşvik ettiği bir işle meşgul olmalı; onların yapılmasını hoş görmediği işleri terketmelidir. Hak adamı, vera'a sarılıp haram ve şüpheli şeylerden el çekmeli, kötü arzuların terk etmeli, devamlı Allahu Teâlâ'nın lutfundan kendisine ihsan ettiği hayırlı şeyleri gözetmelidir.
Hak yolcusu yaptıklarını sevap için değil, Allah'ın rızâsını elde etmek için yapmaya gayret etmelidir. Yaptığı her işi, bir âdet ve alışkanlık olarak değil, ibadet olarak yapmalıdır.
Kim, iş ve ibadetinde, onu kim için yaptığına bakarsa; amelini ve nefisini görmez; boş arzularını terkeder.
Şu halde, hak yolundaki niyet ve iradenin sahih olması için, nefsin boş tercihini terketmek ve ilâhî takdirin tecellisi karşısında sükûnete bürünmek gerekir.
Bu konudaki bir şiirde şöyle denmiştir:
Ben ona ulaşmak istiyorum, o ise benden ayrı
kalmayı; Ben de uydum onun arzusuna, terkettim bir
tercih yapmayı.
Yüce Allah'ın hükmüne uyup halktan fâni ol (hepsini gönlünden sil); Allah'ın emirine uyarak nefsinden fâni ol; Allah'ın fiiline tabi olarak kendi iradenden fâni ol; işte ozaman Allah'ın ilmini alacak bir kap durumuna gelmeye ehil olursun.
Halkı gönülden silmenin alâmeti; onlardan tamamen kesilmen, bir ihtiyacın için onlara sık sık müracaatı ter-ketmen ve ellerindeki dünyalık şeylerden ümidini kesmendir.
Kendinden ve kötü arzularından fâni olmanın alâmeti; bir şey kazanma çabasını terketmek, bir fayda elde etmek veya bir zararı def etmek için sebeplere tutunmayı bir kenara bırakmaktır.
Bu hali elde ettiğin zaman, kendi aklınla kendin için bir harekete girmezsin; sahip olduğun şeylere bakıp kendine itimat etmezsin; kendini savunmaya geçmezsin ve kendine bir zarar vermeye kalkmazsın. Bütün bunları, senin işlerini ilk olarak görüp gözeten yüce rabbine havale edersin; bundan sonra da her işini O'nun görmesini istersin. O senin bütün işlerini anne rahminde ve süt emme döneminde nasıl görüp gözetti ise; bundan sonra da görüp gözetir; yeter ki sen O'na güven ve işlerini teslim et.
Allah'ın fiiline razı olup kendi iradenden fâni olmanın alâmeti; kendi başına hiçbir şeyi murad etmemendir; çünkü bu durumda sen yüce Allah'ın iradesinden başka bir iradeye sahip olmazsın. O sende istediği gibi fiilini icra eder; sen de bu fiiller ve tecelliler karşısında azaların sakin, kalbin huzur içinde, gönlün rahat, yüzün güleç, iç âleminin tadını bozmadan teslimiyet gösterirsin. İlâhî kudret seni istediği gibi evirip çevirir; senin üzerinde ezelde verilen hüküm icra edilir, sana mülkün sahibi ilim
ve hikmet öğretir, sana nurdan elbiseler giydirir ve böylece seni geçmişteki ilim sahibi dostlarının makamına çıkarır.
İMAM GAZÂLÎ
Bir Hak yolcusunun sülûkünü (Hakk'a gidişini) bozan şeyler iki tanedir. Bunlar; ilâhî emirlerde tevillere dalıp ruhsatların peşine düşmek; diğeri de kötü arzularına uyan bozuk kimselere uymaktır.
Kim, içinde bulunduğu vaktin hükmünü (amel ve edebini) zayi ederse, o cahildir. Kim, içinde bulunduğu vaktin amelinde kusurlu davranırsa, o gafildir. Kim o vakitteki işi ihmal ederse, o âcizdir.
Bir müridin kalbindeki bütün düşüncesi Allah ve Resulü olmadıkça, mürid gündüzlerini oruçlu geçirip dilini sükûta alıştırmadıkça, Hak yolundaki iradesi sahih ve samimi değildir. Çünkü çok yemek, çok konuşmak ve çok uyumak kalbi katılaştırır. Ayrıca Hak yolcusunun sırtı çokça rükû halinde, alnı secdede, gözleri yaşlı ve günaha kapalı, kalbi hüzün içinde ve dili sürekli zikir halinde olmalıdır.
Kısaca, Hak yolcusunun her âzası, devamlı Allah ve Resûlü'nün teşvik ettiği bir işle meşgul olmalı; onların yapılmasını hoş görmediği işleri terketmelidir. Hak adamı, vera'a sarılıp haram ve şüpheli şeylerden el çekmeli, kötü arzuların terk etmeli, devamlı Allahu Teâlâ'nın lutfundan kendisine ihsan ettiği hayırlı şeyleri gözetmelidir.
Hak yolcusu yaptıklarını sevap için değil, Allah'ın rızâsını elde etmek için yapmaya gayret etmelidir. Yaptığı her işi, bir âdet ve alışkanlık olarak değil, ibadet olarak yapmalıdır.
Kim, iş ve ibadetinde, onu kim için yaptığına bakarsa; amelini ve nefisini görmez; boş arzularını terkeder.
Şu halde, hak yolundaki niyet ve iradenin sahih olması için, nefsin boş tercihini terketmek ve ilâhî takdirin tecellisi karşısında sükûnete bürünmek gerekir.
Bu konudaki bir şiirde şöyle denmiştir:
Ben ona ulaşmak istiyorum, o ise benden ayrı
kalmayı; Ben de uydum onun arzusuna, terkettim bir
tercih yapmayı.
Yüce Allah'ın hükmüne uyup halktan fâni ol (hepsini gönlünden sil); Allah'ın emirine uyarak nefsinden fâni ol; Allah'ın fiiline tabi olarak kendi iradenden fâni ol; işte ozaman Allah'ın ilmini alacak bir kap durumuna gelmeye ehil olursun.
Halkı gönülden silmenin alâmeti; onlardan tamamen kesilmen, bir ihtiyacın için onlara sık sık müracaatı ter-ketmen ve ellerindeki dünyalık şeylerden ümidini kesmendir.
Kendinden ve kötü arzularından fâni olmanın alâmeti; bir şey kazanma çabasını terketmek, bir fayda elde etmek veya bir zararı def etmek için sebeplere tutunmayı bir kenara bırakmaktır.
Bu hali elde ettiğin zaman, kendi aklınla kendin için bir harekete girmezsin; sahip olduğun şeylere bakıp kendine itimat etmezsin; kendini savunmaya geçmezsin ve kendine bir zarar vermeye kalkmazsın. Bütün bunları, senin işlerini ilk olarak görüp gözeten yüce rabbine havale edersin; bundan sonra da her işini O'nun görmesini istersin. O senin bütün işlerini anne rahminde ve süt emme döneminde nasıl görüp gözetti ise; bundan sonra da görüp gözetir; yeter ki sen O'na güven ve işlerini teslim et.
Allah'ın fiiline razı olup kendi iradenden fâni olmanın alâmeti; kendi başına hiçbir şeyi murad etmemendir; çünkü bu durumda sen yüce Allah'ın iradesinden başka bir iradeye sahip olmazsın. O sende istediği gibi fiilini icra eder; sen de bu fiiller ve tecelliler karşısında azaların sakin, kalbin huzur içinde, gönlün rahat, yüzün güleç, iç âleminin tadını bozmadan teslimiyet gösterirsin. İlâhî kudret seni istediği gibi evirip çevirir; senin üzerinde ezelde verilen hüküm icra edilir, sana mülkün sahibi ilim
ve hikmet öğretir, sana nurdan elbiseler giydirir ve böylece seni geçmişteki ilim sahibi dostlarının makamına çıkarır.
İMAM GAZÂLÎ