AcizBirKul.
Kayıtlı Kullanıcı
- Katılım
- 3 Ağu 2012
- Mesajlar
- 635
- Tepki puanı
- 0
- Puanları
- 0
- Yaş
- 34
Anneannelerimizden , dedelerimizden hatta anne ve babalarımızdan her zaman duyduğumuz tanıdık bir sözdür
''Gençlik su gibi akıp geçti,nasıl geçtiğini anlamadık,keşke tekrar o zamanlara dönebilseydik''
İşte bu sayfada gençliğimizin kıymetini bilmek keşkelere yer vermemek,Allah(c.c)'ın sevdiği gençler arasına girmek adına bazı paylaşımlarda bulunacağız...
Gençliğin sorunlarına İslami açıdan cevaplar sunacağız...
Forumda da bir çok genç kardeşimizin olduğunu düşünerek böyle bir konu açıyorum
Okumanın zor olmaması ve sıkılmamak adına her gün bir yazıya yer verelim İnşAllah
Gençlik ve Aşk
''Gençlik su gibi akıp geçti,nasıl geçtiğini anlamadık,keşke tekrar o zamanlara dönebilseydik''
İşte bu sayfada gençliğimizin kıymetini bilmek keşkelere yer vermemek,Allah(c.c)'ın sevdiği gençler arasına girmek adına bazı paylaşımlarda bulunacağız...
Gençliğin sorunlarına İslami açıdan cevaplar sunacağız...
Forumda da bir çok genç kardeşimizin olduğunu düşünerek böyle bir konu açıyorum
Okumanın zor olmaması ve sıkılmamak adına her gün bir yazıya yer verelim İnşAllah
Gençlik ve Aşk
Bence başlangıç için güzel bir konu :a03:
Öncelikle şunu belirtmek gerekir ki, âşık olunabilen varlıklar çoktur. Allah (c.c.), Peygamberimiz (a.s.m.), Allah dostları, anne, baba, evlât, hayat arkadaşı diye başladığımız listeyi uzatabiliriz.
Fakat biz burada gençliğimizi daha çok ilgilendiren "karşı cinsle duygusal ilişki" konusu üzerinde durmak istiyoruz.
Dinimiz, öncelikle şunu söylüyor: "Sen senin olmadığın gibi, duyguların da senin değildir. Kime âitse onun çizdiği çerçeveye göre hareket et."
Evet, biz bize âit değiliz. Biz her şeyimizle bizi yoktan yaratan Rabbimize âitiz. O bizi yoktan yaratıp, en güzel sûreti verdi. Uçsuz bucaksız kâinatı güzelliklerle donattı. Bize hem sevgiyi verdi, hem seveceğimiz varlıkları yarattı.
O halde bu sevginin ilk sarf edileceği yer, bizzat bize bu duyguyu veren Allah'tır. O bizi yaratmasaydı, sevgiyi ve sevdiklerimizi tanıyamazdık. Çünkü sevdiklerimizdeki güzellik, mükemmellik, hoşluk; Onun güzelliğinden, Onun kemâlinden, Onun letâfetinden gelmektedir. O, her şeyi güzelleştiren güzeller güzelidir.
Şu halde başta Onu ve Onun Sevgili Resûlünü (a.s.m.) ve Onun sevdiklerini sevmemiz gerekir.
Eğer Onu seversek, Onun rızâsını kazanmaya çalışırız. Rızâsını kazanmak için Onun emirlerini tutar, yasaklarından kaçarız.
O zaman her konuda olduğu gibi, "sevgi ve aşk" konusunda da Allah'ın bizim için hayırlı gördüğü emir ve yasaklara uyarız.
Onun "Sev" dediğini sever, "Sevme" dediğini sevmeyiz.
İşte Allah'ı ve Peygamberi (a.s.m.) sevmek, İslâmı bilmek, yaratılış gayemize uygun bir şekilde yaşamaya çalışmak, bizi cinsel yönden gelen şiddetli teşviklere karşı güçlü edecektir. Belki bütün dünyamızı kapladığını zannettiğimiz bir duygunun, her şeyi halletmediğini, sadece değeri nispetinde bir önemi olduğunu öğretecektir.
Böylece gerçekleri daha iyi öğrenmek mümkün olacaktır. Duygu yerine akıl, hayal yerine gerçek, nefis yerine kalp hâkim olacaktır.
Seven genç, her şeyin sevgilisinden ibâret olduğunu düşünür. Sevdiği her şeyin merkezindedir. Hayat, sevgi, mutluluk, huzur onun etrafında dönmekte, diğer varlıklar sanki ona hizmet etmektedir. Sanki ondan ayrılsa dünya duracak, hayat bitecek, kıyâmet kopacaktır.
Hayır! Gerçek, hiç de öyle değildir. Hayatta ondan başka, hattâ ondan değerli çok güzellik, mutluluk, huzur vardır. O olmayınca hayat bitmez. Dünya dönmeye devam eder, yağmur yine yağar, kuşlar yine öter.
İşte duygularını îman ve İslâmla doyuran bir genç, her şeyden önce bu gerçeği görür. Her şeyin hakkını verir. "Sevgili"nin "her şey" olmadığı gibi, "hiçbir şey" de olmadığını bilir. Onun meşrû dâirede olmak kaydıyla kıymeti nispetinde bir değeri olduğuna inanır.
Hayır! Gerçek, hiç de öyle değildir. Hayatta ondan başka, hattâ ondan değerli çok güzellik, mutluluk, huzur vardır. O olmayınca hayat bitmez. Dünya dönmeye devam eder, yağmur yine yağar, kuşlar yine öter.
İşte duygularını îman ve İslâmla doyuran bir genç, her şeyden önce bu gerçeği görür. Her şeyin hakkını verir. "Sevgili"nin "her şey" olmadığı gibi, "hiçbir şey" de olmadığını bilir. Onun meşrû dâirede olmak kaydıyla kıymeti nispetinde bir değeri olduğuna inanır.
Diyelim ki genç bir kardeşimiz hayatını İslâmiyete göre düzenledi. Allah'ın emirlerine uyuyor, yasaklarından kaçıyor, namazını hiç aksatmıyor. Elinden geldiğince tuzağa düşmemeye çalışıyor. Ne var ki, bir anlık gafleti veya iyi niyeti sonucu, karşı cinsten birisine gönlünü verebiliyor.
Bu durumda ne yapacaktır?
Burada en birinci kural şudur:
Allah'ın ve Resulünün (a.s.m.) yasakladığı bir şeyi, hiçbir düşünce meşrû kılamaz.
Bu bakımdan şu şartları uygulamalıyız:
1- Niyetimiz mutlaka hâlis olmalıdır. Hedefte nikâhla hayatımızı birleştirmek düşüncesi bulunmalıdır.
2- Nikâha kadar hiçbir şekilde—sözgelişi, kapalı bir mekânda yalnız kalmak dâhil—dinimizin hiçbir yasağı çiğnenmemelidir.
3- Sevilen taraf, kesinlikle Peygamberimizin (a.s.m.) tavsiye ettiği gibi, yani dindar olmalıdır. Yoksa "Zamanla dini öğrenir ve yaşar" gibi düşünceler nefsin aldatmacasından başka bir şey değildir.
4- Tarafların evlenme çağı gelmiş, hiç değilse yaklaşmış olmalıdır. Yoksa evlenmeye uzun zaman kala girişilen böyle bir hareket, sayısız günahla veya ayrılıkla sonuçlanacaktır.
5- Gençler hayalci değil, gerçekçi olmalıdır. "Senin için dünyayı fedâ ederim", "Sen yanımda olursan her yer Cennet bana", "Seninle ölüme bile giderim" gibi lâflar hikâyedir. Evlenince hepsi biter. Atalarımız, "Güzellik ekmeğe sürülmez" diyerek, yaşamak için ev, eşya, para gibi ihtiyaçların önemine dikkat çekmişlerdir. Bu bakımdan iyi bir meslek edinmek, yuva kurunca ihtiyaçlarını karşılayabilecek bir seviyede olmak îcab eder.
6- Böyle bir durumdan saygı duyduğumuz, büyük bir insanı haberdar etmek, onun tavsiyelerini almak gerekir.
7- Son olarak böyle bir yakınlaşmayı kısa zamanda nikâhla meşrû hâle getirmek lâzımdır. Bundan kastımız, evlenmeye yıllar varken dinî nikâh kıyıp her şeyin meşrû olduğunu sanmak değildir. Evlenmeye uzun bir zaman varken kıyılan böyle bir nikâhın mahzurları da olabilmektedir. Nikâh kıydırıp serbest hareket eden gençler, maalesef bağlayıcı bir durum olmayınca ayrılabilmektedirler ki, bu hiçbir şekilde tasvip edilemez. Nikâhtan kastımız, evlenmektir.
Genç kardeşlerimize asıl tavsiyemiz, idealist bir ruh taşımaları, İslâm dâvâsının yayılması için çırpınmaları, ebedî dâvâ yolunda deli divane olmalarıdır. Peygamberi (a.s.m.) örnek alan cevvâl bir gence, deryâyı bırakıp damlada boğulmak yakışmaz.
Ama insan hâli. Böyle bir imtihanla yüz yüze gelirsek, pes etmemek, mümkünse hiç zararsız, olmuyorsa en az zararla kurtulmak gerekir.
Hele bundan dolayı kendimizi mutsuz etmek, derbeder olmak, hayata küsmek, vazifelerimizi bırakmak, intiharı düşünmek asla semtimize uğramamalı; aklımızdan bile geçmemelidir.
Madem Rabbimiz var, her şey var. O mutlaka bizi bizden daha iyi düşünür. Ona teslim olmalı, hakkımızda takdir ettiği her şeyin bir hikmeti olduğunu düşünmeliyiz.
Merak etmeyin. Dünya kesinlikle "sevdiğimizden" ibâret değildir. Hayat her şeye rağmen devam etmekte ve her şey bizim mutluluğumuz için çalışmaktadır.
Hayatı zehir etmeye hiç gerek yoktur.
Ama insan hâli. Böyle bir imtihanla yüz yüze gelirsek, pes etmemek, mümkünse hiç zararsız, olmuyorsa en az zararla kurtulmak gerekir.
Hele bundan dolayı kendimizi mutsuz etmek, derbeder olmak, hayata küsmek, vazifelerimizi bırakmak, intiharı düşünmek asla semtimize uğramamalı; aklımızdan bile geçmemelidir.
Madem Rabbimiz var, her şey var. O mutlaka bizi bizden daha iyi düşünür. Ona teslim olmalı, hakkımızda takdir ettiği her şeyin bir hikmeti olduğunu düşünmeliyiz.
Merak etmeyin. Dünya kesinlikle "sevdiğimizden" ibâret değildir. Hayat her şeye rağmen devam etmekte ve her şey bizim mutluluğumuz için çalışmaktadır.
Hayatı zehir etmeye hiç gerek yoktur.