Neler Yeni

Hoşgeldiniz İslami Forum Sayfası

Tüm özelliklerimize erişmek için şimdi bize katılın. Kaydolduktan ve oturum açtıktan sonra, konular oluşturabilir, mevcut konulara yanıtlar gönderebilir, diğer üyelerinize itibar kazandırabilir, kendi özel mesajınızı edinebilir ve çok daha fazlasını yapabilirsiniz. Ayrıca hızlı ve tamamen ücretsizdir, peki ne bekliyorsunuz?
Blue
Red
Green
Orange
Voilet
Slate
Dark

Su gibi akıp giden zaman ve GENÇLİK ! (1 Kullanıcı)

AcizBirKul.

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
3 Ağu 2012
Mesajlar
635
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
34
Anneannelerimizden , dedelerimizden hatta anne ve babalarımızdan her zaman duyduğumuz tanıdık bir sözdür
''Gençlik su gibi akıp geçti,nasıl geçtiğini anlamadık,keşke tekrar o zamanlara dönebilseydik''

İşte bu sayfada gençliğimizin kıymetini bilmek keşkelere yer vermemek,Allah(c.c)'ın sevdiği gençler arasına girmek adına bazı paylaşımlarda bulunacağız...
Gençliğin sorunlarına İslami açıdan cevaplar sunacağız...

Forumda da bir çok genç kardeşimizin olduğunu düşünerek böyle bir konu açıyorum
Okumanın zor olmaması ve sıkılmamak adına her gün bir yazıya yer verelim İnşAllah


Gençlik ve Aşk

Bence başlangıç için güzel bir konu :a03:

Öncelikle şunu belirtmek gerekir ki, âşık olunabilen varlıklar çoktur. Allah (c.c.), Peygamberimiz (a.s.m.), Allah dostları, anne, baba, evlât, hayat arkadaşı diye başladığımız listeyi uzatabiliriz.

Fakat biz burada gençliğimizi daha çok ilgilendiren "karşı cinsle duygusal ilişki" konusu üzerinde durmak istiyoruz.

Dinimiz, öncelikle şunu söylüyor: "Sen senin olmadığın gibi, duyguların da senin değildir. Kime âitse onun çizdiği çerçeveye göre hareket et."

Evet, biz bize âit değiliz. Biz her şeyimizle bizi yoktan yaratan Rabbimize âitiz. O bizi yoktan yaratıp, en güzel sûreti verdi. Uçsuz bucaksız kâinatı güzelliklerle donattı. Bize hem sevgiyi verdi, hem seveceğimiz varlıkları yarattı.

O halde bu sevginin ilk sarf edileceği yer, bizzat bize bu duyguyu veren Allah'tır. O bizi yaratmasaydı, sevgiyi ve sevdiklerimizi tanıyamazdık. Çünkü sevdiklerimizdeki güzellik, mükemmellik, hoşluk; Onun güzelliğinden, Onun kemâlinden, Onun letâfetinden gelmektedir. O, her şeyi güzelleştiren güzeller güzelidir.

Şu halde başta Onu ve Onun Sevgili Resûlünü (a.s.m.) ve Onun sevdiklerini sevmemiz gerekir.

Eğer Onu seversek, Onun rızâsını kazanmaya çalışırız. Rızâsını kazanmak için Onun emirlerini tutar, yasaklarından kaçarız.

O zaman her konuda olduğu gibi, "sevgi ve aşk" konusunda da Allah'ın bizim için hayırlı gördüğü emir ve yasaklara uyarız.

Onun "Sev" dediğini sever, "Sevme" dediğini sevmeyiz.

İşte Allah'ı ve Peygamberi (a.s.m.) sevmek, İslâmı bilmek, yaratılış gayemize uygun bir şekilde yaşamaya çalışmak, bizi cinsel yönden gelen şiddetli teşviklere karşı güçlü edecektir. Belki bütün dünyamızı kapladığını zannettiğimiz bir duygunun, her şeyi halletmediğini, sadece değeri nispetinde bir önemi olduğunu öğretecektir.

Böylece gerçekleri daha iyi öğrenmek mümkün olacaktır. Duygu yerine akıl, hayal yerine gerçek, nefis yerine kalp hâkim olacaktır.


Seven genç, her şeyin sevgilisinden ibâret olduğunu düşünür. Sevdiği her şeyin merkezindedir. Hayat, sevgi, mutluluk, huzur onun etrafında dönmekte, diğer varlıklar sanki ona hizmet etmektedir. Sanki ondan ayrılsa dünya duracak, hayat bitecek, kıyâmet kopacaktır.

Hayır! Gerçek, hiç de öyle değildir. Hayatta ondan başka, hattâ ondan değerli çok güzellik, mutluluk, huzur vardır. O olmayınca hayat bitmez. Dünya dönmeye devam eder, yağmur yine yağar, kuşlar yine öter.

İşte duygularını îman ve İslâmla doyuran bir genç, her şeyden önce bu gerçeği görür. Her şeyin hakkını verir. "Sevgili"nin "her şey" olmadığı gibi, "hiçbir şey" de olmadığını bilir. Onun meşrû dâirede olmak kaydıyla kıymeti nispetinde bir değeri olduğuna inanır.

Diyelim ki genç bir kardeşimiz hayatını İslâmiyete göre düzenledi. Allah'ın emirlerine uyuyor, yasaklarından kaçıyor, namazını hiç aksatmıyor. Elinden geldiğince tuzağa düşmemeye çalışıyor. Ne var ki, bir anlık gafleti veya iyi niyeti sonucu, karşı cinsten birisine gönlünü verebiliyor.

Bu durumda ne yapacaktır?

Burada en birinci kural şudur:

Allah'ın ve Resulünün (a.s.m.) yasakladığı bir şeyi, hiçbir düşünce meşrû kılamaz.

Bu bakımdan şu şartları uygulamalıyız:

1- Niyetimiz mutlaka hâlis olmalıdır. Hedefte nikâhla hayatımızı birleştirmek düşüncesi bulunmalıdır.

2- Nikâha kadar hiçbir şekilde—sözgelişi, kapalı bir mekânda yalnız kalmak dâhil—dinimizin hiçbir yasağı çiğnenmemelidir.

3- Sevilen taraf, kesinlikle Peygamberimizin (a.s.m.) tavsiye ettiği gibi, yani dindar olmalıdır. Yoksa "Zamanla dini öğrenir ve yaşar" gibi düşünceler nefsin aldatmacasından başka bir şey değildir.

4- Tarafların evlenme çağı gelmiş, hiç değilse yaklaşmış olmalıdır. Yoksa evlenmeye uzun zaman kala girişilen böyle bir hareket, sayısız günahla veya ayrılıkla sonuçlanacaktır.

5- Gençler hayalci değil, gerçekçi olmalıdır. "Senin için dünyayı fedâ ederim", "Sen yanımda olursan her yer Cennet bana", "Seninle ölüme bile giderim" gibi lâflar hikâyedir. Evlenince hepsi biter. Atalarımız, "Güzellik ekmeğe sürülmez" diyerek, yaşamak için ev, eşya, para gibi ihtiyaçların önemine dikkat çekmişlerdir. Bu bakımdan iyi bir meslek edinmek, yuva kurunca ihtiyaçlarını karşılayabilecek bir seviyede olmak îcab eder.

6- Böyle bir durumdan saygı duyduğumuz, büyük bir insanı haberdar etmek, onun tavsiyelerini almak gerekir.

7- Son olarak böyle bir yakınlaşmayı kısa zamanda nikâhla meşrû hâle getirmek lâzımdır. Bundan kastımız, evlenmeye yıllar varken dinî nikâh kıyıp her şeyin meşrû olduğunu sanmak değildir. Evlenmeye uzun bir zaman varken kıyılan böyle bir nikâhın mahzurları da olabilmektedir. Nikâh kıydırıp serbest hareket eden gençler, maalesef bağlayıcı bir durum olmayınca ayrılabilmektedirler ki, bu hiçbir şekilde tasvip edilemez. Nikâhtan kastımız, evlenmektir.


Genç kardeşlerimize asıl tavsiyemiz, idealist bir ruh taşımaları, İslâm dâvâsının yayılması için çırpınmaları, ebedî dâvâ yolunda deli divane olmalarıdır. Peygamberi (a.s.m.) örnek alan cevvâl bir gence, deryâyı bırakıp damlada boğulmak yakışmaz.

Ama insan hâli. Böyle bir imtihanla yüz yüze gelirsek, pes etmemek, mümkünse hiç zararsız, olmuyorsa en az zararla kurtulmak gerekir.

Hele bundan dolayı kendimizi mutsuz etmek, derbeder olmak, hayata küsmek, vazifelerimizi bırakmak, intiharı düşünmek asla semtimize uğramamalı; aklımızdan bile geçmemelidir.

Madem Rabbimiz var, her şey var. O mutlaka bizi bizden daha iyi düşünür. Ona teslim olmalı, hakkımızda takdir ettiği her şeyin bir hikmeti olduğunu düşünmeliyiz.

Merak etmeyin. Dünya kesinlikle "sevdiğimizden" ibâret değildir. Hayat her şeye rağmen devam etmekte ve her şey bizim mutluluğumuz için çalışmaktadır.

Hayatı zehir etmeye hiç gerek yoktur.
 

AcizBirKul.

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
3 Ağu 2012
Mesajlar
635
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
34
Peygamber Efendimiz (a.s.m.), ölüm döşeğinde olan bir gencin yanına girdi ve ona, "Sen kendini nasıl buluyorsun?" diye sordu. Genç, "Ben Allah' (ın affın)ı umarımYâ Resûlâllah! Ve günahlarımdan da korkarım" dedi. Bunun üzerine Resûlâllah (a.s.m.) buyurdu ki, "Bu vakitte herhangi bir kulun kalbinde bağışlanma umudu ve günah korkusu birleşince mutlaka Allah o kuluna dilediğini verir ve onu korktuğu azabından emin kılar." (Neseî, Zühd: 31)
 

AcizBirKul.

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
3 Ağu 2012
Mesajlar
635
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
34
Her gün bir yazı dedik ama bu mükemmel yazıyı bekletemezdim :)

Yüce Peygamberimiz (a.s.m.) bir hadislerinde, "Size hayırlı gençleri tavsiye ederim. Çünkü, onların kalbi daha incedir. Allah beni doğrulukla ve müsamahayla gönderdi. Bana gençler yanaştı, ihtiyarlar muhâlefet etti" buyurdu ve şu mealdeki âyeti okudu: "Zaman uzadı da kalpleri katılaştı. Onların çoğu fâsıktırlar." (Hadîd Sûresi: 16)


Gerçekten de bu hadis çok büyük bir gerçeği ifâde etmektedir. Peygamberimizin etrafında Mekke ve Medineli gençler pervane olmuş, ihtiyarlar ise karşı çıkmış, onun dâvâsını yok etmeye çalışmıştır.

Erkekler içinde ilk Müslüman olma şerefine erişen Hz. Ali (r.a.) Efendimiz, henüz 10 yaşındaydı. Bir gün sahabeler içinde Resulüllah, hicrete ve savaşa mâruz kaldığında, kendisini kimin koruyacağını sormuştu. Hz. Ali, "Ben korurum" diye haykırdığında 12 yaşında bir gençti.

15 yaşında Müslüman olan Zübeyir bin Avvam, "Her peygamberin bir havarisi (yardımcısı) vardır. Benim de havarim Zübeyir'dir" müjdesine nâil olan bir genç olarak bütün hayatını İslâma hizmet yolunda geçirmişti. Yine onunla, genç yaşta İslâmla şereflenen Talha bin Ubeydullah için Peygamberimiz (a.s.m.), "Talha ve Zübeyir, Cennette benim komşularımdır" buyurmuştur.

Müslüman olduğunda genç yaşta baba ocağından ayrılmak zorunda kalan Ebû Ubeyde bin Cerrah (r.a.), Yüce Peygamberimizin (a.s.m.) "Her ümmetin bir emini vardır. Bu İslâm ümmetinin de emini Ebû Ubeyde bin Cerrah'dır" iltifâtına mazhar olmuş ve Yemenliler İslâmiyeti öğretecek bir kişiyi istediklerinde Peygamberimiz tarafından Yemen'e gönderilmiştir.

19 yaşında İslâmla şereflenen cevvâl bir genç olan Sa'd bin Ebî Vakkas (r.a.), tam bir îman eri ve İslâm fedâisiydi. Uhud Savaşının en hararetli zamanında Peygamberimizin etrafında etten bir sur ören sahabelerden biri olan Sa'd bin Ebî Vakkas, "At Sa'd, at! Annem babam sana fedâ olsun" şeklinde iltifât-ı Peygamberîye mazhar olmuştur.

Said bin Zeyd (r.a.), 19-20 yaşlarında iken hanımıyla birlikte Müslüman olmuş, bütün ömrünü İslâmın yayılmasına vakfetmişti.

Her biri destansı bir hayat yaşayan Mus'ab bin Umeyr, Abdullah ibni Ömer, Enes bin Mâlik, Muaz bin Cebel, Üsâme bin Zeyd, Bera bin Azib de, genç yaşta Müslüman olup, Resulüllahın etrafından ve emrinden ayrılmayan, İslâm fedâisi delikanlılardı.

Gençler Kâinatın Efendisine koşarken, onların bazısının anne ve babaları, çocuklarının İslâmdan vazgeçmeleri için baskı ve işkence yapıyorlardı.

Yüce Peygamberimiz, bu hadisleriyle hem tarihî bir tesbit yapıyor, hem de dinî hizmetlerin motor gücünü gençlerin meydana getireceğini haber vermiş oluyordu. Çünkü, "onların kalbi daha incedir" ifâdesi, gençlerin yenilikleri ve güzellikleri kabule daha yatkın olduğunu, yaşlıların ise eski bilgi ve alışkanlıklardan zor kurtulacaklarını ortaya koyuyor.

Bu hadis gençlere de bir uyarı niteliğindedir. Sanki Resulüllah, "Ey gençler! Sizin kalbiniz iyiyi ve doğruyu kabul etmeye yatkındır. O halde bu çağı iyi değerlendirin. İyi ve güzel olanları öğrenin ve yaşayın. Gençler benim etrafımda pervane oldu. Siz de İslâm dâvâsının fedâileri olun" demektedir.

Yine şu hadîs, gençlerin bu yönünü tesbit bakımından ehemmiyetlidir:

Semûre bin Cündüb (r.a.) "Müşriklerin ihtiyarlarını öldürün, gençlerini sağ bırakın" hadîsini aktardı. Abdullah dedi: "Babama bu 'yaşlıları öldürün' hadîsinin îzahını sordum. Şöyle dedi: 'Yaşlı Müslüman olmayabilir. Gencin fıtratı ise İslâma yaşlılardan daha yakın olduğu için İslâma girebilir. Şerh, genç demektir.'" (Müsned, 5: 13)

Nitekim, "Her çocuk (İslâm) fıtratı üzerine doğar. Sonra anne ve babası onu Yahudi, Hıristiyan veya müşrik yapar" (Tirmizi, Kader: 5) şeklindeki hadis, insanın dünyadaki menfî etkilenmesini açıklamaktadır. Bir bakıma, çocukluğa yakın olan insan daha saf ve berrak, dünyada daha fazla duran ve ölüme yaklaşan ise karışık ve günahkârdır. Ancak bu durum, İslâmın güzelliklerini bilmeyen ve yaşamayanlar için geçerlidir. Yoksa, hayatını Allah'ın dinine göre düzenleyen ve onun yayılması için çalışan kimseler, yaşlandıkça yükselir ve gelişirler.

Allah gençlerimizi, Resulüllahın dâvâsı etrafında pervane olanlardan eylesin.
 

ibra

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
25 Eyl 2009
Mesajlar
6,106
Tepki puanı
12
Puanları
38
Yaş
30
Konum
Konya
forum konusu olarak çok güzel bi başlık olmuş :)
Su gibi akıp giden zaman ve GENÇLİK !

ALLAH Razı olsun

Onun "Sev" dediğini sever, "Sevme" dediğini sevmeyiz.



Sevgilisi (!) olmayan gençlerin, kimi zaman ve kimi yerlerde ezik görüldüğü günümüzde bu şuurda ve nefsine hakim olmak ALLAH katında çok değerlidir heralde :)


Böylece gerçekleri daha iyi öğrenmek mümkün olacaktır. Duygu yerine akıl, hayal yerine gerçek, nefis yerine kalp hâkim olacaktır.
Bu cümle çok güzel :)

Allah'ın ve Resulünün (a.s.m.) yasakladığı bir şeyi, hiçbir düşünce meşrû kılamaz.
Bunuda kafamıza iyice sokarsak imanımız tehlikeye girmez :) en azından hatamızı kabul etmeliyiz emirleri inkar etmemeliyiz .
 

ibra

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
25 Eyl 2009
Mesajlar
6,106
Tepki puanı
12
Puanları
38
Yaş
30
Konum
Konya
Yüce Peygamberimiz, bu hadisleriyle hem tarihî bir tesbit yapıyor, hem de dinî hizmetlerin motor gücünü gençlerin meydana getireceğini haber vermiş oluyordu. Çünkü, "onların kalbi daha incedir" ifâdesi, gençlerin yenilikleri ve güzellikleri kabule daha yatkın olduğunu, yaşlıların ise eski bilgi ve alışkanlıklardan zor kurtulacaklarını ortaya koyuyor.




Bu hadis gençlere de bir uyarı niteliğindedir. Sanki Resulüllah, "Ey gençler! Sizin kalbiniz iyiyi ve doğruyu kabul etmeye yatkındır. O halde bu çağı iyi değerlendirin. İyi ve güzel olanları öğrenin ve yaşayın. Gençler benim etrafımda pervane oldu. Siz de İslâm dâvâsının fedâileri olun" demektedir.


ALLAH celle celalühü razı olsun bu yazıda çook güzeldi :)
Onlar beşikten mezara islam a hizmet etmişler ALLAH şefaatlerini nasip etsin :)
 

AcizBirKul.

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
3 Ağu 2012
Mesajlar
635
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
34
forum konusu olarak çok güzel bi başlık olmuş :)
Su gibi akıp giden zaman ve GENÇLİK !

ALLAH Razı olsun

Onun "Sev" dediğini sever, "Sevme" dediğini sevmeyiz.



Sevgilisi (!) olmayan gençlerin, kimi zaman ve kimi yerlerde ezik görüldüğü günümüzde bu şuurda ve nefsine hakim olmak ALLAH katında çok değerlidir heralde :)


Böylece gerçekleri daha iyi öğrenmek mümkün olacaktır. Duygu yerine akıl, hayal yerine gerçek, nefis yerine kalp hâkim olacaktır.
Bu cümle çok güzel :)

Allah'ın ve Resulünün (a.s.m.) yasakladığı bir şeyi, hiçbir düşünce meşrû kılamaz.
Bunuda kafamıza iyice sokarsak imanımız tehlikeye girmez :) en azından hatamızı kabul etmeliyiz emirleri inkar etmemeliyiz .

Allah(c.c) senden de okuyan gözlerinden de razı olsun :)
Evet güzel bir konu oldu kardeşim
Zamana yenik düşmeden Ümmet bilincinde olmamız lazım
Yaşlanınca yaparım yaşlanınca kılarım yaşlanınca hacca giderim mantığından kurtulmamız lazım
 

AcizBirKul.

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
3 Ağu 2012
Mesajlar
635
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
34
"Bir genç ilim ve ibâdet içinde yetişir, olgunlaşırsa, Allah Kıyâmet Günü ona yetmiş iki sıddîkın sevabı kadar sevap verir." (Taberânî'nin Kebir'inden)

Peygamber Efendimiz (a.s.m.) "Gençliğinde ilim öğrenen taştaki damga gibi, yaşlılığında öğrenen ise, su üzerine yazı yazan gibidir" (Keşfü-l Hafâ, 2: 66) buyurarak, gençlikte öğrenilen ilmin daha kalıcı olduğunu belirtmiştir.
 

AcizBirKul.

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
3 Ağu 2012
Mesajlar
635
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
34
Bediüzzaman Hazretlerinin sâdeleştirerek aldığımız şu ifâdeleri çok ibretlidir:

"Ey bu vatan gençleri! Avrupalıları taklide çalışmayınız! Acaba, Avrupa'nın size ettikleri hadsiz zulüm ve düşmanlıktan sonra, hangi akıl ile onların eğlencelerine ve bâtıl fikirlerine ittibâ edip emniyet ediyorsunuz? Yok, yok! Akılsızca taklit edenler, onlara uymak değil, belki şuursuz olarak onların safına katılıp kendi kendinizi ve kardeşlerinizi idam ediyorsunuz. Biliniz ki, siz ahlâksızcasına ittibâ ettikçe, hamiyet dâvâsında yalancılık ediyorsunuz! Çünkü şu surette uymanız, milliyetinizi küçümsemektir ve milletle alay etmektir." (Lem'alar, s.116)
 

AcizBirKul.

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
3 Ağu 2012
Mesajlar
635
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
34
Bilmediğimiz ne kadar çok şey var Müzik ...

Bilmediğimiz ne kadar çok şey var Müzik ...

Bir müzik parçasının sözleri, İslâmın temel prensipleriyle çelişmemelidir. Çünkü Yüce Peygamberimiz (a.s.m.), "Gayr-i meşrû meseleleri, küfrü konu alan şiir, şeytanın nağmelerindendir" (Câmiüssağîr: 1609) buyurmuştur. Bunun için müzik parçasının sözleri, nezih ve ulvî mânâları taşımalı; ahlâk dışı, îman esaslarına aykırı ve bayağı olmamalıdır.

Yine Peygamberimizin (a.s.m.) şu hadisleri bize müzik konusunda ölçü olmaktadır:

"Şarkıcı kadının aldığı para haramdır. Şarkı söylemesi haramdır. Onlara bakmak haramdır. Aldığı para köpek satımı karşılığında aldığı para gibidir. Köpeğin parası haramdır. Eti haramla beslenen kimseye Cehennem ateşi daha lâyıktır." (Taberânî'nin Kebir'inden)
 

Aşk-ı Hicab

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
15 Şub 2009
Mesajlar
12,148
Tepki puanı
25
Puanları
38
Yaş
40
Gençlik ve Aşk..
Yıllar önce okuduğum kitap..
Cemil Tokpınar'la ilk tanıştımda aldığım üç kitabından biriydi..
Tam olarak hatırlamıyorum ama Cemil Tokpınar sade, yalın,samimi ve etkili anlatıyor..
Beni samimiyeti etkiliyor.. Okuyucularıyla yakinen ilgileniyor..
Rabbim ondan razı olsun.. Benim üzerimde hakkı büyüktür..
Senden de razı olsun kardeşim.. Bü güzel paylaşımın için..
 

Aşk-ı Hicab

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
15 Şub 2009
Mesajlar
12,148
Tepki puanı
25
Puanları
38
Yaş
40
Madem Rabbimiz var, her şey var. O mutlaka bizi bizden daha iyi düşünür.
Ona teslim olmalı, hakkımızda takdir ettiği her şeyin bir hikmeti olduğunu düşünmeliyiz.


 

AcizBirKul.

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
3 Ağu 2012
Mesajlar
635
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
34
Gençlik ve Aşk..
Yıllar önce okuduğum kitap..
Cemil Tokpınar'la ilk tanıştımda aldığım üç kitabından biriydi..
Tam olarak hatırlamıyorum ama Cemil Tokpınar sade, yalın,samimi ve etkili anlatıyor..
Beni samimiyeti etkiliyor.. Okuyucularıyla yakinen ilgileniyor..
Rabbim ondan razı olsun.. Benim üzerimde hakkı büyüktür..
Senden de razı olsun kardeşim.. Bü güzel paylaşımın için..

Allah(c.c) hepimizden razı olsun cümleten ve ebeden
Vesile olandan bildirenden okuyandan :)
Gözlerine sağlık kardeşim
 

VaVeyla

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
9 Şub 2009
Mesajlar
11,102
Tepki puanı
22
Puanları
38
Konum
Mevlana diyarı
tek kelimeyle muhteşem bi konu olmuş. yazılarda harika kesinlikle okunması gerekir

eyvallah can :)
 

ibra

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
25 Eyl 2009
Mesajlar
6,106
Tepki puanı
12
Puanları
38
Yaş
30
Konum
Konya
Bediüzzaman Hazretlerinin sâdeleştirerek aldığımız şu ifâdeleri çok ibretlidir:

"Ey bu vatan gençleri! Avrupalıları taklide çalışmayınız! Acaba, Avrupa'nın size ettikleri hadsiz zulüm ve düşmanlıktan sonra, hangi akıl ile onların eğlencelerine ve bâtıl fikirlerine ittibâ edip emniyet ediyorsunuz? Yok, yok! Akılsızca taklit edenler, onlara uymak değil, belki şuursuz olarak onların safına katılıp kendi kendinizi ve kardeşlerinizi idam ediyorsunuz. Biliniz ki, siz ahlâksızcasına ittibâ ettikçe, hamiyet dâvâsında yalancılık ediyorsunuz! Çünkü şu surette uymanız, milliyetinizi küçümsemektir ve milletle alay etmektir." (Lem'alar, s.116)

ALLAH razı olsun
Ben görüyorumki günümüzde dizi ler bu görevi yürütüyor malesef :( ...
 

ibra

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
25 Eyl 2009
Mesajlar
6,106
Tepki puanı
12
Puanları
38
Yaş
30
Konum
Konya
Bir müzik parçasının sözleri, İslâmın temel prensipleriyle çelişmemelidir. Çünkü Yüce Peygamberimiz (a.s.m.), "Gayr-i meşrû meseleleri, küfrü konu alan şiir, şeytanın nağmelerindendir" (Câmiüssağîr: 1609) buyurmuştur. Bunun için müzik parçasının sözleri, nezih ve ulvî mânâları taşımalı; ahlâk dışı, îman esaslarına aykırı ve bayağı olmamalıdır.

Yine Peygamberimizin (a.s.m.) şu hadisleri bize müzik konusunda ölçü olmaktadır:

"Şarkıcı kadının aldığı para haramdır. Şarkı söylemesi haramdır. Onlara bakmak haramdır. Aldığı para köpek satımı karşılığında aldığı para gibidir. Köpeğin parası haramdır. Eti haramla beslenen kimseye Cehennem ateşi daha lâyıktır." (Taberânî'nin Kebir'inden)
ALLAH celle celalühü razı olsun
Hadis-i şerifte köğeğin parası haramdır diyor fakat araştırmalarım sonucu yarar sağlayan yani çoban köpeği v.b hayvanların satımında kazanılan para helaldir deniliyor yarar sağlamayanlar haramdır deniliyor :)
 

AcizBirKul.

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
3 Ağu 2012
Mesajlar
635
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
34
ALLAH celle celalühü razı olsun
Hadis-i şerifte köğeğin parası haramdır diyor fakat araştırmalarım sonucu yarar sağlayan yani çoban köpeği v.b hayvanların satımında kazanılan para helaldir deniliyor yarar sağlamayanlar haramdır deniliyor :)

Sağol kardeşim güzel bilgilerin için Allah(c.c) razı olsun :)
 

ibra

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
25 Eyl 2009
Mesajlar
6,106
Tepki puanı
12
Puanları
38
Yaş
30
Konum
Konya
Resulullah.org | Sevgililer Sevgilisi(Aleyhissalatu Vesselam)
sedaa kardeşimden alıtı :)


Cemil tokpınarın yazıları var gerçekten çok güzel faydalı makalelermiş :) acizbirkul kardeşim siz özet lemişsiniz çok iyi olmuş malüm ben ve benim yaşımdaki bir çok kardeşim uzuun bir yazı görünce okumaktan vazgeçebiliyor :D


------------------------------------------------------------------------
Gençlik ve Moda

genclikvemoda.png
Gençliğimizi birçok bakımdan sıkıntıya atan hususlardan birisi, "moda"dır.

Moda, dört mevsime göre değişebilmektedir. Giyimde, saç tipinde, ev eşyaları ve takılarda, dekorasyonda ve hayat tarzına etki eden her şeyde meydana gelen sık değişikliklere "moda" deniyor.

Gençlerin modayı tâkip etmesi, zevklerine ve gelir seviyelerine göre değişiyor. Senede bir değişiklik yapan olduğu gibi, bir toplantı veya düğünde giydiği elbiseyi bir daha giymeyenlere de rastlanıyor.

Güzellikler ve hikmet dini olan İslâmda bu mânâda bir "moda" anlayışı yoktur. Ama, değişim ve yenilik vardır.

İslâm, dünyevî ve nefsî isteklerden kaynaklanan modaya niçin olumsuz yaklaşmaktadır?

Çünkü, modanın temel esprisi olan sürekli ve sık değişim, israfa sebep olmaktadır. İsraf ise dinimizde yasaktır. Rabbimiz, "Yeyiniz içiniz, israf etmeyiniz. Muhakkak ki Allah, müsrifleri sevmez" buyurmaktadır. (A'raf: 31)

Moda, gerçek ve zarurî bir ihtiyaçtan değil, his ve hevâdan, zevk ve sefâdan kaynaklanmaktadır.
Modanın kaynağı dünyevîliği esas alan Batıdır. Bunların dinî bir kaygısı yoktur. Bu yüzden "moda" olarak ortaya çıkan bir şey, bizim temel dinî prensiplerimizle çatışabilmektedir.
Meselâ, tesettüre uygun olmayan elbiseleri hiçbir şekilde giymek câiz değildir. Çünkü, farklı ölçülerde de olsa belirli yerlerini örtmek erkek ve kadın için farzdır.
Modanın özünde başka milletlere benzemek esastır. Mü'minler ise, başka milletlere benzemekten men edilmişlerdir. Yüce Peygamberimiz (a.s.m.), "Kim bir millete benzerse o onlardandır" (Ebû Dâvud, Libas: 5) buyurmuştur.
Hadislere dikkat edilirse, Peygamberimizin (a.s.m.) ibâdetlerin günü ve tarzı hususunda bile başka milletlere muhâlefet ettiği görülür.
Bunun için mü'min bir genç, başka bir milletin giyimini, saç tipini, eğlence şeklini, hayat tarzını taklit edemez.

Moda hususunda şu hadislerde de alacağımız dersler vardır:

"Allah kadın elbisesi giyen erkeğe ve erkek elbisesi giyen kadına lânet etsin" (Ebû Dâvud, Libas: 28)
"Allah erkeklere benzemeye çalışan kadınlara ve kadınlara benzemeye çalışan erkeklere lânet etsin." (Buharî, Libas: 61)
"Altın ve ipek ümmetimin kadınlarına helâl, erkeklerine ise haramdır." (Taberânî'nin Kebir'inden)
"Allah, yüzleri kırmızıya boyayana ve yüzünü kırmızıya boyatana lânet etsin." (Müsned, 6: 250)
Görüldüğü gibi, dinimizin bir prensibi de, cinslerin kendine has özelliklerini korumalarıdır. Bunun için erkek ve kadının giyimi, saç tipi, hâl ve hareketinin birbirine benzememesi gerekir. Kadının kendine has hayası ve tesettürü olduğu gibi, erkek de ciddi ve vakarlı olmalıdır.
Modanın ise böyle bir kaygısı ve ayrımı yoktur.
Zaten moda dünyevî, hissî, nefsî olduğu için dinin prensiplerini hiç nazara almaz. İslâmın emir ve yasakları ise, İlâhîdir. İlâhî prensipler, dünyevî ve nefsî gerekçelerle iptal edilemez.
Bunun için mü'min bir genç, hiçbir şekilde modanın tâkipçisi olup, başka milletlere benzeyemez.
Biz başkalarına benzemek yerine, kendi değerlerimizi korumalıyız. Bir hayat tarzı taklit edildiği zaman, pislikleriyle birlikte gelir. Söz gelişi, Batı tipinde bir ev dekorasyonunda salonun köşesinde bir sürü resimleri, heykelcikleri, barı da kabul etmek gerekir. Oysa bizim dekorasyonumuzda, hat yazıları, kıble esasına uygun yerleşim, ibâdetimize imkân verecek bir düzen esastır.
Bununla beraber dinimizde yenilik ve değişim vardır. Ancak bu değişim, "israfa sebep olmamalı, başka bir millete benzememeli, dinimizin emir ve yasaklarıyla çelişmemeli"dir.
Yazar:
Cemil Tokpınar
 

Bu konuyu görüntüleyen kişiler

Üst Alt