Neler Yeni

Hoşgeldiniz İslami Forum Sayfası

Tüm özelliklerimize erişmek için şimdi bize katılın. Kaydolduktan ve oturum açtıktan sonra, konular oluşturabilir, mevcut konulara yanıtlar gönderebilir, diğer üyelerinize itibar kazandırabilir, kendi özel mesajınızı edinebilir ve çok daha fazlasını yapabilirsiniz. Ayrıca hızlı ve tamamen ücretsizdir, peki ne bekliyorsunuz?
Blue
Red
Green
Orange
Voilet
Slate
Dark

"Stratejik Derinlik" ve "Fırıncı" (1 Kullanıcı)

gurbette

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
11 Eki 2008
Mesajlar
2,850
Tepki puanı
1
Puanları
0
Yaş
50
degerli ve uyarici bir paylasim oldu tesekkurler kardesim.
Nato, ser ekseni (ve maalesef Turkiye de bunun icinde) islam dunyasinin etrafi cevrilmeye baslandi ve bunu acik olarak bizim liderlerimiz soyleyemesede iran ve diger islam ulkelerine yönelik oldugu asikar, nitekim burada fransiz stratejistler televizyonlardaki yapmis olduklari tartismlarda bu fuze kalkaninin iran a yönelik oldugunu anlatiyorlar...
Devlet' in basindaki sayin yöneticiler " yola yeni cikiyoruz, yeter ki dik duralim" sözlerinizi unutmayiniz!
vesselam
 

ibra

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
25 Eyl 2009
Mesajlar
6,106
Tepki puanı
12
Puanları
38
Yaş
30
Konum
Konya
TBMM, Füze Kalkanı Projesi'ni reddetsin

images



Büyük Birlik Partisi (BBP) Genel Başkan yardımcısı Ahmet Şanverdi, Füze Kalkanı Projesi'nin uzun soluklu ''şer projesi'' olduğunu öne sürerek, TBMM'nin projeyi reddetmesini istedi.

Büyük Birlik Partisi (BBP) Genel Başkan yardımcısı Ahmet Şanverdi, yaptığı yazılı açıklamada, projenin kabul edilmesinin akıl ve izan sahibi insanların kabul edebilecekleri bir tavır olmadığını belirtti.

Projenin tüm müttefik ülkeleri kapsaması gerektiğini ve tehdit olarak herhangi bir ülke adı verilmemesi gerektiği tezinin de, ''vaziyete kılıf uydurmak'' olduğunu ileri süren Şanverdi, şunları kaydetti:

''NATO'nun füze kalkanından Türkiye'ye bir hayır gelmeyeceği tarihi tecrübeyle sabittir. İslam ülkelerini hedef alan bu projede, Türkiye'nin yer alması son derece isabetsiz olmuştur. Türkiye'ye yerleştirilecek füze kalkanlarının İran'ı hedef aldığı bilinen bir gerçektir. Türkiye'nin toprakları ve karasuları artık komşu ülkelerin işgalinde bir rampa olarak kullanılabilecektir. Türkiye sınırları içerisinden komşularımıza karşı tehdit algılamasına dahi izin vermemeliyiz.

Kaldı ki bu füze sistemi bir NATO değil, ABD projesidir. ABD bu projeyi tek başına yapmak yerine tıpkı Irak ve Afganistan işgallerinde olduğu gibi NATO'yu ve müttefik ülkeleri işin içerisine çekmek istemektedir.

Bu proje neresinden bakılırsa bakılsın Türkiye'nin onaylayabileceği bir proje değildir ve Türkiye'ye hiçbir faydası yoktur.

Proje uzun soluklu şeytani şer projesidir ve İsrail'i koruma projesidir ki, maalesef Türkiye bu şer projesinin baş mimarlarından biri haline gelmiştir. TBMM, Füze Kalkanı Projesi'ni reddetsin.''

islami gündem

meclise sunulacağını bilmiyordum ..
inşaALLAH geçmez
 

mürmüdük

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
7 Tem 2009
Mesajlar
6,952
Tepki puanı
1
Puanları
0
Yaş
53
Web Sitesi
anadoluhaber.blogcu.com
Wikileaks: ABD'ye göre Davutoğlu tehlikeli
images



WikiLeaks sitesi yayınladığı belgelerde ABD'nin Başbakan Erdoğanın 'gizli bir İslamcı ajandası' olduğuna inandığı iddialarına yer verdi.


Yine yayımlanan bir başka belgede ABD'li diplomatların ağzından çıkan bazı şok sözlere yer veriliyor. Buna göre ABD'li diplomatlar Türkiye'nin Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu için "Tehlikeli ve deli" ifadelerini kullanıyor. Ayrıca ABD'li diplomatlar son dönemde yaşanan gelişmelerle ilgili olarak da "Türkiye'nin ekseni doğuya kayıyor. AB'ye üye olması zor" diyor.

ABD DAVUTOĞLU'NUN NEO-OSMANLI ÇİZGİSİNDEN RAHATSIZ
Yine belgelerde Başbakan Erdoğan’ın danışmanları ile Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu’nun Ankara’nın ötesini gören bir perspektifleri olmadığı belirtilerek, Davutoğlu’nun Neo Osmanlı vizyonundan Amerika’nın kaygı duyduğu ifade ediliyor.

İngiliz The Guardian gazetesi, Wikileaks'in açıkladığı son gizli belgelerde 'ABD'nin, Türkiye'yi İran konusuna karışmaktan vazgeçirme çabalarının başarısızlıkla sonuçlandığının ortaya çıktığını' bildirdi.

Dünyadaki birkaç gazeteyle birlikte Guardian gazetesi de, Wikileaks'in açıkladığı ABD Büyükelçiliklerinden gönderilen gizli belgelere yer verdi.

Gazetenin internet sitesinde, 17 Kasım 2009 tarihli belgede, ABD Dışişleri Bakanlığı'nın Avrupa ve Avrasya İşlerinden Sorumlu Bakan Yardımcısı Philip Gordon ile Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu arasında yapılan görüşmenin gizli belgesi de yer aldı. 12 Kasım 2009'da 40 dakika süren görüşmeyle ilgili ABD'nin Ankara Büyükelçisi James Jeffrey'nin ismiyle yer alan belgede, Davutoğlu'nun 'İranlılar'ın Türkiye'ye güveninin tam olduğunu ve Türkiye'nin İran Cumhurbaşkanı Mahmud Ahmedinejad'ı İran hükümetindeki diğer kişilerden daha esnek gördüğünü söylediği' belirtildi.

Belgede ayrıca şu ifadeler yer aldı:

'Davutoğlu, İran'a yönelik yaptırımların ya da askeri güç kullanımının olumsuz sonuçları olacağını söyledi. Gordon ise İran'ın nükleer silah edinme ihtimalinin sonuçları konusunda ısrarcı oldu. Davutoğlu, bu sonuçları bildiklerini ve pek tabii riskin farkında olduklarını söyledi. Bu nedenle Türkiye, İranlılarla çok fazla çalışıyor.'

Guardian konuya ilişkin gizli belgeye, 'Bu görüşmede Gordon, Davutoğlu'nu, İran'ın nükleer programı konusunda Türkiye'nin arabuluculuğunun yardımcı olmayabileceği konusunda ikna etmeye çalışıyor, ancak bunda başarılı olmuyor' yorumuyla yer verdi.
 

mürmüdük

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
7 Tem 2009
Mesajlar
6,952
Tepki puanı
1
Puanları
0
Yaş
53
Web Sitesi
anadoluhaber.blogcu.com
Davutoğlu: Son 8 yılla yetinmeyeceğiz
YENİ BİR DÜNYA DÜZENİ KURULACAKSA O DÜZENİN TEMEL TAŞI TÜRKİYE OLACAKTIR...

images


Türkiye'nin yaklaşık 180 büyükelçisini bir araya getiren 3. Büyükelçiler Konferansına Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu başkanlık ediyor. Davutoğlu, yeni bir dünya düzeni kurulacağını ve Türkiye'nin rolünü anlattı.

Dünyada düzen değişecekse, bunun öncüsü Türkiye olacak
Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu, Türkiye'nin artık bekleyip, dünyada yeni bir düzen oluştuktan sonra tepki veren bir ülke olamayacağını söyleyerek, "Eğer yeni bir düzen kurulacaksa o düzenin temel taşını atan ülkelerin başında geleceğiz. Buna hakkımız var, buna tecrübemiz var, buna gücümüz de yeter" diye konuştu.

Türkiye'nin yaklaşık 180 büyükelçisini bir araya getiren Üçüncü Büyükelçiler Konferansı'nın açılışında konuşan Davutoğlu, yeni vizyoner diplomasi çerçevesinde Türkiye'nin dünyadaki gelişmeleri bekleyip, yeni düzen oluştuktan sonra bunlara tepki veren bir ülke olamayacağını belirterek, şunları kaydetti:

"Çünkü bunun bedelini Birinci Dünya Savaşı'nda yaşadık. Eğer bir düzensizlik varsa, bu düzensizliği ilk sorgulayacak ülkelerin başında geleceğiz ve eğer yeni bir düzen kurulacaksa, o düzenin temel taşını atan ülkelerin başında geleceğiz. Buna hakkımız var, buna tecrübemiz var, buna gücümüz de yeter. Bu kadar iddialı bir söylem dile getirdiğimizde hemen tepki veriliyor; 'Gücünüz yeter mi?' Evet, yeter."

Davutoğlu, Türkiye'nin geçmişten gelen köklü devlet geleneği ve diplomasisi ile birçok şeye gücünün yeteceğini, şimdi rahatsızlık doğuran şeyin Türkiye'nin tepki veren bir ülke konumu ile artık yetinmemesi olduğunu belirterek, son 8 yılda bu konum ile yetinmeyeceklerini gösterdiklerini bildirdi. "Bununla yetinmemiz tarihin akışının gerisinde kalmış olmamız anlamına gelir" diyen Bakan Davutoğlu, dinamik bir dünyaya karşı dinamik tepkiler vermeleri gerektiğini, eğer dünya sürekli değişiyorsa kendilerinin de statik olamayacağını kaydetti.
 

mürmüdük

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
7 Tem 2009
Mesajlar
6,952
Tepki puanı
1
Puanları
0
Yaş
53
Web Sitesi
anadoluhaber.blogcu.com
41501_100001387624845_3661_n.jpg


Tayyar Tercan

Bölgede'ki Tüm Yönetimler Kukla ve Zalimdir!

Koltuğunu bırakmamak pahasına düşmanla işbirliği yapanlar.
Koltuğa sahip olma adına düşmanla işbirliği yapanlar.
Koltuklarında sarsıntı olmasın diye , düşmanla işbirliği yapanla işbirliği yapanlar.
İki arada bir derede kafası karışmış kitleler
Ve sadece bir hadiseye değil, müslümanları ilgilendiren her konuda temel bir noktadan bakabilen, nisbetleri , fikirleri ve idealleri olanlar.


Oratadoğu da yaşananlara, ülkelerin ve grupların bakış açısı, aslında tuhaf bir şekilde ümmetin durumunu gösteriyor
Suriye, Yemen, Bahreyn, Irak, Cezayir, Libya, Fas, hala Tunus ve hala Mısır vs...


Bölgedeki tüm yönetimler kukla ve zalimdir !


Dikdatörlerin gitmesi gerek en başta ve hepsi de fırsat buldukça, kendilerine zararlı gördükleri samimi müslümanlara zulmetmiş yönetimler.


Ama dikdatörleri gönderenler biz olmalıyız...
Müslümanlar olarak biz !


Bölgeden gelen haberlerden, izlediğimiz görüntülerden ordaki samimi müslümanların ateş altında olduğunu, özellikle fırsattan istifade müslüman kimliği bilinenlerin hedef tahtasında olduğunu öğreniyoruz.


Ölenlerin acısını duyup öldürenlere öfkeleniyoruz.


Hamas - FKÖ anlaşmasının bir ayağı yerdeyken bir ayağı hala havada. Bu alelacele tutumu nasıl okumak gerek. Filistin davasını da bir yere oturttuk bakın bu konuda tedirgin olmayın mı denmek isteniyor.?
Daha büyük planların icrası için bazı seslerin kısılması mı gerekiyor...?


Dönemin ABD Dışişleri Bakanı Condoleezza Rice 7 Ağustos 2003 tarihinde Washington Post gazetesinde yayınlanan yazısında;
22 ülkenin sınırları ve rejimi değişecek “ diyordu, Ve başkanları W Bush çıkıp, BOP kapsamında projeyi ve haçlı savaşını ilan etti .
Bu gün bu hadiselere bakarken haçlıların yaptığı planları gözönünde tutmamak müslüman ferasetiyle bağdaşmaz.
İş, nerde durduğun, nasıl baktığınla alakalı. Ümmete fayda ve zarar noktasında mı bakıyorsun yoksa bir kesimin bir ülkenin bir yapının faydası için mi.?


Nisbetsiz ve idealsiz, hedefi olmayanların düştüğü durum, kafa karışıklığı....


Biz ümmetin, emperyalist haçlı siyonistlere karşı savaşını, bir bütün olarak değerlendiriyoruz. Cephe cephe savaş sürerken bir cephenin muharebesini, hem kendi içinde hem de bütün içinde değerlendirme zorunluluğu olduğunu düşünmekteyiz.


Bu bakış açısı emperyalist haçlıların hesaplarını bozucu bir tavır gerektirir.


Burada ben bir taraf olarak bakabilirim hadiseye. Fakat işin içindeki insanları, o bölgede o savaşın içinde bulunanları gözardı edersem bu uygun olmaz..


Suriye'de yaşananlar mesela. Ortak kanaat, müslümanların yönetimde söz sahibi olmaları ve artık rejimin eskisi gibi yürümemesidir. -daha ötesi mevcut yönetimin gitmesidir ve bu anlayış müslümanlar için yeni değildir.- Fakat şu hengamede gelen gideni aratır mı noktasında kaygılar var.


Öyle veya böyle orada olan şudur.
Bir sürü Filistinli örgüte destek olan bir yapı . Hizbullah'a destek olan bir yapı. Ve de israil in bu hatta geçmesinin önünde engel, senelerdir anti emperyalist duruşu olan bir yapı. (Sınırları ve rejimleri değişecek 22 ülke planıyla değerlendirin bu durumu)
Bölgedeki değişimlerin hangi merkezi nispet alarak ve neticede nasıl bir mahiyetle oluşacağı hala belirsizdir. Değişim sonucu gelenler müslümanlar mıdır?


Peki müslümanlar değilde ABD nin demokrasisiyle(!) gelenler olursa?


Yani müslümanların gardını düşüren, tipik yahudi projesi olan ve müslümanları daha beter hale sokacak olan, “demokrasi, insan hakları, özgürlük vs” mavallarıyla içi tamamen boşaltılmış hainler güruhu olursa?


Siz Amerika'nın özgürleştirdiklerinden misiniz?sorusunu düşünmek gerekiyor


Sıkıntı burda başlıyor.


Sıkıntının belkide daha büyüğü burada başlayacak..


Doğru düşünce olmadan, doğru düşünce faaliyeti olmaz.


Doğru düşünce olmadan doğru siyaset olmaz, duruş olmaz, tavır olmaz.
Ortalığı toz duman kapladığı hengamede, kimin ne yaptığı kimin kime hizmet ettiği kimin kiminle ne bedeller vererek antlaşmalar yaptığını bilemesek de, bizim; Hadiselere, ülkelere dostlara, düşmanlara hasılı tüm cihana karşı bir bakış açımız ve nisbetimiz var.


Bu manada doğru diye baktığımız, doğru olmasını istediğimizdir.


Ve vebal noktasında, değil müslüman kanı, zalimin zulmüne karşı kendi dininden olmasa dahi mazlum olduğu için yedi düveli karşısına alıp savaşan ecdadın soyundanız.... Bunu bilir buna inanırız....


Ötesi; kalblerin sahibi Allah'tır.


Allah küfürle savaşta müslümanların yardımcısı olsun !
 

mürmüdük

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
7 Tem 2009
Mesajlar
6,952
Tepki puanı
1
Puanları
0
Yaş
53
Web Sitesi
anadoluhaber.blogcu.com
newsweek-osmanli-canlanabilir.jpg


Newsweek:Osmanlı Yeniden Canlanabilir!



Amerikan Newsweek dergisi, ABD'nin Ortadoğu'dan çekilmesinden sonraki senaryoları sıraladı.

Senaryolardan biri de 'Yeniden canlanan Osmanlı İmparatorluğu' NEWSWEEK Dergisi'nde yayımlanan bir yazıda, 'Türkiye'nin gücünü göstermesiyle birlikte, yakında yeniden canlanmış bir Osmanlı İmparatorluğu ile karşı karşıya kalınabileceği' yorumu yapıldı.

Niall Ferguson imzasıyla yayımlanan, 'Ortadoğu'nun Bir Sonraki İkilemi' başlıklı yazıda, ABD'nin Ortadoğu'daki askeri varlığını azaltması noktasında, Cumhuriyetçi başkan adayları ile Başkan Obama arasında mutabakat bulunduğu belirtilerek, 'Hiç kimsenin yanıtlamak istemediği soru ise ABD'nin buradan çekildikten sonra neler olacağı sorusudur' denildi.


Yazıda, bu duruma ilişkin üç olası senaryo şöyle sıralandı:

'Mutlu senaryo': Ülkelerin ardı ardına Batı demokrasisini kucaklaması.

'Kabus senaryosu': Ya iç savaş ya da İslami devrimin ortaya çıkması.

'Yeniden canlanmış bir Osmanlı İmparatorluğu': Türkiye'nin gücünü göstermesiyle yakında yeniden canlanmış bir Osmanlı İmparatorluğu mümkün olabilir.

BALKON KONUŞMASINA DİKKAT
Osmanlı'nın dağılmasıyla kurulan Türkiye Cumhuriyeti'nin kurucusu Mustafa Kemal Atatürk'ün hedefi doğrultusunda bakışların tereddütsüz şekilde Batıya sabitlendiği, Tayyip Erdoğan'ın göreve geldiği 2003 yılından beri ise bu bu bakışın değiştiği savunulan yazıda 'Açıkça görülüyor ki Erdoğan'ın arzusu, Türkiye'nin sadece agresif bir Müslüman değil, aynı zamanda bölgesel bir süper güç olduğu Atatürk öncesi döneme dönme yönünde' değerlendirmesine yer verildi. Yazıda, 'Erdoğan'ın, Türkiye'yi, Kanuni Sultan Süleyman'ın hayran kalacağı şekilde dönüştürmeyi hayal ettiğinden şüphelenmek için iyi nedenler bulunmakta' ifadeleri kullanıldı. Erdoğan'ın, seçimden sonra yaptığı 'balkon konuşması'nda, 'İstanbul kadar Saraybosna kazanmıştır; İzmir kadar Beyrut kazanmıştır; Ankara kadar Şam kazanmıştır;' ifadelerine atıfta bulunulan yazıda, 'Eğer Erdoğan'ın liderliği altında istikamet Ortadoğu'da yeni bir Müslüman imparatorluğu şekline bürünürse, bir sürpriz bizi bekliyor olabilir' yorumu yapıldı.
 

kimkimdir

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
9 Şub 2009
Mesajlar
6,610
Tepki puanı
2
Puanları
0
Yaş
53
ZALİMSİNİZ!!!! (Şİİ DESTEKLİ ESAT REJİMİNE)




Suriye yönetimine Ankara'nın tepkisi giderek sertleşiyor. Başbakan yardımcısı Bülent Arınç, Esad ve yönetimine "zalimsiniz" diye seslendi. İran'a da üstü kapalı mesaj gönderen Arınç, "Bu zulme destek olanlar var, onlara da yazıklar olsun" dedi.


Hükümet adına değil, kendi adına konuştu ama Türkiye'nin tepkisini ortaya koydu. Bugüne kadar devletin zirvesinden gelen tepkilerin içinde en sertiydi. Başbakan yardımcısı Bülent Arınç, Beşar Esad yönetimine
"gözünüzü kan bürümüş" diye seslendi. Türkiye'nin çabaların sonuç vermediğini de anlattı..

Orada yapılması gereken ne ?

Bir ülkeye müdehale mi ?

Çaresizlik içinde seyretmek mi ?

Gürlemek mi ?

İLLEGALİTE mi ?

Suriye yanıyor!

700 bin nüfuslu HAMA kenti kuşatma altında...

Şehidler parklara gömülüyor!

Esed ve nusayriler bütün kozlarını oynuyor, sonuna kadar da gidecekler.

Yukarda saydığım seçenekleri biz düşünüyoruz da....Liderler düşünmüyor mu acaba ?

Hamaneyin Safevi İmparatorluğu, Hizbuşşeytan cansiperane Nusayri-Baasçı-İslam düşmanı Esed rejimini savunurken Türkiye ne yapıyor?

Bosna Savaşında olduğu gibi teessürleri belirten açıklamalardan öteye gidemeyecek mi verilen tepkiler, kardeşlerimiz için duadan da mı aciziz? o kadar mı umursamaz olduk?

Onların bizim yardımımıza ihtiyacı yok, bizim onlara yardıma ihtiyacımız var, eğer Rabbimiz bizi bu olan bitenden sorguya çekerse cevabımız ne olacak?
 

kimkimdir

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
9 Şub 2009
Mesajlar
6,610
Tepki puanı
2
Puanları
0
Yaş
53
[h=2]Furkan Meclisi Sohbetleri[/h]
―Arab Baharı’ndan sonra Batı’da da bir bahar başlıyor sanki. Hâdiselerin seyri hangi yöne doğrudur?
―Meselenin Arab’ı, Acem’i kalmadı. Yunanistan’ın hâli ortada. O’nun tetikleyeceği hâdiselerin önüne kim nasıl geçecek! Bu noktaya gelinceye kadar kontrol edilememiş hâdiseler, bundan sonra hangi akıl ve güçle kontrol altına alınacak? Kaldı ki, panikleri her gün biraz daha artıyor… Yunanistan her gün biraz daha şaşırtıyor ve korkutuyor Batıyı. Başbakanları Yorgo Papandreu, Sarkosy ve Merkel’e verdiği sözlerin aksine, birdenbire referanduma gideceğim deyiverince ortalık karıştı. Adamı acilen G-20 toplantısına çağırdılar. Artık orada ne oldu bilmiyoruz.
― Ne olmuş olabilir?
― Basından takib ettiğimiz kadarıyla, karşılanması soğuk olmuş bir kere… İçeride de tehdit mi ettiler bilemiyoruz. Adam toplantıdan çıkınca referandumdan vazgeçtiğini söyledi. Aslında dikkat edilmesi gereken ne biliyor musunuz?
―Nedir?
―Papendreu o kadar akılsız bir adam değil. Sarkosy ve Merkel’le konuşurken de hâliyle bir ülkenin başbakanı olarak konuşuyor. Ülkesinin menfaatlerini gözönünde bulunduruyor. Fakat bir yandan da tuhaf bir sıkışmışlık içinde… Ülkesini kurtarabilmek için muhatabları karşısında âciz görüntüler sergiliyor; bütün bunları herhâlde ülkesi için katlanması gereken şeyler olarak görüyor. Diğer yandan bu fedakârlıklarını, gayretlerini alt-üst eden bir psikoloji yaşanıyor ülkesinde. Yunanlılar Batılılar’ın kendilerini çok fazla aşağıladıklarını iddia ediyorlar; haklılar! Papandreu bu durumu da dikkate almak zorunda olduğundan iki arada bir derede kalıyor… Şaşkınlığı da bundan. Ve, bu şaşkınlığı, ülkeyi her geçen gün daha kötü duruma düşürüyor…
―Peki bu gidişat nereye varır?
―Batı çok tehlikeli bir badireye girdi. Mesele sadece Yunanlılar’ın meselesi değil. Çöken kapitalist sistem tüm Batı’yı ve ABD’yi ciddi ciddi düşünmeye sevketti. Böyle bir şey olmasaydı, hiç şübheniz olmasın, Yunanistan’a bir tekme atıp yollarına devam ederlerdi.
―Ama göbekten bağlılar!
―Evet, Yunanistan’ın yarı borcunu boşuna silmediler. Bir de kredi verdiler, ama kemer sıktırıp verdiklerini alabilmeyi umud ediyorlar. Bunları yaparken de Yunan halkını rencide ediyorlar.
―Yunan halkı da bir bakıma bunu hak etmedi mi?
―Evet etti. Keyfe öylesine alışmışlar ki, yöneticilerin habire Batı’dan kredi çekip ülkeyi batıracaklarına dönüp bakmadılar bile. Böyle bir ihtimâli dikkate almadılar. Nasıl olsa keyifleri yerinde.
―Şimdi de zıvanadan çıkıp, yakıp yıkıyorlar ortalığı.
―Kendilerini çaresiz hissediyorlar. Yapmalarını istenen fedakârlıkta öyle az-boz değil. Bayağı canlarını yakacak cinsten.
―Öyle anlaşılıyor ki, çıkış yolu yok gibi.
―Yok. Bu ateş topyekûn Batı’yı saracak. Sistemin iflas ettiğini kendileri söylemeye başladılar. Hatta hiç olmayacak şeyler de söylüyorlar.
―Ne gibi?
―Savaş meselâ… Bir İngiliz gazetesi senaryoyu bile yazdı. 2017’de Avrupa birbirini boğazlayacak diyor… Gerçi bunları tahmin edebilmek için kâhin olmak gerekmiyor. Biraz ferasetle bakan birçok şeyi görebilir.
Müslüman olmuş bir Amerikalı Hanım bilginin söylediği şu sözler aslında her şeyi açık ediyor: «Batı medeniyetinin kötülüğü tesadüfi değildir; yahut ASIL PRENSİBLERİNE göre yaşamakta kusur eden, sırf BEŞER ZAAFINDAN DA ileri gelmiş değildir… Eksik olan, bizzat ASIL PRENSİBLERİDİR; Batı medeniyeti, teoride de pratikte de kötüdür.»
―Mutlak Fikir olmayınca, hâliyle çıkış noktasında gömleğin ilk düğmesini yanlış düğmelemek zorundasınız. Böyle olunca da, yolcuğumuz boyunca bu yanlışı devam ettirirsiniz. Ama, ortada bir iş, bir faaliyet olduğundan, yanlışınızı görmekte zorlanırsınız. Mesele ne güzel gidiyor işte. Kaldı ki, bir de saatiniz HAZ’za ayarlıysa, yanlışı görmeniz mümkün değil!
―Tabiî ki. Amerikalı Hanım bunu ifade ediyor aslında. Çıkış noktasında hatalıdırlar diyor, eksik olan Asıl Prensibler, diyor. Çıkış noktası doğru olsa, yol kazaları bir şekilde bertaraf edilebilir. Batı’nın böyle bir şansı olmadığı için, en rahat ve gelişmiş dönemlerinde, yanlışın şeklini sömürgecilik yaparak gösterdiler. Yani, Mutlak Fikir’den yoksunluk kalbî boşluk doğurdu ve bu tatminsizlik kötülüğün vesilesi oldu. Bizim gibi ülkelerin yarım aydınlarını kafakola almasalardı, hâkimiyetleri bu kadar da sürmezdi. Kültür emperyalizmini iyi becerdiler.
―Hâlâ bunun zorluğunu çekiyoruz herhâlde.
―Bu zorluk olmasaydı, Batı’nın bugün içine düştüğü durum daha net anlaşılırdı. Bu yarım aydın köleler hâlâ kalemlerini diplomasinin ince diline(!) kiraya vermekten vazgeçmiş değiller. Hâlâ manevra kabiliyetleri var. Var ama, bu sadece yıkımın biraz gecikmesine sebeb oluyor, yıkımı durduramazlar!
―Peki!.. Libya’ya gelelim. Daha doğrusu Kaddafi’nin öldürülmesi vesilesiyle meseleye bir bakalım. Kaddafi vahşice öldürüldü, “çapulcular, hayvanlar” şeklinde tepki verenler olduğu kadar, “oh olsuna” getirenler de oldu. Nedir mesele?
―Salih Mirzabeyoğlu bir şiirinde şöyle diyor; “Hani o dağ gibi insanlar/ Nasıl doğdu bu fareler?” … Savaşında bir vicdanı var, bir üslûbu var. Adamı ele geçirdin; anladık yendin. Alırsın, sorgularsın, asarsın vs… Dünyanın gözü önünde hayvanlar gibi tepinerek, intikam şehvetini son haddine vardırmanın ne âlemi var?.. Nasıl doğdu bu fareler’in cevabını bulmak lâzım.
―Diğer yandan Kaddafi’nin de halkına fareler demesi?..
―E hâliyle yukarıdaki mısra’nın hasrına Kaddafi de giriyor. Dünyaya sesleniyorsun kendi halkın için; bunlar faredir! Bunu yapan adamın da, “Nasıl doğdu bu fareler” faslında yeri var hâliyle. Sen bir devlet adamısın. İsyan eden ‘üç beş çapulcu’ bile olsa (ki öyle olmadığı âşikardı), sen dünya medyasına seslendiriyorsun bunu. Ayıb denen, edeb denen, akıl denen, izan denen bir şey var değil mi? İşte Çakal Carlos’un söyledikleri; Fransızlar şaşkın diyor. Biz 300 milyon doları Libya’ya şeriat gelsin diye mi harcadık diye hayıflandıklarını söylüyor Siyonistlerin.
―Yani, ne olursa oluyor, gelenin ne olduğu belli oluyor öyle mi?
―Evet öyle… Bu sebeble önümüze bakmalıyız. Bunu vefasızlık mânâsında anlamamak lâzım. Kaldı ki, Libya hâdisesinin temeline inersek hiçte vefasızlık olmadığını görürüz; Üstad Necib Fazıl Kaddafi için ne diyordu; mekteb kaçkını… İslâm ülkelerini tahlil ederken Kaddafi’nin Sosyalist İslâm cemahiriyyesini tasvîf ederken söylüyordu bunu. Baştan başa İslâm âleminin perişanlığını anlatırken.
―O hâlde bütün bu rejimlerin yıkılması, olması gerekene açılan bir kapıdır diyebiliriz.
―Olan bu zaten. Hâdisenin bütünü görünmeyince, aman oradan üç kuruş zarar ettim, buradan beş kuruş kâr ettim durumu oluşuyor. Sahadaki molozların içinde kıymetli eşya görmekte mümkün, ama bu, muhteşem mimarînin kurulması için molozların kaldırılmamasını gerektirmiyor! Bu sebeble vefasızlık mânâsına gelen bir şey söylemediğimizi belirtiyoruz. Molozların içinde mücevher ihtimâli var diye, “Ah Libya vah Kaddafi” nakaratlarıyla molozların kaldırılmasına engel olmaya çalışmamalıyız… Şimdi de aynı şeyler Suriye için yapılıyor. Yok Filistin’in koruyucusuymuş, İsrail’in önünde büyük setmiş falan… Bu adamlar madem Filistinli Müslümanları koruyorlardı da, neden Hama ve Humus’ta binlerce insanı öldürdüler? İhvan-ı Müslimin’in elemanlarıydı onlar… Hamas da öyle… Birini korurum, diğerini öldürürüm; neden?
―Biri uzakta, istismarı daha kolay. Diğeri kendi içinde, ipler elden kaçarsa sonları olur diyedir herhâlde!
―Herhâlde! Bunu anlamayacak ne var! Batı karıştırıyormuş orayı, ABD parmağı varmış. Mış, mış… Adamların oyun kuracak hâlleri mi kalmış. Öyle olsaydı, 300 milyon doları Libya’ya Şeriat gelsin diye mi harcadık serzenişlerinde bulunmazlardı… Kaldı ki, Carlos’un bu düşüncesi bugün için yanlış olsa bile, gelecekte bundan başka ne olabilir ki?.. On milyonluk Yunanistan belâ olmuş başlarına, onu bile çözemiyorlar. ABD Irak’tan askerlerini çekiyor, Afganistan’da neredeyse Taliban’a, “Ne olur barış yapalım” diye yalvaracak.
Peki şöyle bir şey denilemez mi; ABD Ortaasya’da güç oluşturmak için çekiliyor, geleceğin dünyası Ortaasya’da kurulacak, bunu anladılar, bu sebeble geri çekilme operasyonlarına hız veriyorlar.
―Kısmen doğru. Fakat dünyanın dengesinin kurulduğu yer Ortadoğu’dur, bu niyetlerle Ortadoğu’dan ayrılmak aptallıktır… Yenildikleri için ayrılıyorlar , kaldı ki, tümüyle de ayrılmaları mümkün değil. Ama, çekildikleri kadarını tahlil ettiğimizde RİCAT’la karşılaşıyoruz. Resmen kaçıyorlar… Ortaasya’da hâliyle yaptıkları ciddi fizibiliteler sonucu yerleşmek zorunda, sömürmek sorunda oldukları bir bölge. Tabiî güçleri yeterse. Entelektüelleri, Batı’nın bu badireden çıkamayacağını söylüyor; sistemin çöküşüne alternatif hiçbir düşünce üretemiyorlar, bu hâlleriyle eskiye nazaran ne kadar başarılı olabilirler?
―Bizim yapmamız gereken?
―Önce var gücümüzle bu çöküşün gerçek ve hakikat olduğunu gösterme gayretimizi artırmalıyız. Propaganda güçlerini bitirmeliyiz. Bir yandan da, yıkılmakta olanın yerine gelecek olanın, insanlar nazarında anlaşılır şekilde ortaya konulması gerekiyor. Bu bir yönüyle Entelektüel bir çabadır, diğer yönüyle avama hitab şeklindedir. Hani Said-i Nursî Hazretleri buyuruyor ya; “Halkın aklı gözündedir, gördüğüne inanır”…
―Kolay olmasa gerek?
―Herhalde! Madde ve mânâda fevkalâde tasarruf gerekiyor. En ince noktalara kadar Nüans’ları ayırtedebilmek gerekiyor vs… İç’e doğru derinliğin getirdiği kazanç, dışa doğru zaferin kazanılmasına sebeb olur. Bu sebeble, zâhir-bâtın birlikteliğinden kopmadan her alanda tasarruf hakkı… Bunu başarabilirsek, nehir’in denize tabiî akışı sağlanmış olur. Diyalektiğimizin temel esprileri hep bu himmete dairdir; idrak etmeye çalışmalıyız.
―PKK, KCK meselesine bakalım! Neler oluyor? Bu sefer sanki köklü bir yatırım sözkonusu!
―Her alanda şartlar değişiyor… Bu, yeni bir dünyanın habercisi. Kemalistlerin kan kaybetmesi PKK meselesinin de değişmesine sebeb oluyor… Tabiî PKK öyle hemen tasfiye edilecek bir örgüt değil. Ama öyle görünüyor ki, bu konuda Batı PKK aleyhine zaaf göstermeye başladı… Kürt meselesini tartışmadan değerlendirirsek, Kürtçülerin durumunun zor olduğunu söyleyebiliriz… Bugüne kadar yaşamadıkları bir şey yaşıyorlar ve kimse; bunları daha önce çok yaşadık, bundan bir numara çıkmaz, diyemiyor. Diyen birkaç kişi de mücerret AKP düşmanlığı uğruna diyor.
Türkiye, Batı’ya rest çekebilme kabiliyetini artırdıkça bu mesele böyle gelişmeye devam eder. Ekstra bir yol kazası olmazsa PKK’nın, büyük darbelerle, çökertilmese bile sendeletileceği , travma geçirmesine sebeb olacağı açık. Bugün çok net anlamaya başladık ki, Türk Ordusu bugüne kadar kazanmak için hiç de hevesli davranmıyormuş. Onların işleri güçleri iktidarları hırpalamak, kendi saltanatlarının garantisini sürdürmekmiş. Bu sebeble PKK mevzuu işlerine bile geliyormuş; bunları bugün daha iyi anlıyoruz.
―Bu arada Batı bir sıkışmışlık yaşar mı PKK üzerinden?
―Yaşayacak gibi görünüyor. PKK Batı’da çok güçlü; Almanya, Fransa, Hollanda gibi ülkelerden yaygın faaliyet gösterebiliyor… Türkiye’nin eli güçlendikçe, resmî devlet politikalarını daha fazla ön plana çıkarmak zorunda kalacak Batılılar. Bu da köklerini iyice salmış PKK’yla başlarının belaya girmesi mânâsına gelir. Tabiî bu süreç ne şekilde gelişir bilemeyiz; zaman gösterecek. Fakat, gerçek olan şu ki, PKK Batı’nın canını sıkacak. Bu can sıkıntısının belirli safhalarında ortaya çıkacak gizli kapaklı işlerin öğrenilmesinde enteresan gelişmelere sebeb olabilir; bekleyip göreceğiz.
―Bizim açımızdan kayıp-kazanç durumu?
―Biraz önce de söyledim, hâdiselerin seyrine dikkat edebilirsek ve de gerekli ferâseti gösterebilirsek ve de nefsani davranışlarımızı bir kenara bırakarak doğru tahliller yapabilirsek, sadece kazanç var. Yapamazsak, ya kârdan zarar, ya da büsbütün zarar. Fakat işin bir de başka bir hakîkat yüzü var, meseleyi husûsiyetten çıkarıp umûmiyete şâmil kılarsak, her halükârda tek seçenek KAZANÇTIR! Çünkü, vakti gelmiş olan doğumun engellenmesi mümkün değildir. Mesele, bu doğuma kim ne kadar katkıda bulunacak! Allah nurunu tamamlıyor, bu belli; ne kadar vesîle olacağımıza bakalım. Sıdk ile bu niyetimizi muhafaza etmemiz kazanmamız için yeterlidir.
―İsrail hâdiselerin neresinde? Psikolojisi ne?
―İlginç zamanlamalar sözkonusu oluyor… Mavi Marmara’dan bu yana moralinin bozuk olduğunu herkes görüyor. Batı’nın durumu da İsrail’in hızla aleyhine gelişen bir şekilde devam ediyor… Halkının hak arama mücadelesi, Siyonist yapının böylesine psikolojik sıkıntı içindeyken başlaması ilginç bir zamanlama. Dikkat edilirse Batı’da da ABD’de de bu tür ilginç zamanlamaların olduğu görülür. Belki de normaldir, çöküşün gereği olarak yaşanan hâdiseler sebebiyledir de bize ilginç geliyordur. Bilemiyorum. Fakat her hâlükârda ilginç. İsrail’in dünyaya yaydığı sağlam demokrasi imajı, halkının refah ve mutluluğu bir anda yerle bir oluyor ve bizim buna şahid olmamız hâliyle şaşırtıcı oluyor…
―Rumlarla yapıp ettikleri?
―Türkiye’den yedikleri darbenin telâşıyla âni bir manevraya giriştiler… Fakat bu girişimlerini çok yeni zannetmemek lâzım. Siyonistler birçok alternatifi daima masanın üzerinde bulundururlar. Rumlar mevzuunda da böyle oldu. Ama, böyle bir şey olsun istemezlerdi. Türkiye gibi bir partnerin Ortadoğu’da İsrail’in yanında olması tabiî ki ilk tercihleridir. Bu fırsatı kaçırıyor olmaları bir hayli tedirgin edici. Bu sebeble hem acele edip yeni politikalarını üretmeye çalışıyorlar, hem de geleceğe dair korkuları artıyor… ABD’nin koşulsuz desteği sürmekle birlikte, gittikçe kan kaybetmesi, İsrail için ölümcül sonuçlara sebeb olabilir. İşte Filistin’in durumu. ABD’nin bütün çabalarına rağmen Filistin’i destekleyen devlet sayısı çığ gibi büyüdü.
―Her alanda belirgin gerileme hissediliyor!
―Her alanda. Bu sebeble bazen zamanlamalar ilginç geliyor bize… Çok hızlı bir çöküş sözkonusu. Bu telâş bir çılgınlığa da sebeb olabilir. Son zamanlarda İran topun ağzında. Hâlbuki ABD ve çırakları Şiî İran’ı Sünnî dünyanın göbeğinde ne büyük fitne muhalefeti olduğunu biliyor. Bu sebeble onların ciddi darbeler yemesi kendi menfaatlerine olmaz. Fakat diğer yandan da, Türkiye’nin İran üzerinden farklı işler yaptığını da görüyorlar, İran’la iyi geçinen bir Türkiye Batı’nın işine gelmiyor. Bu sebeble İran üzerinden farklı düşüncelere yönelmiş olabilirler. İşte, Suudi büyükelçisinin ABD’de öldürülme teşebbüsü hikâyesi. Nükleerlerin daha fazla üzerine gidiliyor olmazsı vs… Nasıl düşünürler bilmiyoruz ama, Ortadoğu’da bir çılgınlığa gidecekler gibi görünüyor. Çünkü alternatifleri azaldı. O olmazsa bu, bu olmazsa şu, durumundan tek seçeneklere düştüler. Bu ciddi şekilde kayaya tosladıklarının alameti. Buna rağmen yapacakları her hamle, içinde bulundukları duruma nazaran, daha çok batmalarına sebeb olacak. Bundan kuşku yok. Yani anlayacağımız, ocak fena kızıştı.
―İran mevzuunda tuhaf bir durum hissediyor musunuz?
―Evet. Batılılar için mesele İran meselesi olmaktan çıkıp Türkiye meselesi hâline geldi. Bugüne kadar İran’a saldırmadılar. Şimdi eskiye nazaran daha zayıflar, ekonomilerinin durumu ortada, sosyal kargaşa hızla artıyor vs… Neden bu kadar iştahları kabardı İran’a karşı?..
―Neden?
―Çünkü İran, öteden beri saldırılabilir olarak lânse edilmiş bir ülke. Ama, saldırılması gereken değil. Nçin? Biraz önce söylediğimiz gibi, Şii-Sünnî ayrımında temel fitneye malzeme durumu sözkonusu. Böyle bir fitneye baş olan İran’ı aradan çıkarmaları aptalca olur. Ama, onun üzerinden giderek ciddi bir kargaşa çıkarıp Türkiye’yi bir şekilde hizaya getirmeleri ihtimâli mevcut. Bunu deneyebilirler. Şayet İran’a saldırmazlarsa, ya riskin büyüklüğündendir, yani sonrasında çıkacak risklerden bahsediyorum, Irak’ta, Afganistan’da olduğu gibi. Ya da, eski hesablarından vazgeçme niyetinde olmalarındandır. Fakat öyle görünüyor ki, Türkiye’nin gidişatını durdurabilmek için İran-Şiî faktörünü biraz zedelemekten çekinmeyecekler. Şâyet ciddi bir blöf içinde değillerse.
―Böyle bir ihtimâlde var mı sizce?
―Var. Bunca sıkışmışlık içindeki Batı’nın yapacağı her ciddi hamlenin kendilerine büyük zararlar vereceği açık. Bunu bilmelerine rağmen teşebbüs etmeleri aptalca olur. Bu sebeble ciddi bir blöf teşebbüsüyle bazı şeyleri aşmayı deniyor olabilirler… Veya; nasıl olsa tepetakla gidiyoruz, bir kumar daha oynayalım da bir taşla iki kuş vuralım diyebilirler.
―Yani?
―Yani, İran’a saldırıp, Türkiye’nin mevcut konsantrasyonunu bozmak… Ortadoğu’yu yeniden alevlendirip manevra güçleri için avantaj kazanmak. Ne kadar menfaatlerine olur bilemeyiz… Gazete haberlerine baktığımızda da durumlarının ne kadar vahim olduğu ortada. Papandreu dize geldi sıra Berlusconi’de; İtalya kurtarılmak için biraz fazla büyük, gibi başlıklar var. Deniliyor ki, İtalya’nın 1.9 trilyon Euro tutarındaki borçları için uluslararası kurtarma paketi taleb etmesi Euro bölgesini çökertebilir. Avrupa’nın en borçlu ülkesi Belçika’nın geçici Başbakanı Yves Leterme, fırtına bizi de yakalayabilir, diyor. Fransa’nın başbakanı Francois Fillon tehlikeye dikkati şu sözlerle çekmiş: “Önümüzde çaba göstermemiz gereken birkaç yıl daha var. Borç krizi ışığında, artık iflâs, soyut bir kelime olmaktan çıktı.”… Realite belli diyor yani.
―ABD’nin durumu da ortada!
―Evet! Atlantik ötesinin hem Ortadoğu’da, hem de Avrupa’da etkisi hızla yok oluyor. Bu kargaşada bilinçli hareket kabiliyetinin fevkâlâde zayıfladığına şahid oluyoruz. Her geçen gün, daha geç kalınmış veya yanlış verilmiş bir kararla karşılaşıyoruz. Bu gidişat hâliyle şuurların iyiden iyiye iptaline sebeb olacak, bu da Batı’nın kendi içinde boğazlaşacağı zamanı işaret ediyor. Ufukta başka alternatif görünmüyor.
 

Bu konuyu görüntüleyen kişiler

Üst Alt