Resul Aydın
Kayıtlı Kullanıcı
Ne umutlar, ne hayaller, ne heyecanlarla girerler çiftler dünya evine. Dünya evi demekle tam da taşı gediğine koymuş atalarımız. Çünkü evlilik, kendimizi bile tanımaktan aciz olan bize hem kendi dünyamızı hem de çekim alanımızdaki başka dünyaları tanıtır, onlarla başa çıkmayı öğretir.
Analarımızın dizinin dibinde o sıcacık atmosferi soluklanırken, sıkıntıların bize hissettirilmemeye çalışıldığı bir yaşamın kucağından, hayallerimizi de yüklenerek dalıveririz dünya evine.
Burası ne Alis'in harikalar diyarı ne de pembe gözlüklerin satıldığı bir dükkân!. Burası hayatın ta kendisi. Zaman zaman içimizi kıyan acılarla boğuşmayı öğrenirken, neden evlendim diyerek isyanları oynarız.Kimi zaman sakin ve huzurlu günlerin günlerin güzelliğiyle, eşimize olan aşkımızı tazeleriz bu dünya evinde. Gücünü günebakanlar gibi güneşten alarak ,çilelere göğüs germeyi öğrenen insan için, bir tasavvuf okulu olur dünya evi.
Burada sevgi, saygı, sadakat geçer akçe. Sadece güzellik uğruna tutkuya varan bir bağlılıkla ya da yerine gelmesi gereken bir görev anlayışıyla yapılan evliliklerin sonu ise tam bir fiyasko…
Evet, ameller nasıl niyetlere göre değer kazanırsa, evliliğimizin de kalitesi, evlenmeden önceki niyetimize göre değer kazanır.
Bir insan ne için evlenmek istediğini, aradığı şeyleri kendisine sorarak, cevabını da dürüst bir şekilde verirse bu muhasebesi sonucunda seçeceği kişide de hataya düşmesi zorlaşır.Tabii bu demek değil ki kusursuz bir eş bulsun. Yani kimle evlendiğimiz kadar neden evlendiğimiz de önemli.
Allahtan gafil, fâsık bir yaşantı süren insanın da evlilikteki niyeti de, gidişatı da bu yaşantının niteliğinde olur. Son yıllarda medyanın çok büyük bir etkisiyle, anne babaların da göz yummasıyla flört trafiği çok yoğunlaşmış olarak görülüyor.Genç kızların ve ebeveynin düşüncesi şu ortak noktada buluşur çoğu kez.
Zengin ,yakışıklı, parmağımıza dolayabileceğimiz bir damat. İş erkek ailelerine gelince, durum biraz farklıdır.Mutaasıp olarak vasıflandırdığımız avâm tabakadan bir aileyse delikanlının ailesi , oğulları çıktığı kızı beğense de , gezmesine tozmasına müsaade ederler (hani erkeğin elinin kiri olarak görürler ya )ama iş ciddiyete binince mahalleden ya da akrabadan temiz kız dedikleri bir genç kızı ,gelin adayı olarak gösterirler.
Genç erkeğin niyeti de, kızlara karşı güveni sarsıldıysa bu olur zaten .
Sanki kendisi sütten çıkma ak kaşıktır. Biraz güvenebileceği bir kızsa karşısına çıkan, evlenmek isterler ama sadece boyuna posuna ,kaşına gözüne vurularak yapılan bir evlilikten ne hayır çıkar siz söyleyin. Maskelerin arkasında koca bir hayat geçer mi?
O bizim ortada kalmış biraz saftrik biraz da nefsine düşkün kızımız da , başka bir limana doğru yelken açar ,biraz hüsranla biraz da umutla . Ruhlarının pek anlaşmadığını fark ettiği, güzelliğine de burun kıvırdığı halde temiz aile kızıyla evlenen delikanlı, hem kendini hem de eşini mutsuzluğa sürükler.
Bu tipler ne yapmaya çalışıyor hayrete düşmemek işten bile değil. Kendisine eş değil de ana babası için iyi bir gelin, evlatları için iyi bir anne, evi için de bir hizmetçi arıyordu galiba; dostlar alışverişte görsün misali. Karım annemle güzel geçinsin de ben de dışarıda günümü gün ederim mi diyordu acaba? Günaha alışkın ya hani! Karısının güzel yanlarını görmek yerine, yasak olan şeyler ona daha cazip gelir. Yanlışlar yanlışlar …
Ne gelirse başımıza Allah'ın belirlediği çizginin dışına çıktığımız ve onunla aramıza saçma sapan ve manyamış perdeler çektiğimiz için gelir oysa ki…
Aldatan da, aldanan da ( burası tartışılır) evde kocasını bekleyen de mutlu olamaz bu oyunda. Evde kocasını bekleyen kadın sabrettiği ve düzgün yaşadığı müddetçe mükâfatlandırılacaktır. Ama ya diğerleri?..
Birçoğumuz farklı konularda da olsa sonsuz olan hayatı sonlu olan hayata kurban etmiyor muyuz? Sirkenin balı bozduğu gibi günah da bizi bozmuyor mu?
İnsan yaratılışı gereği hep güzeli arar, hep iyiye güzele hayrandır. Fakat bu arayışlarımızı, potansiyelimizi gayri meşru yollardan gerçekleştirirsek, utanılacak fiiller bize bir bumerang gibi çarpacaktır her iki dünyada da.
Her çiçekten bal almaya alışmış bir adamın ruhu, fıtratından giderek uzaklaştığı için, gayri meşru sahalarda mutlu olduğunu zanneder. Bir tadına varsa Allah demenin bir tadına varsa secde etmenin;'' işte ben buyum'' diyecektir pişmanlıkla.
Ne kadar günaha batıp, arzularının peşinden gitse de, hep bir yanı kendine öfkelidir, kendinden nefret ediyordur. İşte bu onun temiz yanından, fıtratından geriye kalan kırıntılardır.
Analarımızın dizinin dibinde o sıcacık atmosferi soluklanırken, sıkıntıların bize hissettirilmemeye çalışıldığı bir yaşamın kucağından, hayallerimizi de yüklenerek dalıveririz dünya evine.
Burası ne Alis'in harikalar diyarı ne de pembe gözlüklerin satıldığı bir dükkân!. Burası hayatın ta kendisi. Zaman zaman içimizi kıyan acılarla boğuşmayı öğrenirken, neden evlendim diyerek isyanları oynarız.Kimi zaman sakin ve huzurlu günlerin günlerin güzelliğiyle, eşimize olan aşkımızı tazeleriz bu dünya evinde. Gücünü günebakanlar gibi güneşten alarak ,çilelere göğüs germeyi öğrenen insan için, bir tasavvuf okulu olur dünya evi.
Burada sevgi, saygı, sadakat geçer akçe. Sadece güzellik uğruna tutkuya varan bir bağlılıkla ya da yerine gelmesi gereken bir görev anlayışıyla yapılan evliliklerin sonu ise tam bir fiyasko…
Evet, ameller nasıl niyetlere göre değer kazanırsa, evliliğimizin de kalitesi, evlenmeden önceki niyetimize göre değer kazanır.
Bir insan ne için evlenmek istediğini, aradığı şeyleri kendisine sorarak, cevabını da dürüst bir şekilde verirse bu muhasebesi sonucunda seçeceği kişide de hataya düşmesi zorlaşır.Tabii bu demek değil ki kusursuz bir eş bulsun. Yani kimle evlendiğimiz kadar neden evlendiğimiz de önemli.
Allahtan gafil, fâsık bir yaşantı süren insanın da evlilikteki niyeti de, gidişatı da bu yaşantının niteliğinde olur. Son yıllarda medyanın çok büyük bir etkisiyle, anne babaların da göz yummasıyla flört trafiği çok yoğunlaşmış olarak görülüyor.Genç kızların ve ebeveynin düşüncesi şu ortak noktada buluşur çoğu kez.
Zengin ,yakışıklı, parmağımıza dolayabileceğimiz bir damat. İş erkek ailelerine gelince, durum biraz farklıdır.Mutaasıp olarak vasıflandırdığımız avâm tabakadan bir aileyse delikanlının ailesi , oğulları çıktığı kızı beğense de , gezmesine tozmasına müsaade ederler (hani erkeğin elinin kiri olarak görürler ya )ama iş ciddiyete binince mahalleden ya da akrabadan temiz kız dedikleri bir genç kızı ,gelin adayı olarak gösterirler.
Genç erkeğin niyeti de, kızlara karşı güveni sarsıldıysa bu olur zaten .
Sanki kendisi sütten çıkma ak kaşıktır. Biraz güvenebileceği bir kızsa karşısına çıkan, evlenmek isterler ama sadece boyuna posuna ,kaşına gözüne vurularak yapılan bir evlilikten ne hayır çıkar siz söyleyin. Maskelerin arkasında koca bir hayat geçer mi?
O bizim ortada kalmış biraz saftrik biraz da nefsine düşkün kızımız da , başka bir limana doğru yelken açar ,biraz hüsranla biraz da umutla . Ruhlarının pek anlaşmadığını fark ettiği, güzelliğine de burun kıvırdığı halde temiz aile kızıyla evlenen delikanlı, hem kendini hem de eşini mutsuzluğa sürükler.
Bu tipler ne yapmaya çalışıyor hayrete düşmemek işten bile değil. Kendisine eş değil de ana babası için iyi bir gelin, evlatları için iyi bir anne, evi için de bir hizmetçi arıyordu galiba; dostlar alışverişte görsün misali. Karım annemle güzel geçinsin de ben de dışarıda günümü gün ederim mi diyordu acaba? Günaha alışkın ya hani! Karısının güzel yanlarını görmek yerine, yasak olan şeyler ona daha cazip gelir. Yanlışlar yanlışlar …
Ne gelirse başımıza Allah'ın belirlediği çizginin dışına çıktığımız ve onunla aramıza saçma sapan ve manyamış perdeler çektiğimiz için gelir oysa ki…
Aldatan da, aldanan da ( burası tartışılır) evde kocasını bekleyen de mutlu olamaz bu oyunda. Evde kocasını bekleyen kadın sabrettiği ve düzgün yaşadığı müddetçe mükâfatlandırılacaktır. Ama ya diğerleri?..
Birçoğumuz farklı konularda da olsa sonsuz olan hayatı sonlu olan hayata kurban etmiyor muyuz? Sirkenin balı bozduğu gibi günah da bizi bozmuyor mu?
İnsan yaratılışı gereği hep güzeli arar, hep iyiye güzele hayrandır. Fakat bu arayışlarımızı, potansiyelimizi gayri meşru yollardan gerçekleştirirsek, utanılacak fiiller bize bir bumerang gibi çarpacaktır her iki dünyada da.
Her çiçekten bal almaya alışmış bir adamın ruhu, fıtratından giderek uzaklaştığı için, gayri meşru sahalarda mutlu olduğunu zanneder. Bir tadına varsa Allah demenin bir tadına varsa secde etmenin;'' işte ben buyum'' diyecektir pişmanlıkla.
Ne kadar günaha batıp, arzularının peşinden gitse de, hep bir yanı kendine öfkelidir, kendinden nefret ediyordur. İşte bu onun temiz yanından, fıtratından geriye kalan kırıntılardır.