Resul Aydın
Kayıtlı Kullanıcı
Modern dünya, söylemine insanoğlunun yüzyıllar boyunca oluşturduğu değer yargılarını tek bir kelime ile hiçe indirgemekle başlar: inkar. Modern insanın temel karakteristiğidir inkar etmek. İnkarsız, inkar etmeden hayat enerjisini bulamaz ve dahi hayatını kuramaz modern insan. O halde, evvela biz de satırlarımıza bir inkar ile başlayalım; modern dünyanın platonik inkarı. Eğer biz de, bu inkar ile modern algılayışı hiçe indirgeyebileceksek modern algı kendi içinde tutarlılığını sağlar.
Dedik ya modern insan inkar etmedikçe yaşayamaz, o halde ben de modern algıyı inkar etmekle başlıyorum işe. Lakin söze inkar ile başlamak, arkasından bir tasdiki gerektirir ki o da bu yazının sonuna saklanmıştır. İnkar etmek ise bir şeyin “ne olmadığından bahsetmek” demek değil mi? Oysa, bir şeyin ne olmadığından bahsetmek her vakit bahsedilenin-bahis konusu olanın ne olduğuna işaret etmiyor.
Çünkü işaret etmek haddizatında – apriori bir bilincin varlığına, bir bilinç varlığına delalettir. Bilinç olmadıkcada, işaret; işaret olmadıkcada ihtarın varlığı kabil değildir. Çünkü ihtar etmek, işaret etmeye değer olanı göstermektir. İşaret etmeye değer bir nesne kabul edilmedikçe ihtardan mahrum kalınır. İşaret etmeye değer bir nesne ise bir “değer” in varlığını tasdik etmek demektir. Oysa yazının girişinde denildiği üzere modern insan tüm değer yargılarını hiçe indirgemekle başlar işe.
Değer yargısı olmayan modern insanda yahut değer kavramı olmayan modern algıda, işaret etmek ve böylece ihtar edebilmek anlamını hepten kaybeder. Anladık ki işaret etmedikçe ihtar edebilmek anlamsızlaşıyor. O halde, temel kavramlarımız ortaya çıkmış oldu: inkar, bilinç, işaret ve ihtar.
Eskiler tanımın tanımını ağyarını mani, efradını cami şeklinde formulize eder. Yani olmayanı-olup da olması istenmeyeni önce reddeder, sonrasında olması gerekeni yani olanı olması gereken yere koyarak tanımı tamam ederler.
Bir nesneyi tanımlayabilmek onu tanımanın ifadesi, onun bilgisine vakıf olmanın bilgisidir. Muhatabı (nesneyi) tanımlayamamak sözü geçen nesnenin işaret ettiğine vakıf olmamak demektir. İşaret edilene vakıf olmamak ise işaret edilenin ihtarını anlamamaktan başkası değildir. O halde, ihtarın gereğini yapmak işaret edilene ulaşmak ile, işaret edilene ulaşmak ise muhatabı tanımlayabilmek ile başlar. Tanım yapmak, bir muhatabı gerekli kılar. Muhatab olmadıkça tanım, tanım olmadıkça muhatab kabul edilemez.
Muhatabın olması öz varlığın olmasının ispatıdır. O halde, ilk planda bir öz varlığın tanımlaması, öz varlığın bilgisine ihtiyaç vardır ki muhatab kabul edilsin ve muhatab kabul edilsin ki o muhataba yönelinsin. Muhataba yönelinsin ki muhatabın tanımı yapılabilsin. Muhatabın tanımı yapılsın ki işaret edilen anlaşılsın. İşaret edilen anlaşılsın ki ihtar yerini bulsun.
Tüm bu tahlillerden sonra, Kuran’ın meta-fiziği derken neye işaret ettiğimizin ihtarına geçebiliriz. Modern algılayışın bir kimlik sorunu vardır.
Yani bir öz-varlık olumsuzlaması. Öz-varlığın yerini sahte kimlikler almıştır. Mana düzleminde öz-varlığına ulaşamamış insan, kimliğini madde planında inşa etmeye mecburdur. Çünkü tabiatın tabiatı onu gerekli kılar. Tabiata, fıtrata uygun öz-varlık edinemeyen insan, bu kimliği dış alemde arar ve kendisini dış alemde ispata çalışır (moda kavramını düşünmek burada yeterli olur sanırım). Kimlik kavramının bizdeki karşılığı şahsiyettir. Şahsiyet sahibi insan, bir bilinç sahibi demektir. Bilinç sahibi olan yalnızca, olması istenmeyeni inkara muktedirdir.
İnkar eden, muhatab kabul etmiş demektir. Muhatabı olan işaretin farkına varır. Bu fark ediş ihtarı anlamlı kılar. O halde, modern çağ müslümanın en büyük problemi şahsiyet sahibi olamamak, kendi öz-varlığını aramaya tüm varlığı ile cesaret edememektir yani modern çağ müslümanının Kur’an’ın fizik-ötesine ulaşamamasının temel sebebi öz-varlık, şahsiyet sahibi olmamasından olamamasından kaynaklanır. Bundan dolayıdır ki modern çağ müslümanı için İhtar gerekeni-olması isteneni işaret edemiyor.
Son söz
Modern çağ müslümanı şahsiyetini buldukça, muhatabını (Kur’anı) olması gereken yere koyabilecek tanımlayabilecektir. Bunu başardıkça Kuran’ın salt cisimsel yapısını aşarak ayetlerin(işaretlerin) ihtarına muhatab kabul edilecektir. İşaret edilenin ihtarına muhatab olmuş olmak, zaten emin olmak ve dahi işaret edilene ulaşmış olmak demek değil midir? Allah-u alem…
Dedik ya modern insan inkar etmedikçe yaşayamaz, o halde ben de modern algıyı inkar etmekle başlıyorum işe. Lakin söze inkar ile başlamak, arkasından bir tasdiki gerektirir ki o da bu yazının sonuna saklanmıştır. İnkar etmek ise bir şeyin “ne olmadığından bahsetmek” demek değil mi? Oysa, bir şeyin ne olmadığından bahsetmek her vakit bahsedilenin-bahis konusu olanın ne olduğuna işaret etmiyor.
Çünkü işaret etmek haddizatında – apriori bir bilincin varlığına, bir bilinç varlığına delalettir. Bilinç olmadıkcada, işaret; işaret olmadıkcada ihtarın varlığı kabil değildir. Çünkü ihtar etmek, işaret etmeye değer olanı göstermektir. İşaret etmeye değer bir nesne kabul edilmedikçe ihtardan mahrum kalınır. İşaret etmeye değer bir nesne ise bir “değer” in varlığını tasdik etmek demektir. Oysa yazının girişinde denildiği üzere modern insan tüm değer yargılarını hiçe indirgemekle başlar işe.
Değer yargısı olmayan modern insanda yahut değer kavramı olmayan modern algıda, işaret etmek ve böylece ihtar edebilmek anlamını hepten kaybeder. Anladık ki işaret etmedikçe ihtar edebilmek anlamsızlaşıyor. O halde, temel kavramlarımız ortaya çıkmış oldu: inkar, bilinç, işaret ve ihtar.
Eskiler tanımın tanımını ağyarını mani, efradını cami şeklinde formulize eder. Yani olmayanı-olup da olması istenmeyeni önce reddeder, sonrasında olması gerekeni yani olanı olması gereken yere koyarak tanımı tamam ederler.
Bir nesneyi tanımlayabilmek onu tanımanın ifadesi, onun bilgisine vakıf olmanın bilgisidir. Muhatabı (nesneyi) tanımlayamamak sözü geçen nesnenin işaret ettiğine vakıf olmamak demektir. İşaret edilene vakıf olmamak ise işaret edilenin ihtarını anlamamaktan başkası değildir. O halde, ihtarın gereğini yapmak işaret edilene ulaşmak ile, işaret edilene ulaşmak ise muhatabı tanımlayabilmek ile başlar. Tanım yapmak, bir muhatabı gerekli kılar. Muhatab olmadıkça tanım, tanım olmadıkça muhatab kabul edilemez.
Muhatabın olması öz varlığın olmasının ispatıdır. O halde, ilk planda bir öz varlığın tanımlaması, öz varlığın bilgisine ihtiyaç vardır ki muhatab kabul edilsin ve muhatab kabul edilsin ki o muhataba yönelinsin. Muhataba yönelinsin ki muhatabın tanımı yapılabilsin. Muhatabın tanımı yapılsın ki işaret edilen anlaşılsın. İşaret edilen anlaşılsın ki ihtar yerini bulsun.
Tüm bu tahlillerden sonra, Kuran’ın meta-fiziği derken neye işaret ettiğimizin ihtarına geçebiliriz. Modern algılayışın bir kimlik sorunu vardır.
Yani bir öz-varlık olumsuzlaması. Öz-varlığın yerini sahte kimlikler almıştır. Mana düzleminde öz-varlığına ulaşamamış insan, kimliğini madde planında inşa etmeye mecburdur. Çünkü tabiatın tabiatı onu gerekli kılar. Tabiata, fıtrata uygun öz-varlık edinemeyen insan, bu kimliği dış alemde arar ve kendisini dış alemde ispata çalışır (moda kavramını düşünmek burada yeterli olur sanırım). Kimlik kavramının bizdeki karşılığı şahsiyettir. Şahsiyet sahibi insan, bir bilinç sahibi demektir. Bilinç sahibi olan yalnızca, olması istenmeyeni inkara muktedirdir.
İnkar eden, muhatab kabul etmiş demektir. Muhatabı olan işaretin farkına varır. Bu fark ediş ihtarı anlamlı kılar. O halde, modern çağ müslümanın en büyük problemi şahsiyet sahibi olamamak, kendi öz-varlığını aramaya tüm varlığı ile cesaret edememektir yani modern çağ müslümanının Kur’an’ın fizik-ötesine ulaşamamasının temel sebebi öz-varlık, şahsiyet sahibi olmamasından olamamasından kaynaklanır. Bundan dolayıdır ki modern çağ müslümanı için İhtar gerekeni-olması isteneni işaret edemiyor.
Son söz
Modern çağ müslümanı şahsiyetini buldukça, muhatabını (Kur’anı) olması gereken yere koyabilecek tanımlayabilecektir. Bunu başardıkça Kuran’ın salt cisimsel yapısını aşarak ayetlerin(işaretlerin) ihtarına muhatab kabul edilecektir. İşaret edilenin ihtarına muhatab olmuş olmak, zaten emin olmak ve dahi işaret edilene ulaşmış olmak demek değil midir? Allah-u alem…