Neler Yeni

Hoşgeldiniz İslami Forum Sayfası

Tüm özelliklerimize erişmek için şimdi bize katılın. Kaydolduktan ve oturum açtıktan sonra, konular oluşturabilir, mevcut konulara yanıtlar gönderebilir, diğer üyelerinize itibar kazandırabilir, kendi özel mesajınızı edinebilir ve çok daha fazlasını yapabilirsiniz. Ayrıca hızlı ve tamamen ücretsizdir, peki ne bekliyorsunuz?
Blue
Red
Green
Orange
Voilet
Slate
Dark

Sizin yüz kişiniz kafirlerden bin kişiyi yener. (1 Kullanıcı)

mürmüdük

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
7 Tem 2009
Mesajlar
6,952
Tepki puanı
1
Puanları
0
Yaş
53
Web Sitesi
anadoluhaber.blogcu.com
kar25jb.jpg
 

mürmüdük

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
7 Tem 2009
Mesajlar
6,952
Tepki puanı
1
Puanları
0
Yaş
53
Web Sitesi
anadoluhaber.blogcu.com
ÇAĞA BAŞKALDIRAN CİHADI YENİDEN KAVRAYIŞ
Varlıkların en yücesi olarak yaratılan insanın taşıdığı cevherine göre çağ ile uyum sağlaması mümkün görülmüyor Bu yüzden insan ile çağ arasında her cephede bir kavga gizli ya da açık olarak süregelmektedir. Akıp giden çağ maddi ve manevi her sahada insanın karşısına yeni güçler çıkartmakta; gene insan tarafından. oluşturulan ve insanın ihtiyaçlarını karşılama gayesine yönelik olan bu güçler, insanın özüne yabancılaşma vetiresini daha da geniş boyutlarda oluştur­makta ve insan giderek çağ ile daha çok uzlaşma durumuna gelmekte: gene bu' sebepten çağ ile kendi arasında yanı insanın özü arasında kavga giderek derinleşmekte, insan çağa yeniler katarak çağı ala­bileceğinden fazla yükle yükleyerek, hem çağ ile arasındaki kavaganın mevzilerini genişletmekte, sahalarını çoğaltmakta, hem de çağ içindeki esaretini çağa daha çok ve daha sıkı bağlarla bağlanarak perçinleştirmektedir.
İnsan her yönüyle çağ ile uyum sağlarken, bir yönüyle de çağ ile sürekli çatışmak­tadır, insan eserlerinin zaman içerisinde medeniyetler,kültürler, fikirler bütünü olarak yansıması demek olan genel anlamda çağ mefhumu, in­sanın yabancılaşmasından doğan putları taşımakta, in­sanın özüne kul olarak oluşan bütün ürünler, oluşlar, yapılar zaman ve mekânın fonksi­yonu olarak, insandan bağımsız hale gelmekte, çağ ile kenetle şıp yığınlaşarak, insanı sarmaktadır

Çağımız insanı, akıl perspektifi içinde düşünülebilecek, kavranabilecek her düşünceyi, mefhumu, fikri yaratmış, ortaya koymuş görünüyor. Hatta çağa başkaldırma veya çağ içinde yeralan ve ona bağlı kabul edilebilecek olan kısmî müesseselere, unsurlara karşı tepkilenme gene çağımız insanının düşündüğü ve zaman zaman da başardığı bir şeydir. Ancak bu başkaldırışın genel manada sebeblerini ve karakterini tahlil ettiğimizde görünen odur ki, bütün bu tepkiler çağın kendine has hususiyetlerinin ve insan karşısındaki hakimiyetinin idamesinin gereği olan neticeler olarak karşımıza çıkmaktadır. Ve bu tepkiler belki de insanın giderek başkalaşmasını doğurabilecek ve insani daha da aşağılara indirebilecek temel bir özellikde taşımaktadır. Fakat bunların yanında şüphesiz ki, gene bu çağ karşısında özünün, galibiyetini gerçekleştirebilecek değerini de devam ettirmektedir. Ancak insan her yönüyle ve her sahada çağ karşısında ve sıkı bağlarla bağlıdır ki hayatının mana, gaye ve gidişatı (pratiği) çağın gerçeklerinden, değerlerinden, kabullerinden, yapılarından ayrı düşünülememektedir. Bu durumda çağdan kopuk, çağın şartlarını gözönüne almayan bir başkaldırış veya bu doğrultudaki "yeni" düşünüş tarzları da esasen çağa yeni türden bir tutsak oluşu getirebilir işte çağımızda toplumlar ve ferdî bakımdan insan, içice mağaralar "içinde bir kompleksler dünyasından ya bir kalıp halinde yaşamaya mahkum edilmekte ya da bocalayıp durmaktadır. Kâh umutsuzluk , batağında hiçliğin kemendini boynuna geçirmekte, kâh yalnız başına yeni arayışlara girerek bir tuval üzerine yapılmış bir, resmin yerine yeni resimler karalamaktadır. Özgürlük,özgürlük diye yanıp yakılan insan böylece yeni esaret zincirleri takınmaktadır Çağ ile kendi cevheri arasında ve bir mağaradan kurtulduğuna sanan insan, kendini yani bir mağaranın daha karanlık tabiatından bulmaktadır. Zaman zaman bir mağaradan, o mağaranın dışarısını kaplayan başka bir mağarayı sezdiği veya gördüğü olur. İşte o zamanlar bütün mağaraları ve içindekileri Mutlak Gerçek ve Mutlak Varlığın ışığında ye kendine çağlar boyu uzatılmış bulunan "VAHY" ipine sarılmadığı ve her varlığı, her hadiseyi, her oluşu buna göre kavramadığı yorumlayamadığı için araştırdığı ve belki de bulduğu veya karşılaştığı her "yeni" karşısında, ya da her "oluş"un seyrinde şaşalamakta, kendince tavırlar kazanmakta,kendince çözümler getirmektedir. Öyle ki, insan bunda çoğu zaman fazlaca da ileri giderek, MÜNKİNÜ-L VÜCUD olduğu halde, yani varlığı kendinden olmadığı halde, bu temel mahiyetinin aksine fikirler ve davranışlar sahibi olmakta dolayısıyla fonksiyonunun, yaradılışının idrâkinde olmadığı için, inkârın çukuruna düşmekte, bu çukura düşünce de her çırpınışı onu daha aşağılara düşürmektedir. Bugün ideolojiler, sistemler,süper devletler, şirketler, örgütler ve bunlarla beraber insan toplulukları, insanı gene insanlık namına maddi ve manevi çemberin içine almışlar, dünya üzerinde zulmü hakim kılmışlardır.Çağın en belirgin görevi sömürü ve zulmü devam ettirici, pekiştirici yöndedir. Ancak çağ bunun yanında kendini yıkacak kudsı ve gene insanda varolan bir takım vasıflar da bulundurmaktadır. Fakat bu vasıflar çağa gerçekten başkaldırıp, yeni çağı hazırlayıcı,öze dönücü bir aksiyon halinde bütünleşmesi ve yeni medeniyetin temellerini atabilmesi için insanı ve çağı, çağlar ötesi, varlığı ve oluşu tümden kucaklayan, zerrelerin zerresine kadar eşyayı derinleşmesine ve genişlemesine inceleyen, aklı ilim zihniyetiyle bilgilerin ışığında ancak temel idrâk ve temel şuur açısından harekete geçiren,değişen ve değişmeyeni hem temel esaslara göre, hem de kendi iç ve dış yapılarına göre gözleyen, yorumlayan,maddeyi ruhtan hareketlendiren, kullanan, oluşturan, ruhu da Mutlak Varlık'tan gönderilen bilgilerin (bilinmesi gerektiği kadarının gönderildiğin idrâk ederek) ve emirlerinin kontrolünde tutarak, zahire ve batına göre mânâ kazanan bütün hükümleri ve inançları bütünüyle kavrayan, dünyâya bağlanmadan ve fakat eşyayı temel inancın emrine vererek, dünyaya nizam vermenin değişecek ve değişmeyecek prensiplerini belirten yani İslâm'ın hem tasavvufi esaslarını ve "kazanım"larını hem şeriat esaslarını, kaidelerini hayatın her anına ve her sahasına Allah'ın rızasını kazanmak için, Allah adına uygulayan fizik, fizik ötesi ve bunları küllen idrâk eden, şuurlandıran bir dünya görüşü ve total özellikte bir kavrayış şarttır.

İşte çağımızın çelişkiler barındıran, zulmü doğuran özellikleri karşısında çağa başkaldıran bir hareketin insanı, yeni çağları hazırlayabilmesi için, bu zulüm çağını her yönüyle tanıması ve fakat zulüm çağının hiçbir özelliğini taşımaması lazımdır. Çağa başkaldıran yeni Ülkücü (maneviyatçı -Üstadın ifadesiyle müdir fikir) Hareket, çağa karşı bir tepki hareketi değil, çağın insanını kurtuluşa ulaştırmayı gaye edinen ve onun çağlâr üstü bir hayat nizamına hazırlayan, özünde ilahi emirler bulunduran derin muhtevalı kutsal bir harekettir. Cihadı bu şekilde anlamak ve medeniyet inşasına kalkışarak çağa başkaldırmak gereklidir.
Lütfi Şehsuvaroğlu
 

ilk-nur

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
22 Eyl 2009
Mesajlar
41
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
38
İSLAM'DA CİHADIN YERİNİ DOĞRU MU BİLİYORUZ?

Şunu açıkça belirtmek isteriz ki cihad denince akla hemen silahlı savaş gelir. Halbuki cihad çok geniş bir kavramdır. Cihad, çaba, mücadele, gayret anlamlarına gelen bir kavram olup sözlü ve fiili düşünsel, psikolojik ve fiziksel tüm çaba ve mücadeleleri içine alır. Bu kısa açıklamadan sonra merak edilen silahlı savaş konusuna geçelim.

İslamda savaş asla dini zorla kabul ettirmek için yapılmaz. Bu konuda Allah'ın emri açıktır. "Dinde zorlama yoktur." (Bakara:256)

Savaş saldırıyı püskürtmek için yapılır. Bu konuda Kuran'ın şu ayetini görüyoruz. "Kim sizin üzerinize saldırırsa, sizde tıpkı onların saldırdıkları gibi (saldırılarına karşılık olarak) saldırın. Allah'tan sakının. Ve, Allah'ın sakınanlarla beraber olduğunu bilin." (Bakara:194)

Bu ayetlere göre Kuran, inananlara saldırmayanları kendileriyle iyi geçinilmesi gereken kimseler olarak görür. Ama Müslümanlara saldırdıkları zaman Müslümanlar bu saldırıya cevap verir. "Sizinle din konusunda savaşmamış, sizi yurtlarınızdan çıkarmamış olanlara iyilik yapmak ve adaletli davranmaktan Allah sizi men'etmez; çünkü Allah adaletli davrananları sever. Allah sizi ancak sizinle savaşan, yurtlarınızdan çıkarmış ve çıkarılmanıza arka çıkmış olanlarla dostluk etmenizden meneder." (Mümtehine : 8 -9)
Saldırıyı önlemek söz konusu olduğu zaman; Kuran saldırının ilk işareti görülür görülmez savaşa girilmesine izin vermez. Hatta saldırı başladıktan sonra bile savaşa meydan vermeden mümkünse onu durdurmaya çalışır: "Eğer herhangi bir ceza ile karşılık verecekseniz size yapılanın aynısı ile karşılık verin. Sabrederseniz andolsun ki; bu elbette daha hayırlıdır." (Nahl:126)

İşte, oldukça açık yargılar taşıyan bu ayetler ispat etmektedir ki; Peygamber uygulamasında kendini bulan, İslam Dini'ne göre savaşın sebebi; bir ideolojiyi veya bir dini başkalarına zorla kabul ettirmek değil aksine bir saldırının önünü almaktır.

Peygamberimiz zamanında savaş iki nedenle yapılmıştır:
1- Düşmanlar saldırılarını doğrudan doğruya Peygambere yöneltiyorlardı; O da bunlara karşılık veriyordu.

2- Müslümanları inançlarından döndürmeye zorluyorlardı. Bu durum karşısında Peygamber, düşünce ve inanç hürriyetine dokunulmasına engel olmaya çalışıyordu. Gerçekten de eğer Peygamberimiz savaşa girmişse bu sadece düşünce hürriyetini sağlamak ve inananları inançlarından döndürmeye çalışan kimselere karşı savunma içindi. Bu kesinlikle anlaşılmalıdır ki; Müslüman değil diye hiç kimse öldürülemez. İnançsızlığı yüzünden kimseye dokunulmaz.

Şimdi Kuran'daki diğer ayetlere geçelim.
"Size savaş açanlarla, siz de Allah yolunda savaşın, ancak aşırı gitmeyin. Şüphesiz Allah aşırı gidenleri sevmez; onları (size savaş açanları) nerede yakalarsanız öldürün. Onları sizi çıkardıkları yerlerden (işgal ettikleri yerlerden) çıkarın. Fitne öldürmekten daha kötüdür. Onlar Mescid-i Haram yanında orada sizinle dövüşünceye kadar siz de onlarla dövüşmeyin. Fakat sizi öldürürlerse siz de onları öldürün. Bununla beraber vazgeçerlerse siz de bırakın. Şüphesiz Allah çok bağışlayıcı, çok merhametlidir. Fitneden eser kalmayıncaya, din yalnız Allah'ın oluncaya kadar onlarla savaşın. Vazgeçerlerse artık zalimlerden başkasına düşmanlık edilmez." (Bakara:191-192-193)

Bu ayetler "İslamın savaş tüzüğü" olarak kabul edilmektedir. İslam bilginleri bu ayetlerden savaşın ancak saldırıyı püskürtmek amacı ile yapılabileceği sonucunu çıkarmış ve şu yargıları ortaya koymuşlardır:

1- Size savaş açanlarla Allah yolunda "İlahi adaleti ve barışı yayma yolunda" siz de savaşın. Şu halde Müslümanlara savaş izninin verilişi, düşmanların saldırısına bağlanmıştır.

2- Ancak aşırı gitmeyin.
Ayete göre savaşmayan kimseler ve savaş meydanında hiç bir fonksiyonu bulunmayan ve asla savaşa katılmayan insanlara saldırmak yasaktır.

3- Fitneden eser kalmayıncaya kadar, onlarla savaşın. Savaşın amacı; baskıyı, sömürüyü kaldırmak barış ve adaleti sağlamaktır. Herhangi bir dinin, ideolojinin zorla benimsetilmesi de fitnedir. İslam bunu da reddeder ve bununla mücadele eder.

4- Düşmana, davranışının aynısıyla karşılık verilmelidir. Fakat saldıranlar ahlak kurallarından uzaklaşmışlarsa İslam savaşçısı bu yolda düşmanı izleyemez.
Ahlak dışı konularda karşılıklı davranış kanunu uygulanamaz. Mesela onlar kadınlara saldırırlarsa biz de aynı şekilde davranamayız. Ölülerimizin cesetlerine saygısızlık yaparlarsa bizler hiç bir zaman onları bu yolda taklit edemeyiz.

(alıntıdır)

saygılar....
 

hanzala44

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
26 Eyl 2009
Mesajlar
268
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
32
Bence savaşmakla sadece cephede savaş algılanmamalıdır.Özellikle bu devirde savaş deyince belki de akla gelen ilk şey ilim olmalıdır ve bu ilim hem dini hem de fenni olmalıdır. Varlığımızın asıl gayesi olan Allah'ı tanıma ve tanıtma görevimizi yerine getirmeliyiz .

dünyada müslümanlar zulüm altıdayken biz nasıl kendi nefsimizi düşüne bilirizki?
müslümanlar herzaman tek yumruk gibidir bir parmak açık kalırsa fitne girer araya ki buzamanda ençok fitneden kaçınmamız lazım KAFİRDEN değil...
 

hanzala44

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
26 Eyl 2009
Mesajlar
268
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
32
Cihad İle İlgili Hadisler
1288. Ebû Hüreyre radıyallahu anh'den rivayet edildiğine göre, Resûlullah sallallallahu aleyhi ve sellem'e:
-Hangi amel daha faziletlidir? diye soruldu.
-"Allah'a ve Resûlüne inanmak" buyurdu.
-Sonra hangisi? denildi.
-"Allah yolunda cihad etmek" karşılığını verdi.
-Bundan sonra hangisi? denilince:
-"Allah katında makbul olan hactır" buyurdular.
Buhârî, Îmân 18, Hac 4, Tevhîd 47; Müslim, Îmân 135. Ayrıca bk. Tirmizî, Fezâilü'l-cihâd 22; Nesâî, Hac 4, Cihâd 17

1289. İbni Mes'ûd radıyallahu anh şöyle dedi:
-Yâ Resûlallah! Hangi amel Allah'a daha sevimlidir? dedim,
-"Vaktinde kılınan namaz" buyurdu.
-Sonra hangisidir? diye sordum,
-"Ana babaya iyilik etmek" diye cevap verdi.
-Ondan sonra hangisidir? dedim,
-"Allah yolunda cihad etmek" buyurdular.
Buhârî, Mevâkît 5, Cihâd 1, Edeb 1, Tevhîd 48; Müslim, Îmân 137-139. Ayrıca bk. Tirmizî, Salât 14, Birr 2; Nesâî, Mevâkît 51

1290. Ebû Zer radıyallahu anh şöyle dedi:
-Yâ Resûlallah! Hangi amel daha faziletlidir? diye sordum,
-"Allah'a iman ve Allah yolunda cihaddır" buyurdular.
Buhârî, Itk 2, Keffârât 6; Müslim, Îmân 136. Ayrıca bk. İbni Mâce, Itk 4

1291. Enes radıyallahu anh'den rivayet edildiğine göre, Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:
"Allah yolunda yapılan bir sabah ve akşam yürüyüşü, hiç şüphesiz dünyadan ve dünya varlıklarından daha hayırlıdır. "
Buhârî, Cihâd 5, Rikâk 2; Müslim, İmâre 112-115. Ayrıca bk. Tirmizî, Fezâilu'l-cihâd 17, 26; Nesâî, Cihâd 11, 12

1292. Ebû Saîd el-Hudrî radıyallahu anh' den rivayet edildiğine göre, bir adam Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem' e gelerek:
-İnsanların hangisi daha üstündür? diye sordu. Peygamberimiz:
-"Allah yolunda canıyla ve malıyla cihad eden kimse" buyurdu. Adam:
-Sonra kimdir? diye sordu. Efendimiz:
-"Bir vadiye çekilip Allah'a ibadet eden ve insanları şerrinden uzak tutan kimse" buyurdular.
Buhârî, Cihâd 2, Rikâk 34; Müslim, İmâre 122-123. Ayrıca bk. Ebû Dâvûd, Cihâd 5; Tirmizî, Fezâilu'l-cihâd 24; Nesâî, Cihâd 7; İbni Mâce, Fiten 13

1293. Sehl İbni Sa'd radıyallahu anh'den rivayet edildiğine göre, Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:
"Allah yolunda bir gün hudut nöbeti tutmak, dünyadan ve dünya üzerindeki şeylerden daha hayırlıdır. Sizden birinizin kamçısının cennetteki yeri, dünyadan ve dünya üzerindeki şeylerden daha hayırlıdır. Kulun Allah Teâlâ'nın yolunda akşamleyin veya sabah erken vakitteki yürüyüşü de dünyadan ve dünya üzerindeki şeylerden daha hayırlıdır. "
Buhârî, Cihâd 6, 73, Bed'ü'l-halk 8, Rikâk 2; Müslim, İmâre 113-114. Ayrıca bk. Tirmizî, Fezâilü'l-cihâd 17, 25, Tefsîru sûre (3) 22; İbni Mâce, Zühd 39

1294. Selmân radıyallahu anh, Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem'i şöyle buyururken işittim demiştir:
"Bir gün ve bir gece hudut nöbeti tutmak, gündüzü oruçlu gecesi ibadetli geçirilen bir aydan daha hayırlıdır. Şayet kişi bu nöbet esnasında vazife başında iken ölürse, yapmakta olduğu işin ecri ve sevabı kıyamete kadar devam eder, şehid olarak rızkı da devam eder ve kabirdeki sorgu meleklerinden güven içinde olur. "
Müslim, İmâre 163. Ayrıca bk. Tirmizî, Fezâilü'l-cihâd 2; Nesâî, Cihâd 39; İbni Mâce, Cihâd 7

1295. Fadâle İbni Ubeyd radıyallahu anh'den rivayet edildiğine göre, Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:
"Hudutta Allah yolunda nöbet tutanlar dışında her ölenin ameli sona erdirilir. Hudutta nöbet tutarken ölenin yaptığı işlerin sevabı kıyamet gününe kadar artarak devam eder, kabirdeki imtihanda da güvenlik içinde olur. "
Ebû Dâvûd, Cihâd 15; Tirmizî, Fezâilü'l-cihâd 2

1296. Osman radıyallahu anh 'den rivayet edildiğine göre, Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:
"Allah yolunda hudutta bir gün nöbet tutmak, başka yerlerde bin gün nöbet tutmaktan daha hayırlıdır. "
Tirmizî, Fezâilü'l-cihâd 26. Ayrıca bk. Nesâî, Cihâd 39

1297. Ebû Hüreyre radıyallahu anh 'den rivayet edildiğine göre, Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:
"Allah Teâlâ kendi yolunda cihada çıkan kimseye, onu sadece benim yolumda cihad, bana îman, benim resullerimi tasdîk yola çıkarmıştır, buyurarak kefil olur. Allah, o kimseyi şehid olursa cennete koymaya, gazi olursa manevî ecre ve dünyalık ganimete kavuşmuş olarak, evine döndürmeye kefil olmuştur. Muhammed'in canını kudretiyle elinde tutan Allah'a yemin ederim ki, Allah yolunda açılan bir yara, kıyamet gününde açıldığı gündeki şekliyle gelir: Rengi kan rengi, kokusu misk kokusudur. Muhammed'in canını kudretiyle elinde tutan Allah'a yemin ederim ki, eğer müslümanlara zor gelmeseydi, Allah yolunda cihada çıkan hiçbir seriyyenin arkasında asla oturup kalmazdım. Fakat maddî güç bulamıyorum ki onları sevkedeyim, onlar da bu gücü bulamıyorlar. Benden ayrılıp geride kalmak ise onlara zor geliyor. Muhammed'in canını elinde tutan Allah'a yemin ederim ki, Allah yolunda cihad edip öldürülmeyi, sonra cihad edip yine öldürülmeyi, sonra tekrar cihad edip tekrar öldürülmeyi çok arzu ederdim. "
Müslim, İmâre 103. Ayrıca bk. Buhârî, Cihâd 7(Hadisin kısa bir bölümü); Nesâî, Îmân 24

1298. Yine Ebû Hüreyre radıyallahu anh 'den rivayet edildiğine göre, Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:
"Allah yolunda yaralanan bir kimse, kıyamet gününde yarasından kan akarak Allah'ın huzuruna gelir. Renk, kan rengi, koku ise misk kokusudur. "
Buhârî, Cihâd 10, Zebâih 31; Müslim, İmâre 105. Ayrıca bk. Tirmizî, Fezâilu'l-cihâd 21; Nesâî, Cihâd 27

1299. Muâz radıyallahu anh 'den rivayet edildiğine göre, Nebiy-yi Ekrem sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:
"Müslümanlardan bir şahıs, deve sağılacak kadar bir süre Allah yolunda cihad ederse, cennet onun hakkı olur. Allah yolunda yaralanan veya bir sıkıntıya düşen kimse, kıyamet gününde yaralandığı gün gibi kanlar içinde Allah'ın huzuruna gelir. Kanının rengi zağferân gibi kıpkırmızı, kokusu da misk kokusu gibidir. "
Ebû Dâvûd, Cihâd 40; Tirmizî, Fezâilu'l-cihâd 21. Ayrıca bk. Nesâî, Cihâd 25

1300. Ebû Hüreyre radıyallahu anh şöyle dedi:
Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem'in ashâbından bir kişi, içinde tatlı su gözesi bulunan bir dağ yolundan geçmişti. Burası çok hoşuna gitti ve:
-Keşke insanlardan ayrılıp şu dağ kısığında otursam. Ama Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem'den izin almadan bunu asla yapmam, dedi. Sonra arzusunu Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem'e anlattı. Peygamberimiz:
-"Böyle bir şey yapma. Çünkü sizden birinizin Allah yolunda çalışıp gayret sarfetmesi, evinde oturup yetmiş sene namaz kılmasından daha faziletlidir. Allah'ın sizi bağışlamasını ve cennete koymasını istemez misiniz? O halde Allah yolunda cihada çıkınız. Kim devenin sağılacağı kadar bir süre Allah yolunda cihad ederse, mutlaka cennete girer" buyurdu.
Tirmizî, Fezâilü'l-cihâd 17

1301. Yine Ebû Hüreyre radıyallahu anh şöyle dedi:
Resûl-i Ekrem Efendimiz'e:
-Yâ Resûlallah! Allah yolunda cihada denk hangi iş vardır? denildi.
-"Ona denk bir iş bulamazsınız" buyurdu. İki veya üç defa aynı soruyu tekrarladılar; Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem de her defasında "Ona denk bir iş bulamazsınız" cevabını tekrarladı. Daha sonra şöyle buyurdu:
"Allah yolunda cihad eden kimsenin benzeri, gündüzleri oruç tutan, geceleri namaz kılan, Allah'ın âyetlerine hakkıyla itâat eden ve Allah yolunda cihad eden kimse, cepheden dönünceye kadar, namaza ve oruca hiç bir şekilde ara vermeyen kimsenin benzeridir. "
Buhârî, Cihâd 1; Müslim, İmâre 110. Ayrıca bk. Tirmizî, Fezâilü'l-cihâd 1; Nesâî, Cihâd 17

Buhârî'nin rivayeti şöyledir:
Bir adam:
-Yâ Resûlallah! Bana cihada denk bir iş gösterseniz? dedi. Resûl-i Ekrem:
-"Cihada denk olacak bir iş bulamıyorum ki" buyurdu; sonra da şöyle devam etti:
"Allah yolunda cihad eden kimse yola çıktığında, sen de mescidine girip hiç ara vermeden namaz kılmaya, hiç iftar etmeden oruç tutmaya güç yetirebilir misin?" Soruyu soran kişi:
-Buna kim güç yetirebilir ki? dedi.
Buhârî, Cihâd 1

1302. Yine Ebû Hüreyre radıyallahu anh' den rivayet edildiğine göre, Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:
"İnsanların en hayırlı geçim yolu tutanlarından biri, Allah yolunda atının dizginine yapışıp, onun üzerinde âdeta uçan kimsedir. Düşman geldiğine dair bir ses veya düşman üzerine hücum feryadı işittiğinde, düşmanın bulunması muhtemel yerlere atının üzerinde uçarcasına saldırıp, öldürmeyi ve ölmeyi göze alır. Bir diğeri de, bir tepenin başında veya bir vadinin içinde koyuncuklarının arasında namazını kılan, zekâtını veren ve kendisine ölüm gelinceye kadar Rabbine ibadet eden kimsedir. İnsanlardan ancak bu şekilde yaşayan kimseler hayırdadır. "
Müslim, İmâre 125. Ayrıca bk. İbni Mâce, Fiten 13

1303. Yine Ebû Hüreyre radıyallahu anh'den rivayet edildiğine göre, Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:
"Allah yolunda cihad edenler için Allah Taâlâ cennette yüz derece hazırlamıştır. Her derecenin arası yerle gök arası kadardır. "
Buhârî, Cihâd 4, Tevhîd 22. Ayrıca bk. Nesâî, Cihâd 18
 

hanzala44

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
26 Eyl 2009
Mesajlar
268
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
32
1304. Ebû Saîd el-Hudrî radıyallahu anh'den rivayet edildiğine göre, Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:
"Rab olarak Allah'a, din olarak İslâm'a, resûl olarak Muhammed sallallahu aleyhi ve sellem'e inanıp razı olan kimse cenneti hak eder. " Bu söz Ebû Saîd'in çok hoşuna gitti ve:
-Yâ Resûlallah! Bu sözü bana tekrarlasanız, dedi. Peygamber Efendimiz sözünü tekrarladı; sonra da şöyle buyurdu:
"Bir başka haslet daha vardır ki, onun sayesinde Allah kulunu cennette yüz derece yükseltir. Her bir derecenin arası da yerle gök arası kadardır. " Ebû Saîd:
-O haslet nedir, yâ Resûlallah? diye sordu. Hz. Peygamber:
"Allah yolunda cihad, Allah yolunda cihaddır" buyurdu.
Müslim, İmâre 116. Ayrıca bk. Nesâî, Cihâd 18

1305. Ebû Bekr İbni Ebû Mûsa el-Eş'arî şöyle dedi:
Babam Ebû Mûsa radıyallahu anh'i düşmanın karşısında durup:
Ben Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem'i: "Şüphesiz cennet kapıları kılıçların gölgeleri altındadır" derken işittim. Bunun üzerine üstü başı perişan biri ayağa kalkıp:
-Ey Ebû Mûsa! Bu sözü Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem söylerken sen mi işittin? diye sordu. Ebû Mûsa:
-Evet, ben işittim, cevabını verdi. Bunu duyan adam, arkadaşlarının yanına dönüp:
-"Sizleri selâmlıyorum" dedi ve kılıcının kınını kırıp attı. Sonra elinde kılıcıyla düşmanın üzerine yürüdü ve ölünceye kadar düşmanla savaştı.
Müslim, İmâre 146. Ayrıca bk. Tirmizî, Fezâilü'l-cihâd 23

1306. Ebû Abs Abdurrahman İbni Cebr radıyallahu anh'den rivayet edildiğine göre, Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:
"Allah yolunda ayakları tozlanan bir kula cehennem ateşi dokunmaz. "
Buhârî, Cihâd 16. Ayrıca bk. Tirmizî, Fezâilü'l-cihâd 7; Nesâî, Cihâd 9

1307. Ebû Hüreyre radıyallahu anh'den rivayet edildiğine göre, Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:
"Allah korkusundan ağlayan bir kimse, sağılan süt tekrar memeye girmedikçe cehenneme girmez. Allah yolundaki cihadın tozu ile cehennem dumanı bir kulun üzerinde birleşmez. "
Tirmizî, Fezâilü'l-cihâd 8. Ayrıca bk. Tirmizî, Zühd 8; Nesâî, Cihâd 8

1308. İbni Abbâs radıyallahu anhümâ'dan rivayet edildiğine göre, Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:
"İki göze cehennem ateşi dokunmaz: Allah korkusundan ağlayan göz ve Allah yolunda nöbet bekleyerek geceleyen göz. "
Tirmizî, Fezâilü'l-cihâd 12

1309. Zeyd İbni Hâlid radıyallahu anh'den rivayet edildiğine göre, Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:
"Kim Allah yolunda cihada gidecek bir gaziyi donatır, cihad için gerekli olan ihtiyaçlarını karşılarsa, bizzat cihada gitmiş gibi sevap kazanır. Cihada giden gazinin arkada bıraktığı ailesine güzelce bakıp onların ihtiyaçlarını karşılayan da bizzat cihad yapmış gibi sevap kazanır. "
Buhârî, Cihâd 38; Müslim, İmâre 135-136. Ayrıca bk. Ebû Dâvûd, Cihâd 20; Tirmizî, Fezâilü'l-cihâd 6; Nesâî, Cihâd 44

1310. Ebû Ümâme radıyallahu anh'den rivayet edildiğine göre, Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:
"Sadakaların en faziletlisi Allah yolunda kurulan bir çadırın gölgesi, Allah yolundaki bir mücâhide verilen hizmetçi ve Allah yolunda bağışlanmış bir erkek devedir. "
Tirmizî, Fezâilü'l-cihâd 5

1311. Enes radıyallahu anh'den rivayet edildiğine göre, Eslem kabilesinden bir delikanlı:
-Yâ Resûlallah! Ben cihada katılmak istiyorum, fakat savaşabilmem için gereken malzemeyi temin edecek durumda değilim, dedi. Peygamber Efendimiz:
-"Filân adama git. O, cihada katılmak üzere hazırlanmıştı; fakat hastalandı" buyurdu. Delikanlı Hz. Peygamber'in dediği kişiye gidip:
-Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem sana selâm ediyor ve savaşa gitmek için hazırladığın malzemeleri bana vermeni söylüyor, dedi. Bunun üzerine adam hanımına seslenerek:
-Hanım! Savaş için hazırladığım şeyleri bu delikanlıya ver; onlardan hiçbir şey alıkoyma. Allah hakkı için onlardan hiçbir şey bırakma ki, berekete nail olasın, dedi.
Müslim, İmâre 134

1312. Ebû Saîd el-Hudrî radıyallahu anh'den rivayet edildiğine göre, Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem Benî Lihyân üzerine asker gönderdi ve:
"İki erkekten biri cihada gitsin; elde edilecek sevap ikisi arasında ortaktır" buyurdu.
Müslim, İmâre 137

1313. Berâ radıyallahu anh şöyle dedi:
Tepeden tırnağa silâhlı bir adam Nebî sallallahu aleyhi ve sellem'e geldi ve:
-Yâ Resûlallah! Sizinle birlikte önce savaşa mı katılayım, yoksa müslüman mı olayım? dedi. Resûl-i Ekrem:
-"Önce müslüman ol, sonra savaş" buyurdu. Bunun üzerine adam müslüman oldu, sonra savaştı ve neticede şehit oldu. Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem:
-"Az çalıştı, çok kazandı" buyurdu.
Buhârî, Cihâd 13; Müslim, İmâre 144

1314. Enes radıyallahu anh' den rivayet edildiğine göre, Nebî sallallahu aleyhi ve sellem şöylebuyurdu:
"Cennete giren hiçbir kimse, yeryüzündeki her şey kendisinin olsa bile dünyaya geri dönmeyi arzu etmez. Sadece şehit, gördüğü aşırı itibar ve ikram sebebiyle tekrar dünyaya dönmeyi ve on defa şehit olmayı ister. "
Bir rivayette: "Şehitliğin faziletini gördüğü için" denilir.
Buhârî, Cihâd 21; Müslim, İmâre 109. Ayrıca bk. Tirmizî, Fezâilü'l-cihâd 13, 25

1315. Abdullah İbni Amr İbni Âs radıyallahu anhümâ'dan rivayet edildiğine göre, Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:
"Şehidin kul borcu dışındaki bütün günahlarını Allah bağışlar. "
Müslim, İmâre 119

1316. Ebû Katâde radıyallahu anh' den rivayet edildiğine göre, Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem ashâb arasında ayağa kalktı ve "Allah yolunda cihad ve Allah'a iman etmek amellerin en faziletlisidir" diye hatırlattı. Bunun üzerine bir adam ayağa kalkıp:
-Yâ Resûlallah! Şayet Allah yolunda öldürülürsem, bu benim günahlarıma kefâret olur mu? diye sordu. Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem ona:
-"Evet, şayet sen sabrederek, ecrini de sadece Allah'tan bekleyerek, cepheden kaçmaksızın düşmana karşı koyup Allah yolunda öldürülürsen, günahlarına kefâret olur" buyurdu. Sonra Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem:
-"Nasıl demiştin?" diye sordu. Adam:
-Şayet ben Allah yolunda öldürülürsem günahlarıma kefâret olur mu? diye sözünü tekrarladı. Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem ona:
-"Evet, şayet sen sabrederek, ecrini sadece Allah'tan bekleyerek, cepheden kaçmaksızın düşmana karşı koyup Allah yolunda öldürülürsen, günahlarına kefâret olur. Ancak borçların bunun dışındadır. Bunu bana Cibrîl söyledi" buyurdu.
Müslim, İmâre 117. Ayrıca bk. Tirmizî, Cihâd 32

1317. Câbir radıyallahu anh şöyle dedi:
Bir adam:
-Yâ Resûlallah! Eğer Allah yolunda öldürülürsem ben nerede olacağım, dedi. Resûl-i Ekrem:
-"Cennette" diye cevap verdi. Bunun üzerine adam elinde bulunan hurmaları attı, sonra düşmanla savaştı ve neticede şehit düştü.
Müslim, İmâre 143 . Ayrıca bk. Buhârî, Meğâzî 17; Nesâî, Cihâd 31

1318. Enes radıyallahu anh şöyle dedi:
Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem ile ashabı yola çıktı ve müşriklerden önce Bedir'e vardılar. Müşrikler de geldiler. Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:
"Sizden hiçbiriniz, ben başında olmadıkça herhangi bir şey yapmasın". Sonra müşrikler yaklaştı; bunun üzerine Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem:
"Genişliği göklerle yer arası kadar olan cennete girmek üzere ayağa kalkınız!" buyurdu. Enes der ki:
Ensardan Umeyr İbn Hümâm radıyallahu anh:
-Yâ Resûlallah! Genişliği göklerle yer arası kadar olan cennet mi? diye sordu. Peygamberimiz:
-"Evet" buyurdu. Umeyr:
-Ne iyi, ne âlâ! dedi. Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem:
-"Niye öyle söyledin?" diye sordu. Umeyr:
-Allah'a yemin ederim ki, yâ Resûlallah, cennet ehlinden olmayı istediğim için öyle söyledim, başka maksadım yok, dedi. Resûl-i Ekrem:
-"Şüphesiz sen cennetliksin" buyurdu. Umeyr, bu söz üzerine torbasından bir kaç hurma çıkartıp onları yemeye başladı. Sonra:
-Eğer şu hurmalarımı yiyinceye kadar yaşarsam, bu gerçekten uzun bir hayattır, diyerek elindeki hurmaları attı, sonra şehit oluncaya kadar müşriklerle savaştı.
Müslim, İmâre 145. Ayrıca bk. Ahmed İbni Hanbel, Müsned, III, 137

1319. Yine Enes radıyallahu anh şöyle dedi:
Birtakım kimseler Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem'e gelerek, bize Kur'an'ı ve Sünnet'i öğretecek insanlar gönderseniz, dediler. Resûl-i Ekrem, içlerinde dayım Harâm'ın da bulunduğu, ensârdan kendilerine kurrâ denilen yetmiş kişiyi onlara gönderdi. Bunlar Kur'an okuyor, geceleri onu aralarında müzakere edip öğreniyorlardı. Gündüzleri ise su getirip mescide koyuyorlar, odun toplayıp onu satıyor, bedeliyle de Suffe ehline ve fakirlere yiyecek satın alıyorlardı. İşte Nebî sallallahu aleyhi ve sellem onlara bu kişileri göndermişti. Fakat gidecekleri yere varmadan önlerine çıktılar ve onları öldürdüler. Onlar (öldürülmeden önce):
-Allahım! Bizim haberimizi Peygamberimiz'e ulaştır. Bizler sana kavuştuk ve senden razı olduk; sen de bizden razı oldun, dediler.
Bir adam, yaklaşıp Enes'in dayısı Harâm'a mızrağını sapladı, hatta vücudunun bir tarafından öbür tarafına geçirdi. Bunun üzerine Harâm:
-Kâbe'nin Rabbine yemin ederim ki, cenneti kazandım gitti, dedi. Bu olay üzerine Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem:
"Şüphesiz ki din kardeşleriniz öldürüldüler. Onlar hem de şöyle dediler: Allahım! Bizim haberimizi Peygamberimiz'e ulaştır. Bizler sana kavuştuk ve senden razı olduk; sen de bizden razı oldun" buyurdu.
Buhârî, Cihâd 9, Meğâzî 28; Müslim, İmâre 147

1320. Yine Enes radıyallahu anh şöyle dedi:
Amcam Enes İbni Nadr radıyallahu anh Bedir Savaşı'na katılmamıştı. Bu ona çok ağır geldi. Bu sebeple:
-Yâ Resûlallah! Müşriklerle yaptığın ilk savaşta bulunamadım. Eğer Allah Taâlâ müşriklerle yapılacak bir savaşta beni bulundurursa, neler yapacağımı muhakkak Allah görür, dedi.
Uhud Savaşı'nda müslüman safları dağılınca, Enes İbni Nadr -arkadaşlarını kastederek-Rabbim, bunların yaptıklarından dolayı özür beyan ederim, dedi. -Müşrikleri kestederek de-, bunların yaptıklarından da uzak olduğumu arzederim, deyip ilerledi. Derken Sa'd İbni Muâz ile karşılaştı ve:
-Ey Sa'd İbni Muâz! İşte cennet. Nadr'ın Rabbine yemin ederim ki, Uhud'un yakınlarından ben onun kokusunu alıyorum, dedi. Sa'd (bu olayı anlatırken):
-Ben onun yaptığını yapmaya güç yetiremedim, yâ Resûlallah! dedi. Hadisin ravisi Enes, amcasıyla ilgili olayı şöyle anlatır:
Amcamı şehit edilmiş olarak bulduk. Vücudunda seksenden fazla kılıç darbesi, mızrak yarası ve ok izi vardı. Müşrikler ona müsle yapmış, uzuvlarını kesmişlerdi. Bu sebeple onu hiç kimse tanıyamadı. Sadece kız kardeşi parmak uçlarından tanıyabildi.
Enes, biz şu âyetin amcam ve onun gibiler hakkında inmiş olduğu görüşündeyiz, dedi:
"Mü'minler içinde öyle yiğit erkekler vardır ki, Allah'a verdikleri sözlerinde durdular. Onlardan kimi ahdini yerine getirdi (çarpışıp şehit düştü), kimi de sırasını bekliyor. Bunlar sözlerini asla değiştirmemişlerdir" [Ahzâb sûresi (33), 23].
Buhârî, Cihâd 12; Müslim, İmâre 148. Ayrıca bk. Tirmizî, Tefsîr 34

1321. Semüre radıyallahu anh'den rivayet edildiğine göre, Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:
"Bu gece rüyamda iki adam gördüm. Yanıma gelip beni bir ağaca çıkardılar, sonra da bir eve götürdüler. O ev, şimdiye kadar benzerini görmediğim güzellik ve değerde idi. Sonra o iki kişi bana:
Bu eşsiz ev, şehitler sarayıdır, dedi. "
Buhârî, Cihâd 4, Cenâiz 93

1322. Enes radıyallahu anh'den rivayet edildiğine göre, Ümmü Hârise İbni Sürâka diye bilinen Ümmü Rübeyyi' Binti Berâ, Nebî sallallahu aleyhi ve sellem'e geldi ve:
-Yâ Resûlallah! Bana Hârise'den haber verir misiniz? -Hârise Bedir Savaşı'nda şehit düşmüştü-. Eğer cennette ise sabredeceğim; böyle değilse ona ağlamaya çalışacağım, dedi. Peygamber Efendimiz:
-"Ey Ümmü Hârise! Şüphesiz cennetin içinde cennetler vardır; senin oğlun bunların en yücesi olan Firdevs cennetindedir" buyurdu.
Buhârî, Cihâd 14. Ayrıca bk. Buhârî, Meğâzî 9, Rikâk 51; Tirmizî, Tefsîru sûre(23)
 

hanzala44

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
26 Eyl 2009
Mesajlar
268
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
32
1323. Câbir İbni Abdullah radıyallahu anhümâ şöyle dedi:
Babamın müsle yapılmış cesedi getirilip Nebî sallallahu aleyhi ve sellem'in önüne konuldu. Yüzünü açmak üzere gittim, fakat oradaki topluluk bana engel oldu. Bunun üzerine Nebî sallallahu aleyhi ve sellem:
"Melekler ara vermeksizin onu kanatlarıyla gölgelendiriyorlar" buyurdu.
Buhârî, Cenâiz 3, 35, Cihâd 20, Meğâzî 26; Müslim, Fezâilü's-sahâbe 129-130. Ayrıca bk. Nesâî, Cenâiz 12, 13

1324. Sehl İbni Huneyf radıyallahu anh'den rivayet edildiğine göre, Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:
"Allah Taâlâ'dan bütün kalbiyle şehitlik dileyen bir kimse, yatağında ölse bile, Allah ona şehitlik mertebesine ulaştırır. "
Müslim, İmâre 157. Ayrıca bk. Nesâî, Cihâd 36; İbni Mâce, Cihâd 15

1325. Enes radıyallahu anh' den rivayet edildiğine göre, Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:
"Şehitliği gönülden arzu eden bir kimse, şehit olmasa bile sevabına nâil olur. "
Müslim, İmâre 156

1326. Ebû Hüreyre radıyallahu anh'den rivayet edildiğine göre, Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:
"Sizden biriniz karıncanın ısırmasından ne kadar acı duyarsa, şehit olan kimse de ölümden ancak o kadar acı duyar. "
Tirmizî, Fezâilü'l-cihâd 26. Ayrıca bk. Nesâî, Cihâd 35; İbni Mâce, Cihâd 16

1327. Abdullah İbni Ebû Evfâ radıyallahu anhümâ' dan rivayet edildiğine göre, Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem düşmanla karşılaştığı günlerden birinde güneş batıya meyledinceye kadar bekledi. Sonra ashâbın arasında ayağa kalktı ve:
"Ey müslümanlar! Düşmanla karşılaşmayı temenni etmeyiniz; Allah'tan afiyet dileyiniz. Fakat düşmanla karşılaşınca da sabrediniz. Biliniz ki cennet kılıçların gölgesi altındadır" buyurdu. Resûl-i Ekrem sonra sözüne devamla şöyle dua etti:
"Ey Kur'an'ı indiren, bulutları gökyüzünde gezdiren ve düşman saflarını darmadağın eden Allah'ım! Şu düşmanları perişan et ve bizi onlara karşı muzaffer kıl. "
Buhârî, Cihâd 112; Müslim, Cihâd 20. Ayrıca bk. Ebû Dâvûd, Cihâd 89

1328. Sehl İbni Sa'd radıyallahu anh'den rivayet edildiğine göre, Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:
"İki dua reddolunmaz veya pek nadir reddolunur: Bunlar ezan okunurken yapılan dua ile savaş anında düşmanla boğaz boğaza gelindiği sırada yapılan duadır. "
Ebû Dâvûd, Cihâd 39

1329. Enes radıyallahu anh şöyle dedi:
Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem gazâya çıktığı zaman şöyle dua ederdi:
"Allahümme ente adudî ve nasîrî, bike ehûlü ve bike esûlü ve bike ukâtilü: Allah'ım! Benim dayanağım ve yardımcım sadece sensin. Senin sayende hareket ediyorum; senin yardımın sayesinde düşmana hücum ediyorum; senin verdiğin güç ve kuvvet sayesinde düşmanla savaşıyorum. "
Ebû Dâvûd, Cihâd 90; Tirmizî, Da'avât 121

1330. Ebû Mûsâ radıyallahu anh'den rivayet edildiğine göre, Nebî sallallahu aleyhi ve sellem bir topluluktan endişe duyduğu zaman şöyle dua ederdi:
"Allahümme innâ nec'alüke fî nühûrihim ve ne'ûzü bike min şürûrihim: Allahım! Senin korumanı onlara karşı siper ediniyoruz. Onların şerlerinden sana sığınıyoruz. "
Ebû Dâvûd, Vitir 30

1331. İbni Ömer radıyallahu anhümâ' dan rivayet edildiğine göre, Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:
"Kıyamet gününe kadar atların alınlarına hayır düğümlenmiştir. "
Buhârî, Cihâd 43, Menâkıb 28; Müslim, İmâre 96-99, Zekât 25. Ayrıca bk. Ebû Dâvûd, Cihâd 41; İbni Mâce, Cihâd 14, Ticârât 29

1332. Urve el-Bârikî radıyallahu anh'den rivayet edildiğine göre, Nebî sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:
"Kıyamet gününe kadar atların alınlarına hayır, yani ecir ve ganimet düğümlenmiştir. "
1331 numaralı hadisin kaynaklarına bk.

1333. Ebû Hüreyre radıyallahu anh'den rivayet edildiğine göre, Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:
"Kim Allah'a gerçekten inanarak ve va'dine gönülden bağlanarak O'nun yolunda cihad etmek için at beslerse, o atın yediği, içtiği, gübresi ve bevli kıyamet gününde o kimsenin sevapları arasında olacaktır. "
Buhârî, Cihâd 45. Ayrıca bk. Nesâî, Hayl 11

1334. Ebû Mes'ûd radıyallahu anh şöyle dedi:
Bir adam, Nebî sallallahu aleyhi ve sellem'e yularlanmış bir deve getirdi ve:
- Bunu Allah yolunda bağışladım, dedi. Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem:
"Bunun karşılığı olarak sana kıyamet gününde hepsi yularlanmış yedi yüz deve verilecektir" buyurdu.
Müslim, İmâre 132. Ayrıca bk. Nesâî, Cihâd 46

1335. Kendisine Ebû Suâd, Ebû Esed, Ebû Âmir, Ebû Amr, Ebü'l-Esved veya Ebû Abs de denilen, Ebû Hammâd Ukbe İbni Âmir el-Cühenî radıyallahu anh şöyle dedi:
Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem' i minberde:
"Düşmanlarınız için elinizden geldiği, gücünüzün yettiği kadar kuvvet hazırlayınız. Dikkat ediniz! Kuvvet atmaktır; kuvvet atmaktır; kuvvet atmaktır" buyururken işittim.
Müslim, İmâre 167. Ebû Dâvûd, Cihâd 23; Tirmizî, Tefsîru sûre(8) 5; İbni Mâce, Cihâd 19

1336. Yine Ukbe İbni Âmir radıyallahu anh' den rivayet edildiğine göre, Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:
"Yakında size bir çok yerlerin fethi nasip olacaktır. Allah size yeter. Sizden biriniz oklarıyla tâlim yapmaktan bıkıp usanmasın. "
Müslim, İmâre 168. Ayrıca bk. Ahmed İbni Hanbel, Müsned, IV, 157

1337. Yine Ukbe İbni Âmir radıyallahu anh'den rivayet edildiğine göre, Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:
"Kim atıcılık öğrenir de sonra onu terkederse bizden değildir (veya muhakkak isyan etmiştir). "
Müslim, İmâre 169. Ayrıca bk. Ebû Dâvûd, Cihâd 23; Nesâî, Hayl 8; İbni Mâce, Cihâd 19

1338. Yine Ebû Hammâd Ukbe İbni Âmir radıyallahu anh'den rivayet edildiğine göre, Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:
"Allah Teâlâ bir ok sebebiyle üç kimseyi cennete koyar: Hayır ve sevap umarak o oku yapan sanatkârı, bu oku Allah yolunda atanı, oku atana yardımcı olanı. Atıcılık ve binicilik öğreniniz. Atıcılık öğrenmeniz binicilik öğrenmenizden bana göre daha sevimlidir. Kim kendisine atıcılık öğretildikten sonra ondan yüz çevirirse, Allah'ın kendisine ihsan ettiği nimete karşı şükrünü terketmiş veya küfrân-ı nimet etmiş olur. "
Ebû Dâvûd, Cihâd 23. Ayrıca bk. Tirmizî, Fezâilü'l-cihâd 11; Nesâî, Hayl 8

1339. Seleme İbni Ekva' radıyallahu anh şöyle dedi:
Nebî sallallahu aleyhi ve sellem atış müsabakası yapan bir topluluğa uğradı ve:
"Ey İsmâiloğulları! Atınız; çünkü babanız İsmâil de atıcı idi" buyurdu.
Buhârî, Cihâd 78, Enbiyâ 12, Menâkıb 4. Ayrıca bk. İbni Mâce, Cihâd 19

1340. Amr İbni Abese radıyallahu anh' den rivayet edildiğine göre Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:
"Kim Allah yolunda bir ok atarsa, onun bu hareketi bir köleyi âzat etme sevabına denktir. "
Tirmizî, Fezâilü'l-cihâd 11; Ebû Dâvûd, Itk 14. Ayrıca bk. Nesâî, Cihâd 26; İbni Mâce, Cihâd 19

1341. Ebû Yahyâ Hureym İbni Fâtik radıyallahu anh' den rivayet edildiğine göre, Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:
"Allah yolunda malını harcayana, harcadığının yedi yüz misli ecir verilir. "
Tirmizî, Fezâilü'l-cihâd 4. Ayrıca bk. Nesâî, Cihâd 45

1342. Ebû Saîd radıyallahu anh'den rivayet edildiğine göre, Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:
"Bir kul Allah yolunda bir gün oruç tutarsa, bu oruç sebebiyle Cenâb-ı Hak onun yüzünü yetmiş senelik mesâfeden cehennem ateşinden uzaklaştırır. "
Buhârî, Cihâd 36; Müslim, Sıyâm 167-168. Ayrıca bk. Ebû Dâvûd, Cenâiz 3; Tirmizî, Fezâilü'l-cihâd 3; Nesâî, Sıyâm 44; İbni Mâce, Sıyâm 34

1343. Ebû Ümâme radıyallahu anh' den rivayet edildiğine göre, Nebî sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:
"Bir kimse Allah yolunda bir gün oruç tutarsa, Cenâb-ı Hak onunla cehennem arasında yerle gök genişliğinde bir hendek açar. "
Tirmizî, Fezâilü'l-cihâd 3

1344. Ebû Hüreyre radıyallahu anh' den rivayet edildiğine göre, Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:
"Kim gazâ etmeden ve gönlünde gazâ etme arzusu taşımadan vefat ederse, bir tür nifak üzere ölür. "
Müslim, İmâre 158. Ayrıca bk. Ebû Dâvûd, Cihâd 18; Nesâî, Cihâd 2

1345. Câbir radıyallahu anh şöyle dedi:
Nebî sallallahu aleyhi ve sellem ile bir gazvede beraberdik. Resûl-i Ekrem şöyle buyurdu:
"Şüphesiz Medine'de birtakım insanlar var ki, siz bir yolda yürür veya bir vadiyi geçerken sanki sizinle beraberdirler. Onları hastalık alıkoymuştur. "
Müslim, İmâre 159. Ayrıca bk. Buhârî, Meğâzî 81; Ebû Dâvûd, Cihâd 19; İbni Mâce, Cihâd 6
Bir rivayette şöyledir: "Onları geçerli mazeretleri alıkoymuştur. "
Buhârî, Cihâd 35

Bir başka rivayette ise şöyledir: "Onlar sevapta size ortak olurlar. "
Müslim, İmâre 159. Ayrıca bk. İbni Mâce, Cihâd 6

1346. Ebû Mûsâ radıyallahu anh' den rivayet edildiğine göre, Nebî sallallahu aleyhi ve sellem' in yanına bir bedevî geldi ve:
-Yâ Resûlallah! Bir adam ganimet için savaşıyor; bir başkası kendinden bahsedilsin diye savaşıyor; bir diğeri de kahramanlıktaki yerini göstermek için savaşıyor.
Bir rivayete göre: Kahramanlık taslamak için ve ırkının üstünlüğünü göstermek için savaşıyor.
Bir başka rivayete göre: Gazabından dolayı savaşıyor! Şimdi kim Allah yolundadır? diye sordu. Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem:
-"Kim Allah'ın dini daha yüce olsun diye savaşırsa, sadece o Allah yolundadır" buyurdu.
Buhârî, Cihâd 15; Müslim, İmâre 149-151. Ayrıca bk. Buhârî, İlm 45, Humus 10, Tevhîd 28; Ebû Dâvûd, Cihâd 24; Tirmizî, Fezâilü'l-cihâd 16; Nesâî, Cihâd 21; İbni Mâce, Cihâd 13

1347. Abdullah İbni Amr İbni Âs radıyallahu anhümâ'dan rivayet edildiğine göre, Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:
"Cihada çıkan bir birlik veya seriyye savaşır, ganimet alır ve ölümden kurtulursa, ecirlerinin üçde ikisini önceden peşinen almış olurlar. Bir birlik veya seriyye cihada çıkar, ganimet elde edemez, şehit olur veya yaralı dönerlerse onların ecirleri ahirette tam olarak verilir. "
Müslim, İmâre 154. Ayrıca bk. Ebû Dâvûd, Cihâd 12; Nesâî, Cihâd 15; İbni Mâce, Cihâd 13

1348. Ebû Ümâme radıyallahu anh' den rivayet edildiğine göre, sahâbeden bir adam:
-Yâ Resûlallah! Seyahata çıkmam için bana izin ver, dedi. Bunun üzerine Nebî sallallahu aleyhi ve sellem:
-"Şüphesiz ki ümmetimin seyahati Azîz ve Celîl olan Allah yolunda cihada çıkmaktır" buyurdu.
Ebû Dâvûd, Cihâd 6

1349. Abdullah İbni Amr İbni Âs radıyallahu anhümâ'dan rivayet edildiğine göre, Nebî sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:
"Gazve dönüşü de sevap açısından gazveye gidiş gibidir. "
Ebû Dâvûd, Cihâd 7. Ayrıca bk. Ahmed İbni Hanbel, Müsned, II, 174

1350. Sâib İbni Yezîd radıyallahu anh şöyle dedi:
Nebî sallallahu aleyhi ve sellem Tebük Gazvesi' nden dönünce, sahâbe-i kirâm kendisini karşılamaya çıkmıştı. Ben de Resûl-i Ekrem'i çocuklarla birlikte Seniyyetü'l-vedâ'da karşılamıştım.
Ebû Dâvûd, Cihâd 176. Ayrıca bk. Tirmizî, Cihâd 38
Buhârî'nin rivayeti şöyledir:
Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem' i karşılamak üzere çocuklarla birlikte Seniyyetü'l-vedâ'ya gittik.
Buhârî, Cihâd 196

1351. Ebû Ümâme radıyallahu anh'den rivayet edildiğine göre, Nebî sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:
"Kim gazâya çıkmaz veya gazâya çıkan bir mücâhidi techiz etmez ya da cihada çıkan gazinin aile fertlerine hayırla muamele etmezse, Allah Teâlâ o kimseyi kıyamet gününden önce büyük bir belâya uğratır. "
 

hanzala44

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
26 Eyl 2009
Mesajlar
268
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
32
1352. Enes radıyallahu anh'den rivayet edildiğine göre, Nebî sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:
"Müşriklere karşı mallarınızla, canlarınızla ve dillerinizle cihad ediniz. "
Ebû Dâvûd, Cihâd 18. Ayrıca bk. Nesâî, Cihâd 2, 48

Ebû Hakîm de denilen Ebû Amr Nu'mân İbni Mukarrin radıyallahu anh şöyle dedi:
Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem ile bir arada bulundum. Gündüzün evvelinde harbe başlamadığı zaman, savaşı güneşin öğleden sonra batı tarafa yöneldiği, rüzgârların esip ilâhî yardımın ineceği vakte kadar ertelerdi.
Ebû Dâvûd, Cihâd 111; Tirmizî, Siyer 46. Ayrıca bk. Buhârî, Cizye 1

1353. Ebû Hakîm de denilen Ebû Amr Nu'mân İbni Mukarrin radıyallahu anh şöyle dedi:
Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem ile bir arada bulundum. Gündüzün evvelinde harbe başlamadığı zaman, savaşı güneşin öğleden sonra batı tarafa yöneldiği, rüzgârların esip ilâhî yardımın ineceği vakte kadar ertelerdi.
Ebû Dâvûd, Cihâd 111; Tirmizî, Siyer 46. Ayrıca bk. Buhârî, Cizye 1

1354. Ebû Hüreyre radıyallahu anh' den rivayet edildiğine göre, Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:
"Düşmanla karşılaşmayı temenni etmeyiniz. Karşılaştığınız zaman da sabır ve sebat gösteriniz. "
Buhârî, Cihâd 112; Müslim, Cihâd 20. Ayrıca bk. Ebû Dâvûd, Cihâd 89

1355. Ebû Hüreyre ve Câbir radıyallahu anhümâ' dan rivayet edildiğine göre, Nebî sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:
"Harp hileden ibarettir. "


ŞEHİT OLANLARIN ÂHİRETTEKİ SEVABININ AÇIKLANMASI, KÂFİRLERLE SAVAŞIRKEN ŞEHİT OLANLAR DIŞINDA ŞEHİT HÜKMÜNE GİRENLERİN YIKANIP ÜZERLERİNE NAMAZ KILINMASI GEREKTİĞİ
1356. Ebû Hüreyre radıyallahu anh'den rivayet edildiğine göre, Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:
"Şehitler beş kısımdır: Bulaşıcı hastalığa yakalanan, ishale tutulan, suda boğulan, göçük altında kalan ve Allah yolunda savaşırken şehit olanlar. "
Buhârî, Cihâd 30; Müslim, İmâre 164. Ayrıca bk. Buhârî, Ezân 32; Tirmizî, Cenâiz 65

1357. Yine Ebû Hüreyre radıyallahu anh'den rivayet edildiğine göre, Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem:
- "Siz kimleri şehit sayıyorsunuz?" diye sordu. Sahâbîler:
- Yâ Resûlallah! Kim Allah yolunda öldürülürse o şehittir, dediler. Peygamber Efendimiz:
- "Öyleyse ümmetimin şehitleri oldukça azdır" buyurdu. Ashâb:
- O halde kimler şehittir, yâ Resûlallah! dediler. Resûl-i Ekrem:
- "Allah yolunda öldürülen şehittir; Allah yolunda ölen şehittir; bulaşıcı hastalıktan ölen şehittir; ishalden ölen şehittir; boğularak ölen şehittir" buyurdu.
Müslim, İmâre 165. Ayrıca bk, İbni Mâce, Cihâd 17

1358. Abdullah İbni Amr İbni Âs radıyallahu anhümâ'dan rivayet edildiğine göre, Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:
"Malı uğrunda öldürülen kimse şehittir. "
Buhârî, Mezâlim 33; Müslim, Îmân 226. Ayrıca bk. Ebû Dâvûd, Sünnet 29; Tirmizî, Diyât 21; Nesâî, Tahrîm 22, 23, 24; İbni Mâce, Hudûd 21

1359. Cennetle müjdelenen on sahâbîden biri olan Ebü'l-A'ver Saîd İbni Zeyd İbni Amr İbni Nüfeyl radıyallahu anh'den rivayet edildiğine göre, Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:
"Malı uğrunda öldürülen şehittir; kanı uğrunda öldürülen şehittir; dini uğrunda öldürülen şehittir; ailesi uğrunda öldürülen şehittir. "
Ebû Dâvûd, Sünnet 29; Tirmizî, Diyât 21

1360. Ebû Hüreyre radıyallahu anh şöyle dedi:
Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem'e bir adam geldi ve:
-Yâ Resûlallah! Bir kişi gelip malımı almak isterse ne yapayım? dedi. Resûl-i Ekrem:
- "Ona malını verme" buyurdu.
- Benimle savaşmaya kalkarsa ne dersin? diye sordu;
- "Sen de onunla savaş" cevabını verdi.
- Adam beni öldürürse? dedi; Peygamberimiz:
- "Sen şehit olursun" buyurdu.
- Peki ben adamı öldürürsem? deyince, Efendimiz:
- "O cehennemdedir" buyurdu.
Müslim, Îmân 225

1361. Ebû Hüreyre radıyallahu anh'den rivayet edildiğine göre, Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:
"Kim müslüman bir köleyi âzat ederse, Allah Teâlâ onun her uzvuna karşılık âzat edenin bir uzvunu cehennem ateşinden kurtarır. Hatta üreme uzvuna karşılık üreme uzvunu da ateşten âzat eder. "
Buhârî, Keffârât 6; Müslim, Itk 22-23. Ayrıca bk. Tirmizî, Nüzûr 1

1362. Ebû Zer radıyallahu anh şöyle dedi:
- Yâ Resûlallah! Yapılan işlerin hangisi daha faziletlidir? diye sordum,
- "Allah'a iman ve Allah yolunda cihad etmek" buyurdu.
- Hangi köleyi âzat etmek daha faziletlidir? dedim,
- "Sahibi yanında en kıymetli ve fiatı en yüksek olanı" buyurdular.
Buhârî, Itk 2, Keffârât 6; Müslim, Îmân 136. Ayrıca bk. İbni Mâce, Itk 4

1363. Ma'rûr İbni Süveyd şöyle dedi:
Ben, Ebû Zer radıyallahu anh'ı üzerinde değerli bir elbise ile gördüm. Aynı elbiseden kölesinin üzerinde de vardı. Kendisine bunun sebebini sordum; Ebû Zer, Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem zamanında bir adama sövdüğünü ve onu annesinden dolayı ayıpladığını anlattı. Bunun üzerine Nebî sallallahu aleyhi ve sellem ona şöyle dedi:
"Sen, kendisinde Câhiliye huyu bulunan bir kimsesin. Onlar sizin hizmetçileriniz ve aynı zamanda kardeşlerinizdir. Allah onları sizin himayenize vermiştir. Kimin himayesinde bir kardeşi varsa, kendi yediğinden ona yedirsin, giydiğinden de giydirsin. Onlara üstesinden gelemeyecekleri şeyleri yüklemeyiniz. Şayet yükleyecek olursanız kendilerine yardım ediniz. "
Buhârî, Îmân 22, Itk 15; Müslim, Eymân 40. Ayrıca bk. Buhârî, Edeb 44; Ebû Dâvûd, Edeb 124; Tirmizî, Birr 29; İbni Mâce, Edeb 10

1364. Ebû Hüreyre radıyallahu anh'den rivayet edildiğine göre, Nebî sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:
"Sizden birinize hizmetçisi yemeğini getirdiğinde, şayet onu yanına oturtmazsa, kendisine bir iki lokma (veya bir iki çiğnem) versin. Çünkü yemeği o yapmıştır. "
Buhârî, Itk 18, Et'ıme 55. Ayrıca bk. Müslim, Eymân 42; İbni Mâce, Et'ıme 19


1365. İbni Ömer radıyallahu anhümâ'dan rivayet edildiğine göre, Resûlullah sallalahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:
"Bir köle efendisine hizmetinde samimi davranır ve Allah'a güzelce ibadet ederse onun için iki kat ecir vardır. "
Buhârî, Itk 17; Müslim, Eymân 43. Ayrıca bk. Ebû Dâvûd, Edeb 125

1366. Ebû Hüreyre radıyallahu anh'den rivayet edildiğine göre, Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:
"Efendisine hizmette samîmî olan bir köle için iki kat ecir vardır. "
Ebû Hüreyre'nin canını kudretiyle elinde tutan Allah'a yemin ederim ki, Allah yolunda cihad, hac ve anneme iyilik emri olmasaydı, köle olarak ölmek isterdim.
Buhârî, Itk 16; Müslim, Eymân 44

1367. Ebû Mûsâ el-Eş'arî radıyallahu anh'den rivayet edildiğine göre, Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:
"Rabbine güzelce ibadet eden, efendisine karşı vazifelerini hakkıyla ve samimiyetle yerine getiren, ona itaat eden köle için iki ecir vardır. "
Buhârî, Itk 17

1368. Yine Ebû Mûsâ el-Eş'arî radıyallahu anh'den rivayet edildiğine göre, Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:
"Üç sınıf insan vardır ki, onların sevapları iki kattır: Kitap ehlinden olup da hem kendi peygamberine hem de Muhammed sallallahu aleyhi ve sellem'e iman eden kimse; hem Allah'ın hakkını hem de efendisinin hakkını yerine getiren köle; câriyesi bulunan ve bu câriyeyi güzelce terbiye eden, iyice eğitip öğreten, sonra da onu âzat edip kendisiyle evlenen kimse. İşte bunların iki kat ecri vardır. "
Buhârî, İlim 31, Itk 16, Nikâh 12; Müslim, Îmân 241. Ayrıca bk. Tirmizî, Nikâh 25; Nesâî, Nikâh 65; İbni Mâce, Nikâh 42

1369. Ma'kil İbni Yesâr radıyallahu anh'den rivayet edildiğine göre, Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:
"Ortalık kargaşa içindeyken ibadet etmek, bana hicret etmek gibidir. "
Müslim, Fiten 130. Ayrıca bk. Tirmizî, Fiten 31; İbni Mâce, Fiten 14


SATIŞTA, ALIŞTA, ALIP VERMEKTE CÖMERT DAVRANMAK, BORCUNU GÜZELCE ÖDEYİP ALACAĞINI BAĞIŞLAMAK, ÖLÇÜ VE TARTIDA TERAZİYİ ALACAKLI TARAFA EĞDİRMEK, EKSİK ÖLÇMEKTEN KAÇINMAK, ZENGİN VE FAKİR BORÇLUYA MÜHLET VERMEK VE ALACAĞINDAN BİR KISMINI BAĞIŞLAMAK
1370. Ebû Hüreyre radıyallahu anh şöyle dedi:
Bir adam alacağını istemek üzere Nebî sallallahu aleyhi ve sellem'e geldi ve Peygamberimiz'e karşı ağır bir ifade kullandı. Bunun üzerine ashâb ona haddini bildirmek istediler. Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem:
- "Onu bırakınız. Çünkü alacaklı olanın söz söylemeye hakkı vardır" buyurdu. Sonra da:
- "Onun devesiyle aynı yaşta olan bir deve veriniz" diye emretti. Sahâbîler:
- Yâ Resûlallah! Ancak onun devesinden daha iyi olan yaşlısını bulabiliyoruz, dediler. Peygamber Efendimiz:
- "O halde onu veriniz; şüphesiz ki sizin hayırlınız borcunu en güzel şekilde ödeyendir" buyurdu.
Buhârî, İstikrâz 4, Vekâlet 6, Hibe 23; Müslim, Müsâkât 120. Ayrıca bk. Tirmizî, Büyû' 75; Nesâî, Büyû' 64

1371. Câbir radıyallahu anh'den rivayet edildiğine göre, Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:
"Satışta, alışta ve borcunu istemekte kolaylık gösteren kimseye Allah rahmet etsin. "
Buhârî, Büyû' 16. Ayrıca bk. İbni Mâce, Ticârât 28

1372. Ebû Katâde radıyallahu anh'den rivayet edildiğine göre, Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:
"Kıyamet gününün sıkıntılarından Allah'ın kendisini kurtarmasından hoşlanan kimse, borcunu ödeyemeyene mühlet tanısın veya ondan bir bölümünü indirsin. "
Müslim, Müsâkât 32. Ayrıca bk. Ahmed İbni Hanbel, Müsned, II, 23

1373. Ebû Hüreyre radıyallahu anh'den rivayet edildiğine göre, Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:
"İnsanlara borç para veren bir adam vardı. O hizmetçisine şöyle derdi:
- Darda kalmış bir fakire vardığında onu affediver; umulur ki Allah da bizim günahlarımızı affeder.
Nihayet o kişi Allah'a kavuştu ve Allah onu affetti. "
Buhârî, Enbiyâ 54; Müslim, Müsâkât 31. Ayrıca bk. Buhârî, Büyû' 18

1374. Ebû Mes'ûd el-Bedrî radıyallahu anh'den rivayet edildiğine göre, Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:
"Sizden önceki ümmetlerden bir adam hesaba çekildi; hayır namına hiçbir şeyi bulunamadı. Fakat bu adam insanlarla düşer kalkardı ve zengin bir kimse idi. Hizmetçisine, darda kalan fakirlerin borcunu affetmesini emrederdi. Azîz ve Celîl olan Allah:
"Biz affetmeye ondan daha lâyıkız; onu affediniz" buyurdu. "
Müslim, Müsâkât 30. Ayrıca bk. Ahmed İbni Hanbel, Müsned, IV, 120

1375. Huzeyfe radıyallahu anh şöyle dedi:
Allah'ın kendisine mal ihsân ettiği kullarından biri Cenâb-ı Hakk'ın huzuruna getirildi. Allah Teâlâ ona:
- Dünyada ne yaptın? diye sordu. Hadisin râvisi Huzeyfe, kullar Allah'tan hiçbir sözü gizleyemezler, demiştir. Bu adam da:
- Ey Rabbim! Bana malını verdin; ben de insanlarla alış veriş yapardım. Alış verişte kolaylık göstermek benim huyumdu. Zengine kolaylık gösterir, fakire mühlet verirdim, dedi. Bunun üzerine Allah Teâlâ:
- "Ben buna senden daha lâyıkım" dedi. (Meleklere de) "Kulumu affediniz" buyurdu.
Ukbe İbni Âmir ve Ebû Mes'ûd el-Ensârî radıyallahu anhümâ şöyle dedi:
- Biz bunu Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem'in ağzından böylece işittik.
Müslim, Müsâkât 29

1376. Ebû Hüreyre radıyallahu anh'den rivayet edildiğine göre, Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:
"Bir kimse darda bulunan borçluya mühlet verir veya borcunun bir kısmını ya da tamamını bağışlarsa, Cenâb-ı Hak o kişiyi Allah'ın gölgesinden başka gölge bulunmayan kıyamet gününde arşının altında gölgelendirir. "
Tirmizî, Büyû' 67. Ayrıca bk. Müslim, Zühd 74; İbni Mâce, Sadakât 14

1377. Câbir radıyallahu anh' den rivayet edildiğine göre, Nebî sallallahu aleyhi ve sellem ondan bir deve satın almıştı. Devenin parasının tartılmasını ve üzerine bir miktar ilâve edilmesini emretti.
Buhârî, Büyû' 34, Hibe 23; Müslim, Müsâkât 109-115

1378. Ebû Safvân Süveyd İbni Kays radıyallahu anh şöyle dedi:
Ben ve Mahreme el-Abdî, satmak üzere Hecer kasabasından bezden yapılmış elbise getirttik. Nebî sallallahu aleyhi ve sellem yanımıza geldi ve bizden iç çamaşırı almak istedi. Yanımda paraları tahsil eden bir muhasebecim vardı. Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem ona:
"Alacağın ücreti tart; bir miktar da ilâve et" buyurdu.
Ebû Dâvûd, Büyû' 7; Tirmizî, Büyû' 66. Ayrıca bk. Nesâî, Büyû' 54; İbni Mâce, Libâs 12, Ticârât 34
 

hanzala44

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
26 Eyl 2009
Mesajlar
268
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
32
dünyada müslümanlar zulüm altıdayken biz nasıl kendi nefsimizi düşüne bilirizki?
müslümanlar herzaman tek yumruk gibidir bir parmak açık kalırsa fitne girer araya ki buzamanda ençok fitneden kaçınmamız lazım KAFİRDEN değil...

gönder diğim hadisleri oku da sonra...............
 

mürmüdük

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
7 Tem 2009
Mesajlar
6,952
Tepki puanı
1
Puanları
0
Yaş
53
Web Sitesi
anadoluhaber.blogcu.com
Ey İslam Düşmanları, Ey Habis Haçlı Ordusu



Akıtılan Müslüman kanları için sizden daha alınacak çok intikamımız var!



Ey İslam Ümmeti;


Mücahid kardeşlerimizin Şahadeti bizler için bir yaşamdır ve yalnızca Allah’ın sözü en yüce oluncaya kadar Cihad sürdürme konusundaki ısrarımızı arttırmıştır. Kesinlikle bizler Allah Azze ve Celle’ye itaat etmek ve O’na ibadet etmek için Cihad ediyoruz. Çünkü cihad günümüzde en büyük ibadetlerden biridir.
 

Kaim

Yasaklı Kullanıcı
Katılım
11 Ocak 2010
Mesajlar
2,197
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
41
Ecdadımızda öyle bir iman varki az bir miktar cengaver cok kalabalık düsman ordusunu yeniyor. İman kuvvetine.

Malazgirt bunun örneklerinden biri...
 

hasgül

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
16 Mar 2009
Mesajlar
1,965
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
44
Ey Zalimler !

Karşınızda; Sizin Hayatı Sevdiğiniz kadar, Ölümü seven insanların Ruhunu taşıyan, Şehadet Sevdalısı Müslümanlar var.
 

mürmüdük

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
7 Tem 2009
Mesajlar
6,952
Tepki puanı
1
Puanları
0
Yaş
53
Web Sitesi
anadoluhaber.blogcu.com
Ey Zalimler !



Karşınızda; Sizin Hayatı Sevdiğiniz kadar, Ölümü seven insanların Ruhunu taşıyan, Şehadet Sevdalısı Müslümanlar var.
Fazla söze hacet yok..
Gönüldaşımın sözünün üstüne söz yok...
EY ZALİMLER,
EY KAFİRLER,
EY VATAN-MİLLET DÜŞMANLARI DUYUYORMUSUNUZ...
GELİYORUZ...
MECBURUZ BUNA..
BUNA MECBURUZ...
EMANETİMİZ KUTSAL EMANET..
ALLAH VE RESUL YOLU...
MAZLUMLAR MÜSLÜMANLARI BEKLİYOR UFUKLARDA..
FİLİSTİN BİZLERİ BEKLİYOR,KAN ÇANAĞI GÖZLERİYLE...
ALLAHIM,BİR RÜZGAR ESTİR...
ÜZERİMİZDEKİ ÖLÜ TOPRAĞINI AL RABBİMİZ...
Allahcce emanetsin gönüldaşımız...
O EN GÜZEL VEKİLDİR...
Besmele...Selam...Dua...
 

Selam76

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
2 Mar 2010
Mesajlar
13
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
47
Sunu da asla unutmamak lazim; savas sadece Muslumanlara saldirildiginda farz olur (mesela Israil, ABD, Ingiltere gibi ulkelere). Yoksa durup dururken Venezuela, Kuba gibi ulkelere saldirilamaz. Muslumanlara zulum yapanlarla savasilir.
 

_SeNaToR_

Yasaklı Kullanıcı
Katılım
25 Ağu 2008
Mesajlar
1,220
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
35
Sunu da asla unutmamak lazim; savas sadece Muslumanlara saldirildiginda farz olur (mesela Israil, ABD, Ingiltere gibi ulkelere). Yoksa durup dururken Venezuela, Kuba gibi ulkelere saldirilamaz. Muslumanlara zulum yapanlarla savasilir.

Ah kardeşim Bilmediğin konularda niçin konuşursun.

Biliyorsan konuş bilmiyorsan araştırıp öğrenmen gerekmez mi ?
Hangi fıkıh kitabını açsan bu Cihad'ın şu bablara ayrıldığını görürsün.

Cihad-ı Taleb (Saldırı Cihadı)
Cihad-ı Def'in (Savunma Cihadı)


Far-z Ayn olan Cihad ve Farz-ı Kifaye olan cihad diye birşey duymadın mı...


Sonra biri çıkıyor savaşmaktan kasıt,bence ilim ile savaştır diyerek Allah'ın ayetlerini Manen tahrif etme yoluna giderek müslümanlara Haktan saptırmaya çalışıyor.

كُتِبَ عَلَيْكُمُ الْقِتَالُ Kutibe aleykum el kıtalu

1. kutibe : yazıldı, farz kılındı
2. aleykum(u) : sizin üzerinize
3. el kitâlu : savaş

كُتِبَ عَلَيْكُمُ الصِّيَامُ Kutibe aleykumus siyamu

4. kutibe : yazıldı
5. aleykum(u) : sizin üzerinize, size
6. es sıyâmu : oruç

Savaş'ı inkar edenlere, bu zamanda savaş yok cihaddan maksat ilimdir diyenlere duyrulur.

Savaşın farz olduğunu inkar eden orucunda farz olduğunu inkar etmiştir..
 

Selam76

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
2 Mar 2010
Mesajlar
13
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
47
Ah kardeşim Bilmediğin konularda niçin konuşursun.

Biliyorsan konuş bilmiyorsan araştırıp öğrenmen gerekmez mi ?
Hangi fıkıh kitabını açsan bu Cihad'ın şu bablara ayrıldığını görürsün.

Cihad-ı Taleb (Saldırı Cihadı)
Cihad-ı Def'in (Savunma Cihadı)


Far-z Ayn olan Cihad ve Farz-ı Kifaye olan cihad diye birşey duymadın mı...


Sonra biri çıkıyor savaşmaktan kasıt,bence ilim ile savaştır diyerek Allah'ın ayetlerini Manen tahrif etme yoluna giderek müslümanlara Haktan saptırmaya çalışıyor.

كُتِبَ عَلَيْكُمُ الْقِتَالُ Kutibe aleykum el kıtalu

1. kutibe : yazıldı, farz kılındı
2. aleykum(u) : sizin üzerinize
3. el kitâlu : savaş

كُتِبَ عَلَيْكُمُ الصِّيَامُ Kutibe aleykumus siyamu

4. kutibe : yazıldı
5. aleykum(u) : sizin üzerinize, size
6. es sıyâmu : oruç

Savaş'ı inkar edenlere, bu zamanda savaş yok cihaddan maksat ilimdir diyenlere duyrulur.

Savaşın farz olduğunu inkar eden orucunda farz olduğunu inkar etmiştir..

Saldiri cihadi icin sebep Muslumanlarin kafir topraklarinda baskilar ve yasaklamalar yuzunden Islam'i hic yasayamamalari. Dini yaymak icin savas olmaz, bu Kur'an'in acik beyanlarina ters duser. Dini yaymanin cok cesitli yollari var, ozellikle gunumuzde...
 

Bu konuyu görüntüleyen kişiler

Üst Alt