Neler Yeni

Hoşgeldiniz İslami Forum Sayfası

Tüm özelliklerimize erişmek için şimdi bize katılın. Kaydolduktan ve oturum açtıktan sonra, konular oluşturabilir, mevcut konulara yanıtlar gönderebilir, diğer üyelerinize itibar kazandırabilir, kendi özel mesajınızı edinebilir ve çok daha fazlasını yapabilirsiniz. Ayrıca hızlı ve tamamen ücretsizdir, peki ne bekliyorsunuz?
Blue
Red
Green
Orange
Voilet
Slate
Dark

♥∞♥ Sizce şiir nedir ♥∞♥ (1 Kullanıcı)

kalbiminurlandır

Eposta Onaylanmamış Üyeler
Katılım
7 Tem 2008
Mesajlar
4,040
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
34
Şiir, şairin hayatla uzlaşmak için kurduğu bir dildir.
 

kalbiminurlandır

Eposta Onaylanmamış Üyeler
Katılım
7 Tem 2008
Mesajlar
4,040
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
34
doğum gününde sevincini anlatmaya çalışmaktır şiir.
mutluluğunu sözle değil yüreğinle anlatabilkmektir şiir.
 

kalbiminurlandır

Eposta Onaylanmamış Üyeler
Katılım
7 Tem 2008
Mesajlar
4,040
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
34
26428_398134121512_149588846512_4404891_4894053_n.jpg



"Hoşçakal" ıssızlığıyla kalmak nedir bilir misin?..Bilir misin ardından kapanan
kapılara asılı kalan göz bebeklerinin inanılmaz harabeliğini?Tüm
anlamlarını kaybetmiş bir alfabeyle, "Lütfen" kelimesini kekeleyebilir
misin? Defalarca yutkunarak ve direnmeye çabalayarak gözlerini
sürüklemeye hazır sele, nasıl "Kendine
iyi bak" denir bilir misin?"Sen de" dendiğinde çoktan dağılmış
yanlarını saklayabilir misin? Aşkın ihanetini bile özleyecek kadar,
Aşkı sevebilir misin?
 

kalbiminurlandır

Eposta Onaylanmamış Üyeler
Katılım
7 Tem 2008
Mesajlar
4,040
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
34
26428_397847671512_149588846512_4398088_906375_n.jpg



Sevgi en güzel sözcüklerle dökülüyor satırlara bugün.
Adını bilmediğim garip bir duyguyla yükleniyor yüreğime mavimsi bir renkle
tıpkı nazar boncuğu gibi renginde seviyorum ben
belkide aşkın rengi bu yüzden mavidir..
Bu yüzden yücedir.Sevgi yürekteki nazar boncuğu gibidir.....
 

mürmüdük

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
7 Tem 2009
Mesajlar
6,952
Tepki puanı
1
Puanları
0
Yaş
53
Web Sitesi
anadoluhaber.blogcu.com
vealeykumselam abi.

sağolasın sondakiler şiiri kalıba sığdırmaya çalışıyorlar ama şiir dediğin götürdüğü zaman getirmeyendir fikrimce.

alıp götürmeli seni en uzak diyarlara.

ve dönememelisin o diyarlardan.

baştakilerin düşüncesindeyim.

çok teşekkürler.

peki abi nedir sence şiir? nedir senin bu konudaki fikrin?
ŞİİR VE SANAT HİKEMİYATI


“Estetik ve Ahlâk”


Salih Mirzabeyoğlu

es24.jpg



TAKDİMVEİTHAF

Cakas
ı keyfiyetinden ziyade ve piyazdan ibaret kalan takdim yerine, esere ne türlü bakılması gerektiğini gösteren bir ölçülendirme üzerindeyim ki, bu çerçevede söyleyeceğim herşey, bu eserin, bellibaşlı bir şiir anlayışına nisbetle, muhitten merkeze doğru “estetik ve sanat” davasına dair meselelerin örgüleştirilmesi ürünü olduğudur.

·

Bir yanda, unsurlar
ı ve mevzu olarak hikmiyyat ve felsefenin tabiî ilgi alanında bulunan estetik ve sanat üzerine düşünce meselesi; öbür yanda, kendi sanatı üzerine düşünme ve bunun tabiî uzantısı olarak sanat üzerine düşünce davası... Biri diğerine bakıcı ve öbürü diğerine akıcı bir çizgide, biri mütefekkire ve öbürü ise sanatkâra ait olan bu iki işi bir arada gerçekleştirmeye çalıştım.

·

Estetik ve sanat, bedahet çizgisi üzerindeki belliba
şlı hakikatlerden hareketle, hikemiyyat ve felsefenin kolu veya dünyayı kavrayış sistem ve metodu olarak sayısız nitelenişlere mevzu olurken, “sanat” ve “sanatı üzerine” düşünme davası da, ayrı ayrı sanat kollarından, tarihten, sanat tarihi ve münekkitlik alanına kadar gayet geniş bir yelpazede görünmekte, netice olarak irili ufaklı birbirinden kopuk ada kümeleri hâlinde, yer yer tanışık, kısım kısım barışık, çoğu zaman içiçe ve karışık bir mahiyet arzetmektedir.

·

Yukar
ıdaki herhangi bir sistem ve anlayış sistemi belirtmeyen çerçeveleyiş bir yana, bir manzaranın umumî tasviriyle, unsurları tek tek ele alış arasında bir fark vardır; ve çoğu zaman, evdeki hesabın çarşıya uymaması gibi, unsurları tek tek ele alış, umumî görüşün aleyhine olarak gelişir... Nitekim, insan ve kâinatın izahına dair sözde ilmî ve fikrî nazariyelerin çöküş sebebi, unsurların tümevarım yolunda ilerlerken bu bütünlüğü ortadan kaldırmasıdır... Mihraksız tümevarımın zafiyetiyle malûl unsurların hâli de, her biri kendi kümesinde mahpus ve birbirini tanımaz kuşların durumundan farksız... Bu misâli “estetik ve sanat” davası etrafındaki meselelere ve mevzulara tatbik edersek, fikir ve sanat dalları arasında bugünkü yabancılık ve küskünlükle, okuyucu, seyirci ve dinleyici arasındaki münasebet verimsizliğinin sebebini anlarız... İşte ben, unsurları bellibaşlı bir şiir anlayışı etrafında tanıştırır; barıştırır ve kaynaştırırken, hem fikir ve sanat adamı niyetlilerini, hem de okuyucu, dinleyici ve seyirci mevkiindekileri, gerçek bir fikir ve sanat alâkası etrafında irtibatlandırmayı gaye edindim... Böyle bir deneme!..

·

Bu eser, anla
şılacağı üzere, bir fikir ve sanat sistemi vazetmek yerine, bir ruh ve anlayış sisteminin ürünüdür... Birincisi, bütün tarihte görüldüğü gibi, tökezlemeye mahkum; ikincisi ise, “Mutlak Fikrin Gerekliliği” davasına bağlı olarak, gelişmeye ve zenginleşmeye sonsuz açık bir yol... Yeter ki, yolcuları ehil olsun!..

·

Arapça konu
şma dili, İngilizce iktisat, Çince hukuk, Japonca tıp okunan bir memleket düşünün... Böyle bir vasat bile, içinde bulunduğumuz sağırlar diyaloğu şartlarında diğerine sesini duyurabilme ve anlaşabilme etinliğinden daha hafif kalır... İşte buşartları aşmak üzere biz, ancak İslâmî bir dünya görüşüne nisbetle gerekleşebilir işi yaptık ve mevzuları Büyük Doğu-İbda mânâ diline döktük... Böyle bir abayı takdir, her türlü pürüzü silip süpürür olmalı!..

·

Hüküm yürütme ve geçer hüküm koyma mânâs
ına “her yerde” demek olan “Nesli Han-Han Nesli” keyfiyetine aidiyetim, bu eserde bir başka yönüyle tecelli ediyor... Varlığın hakikatine vakıf olmuş ve hikmetle vasıflanmış mânâsına gelen “hakîm”den irtibatla şu: “Tecrit” kavramının örtü, perde, şekil, biçim, form, norm, usul, diyalektik ve nizam, bütün bunların ise ruh, keyfiyet, muhteva, öz, nitelik ve fikir ile aynı hizaya geldiğini bilenler, “nizam”ın “güzel” demek oluşundan hareketle, “tecrit sırrı”nın güzel ve güzellik idrakı davasını da kapsadığını anlarlar... İşte bu ölçüp biçmeler çerçevesinde eserimi, ruh ve fikir kumaşımı “ifrat hâlde tecrit!” diye vasıflandıran Üstadım Necip Fazıl’ın aziz hatorasına ithaf ediyorum!..

·

Büyük Do
ğu Mimarı’nın ifadesiyle, “ilimde tecrit, teşhis içindir; şiirde teşhis, tecrit için”... Şayet mücerret mânâsıyla örtü ve perdenin, vardıkça varılacak olan ruh ve hakikat muammasının tecellisi olduğunu gözönünde tutarsak, şiirde olduğu gibi, tecritte kalan ilimlere de “hikemiyat ve felsefe” vasıflanması içinde “sanat” izâfe edilişinin sebebi ortaya çıkar... Şiirin “seçme ve gizleme sanatı” oluşundan, umumî olarak sanatların rolüne; mânâları ve hakikatleri sürekli olarak “üst dil-üst diyalektik”e taşımadan tutun da, doğrudan doğruya imânın bu demek oluşuna; bir cemiyetteki “ruhî nizam” şartından, “ruhî muvazene” zarureti ve teminine kadar bütün meselelerin ipuçları burada... Niçin bütün “estetik ve sanat” şubelerinin ocaklaştırılması gerektiği de!.. Ve tabiî ki, eserimizin yazılış niyeti de!..

·

Son olarak söylemek istedi
ğim mesele, sadece bu esere değil, umumî olarak İBDA külliyatına bakışı da kapsamaktadır ki, şu husus:

-“Bir tabloyu seyrederken, onun kaç kilo boyadan yap
ıldığı düşüncesinden değil, üzerimizde bıraktığı intibadan zevk duyarız... Bunun gibi, bu eser, kuru mantık ve kısır aklın yavan tahlil ve kadavralaşmasına değil, doğrudan doğruya muhatabının estetik idrakına hitabetmekte, yani mevzuunu benimsetme ve bunun intibâını uyandırmayı amaçlamaktadır!”

Zaten, belirli bir işaret sistemi kurmam, dil ve mânâ alanı oluşturmam, bunların keyfiyet ve kemmiyet plânının aksetmesi halindeki birikimin billurlaşması demek oluşuna ve zaruretine nazaran misâl perdesi rolüm ve tecrit misyonum, yaptığımın, yapılması gereken olduğunu açıklar.
 

mürmüdük

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
7 Tem 2009
Mesajlar
6,952
Tepki puanı
1
Puanları
0
Yaş
53
Web Sitesi
anadoluhaber.blogcu.com
vealeykumselam abi.

sağolasın sondakiler şiiri kalıba sığdırmaya çalışıyorlar ama şiir dediğin götürdüğü zaman getirmeyendir fikrimce.

alıp götürmeli seni en uzak diyarlara.

ve dönememelisin o diyarlardan.

baştakilerin düşüncesindeyim.

çok teşekkürler.

peki abi nedir sence şiir? nedir senin bu konudaki fikrin?
es13.jpg

BİRKAÇ ÇİZGİ
Şiirin özünü dilin özünden anlamalı... Dilin özünü de ruhun özünden.
Kelâm, taayyün ve belirmek manasındadır ve ruhun isimlerinden biri de "kelme-i ehem"; öne alınmış söz, sözün ele alınmışı... Demek oluyor ki, meçhulden kurtarılması gereken malûmların başında, "her şeyden önce kelam vardı!" hikmeti bulunuyor.
"İç"in dışta bulunuşu şuuruyla dış'a ve iç'e, "dış"ın içte bulunuşu şuuruyla da iç'e ve dış'a bakışta zâhir olan ifâde şekillerinin her biri gibi şiiri de, dilin özünden anlamalı ki, şuur, şiir ve idraki dek noktada toplayan bir mânâ içinde değerlendirdiğimiz zaman, "şâir demek ehl-i hâl demektir" neticesi çıkırılacak kadar derin bir tecrit ve nâdîde bir kumaş dokusuyla karşılaşırız.
Evet; sahici şâir örneklerinden Şeyh Galib'e göre şair, "ehl-i hâl" demektir... Biz, zamanı aşan bâtın kahramanlarının şiir de dahil her sözünü toprak seviyeli her sözden üstün bilir ve buna şiiri dahil görürsek de, bu ifâdede, cemiyet memuriyeti içinde onun rüyâsını gören ve nabzını yakalayan şâirin ne olduğuna dair ölçüyü sezebiliriz.
Şâir, zamanın mânâsıyla mutabakatı olan bir mizaç!..
Ruhun habersiz bükülüşlerini bestelemeye memur şâir, gözü açık rüyâ gören; bir rüyâ tâbircisidir... İbiş münkirle sözde İslâm aydınının, hakikatinin İslâm tasavvufundaki "Vahdet-i Şuhut" mesleğinde bulunduklarını anlamadıkları veya tekerleme cinsinden kullandıkları bir ifâde ile, şâir:
- "Çağının mesulü ve şâhididir!"
Tasavvuf ıstılahında, velî, "ibn-i vakt" diye geçer; her işi vakit geçirmeden tam zamanında yapan, zamanın hâkimi ve sahibi... Bunun karşısında da "ibn-ü-z zaman" tâbiri vardır ki, rüzgâr ne taraftan eserse o cihete dönen dalkavuk manasınadır.
Şâir ile "müteşâir-şâirlik taslayan" arasındaki farkı analatabildim mi?
Ufuksuz tecrit yolunun yolcusu şâir hakkında koyduğumuz hüküm, Büyük Doğu Mimarı'nın koyduğu hükmün hasrı içindedir:
_ "Şiir, bilerek veya billmeyerek, Allah'ı arama sanatıdır!"
Biz, mücerret fikirde onbaşı kültürüne bile mâlik olmayanlardan mareşal rütbeli şiirler çıkmayacağına, duygunun düşünceden ve düşüncenin duygudan süzülmesi gerektiğine inananlarız; gerisi, küçük hissilikler, espri ve köpük...
Yine bizim mâlik olduğumuz estetik ölçüsü çerçevesinde, doğrunun olmadığı yerde güzel de yoktur ve rastgele ibda çizgi dışıdır... İslâmî estetik idrakının temel taşı da budur!..Şâir, zamanın nabzını tutan ve cemiyetin ruhî trafiği ortasında geliş-gidiş yönlerini kestiren anten kişi... Ve Büyük Dogu anlayışına göre, sanatı üzerinde düşünmeyen sanatkâr, kuyruğuna basınca bağıran bir hayvancıktan farksızdır; düşünüyor taklidi yapan da buna dahildir!..
Bu dava, içinde buluduğumuz şartlarda, bülbülün öteceği gül bahçesini de kendisinin kurması gibi, sanatkârından zamanın gayesi noktasına nisbetle yüzyılın diyalektiğini ister; ve böyle bir tesbit noktasına bağlanamayan her verim, rastgelelikte ve havada kalır.
Sanat üzerine ve sanatı üzerine düşünme bahsinde İBDA mayasında kendisine hayat hakkı arayamayan ve bulamayanlara yuh olsun!..
Demek oluyor ki, "şiir bir dildir", "her mevzu bir dildir" veya "münekkit yok" hakikatinin tesbiti yanında karargâh kuran İBDA kaçkını sahte, dışın dış yüzünden yarım yamalak anladığını boş teneke gibi yuvarlayarak gûyâ hükmün mâlikiymişcesine aktarır ve cingözlükle kendisini sıyırdığını sanırken, onu bu vasfıyla enselemeyi de ölçülendirmiş oluyoruz.
Tecrit stratosferinden mâlikiyet şartları billlurlaştırılan hükümleri kendi böcek seviyesinde mütalâa eden kıytırık soyu, tabiîdir ki, bir "yok"u izâh edendeki "var"ı, o hükmün kendisi gibi olanlara yöneltildiğini, bir yoktan şikayet hakkının sadece "var"ı tanıma liyakatinde olana âit buluduğunu da anlamaz.
Dipsiz sefalet!..
Tenkit ölçülerini de kendimiz koyma durumunda bulunduğumuza göre bir hususun belirtilmesinde yarar var:
Şiirin kitaplık bir çap ve tertip içinde görünmesi gereğine inananlar -ki biz bu görüşteyiz-, yakalanmış bir bütün sesin tecelli zeminine nisbetle dalga dalga yayılışı gibi, eserlerini mimarî bir ahenkle tertip durumundadırlar. O zaman da, meselâ bir hikmetin şiiriyetten uzak manzum ifâdesi, dağın doruğuyla birlikte eteğinin de bütünü temin etmesi gibi, kitaplık tertibi temin eden bir unsur olarak mânâlandırılmaya mevzu olurlar.
Bütünü temin eden unsur ve bütünün parçaya tecellisi hikmeti!..
Üstünde "şâir" yazan bir tenekeyi gezdirmeyi kâr bilen panayır soytarısı dangul dungul "müteşâir"lerden iğreniyoruz... Böyle olmamak!..
Şiirin gayesini, şâirin ne olmak, şiirin ne olması gerektiğini anlamak için, "sâf şiir"in abide şahsiyeti Fuzulî'nin şiir anlayışına bakmak yeter:
- "Şiir, kaynağı Allah'ın sanatında bulunan bir marifettir. Şâirin, İlâhi bir yardıma mazhar olmaksızın şiir söylemeye gücü yetmez. Bununla beraber şiir, -Allah'ın iradesine ve rızasına uygunluğun mihrak şahsiyetleri- Peygamberler için değil, dünya insanlarına mahsus bir sanattır; çünkü şiir, biz gibi eksiklerin süsüdür... Tabiat rüzgârlarının önüne katılarak çocukluk denizinden idrak ve his âlemlerine ulaşan şâir, şiir cennetlerine yaradılışındaki istidattan izin alarak girer ve cennet güzellerini andıran güzeller karşısında önce gönül yakıcı şiirler söyler. Hattâ, bu söyleyişleriyle şöhret bile kazanır; fakat bütün bu heves çağlarının şiirini, giderek ilim cevheriyle süslemek ve bütünlemek lâzımdır. Zira, ilimsiz şiir, temelsiz duvar gibi olur; temelsiz duvar ise, son derece itibarsızdır. Şâir, sanatında ilerledikçe, ilimsiz şiirden ruhsuz bir cesetmiş gibi tiksinir."
"Estetik ve şiir hikmeti" bahsindeki görüşlerimizi mustakil bir eserde çerçevelerken, "Kayan Yıldız Sırrı" hakkında 1983'deki bir tesbiti muhafaza etmekte belge değeri görüyoruz:
Şiir ve şiir hikmeti bahsinde de sürüngenlerden olmak istemeyeceğim ve araya fark çizgisi çekerek kendimi ayıracağım tabiîdir. Bağlı olduğum fikir mihrakının haysiyeti ve o mihraka nisbetimin "has ve hususiliği" bakımından rahatça ifâde edilebilir ki, rastgele ibda panayırında "kendinden başkayı red" tavrımızın hikmetini ve keyfiyetimizin ifşâını dangul dungul adam sürüsünün sultanî sükût(!) edasına mahkûm etmemek, bizzat "nisbet" tarzımızın ve "memuriyet" tavrımızın gereğidir. Bu yüzden -yine nisbet tarzımızın gereği olarak-, yapmak ve yaptığımızın ne olduğunu ayrıca belirtmek zorunluluğunu yükleyen zamanın şartları, bize, Amerikan "komedi" filmlerinde gülünecek yerlerin seyirciye "kahkaha" sesleriyle işaretlenmesi ve onun uyarılması gibi, eresin nasıl olduğunu söyleme hakkı veriyor: Şâh eserim ve şâhaser... Fark çizgisinin mahiyeti ve sebebi.
Neleri söyleyebilmek için ne olmak gerektiğini öğretebilmek bakımından, nerelerde ne söylediğimizi, hiçbir yerde "olmadan olmuş görünme" ve kendi kendinden ibaret "görünmek için görünmek" derdine düşmeyişimizi, mustakil bir "edeb" bahsiyle çerçevelesek yeridir!.. Öyleyse, edebi edepsizliğe mahkûm etmemek ve oldum olası katarımızı bön gözlerle seyreden mahlûkatı kıymeti bilici görmemek bakımından, Büyük Doğu Mimarı'nın "Müjdelerin Müjdesi" diye belirttiği kıymet hükmünün ehliyet ve hâkimiyet edasıyla bu eserin kıymet hükmünü belirtmemiz yerindedir: Şâh eser ve şâhaser!..
Bu eser, Büyük Doğu'ya "nisbet" tarzımın, sanat açısından da mihrakını bulmuş, billûrlaşan "bellibaşlı bir sanat anlayışı"nın ana hatlarıyla görünüşüdür:
BÜYÜK DOĞU'nun eşya ve hâdiseler karşısında "nasıl"ı temsil eden ruhunun "niçin"ini, yani teorik ve decrit buudunu, "doğrulaycılık usûlü" ve "intikal mihrakı"nı temsil etmem, sanat bahsine de nasıl yaklaştığımın rengini verir.
1986'daki üçüncü baskının yukarıdaki önsözünü aynen muhafaza ederken, kavga buudunun dışında başlıbaşına bir eser teşkil edebilecek olan "Şâh eser-Şâheser" alt başlığının tafsili için meraklılarına, "Tilki Günlüğü" isimli "rüyâ tâbirnâmesi" ve "ruhî roman" neviindeki kimlik eserime başvurmalarını tavsiye ederim... Yine mi Tilki Günlüğü?..
Zekânın özü, müsbet hayâl kabiliyeti... Bir insanda zekâ kabiliyeti de, "bu insanların sözlerini anladıkları kadar" dedikleri, batın kahramanlarının ağzından dökülen incilere nüfûz kadar... Yani şiir idrakı kadar... "Şiir idrakı", bir idrak buududur ki, ham yobazla kaba softa, bunun "Kur'ân idrakı" demek olduğunu bilmez... Şiir idrakı ile bir sanat dalı olan şiir arasındaki farka ve ilgiye dikkat... Ve şiir: Muhayyelâttan terekküb eden kıyas... Ve Üstadım'ın şâirane ifâdesiyle, hakikati polis üniformasıyla arayan ilim kadrosuna mukabil, onu hırsız gibi avlayan şâir... Şâir, kuru aklın dörtköşe hesaplarına sığmayan hakikatleri avlayan, gözü açık rüyâ görendir... Tarifi "arif"e ne kadar yakın ve bazen de aynı... Rüyâların adamıdır... Rüyâ tâbircisidir... Öyle ki, rüyâ tâbirinde başvurulan usûlleren biri de, sahici şâirlerin mısralarıdır... Bu satırları, "sanat üzerine düşünme" bahsine katınız!..
1996
 

kalbiminurlandır

Eposta Onaylanmamış Üyeler
Katılım
7 Tem 2008
Mesajlar
4,040
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
34



Hayır,
sus!
Gitmeni anlarım ama sus!
Bahanelerini cüzdanına kaldır...
Gitmek
zorundayımla başlayan cümlelerini ağzının içine topla...
Küçükken
öğrenememişsin!
Ağzında yalan varken konuşma!
Sus...
 

kalbiminurlandır

Eposta Onaylanmamış Üyeler
Katılım
7 Tem 2008
Mesajlar
4,040
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
34

Bir yazdım, bir güz..

BİR YAZDIM, bir güzdüm. Bir bilemedim; hangi mevsim olmalıydı adım.
Bir yazdım, bir bozdum.
Çizik çizik olan defterimi karalayıp durdum.
Sağdaki ümit ışıltıları ve soldaki fırsat dellâlını duymadım pek çok zaman.
Ben bir güldüm, bir diken.
Diken acıttı, gül mağrurlaştırdı benliğimi.
Ben hem gül, hem diken olmalıydım.
Hem güz, hem yazı tadabilmeliydim ruhumda.
Bir gülmedim ki kendime,
Bir farketmedim ki sevginin rengini.
Sol elimde tuttuğum, çizik çizik, pörsümüş defterde
Neredeyse boş sayfa kalmamıştı ve ben farkında dahi değildim.
 

kimkimdir

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
9 Şub 2009
Mesajlar
6,610
Tepki puanı
2
Puanları
0
Yaş
53
[h=6]Ruhun habersiz bükülüşlerini bestelemeye memur şâir, gözü açık rüyâ gören; bir rüyâ tâbircisidir.
|Salih MİRZABEYOĞLU|
[/h]
 

kimkimdir

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
9 Şub 2009
Mesajlar
6,610
Tepki puanı
2
Puanları
0
Yaş
53
‎"Şiir Allah ı sır ve güzellik yolunda arama işidir."
N.F.K.
images
 

kimkimdir

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
9 Şub 2009
Mesajlar
6,610
Tepki puanı
2
Puanları
0
Yaş
53
images

Biz, mücerret fikirde onbaşı kültürüne bile mâlik olmayanlardan mareşal rütbeli şiirler çıkmayacağına, duygunun düşünceden ve düşüncenin duygudan süzülmesi gerektiğine inananlarız; gerisi, küçük hissilikler, espri ve köpük…

|Salih MİRZABEYOĞLU|
 

kimkimdir

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
9 Şub 2009
Mesajlar
6,610
Tepki puanı
2
Puanları
0
Yaş
53
Şiir, gök kuşağının yedi rengini çocuk gülüşlerinde aramaktır.

Şiir, Anka kuşunun kanadında uçsuz bucaksız gökyüzünü seyre dalmaktır.

Şiir, evrenin kutsallığını eşsiz kar tanelerinde görebilmektir.

Şiir, yeni gelen güne umutla “merhaba” demektir.

Şiir, dost meclislerinde hayatla dalga geçebilme cesaretini gösterebilmektir.

Şiir, sevgi okyanusunda mavi yolculuğa çıkmaktır.

Şiir, yıldızların ışıltısında, ay yüzlü sevgilinin hayaliyle dans etmektir.

Şiir, barışa hasret tüm insanlığın tan ağarırken özgürlük türküleri bestelemesidir.

Şiir, aşk acısı çeken gönüllerin son anda sığındığı bir limandır.

Şiir, kâğıtla kalemin son valsidir.

Şiir, duygular senfonisidir.

Şiir, Âşık Veysellerin, Nazım Hikmetlerin, Necip Fazılların, Fuzulilerin, Bakilerin, Yunus Emrelerin, daha nice nice ozanların sevgi çığlıklarıdır, hasret evreninde.

Şiir, uykusuz gecelerde yıldızlarla kurulan dostluk köprüsüdür. :a35: :a35: :a35:



peki ya sizce nedir şiir?

peki ya sizce nedir şiir?
 

mürmüdük

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
7 Tem 2009
Mesajlar
6,952
Tepki puanı
1
Puanları
0
Yaş
53
Web Sitesi
anadoluhaber.blogcu.com
«Ben kimim?» diye sormak, «ölüm nedir?» diye sormakla birdir... «Ben»... Bütün hayat, bu soruya cevap vermek üzere yaşadığımız hadiseler dizisinden ibaret!..​
|Salih MİRZABEYOĞLU|
 

melissa26

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
29 Ara 2011
Mesajlar
1,857
Tepki puanı
18
Puanları
36
Yaş
51
Şiir yüreğindekileri açmak, buyur benden olanlara diye sofra kurmak, beğenmedin??
Yok mu sende ondan bir sayfa? haydi başka kapıya...
Aşktır, haydi sayfayı karıştır, sahtesi olanla, gerçeği pirinç ayıltlar gibi ayrıştır , zor iştir uğraşma, ağzına taş gelince anlarsın ya...
 

KatrePare

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
12 Tem 2011
Mesajlar
4,014
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
28
Uzun uzun aciklamaya gerek duymuyorum.

Siir, askin katibidir.
 

mürmüdük

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
7 Tem 2009
Mesajlar
6,952
Tepki puanı
1
Puanları
0
Yaş
53
Web Sitesi
anadoluhaber.blogcu.com
ÖNSÖZ - SON NEFES​

I
en çok önsöz'leri severim
önsöz çoğu son nefestir
bana sorarsan derim ki
ön söze son sözden başlamalı.
II
sözün özü son nefesten
başlamalıydım yaşamaya.

|Salih MİRZABEYOĞLU|
 

melissa26

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
29 Ara 2011
Mesajlar
1,857
Tepki puanı
18
Puanları
36
Yaş
51
Şair yüreği hancerlenmiş yaralıdır
Şiirler ondan akan kanlardır
(vay be) öyle canım yanıyor ki , bazen alemi ateşe veresim gelir
Dur şair yoksa yenisi gelir
Şems, şems ! yaramı sarsan , yine kanıyor
 

KatrePare

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
12 Tem 2011
Mesajlar
4,014
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
28
Şair yüreği hancerlenmiş yaralıdır
Şiirler ondan akan kanlardır
(vay be) öyle canım yanıyor ki , bazen alemi ateşe veresim gelir
Dur şair yoksa yenisi gelir
Şems, şems ! yaramı sarsan , yine kanıyor

Yenisine gerek yok.
Bilmeden kanlarimiz atese akiyor.
Sen benim gullerden kilicimla kaniyorsun,
Bense senin hancerden keskin sozlerinle yalniz kaliyorum.
Ey sair, sevdigini yalniz birakiyorsun.
 

melissa26

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
29 Ara 2011
Mesajlar
1,857
Tepki puanı
18
Puanları
36
Yaş
51
Yenisine gerek yok.
Bilmeden kanlarimiz atese akiyor.
Sen benim gullerden kilicimla kaniyorsun,
Bense senin hancerden keskin sozlerinle yalniz kaliyorum.
Ey sair, sevdigini yalniz birakiyorsun.

Ah inanmam bu kadar küçükmüsün?
Yürekleri yakan, bu alevler nerden?
Naz etme , gülüm al işte Şems'in kılıcı senin
Adaletmi diyorsun? istediğin yere vurursun
Bak bu oyunu fazla oynama sonra yorulursun (küçüğüm ama gözümde büyülttüğüm yangınım, beni avladın , ben mi sana kandım? sen mi bana yandın?)
 

Bu konuyu görüntüleyen kişiler

Üst Alt