Neler Yeni

Hoşgeldiniz İslami Forum Sayfası

Tüm özelliklerimize erişmek için şimdi bize katılın. Kaydolduktan ve oturum açtıktan sonra, konular oluşturabilir, mevcut konulara yanıtlar gönderebilir, diğer üyelerinize itibar kazandırabilir, kendi özel mesajınızı edinebilir ve çok daha fazlasını yapabilirsiniz. Ayrıca hızlı ve tamamen ücretsizdir, peki ne bekliyorsunuz?
Blue
Red
Green
Orange
Voilet
Slate
Dark

"Sırrın" Orucu..! (1 Kullanıcı)

Resul Aydın

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
17 Eyl 2006
Mesajlar
4,770
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
61
Konum
DÜNYANIN BAŞKENTİNDEN
Kuşkusuz, daha önceden ufak ufak alıştırmalar yapılmıştır. Receb’e, Şaban’a hoş geldin denilmiştir. Ama asıl kökten değişimin Ramazan’la yaşanacağı bilinmektedir.


Ramazan, ilkin, insanın gövdesel yaşamında dramatik değişimler uyguluyor, onun alışkanlıklarını bir gün içinde tuzla buz ediyor. İnsanlar gündelik alışkanlıklarının rehavetini sürdürürlerken, bu alışkanlıkların Ramazan’la birlikte bozguna uğratılacağını, yeni bir hayat tarzına doğru yol alacaklarını biliyor.



Ramazan, başlangıçta, belki biraz da bu değişiklik özlemiyle bekleniyor. İnsan nefsi, durduk yerde gövdenin alışkanlıklarına ket vuramıyor; çünkü nefsin dayatmaları her zaman baskındır. Ama onunla başa çıkılması gerektiği de bilinmektedir. O ne istiyorsa geri çevirmenin bir yolu bulunmalıdır. Ama gündelik yaşantının dağdağası arasında nefsin taleplerine karşı koyabilme gücünü gösterebilmek her babayiğidin de kârı değildir.





Karşıma öyle bir düzen çıkartılmalıdır ki, en zebun nefs bile, kendi kendiyle başa çıkmanın yolunu bulabilmelidir. İşte bu fırsat Ramazan’la sağlanıyor.


Ramazan ilkin, gövdenin gündelik alışkanlıklarını bertaraf etmenin yolunu açıyor. Gövde, gündelik yeme alışkanlığının bir tarafa bırakıldığını görüyor. Artık ona sabahları yemek yoktur. Öğlen vakti de yemekten mahrum bırakılacaktır. Akşama kadar onun taleplerine yüz verilmeyecektir. Ama akşam vakti, bu vazgeçişleri edepli bir ezanla ödüllendirilecektir.





Namaz vakitleri değişmemiştir, ama teravih ile zenginleştirilmiştir. Gecenin bir vaktinde, sünnete uymak suretiyle uyanmak ve ertesi gün için gövdenin direncine katkıda bulunmanın tedbirini almak gerekmektedir. Bütün bunların insanın gündelik hayatında ne denli radikal değişiklikler olduğunu kavrayabilmesi için o bir tek ilk günü, Ramazan’ın ilk gününü yaşamak yeterli olacaktır.




Böylece gövde, o ilk günden itibaren şiddetle kendinin farkına varmayı başarır. Daha önce farkında değil miydi? Daha önce gövdenin kendinin farkında oluşu olsa olsa hayvanî bir ıra taşıyordu.



Bir hayvan da çayırda otlarken veya avının ardından koşarken, kuşkusuz ki, gövdesinin talebine cevap vermek üzere bu eylemini gerçekleştirmenin şartını yerine getiriyordu. Burada gövdenin farkına varış, gövdenin taleplerine râm olarak tecelli ediyor.



Oysa oruçlu bir insan gövdesinin kendi farkına varışı onun taleplerine rağmen gerçekleşiyor. Bu ikisi arasında iki zıt ucun, iki kutbun farklılığı varbulunuyor.

Gövde şimdi kendine yeni bir saat ayarlıyor, yeni yaşama tarzı oluşturuyor. Görünüşte minicik olan bu değişiklikler, aslında gövde için yeni bir hayat tarzının yolunu açıyor. İnsanlar arası ilişkilerin başkalaştığının farkına varılıyor. İlişkilerdeki nezaket dozu çoğalıyor. İnsanların birbirlerine karşı şefkat ve merhamet duygularının yoğunlaştığı farkediliyor.



Dahası, insanın kendi nefsine karşı bile daha bir merhametle davranmaya başladığı görülüyor. Başka zamanlarda fark edilmeyen bir husus, alttan alta kendini duyurmaya başlıyor ve insan: “Demek gövdemin, kendi nefsimin de benim üzerimde bir hakkı varmış ve ben bu hakkı şimdiye kadar görmezlikten gelip durmuşum” itirafında bulunuyor.




Bir şeyin hakkını vermek ona adaletli davranmak demek oluyorsa, bu anlamda nefsin hakkı, ya onun gıdasını keserek ya da onu aşırı besleyerek yenmiştir ve durumun böyle olduğunu ancak Ramazan, ve ancak Ramazan orucu ortaya koyabilmiştir.



İnsanın bir gövdesinin varbulunduğunun farkına varması (ki böylesi bir farkına varış yalnızca insan olana mahsustur), onun aynı zamanda kendine “Ben kimim?” sorusunu yöneltmesinin de yolunu açmaya vesile oluyor. Bu soruyla karşılaşan insan, orada, ağızla, mideyle, bağırsaklarla malul bir varlıkla karşılaşıyor.



Bütün bunlara sahip bulunan bir varlığın faniliğe yazgılı bulunduğunu anlamak için fazladan bir zekaya ihtiyaç yoktur. Bir ağız, bir başına, insana faniliğini ihtar etmek için yeterlidir. Ve bunu sağlayan, ona faniliğini ihtar eden, onun tuttuğu oruçtur.



Dümdüz bir oruç bile bütün bunları başarmaya muktedir oluyorsa, acaba onun hakkı verildiğinde ne olur? Ve orucun hakkını vermek nasıl gerçekleştirilir? Eğer oruç, masiyetten (kötülüklerden, isyandan, günahtan) sakınmak için tutuluyorsa, demek ki, orucun, aynı zamanda insana böyle bir bilinç getirme istikametinde bir işlevi olduğunu da belirtmiş oluyoruz.



Bu durumda her uzuv kendi orucunu tutma yükümlülüğünü üstlenir. Oruç yalnızca ağızla değil ve yalnızca ağzın yemeden içmeden kesilmesi suretiyle de değil, fakat aynı zamanda ağzın yalandan sakınmasıyla da tutulmak gerekir. Yalnızca yalandan sakınmak da yetmiyor, yalnızca hakkı konuşmak da gerekiyor.




Böylece oruç ağızla, dille, ellerle, gözlerle, kulaklarla, ayaklarla da tutulmaya başlıyor ve bütün bu uzuvların orucu onların hakka yöneltilmesiyle gerçekleştiriliyor. Ve oruç, aynı zamanda kalple tutuluyor, kalbin tuttuğu oruç yalnızca onun niyetiyle gerçekleşmiyor onun Hakk’a yönelmesi ve Hak’ta fena bulması gerekiyor. Orucu ruhumuzun da tutması gerekiyor.





Onun orucu, Hak’kın ve yalnız onun VAR olduğunun kavranılmasını içeriyor. Böylece varlığın sırrına ulaşılıyor ve orada sırrın orucu başlıyor. Sırrın orucu ise, belki fenadan çıkıp bekaya dalmak ve Hak’ta seyretmektir. böyle bir oruçla da Ramazan’ın insan üzerindeki hakkı yerine getirilmiş oluyor.


İnsan bu onun hakkını yerine getirince o da insana rahmetle, mağfiretle, arınmayla (kurtuluşla) muştulanmış ödüllerini sunuyor; onu, sürur günleri demek olan bayrama (bayramına) ulaştırıyor!​

 

buket58

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
8 Haz 2009
Mesajlar
1,331
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
29
hep aklımda gezinirdi şaban ayı recep ayı ama bu aylara göre ramazan ayı neden daha önemli diye tabiki şaban ve recep aylarımızda birbirinden daha değerli bu aylar ramazanın geldiğini gösteriyor ozaman tüm aylarımızda önemlidir inş yanlış bilmiyodurum sağolasın abi yeni bişeydaha öğrendim burda bişey öğremmemek elde deilki rabbim yardımcın olsun
 

Resul Aydın

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
17 Eyl 2006
Mesajlar
4,770
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
61
Konum
DÜNYANIN BAŞKENTİNDEN
hep aklımda gezinirdi şaban ayı recep ayı ama bu aylara göre ramazan ayı neden daha önemli diye tabiki şaban ve recep aylarımızda birbirinden daha değerli bu aylar ramazanın geldiğini gösteriyor ozaman tüm aylarımızda önemlidir inş yanlış bilmiyodurum sağolasın abi yeni bişeydaha öğrendim burda bişey öğremmemek elde deilki rabbim yardımcın olsun




Allah'a Emanet Olunuz
Selam ve dua ile....
 

Bu konuyu görüntüleyen kişiler

Üst Alt