Senden Sonra
Yüreklerimizde küçücük güneşler,
Alnımızda secdelerde O’nun Rahmetine bulanmış aydınlık…
Gözümüzde Taif’te payına düşen taşların acıttıgı kalbimizin yaşları var şimdi,
Sen yoksun!
Dudaklarımızda naatlar,
Kulaklarımızda çöl kızlarının yaktıgı agıtlar…
Gecelerimizde karanlıklarımızı aydınlatan nurun var,
Sen yoksun!
Efendim!
Sen gittin yenilgiler kaldı,
Kulakları sagır eden ugultular kaldı.
Adresine ulaşmayan söylemler kaldı.
Gittin; kurumuş ırmaga döndü yüregim.
Kuraklıgım kavurdu bedenimi!
Güneşten bile sıcakken kalbim,
Gittin; katılaştı, taşlaştı benligim!
Sen gittin!
Matem düştü payımıza,
Renklerin tonları soldu.
İlkbaharımızın yeşili,
Yazımızın güneşi soldu.
Sen gittin!
Ekinimizin hasadı yitirdi bereketini.
Günlerimize gece, gönüllerimize hazan düştü.
Sen gittin; her saniye bir asır şimdi,
Sen gittin; hayat aldırmaz oldu hüzne…
Huzur dünyadan çekildi efendim!
Bizler yenik düştük zamana,
“Hayat ancak ahiret hayatıdır” sözünü unuttuk,
Hüsrandayız şimdi…
Senden sonra karanlıklar içinden dogup büyüyen,
Her yanımızı çepeçevre kuşatan aydınlık bir çagrıdır payımıza düşen hasretin.
Senden sonra sonbahar olsa da yaşanan mevsim,
Sonsuzluk âleminden müjdeler veren,
Her kışın bir baharı oldugunu hatırlatan sözlerin var halâ…
Ve bizler…
Bizler, hüzün devirlerinin çorak topraklarında açan güller gibi,
Aydınlıgını kuraklıgımıza rahmet yapmak için arıyoruz
Ümitle ve sabırla topragın tohumu bekledigi gibi ilkbaharı bekliyoruz…
Efendim!
Bizi de kendi sancagının altında yaralarına merhem bulmuş ümmetinden eyle!
Ben sana sıkıca sarılayım,
Sen bırakma beni hiçligin kötürüm kollarına!
Bırakma!