nakşibendi
Kayıtlı Kullanıcı
- Katılım
- 12 Mar 2006
- Mesajlar
- 1,946
- Tepki puanı
- 0
- Puanları
- 0
Rabbani yolda kalabilmek, bu yola girebilmekten daha zordur. Öyle ki fıtrat üzerindeki, şeytan ve dostlarının mücadelesi yolda kalanlara karşı daha zorlu ve çetin olduğundan dava da sebat ve süreklilik zorlaşmaktadır. Şeytan ve dostlarının beşer fıtratını önden, arkadan, sağdan ve soldan kuşatma altına aldığını Kur'an bize bildirmektedir. Her bir cephe önemi açısından başlı başına irdelenmesi gereken bir yazı konusu olmakla beraber inşallah bunları başka çalışmalarımıza bırakalım. Ve gelin Âdem aleyhisselam'ın sınavını bir nebzecik hatırlayalım.
“DERKEN ŞEYTAN, O’NA VESVESE VERDİ: ‘EY ÂDEM’ DEDİ. ‘SANA EBEDİLİK SALTANATINI GÖSTEREYİM Mİ?’(20/20)
Bu vesveseyi veren Şeytan davasından vazgeçmiş değildir. Vesvese sadece Adem aleyhisselam'ı çağırıp işini bitirmedi, insanları ebedilik ağacına her dönemde çağırmaya devam etmektedir. Bize düşen hangi yasak ağaca çağrıldığımızın farkına varabilmektedir.
Bu gevşemişliğin, vurdumduymazlığın, bana ne diyerek etek çekercesine köşeye çekilmeklerle yasak ağaca koşar adım gider olduk. Önümüze sunulan yasak meyvelerin kurbanı mı olduk, duyarsızlaştık mı?
Rabbani yolda kalabilmek, rabbanilerden olmakla mümkün ki, o rabbaniler vahyin ortaya koyduğu, Resul'ün pratiğe koyduğu yola talib olanlardır. Ve onlar bu yolda sebat edenlerdir. Cahili sistemlerin dümen suyunda sele kapılıp gidenlerden olmamak için direnmeli, mücadele etmeli... Savruk, eğreti düşüncelere "La" demeli. Direnişi, İntifadayı önce nefislerimizde yaşamalı, sapanlarımızdaki taşların yönünü önce nefislerimize döndürmeli… Kendi intifadasını gerçekleştirememiş bireylerin bölgesel ya da küresel intifadaya katkısı ne olabilir ki? Allah adına aldatıcılar, dün olduğu gibi bugün de boş durmamakta, şeytanın adımlarını takip ettirircesine yol ve yöntemler sunmaktadırlar.
"Sen onlara yumuşaklık gösteresin de, onlar da sana yumuşaklık göstersin isterler" şeklindeki Kur'an–ı ikazda ifade edilen uzlaşı, asimile arayışlarına devam etmektedirler. Çağrıldığımız "Yasak Ağaç"ları idrak etmeliyiz. Hayatımızdaki yasak bölgeler neler? "Ben"lerimiz mi yoksa yasak ağaçlar?
Statümüz, konumumuz, ilmimiz, liderimiz, istikbal endişelerimiz, eşlerimiz, çocuklarımız, ya da yıllarca sürdürdüğümüz mücadelemizde arpa boyu yol katedemeyişimiz, yeisimiz mi? Hangi yasak bölgelere takılıp kaldık? Yoksa afyonvari bir din bize de mi galebe çaldı? Geleneğe direnen bizler teslim mi olduk? Geç değil asla geç değil. "Gevşemeyiniz!" diyor. Haydi bu hitap ile silkelenelim ve hayatlarımızı bu yasak bölgelerde heder etmeyelim. Durgunluğumuzu ve duyarsızlığımızı ancak kurbansızlığımızla ifade edelim ve yeniden İbrahim aleyhisselam gibi İsmaillerimizi arayalım.
“KİM ALLAH’TAN KORKARSA, ALLAH ONA BİR ÇIKIŞ YOLU İHSAN EDER.”(65/2)
"Gevşemeyiniz" hitabı karşısında sığınağımız, Ashabı Kehf gibi mağara bile olsa meşru olsun. Yalnız Rabbimizin gösterdiği limanlara sığınalım. Şeytan ve dostlarının sunduğu düşünce ve yöntemlerden Âlemlerin Rabbi olan Allah'a hicret edelim.
“TALUT ASKERLERİ İLE BERABER AYRILINCA: ‘BİLİNİZ Kİ ALLAH SİZİ BİR NEHİRLE İMTİHAN EDECEK, KİM ONDAN İÇERSE BENDEN DEĞİLDİR. ELİYLE BİR AVUÇ İÇEN MÜSTESNA, KİM ONDAN İÇMEZSE BENDENDİR’ DEDİ. İÇLERİNDEN PEK AZI MÜSTESNA HEPSİ NEHİRDEN İÇTİLER.” (2/249)
Savruk ve asimile düşüncelerle Calut'a asker olmayalım. Hayatımızdaki nehirlerimizi bir bir tespit edelim. Susamışlığımızı, susuzluğumuzu cahili yol ve yöntemlerde değil vahyin pınarında arayalım. Ve kana kana içelim o pınardan. İmtihan için verilen, bahşedilen bu ömrü dünyevileşme sularında zayi etmeyelim. Uhud Ashabı gibi, oklarımızı ve yaylarımızı bırakıp, gözlerimizi dünya sevgisi bürümesin. Korku ve karamsarlık çökmesin yüreklerimize. Zamanın Tebük'lerini oluşturup, geri kalmayalım. Oklarımızı ve yaylarımızı bıraktığımız yerden yeniden elimize alıp daha bir sıkı sarılalım. Kitab'a, Rasul'e sarılalım. Bir anlık gevşemenin Ka'b b. Malik'e nelere mal olduğunu hatırlayalım. Kendi ellerimizle kendimize zulmetmeyelim. Küresel hendeklerin kazıldığı bu günlerde küresel iblislerin kazdıkları hendeklerin işçisi olmayalım. Vahye kulak verelim ve adayanlardan, adananlardan olalım. Korku ve karamsarlık putunu ellerimizle kıralım.
“(FİRAVUN): MUTLAKA ELLERİNİZİ, AYAKLARINIZI ÇAPRAZLAMA KESECEĞİM, SONRA DA HEPİNİZİ ASACAĞIM’ (DEYİNCE), ONLAR; ‘BİZ ZATEN RABBİMİZE DÖNECEĞİZ DEDİLER.” (7/124–125)
Küresel iblislerin estirdiği korku putu karşısında ye'se düşmemek, vahyin sunduğu örneklikleri göz önüne getirmek, yalnız ve yalnız ona sığınmak... Ölümü bile ayakta karşılayabilecek bir bilinci kuşanmak... Fıtrat bu bilince muhtaç olup, bunun susuzluğunu çekmektedir. Akan kanlar ve çığlıklar, gözyaşları, gasbedilen mukaddes mekânlar, hunharca lime lime edilen bedenleri ekranlarda seyrederken boğazımıza tıkanan lokmalar... Hala öze dönmeyecek miyiz? Yaradılışımızın özüne! Bizi biz yapan değerlere... O tatlı koşuşturmamaları özlemedik mi? Soğuk kış günlerinde, insanların sıcak evlerinden çıkamadıkları günlerde yoğun kar altındaki yürüyüşlerimizi özlemedik mi? Gece yarısı bir kardeşimizin derdine derman olduğumuz, Kitabı tedricen–tertil üzere okuduğumuz o günlere ve gecelere ne oldu? Yoksa, "Ey iman edenler, İman ediniz…" ayetine mi takıldık? Aşamadık mı? İmanın üstünlüğü gerçeğini mi unuttuk? O halde hatırlatalım ve hatırlayalım...
GEVŞEMEYİNİZ, ÜZÜLMEYİNİZ. EĞER GERÇEKTEN İNANIYORSANIZ ÜSTÜN OLAN SİZLERSİNİZ.”(3/139)
İlim ile yoğrulup, amel ile doğrulmak duasıyla...
Esselâmü aleyküm ve rahmetullàhi ve berekâtühû!.
İlgili Diğer Makaleler:
http://forum.islamiyet.gen.tr/nasihatler/85053-sahte-ozgurluk.html
http://forum.islamiyet.gen.tr/nasihatler/85055-hatirlatma.html
http://forum.islamiyet.gen.tr/dini-sohbet/85057-kendimizle-yuzleselim.html