Şeytanın hırsızlığı
İnsanın çaresi, daima Allah-u Zülcelal'in yanındaki ecir ve sevaplara karşı meraklı olmaktır Allah-u Zülcelal insana, bu merakına göre salih amel yapmayı nasip etmektedir Bir kişi bir Evliyanın yanına giderek:
"Benim evime hırsız girdi ve bütün eşyalarımı çaldı!" dedi Evliya o adama:
"Allah-u Zülcelal'e şükret ve hamd-ü senada bulun ki, hırsız senin kalbine girip de imanını çalmadı O hırsızın çaldığı dünya malıdır Bir gelir, bir gider" diye cevap verdi
Ne kadar da doğrudur Eğer biraz derin olarak düşünürsek, lain şeytan insanın kalbine girdiği zaman, kalbin içindeki imanı, Allah sevgisini, günahlardan muhafaza olma halini çalıp götürür Böyle olduğu halde hiçbir şey olmamış gibi davranıp, adi olan bir dünya malımız çalındığı zaman merak edip üzülüyoruz Halbuki biraz derin olarak düşünürsek, şeytan bizim kalbimize girip hırsızlık yapıyor ama bizim haberimiz olmuyor
İlk önce kalbe giriyor ve iman ağacını yaş tutan, sulayan ve daima imanı kuvvetlendiren Allah-u Zülcelal'in zikrinin aşkını, muhabbetini çıkarıyor Daha sonra günahlardan muhafaza olma gücünü çıkarıyor ve insan günahlara gidiyor Vesvese ile bütün hayırlı olan halleri çalıyor ve yerine dünya muhabbetini koyuyor Ama maalesef bundan hiç haberimiz bile olmuyor
Oysa zahiri olarak bir şeyimiz çalındığı zaman nasıl üzülüyor ve daha dikkatli hareket ediyorsak, manevi olan ve ebedü'l-ebed baki hayatımıza yarayacak olan şeyleri, lain şeytanın çalmaması için uyanık olmamız lazımdır Uyanık olup, çalındığını bilirsek bir daha çaldırmamak için daha dikkatli oluruz Ama -neuzübillah- bunun farkına varamazsak tâ kabre kadar öyle gideriz ve çok perişan oluruz
Peki şeytan, kalbimizdeki zikrin aşkını, muhabbetini nasıl alıyor?
"Senin zikir yapmaya vaktin yoktur Şu işini yap!" diyerek, elimizde sermaye olan vaktimizi boşa geçirtiyor ve zikir yapmamıza engel oluyor Oysa iman, yeşil bir ağaç gibidir Sıcak bir havada yeşil bir ağaca biraz su vermezsek, yavaş yavaş kuruyacaktır
Buna bakarak iman ağacının kurumaması için hergün mutlaka Allah-u Zülcelal'in zikrini yapmamız lazımdır Çünkü günahların zulmeti o yeşil olan ağacımızın üzerine gelerek onu kurutuyor Onun kurumasını önlemek için kalbimizin üzerinde Allah'ın zikrini yaparsak kurumaz inşaallah
Biz huzursuz olarak gafletle O'nun zikrini yapıyoruz; zannediyoruz ki, hiçbir şey olmuyor Eğer insan Allah-u Zülcelal'in zikrini huzurlu olarak yaparsa çok büyük kemalat sahibi olur
Bilhassa yalnız kaldığımız zaman zikir ve ibadet yapmak, Allah-u Zülcelal ile aramızdaki gizli olan hali düzeltmeye çalışmak çok kıymetlidir Veyahut da arkadaşlarımızla birlikte olduğumuz zaman, kimse kimsenin kalbini bilmediği için, Allah-u Zülcelal'e karşı olan manevi halimiz, kalbimiz, ruhumuz, sırrımız daima düzgün olmalıdır Samimi ve sadık olmalıdır
Onun için Sehl bin Abdullah şöyle demiştir: "Kim Allah-u Zülcelal'e karşı gizli olarak hıyanetlik yaparsa, Allah o hıyaneti kıyamet gününde, hatta bu dünyada da açığa çıkarır"
Yani insan ne yaparsa yapsın, onun içindeki gizli hali, zahiri vücudunda meydana çıkıyor Eğer bir kişi iyi bir kimse ise, Allah-u Zülcelal'e karşı samimi ise ve manevi olarak doğru ise; mutlaka onun ahlakını insanlar güzel olarak görürler Ama onun içi, Allah-u Zülcelal'e karşı hain ise, kendini her ne kadar iyi göstermeye çalışırsa da ara sıra içindeki kötülüğü meydana çıkar ve insanlar bunu görürler
Çünkü Allah-u Zülcelal açığa çıkarıyor Zaten ahirette de zerre kadar hiçbir şey gizli kalmaz Yani insanın çaresi, kendisini Allah-u Zülcelal'e karşı sadık ve doğru yapmaktır İnsan, kalbinden dünyanın muhabbetini söküp attığı zaman, gece gündüz dünya ile meşgul olsa da, o dünya ona zarar vermez
Çünkü kalp Allah-u Zülcelal'e bağlıdır Ama kalp dünyaya bağlı olduğu zaman, dünya ile bir saniye dahi meşgul olsa, zarar görür Kalp, Allah'ın nazargâhıdır Onu Allah-u Zülcelal'e bağlamak lazımdır
Allah-u Zülcelal'in dostları manevi doktordurlar Onlar kalbi, nasıl dünyadan çözüp Allah-u Zülcelal'e bağlayacaklarını çok iyi biliyorlar Allah yüz bin defa onlardan razı olsun
Kalbi Allah-u Zülcelal'e bağlamanın da bir takım alametleri vardır Kalp, Allah'a bağlandığı zaman, daima O'nun yolundan, aşk ve muhabbetinden bahseder Onun için bir adam bir Evliyanın yanına gelerek:
"Allah'a nasıl kavuşulur?" diye sormuş Evliya ona: "Sana müjdeler olsun!" demiş, adam: "Niye?" diye sorunca Evliya şöyle cevap vermiştir:
"O yolu soran kimse, o yola meraklı demektir Allah ona nasip edecektir inşallah!"
Demek ki Allah'ın yolunu merak etmek, daima onunla meşgul olmak, Allah-u Zülcelal'in yanında çok makbuldür Sehl bin Abdullah şöyle demiştir: "Kim kalbini Allah-u Zülcelal'e teslim ederse, Allah-u Zülcelal onun âzâlarına sahip çıkar"
İnsan kalbini Allah'a teslim ederse, O da o kimsenin gözlerine, ellerine, ayaklarına, diline yani bütün âzâlarına sahip çıkar Gözünün harama bakmasını engeller, dilinin haram konuşmasına engel olur Ayaklarının günah yerlerine gitmesine engel olur
Kalp, bir şey değildir ki! Allah-u Zülcelal'in yaratmış olduğu bir et parçasıdır Peki neden onu Allah'a teslim etmiyoruz? Onu Allah-u Zülcelal'e teslim edip:
"Ya Rabbi! Bu kalbi sen yaratmışsın Onu sana teslim ediyorum" diyerek, O'nun önüne koyalım O zaman Allah-u Zülcelal'in rahmeti kalbimize girer ve bütün âzâlarımız da Allah-u Zülcelal'e karşı teslim olur ve Allah-u Zülcelal'in yanındaki ecir ve sevaplara doğru gider
Nefisle mücadele
Esasen bizi mahveden şeytan ve nefstir Onun için Bayezid-i Bestami şöyle demiştir: "Ben nefsimi çağırıp; 'Gel, Rabbime gidelim' dedim Ama gelmedi 'Madem ki gelmiyorsun, sen kal ben gidiyorum' dedim"
Tabi nefse sadece sen kal diye söylemek kolaydır Asıl önemli olan onu terkedebilmek, onun heva ve heveslerini bırakabilmektir Demek ki, onu terketmek Bayezid-i Bestami'ye göre kolaydı
Onun için şöyle demiştir: "Ben bir gün rüyamda Allah-u Zülcelal'e dedim ki: "Ya Rabbi! Ben sana nasıl gelebilirim?" Allah-u Zülcelal buyurdu ki: "Ya Bayezid! Nefsini bırak öyle gel!"
Bu zamanda nefsimizi yediriyoruz, içiriyoruz, rahat ettiriyoruz Hiç olmazsa biraz Allah-u Zülcelal'in ibadetini de yapalım Devamlı olarak nefsi doyurmak, ibadetin önünde büyük bir engeldir Çünkü denilmiştir ki: "Dünyada daima tok olan kimse, kıyamet gününde aç olur Dünyada aç olan kimse, kıyamet gününde tok olur"
Bütün bu bilgiler, bizim manevi olan hastalıklarımıza ilaçtır Bu ilaçları bilip yapmamak, aynı bir kimsenin hastalığında ilaç alıp bir poşetin içine koyup hiç kullanmaması gibidir
İlaçları kullanmayan hasta iyileşebilir mi? Onun için bu bildiğimiz ilaçları kalbimize, ruhumuza ve sırrımıza tatbik etmemiz lazımdır
Allah-u Zülcelal kendi fazlı ve keremi ile bizlere muamele etsin ve hepimize razı olacağı şekilde salih amel nasip etsin
ALINTI
İnsanın çaresi, daima Allah-u Zülcelal'in yanındaki ecir ve sevaplara karşı meraklı olmaktır Allah-u Zülcelal insana, bu merakına göre salih amel yapmayı nasip etmektedir Bir kişi bir Evliyanın yanına giderek:
"Benim evime hırsız girdi ve bütün eşyalarımı çaldı!" dedi Evliya o adama:
"Allah-u Zülcelal'e şükret ve hamd-ü senada bulun ki, hırsız senin kalbine girip de imanını çalmadı O hırsızın çaldığı dünya malıdır Bir gelir, bir gider" diye cevap verdi
Ne kadar da doğrudur Eğer biraz derin olarak düşünürsek, lain şeytan insanın kalbine girdiği zaman, kalbin içindeki imanı, Allah sevgisini, günahlardan muhafaza olma halini çalıp götürür Böyle olduğu halde hiçbir şey olmamış gibi davranıp, adi olan bir dünya malımız çalındığı zaman merak edip üzülüyoruz Halbuki biraz derin olarak düşünürsek, şeytan bizim kalbimize girip hırsızlık yapıyor ama bizim haberimiz olmuyor
İlk önce kalbe giriyor ve iman ağacını yaş tutan, sulayan ve daima imanı kuvvetlendiren Allah-u Zülcelal'in zikrinin aşkını, muhabbetini çıkarıyor Daha sonra günahlardan muhafaza olma gücünü çıkarıyor ve insan günahlara gidiyor Vesvese ile bütün hayırlı olan halleri çalıyor ve yerine dünya muhabbetini koyuyor Ama maalesef bundan hiç haberimiz bile olmuyor
Oysa zahiri olarak bir şeyimiz çalındığı zaman nasıl üzülüyor ve daha dikkatli hareket ediyorsak, manevi olan ve ebedü'l-ebed baki hayatımıza yarayacak olan şeyleri, lain şeytanın çalmaması için uyanık olmamız lazımdır Uyanık olup, çalındığını bilirsek bir daha çaldırmamak için daha dikkatli oluruz Ama -neuzübillah- bunun farkına varamazsak tâ kabre kadar öyle gideriz ve çok perişan oluruz
Peki şeytan, kalbimizdeki zikrin aşkını, muhabbetini nasıl alıyor?
"Senin zikir yapmaya vaktin yoktur Şu işini yap!" diyerek, elimizde sermaye olan vaktimizi boşa geçirtiyor ve zikir yapmamıza engel oluyor Oysa iman, yeşil bir ağaç gibidir Sıcak bir havada yeşil bir ağaca biraz su vermezsek, yavaş yavaş kuruyacaktır
Buna bakarak iman ağacının kurumaması için hergün mutlaka Allah-u Zülcelal'in zikrini yapmamız lazımdır Çünkü günahların zulmeti o yeşil olan ağacımızın üzerine gelerek onu kurutuyor Onun kurumasını önlemek için kalbimizin üzerinde Allah'ın zikrini yaparsak kurumaz inşaallah
Biz huzursuz olarak gafletle O'nun zikrini yapıyoruz; zannediyoruz ki, hiçbir şey olmuyor Eğer insan Allah-u Zülcelal'in zikrini huzurlu olarak yaparsa çok büyük kemalat sahibi olur
Bilhassa yalnız kaldığımız zaman zikir ve ibadet yapmak, Allah-u Zülcelal ile aramızdaki gizli olan hali düzeltmeye çalışmak çok kıymetlidir Veyahut da arkadaşlarımızla birlikte olduğumuz zaman, kimse kimsenin kalbini bilmediği için, Allah-u Zülcelal'e karşı olan manevi halimiz, kalbimiz, ruhumuz, sırrımız daima düzgün olmalıdır Samimi ve sadık olmalıdır
Onun için Sehl bin Abdullah şöyle demiştir: "Kim Allah-u Zülcelal'e karşı gizli olarak hıyanetlik yaparsa, Allah o hıyaneti kıyamet gününde, hatta bu dünyada da açığa çıkarır"
Yani insan ne yaparsa yapsın, onun içindeki gizli hali, zahiri vücudunda meydana çıkıyor Eğer bir kişi iyi bir kimse ise, Allah-u Zülcelal'e karşı samimi ise ve manevi olarak doğru ise; mutlaka onun ahlakını insanlar güzel olarak görürler Ama onun içi, Allah-u Zülcelal'e karşı hain ise, kendini her ne kadar iyi göstermeye çalışırsa da ara sıra içindeki kötülüğü meydana çıkar ve insanlar bunu görürler
Çünkü Allah-u Zülcelal açığa çıkarıyor Zaten ahirette de zerre kadar hiçbir şey gizli kalmaz Yani insanın çaresi, kendisini Allah-u Zülcelal'e karşı sadık ve doğru yapmaktır İnsan, kalbinden dünyanın muhabbetini söküp attığı zaman, gece gündüz dünya ile meşgul olsa da, o dünya ona zarar vermez
Çünkü kalp Allah-u Zülcelal'e bağlıdır Ama kalp dünyaya bağlı olduğu zaman, dünya ile bir saniye dahi meşgul olsa, zarar görür Kalp, Allah'ın nazargâhıdır Onu Allah-u Zülcelal'e bağlamak lazımdır
Allah-u Zülcelal'in dostları manevi doktordurlar Onlar kalbi, nasıl dünyadan çözüp Allah-u Zülcelal'e bağlayacaklarını çok iyi biliyorlar Allah yüz bin defa onlardan razı olsun
Kalbi Allah-u Zülcelal'e bağlamanın da bir takım alametleri vardır Kalp, Allah'a bağlandığı zaman, daima O'nun yolundan, aşk ve muhabbetinden bahseder Onun için bir adam bir Evliyanın yanına gelerek:
"Allah'a nasıl kavuşulur?" diye sormuş Evliya ona: "Sana müjdeler olsun!" demiş, adam: "Niye?" diye sorunca Evliya şöyle cevap vermiştir:
"O yolu soran kimse, o yola meraklı demektir Allah ona nasip edecektir inşallah!"
Demek ki Allah'ın yolunu merak etmek, daima onunla meşgul olmak, Allah-u Zülcelal'in yanında çok makbuldür Sehl bin Abdullah şöyle demiştir: "Kim kalbini Allah-u Zülcelal'e teslim ederse, Allah-u Zülcelal onun âzâlarına sahip çıkar"
İnsan kalbini Allah'a teslim ederse, O da o kimsenin gözlerine, ellerine, ayaklarına, diline yani bütün âzâlarına sahip çıkar Gözünün harama bakmasını engeller, dilinin haram konuşmasına engel olur Ayaklarının günah yerlerine gitmesine engel olur
Kalp, bir şey değildir ki! Allah-u Zülcelal'in yaratmış olduğu bir et parçasıdır Peki neden onu Allah'a teslim etmiyoruz? Onu Allah-u Zülcelal'e teslim edip:
"Ya Rabbi! Bu kalbi sen yaratmışsın Onu sana teslim ediyorum" diyerek, O'nun önüne koyalım O zaman Allah-u Zülcelal'in rahmeti kalbimize girer ve bütün âzâlarımız da Allah-u Zülcelal'e karşı teslim olur ve Allah-u Zülcelal'in yanındaki ecir ve sevaplara doğru gider
Nefisle mücadele
Esasen bizi mahveden şeytan ve nefstir Onun için Bayezid-i Bestami şöyle demiştir: "Ben nefsimi çağırıp; 'Gel, Rabbime gidelim' dedim Ama gelmedi 'Madem ki gelmiyorsun, sen kal ben gidiyorum' dedim"
Tabi nefse sadece sen kal diye söylemek kolaydır Asıl önemli olan onu terkedebilmek, onun heva ve heveslerini bırakabilmektir Demek ki, onu terketmek Bayezid-i Bestami'ye göre kolaydı
Onun için şöyle demiştir: "Ben bir gün rüyamda Allah-u Zülcelal'e dedim ki: "Ya Rabbi! Ben sana nasıl gelebilirim?" Allah-u Zülcelal buyurdu ki: "Ya Bayezid! Nefsini bırak öyle gel!"
Bu zamanda nefsimizi yediriyoruz, içiriyoruz, rahat ettiriyoruz Hiç olmazsa biraz Allah-u Zülcelal'in ibadetini de yapalım Devamlı olarak nefsi doyurmak, ibadetin önünde büyük bir engeldir Çünkü denilmiştir ki: "Dünyada daima tok olan kimse, kıyamet gününde aç olur Dünyada aç olan kimse, kıyamet gününde tok olur"
Bütün bu bilgiler, bizim manevi olan hastalıklarımıza ilaçtır Bu ilaçları bilip yapmamak, aynı bir kimsenin hastalığında ilaç alıp bir poşetin içine koyup hiç kullanmaması gibidir
İlaçları kullanmayan hasta iyileşebilir mi? Onun için bu bildiğimiz ilaçları kalbimize, ruhumuza ve sırrımıza tatbik etmemiz lazımdır
Allah-u Zülcelal kendi fazlı ve keremi ile bizlere muamele etsin ve hepimize razı olacağı şekilde salih amel nasip etsin
ALINTI