RE: SEYTANIN DÜSMAN OLDUGU 20 KISI
Ulu Allah (C.C) Hz.Musa,ya (A.S) bildirdi ki:
"Ya Musa! Eğer benim sana sözümün, diline, içinden geçenlere ruhunun bedenine, görme gücünün gözüne ve isitme gücünün kulağına olan yakınlığından daha yakın olmamı istiyorsan Muhammed´e (A.S.A) cok selat-ü selam getir"
Nitekim ulu Allah (C.C) söyle buyurur:
"Herkez yarın ne gönderdiğine (Kıyamet günü için ne amel işlediğine) baksın"
Kur´an-ı Kerim / Haşr Suresi 18
Ey insan! Bilmelisin ki, kötülüğü ısrarla emreden nefis, sana iblis´den daha düşmandır.
şeytan, ancak nefsin heva ve azgın istekleri yolu ile senin üzerinde baskı kurabilir.
Nefsin seni aşırı amellere ve dayanaksız kuruntularla aldatmasın.
Çünkü gamsızlık, gaflet, vurdumduymazlık, rehavet düşkünlüğü, tembellik ve miskinlik nefsin karakteristik özelliklerindendir.
Her zaman eğri hedefleri ileri sürer, onun her şeyi kof ve dayanıksızdır.
Ondan hoşnut olup dediğine uyarsan mahvolursun, onu bir an kontrol ve hesabından kaçırırsan batarsın, ona karşı gelmeyi başaramayıp arzularına boyun eğersen seni cehenneme götürür.
Hayra yöneltilemez belaların basi, rezilliklerin kaynağı, şeytanın hazinesi, her türlü kötülüğün sığınağıdır.
Onu ancak yaratıcısı bilir.
Allah (C.C) şöyle buyurur:
"Allah´dan korkunuz.
Çünkü O, (iyi-kötü) yaptığınız her şeyden haberdardır"
Kur´an-ı Kerim / Haşr Suresi 18
Kul, Ahiret hazırlığı yolunda kullanıp kullanmadığı nokta nazarından ömrünün geride kalan kısmını değerlendirse, bu düşünme ametiyesi kalb hesabına bir temizlenme firsati olur.
Nitekim Peygamber'imiz (S.A.S.) buyuruyor ki:
— "Bir saat düşünmek, bir yillik nafile ve cahilane olarak yapılan) ibadetten daha hayırlıdır"
(Ebu'l - Leys'in Tefsirinden böyle beyan edilmiştir.)
Aklı başında olanın geçmiş günahlarına tevbe etmesi, Ahirette kendisini kurtarıp saadete ulaştıracak şeyler üzerine düşünmesi, aşırı emelleri gemlemesi, zaman geçirmeden tevbe etmesi. Allah'ı zikretmesi, yasaklardan kaçıması, nefsine karşı direnme; ve onun azgın arzularına boyun eğmememesi gerekir.
Nefis bir puttur, nefsine boyun eğen puta tapmış olur.
Allah'a ihlasla kul olanlar.
Sırf O'na kulluk etmeyi başaranlar, nefislerini yenen kimselerdir.
Rivayet edilir ki.
Malik İbni Dinar (rahimullahu) bir gün Basra çarsısında gezinirken gözü incire takılır, canı çeker.
Yanında parası olmadığı için ayağındaki terliği çıkararak bakkala verir, "karşılığında bana incir ver diye teklif eder.
Terliği gözden geçiren bakkal "bu hiç bir şey etmez" der.
Malik de geçer, gider.
Bakkala "bu adamı tanıyormusun" diye sorarlar, bakkal "hayır" der, ona "bu adam Malik ibni Dinar'dır" derler.
Bunun üzerine bakkal bir tabağa incir doldurarak kölesinin başı üzerine yerleştirir ve "şu ilerde yürüyen adam bu incir tabağını senin elinden almayı kabul ederse seni azad edeceğim" der.
Köle Malik'in peşinden koşar, yetişince ona bu incir dolu tabağı benim elimden almayı kabul buyur der, Malik reddeder.
Bunun üzerine köle "Kabul etmen benim azad edilmemi sağlayacaktır" der.
Malik köleye "senin azad edilmeni sağlayacak ama benim de azaba çarpılmamın sebebi olacak"
Kölenin ısrar etmesi üzerine, Malik ona "incir karşılığında dinimi satmamaya ve kıyamet gününe kadar incir yememeğe yemin ettim" diye karşılık verir.
Yine anlatıldığına göre Malik ibni Dinar (rahimullahu) ölümü ile nihayetlenen son hastalığı sırasında canı, içine sıcak çörek doğranmış bir bardak ballı süt ister, hizmetçi istediğini ona bulup getirir.
Malik sütü eline alır, bir müddet ona bakar ve "Ey nefs! Otuz sene sabrettin, şimdi bir saat ömrün kaldı" diyerek bardağı yere atar.
Böylece nefsinin isteğine karşı direnerek karşılık verir.
işte Peygamberlerin, velilerin, doğruların, halk aşıklarının ve dünyaya aldanmayanların halleri budur.
Süleyman ibni Davud (A.S) "nefisne hakim olan kimse, tek başına bir şehir fetheden bir komutandan daha kahramandır" der.
Hz.Ali (Kerremellahu vechehu) der ki:"Nefsimle ben, koyun sürüsü ile çobana benzeriz.
Çoban sürüyü hangi taraftan birleştirse diğer taraftan dağılır.
Nefsini öldüren kimse rahmet kefenine sarılarak şeref ve mükafat toprağına gömülür.
Bunun tersine kalbini öldüren kimse lanet kefenine sarılarak azab toprağına gömülür."
Yahya ibni Muaz Er Razi (rahimullahu) der ki, "Allah (C.C)´in emirlerine uyarak ve nefsinin azgın arzularına karşı koyarak nefsinle cihad eyle." Riyazet, az uyumak, az konuşmak, canlıları incitmemek ve az yemektir.
Çünkü az uyku, irade kararlığı sağlar, az konuşmak, bir çok belaları önler, canlıları incitmemek insanın amacına ulaşmasını kolaylaştırır, az uyku nefsin azgın arzularını öldürür.
Çok yemek kalbi katılaştırır, nurunu giderir, hikmetin nuru açlıkla bağdaşır.
Oburluk, ulu Allah (C.C)´dan uzaklaştırır.
Nitekim Peygamberimiz (S.A.V) şöyle buyurur:
"Kalblerinizi açlıkla aydınlatınız.
Açlık ve susuzlukla nefsinizin azgın isteklerine karşı koyunuz.
Yine açlıkla cennetin kapısına ısrarla çalınız.
Bütün mükafatı, Allah (C.C) yolunda cihad edenin mükafatına denktir.
Allah (C.C) katında açlık ve susuzluk çekmekten daha sevimli bir ibadet yoktur.
Karnını tıka basa doldurarak ibadet lezzetini kaybeden kimse göklerdeki meleküt alemine giremez."
Hz. Ebubekir (R.A.) şöyle buyurur.
"Allah (C.C)'a ibadet etmenin tadına varayım diye müslüman olduğumdan beri doyasıya yemedim.
Allah'a kavuşmak şevki ile kanasıya içmedim.
Çünkü, çok yemek, az ibadete sebep olur, insan çok yiyince vücudu ağırlaşır, gözkapaklarına ağırlık çöker, azalar gevşer.
Böyle bir kimsenin elinden, kendini ne kadar zorlarsa zorlasın, uykudan başka bir şey gelmez, çöplüğe atılmış bir leş gibi olur"
Minhacil - Abidin´de böyle denilmiştir.
Lokman-ı Hekim demişti: "Oğlum! Uykuda ve yemekte ölçüyü kaçırma.
Çünkü çok yiyip çok uyuyanlar; Kıyamet gününe, salih amel yönünden eli boş varırlar".
Münyetil - Müthi'de böyle denilmiştir.
Peygamber'imiz (S.A.S.) buyuruyor ki:
— "Çok yeyip içerek kalbi öldürmeyin.
Çünkü çok sulanmış bitkinin kuruması gibi oburluk da kalbi öldürür."
Salihlerden biri mideyi, kalbin altında kaynayan ve buhar kalbi saran bir kazana benzetir, buharın çokluğu kalbi lekeler, hatta karartır.
Oburluk, anlayış ve bilgi azlığına yol açar mide şişkinliği, zekâ keskinliğini giderir.
Anlatıldığına göre bir gün Yahya İbni Zekeriyya (A.S.) şeytan ile karşılaşır.
İblisin kucağında bir tomar yular vardır.
Hz. Yahya (A.S.) ona "bunlar nedir" diye sorar.
Şeytan "bunlar insanoğullarını avlamama yarayan azgın nefsî arzulardır" diye cevap verir.
Hz. Yahya (A.S.) "aralarında bana ait bir şey var mı" diye sorar.
Şeytan "hayır yok, yalnız sen bir gece yemeği fazla kaçırmıştın da seni namazdan alakoyduk" karşılığını verir.
Bunun üzerine Hz. Yahya (A.S.) "öyleyse bundan sonra hiç bir zaman doyasıya yememeye kesinlikle karar veriyorum" der.
Şeytan da "o halde ben de bundan sonra hiç kimseye nasihat vememeye kesin karar veriyorum" karsılığını verir.
Bu durum ömründe bir gece yemeğinin ötçüsünü kaçıran içindir, buna karşılık ömründe bir gece bile acıktığını hissetmeyen ve buna rağmen kendini ibadet heveslisi sayan kimsenin haline ne dersiniz?!
Yine anlatıldığına göre Yahya Bin Hz. Zekeriyya (A.S.) bir keresinde karnını arpa ekmeği ile fazlaca doyurur, o gece her zamanki zikrini yapamadan uykuya dalar.
Allah (C.C) O'nu vahiy yolu ile şöyle azarlar, "ey Yahya! Benim evimden daha hayırlı bir ev mi buldun, yoksa bana yakın olmaktan sana daha faydalı bir muhit mi buldun?
izzet ve celâlim hakkı için, eger Firdevs ile cehennemin her ikisini yakından görüp mukayese etsen gözyaşı yerine irin ağlar ve dikişli elbise yerine demir giyerdin."