FATMA-ZEHRA
Kayıtlı Kullanıcı
- Katılım
- 28 Ağu 2007
- Mesajlar
- 486
- Tepki puanı
- 0
- Puanları
- 0
- Yaş
- 36
Ehlullah buyurmuştur ki kişi kendi sa'y u gayretiyle ancak "Nefs-i Mülhime" makamına kadar çıkabilir.. Ne kadar kabiliyetli olsa da.. Ne kadar ilmi ve ameli olsa da bu böyledir.. Halbuki kemal makamlarının başladığı makam mülhimenin bir üstü olan "nefs-i mutmainne" makamıdır..
İmam Gazali, "mutmainneye" kendi başına çıkmak için tam 10 sene çırpınmış, netice Ebu Ali Farimedi Hazretlerine bağlanmak zorunda kalmıştır.. Bu maceralarını El Munkız eserinde anlatır.. Onun gibi bir büyük "Hüccet" dahi bu kemali kendi başına elde edememiştir.. Ondaki kabiliyet, ondaki ilim, ondaki takvaya sahip olmayanları varın siz kıyas edin..
Mutmainneye çıkmak için yine Ehlullah buyurmuştur: "Himmet-i Rical" gerek.. Erlerin himmeti.. Bir Merdan-ı Hüda'nın desteği, nazarı, himmeti, sohbeti gerek..
İmam Rabbani Hazretleri, Peygamber Efendimizin huzurunda daha ilk bulunmada Sahabenin yüce makamları katettiğini bildiriyordu İşte, bu meclisde Resulullah Efendimiz, Ashabına "ulaştıran" sohbetini buyuruyordu, sohbet ile irşad ediyordu.. Onlara nazar ediyordu.. Yüce himmetini onların kemaline teksif buyurmuşlar idi.. Hz. Resulullah'ı gören, meclisinde bulunan ile görmeyen, meclisinde bulunmayanın farkı işte bundan idi.. Biri yüce makamlara seyretmişti.. Diğeri Peygambersiz bu nimetlere mazhar olamamıştı..
Tabiin de Sahabenin Mürşidliğinde, sohbetinde nazarında, himmet ve bereketinde yükseldiler.. Tebe-i tabiin de, Tabiinin meclislerinde..
Bu böyle silsileler halinde günümüze ulaştı.. Alimler Peygamberlerin varisidir.. Sadece satır ilimlerinde değil, Onlar, insanı kemal makamına çıkaran hususiyetlerde de Peygamberlerin ve Peygamber Efendimizin varisidir.. Yani onların sohbeti Peygamberimizin sohbetindendir.. Onların nazar ve himmeti o mübarek huzurdan..
Yani bizler ahir zamana kadar Peygamberimizin Nübüvvet ve velayetine varis olan ulema ve meşayihin meclislerine devam ederek aynı nimetlere kavuşacağız inşALLAH.. Yoksa Peygamberimizi görmedik diye bu nimetlerden mahrum olacak değiller insanlar.. ALLAH'ın adaleti ve merhameti böyledir..
Dolayısıyla alimsiz ilim sahibi, Kamil Mükemmil Şeyh olmadan da kemal sahibi olunmaz..
Toparlayalım:
Gayretle, çalışmayla, ilimle, ibadetle yani abidlikle ancak Mülhimeye kadar çıkılabilir.. Ondan öte bir "elin" tutup çekmesi lazımdır.. El ele bağlı, el de kola..
Başka türlü şöyle söylenir; Yakin, üç türlüdür.. Kişi kendi çabasıyla ancak "İlme'l yakin" ve "ayne'l Yakin" mertebesine ulaşabilir.. Kemal basamağı olan "Hakke'l Yakin" mertebesine ise Mürşidsiz, kılavuzsuz çıkamaz..
ALLAH'ı alimler ilme'l yakin bilirler.. Abidler ALLAH'a yaklaşırlar ve ALLAH'ı onlar Ayne'l yakin bilebilirler..
ALLAH'ı Hakke'l Yakin bilenler ise sadece ve sadece ALLAH aşıklarıdır.. "Hakke'l yakin" demek kavuşmak, ulaşmak demek.. ALLAH'tan gelen ruhun ALLAH'a ulaşmasıdır..
ALLAH aşkı ise, ancak bir Hak aşığının kalbinden alınabilir.. Onun mercii, mevkii, yeri, mahalli orasıdır..
Mutmainne ve Hakkel yakin Şeyhsiz ele geçmez.. Kemal mertebeleri de buradadır.. Bundan aşağısı noksanlıktır, kemal değildir..
Efendim, Şeyh sahteyse.. E zaten konuşmaya gerek yok, kendi irşad olmamış nasıl irşad edebilsin?
Şeyhsiz, bir şekilde kemal sahibi olunabilir: Maneviyattan yetişir "Üveysi" olur.. Onu da Maneviyatta bir Velinin Ruhu sahiplenmiş, öyle yetiştirmiştir.. Yine şeyhsiz değildir.. Görünmez ama o Şeyhin Revhaniyeti o insanı yetiştirir.. Bunun örneği çok.. Mesela Nakşibendi efendimiz, mesela Abdulhalik Gucdüvani efendimiz.. Böyle yetişmelerine rağmen, Üveysi olmalarına rağmen zahirde bir Mürşid-i Kamil'e bağlanarak; Nakşibendi efendimiz Abdulhalik Gucdüvani'den yetişmesine rağmen Seyyid Emir Külal Hazretlerine bağlanarak misal, zahirde gidip tekke ve mürşid adabını tamamlamışlar, onlara kemallerini tastik ettirmişler, onların peşinden "yetiştirme" postuna oturmuşlardır..
Demek istediğimiz şu, Maneviyatta üveysi olarak yetişse dahi kemalatını tastik için zahirde bir Şeyh gerekiyor..
Üveysi olan Kamil dahi tasdik ihtiyacında, kaldı ki Şeyhsiz, kemalata ulaşıldığı iddia edilebilsin.. Mümkün değildir.. Görülmüş değildir.. İddia edebilir ama kendini kandırır; noksandır, yetiştiremez, büyük ihtimalle nefsine ve şeytana esir olur..
İmam Gazali, "mutmainneye" kendi başına çıkmak için tam 10 sene çırpınmış, netice Ebu Ali Farimedi Hazretlerine bağlanmak zorunda kalmıştır.. Bu maceralarını El Munkız eserinde anlatır.. Onun gibi bir büyük "Hüccet" dahi bu kemali kendi başına elde edememiştir.. Ondaki kabiliyet, ondaki ilim, ondaki takvaya sahip olmayanları varın siz kıyas edin..
Mutmainneye çıkmak için yine Ehlullah buyurmuştur: "Himmet-i Rical" gerek.. Erlerin himmeti.. Bir Merdan-ı Hüda'nın desteği, nazarı, himmeti, sohbeti gerek..
İmam Rabbani Hazretleri, Peygamber Efendimizin huzurunda daha ilk bulunmada Sahabenin yüce makamları katettiğini bildiriyordu İşte, bu meclisde Resulullah Efendimiz, Ashabına "ulaştıran" sohbetini buyuruyordu, sohbet ile irşad ediyordu.. Onlara nazar ediyordu.. Yüce himmetini onların kemaline teksif buyurmuşlar idi.. Hz. Resulullah'ı gören, meclisinde bulunan ile görmeyen, meclisinde bulunmayanın farkı işte bundan idi.. Biri yüce makamlara seyretmişti.. Diğeri Peygambersiz bu nimetlere mazhar olamamıştı..
Tabiin de Sahabenin Mürşidliğinde, sohbetinde nazarında, himmet ve bereketinde yükseldiler.. Tebe-i tabiin de, Tabiinin meclislerinde..
Bu böyle silsileler halinde günümüze ulaştı.. Alimler Peygamberlerin varisidir.. Sadece satır ilimlerinde değil, Onlar, insanı kemal makamına çıkaran hususiyetlerde de Peygamberlerin ve Peygamber Efendimizin varisidir.. Yani onların sohbeti Peygamberimizin sohbetindendir.. Onların nazar ve himmeti o mübarek huzurdan..
Yani bizler ahir zamana kadar Peygamberimizin Nübüvvet ve velayetine varis olan ulema ve meşayihin meclislerine devam ederek aynı nimetlere kavuşacağız inşALLAH.. Yoksa Peygamberimizi görmedik diye bu nimetlerden mahrum olacak değiller insanlar.. ALLAH'ın adaleti ve merhameti böyledir..
Dolayısıyla alimsiz ilim sahibi, Kamil Mükemmil Şeyh olmadan da kemal sahibi olunmaz..
Toparlayalım:
Gayretle, çalışmayla, ilimle, ibadetle yani abidlikle ancak Mülhimeye kadar çıkılabilir.. Ondan öte bir "elin" tutup çekmesi lazımdır.. El ele bağlı, el de kola..
Başka türlü şöyle söylenir; Yakin, üç türlüdür.. Kişi kendi çabasıyla ancak "İlme'l yakin" ve "ayne'l Yakin" mertebesine ulaşabilir.. Kemal basamağı olan "Hakke'l Yakin" mertebesine ise Mürşidsiz, kılavuzsuz çıkamaz..
ALLAH'ı alimler ilme'l yakin bilirler.. Abidler ALLAH'a yaklaşırlar ve ALLAH'ı onlar Ayne'l yakin bilebilirler..
ALLAH'ı Hakke'l Yakin bilenler ise sadece ve sadece ALLAH aşıklarıdır.. "Hakke'l yakin" demek kavuşmak, ulaşmak demek.. ALLAH'tan gelen ruhun ALLAH'a ulaşmasıdır..
ALLAH aşkı ise, ancak bir Hak aşığının kalbinden alınabilir.. Onun mercii, mevkii, yeri, mahalli orasıdır..
Mutmainne ve Hakkel yakin Şeyhsiz ele geçmez.. Kemal mertebeleri de buradadır.. Bundan aşağısı noksanlıktır, kemal değildir..
Efendim, Şeyh sahteyse.. E zaten konuşmaya gerek yok, kendi irşad olmamış nasıl irşad edebilsin?
Şeyhsiz, bir şekilde kemal sahibi olunabilir: Maneviyattan yetişir "Üveysi" olur.. Onu da Maneviyatta bir Velinin Ruhu sahiplenmiş, öyle yetiştirmiştir.. Yine şeyhsiz değildir.. Görünmez ama o Şeyhin Revhaniyeti o insanı yetiştirir.. Bunun örneği çok.. Mesela Nakşibendi efendimiz, mesela Abdulhalik Gucdüvani efendimiz.. Böyle yetişmelerine rağmen, Üveysi olmalarına rağmen zahirde bir Mürşid-i Kamil'e bağlanarak; Nakşibendi efendimiz Abdulhalik Gucdüvani'den yetişmesine rağmen Seyyid Emir Külal Hazretlerine bağlanarak misal, zahirde gidip tekke ve mürşid adabını tamamlamışlar, onlara kemallerini tastik ettirmişler, onların peşinden "yetiştirme" postuna oturmuşlardır..
Demek istediğimiz şu, Maneviyatta üveysi olarak yetişse dahi kemalatını tastik için zahirde bir Şeyh gerekiyor..
Üveysi olan Kamil dahi tasdik ihtiyacında, kaldı ki Şeyhsiz, kemalata ulaşıldığı iddia edilebilsin.. Mümkün değildir.. Görülmüş değildir.. İddia edebilir ama kendini kandırır; noksandır, yetiştiremez, büyük ihtimalle nefsine ve şeytana esir olur..